Senin Adın: Mânâ

3 views
Skip to first unread message

Yâre bergüzâr

unread,
Jul 10, 2009, 10:53:59 AM7/10/09
to

Senin Adın: Mânâ

Hüzün, kopan düğmelerini dikiyordu beynimin. Evdeydim. Meyve tatlılığında düşlerimi vermiştim meçhul pazarına. Boşluğun kayma noktasında harflerim harekesizdi. Rüzgâr terleten zamanlarda içimin göçüğünde kalmıştım. Kol kırıklarım, beden yorgunluklarım bundandı. Hep firar planları vardı zihnimde. Bu  dünyanın denî yüzünden, cana batan kirpiklerinden yol bulup kaçacağım tüneller. Yerden ziyâde göğe açılmış tüneller, kalbimi çağırıyordu. Mutfağa yöneldim. Soğuk suyun derleyen billurunda aradım seni. Kilim kıvrıldı ayağımda, tökezlemeye varken vakit/siz. Adımdan yoğrulan koku, şehrimi tütsülemişti. Aklım, kalbime eğilmişti. Rotam da belliydi, verilecek kalem de. Yazıdan çıkacak ne varsa surlarıma yerleşecekti. Susuzdu sevdiğim şâirler. Kasîdeleri su üzerinden damlıyordu. Hava açmıştı bakışlarını. Sesleniyordu. Bir davetti sanki gelen semâ bezminden. Dışarıya çıktım. Caddede ağaçlar veriyorlardı selâmı, ilk alış verişimdi, aldım. Yürümenin bedeli düşünmek oluyordu bu aralar. Seni soruyordum görünmez olduğun gecelerin sabahlarından.  Ayrılmış mıydık? Yalnız mıydım? Uçarı hâllerime ne olmuştu. Bu kadar ağır yaşamak neyin nesiydi. Sesim neden çıkmıyordu çalındığı yerden. Akordu bozulan dünyaya kafa tutuşlarımı unutmuştum. Zordu söyleyebilmem. Yokluğun deli dakikalarında toparlayabildiklerimi sıralamaya çalışsam da nâfileydi. Yol, konudan konuyu açarken; olan bitenden habersizdim. Durağa gelmiş miydim. Sen çok mu uzaktaydın. Binip hangi yüreğe açılmıştın. Kartı geçirdikten ve otobüsteki yerime yerleşmiş olmanın hemen bitişik ânındayken; tuttu hasretin. Nöbeti tutan hastalar gibi mi olmuştum yoksa. Yok yok iyiydim çok şükür. Sadece sıkıntım vardı, sen yoktun. Sen olmayınca ben de bulunamıyordum. Kayıp mıydım o zaman, belki. İneceğim yere gelmiştim. Köprüyü geçip bir başka köprüye doğru adımlarım hızlanıyordu. Varacağım yerde olma ihtimâlin bile beni bitiriyordu. Olduğum yere çöksem olur muydu. Yavaş yavaş süzüldün yine içime. Derinlerde dolaşıyordun. Sığ simalardan, aydınlık cemâllere. İkinci köprünün üzerindeki odacıklardan birine girdim. Loştu. Rüzgârda nefhân vardı. Esintin sersemliğime dokunmuş, sallıyordu. Pencereler açık, konu seçikti. Konuda sen vardın. Ana konuydun, baştın, candın. Oradaydın, hepimizin nehirlerine dalmıştın. ‘Altlarından ırmaklar akan cennet’te bir yerdeydim. Sen sarıklı bir dede’nin gözlerinden çıkagelmiştin. Gâlib Dede mağlup kalışımızın kalıntılarını söküyordu. Yorgundun ama bize bakınca yeniden doğuyordun. Parıltılı kelimeler omuzlardan omuzlara cümleler kuruyordu. Sen en güzel yazını yazıyordun. Yaz, seninle aylardan aylara giriyordu. İlk kez geldim ve görüldün. Bana aslında olmadığının yalanına inanmamam gerektiğini söyledin, eğilerek. Elek bu cihandan elerken beni, korkmamamı ve yalnızca aşk kaydında olmamı tembihledin. Ben hep sende olsam bile ansızın kaybolabilirim, beni sıkıca tut, kaybetme dedin. Ağlamak istedim. İsteğimi tebessümle erteledin. Güneş, ikindi ibâdetindeydi. A4 kâğıdında bir şiir giydin, girdin ocağıma. “Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gamsın sen / Gerçi virâne isen genc-i mutalsamsın sen”  Harabenin tılsımlı hazinesi, gönlümün gamlı mertebesine söylüyordu. Sesin ve sen bir anlatıştan bir hissedişe, oradan da emir göklerine geçiyordunuz. Çölümün leylî sürgünlerinden gözlerime edebî sürmeler çekerek. Sana adınla seslenmemi istedin. Perdelerin kalkması elzemdi. Sen vazifeli burak, firarımdaki şevk, kabına sığmayan aşka sırât. Sen sevdâ sırrının şifrelerini veren öz. Artık herkes seni bilsin. Sen bilinmek içinsin. Yakan civanmert, bahadır sadâ. Senin adın: Mânâ. Mim, ayın ve nun. Sen gelmezsen aşk hiç gelmez. Doruklardan nefes ve feyz. Sen canıma üfle, ben aşkı okuyayım. Dalmak ne güzeldi seninle. Kıyıda epey aşınmış kaya başında. Denizle birlikte gidiyordum. Çantam koluma girdiğinde sensizliğim son buluyordu işte. Almıştın bizi, sana götürmüştün. Sonra kendini bize bölüştürmüştün. Eve doğru yöneldim, boş dönmüyordum hakikatime. Dilimde hamd ve şükür ve bir de varlıkların göz bebeğine yankılanan sözlerin: “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen”

 

Fâtıma Zehra MERİNOS

http://hazersofrasi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=564

 

 



Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages