YAHUDİLERİN 20.YY'DA KURDUĞU 2 DEVLET!!!

5,024 views
Skip to first unread message

Muhammet DAYI

unread,
May 13, 2012, 10:27:10 PM5/13/12
to
YAHUDİLERİN 20.yy'DA  KURDUĞU 2 DEVLET!!!
 
Millî Eğitim Bakanlığı’nın 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’na ilişkin genelgesi Danıştay tarafından iptal edilince yeni bir genelge hazırlanarak resmi gazetede yayınlandı. Bu yeni genelge ile sadece Gençlik ve Spor Bayramı değil diğer milli bayramların da kutlama şekilleri değiştirilerek yeniden düzenlendi.
 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarını yeniden düzenleyen genelgeye Başbakan Erdoğan katıldığı partisinin Adana İl Kongresi’nde geniş yer ayırarak açıklamalarda bulundu.
 
Millî bayramların kutlama törenlerindeki resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırdıklarını belirten Başbakan Erdoğan sivilleştirmek ve halka mal etmek amacıyla illerin kurtuluş günlerinde olduğu gibi yerel yönetimlerin öncülüğünde yapılmasının daha demokratik olacağını anlattı.
 
Artık her yeni güne toplumsal bir değişim ve dönüşüm hamlesiyle girilen Türkiye’de kurulu düzen tepeden tırnağa değiştirilmekte rejimin ideolojik içeriği boşaltılmaktadır. Türkiye sessiz, sedasız ve fakat çok hızlı bir köklü devrim süreci yaşamaktadır.
 
Vesayetçi rejimin kontrolündeki güdümlü demokrasinin seçimle iş başına gelen iktidarların muktedir olmalarını engellediği, hangi siyasi parti seçimi kazanırsa kazansın millî iradeyi egemen kılamadığı, azınlıkçı zümre oligarşisinin tahakkümü altındaki büyük Müslüman çoğunluğun parya muamelesine tabi tutulduğu hile rejimi ve köle düzeni hızlı bir tasfiye sürecine sokulmuş bulunmaktadır.
 
Türkiye dışarıdan güdümlü vesayet rejiminden kurtulup millî iradenin hâkimiyetine girerken sahipliği de el değiştirmiş olmaktadır. Ezici çoğunluğu Müslüman olan milletin iradesi vesayetsiz şekilde tam iktidar olmaya başlayınca imtiyazlarını yitirme korkusuyla panikleyen eski sahipleri sır gibi saklanan gerçekleri kıyıdan köşeden dillendiriyorlar.
 
İşini kaybedince yazdığı ve büyük yankı uyandıran Türkiye Kime Kalacak isimli kitabını tartışmak üzere katıldığı bir televizyon programında peki, Türkiye kimin idi ki kime kalacak sorusu Osman Ulagay’a yöneltilince bir laf salatası yapıp geçiştirdi, net ve samimi bir cevap vermedi.
 
Oysa kime kalacak sorusunu ortaya atan birinin kimin elinden çıktığını bilmemesi düşünülemez. Eğer açık yüreklilikle kimin elin elinden çıkmakta olduğunu söyleyebilseydi kime kalacağını da söyleyebilirdi. Bunu söylemesi halinde Türkiye’nin sözünü ettiği bu el değiştirmesini hızlandırıcı bir etki yapacağını bildiği için samimi bir cevap vermek yerine karartma yapmaya çalıştı.
 
Gazeteci yazar Osman Ulagay mensubu olduğu kurucu irade temsilcilerinin elinden çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin kime kalacağını görüyor ve biliyor. Ancak -henüz ümidini tamamen yitirmediği için olmalı- söylemesi halinde bu el değiştirme sürecini hızlandıracağı endişesiyle saklamaya çalışıyor. Sadece uyarıda bulunmaya çalıştığı muhataplarının bilmesini istiyor. Türkiye’nin yeni ve asli sahibi Müslümanlar uyansın, farkına varsın istemiyor.
 
El-Aziz Gazetesi olarak bu mukadder suale yıllardır şu cevabı veriyoruz: Türkiye Cumhuriyeti’ni, -Orta Asya’dan Anadolu’ya göç edip Söğüt’e yerleşen Türk Kayı Aşiretinin kurduğu Osmanlı Devleti’ni yıkarak- İspanya’dan göç edip Selanik’e yerleştirilen Sefarad Yahudileri kurdu.
 
Bu yüzden Yahudi araştırmacı Prof. Uriel Heyd “Yahudiler 20. Asrın ilk yarısında iki tane devlet kurdular: Türkiye ve İsrail” diye yazdı.
 
İsrail devleti kurulduğunda ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizman bir konuşmasında “Biz Yahudiler 20. Yüzyılda Orta Doğu’da yıkılmaz denen devleti yıkarak 2 tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem inşa ettik ki Türkler bize Filistin’i vermeyen Abdülhamit’e en az 200 sene daha söverler!”
 
Keza ABD eski Dışişleri Bakanlarından Yahudi asıllı Henry Kissinger tarafından da benzeri sözlerin telaffuz edildiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.
 
Süleyman Arif Emre de yazdığı Siyasette 35 Yıl isimli kitabında, “Uluslararası bir toplantıda bir sözcü “Dünyada şu 4 ülkeyi Yahudiler doğrudan yönetmektedirler: ABD, Fransa, Türkiye ve İsrail” derken orada bulunan Türk diplomatlar buna itiraz etmemişlerdir” şeklinde bir anekdot aktarmaktadır.
 
İşte artık Yahudiler kurdukları ve doğrudan yönetmekte oldukları Türkiye Cumhuriyeti’nin ellerinden çıkmakta olduğunu ve yeniden millî irade temsilcisi asli sahiplerinin eline geçtiğini görüyorlar; bunu çok açık etmeden üstü kapalı ifadelerle Sabetayist kesimi uyarmaya çalışıyorlar
 
Hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti, sırtlarını Dünya Siyonizm’ine dayayan kurucu irade temsilcisi Sabetayist Yahudilerin yönetiminden durup dururken çıkıp millî irade temsilcilerinin eline geçmedi. Dünya Siyonizm’i ve onun yerli uzantısı hile rejimi ve köle düzeni karşısında 40 yıllık destansı bir Millî Görüş mücadelesi veren Erbakan bunu hayatta iken gerçekleştirmeyi başardı.
 
Siyonistlerin İsrail Devleti’ni kurmak için istedikleri Filistin’i vermeyince Sultan II. Abdülhamit’i nasıl tahttan indirdiklerini, Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na soktuklarını, birçok cephede birden savaştırdıklarını ve çökerttikten sonra Sevr Planı’nı imzalattıklarını bilmeyenler…
 
Başkent İstanbul işgal altında iken kimlerin Ankara’yı merkez yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni İngiliz işgal yönetimi ile nasıl işbirliği ederek kurduklarını da bilemezler. Keza şimdi nasıl el değiştirdiğinin ve kimlerin elinden çıkıp kimlere kaldığının farkına varıp yaşananları da kavrayamazlar.
 
Dünya Siyonizm’ini, Türkiye’deki uzantısı hile rejimi ve köle düzenini bilip tanıyamayanlar, hiçbir zaman Erbakan’ı ve Millî Görüş’ü de tanıyamadı, mücadelesini anlayamadı, başarısını göremedi.
 
Millî Görüş hareketini Yeniden Büyük Türkiye sloganı ile Osmanlı İmparatorluğu’nu ihya etmek ve İslam Birliği temelinde Yeni Bir Dünya, Adil Düzen kurmak amacıyla başlatan Erbakan; mevcut devlet yapısını hile rejimi ve köle düzeni şeklinde niteliyordu…
 
Evet, Selanikli Sabetayist Yahudi azınlığın Büyük Müslüman çoğunluk üzerinde kurduğu jakoben zümre oligarşisi Erbakan’ın -efradını cami ağyarını mani- tarifi ile bir hile rejimi ve köle düzeni idi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti adını koymuştu.
 
Lozan Anlaşması’nda İsmet İnönü’nün danışmanlığını yapan Mısırlı haham Haim Nahum tarafından ideolojik temelleri kurulan hile rejimi ve köle düzeni; Anadolu’da Ermeni nüfusun Tehcir Kanunu,  Rum nüfusun Mübadele Anlaşması ile temizlenerek rakipsiz tek azınlık olarak bırakılan Yahudileri büyük Müslüman çoğunluk üzerinde egemen kıldı.
 
Erbakan ise Millî Görüş adıyla, 40 yıl süren milletimizin gerçek kurtuluş mücadelesini verdi; nihayet Türkiye Cumhuriyeti’ni Sabetayist Yahudi azınlığın elinden alarak asli sahipleri olan bu Müslüman milletin temsilcisi millî iradenin eline verdi.
 
Ne var ki, Dünya Siyonizm’ine sırtını dayayan Sabetayist Yahudiler nasıl ki Türkiye Cumhuriyeti’ni bir dizi hile ve entrika ile kurdularsa, bunu milletten gizledilerse; Erbakan da benzeri yöntemlerle onlardan alıp millî irade temsilcilerine tevdi etti.
 
Bu değişmez gerçekliği gözler önüne seren gelişmeler ve olaylar ortaya çıktıkça bu argümanları da tekrar edip yeniden dile getiriyor, hatırlatıyoruz. Bu bizlerin yeni şeyler yazamadığımız, sürekli aynı konuları tekrarladığımız anlamına gelmez.
 
Tam aksine bütün gelişmeler ve olaylar karşısında aynı şeylerin tekrarlanabilmesi tüm yazılanların doğruluğunu gösteren, kanıtlayan bir durumdur. Çünkü tesadüfler tekrar etmez; ancak planlanmış, programlanmış olaylar, gelişmeler tekrar edebilir.
 
Eğer meydana gelen olaylar ve gelişmeler karşısında dile getirdiklerimizin saçmalığı, aslı astarının olmadığı ortaya çıksa bizler hiç bunları sürekli tekrarlayabilir miyiz?
 
Gelişmelerle, olaylarla doğrulanarak teyit edildikçe temel gerçekleri tekrar hatırlatmak hiçbir şekilde sıkıcı, bıktırıcı da olmaz. Aksine coşkulu ve heyecan verici olur; her defasında tekrar kanıtlanmış olur…
 
Dün dedikleri ile bugün dedikleri örtüşmeyerek birbirini teyit etmeyenlerin, aksine çelişenlerin her defasında farklı ve yeni şeyler yazıp söylemeleri tutarsızlıktır, mantıksızlıktır; anlamlı değildir.
 
El-Aziz Gazetesi’nin 14 yıldır sürekli dile getirdiği inanılmaz gerçekler yeni gelişmelerle ve olaylarla teyit edilmektedir. Bu yüzden teyit edilen, doğrulanan gerçekleri yeniden tekrarlayıp gözler önüne sermek sadece bir zorunluluk değil aynı zamanda bizler için doyulmaz bir zevk ve sevinç nedenidir. Çünkü dile getirdiklerimizin olaylar ve gelişmelerle test edilip doğrulanması özgüvenimizi arttırıyor.
 
Değişmeyen ve olaylarla, gelişmelerle teyit edilip doğrulandıkça bizlere büyük keyif verip zevkten dört köşe eden, ayrıntılarıyla tekrarlamaktan doyumsuz haz yaşatan temel gerçekliğimiz ise Erbakan’ın 40 yıllık Millî Görüş mücadelesi ile en başından belirlediği hedeflerini geri dönülmez şekilde hayata geçirmiş olmasıdır.
 
Erbakan 1000 yıllık tarihimiz derken Selçuklu ve Osmanlı İslam yönetimlerini ve medeniyetini kast ediyordu. 1400 yıllık İslam Tarihi yerine neden 1000 yıllık tarihimiz dediğini ise şöyle açıklıyordu: Asrısaadet’ten sonra en ideal İslami yönetimi ve uygulamaları Selçuklu ve Osmanlı devletleri gerçekleştirdi. Bu yüzden Millî Görüş bu 1000 yıllık dönemi esas almaktadır.Yoksa bu, ırkçı ya da milliyetçi bir yaklaşım asla değildir.
 
Artık batılı medya organlarında ve strateji kuruluşlarında gün geçmiyor ki Türkiye Osmanlı düzeni kuruyor, İslam Birliği liderliğine soyunuyor, Yeni Osmanlılık yolunda ilerliyor türü haberler ve yorumlar dile getirilmesin…
 
Türkiye gerek iç politikada gerekse dış politikada Erbakan’ın Millî Görüş doğrultusunda belirlediği politikaları üretip yürütüyor
 
Erbakan ve Millî Görüş karşısında amansız bir baskı, sindirme, imha politikası yürütenlerin tasfiye edilmeleri, itibarsızlaştırılmaları, yargılanmaları da kendiliğinden olacak, gerçekleşecek şeyler değil ve tesadüf olamaz. Bu, Millî Görüş mücadelesinin devlet eliyle devam ettirildiğinin göstergesidir.
 
Hiç aksine bir gelişme olmayıp; Erbakan’ın dile getirerek önerdiği Millî Görüş politikalarının sürekli hayata geçiriliyor olmasının da tesadüfen olduğu ileri sürülemez…
 
Türkiye’nin geçmişte hiç örneği olmadığı şekilde darbeleri yargılamasının, özellikle Müslümanlara yönelik yapılan zulümlerin, baskıların sorgulanmasının… Buna karşın, Cumhuriyet’in temel ilkelerini ve kurucu iradesini temsil eden unsurlarını hedefine alan değişim ve dönüşüm hamlelerinin de art arda hayata geçirilmesinin açıkça işaret ettiği; keza Erbakan’ın 40 yıllık Millî Görüş mücadelesinin başarısı, zaferi ve devam etmekte olduğu gerçekliğidir.
 
İşte bu sürekli gelişen ve yenilenen hamlelerin gösterdiği gerçekleri gözler önüne sermek için bir kez daha maddeler halinde özetleyip tekrar ederek hatırlatmak istiyoruz…
 
1-Erbakan’ın başlattığı Millî Görüş mücadelesi, 1000 yıllık Selçuklu-Osmanlı İslam Medeniyeti’nin köklerini kazıyıp izlerini silmek üzere paganist ilkeler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti kurucu iradesini temsil edenlere yönelik bir rövanş hareketi olarak başarı elde etmiştir, devam etmektedir.
 
2-Söz konusu kurucu irade temsilcileri Dünya Siyonizm’inin uzantısı hile rejimi ve köle düzenini yürüten Sabetayist Yahudilerdir.
 
3-Sabetayist Yahudiler ilk önce Selanik’te ordu içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni gizli bir siyasi örgüt olarak kurdular ve diğer birçok büyük merkezde şubelerini açtılar…
 
4-Sonra bu gizli siyasi örgütü siyasi partiye dönüştürüp legalleştirerek İttihat ve Terakki Fırkası diye lanse ettiler, Meşrutiyet ilan edildikten sonra seçimle de Meclise soktular…
 
5-Ardından kendilerinin tezgâhı olan 31 Mart İrtica Vakası’nı bastırma gerekçesiyle Yahudilerden yönetimini ve çoğunluğunu oluşturdukları Hareket Ordusu’nu Selanik’ten trenle İstanbul’a taşıyıp Sarayı kuşattılar ve Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirdiler.
 
6-İttihatçı komitacılar tarafından hazırlanan bir dizi suikast, baskın, darbe sonucu Osmanlı Devleti yönetimi tamamen ele geçirildikten sonra; Siyonistler tarafından çıkartılan Birinci Dünya Savaşı’na sokuldu ve birçok cephede birden savaştırılarak bilinçli şekilde çökertildi.
 
7- İngiltere başkent İstanbul’u, müttefikleri ise stratejik konumdaki Anadolu illerini işgal ettiler ve Sevr Anlaşması’nı imzalattılar.
 
8-Anadolu illerinde başlayan direniş hareketlerini kontrol altına almak amacıyla İstanbul’daki İngiliz İşgal Yönetimi işbirlikçi İttihatçıları gönderdi. Anadolu’ya gelen İttihatçılar esaret altındaki Padişah’ın iznini ve desteğini almayı da ihmal etmediler.
 
9-İngilizlerin Anadolu’ya gönderdiği İttihatçılar Padişah ve Halife adına İslami cihad başlatmak için Ankara yönetimini tamamen dini ritüellerle kurup bir milli meclis oluşturdular.
 
10- Bunun üzerine verilen talimatla müttefik işgal kuvvetleri Anadolu illerini boşaltıp geri çekilmeye başladı ve Ankara Hükümeti kuvvetleri danışıklı şekilde onları kovaladı, sözde denize döktü.
 
11-Böylece düşman püskürtülmüş, vatan kurtulmuş, büyük zaferler kazanılmış olunca komutanları da kahramanlık destanları yazarak gazilik unvanlarını, mareşallik rütbelerini aralarında paylaştılar.
 
12-Ancak müttefik işgal devletlerinin lideri İngilizler başkent İstanbul’un işgalini Lozan anlaşmasına dayalı Türkiye Cumhuriyeti kurulma aşamasına gelinceye kadar sürdürdüler!
 
13-İngiliz işbirlikçisi Ankara yönetimi Anadolu’da zapturaptı sağlayınca Cumhuriyeti ilan ederek ilk darbesini gerçekleştirmiş oldu. İslami cihad ile istiklal savaşını yürüten ilk Meclis dağıtılarak atama ile Sabetayist Yahudiler beğendikleri illerden mebus oldular ve 1000 yıllık Türk-İslam Medeniyeti’nin kökleri kazınıp izleri silinmek üzere bugünkü Baas partilerinin prototipi tek parti CHP diktası hayata geçirildi.
 
14-Siyonistler bu arada ikinci bir dünya savaşı çıkarttılar ve galiplerini Yalta Konferansı’nda bir araya getirdiler. İngiltere’nin dünya jandarmalığı görevine son verip Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı ve onun çatısı altında ABD ve SSCB liderliğinde iki kutuplu dünya düzenini kurdular. Türkiye’ye ABD liderliğindeki Batı Bloku’nda yer verildiği için çok partili hayata geçilme zorunluluğu doğdu. CHP’den ayrılan bir grup ittihatçı Demokrat Parti’yi kurdu…
 
15-Demokrasiye ilk balans ayarı 27 Mayıs 1960 darbesiyle verildi. Kapatılan Demokrat Parti’nin devamı diye Adalet Partisi kuruldu. Böylece Sabetayist Yahudilerin rakipsiz hükümranlığı 1919’da Anadolu’ya çıkış tarihinin 50. yılı olan 1969’a kadar eksiksiz sürdü…
 
16- Anadolu’ya çıkarma yapıldığı tarihten 50 yıl sonra 1969 Genel Seçiminde Erbakan Konya’dan Anadolu’nun bağrında gerçek kurtuluş hareketini başlatarak bağımsız milletvekili adayı olup seçildi ve Meclis’e girdi.
 
17-Kısa süre sonra Millî Nizam Partisi’ni kurup Millî Görüş’ü partileştirirken tıpkı İttihat ve Terakki Cemiyeti örneğinde olduğu gibi ordu içerisinde de millî derin devlet oluşumunu gerçekleştirdi.
 
18-Millî derin devlet ilk icraatı olarak 9 Mart cuntasını dağıtıp 3 gün sonra 12 Mart 1971 Muhtırasını verdirdi. Süleyman Demirel Başbakanlıktan, Bülent Ecevit CHP Genel sekreterliğinden istifa etti.
 
19-Şeriatçı suçlaması ile kapatılan Millî Nizam Partisi yerine Millî Selamet Partisi kurulduğunda ise artık Müslüman halk kime oy vereceğini biliyordu. Nitekim İsmet İnönü bile merak edip “Bakalım hala bu ülkede kaç tane Müslüman kalmış görelim” diye seçim sonuçlarını bekleyenlerdendi.
 
20- Millî Selamet Partisi 1.265.771 oy alıp İnönü’nün merak ettiği Müslüman sayısını ortaya çıkardı. Bu, % 11.80 oy oranına tekabül ediyordu.
 
21- Erbakan 48 Milletvekili, 4 senatör çıkartıp 52 parlamenter TBMM’ye sokarak ilki CHP ile ve 4 yıl boyunca üç koalisyonla iktidar ortağı oldu, Millî Görüş’ün ne yapmak istediğini dosta da düşmana da gösterdi…
 
22-ABD ile içerideki hile rejimi ve köle düzeni uzantısı anlaşıp tek çare diye 12 Eylül 1980 darbe planını yaparak gerçekleştirdiler…
 
23-Erbakan 12 Eylül darbe yönetimini millî derin devlet aracılığıyla kontrolüne geçirmeyi başardı.
 
24-Bunun üzerine ihanet eden Kenan Evren ve arkadaşlarından hesap sormak ve Millî Görüş’ün henüz oluşan tabanını içinde eritmek için Millî Selamet Partili Turgut ve Korkut Özal kardeşlere 4 eğilimi birleştirme projesiyle ANAP’ı kurdurdular, destekleyip iktidar yaptılar.
 
25- Erbakan, milli derin devlet aracılığıyla Başbakan Turgut Özal’ı da kontrolüne alarak 12 Eylül yönetimi ile birlikte dayanışma halinde Türkiye’ye çağ atlatan kalkınma hamlelerini gerçekleştirdi.
 
26-Kenan Evren’den sonra Başbakan Özal’ın da ihanet ettiğini gören Dünya Siyonizm’i ile yerli uzantısı hile rejimi ve köle düzeni unsurları dehşetengiz bir karalama kampanyası başlatarak aile boyu rezil rüsva etmeye başladılar, olmadı, suikast tertiplediler; ancak hafif yaralı olarak kurtuldu.
 
27-Başbakan Özal Kenan Evren’den boşalan Çankaya Köşkü’ne çıkınca ANAP da Mesut Yılmaz’ın eline geçti.
 
28-Buna karşın Erbakan da Refah Partisi’ni şaha kaldırıp 1994 yerel ve 1995 genel seçimlerinde birincilik ipini göğüsledi, ardından da nihayet Refah-Yol koalisyonu ile 54. Hükümeti kurdu ve göz kamaştırıcı başarılara imza attı.
 
29-Dünya Siyonizm’i ve içerideki hile rejimi ve köle düzeni unsurları Türk Silahlı Kuvvetleri’ni millî derin devlet kontrolünden çıkaramayacaklarını anlayınca bu kez silahsız kuvvetler yapsın deyip sermaye, medya, siyaset ve sivil toplum kuruluşlarını post modern darbe yapmak üzere harekete geçirdiler…
 
30-Erbakan, 28 Şubat sürecini büyük bir maharetle yönetip 4 ay sonra Başbakanlığı demokratik ve şık bir manevra ile bırakarak hasımlarının hükümet kurmalarını sağladı.
 
31- Erbakan millî derin devlet aracılığıyla menfi dediği darbeci sermaye, medya, siyaset ve sivil toplum kuruluşlarını büyük bir hızla tasfiye sürecine soktu.
 
32-Erken seçim kararı almak zorunda kalan Hükümetin tüm ortakları 3 Kasım 2002 Genel Seçimini barajın altında kalarak geride bıraktılar. Erbakan’a vefa göstermeyen DYP de seçimde barajın altını boyladı.
 
33-Erbakan tıpkı 12 Eylül 1980 sonrasında, Millî Selamet Partili Turgut ve Korkut Özal kardeşlerin kurduğu ANAP’a dolaylı destek verip millî derin devlet aracılığıyla sahip çıktığı gibi… Bu kez de 28 Şubat 1997 sürecinde Millî Görüş mektebinin arka kapısından kaçan Recep Tayip Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu AKP’yi dolaylı destek verip sahip çıktı.
 
34-Tek başına iktidar olan AKP bu geçen 10 yıldan beri Türkiye’yi millî derin devletin kontrolünde yönetmektedir.
 
35-Başbakan Özal iki dönem ANAP iktidarında hile rejimi ve köle düzeninin ekonomik şablonunu kırıp tüm yapılanmalarını dağıtmıştı. Başbakan Erdoğan ise üç dönem AKP iktidarında hile rejimi ve köle düzeni siyasi statükosunu parçalayıp ideolojik yapılanmalarını dağıttı.
 
36-Artık hile rejimi ve köle düzeninin ekonomik, siyasi, ideolojik, toplumsal ve derin yapılanmaları nerdeyse tamamen çökertilmiş ve Türkiye her şeyi ile millî irade temsilcilerinin kontrolüne girmiş durumdadır.
 
37- Ergenekon Davalarında özü itibariyle 29 Ekim 1923 darbesi ile kurulan hile rejimi ve köle düzeni sorgulanıp yargılanmaktadır.
 
38- ABD tarafından planlanıp gerçekleştirilen 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi, 28 Şubat 1997 post modern darbesi süreçlerini Erbakan kurduğu millî derin devlet aracılığıyla tümü ile kontrolüne geçirip yönetmiştir. Bugünkü Türkiye ve yaşanan toplumsal değişim ve dönüşüm işte 40 yıllık Millî Görüş mücadelesini başarı ile tamamlayan Erbakan’ın eseridir.
 
39-Erbakan daha ilk günde Dünya Siyonizm’i ile onun Türkiye’deki uzantısı hile rejimi ve köle düzeni karşısında millî bağımsızlık mücadelesini başlatarak kum saati gibi geçen sürenin lehine akmasını sağladı.
 
40-Erbakan 40 yıl süren efsanevi Millî Görüş mücadelesi sonunda daha ilk başta açıkladığı bütün hedeflerini geri dönülmez şekilde gerçekleşme yoluna soktu: Manen ve Maddeten Kalkınmış Yeniden Büyük ve Lider Türkiye…İslam Birliği Temelinde Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen… Bugün baş döndürücü bir hızla gerçekleşme yolunda ilerlemektedir…
 
Not: Ne güzel bir tevafuk eseri Erbakan’ın 40 yıllık şanlı Millî Görüş mücadelesini farkına varmadan 40 maddede özetlemişiz!
 
Allahuekber ve lillahil hamd.
 
YORUMLAR:
 
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages