SedRoN
unread,Nov 11, 2009, 12:03:37 AM11/11/09Sign in to reply to author
Sign in to forward
You do not have permission to delete messages in this group
Either email addresses are anonymous for this group or you need the view member email addresses permission to view the original message
to yama...@googlegroups.com
Sultan
Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek
ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç
değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
-Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
-Akşam garip bir rüya gördüm.
-Hayırdır inşallah?..
-Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
-Nasıl yani?
-Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve
iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hala gördüğü
rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı
adımlarla Beyazıt''a çıkar, döner Vefa''ya, Zeyrek''ten aşağılara
sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle
bakınır. İşte tam o
sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar:
-Kimdir bu?
Ahali
-Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!..
-Nerden biliyorsunuz?
-Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer:
-Biliyor
musunuz, der. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar Çarşısı''nda çalışır.
Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem
şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar
peşine..
Hele yaşlının biri çok öfkelidir:
-İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?..
Hasılı,
mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbil-i kıyafet mollalar kalırlar
mı ortada!.. Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah yolunu keser:
-Nereye?
-Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
-Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlamak gerek.
-İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
-Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
-Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
-Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
-Aman efendim, nasıl kaldırırız?
-Basbayağı kaldırırız işte.
-Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini...
-Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasılhane bulmalıyız.
-Şurada bir mahalle mescidi var ama..
-Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
-Ne bileyim, Ayasofya''dan, Süleymaniye''den, en azından Fatih Camii''nden...
-Ayasofya ile Süleymaniye''de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii''ni iyi dedin. Hadi yüklenelim...
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur.
Padişah
bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki,
naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü
sakilere benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Meçhul nalıncıyı
kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli
vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
-Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
-Nasıl yani?..
-Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
-Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
Vezir cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı
noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı
yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler
gibidir.
-Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra
eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı?
Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra
silkinip çıkar hayal dünyasından...
-Biliyor musun oğlum? Bizim efendi bir alemdi, vesselam... Akşamlara
kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin;
elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi
helaya!..
-Niye?
-Ümmet-i Muhammed içmesin diye...
-Hayret...
-Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi.
-Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O
çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. Huccet-i İslam okurdum...
-Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
-Milletin
ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle
bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe''yi
görmeli...
-Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
-İşte bu yüzden Nişancı''ya, Sofular''a uzanırdı ya... Hatta bir gün:
-Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek, inan cenazen kalacak ortada...
-Doğru, öyle ya?..
-Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben
üsteledim, iş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim
kaldırsın?
-Peki o ne dedi?
-Önce uzun uzun güldü, sonra:Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne