Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı

627 views
Skip to first unread message

Zahide

unread,
Oct 7, 2018, 2:02:11 PM10/7/18
to zah...@googlegroups.com
IMG_3025.JPG

IMG_3039.JPG
 
IMG_3000.JPG

IMG_3010.JPG

IMG_3001.JPG

r2.jpg

r9.jpg

IMG_3109.JPG

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığından....jpg

  Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığından...7.jpg

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığından...K.jpg

DSCF0057.JPG

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığından...M.jpg

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığından...6.jpg
Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı


══════ஜ۩۞۩ஜ══════




sabatay mezartaşı.jpg

Bülbülderesi Mezarlığı

'Sakladım söylemedim derdimi, gizli tuttum, uyuttum...' İstanbul'un şirin semtlerinden üsküdar'da dik bir yokuşun başında yer alan, büyükçe bir mezarlığın içindeki mezar taşlarından birinin üzerinde yazılı bu sözler... üzerleri fotoğraflı, kıbleye göre yerleştirilmemiş, çoğu ziyaretçilerinden dua veya fatiha istemeyen bu mezarlarda, bir zamanların en gizemli topluluklarından birinin mensupları yatıyor. selânikliler sokağının başındaki fevziye hatun camii'nin hemen yanından girilen bu farklı mezarlık, 'bülbülderesi' adını taşıyor. kim bilir; belki upuzun servilerinin serin gölgeliğinden, belki de tevrat'daki "mesih, bülbüllerin en çok öttüğü yere gelecek" ibaresinden seçtiler burayı kendilerine kabristan olarak. kim bilir belki de pek çok kişinin söylediği gibi artık kimse hatırlamıyor bile, selânik'teki o günlerini ve 'gizli dinlerini'. ya da belki de hâla bazıları her sabah gün doğarken deniz kıyılarına çıkıyor ve bekliyorlar, kendilerini kurtaracak mesihleri'ni...

Bülbülderesi mezarlığının adındaki espriyi anlamak için de, sabetaycılık, avdetilik veya şu anda kullanıldığı deyimiyle "dönmeliği" (selânik dönmelerini) anlamak gerekir. üsküdar, salman-ı pâk caddesinin SELÂNİKLİLER SOKAĞInda bülbülderesi mezarlığı vardır. sabetaycıların inanışında "mesihin bülbüllerin öttüğü bir dereye gelecektir" vardır.

Gerek ilk dönemde yoğun olarak yaşadıkları selanik'te, gerek daha sonraları türkiye'nin başta istanbul olmak üzere izmir, adapazarı, çanakkale ve bursa gibi şehirlerine yerleştikten sonra ölülerini müslümanlardan ayrı mezarlıklara defnetmeyi tercih etmişlerdir. selanik'te mahalle olarak da diğer dinlere mensup insanlardan ayrı bir yerleşim düzeni kurmuşlar. 1924 ahali mübadelesi gereği geldikleri türkiye'de de belli merkezlere yoğun olarak ilgi göstermiş ve içe kapanık bütünlüklerini böylece korumaya çalışmışlardır. ancak zamanla farklı mahalle ve şehirlere yerleşerek bir nevi fiziki asimilasyona uğramakla birlikte cemaat yapılarını korudukları görülmektedir. istanbul'da, karakaşlar cemaatinin mezarlığı, üsküdar bülbülderesi'nde yer alıyor. sabataycılığı sürdürme konusunda diğer cemaatlerden daha aktif olduğu belirtilen bu cemaatin mezarlık konusunda da hassas davrandığı görülmektedir. bülbülderesi mezarlığında az sayıda da olsa bazı kapancıların yer aldığı belirtiliyor. yakubiler ise maçka'daki mezarlığa ölülerini defnetmektedirler. yakubilerin yoğun olarak izmir'de yasadıkları belirtiliyor. kapancılar cemaatinin ise feriköy mezarlığında satın almış oldukları ayrı bir bölüme ölülerini defnettikleri biliniyor.

Sabetaycıların mezar sekli ve taşların işlenmesi, müslümanlarınkinden tamamen farklı. genellikle seramik üzerine çıkartma resim bu mezar taslarında yer alır. yazıların üslûbu da farklılık arz ediyor. dikkat çeken nokta ise "ey zair" (ziyaretçi) diye başlayanların çokluğu. şekil olarak da dönem dönem farklılık arz etse de kendilerine özgü çiçek işlemeler ve müslüman mezarlarından farklı geometrik sekil vermeler dikkat çekmektedir.



Sabetaycılık
Sabetaycılık 17. yüzyılda izmir ve çevresinde ortaya çıkan sabetay sevi'nin kurucusu olduğu, onu mesih (kurtarıcı son peygamber) kabul eden, yahudi mistizmine (kabbala) dayanan gizli inançtır. gizliliğin sürdürülmesi amacıyla bu inanca inananlar bulundukları ülkenin yaygın dininde görünmeyi tercih ederler. sabetaycılar, belli kurallar dahilinde tamamen müslüman ismi almakta ve kendilerini her bakımdan "şüphe edilmeyecek ölçüde" müslüman göstermektedirler. kendilerini yahudiliğe bağlı bir fraksiyon olarak tanımlasalar da yahudiler tarafından resmi olarak bu dine bağlı kabul edilmezler. kuranda ise inanmadıkları halde müslümanım diyenler münafikun suresi'nde ele alınmaktadır. taraftarları sabetayistler, sabataycı, sabetaycı, avdedî, dönme, selanikli, meamin, maminim, takiyyeci, münafık gibi farklı isimlerle de anılır. ilk dönemlerde musevi ibadet ve ayinlerine sadık kalmışlarsa da asıl yahudilerden tamamen ayrılmış ve onlara "koferim" (kafirler) ismini vermişlerdir. yahudiler ise onlara renkleri değişen bir balık olduğundan "sazanikos" (sazan) demişlerdir. sabetay sevi bağlıları çeşitli ülkelerde günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. kutsal şehirleri selanik'tir. diyanet işleri başkanlığı'nın 07.08.2000 tarih B02.1.DIB.0.10-21/1119 nolu yazısına istinaden sabetaycılığın bir islam mezhebi ya da tarikatı olmadığı ve islam düşüncesi içinde de yer almadığı açıkça belirtilmiştir.

İnancın doğuşu ispanya’dan kovulma ve doğu avrupa’da yaşadıkları sıkıntılar üzerine başgösteren bunalımlar sebebiyle yahudiler kendilerine kucak açan osmanlı topraklarına göç etmiş, aralarında tevrat'ta bahsi geçen kurtarıcı son peygamber mesih'in geleceği beklentisi yaygın bir hal almıştı. bu yüzden sabetay sevi 1648 yılına mesihliğini ilan ettikten sonra dünyadaki tüm yahudiler arasında büyük bir yankı uyandırmıştır. 1,5 milyon kişiye ulaşan inananları onu sadece öğretmen, peygamber olarak görmüyor, belki bir tür tanrısal enkernasyona da inaniyorlardı. yahudi din adamlarının büyük bir kısmı ise, sabetay sevi'ye karşı çıkmıştır.

İzmir'li hahamlar sabetay sevi'nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar ve onu osmanlı sarayına şikayet ettiler. osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. daha sonra yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine sevi'yi tutuklayarak sultan IV. mehmet'in huzuruna çıkarttılar. sevi sultandan mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca israil toprağını kendisine vermesini de istedi. sultan onu çanakkale'de bir kaleye hapsettirdi. faaliyetleri burada da devam eden sevi'yi  yahudi hahamlar yeniden saraya şikayet edince, osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. ortaya çıkan kargaşayı gidermek için köprülüzade fazıl ahmet paşa, işin esasını öğrenmek için, sevi'nin derhal istanbul'a gönderilmesini istedi. edirne sarayinda, sadaret kaymakamı mustafa paşa, şeyhülislam minkarizade yahya efendi ve padisah'in imamı meşhur vanî efendi'den (bknz. vaniköy !) oluşan bir divan kuruldu, sultan IV. mehmet de divanı 'kafes'ten' izledi. divanda, türkçe konuşamayan sabetay için padişah'ın hekimbaşısı yahudilikten dönme hayatizade mustafa fevzi efendi ( moses ben raphael abrabanel) tercümanlik etti . divan reisi: – "karıştırmadığın halt kalmadı. uyandırmadık fitne bırakmadın sabetay efendi. haydi bakalım şimdi göster mucizeni!" deyince sabetay sevi afallar. ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. mucize göstermesi beklenmektedir. tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: sabetay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman osmanlı padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. çünki taraftarları "ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz" diye itikat etmekte idiler. divan heyetinin teklifi karşısında sabetay sevi titremeye başlar. teklifin dehşetinden beti benzi atar, artık her şey bitmiştir. can havliyle son bir hamle yapar. her şeyi inkâr eder. ayrıca mesihlik davasının bazı yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına dair yemin üstüne yemin çeker, teminat üstüne teminat verir. dökmedik dil bırakmaz. Ancak, ulema ve padişah bu cevaplardan tatmin olmaz. bunun üzerine tercüman hekimbaşı hayâtîzâde (terzizâde) mustafa fevzî efendi, sabetay'a müslüman olma teklifi götürür. önce sabetay bunu kabule yanaşmaz. ancak, hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü, türlü işkencelerle öldürüleceğini ladino diliyle uzunca anlatır. sevi, dönme hayatizade'nin tavsiyesi üzerine "can bedenden çıkmadıkça" diyerek kendisine söylenen kelime-i şehâdeti tekrarlar. divan huzurunda müslüman olan sabatay veled-i mordehay veya sabetay sevi, üzerine içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir. aziz mehmet efendi adını alarak 150 akçelik bir maaşla sarayda üst düzey memur -kapıcıbaşı- olarak göreve getirilir. söylentiye göre divandan çıkan sevi, elbisesi içerisinde sakladığı "can" adlı beyaz güvercini serbest bırakarak "can bedenden çıktı" dedi ve çevresindekilere ettiği yeminin geçerli olmadığını söyledi. "can bedenden çıktığı" için artık bu söze sadık kalması gerekmezdi...

Sevi'nin müslüman olması bütün yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve müslüman olan sevi'yi dinden çıkmış saydı. büyük çoğunluk onun mesih olmadığına inanarak ortodoks yahudi inancına geri döndü, ikiyüz ailelik bir topluluk ise islamiyete geçerek onun yolundan gitti. bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren müslüman olduğunu, mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. polonyalı karısı sara'nın kardeşi jacob kerido'da bu kervana katılır. sara "fatma" adını, jacob ise yakub adını alır. sevi, bu olayla taraftarlarına "karanlık bir" dönemin başladığını ve bunu "aydınlık günlerin" takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. sabetaycılar "aydınlık günler" gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir. sevi dinden döndükten sonra bir süre edirne/hızırlık yakınlarında bulunan bir bektaşi tekkesine devam etmiş. bu tekke 1641-1642 yıllarında "şüpheli" bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV. mehmet tarafından zaviye olarak tekrar açılmış. musevi kaynakları sevi'nin sufizm ve bektaşilikten etkilendiğini ve bu öğretileri kabala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler.

Sürgün bir süre sarayda kapıcıbaşı olarak sarayda üst düzey memur olarak çalışsa da, mesihi yahudi inancına bağlılığının fark edilmesi üzerine batı trakya'ya sürülür. sabetay sevi'nin (mehmet efendi adi ve müslüman kıyafeti ile) istanbul’da yine eski müritlerinden bir kısmini toplayarak ayinler yaptığını, girit seferinden dönen sadrazam fazıl ahmet paşaya haber verdiler. sadrazam kendini çağırtarak· "bu ne iştir? sen hâlâ uslanmadın mı?" diye tembih ettiği zaman sabetay ağız kalabalığına başladı ve meşhur olan kurnazlığı ile· "aman sultanım, ben birtakım akrabamı, dostlarımı müslüman yaptığım gibi bunları da dini celil islam’a celp ve davet etmeğe uğraşıyorum" yolunda cevaplar verir. sadrazam ona ihtar eder: – "aklını başına topla. müslümanım dedikten sonra yine çıfıtlığa (yahudilik) başlarsan belânı bulursun". yine de bu sözlerle bir müddet takipten kurtulur. fakat aradan uzun bir süre geçmeden sadrazamın adamları boğaziçi’nde kuruçeşme’deki havrada sabatay sevi’yi müridleriyle beraber ibranice dua okurken yakalarlar. artık hiçbir şeyi inkâr edecek gücü kalmaz, bütün foyası meydana çıkar. bu hadise üzerine izmirli sevi kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için kuruçeşme’yi bırakarak kağıthane civarında ıssız bir köşeye çekilir. fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp ayinler yapmaya devam ettikleri görüldü. iş tekrar sadrazama haber verilince fazıl ahmet paşa kızar ve onu tek bir yahudinin yaşamadığı arnavutluk’un ülgen kenti, berat kasabasına sürülmesini emretti. burada beş yıl yaşadıktan sonra ölür. avram galante'ye göre berat'ta müslümanlar tarafından, şehrin içinden geçen ırmağın kıyısında halen yeri bilinmeyen bir noktada toprağa verilir. sabetaya inananlar mesihlerinin ölümüne inanmazlar, onun göğe yükselmiş olup, yeniden geleceğine dair inançlarını sürdürdüler. hala inançlı sabetaycılar, belli zamanlarda deniz ve ırmak kenarlarına gelerek, "sabetay sevi seni bekliyoruz!" diye bağırma geleneğini sürdürmektedirler. kayıp mesih kitabının yazarı john freely bu kitabı yazdıktan sonra bazı sabetaycılardan hala sabetay'ın mesih olduğuna inandıklarını ifade eden mesajlar aldığını belirtmiştir. sevi dini tefekküre ve teorik çalışmalarına arnavutluk’ta devam etmekteydi. bu sıralarda sabetaycılığın ana kaynağı olan kitaplar yazılacaktır. olaylardan sonra sevi enerjisinin önemli bir kısmını islâm’a ve müslümanlara düşmanlık için harcar. nathan levi ise din değiştirmeden onu takip eder. daha sonra bir kısım din değiştiren sabetaycıların tekrar yahudi dinine döndükleri bilinmektedir. şahsının isteği üzere selanik şehri kutsiyete kavuşur ve inananlar (maminim) buraya yerleşirler. iki yüz ailelik ilk sabetaycı çekirdek toplum işte burada kurulur.

Selanik'e yerleşerek dış görünüşte müslüman, gerçekte ise sabetaycı-yahudi olarak yaşamaya devam etti. bu topluluk pratikte zohar'a dayanan mistik bir yaşami benimser, yahudi inancını sürdürür, fakat resmen müslüman milletine dahil olarak yaşarlar. işte tarihte dinden dönenler anlamında 'dönmeler' olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş olur. bunların başında gazze’li meşhur haham nathan gelmektedir. genç nathan, yeni din yorumu ve sabetay’ın fikirlerinin tanıtılmasında etkin bir rol oynamıştır. sabetaycılara göre yahudiler kendi aleyhlerinde bir çifte standart içindedirler. halbuki yahudiler, halakhah’ya (Yahudi şeriatına) göre Müslümanlığı seçen Sabetaycıları dinden çıkararak doğru bir karar verdiklerine inanmaktadırlar. Gizli Yahudi "Ingilizcede crypto Jew" olarak Sabetaycıların Ispanyol konverzolarından, marranolardan ve moriscolardan çok farkı var. 1391-1492 yılları arasında Katolik Ispanya’sında zorla Hıristiyanlaştırılan yüzbinlerce Yahudi vardı. Ölüm tehdidiyle dinlerini değiştirmek zorunda kalmışlardı. Ama içlerinden pek azı - birkaç bin - bugüne kadar geleneklerini devam ettirip, inançlarını korumuşlardır.

Daha sonra gizli sabetaycılar olarak adlandırılabilecek bir grup yahudide din değiştirmeden Sevi'ye inanacaktır. Sabetayist, Dönme, vesaire adlar ile anılan topluluğun Müslüman görünen bir kısmı Selanik'in Yunanistan'da kalması ile, 1924 yılında yapılan nüfus mübadelesi sonucu Türkiye'ye göç etti. Yirmibeşbin kişilik bir cemaattiler. Selanikliler diye anılıyorlardı. Tarikat üyelerinin gizli kalmayı tercih etmesi haklarındaki pek çok bilginin spekülatif olmasına yol açmaktadır. Bugün gerçek sayıları ile ilgili resmi herhangi bir sayı bulunmamaktadır. Sayı konusundaki bilgiler spekülatif sayılmalıdır. Türkiye Musevî cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo'nun, 23-29 Mayis 1998 Tarihli Aksiyon dergisi'ne "Ülkemizde bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk vardır" demesi ile sayının 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmiştir. Sabetaycılar ondokuzuncu yüzyıla kadar oldukça depolitik olarak varlıklarını sürdürdüler. Ancak bu yıllarda Osmanlı toplum yapısındaki değişiklikler kendilerini oldukça aktif kılmıştır. Özellikle imparatorluğun geleceğinin tayini konusunda ortaya çıkan Ittihat Terakki'de siyasi roller üslendiler. Nitekim bu dönemdeki çok önemli siyasi aktörlerin sabetaycı kökenli olduğu söylenir.

Evlilikler
Sabetaycılar giyime ve dış görünüme çok önem verirler. Büyük yemekler düzenlerler. amaçları ise gençler kaynaşsın, saf kan bozulmasın. Kendi aralarında evlenmeyi istemeyen, dışardan birini seven çocuklar, evlatlıktan reddetmeye ve cemaatten kadar gidebilir. Cemaat dışından izinsiz evlenenler aforoz edilir, böyleleri “Kararmış” diye anılır. Sabetaycıların kendi aralarında evlenmeleri, onlara has resesif özellikte genetik problemlerin doğmasına yol açmıştır. Sabetaycılar'in Şemseddinzâde Osman Efendi taifesine mensup Ali Efendi'nin 18-20 yaşlarındakı kizi Râbia, Manastırlı Hacı Feyzullah Efendi'ye kaçmış, dönmeligi bırakarak Müslüman olmak ve onunla evlenmek istedigini bildirmiştır. Israrli girişimlere ragmen kızın babasi Ali Efendi bu evliliğe razı olmamiş, bunun üzerine durum Selanik Valiliği tarafindan Babiâli'ye bildirilmistir. Osmanli Bakanlar Kurulu, 29 Aralık 1891 tarihinde yaptiğı toplantıda, kız babasının, bu izdivaca muvafakat vermemesine rağmen, kızın reşid ve kendi evliliğine karar verebilecek yaşta olduğunu gerekçe göstererek, bu evliligi onaylamış; ancak Selanik'te olaylar çıkmaması için genç çiftin ilk vapurla ve gizlice Istanbul'a getirilerek, evliliğin Selanik'ten uzakta yapılmasını istemiştir.

Sabatay mezhepleri
Karakaşlar, Kuniosos · Yakubiler,· Kapancılar ya da Kapaniler veya Izmirliler Sevi’nin ölmesi/kayboluşu sonrasında Selanik’te yerleşen dini cemaat , çeşitli olaylar sonucunda farklı dini pratikleri benimseyen üç ana gruba/mezhebe/fraksiyona ayrıldı. Bu üç ayrı grup, mezhep taassubuyla, farklı yerlerde ibadet ediyor, kolay kolay kız alıp vermiyor ve hatta ölülerini bile aynı mezarlığa gömmüyorlar. Aralarındaki gizli rekabet ve husumet hala sürmektedir. Değişik adlar alan bu grupların nesl-i şerîf denilen en yüksek asil ailelere mensup birer reisi var. Bunlar, cemaat ihtiyarlarının reyleriyle seçilirler, ölünceye kadar bu mevkide kalırlar. Sevi’nin kayınbiraderi olan Yakov Qerido’yu onun halifesi kabul eden yakubiler,



══════ஜ۩۞۩ஜ══════



Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages