Sıtkı'ya XXXIV

1 view
Skip to first unread message

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
Feb 20, 2020, 3:44:18 PM2/20/20
to cesur hakkatapan

 


 

Sıtkı hocam

 

Bir dostum var,  

Ankara’nın lüks semtinde bir büro

Lüks bir mekân, her türden donanım

Çalışma masasına en uzak yerde

Zeminde küçük, transistörlü bir radyo

Sürekli çalıyor.

 

Büroda televizyon var

Gelişmiş bir bilgisayar

Bilgisayar üzerinden dinleyebileceği

Binlerce radyo, tv, müzik yayını

Ama o, öğrencilik yıllarından kalma

Hep aynı kanala ayarlı

Nostaljik bir değeri olan

Küçük, transistörlü bir radyo

Sürekli çalıyor.

 

Sıtkı kardeşim,

 

Radyo;

Bazılarına göre mutfakta yemek hazırlarken

Bazıları için arabada yol arkadaşı

Mutfakta, arabada, odada, çay ocağında, kafede.

Huzur verir her zaman her yerde.

Amaçsızca dinlenildiğinde,

Tesadüfleriyle insanı alıp uzaklara götüren

Müthiş bir şeydir. 

 

Radyo;

İnsan teknolojisinin geliştirdiği

En ve hatta tek insancıl iletişim aracı,

Dinlerken geçmiş zamanlara götüren

Sokulgan ve huzur veren

Tam kulağının dibinde, hep masanın üzerinde,

Karanlıkta ışıklarıyla yastığın yanında,

Göğsünün tam üstüne koyabileceğin,

Sanki yayın hareketlerine göre

Ayarlanıyormuş gibi hissedeceğin

Yalnızken sana sesini duyuran, yarenlik eden

Ders çalışırken, okurken başında bekleyen,

Ne dinlemek istediğini bilmediğinde

Sana küçük dünyalar sunan

Sana, hep birşey anlatmaya çalışan gibidir, radyo.

 

Hepimizin çocukluk anılarında yeri olan sihirli kutu.

Bazen dedemin dinlediği türküler,

Bazen büyükannemin “radyoyu açın da ajansı alalım” deyişi.

Radyo tiyatroları, arkası yarınlar, istek saatleri...

 

Günlerce yatağın başında

Sevdiğimiz şarkıları beklerken uyuyakalırdık.

Bazen arkası yarınları dinlerken

Ertesi gün ki olacaklar için türlü hayallere dalardık.

Yorgun, argın eve geldiğimiz anlarda

ya da sevinç dolu saatlerimizde

Yanıbaşımızda bizimle uyuyan bir sevgili gibiydi, Radyo.

 

O zamanlar radyomuz lambalıydı

Ahşap mobilyalı, sihirli bir kutu

En temel özelliği açılışıydı, lambalı radyonun

Düğmesine basar basmaz ses gelmez

Lambasının ısınması gerekirdi.

Bu nedenle radyoyu açıp, başka işe dalmışsanız

Aniden yükselen sesle irkilir, şaşırırdınız

Isınan elektronik parçaların ve tozun bileşiminden oluşan

Kendine özgü bir kokusu vardı lambalı radyonun

 

Pazartesi akşamları 21-22 arasında

Çukurova Radyosunda; Mikrofonda Tiyatro yayınlanırdı.

Büyükannemin dizinin dibinde dinlerdim,

Sırtımı kaşır, usulca saçlarımı okşardı

Ses çıkarmadan dinlerdik

Büyükannem, kötü adamlara beddua eder,

İyi olanlara “gadasını aldığım” derdi

Pek bir şey anlamasam da o zamanlar

Haluk Kurtoğlu, Çetin Tekindor’un

Benim de “gadasını alasım” gelirdi.

Birinci kadın hep Macide Tanır ya da Beyhan Hürol’du

Efekt; Ertuğrul İmer, Korkmaz Çakar, Ejder Akışık

 

Sıtkı Hocam

Sonra devir değişti

 

Kasetçalar, Walkman, Ipod, MP3, CD çıktı

Her an sevdiğin şarkıları dinleyebildiğin

İstediğin zaman, istediğin şeyi dinleyebileceğin

İstediğin yere giden, cebinde götürebileceğin

Şarkı, türkü, klasik müzik işitebileceğin

Bir sürü elektronik alet çıktı

 

Artık çoğu tarihin tozlu raflarında

Artık bunların da çoğu yok

Ne teyp, ne walkman kullanan kalmadı

 

Ama radyo

Bunca teknolojik devrimden sapasağlam çıkan

Yerini hiç kimselere kaptırmayan

Her zaman kendini kullanabilinir kılan

Ayrı bir yerde duran vazgeçilmez olan

Asırlık çınarlar gibi

 

Televizyondan daha çok az rahatsız edici,

Teypten, CD çalardan daha masrafsız,

Kendi halinde ve fakat insana en yakın

Bu elektronik çöplükten daha samimi, daha sıcak

Hem eski, hem yeni teknolojiye ayak uydurabilen

Asırlık çınarlar gibi

 

Sıtkı kardeşim

 

Radyonun garip bir imajı vardır

Radyo dediğin şey kıymetlidir.

Fazla özen gerektirmez,

Çok para verip almaya gelmez,

Pili dediğin öyle ipod şarjı gibi yitip gitmez,

Yere düşmez, düşse kırılmaz,

Sabahları uyandırır, gece ders çalışırken uyutmaz,

Radyo dediğinin dijital ekranı bile olmaz,

Elle ve ince ayar gerektirir,

Yerinden milim öteye oynatmaya gelmez...

Diyelim ki yakaladın şarkıyı,

Elin yuvarlakta,

İşte o an değil sırtını kaşımak

Gözünü kırpmana bile tahammül edemez.

Sürprizlidir, enteresandır, dinamiktir,

İşte bu yüzden severim radyo ben.

 

Sıtkı hocam hatırlayacaksın,

Radyoların yuvarlak çevrilen

Kanal arama düğmeleri vardı,

Çevirdikçe paneldeki kırmızı ibre

İstasyonlar arasında hareket ederdi.

Böyle öğrendik dünya kentlerini

Budapeşte, Sofya, Varşova’yı

Baştan sona hızlıca birkaç saniyede

Çevirmek mümkün olurdu

Genelde usul usul sabırla

Çevirerek beğenilen bir şarkı aranırdı,

Sevilen şarkıya denk gelmek

Çocuksu bir sevince boğardı insanı.

Ne güzel zamanlardı, hayıflanıyor insan...

 

Yoldayken, bambaşka bir coğrafyada,

Daha önce hiç dinlemediğiniz müziklere,

Duymadığınız insanların sesine ulaştıran

Elektriklerin kesildiği saatlerde,

İki kişiyi aynı odada, ufacık bir kırmızı ışık önünde buluşturan

Günün hüzünlü yorgunluğunu alan,

Muhabbete üçüncü olan,

Bir yayını yalnız sizin için yapıldıklarına inandıran

Yüzünü görmediğin insanların sesini sevdirendi.

 

Sıtkı kardeşim

Radyo dediğin

Bundan sadece 50 yıl önce

Bir numaralı kitle iletişim aracıydı.

Bugün sadece otomobillerde kullanılıyor.

 

Artık her evin en görkemli köşesinde

Sarsılmaz kibri ile hâkimiyetini sürdüren

Rengârenk televizyonlarımız bulunuyor

Bugün vazgeçilmez olarak gördüğümüz teknolojiler

Radyo ile kaçınılmaz aynı akıbeti paylaşacaklar.

 

Radyo dediğin; insanların uzaklaşabilecekleri

Ama asla kopamayacakları iletişim aracıdır.

Bugün “emri hak vaki olsa”

Cenazene ne MP3, ne Ipod, ne de teyp gelir

Ama sen de bilirsin ki radyo hep yanındadır

 

Radyo, en romantik buluş.

Radyo, yalnızlık ilacıdır.

 

Sıtkı hocam

Amacım duygusala bağlamak değil

Nostalji yapmak hiç değil

Eskiler, eskiden güzeldi,

Özlemek değil bu,

Hasret kaldık

 

Eski ve ünlü bir Acem şairinin de dediği gibi;

 

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

Mutfakta, büroda, arabada

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne CD çaların,

Walkman’in, kasetçaların, fesatçının,

Dayan transistör ile

Dayan lamba ile.

Yurttan Sesler ile

Mikrofonda Tiyatro ile,

Müzik ile, Şarkı ile, Türkü ile

Dayan rüsva etme beni.

Resat Ozkalan

unread,
Feb 21, 2020, 1:54:34 AM2/21/20
to zifiri...@googlegroups.com

Nostaljik Karanlık

Onun da anasını bellediler habire reklam üstü reklam yaptılar.

Hayırlı Cumalar.

 

Resat

--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/CADaRyS0PS6ZBzj-V102dTucKpEXeAPv--q7kRuqvCLJz%3Daax4Q%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
Feb 27, 2020, 1:37:46 PM2/27/20
to cesur hakkatapan

Sevgili Sıtkı,

 

Bugün Ankara’ya dair birşeyler kaleme alacaktım.

Ancak bir arkadaşın mesajı ile hatırladım.

Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü.

 

Senelerce;

Ankara’yı beğenmeyenler

Boğaz’da rakı içmenin zevkinden

Kordon’da imbat esintisinden bahsederler.

 

Doğrudur,

Denizin güzelliğini yadsımıyorum.

Ankara gibi bir kentte, bir de deniz olsa

Muhteşem olurdu.

 

Deniz Gezmiş

Erzurum’da doğmuş, İstanbul’da okumuş

Ama en güzel günlerini Ankara’da yaşamış

Tüm mücadelesini Ankara’da örgütlemiş

Yani; Ankara’da Deniz varmış.

Asmışlar.

 

Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günüydü

Dün de Sabahattin Ali’nin

 

Ankara’yı ve Deniz Gezmiş’i

En iyi o anlatmış

 

Görmek istersen Deniz’i

Yukarıya çevir yüzü

Deniz gibidir gökyüzü

Aldırma Ankara, aldırma

Resat Ozkalan

unread,
Feb 28, 2020, 1:42:25 AM2/28/20
to zifiri...@googlegroups.com

Hayırlı Cumalar.

 

Resat

 

From: zifiri...@googlegroups.com [mailto:zifiri...@googlegroups.com] On Behalf Of Nadir AVŞAROĞLU
Sent: Thursday, February 27, 2020 9:38 PM
To: cesur hakkatapan <zifiri...@googlegroups.com>
Subject: Sıtkı'ya XXXIV

 

Sevgili Sıtkı,

--

Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.

umit yasar onder

unread,
Mar 1, 2020, 10:39:30 PM3/1/20
to zifiri...@googlegroups.com
Guzel soru...Ipligini pazara cikarmistik coktan

Bu tartışmayı web'de görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/zifirininyeri/002301d5ee02%243b45c0b0%24b1d14210%24%40rd-mining.com adresini ziyaret edin.

Nadir AVŞAROĞLU

unread,
Mar 3, 2020, 3:02:13 PM3/3/20
to Sıtkı Sıyrıl

 

Sevgili Sıtkı,

 

Adım Nadir, ama

Nadir Toprak elementlerinden hiç anlamam

Kafanı bilmem ama,

Lüzumsuz şeylere takıldığın doğru.

 

Ben sana başka hikâye anlatayım

İşyerinde birlikte çalıştığım bir arkadaş söylemişti

“Otogarlar, o şehre ait değildir.”

 

Gerçi o “AŞTİ, Ankara’ya ait değildir” demişti ama

Ben bu şekilde genelleştirdim.

 

Düşündüm,

Hayalime AŞTİ’yi

Yaşanmışlıkları getirdim, karar verdim.

Gelen yolcu salonu şehre dahildir,

Ama giden yolcu salonu “araf” gibidir.

Hiçbir yere ve şehre ait değildir.

“Otogarlar, o şehre ait değildir.”

 

İki ayrı kutup,

İki şehir arasında kalmışlık;

Yalnızlık ve ait olamama;

Gurbet, uzaklık ve parçalanmışlık.

“Otogarlar, o şehre ait değildir.”

 

Vedalaşanlar,

Vedalaşırken ağlayanlar,

Asker uğurlayanlar,

Sevgilisiyle kavuşanlar,

Torunlarını karşılayanlar

Memleketimden insan manzaraları

 

Yazmalı, heyecanlı teyze otobüsten yeni inmiş oğlunu arar.

Sümüğü akmış sevimli çocuğu çekiştiren baba peronu arar.

Gocuklu elemanlar en yakın saatte Çorum’a bilet arar.

Keçi sakallı uzun saçlı adam sevgilisini arar.

Temiz yüzlü traşlı genç büfeyi arar.

Takkeli dayı tuvaleti, muavin şoförü arar.

Sen oturacak bir yer arasın

 

Bir şehre veda etmek için genellikle otogardan geçilir

Sizi gitmek istemediğiniz yerlere götürmek isteyen insanlar

Size illa ki lokum tattırmak isteyen insanlar

Bekleme salonunda uyuyan insanlar,

Tatsız çay ve simit satan seyyar satıcılar,

Saatlerdir uyumamış ve aktarma bekleyen yolcular

Hayatın tüm ağırlığını insan buraya gelince anlar

Ayrılık, hüzün, yeni bir hayat, veda,

Sevdiklerinle birlikte olamama,

Yeni bir başlangıç

Hepsi vardır otogarda

 

Otogarlar;

Sürekli kalabalık ve gürültülü olurlar.

Gecenin bir vakti bile insanlar

Bağırış çağırış içinde oradan oraya giderler.

Servisten inersin otobüse kadar

Ağır bavulların fıtık eder,

Hamallara verirsin fahiş fiyatlar isterler,

Taksiye binersin otopark parasını senden ister.

Kalabalık içerisinde tek başına kalma mekanıdır.

Sonuç olarak berbat ama bir o kadar da ilginç

Ama herkesin bulunmak zorunda olduğu mekandır.

 

Otogarlar;

Bazen, cam kenarında oturan sevgilisine el sallayan birinin gözyaşlarıdır

Bazen, “gider gitmez dolaba koy, yoksa bozulur” diyen annenin sesidir

Bazen, ağlayan çocuğu kandırmak için söylenen masum yalanlardır

Bazen, gözyaşlarını içine akıtan birinin zorlama gülümsemesidir.

Bazen, daha önce defalarca sormasına rağmen son bir kez  

Sorulan “okulun ne zaman kapanıyor” sorusundaki titrek sestir

Egzoz dumanlarıyla birlikte ağır bir ayrılık içine oturur.

 

Kimisi vardır iş bulmak umuduyla yollara düşen,

Kimisi vardır okulun tatil olmasını fırsat bilen

Kimi ana kucağı, baba ocağına heyecanla giden

 

Otogarlar;

Bir şehrin başlangıç noktasıdır.

Şehrin en yapay yerleridir.

Hepsi birbirine benzer nedense.

Film orada başlar ve gelişir,

Bitişi de aynı noktadır.

Tıpkı topraktan gelip,

Toprağa gidişimiz gibi.

 

Mesela, en çok üşüdüğüm yerdir otogar.

Her defasında daha fazla.

Her defasında daha şiddetli vurur rüzgâr yüzüne.

Bavullar, sigaralar, bekleyişler, kucaklaşmalar,

Daha fazlası ve hiçbiri

Soğuktur, üşütür, kapama gözlerini

 

Otogarlar, ait oldukları şehirlerin en çirkin,

En pis, en olmak istemeyeceğiniz yerleridir.

