Re: Sıtkı'ya XXXIV

1 view
Skip to first unread message

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
Apr 28, 2020, 4:28:26 PM4/28/20
to Sıtkı Sıyrıl

Sıtkı kardeşim,

Ne Kelebekler filmini izledim.

Ne Sundance festivalini bilirim

Ama sana başka bir şey anlatayım.

 

İlk 1 Mayıs’ıma lise yıllarımda katılmıştım.

Tahminimce 78 ya da 79 yılıydı

Ailemden habersiz, okuldan kaçarak.

O zamanlar Adana Halkevinde buluşur

Korteje katılırdık

 

O yıllarda 1 Mayıs hazırlıkları

Mart ortasında başlardı.

Her yere afişler asılır

Yırtılan afişler yeniden asılır.

Akşamları pullama yapılır

Halkevinde sloganlar belirlenirdi.

 

O yıllarda sıkıyönetim vardı

Kudret abi sıkı yönetim diyemez

Örf-İdare der, biri güldürürdü.

İstasyon Meydanı’na izin verilmez

Ama zorla gireceğimize inanırdık.

 

O yıldan bu yana

İlk defa 1 Mayıs’a katılamayacağım

Sermayeye değil ama

Küçücük bir virüse mağlup olduk.

 

1 Mayıs denince aklımda kalan

Elinde İngiliz anahtarıyla

Göklere bakan işçi figürüydü.

Cem Karaca ve Dervişan’ın

Tamirci Çırağı plağının kapağı.

 

Hep işçi betimlemesi böyledir.

Pala bıyıklı esmer bir adam

Kirli bir mavi tulum

Elinde 13-14 anahtarı

 

O zamanlar işçi denince

Yüzü yağlı, kafası baretli,

Ya da dönen kocaman bir dişli

Elinde bir çekiç ya da İngiliz anahtarı

 

Oysa benim gördüğüm işçiler

Ya da benim işçi hayalim farklıydı

 

Benim çevremdeki işçiler

Bu durumlardan farklı olarak

Sabahın köründe karşıdaki durakta

Otobüs beklerlerdi, ellerindeki sefertaslarıyla

 

Oturduğumuz mahallede bir Rıfat abi vardı. Öldü. Annemle beraber diğer kadınlar başsağlığına gittiler. Cenaze evine annem bir tencere dolma yapmıştı, ben de evlerine götürdüm. Tencereyi cenaze evindeki mutfağa bırakırken Rıfat abinin sefer tasını bir kez daha gördüm. Her kış şakır şakır yağmur altında elinde sefer tası ile Rıfat abiyi otobüs durağında görürdüm. O zamanlar hatırımdadır, işçi denince benim aklıma ne tulum ne İngiliz anahtarı, hep sefer tası gelir.

 

Senelerce Demir-Çelik fabrikalarında çalıştım. Makinelerin, vardiyanın, binlerce işçinin, alınteri ve emeğin yoğun olduğu bir ağır sanayi. Karda kışta, sabahın köründen, gece yarılarına kadar çalışılan 7/24/365 gün üretim yapan, ışığı sönmeyen, fırını tüten, insan öğüten bir fabrika. Kuşaktan kuşağa, baba ve oğulların aynı evden çıkarak fabrikaya gittikleri, aynı işi yapıp, aynı birimde çalıştıkları, aynı hastalıklara yakalanıp, aynı kaderi paylaştıkları dev bir sanayi.

 

Ve 24 yaşından itibaren ben bu fabrikada mühendislik yaptım ve işçi sınıfını gözledim. Hiç de hayallerimdeki gibi sınıf bilincine sahip birikimli bir kitle değildi. En tecrübesiz ben olduğum için 24-08 vardiyasını bana yazarlardı. Her vardiya sonunda şeflik binasının penceresinden sabah saat 8’de fabrikaya otobüsle gelen işçi servislerine bakar, kişileri gözler, analiz ederdim.  

 

Sevgili Sıtkı

Bu ülkede,

İşçi sınıfının simgesi

Ne İngiliz anahtarıdır

Ne kirli, mavi tulum

Ne de baretli sert bakışlı adam

 

Bunca yıllık tecrübeme dayanarak söylüyorum.

Bu topraklarda işçi sınıfının simgesi “sefertası” dır.

 

Demir-Çelik fabrikalarında,

Dışarıda buz gibi bir hava varken,

İşçi servisinden inen

Yorgun yüzlerin ellerinde sefer tası,

Kendi birimlerine doğru ilerlerler.

 

Sefer tasları genellikle 3 katlı olur.

Sap olarak da kullanılan bir metalle birbirine bağlı

Evin hanımı tarafından akşamdan hazırlanan

Sabah evden çıkarken unutulmasın diye vestiyerin üstüne konulan.

 

En altta sulu yemek ya da etli, kıymalı bir şey

Orta katta mutlaka salata, mevsim salata

Üst kat genellikle boş olur, olursa meyva

 

Gece vardiyasında

Sabaha karşı 4’de

Fabrikada hep ağır, yağlı yemekler çıkardı.

İnsanın evrimine aykırı

O yüzden sefer tası ile

Vardiyaya gelenlere imrenirdim.

 

Sefer tası özgürlüktür.

 

Sefer tası bir aile bütünlüğüdür

Evin hanımı, evin iaşesini sağlayan eşine

Büyük bir özenle ve kendi eliyle hazırlar.

İki kişi arasında sevgi köprüsü gibi

Fabrikaya gelen işçi taslardaki

Yemeklerin ne olduğunu bilmeden

Öğle saati açana kadar bekler.

Ama bilir ki, evde olabilecek en iyi şey

Mutlaka o sefer tasındadır.

Bir önceki akşamdan kalan yemek

Ama mutlaka eşinin ona verdiği önemi gösterecek

Özel bir şey

 

Sefer tası özgürlüktür.

 

İşçi bilir, 

Öğlen ana yemeğini ocakta özenle ısıtır,

Heyecanla diğer tasları açar

Kendi için özel olanı bulur.

Yemekten sonra mutlaka tasları yıkar

Büyük bir saygı ve sadakatle torbasına koyar

İş bitimi sevgi yüklü duygularla eve geri döner.

 

Sevgili Sıtkı

İşçi sınıfının simgesi

Ne İngiliz anahtarıdır

Ne kirli, mavi tulum

Ne de baretli sert bakışlı adam

Bu topraklarda işçi sınıfı simgesi “sefertası” dır.

 

Sefertası iki kişi arasında sevgi bağı

Sefertası özgürlüktür

 

Evinin rızkını kazanmak için yollara düşen

İşçilerin, eşlerin, babaların yoldaşıdır.

Daha kahvaltı bile edemeden yola düşen

İçindeki salatadan metal tadı ağzına gelen

Kapağını açtığında ortamı leş gibi bir peynir kokusu alan

Bir dönemi, aile içindeki birliği ve bereketi simgeleyen

 

Sefertası sevgi kokar.

 

Sevgili Sıtkı,

Büyük olasılık

Covid-1 yüzünden

Bu 1 Mayıs’a katılamayacağım.

Büyük olasılıkla düzenlenmeyecek de

 

Ama katılabilseydim.

Alanlarda ve afişlerde

Avuçlarının içinde Dünyayı tutan

Ya da zincirlerini kıran işçi tasvirleri ile karşılaşırdım.

Oysa bu topraklarda işçi sınıfı simgesi “sefertası” dır.    

Sıtkı Sıyrıl <sitkis...@gmail.com>, 28 Nis 2020 Sal, 23:25 tarihinde şunu yazdı:

Nadir hocam

Sen bilirsin,

 

Corona günlerinde film seyrediyorum.

Tolga Karaçelik’in filmi “Kelebekler”

 

Beğendim mi, bilmiyorum.

Ama izledim ve sıkılmadım.

Yani iyiydi.

 

Sanki bir festival filmi gibi

Seyirciye çok bir şey vermiyor

Zaten Sundance’de de birincilik kazanmış

Oscar’dan sonra ABD’nin en iyi film etkinliği,

 

Asıl merak ettiğim

 

Yönetmen bu film için

Kültür Bakanlığına teşvik için müracaat etmiş

Bakanlık kültür kurulu değerlendirmiş

ve filmi desteklemeye değer bulmamış

 

Nadir hocam

 

Yani,

Bir film, bakanlık kültür kurulunca

Değerli bir film olarak görülmüyor

Aynı film, ABD’nin önemli bir festivalinde

Büyük ödüle layık görülüyor.

Uluslararası başarı kazanıyor.

Bu kuruldakiler “ben adamım” diyerek

Orta yerde dolanıyor

Bu nasıl oluyor

 

Hocam

Sen alisin

Sen velisin

Sen bilirsin

 

Himmet buyur,

Kelamınla aydınlat bizi,

 

Sıtkı SIYRIL

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
May 7, 2020, 6:02:36 PM5/7/20
to

 

Sıtkı kardeşim

 

Bizim kuşak yetişemedi.

Eskiden Ankara’nın merkezi Ulus’daymış

İnternette gezinirken gördüm

Hayran oldum, özendim.

 

Çoğu Ankara’da memurluk yaparken

Orhan Veli, Sabahattin Ali

Fazıl Hüsnü, Cahit Külebi,

Turgut Uyar, Ahmet Arif

Ulus’daki meyhanelere gidermiş

 

Üç Nal Meyhanesi

Karpiç Lokantası

Cumhuriyet Yıldız Lokantası

En çok da Kürdün Meyhanesi

 

Kimbilir ne muhabbetler olmuştur.

Orhan Veli ne anlatmıştır.

Sabahattin Ali ne söylermiş.

Turgut Uyar uzaklara dalmıştır

Ahmet Arif sevdalanmıştır

 

Bizim kuşak ne bu anları yaşayabildi

Ne bu meyhanelerde demlenebildi

Karpiç, Piknik bize efsane gibi gelirdi

Yetişemedik.

 

Ama bizim kuşağında efsane meyhaneleri oldu

Net Piknik, Martı, Washington, Körfez, Kumsal

ve tabii ki, Tavukçu

 

Sevgili Sıtkı

Tavukçu, Ankara gibidir.

Neden sevdiğini bilmezsin

Sadece seversin

 

Tavukçu, herhangi bir çekiciliği olmayan meyhanedir.

Ankara’da yaşayanlar için neden özeldir, bilmiyorum.

İlginçtir, Ankara'yı seven burayı da beğenir.

 

Bir meyhanenin özel olması için

Yemeklerin, servisin, mekânın özel olmasına gerek yok;

Bazı yerleri anılar, yaşanmışlıklar, paylaşımlar özel yapar.

Babanın gençliğinde içki içtiği yerde şimdi sen içebiliyorsan,

O mekân hala ayakta duruyorsa; özeldir.

Yoksa, kebabı, tavuğu, mezesi kimin umurunda.

 

Kapısının önünden geçerken

Keskin bir rakı kokusu ile büyülenip

Kendinizi içeri atmak istersiniz.

Yazın keyiflidir, bahçesinde havadar.

Kışın samimidir, içerisi floresan ışıklı

Sandalyeler plastik, yerler kara fayans

Kadın müşteriler olmasa

Akşamcı meyhanesi olduğunu düşüneceğin

Ucuzdur, rezervasyon yapılmaz, temiz değil

Menü, liste, special hak getire,

Ne yiyeceğinizi garsonlar takdir eder

17’den sonra hele bir de memurlar işten çıkınca

İçerisi full çeker, sanki bütün Ankara’yı taşır gibi

 

Vatansız Ricardo’ya sormuşlar;

 

Mükemmel mi?

-Hayır

Çok mu zeki?

-Hayır

Çok mu güzel?

-Hayır

Peki öyleyse neden?

-Bazen sadece seversin ….

 

Sevgili Sıtkı

Tavukçu, Ankara gibidir.

Nedeni bilmezsin, sadece seversin

 

Karpiç’e, Üç Nal’a, Kürdün Meyhanesi’ne yetişemedik

Orhan Veli’yi, Sabahattin Ali’yi dinleyemedik

Turgut Uyar’la birlikte hüzünlenemedik.

 

Ama Cemal Süreya, Tavukçu’ya takılırmış

 

Emin ol şu karşı masada otururken;

“Uçmak için kuş olmak gerekmiyor,

Küçük sevinçler olsun yeter.”

Dizelerini yazmıştır.

 

Şu plastik sandalyenin üstündeyken;

“Herkes az buçuk sarhoş,

Herkes bir şeyler söylüyor ama

Yalnız ikimizin sözcükleri sarmaş dolaş.”

Dizeleri aklına gelmiştir.

 

ve şu kadehi kaldırırken;

“Parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi sevdim seni.

Biraz heyecan, birazda salıncağı başkası kapacak korkusu ...”

Aklının bir köşesinden geçmiştir.

 

Yetişemedik be, Sıtkı

Bu adamların, bu mekanların, hiçbirine yetişemedik

Ama bu adamların en büyüğü

Cemal Süreya ile aynı mekânda kafa çektik

Kendisi yoktu, ama hayali bile güzel

 

Tavukçu, Ankara gibidir.

Bazen sadece seversin

 

İsmi neden Tavukçu’dur bilmiyorum

En popüler sunumu, hamsi tavaydı

Sumaklı soğan ve sıcacık Arnavut ciğeri

Mutlaka balık

Ve hesabı isterken masaya getirilen

Meyhane pilavı

Ama bir kere bile tavuk yemedim

 

Ankara’da yaşarken

Müdavimi olduğum bir mekandı

TMMOB camiasından mühendislerle,

Ya da meslektaşlarımla birlikte olduğum

Sürekli aynı insanları görmenin ve birlikte oturmanın

Bende bir güvenlik hissi oluşturduğu

Bir mekandı

 

Güzide bir akşamcı topluluğa ev sahipliği yapardı.

Ünlülerin geldiği söylense de, ben denk gelmedim.

Bir kere Rutkay Aziz’i gördüm, bir de Vedat Dalokay’ı

Arkadaşlar söyledi, yolda görsem tanımazdım.

 

Başta da söyledim

Tavukçuda ne yiyeceğinizi

Garsonlar takdir eder

Baş garson, beyaz saçlı

Seni azarlayarak karşılar

ve gösterdiği masaya oturtmak için ısrar eder

 

Ama bunların dışında

Mekân sahibi, Rizeli, tonton İsmail abi vardır

Ne kadar dolu olsa da müşteriyi geri çevirmez.

Meyhane, tıklım tıklımdır, ama İsmail amca gelir,

Muharebe meydanını gözleyen bir komutan edasıyla

“Bir dakika bekleyin” der, etrafa bakar

Bir sonraki sahnede, sırtında bir masayla görürsünüz kendisini.

Ne yapar eder, o masayı yerleştirecek bir boşluk bulur,

Ayakta bırakmaz müşterisini.

 

Sevgili Sıtkı

Tavukçu, Ankara gibidir.

Nedeni bilmezsin, ama seversin

 

Tavukçu da son yılların neoliberalizm

Akımının etkisinden kurtulamadı maalesef.

Yerine daha lüks bir restoran yapılacak anlaşılan.

Oysa o mekanı sevenler o salaş ve basit,

Ucuz haliyle seviyorlardı orayı.

Çünkü mesele içki içmek değil,

Anıları, yaşanmışlıkları, dostlarla buluşturmaktı.

 

Tavukçu’nun yerine

Ali Ağaoğlu, Mehmet Cengiz gibileri

Üst sınıfa uygun bir mekan dikecek.

Onca sohbet, muhabbet, anılar

Dostlarla birlikte atılan kahkahalar

Bir çift kara göze bakarak saatlerce dalmalar

ve Cemal Süreya’nın dizeleri

Yok olacak

 

O güzel meyhane

O güzel atlara bindi

ve gitti

 

Kapitalizm kar hırsına dayanır.

Onun için her şey metalaştırılabilirdir;

Hem emekçilerin ürettiği ürünler

Hem de insanların ürettiği duygular ve anılar.

 

Oysa;

1 kişi de gelsen,

10 kişi de gelsen,

2 kız başbaşa da gelse,

6 sap kafa çekmeye de gelse

Tavukçu “bizim” mekandı.

 

Hamsi tava oradaydı,

Taratorumuz, beyaz peynirimiz de oradaydı.

Rakımız buzlu, buram buram anason kokardı

Cemal Süreya’nın aşk kokan dizeleri

Sohbet, muhabbet, Müzeyyen oradaydı.

Anılar, yaşanmışlıklar, dostluklar oradaydı

 

Eski ve ünlü bir Acem şairinin dediği gibi;

“Arpa buğday daneler

Aman yıkılsın meyhaneler”

 

Tavukçu yıkıldı.

Bir kuşağın anılarıyla beraber

 

 

umit yasar onder

unread,
May 7, 2020, 11:45:57 PM5/7/20
to zifiri...@googlegroups.com
gecen benim aklima da dustu Tavukcu ve oradaki muhabbetlerimiz. Biz genellikle buyukleri siklikla da Tayfun abiyi dinlerdik ama olsun. Her anindan zevk alirdik. Bir kac kere de bizim hatunla ve dahi baska arkadaslarla kadinli erkeli gitmitik. Ozellikle yazin bahcesi, kic kica otururdun ama yine de zevk alirdin. Hey gidi

--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/CADaRyS34ALR74GeY5QY%2BiRgb9VtBGnyb9J8ZLeFe%3DxF01qnEHw%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.

Ganimet Genc

unread,
May 8, 2020, 2:16:43 AM5/8/20
to zifiri...@googlegroups.com
Tavukçu damı Sakarya daydı???

iPhone’umdan gönderildi

umit yasar onder <umito...@gmail.com> şunları yazdı (8 May 2020 06:45):

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
May 8, 2020, 2:33:53 AM5/8/20
to cesur hakkatapan
Yok 
Bayındır sokaktadı
Ziya Gökalp'den
Kamil Koç, Ulusoy'un orada
Yukardan da Mimar Kemalettin
Okulundan aşağı salınca

Ankara haritasına gir, bulursun
Şimdi tam karşısına Yeni Tavukçu açıldı
ama Cemal Süreya yok

Ganimet Genc <ganim...@gmail.com>, 8 May 2020 Cum, 09:16 tarihinde şunu yazdı:
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/3492A332-0B7D-47B6-86FA-85BAD5845C25%40gmail.com adresini ziyaret edin.

Ganimet Genc

unread,
May 8, 2020, 5:35:52 AM5/8/20
to zifiri...@googlegroups.com
Ben Selanikte sanırım 70-74 arası, 3-4 sene oturmuştum, bayındırda o dönemde , demek küçüktük ki hiç hatırlamıyorum. O okulun bahçesi bizim futbol sahamızdı

iPhone’umdan gönderildi

Nadir AVŞAROĞLU <nadirav...@gmail.com> şunları yazdı (8 May 2020 09:33):

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages