Sıtkı hocam
Bir dostum var,
Ankara’nın lüks semtinde bir büro
Lüks bir mekân, her türden donanım
Çalışma masasına en uzak yerde
Zeminde küçük, transistörlü bir radyo
Sürekli çalıyor.
Büroda televizyon var
Gelişmiş bir bilgisayar
Bilgisayar üzerinden dinleyebileceği
Binlerce radyo, tv, müzik yayını
Ama o, öğrencilik yıllarından kalma
Hep aynı kanala ayarlı
Nostaljik bir değeri olan
Küçük, transistörlü bir radyo
Sürekli çalıyor.
Sıtkı kardeşim,
Radyo;
Bazılarına göre mutfakta yemek hazırlarken
Bazıları için arabada yol arkadaşı
Mutfakta, arabada, odada, çay ocağında, kafede.
Huzur verir her zaman her yerde.
Amaçsızca dinlenildiğinde,
Tesadüfleriyle insanı alıp uzaklara götüren
Müthiş bir şeydir.
Radyo;
İnsan teknolojisinin geliştirdiği
En ve hatta tek insancıl iletişim aracı,
Dinlerken geçmiş zamanlara götüren
Sokulgan ve huzur veren
Tam kulağının dibinde, hep masanın üzerinde,
Karanlıkta ışıklarıyla yastığın yanında,
Göğsünün tam üstüne koyabileceğin,
Sanki yayın hareketlerine göre
Ayarlanıyormuş gibi hissedeceğin
Yalnızken sana sesini duyuran, yarenlik eden
Ders çalışırken, okurken başında bekleyen,
Ne dinlemek istediğini bilmediğinde
Sana küçük dünyalar sunan
Sana, hep birşey anlatmaya çalışan gibidir, radyo.
Hepimizin çocukluk anılarında yeri olan sihirli kutu.
Bazen dedemin dinlediği türküler,
Bazen büyükannemin “radyoyu açın da ajansı alalım” deyişi.
Radyo tiyatroları, arkası yarınlar, istek saatleri...
Günlerce yatağın başında
Sevdiğimiz şarkıları beklerken uyuyakalırdık.
Bazen arkası yarınları dinlerken
Ertesi gün ki olacaklar için türlü hayallere dalardık.
Yorgun, argın eve geldiğimiz anlarda
ya da sevinç dolu saatlerimizde
Yanıbaşımızda bizimle uyuyan bir sevgili gibiydi, Radyo.
O zamanlar radyomuz lambalıydı
Ahşap mobilyalı, sihirli bir kutu
En temel özelliği açılışıydı, lambalı radyonun
Düğmesine basar basmaz ses gelmez
Lambasının ısınması gerekirdi.
Bu nedenle radyoyu açıp, başka işe dalmışsanız
Aniden yükselen sesle irkilir, şaşırırdınız
Isınan elektronik parçaların ve tozun bileşiminden oluşan
Kendine özgü bir kokusu vardı lambalı radyonun
Pazartesi akşamları 21-22 arasında
Çukurova Radyosunda; Mikrofonda Tiyatro yayınlanırdı.
Büyükannemin dizinin dibinde dinlerdim,
Sırtımı kaşır, usulca saçlarımı okşardı
Ses çıkarmadan dinlerdik
Büyükannem, kötü adamlara beddua eder,
İyi olanlara “gadasını aldığım” derdi
Pek bir şey anlamasam da o zamanlar
Haluk Kurtoğlu, Çetin Tekindor’un
Benim de “gadasını alasım” gelirdi.
Birinci kadın hep Macide Tanır ya da Beyhan Hürol’du
Efekt; Ertuğrul İmer, Korkmaz Çakar, Ejder Akışık
Sıtkı Hocam
Sonra devir değişti
Kasetçalar, Walkman, Ipod, MP3, CD çıktı
Her an sevdiğin şarkıları dinleyebildiğin
İstediğin zaman, istediğin şeyi dinleyebileceğin
İstediğin yere giden, cebinde götürebileceğin
Şarkı, türkü, klasik müzik işitebileceğin
Bir sürü elektronik alet çıktı
Artık çoğu tarihin tozlu raflarında
Artık bunların da çoğu yok
Ne teyp, ne walkman kullanan kalmadı
Ama radyo
Bunca teknolojik devrimden sapasağlam çıkan
Yerini hiç kimselere kaptırmayan
Her zaman kendini kullanabilinir kılan
Ayrı bir yerde duran vazgeçilmez olan
Asırlık çınarlar gibi
Televizyondan daha çok az rahatsız edici,
Teypten, CD çalardan daha masrafsız,
Kendi halinde ve fakat insana en yakın
Bu elektronik çöplükten daha samimi, daha sıcak
Hem eski, hem yeni teknolojiye ayak uydurabilen
Asırlık çınarlar gibi
Sıtkı kardeşim
Radyonun garip bir imajı vardır
Radyo dediğin şey kıymetlidir.
Fazla özen gerektirmez,
Çok para verip almaya gelmez,
Pili dediğin öyle ipod şarjı gibi yitip gitmez,
Yere düşmez, düşse kırılmaz,
Sabahları uyandırır, gece ders çalışırken uyutmaz,
Radyo dediğinin dijital ekranı bile olmaz,
Elle ve ince ayar gerektirir,
Yerinden milim öteye oynatmaya gelmez...
Diyelim ki yakaladın şarkıyı,
Elin yuvarlakta,
İşte o an değil sırtını kaşımak
Gözünü kırpmana bile tahammül edemez.
Sürprizlidir, enteresandır, dinamiktir,
İşte bu yüzden severim radyo ben.
Sıtkı hocam hatırlayacaksın,
Radyoların yuvarlak çevrilen
Kanal arama düğmeleri vardı,
Çevirdikçe paneldeki kırmızı ibre
İstasyonlar arasında hareket ederdi.
Böyle öğrendik dünya kentlerini
Budapeşte, Sofya, Varşova’yı
Baştan sona hızlıca birkaç saniyede
Çevirmek mümkün olurdu
Genelde usul usul sabırla
Çevirerek beğenilen bir şarkı aranırdı,
Sevilen şarkıya denk gelmek
Çocuksu bir sevince boğardı insanı.
Ne güzel zamanlardı, hayıflanıyor insan...
Yoldayken, bambaşka bir coğrafyada,
Daha önce hiç dinlemediğiniz müziklere,
Duymadığınız insanların sesine ulaştıran
Elektriklerin kesildiği saatlerde,
İki kişiyi aynı odada, ufacık bir kırmızı ışık önünde buluşturan
Günün hüzünlü yorgunluğunu alan,
Muhabbete üçüncü olan,
Bir yayını yalnız sizin için yapıldıklarına inandıran
Yüzünü görmediğin insanların sesini sevdirendi.
Sıtkı kardeşim
Radyo dediğin
Bundan sadece 50 yıl önce
Bir numaralı kitle iletişim aracıydı.
Bugün sadece otomobillerde kullanılıyor.
Artık her evin en görkemli köşesinde
Sarsılmaz kibri ile hâkimiyetini sürdüren
Rengârenk televizyonlarımız bulunuyor
Bugün vazgeçilmez olarak gördüğümüz teknolojiler
Radyo ile kaçınılmaz aynı akıbeti paylaşacaklar.
Radyo dediğin; insanların uzaklaşabilecekleri
Ama asla kopamayacakları iletişim aracıdır.
Bugün “emri hak vaki olsa”
Cenazene ne MP3, ne Ipod, ne de teyp gelir
Ama sen de bilirsin ki radyo hep yanındadır
Radyo, en romantik buluş.
Radyo, yalnızlık ilacıdır.
Sıtkı hocam
Amacım duygusala bağlamak değil
Nostalji yapmak hiç değil
Eskiler, eskiden güzeldi,
Özlemek değil bu,
Hasret kaldık
Eski ve ünlü bir Acem şairinin de dediği gibi;
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
Mutfakta, büroda, arabada
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne CD çaların,
Walkman’in, kasetçaların, fesatçının,
Dayan transistör ile
Dayan lamba ile.
Yurttan Sesler ile
Mikrofonda Tiyatro ile,
Müzik ile, Şarkı ile, Türkü ile
Dayan rüsva etme beni.
Onun da anasını bellediler habire reklam üstü reklam yaptılar.
Hayırlı Cumalar.
Resat
--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/CADaRyS0PS6ZBzj-V102dTucKpEXeAPv--q7kRuqvCLJz%3Daax4Q%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.
Sevgili Sıtkı,
Bugün Ankara’ya dair birşeyler kaleme alacaktım.
Ancak bir arkadaşın mesajı ile hatırladım.
Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü.
Senelerce;
Ankara’yı beğenmeyenler
Boğaz’da rakı içmenin zevkinden
Kordon’da imbat esintisinden bahsederler.
Doğrudur,
Denizin güzelliğini yadsımıyorum.
Ankara gibi bir kentte, bir de deniz olsa
Muhteşem olurdu.
Deniz Gezmiş
Erzurum’da doğmuş, İstanbul’da okumuş
Ama en güzel günlerini Ankara’da yaşamış
Tüm mücadelesini Ankara’da örgütlemiş
Yani; Ankara’da Deniz varmış.
Asmışlar.
Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günüydü
Dün de Sabahattin Ali’nin
Ankara’yı ve Deniz Gezmiş’i
En iyi o anlatmış
Görmek istersen Deniz’i
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma Ankara, aldırma
Hayırlı Cumalar.
Resat
From: zifiri...@googlegroups.com [mailto:zifiri...@googlegroups.com] On Behalf Of Nadir AVŞAROĞLU
Sent: Thursday, February 27, 2020 9:38 PM
To: cesur hakkatapan <zifiri...@googlegroups.com>
Subject: Sıtkı'ya XXXIV
Sevgili Sıtkı,
--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/CADaRyS31TbnKvu0jwqfnYr7LmPMBg_irenuSOLooGv_%2B1cacHA%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/002301d5ee02%243b45c0b0%24b1d14210%24%40rd-mining.com adresini ziyaret edin.
Sevgili Sıtkı,
Adım Nadir, ama
Nadir Toprak elementlerinden hiç anlamam
Kafanı bilmem ama,
Lüzumsuz şeylere takıldığın doğru.
Ben sana başka hikâye anlatayım
İşyerinde birlikte çalıştığım bir arkadaş söylemişti
“Otogarlar, o şehre ait değildir.”
Gerçi o “AŞTİ, Ankara’ya ait değildir” demişti ama
Ben bu şekilde genelleştirdim.
Düşündüm,
Hayalime AŞTİ’yi
Yaşanmışlıkları getirdim, karar verdim.
Gelen yolcu salonu şehre dahildir,
Ama giden yolcu salonu “araf” gibidir.
Hiçbir yere ve şehre ait değildir.
“Otogarlar, o şehre ait değildir.”
İki ayrı kutup,
İki şehir arasında kalmışlık;
Yalnızlık ve ait olamama;
Gurbet, uzaklık ve parçalanmışlık.
“Otogarlar, o şehre ait değildir.”
Vedalaşanlar,
Vedalaşırken ağlayanlar,
Asker uğurlayanlar,
Sevgilisiyle kavuşanlar,
Torunlarını karşılayanlar
Memleketimden insan manzaraları
Yazmalı, heyecanlı teyze otobüsten yeni inmiş oğlunu arar.
Sümüğü akmış sevimli çocuğu çekiştiren baba peronu arar.
Gocuklu elemanlar en yakın saatte Çorum’a bilet arar.
Keçi sakallı uzun saçlı adam sevgilisini arar.
Temiz yüzlü traşlı genç büfeyi arar.
Takkeli dayı tuvaleti, muavin şoförü arar.
Sen oturacak bir yer arasın
Bir şehre veda etmek için genellikle otogardan geçilir
Sizi gitmek istemediğiniz yerlere götürmek isteyen insanlar
Size illa ki lokum tattırmak isteyen insanlar
Bekleme salonunda uyuyan insanlar,
Tatsız çay ve simit satan seyyar satıcılar,
Saatlerdir uyumamış ve aktarma bekleyen yolcular
Hayatın tüm ağırlığını insan buraya gelince anlar
Ayrılık, hüzün, yeni bir hayat, veda,
Sevdiklerinle birlikte olamama,
Yeni bir başlangıç
Hepsi vardır otogarda
Otogarlar;
Sürekli kalabalık ve gürültülü olurlar.
Gecenin bir vakti bile insanlar
Bağırış çağırış içinde oradan oraya giderler.
Servisten inersin otobüse kadar
Ağır bavulların fıtık eder,
Hamallara verirsin fahiş fiyatlar isterler,
Taksiye binersin otopark parasını senden ister.
Kalabalık içerisinde tek başına kalma mekanıdır.
Sonuç olarak berbat ama bir o kadar da ilginç
Ama herkesin bulunmak zorunda olduğu mekandır.
Otogarlar;
Bazen, cam kenarında oturan sevgilisine el sallayan birinin gözyaşlarıdır
Bazen, “gider gitmez dolaba koy, yoksa bozulur” diyen annenin sesidir
Bazen, ağlayan çocuğu kandırmak için söylenen masum yalanlardır
Bazen, gözyaşlarını içine akıtan birinin zorlama gülümsemesidir.
Bazen, daha önce defalarca sormasına rağmen son bir kez
Sorulan “okulun ne zaman kapanıyor” sorusundaki titrek sestir
Egzoz dumanlarıyla birlikte ağır bir ayrılık içine oturur.
Kimisi vardır iş bulmak umuduyla yollara düşen,
Kimisi vardır okulun tatil olmasını fırsat bilen
Kimi ana kucağı, baba ocağına heyecanla giden
Otogarlar;
Bir şehrin başlangıç noktasıdır.
Şehrin en yapay yerleridir.
Hepsi birbirine benzer nedense.
Film orada başlar ve gelişir,
Bitişi de aynı noktadır.
Tıpkı topraktan gelip,
Toprağa gidişimiz gibi.
Mesela, en çok üşüdüğüm yerdir otogar.
Her defasında daha fazla.
Her defasında daha şiddetli vurur rüzgâr yüzüne.
Bavullar, sigaralar, bekleyişler, kucaklaşmalar,
Daha fazlası ve hiçbiri
Soğuktur, üşütür, kapama gözlerini
Otogarlar, ait oldukları şehirlerin en çirkin,
En pis, en olmak istemeyeceğiniz yerleridir.
Belki saydığım ilk iki özellik şehirden şehire
Otogardan otogara göre değişebilir
Ama üçüncü özellik, “olunmak istenmeyen yer”,
Hiç kimse için değişebilecek bir şey değildir.
Sıtkı Hocam,
Hep hayatımda ayrılık noktaları olmuştur otogarlar.
Hep gidenlerin ardından el sallamışımdır.
Ayaküstü otobüs önünde yapılan sohbetler
Her iki tarafta bilir beş dakika sonra kimse kalmayacaktır.
Gidecek olan otobüsüne, kalansa yalnızlığına
Ortak olsun diye sigarasına sarılır.
ve en kötü andır
Otobüsün kapılarının kapanma sesleri.
Beklersin.
Evet beklersin otobüsün otogardan çıkıp uzaklaşmasını.
El sallarsın belki, belki de gülümsersin,
İçinde kırılanlara ve özlemlerine aldırmadan.
Daha sonra atlarsın arabana
Gecenin karanlığında kaybolursun
Radyoda bir ses,
Sigaradan bir nefes
Sıtkı kardeşim,
Otogarlar,
Hüzün ile eş değerdir.
Hep ayrılıkları hatırlatır.
Bir buruk veda ile
El sallayan sevgiliyi arkada bırakarak,
Otogarlar ürkütücüdür.
Soğuk ve itici.
Korkutur her zaman.
Gittiğinde, arkanda bıraktıklarını,
Bir daha asla bulamayacakmışsın gibi gelir.
Duvarlarına ayrılıkların,
Hüzünlerin, yarım kalmış sevdaların
Nağmelerinin yapışmış olduğu
Hüzün mekânları daha çok
Kimi zaman sevinç ve kavuşma da içerse,
Hüzündür otogarların kaderi …
Hüzün, veda, özlem, ayrılık
Gurbetin ilk adresidir otogar
Kum saatinin ters akışının başlangıcıdır
İlk önce eller, sonra gözler öksüz kalır
Üst üste eklenerek içilen sigara misali
Hüzünler yaşanır otogarlarda.
Geleni beklemek zor,
Gideni uğurlamak zor.
Her defasında gözyaşı kokar
Sevgili Sıtkı,
Herkes ve herşey
Kendi otogarını tarif edebilir
Herkes sana kendi otogarını anlatabilir
Ama, otogarlar gitme yerleridir.
Kalanı görülmemiştir.
Eski ve ünlü bir Acem şairinin de dediği gibi;
Ben her bahar âşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun...
İstemek de güzel.
Nadir Abi,
Sen, hem madencisin
Hem de İngilizce biliyorsun
Abicim
Rare Earth Elements
Neden Nadir Toprak Elementleri olarak çeviriyoruz.
Rare; tamam
Elements de öyle
Ama neden Earth’e toprak diyoruz.
Earth Sciences ifadesini
Toprak bilimleri olarak mı söylüyoruz.
Ziraat mühendisliğini anımsatıyor
Madem bu ifade Yer Bilimleri
Rare Earth Elements de
Nadir Yer Elementleri dememiz gerekmez mi?
Ben Acem şairi tanımam ama;
Nadir abi, ben derviş miyem?
Hırkamı giymiş miyem?
Lüzumsuz şeylere takılıyom
Kafayı yemiş miyem?
Sıtkı SIYRIL
--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/CADaRyS3vaoi8NiM94oP3tzp054D0Htnwf1VNO5%3D-aY7rOQnCvg%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.