İslam ve Bilim
20.11.2014 Perşembe
TARİHTEKİ büyük İslam bilim mirası üzerine bugün
Müslümanların yazdığı kitaplarda, kurdukları müzelerde genellikle görülen,
parlak maziyle övünmektir.
Biraz da Batı
karşısında bir tür meydan okuma psikolojisidir.
Bunun tipik örneği, Salim Al Hasani'nin editörlüğünde "1001 İcat,
Dünyamızda İslam Mirası" adlı sergi ve kitaptır.
Fazla bilgi için http://www.1001inventions.com/files/in_the_press_documents/11_05_01_Kadin_Medya.pdf
2010 yılında İBB'nin desteğiyle birkaç ay İstanbul'da da sergilenmiş, ilgi
duyan ziyaretçilere kitap armağan edilmişti.
Başarılı bir çalışmanın ürünü olan bu sergi ve kitap, Müslüman gençlerde bilime
ilgi uyandırmak bakımından elbette çok yararlıdır. Fakat bilim zihniyeti
yaratmak bakımından o kadar verimli olduğunu sanmıyorum. Çünkü zihinlere "Öyleyse
neden geri kaldık?" diye temel soruyu yerleştirmiyor, daha çok
geçmişle iftihar duygusu yaratıyordu. Müzeyi gezdiğimde böyle bir izlenim
edinmiştim.
NEDEN DİYE SORMAK
Bu "1001 İcat" kitabında adı geçen bilgin ve mühendislerin bir
dökümünü çıkardım: Toplam 115 isim... Bunlardan 88 bilgin ve mühendis 12.
yüzyılın sonuna kadar olan dönemde yer alıyor. İslam medeniyetinin parlak
dönemi...
27'si ise 13. yüzyıl ve sonrasındaki yüzlerce yıl içinde!
Gerileme apaçık ortada! Hem de Batı'da 16. yüzyılda bilim devrimi başlamışken!
Deneysel bilim zihniyetinin ve yaratıcı düşüncenin öncüleri olarak övündüğümüz
İbn Heysem, İbni Sina, Farabi, El Kindi, Biruni, İbn Rüşd gibi Müslümanlar 8.
yüzyıldan 12. yüzyılın sonuna kadar... Ondan sonrası böyle parlak değil.
Müslümanların "Neden geri kaldık?" sorusunun cevabını
araştırırken, rasyonalist Müslüman İbn Rüşd'ün serüveni adeta bir simgedir.
İBNİ RÜŞD'ÜN SERÜVENİ
1126-1198 yıllarında yaşayan Endülüslü ve Mağripli İbni Rüşd hakkında Prof.
Bekir Karlığa Hocamızın "Batı'yı Aydınlatan İslam Düşünürü" adlı
kitabı son derece değerlidir.
Kendisi de dindar bir ilahiyatçı olan Prof. Karlığa, İbn Rüşd'de temel felsefi
sorunsalın 'akıl-din' ya da 'bilim-din' ilişkisi olduğunu, bu konuda daha
önceki düşünürlerden farklı bir paradigma geliştirdiğini belirtiyor. Bu
paradigmanın akıl ve bilim bölümünü alan Batı'nın Rönesans'a ulaştığını,
Doğu'nun ise "bu modele hiç sıcak bakmadığını" anlatıyor.
İspanyol yazar Maria Rosal Menocal da İbn Rüşd'ün Arapça eserlerinin İslam
dünyasında etkili olmadığını fakat Latince çevirilerinin Batı'yı aydınlattığını
yazar; bunu "ironi" olarak niteler!
El Kindi, İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd gibi dehaları yetiştiren İslam
medeniyetinin bunları unutması, Batı'nın onlardan yola çıkarak bilim devrimi
yapması!
Bu konuda kütüphaneler dolusu araştırmalar vardır.
İBN RÜŞD VE AVRUPA
İslam dünyasında Berberilerin taassubu, Avrupa'da kilisenin taassubu hem
Gazali'nin hem İbn Rüşd'ün eserlerini yakmıştı.
Fakat 16. yüzyıla gelindiğinde İbn Rüşd'ün eserleri Avrupa'da matbaalarda 17
defa basıldı... Medrese ise matematiği bile unutmuştu. 17. yüzyılda Osmanlı
bilgini Kâtip Çelebi, bu hazin hikayeyi derin bir teessürle anlatır.
Medreseye matematik, Ziya Gökalp'in çabasıyla 1910 yılında girdi. Bizde modern
bilim köklü "medrese"nin evrimiyle değil, ayrı ve yeni bir
fidan gibi inşa edilen "mektep"in gelişmesiyle öğrenildi.
Gecikti yani.
Bilim zihniyetinde hâlâ büyük zaaflarımız var. Her şeye politik gözle bakmak da
bilimsel merakı katlediyor.
KLİŞELERDEN SAKINMAK
Meseleyi "Avrupa dinde reform yaptı, İslam'da da reform lazım"
klişesine bağlamak yanlıştır. Evvela 12. yüzyıla kadarki bilimsel gelişmeler
"dinde reform" yapılarak sağlanmamıştı. İkincisi Avrupa'da reformun
anlamı papalığın ruhani ve ilmi otoritesinin reddedilmesiydi; İslam'da ise
zaten papalık gibi bir makam yoktur.
Bazı okurlarım kilisenin giyotinle kafa kestiğini yazmış. Katolik kilisesi adam
yaktı, giyotinle kafa kesen, "aydınlanma devrimi" olan Fransız
ihtilaliydi! Kafasını kestiği isimlerden biri de modern kimyanın kurucusu
Lavoisier idi!
Her türlü klişeyi bir kenara bırakarak bilimin gelişmesi için eğitim ve
araştırma politikalarına bütçeden daha çok kaynak ayırmak... Ve hayatımızda
zihinleri araştırmalara yöneltecek soruları, tecessüsleri artırmak lazım. Bilim
zihniyetine ilk adım tecessüstür, meraktır, okumaktır.
-----------------------------------------------------
Amerika'yı Kim Keşfetti?
19.11.2014 Çarşamba
HEMEN yazmadım, konu hakkında bilgim yoktu, biraz
okuduktan sonra yazıyorum.
Öncelikle Prof.
Fuat Sezgin'in kitabını okudum bu arada. İslam bilim tarihi konusunda dünyada
bir numara olan Fuat Sezgin Hocamızın Boyut Yayınları'ndan çıkan kitabı "Amerika
Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi" adını
taşıyor.
Bundan başka Prof. Muhammed Hamidullah'ın ve Prof. Hasan Tahsin Fendoğlu'nun da
aynı konudaki makalelerini okudum.
Şu kesin: Kolomb'dan çok önce yaşayan Mesudi, Ebul Fida ve Biruni gibi
tarihçiler ve âlimler bazı Müslüman gemicilerin Atlantik'e açıldığını
yazmışlar...
KOLOMB ÖNCESİ
Sezgin Hoca'ya göre, Kolomb'un yolculukta kullandığı harita "muhtemelen
orijinal bir Arap haritasının İtalyan versiyonuna dayalı" olarak
çizilmişti. Evet, Piri Reis ünlü haritasında Atlantik bölgesinin kuzey kısmını
"Kolomb haritasına" dayanarak çizmişti, fakat güney kısmını çizerken
Portekizce başka kaynaklara dayanmıştı. Bu bilgilerin ve özellikle Piri Reis
haritasındaki boylam ölçümlerinin kaynağı İslam dünyasıdır... Çünkü "o
tarihlerde gerçeğe çok yakın boylam ölçümünün yapılabileceği tek bölge
Arap-İslam kültür dünyasıydı." Müslümanlar Atlantik'in ötesine daha
önce giderek bu bilgileri edinmiş olmalıydılar...
Hoca'nın kitabında, bunun ötesinde, Kolomb'un yolculuğu gibi, falanca tarihte
falanca Müslümanlar şöyle yola çıktılar, Amerika'da Müslüman koloniler
(toplumlar) kurdular, döndüklerinde şunları yazdılar diye bulgular yok. Sezgin
Hoca da "Maalesef mevcut kaynaklar daha ileri sonuçlar elde edilmesine
izin vermiyor" diye yazıyor.
Kolomb'dan önce bazı Müslüman denizcilerin Atlantik'e açıldığı, bazı adalara,
belki de kıtaya ulaştığı anlaşılıyor fakat "kıta keşfetmek" sonucunu
doğuran yolculukları Kolomb'un yaptığı da ortada: Kuzeyi Anglo Sakson, güneyi
Latin.
İSLAM MİRASI
Amerika kıtasının keşfi, Müslümanların daha önce oraya ulaşması gibi konular
sadece tarih metotlarıyla incelenebilecek olgusal konulardır; ideoloji ve
itikatla ilgisi yoktur. Bizler de uzman tarihçilere başvurarak bir şeyler
öğreniyoruz.
Günümüzün kültürel sorunları açısından baktığımızda, ben "tarihte
Müslümanlar ne harikalar yaratmıştı" diye övünmeyi çok anlamlı
bulmuyorum. Övünme duygusu yerine, Müslümanlar o bilim ve felsefe mirasından
nasıl koptular diye sorgulamak ve araştırmak çok daha önemlidir, gereklidir.
Bugün Müslümanların bu yönde "özeleştiri" yapması gerektiği
açıkça ortada. Böyle bir özeleştiri çağımızda modern bilimin özümsenmesini de
kolaylaştırır.
Siyasi çatışma yerine bilim tutkusu; asıl ihtiyaç bunadır.
YENİDEN BİLİME SARILMAK
İslam medeniyetinin bilim ve felsefede dünya öncüsü olduğu tarihi devirler
neden söndü de İslam dünyası taassup ve geri kalmışlığa gömüldü? Bunun tarihi
ve sosyolojik sebepleri üzerine kütüphaneler dolusu tartışmalar vardır. O
tartışmalara dalmadan, sadece çağımız bakımından "bilim zihniyeti"
sorununa dikkat çekmek istiyorum.
Ortaçağda "imam", yani ilmi ve dini otorite kabul edilen zatların
yazdığı tefsir, fıkıh ve kelam gibi kitaplarda güneşi batırıp çıkarmak gibi
birçok rivayet vardır. Hadis âlimi muhterem hocamız Prof. Mehmet Sait
Hatiboğlu, bunlardan örnekler vererek şöyle yazıyor:
"Sünni olsun, Şii olsun pek çok imamın zihninde 'Acaba bu konuda
matematik ve astronomi bilginlerimiz ne diyor?' sorusu akla gelebilmiş
değildir. 11. yüzyılın İbni Sina'larıyla, Biruni'leriyle bu konuları müzakere
etme ihtiyacını duymuş müfessir (tefsirci) ve fakihlerimize (fıkıhcı)
rastlayabilmiş değiliz." (Kültürel Mirasımızı Tenkid Zarureti, Otto
Yayınları, s.56)
O kitapları yazanlar içinde, bırakın İbni Sina'ya danışmayı, onu
"zındık" ilan edenler az değildi!
Matematik bile medrese müfredatından çıkarılmıştı! İbn Rüşd Rönesans
Avrupa'sında harıl harıl okunurken, İslam dünyasında unutulup gitmişti!
En az üç asırdır böyle bir anlayış hâkim olmuştu.
Çağımızda İslam'ın onurunu ve itibarını yükseltecek tek yol, yeniden bilime
sarılmaktır.