Belki saydığım ilk iki özellik şehirden şehire

Otogardan otogara göre değişebilir  

Ama üçüncü özellik, “olunmak istenmeyen yer”,

Hiç kimse için değişebilecek bir şey değildir.

 

Sıtkı Hocam,

 

Hep hayatımda ayrılık noktaları olmuştur otogarlar.

Hep gidenlerin ardından el sallamışımdır.

Ayaküstü otobüs önünde yapılan sohbetler

Her iki tarafta bilir beş dakika sonra kimse kalmayacaktır.

Gidecek olan otobüsüne, kalansa yalnızlığına

Ortak olsun diye sigarasına sarılır.

ve en kötü andır

Otobüsün kapılarının kapanma sesleri.

 

Beklersin.

Evet beklersin otobüsün otogardan çıkıp uzaklaşmasını.

El sallarsın belki, belki de gülümsersin,

İçinde kırılanlara ve özlemlerine aldırmadan.

Daha sonra atlarsın arabana

Gecenin karanlığında kaybolursun

Radyoda bir ses,

Sigaradan bir nefes

 

Sıtkı kardeşim,

 

Otogarlar,

Hüzün ile eş değerdir.

Hep ayrılıkları hatırlatır.

Bir buruk veda ile

El sallayan sevgiliyi arkada bırakarak,


Otogarlar ürkütücüdür.

Soğuk ve itici.

Korkutur her zaman.

Gittiğinde, arkanda bıraktıklarını,

Bir daha asla bulamayacakmışsın gibi gelir.

 

Duvarlarına ayrılıkların,

Hüzünlerin, yarım kalmış sevdaların

Nağmelerinin yapışmış olduğu

Hüzün mekânları daha çok

Kimi zaman sevinç ve kavuşma da içerse,

Hüzündür otogarların kaderi …

 

Hüzün, veda, özlem, ayrılık

Gurbetin ilk adresidir otogar

Kum saatinin ters akışının başlangıcıdır

İlk önce eller, sonra gözler öksüz kalır

Üst üste eklenerek içilen sigara misali

Hüzünler yaşanır otogarlarda.

 

Geleni beklemek zor,

Gideni uğurlamak zor.

Her defasında gözyaşı kokar

 

Sevgili Sıtkı,

 

Herkes ve herşey

Kendi otogarını tarif edebilir

Herkes sana kendi otogarını anlatabilir

Ama, otogarlar gitme yerleridir.

Kalanı görülmemiştir.

 

Eski ve ünlü bir Acem şairinin de dediği gibi;

 

Ben her bahar âşık olmam ama

Her bahar gitmek isterim.

Gittiğim olmadı hiç.

Ama olsun...

İstemek de güzel.

 


Sıtkı Sıyrıl <sitkis...@gmail.com>, 3 Mar 2020 Sal, 23:00 tarihinde şunu yazdı:

 

Nadir Abi,

 

Sen, hem madencisin

Hem de İngilizce biliyorsun

 

Abicim

Rare Earth Elements

Neden Nadir Toprak Elementleri olarak çeviriyoruz.

Rare; tamam

Elements de öyle

Ama neden Earth’e toprak diyoruz.

 

Earth Sciences ifadesini

Toprak bilimleri olarak mı söylüyoruz.

Ziraat mühendisliğini anımsatıyor

Madem bu ifade Yer Bilimleri

Rare Earth Elements de

Nadir Yer Elementleri dememiz gerekmez mi?

 

Ben Acem şairi tanımam ama;

 

Nadir abi, ben derviş miyem?

Hırkamı giymiş miyem?

Lüzumsuz şeylere takılıyom

Kafayı yemiş miyem?

 

Sıtkı SIYRIL

 

umit yasar onder

unread,
Mar 10, 2020, 10:52:01 PM3/10/20
to zifiri...@googlegroups.com
Sitkicim, Corona testi yaptirdin mi?

--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "zifirininyeri" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için zifirininyer...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages