manyak yöneticiler - azgın teke

12 views
Skip to first unread message

Eyüp Sabri KARTAL

unread,
May 22, 2008, 6:27:56 PM5/22/08
to vikik...@googlegroups.com, viki...@googlegroups.com, vikis...@googlegroups.com


---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Ali Taskin Balaban <aliba...@gmail.com>
Tarih: 22 Mayıs 2008 Perşembe 15:36
Konu: manyak yöneticiler - azgın teke
Kime: aaa <dost...@gmail.com>


 
Hekim gözüyle iki yazı umarım sıkmaz.
19 Mayıs 2008
     

 
Siyasette aşağılık duygusu
 
Bugünkü yazımda sağ veya sol yelpazedeki siyasetçileri incitebileceğimi biliyorum. Başlagıçta özrümü kabul etmelerini istiyorum. Mümkün olduğu kadar bilimsel tesbitlerin dışına çıkmamaya çalışacağım.

Aşağılık duygusu kavramını insan analizinde ilk kullanan Adler olmuştu. Freud'un yol arkadaşı ama sonra yollarını ondan ayıran Adler ikinci dünya savaşında askeri hekim olarak gözlemlerini tez haline getirdi.

Adler savaş fanatiklerini aşağılık duygusundaki bireyler olarak yorumluyordu.İ nsanların kendileri ile ilgili olmayan bir savaşa girme konusunda heyecan duymalarını kendilerinde hissetikleri aşağılık dugularından kaçınmalarının bir sonucu olduğunu söylüyordu.

Freud hayatı zevk peşinde koşmak olarak yorumlarken Adler hayatı topluma karşı bir sorumluluk olarak görüyordu.

Gerçektende insan aslında yetersiz olmasa bile kendisini yetersiz ve eksik olarak algılıyorsa aşağılık karmaşasına (Kompleks) kendisini kaptırıp çeşitli yanlış davranışlara yönelebiliyor.

Kişilerin kullandığı savunma mekanizmaları telafi amaçlıdır. Olumsuz korku ve düşünceleri, sıkıntı, utanç, suçluluk veya endişeyi giderme çabası olarak kabul edilir.

Birinci tür davranış içine kapanma ve dünyaya küsme şeklindedir. Depresyona götüren süreç böyle başlar. Çözüm özgüveni artıracak yol bulmaktadır.

İkinci tür davranış kendisinden yüksek gördüğü kişi ve topluma kızma, öç almaya çalışma, suçlu suçsuz veya haklı haksız düşünmeden yargılama ve suçlama davranışları gösterme şeklindedir. Zorlayıcı, geçimsiz ve katlanılan kişiler ortaya çıkar.

Üçüncü tür davranış kendisinden yüksek gördüğü kişilere karşı kendini beğendirmeye ve ilgisini çekmeye çalışma şeklindedir. Güvenilmeyen kişiler ortaya çıkar.

Dördüncü tür davranış biçimi ise kendini özel, önemli ve üstün görme tutumudur. Tıpkı mezarlıkta korktuğu halde türkü söyleyerek cesur rolü oynayan kişi gibidir. Aşağılık duygusunun etkisi ile gerçekçi olmayan kibir ve gurur içindedir. Üstünlük kompleksi olan lükse düşkün kişiler ortaya çıkar.

Beşinci davranış biçimi içki, kumar, rastgele cinsellik gibi alanlara yönelerek baş edemediği duygularını unutmaya çalışır. Kavga, suça karışma agresif davranma eksiklik duygularını giderme savaşının tezahürleridir. Kaos çıkaran kişiler bu gruptadır.

Hatta Freud ateş yanarken ateşe işeme dürtüsünün eşcinsellikle içsel bir savaşımın sonucu olduğunu söylüyordu.

Eksiklik, yetersizlik, aşağılık ve güvensizlik duyguları ile içsel mücadelede bu duyguları başkalarına yansıtma, başkalarına yükleme kolay ve kısa bir savunmadır. Kişiyi o anda rahatlatır. "Ben iyiyim o kötü" savunması doğru bilgilere dayanmadığı için iletişimi bozar.

Kişinin "Ben herşeye rağmen varım" diyebilmesi için kendisi ile yüzleşebilmesi ve kendisini tanımaya çalışması gerekir. Böylece kendini aşmayı başaran, kendini gerçekleştiren ve kendisi ile barışabilen bireyler ortaya çıkar.

Herkesin iç keşif yoculuğuna çıkmasını ve bilgeleşmesini beklemek fazla hayalcilik olur ama bizi yönetme talebi olanlardan bu bakışı beklemek hakkımız olmalıdır.

Türkiyemizde sağ veya sol siyasi yelpazede aşağılık duygusunun bazı yansımalarını maalesef görüyoruz. Bunun için herhalde rahmetli Ayhan Songar hocamız "sağcılarda geri zekalı solcularda psikopat çok çıkıyor" derdi.

Sağ yelpazede kendinden üstün gördüğü kişilere kendini beğendirme ve ilgisini çekme savunması çok rastlanılıyor.  'Şarabın iyisini bilirim tadını bilmem' söylemi veya meyhane şarkısı istemek, müstehcen fıkralar anlatmak yahut gaza getiren alkışların yapaylığını görememek gibi algılamalar böyle zaafı olan kişilerin davranışlarıdır.

Güçlü ve üstün olanın korkusundan emin olmak için onlara aşırı verici davranmak ve dostlarının hislerini ciddiye almamak Emevilerin tarihten silinmelerine neden olan hataları değil miydi? Bu tarz hataların bedeli yalnız kalmaktır!

Tanzimat algısı da Osmanlı aydınlarına benzer hatayı yaptırdı. Batı karşısında eksiklik duygusu ile hareket eden Osmanlı aydınları bilim, fen yerine  kıyafet, müzik ve dans gibi kolay modernliği seçtiler.

Batıya öykünme davranışı Cumhuriyet döneminde de devam etti. Cumhuriyet aydının 'Baba Kompleksi' böyle ortaya çıktı. Babayı yani Osmanlıyı öldürmek için Avrupayı kutsallaştırmış aydınlar aslında komplekslerini giderme içinde değiller mi?

Sol yelpazeye baktığımızda kongreleri hep kavgalı olması, bir milletvekilinin Hacca gitmek isteyen seçmeninin inançları ile dalga geçebilmesi duygusal ve algısal bir körlüğü gösteriyor.

Kendi tezini geliştirememiş sosyal demokrat hareketin içindeki eksikliği ve yetersizliği gidermek ve rahatlamak için kendi şeytanlarını taşlamayı tercih etmeleri tesadüfi değildir.

Karşı tarafı suçlayarak ego doyumunu sağlamak, grubunu bir arada tutmaya çalışmak ve korkular üretmek yahutta kaygıları felaket gibi algılatarak gerilim çıkarmak sol yelpazenin sağlıklı olmayan bir davranışı olarak göze çarpıyor.

Bütün bu saydıklarım içinde kusurları katmerleştiren şey ve en kötüsü de kusurunu bilmemektir. Kusurdan daha büyük olan 'kusurunu bilmemek' rüyada iken kendisini uyanık zanneden gafilleri hatırlatır.

Hüseyin Üzmez olgusu

 Nevzat TARHAN 
nta...@gmail.com

Cinsel terapistleri zorlayan bir vaka ile karşı karşıyayız. Şimdiden bazı erkek hastalar 'Adam 78 yaşında hem anasına hem de kızına gücü yetiyor, bende mi bir şey var?' demeye başladılar bile. Kadınlar haklı olarak çok öfke duyuyorlar. Ancak en acınacak ve utanılacak taraf çocuk istismarı ile karşı karşıya olunma ihtimalidir. Böyle bir cinsel eylemi dindar görünümlü birinin yapması konuyu daha ilginç hale getirdi.

Cinsel şiddet içeren suçların artması, çocuk pornosunun yaygınlaşması, ileri yaşlardaki birçok ruhsal hastalığın temelinde çocukluk dönemlerinde yaşanan istismarların sorumlu olması konuyu daha önemli hale getiriyor.

         ABD Başsavcılar Yüksek Kurulunun  'Pornografik-erotik materyalle cinsel suçlar arasına nedensellik ilişkisi vardır' kararı uzun süre tartışıldı.

Psikiyatri tarihinde de ilk defa cinsel bağımlılık tanımlandı ve alkol, eroin bağımlılığı gibi bir bağımlılık türü olduğu kabul edilip tedavi edilmesi önerildi. 'Textbook' lara giren bu bilgiler toplumun da bilgilendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Carnes ve Colemen ABD toplumunun %3-6 sının seks bağılısı olduğunu bunlarında % 80 inin erkekler olduğunu söylüyorlar.

Seks bağımlılığının üç ana belirtisi var.

         1- Cinsellikle ilgili konulara çok zaman harcama,

2- Zararlarını, tehlikelerini ve çıkaracağı sorunları bildiği halde davranışlarından vazgeçmeme,

3- Arzuladığı etkiye ulaşmak için artmış yoğunlukta tekrarlayan cinsel davranışa yönelme ve sıradışı cinsel eylemde bulunma.

Eğer çevremizde hatta ailede bu ölçüte uyan kişi çocuğun birinci derecede yakını bile olabilir. Bu ölçüte uyan kişiler varsa çocuk o kişi ile yalnız kalmamalıdır. Bu durum alkol şişesi ile alkoliği aynı odada yalnız bırakmakla aynı anlama gelir. Çocuklarımıza büyüklerinin cinselliği çağrıştıran davranışlarına hayır demeyi öğretmek çok önemlidir.

İleri yaşta kişinin kişilik yapısına ve sosyal durumuna uymayan 'Hiperseksüalite' tarzında bir ilgi ve eylem artışı varsa ayrıca değerlendirilmelidir. Yaşlıdır, zarar gelmez diye bilinen bu kişiler de 'Frontal Demans' denilen bir bunama türü olabilir. Çeldiricilere direnç gösteremezler ve arzularını baskılama zorluğu gösterirler. Bu kişiler yaptıklarının yanlış olmadığını savunurlar, hatalarını küçümserler. Komşusunun evini dikizleyen, yakınlarına sarkan yaşlıları acilen incelemek gerekir.

Bunamaya bağlı cinsel davranış bozukluğu gösterenlerin cezai ehliyetleri yoktur ve hacir altına alınmaları gerekebilir. Fakat seks bağımlıları böyle değildir cezai ehliyetleri vardır. Cezalarında indirim bile yapılmamalıdır. Adli Tıp incelemesi olmadan bir kanaate varmak son derece yanlış olur.

İstismar mı hastalık mı?

         Kişi temelinde hareket edip yorumlarda bulunmak için yeterli bilgi ve veriye henüz sahip değiliz. Ayrıca bireyin sosyal konumuna ve onuruna dikkat etmemiz gerekir. Diğer taraftan ise benzer olayların tekrar yaşanmaması için sonuçlar da çıkarmak zorundayız.

Birinci önkabul; "Bir azgın teke ile karşıyayız bu kişi en ağır şekilde ibreti âlem için cezalandırılmalıdır." Bu önkabulü savunanlar o kişinin suçunun henüz sabit olmamasına, eğer temize çıkarsa  önyargılı hareket etmiş olacağımıza da cevap vermelidirler.

İkinci önkabul; "Sayın Üzmez büyük bir komploya kurban gitti." Bu görüşte olanlar hakkındaki kuvvetli delilleri ve maznunun özgeçmişindeki cinsel zaaflarını göz ardı ediyorlar.

         Üçüncü bakış; Konuya siyasi anlam yüklemek isteyen fırsatçıların yaklaşımıdır. Konunun gerçek olup olmaması değil bu olaydan nasıl siyasi ve ideolojik çıkarımlar yapılacağına zihin yorarlar. Emek vermeden çıkarını kollayan bu 'Çakallar' ı hepimiz biliriz.

Dördüncü bakış; 'Dindar insan bu hatayı nasıl işler' diye donup kalanlardır. Bu gurup safi zihinler dindarlığı şekle indirgemişlerdir. Karpuz gibi dışı yeşil içi kırmızı olan 'Gardrop müslümanları'nı ayırt edemeyecek kadar dış görünüşe inanırlar.

Yalan söylemekten rahatsız olmayan, çok evliliği İslam'ın emri gibi gören, egosunu inançlarının önünde tutan, "Hz. Ali de en iyi ata binerdi" diyerek lüks araba değiştirip duran dindar tipine dikkat edelim. Hz. Peygamberin evliliklerine bakıp, 40 yaşına kadar kendinden 15 yaş büyük Hz, Hatice ile yetinmesini görmeyen bu dar bakışlı tipolojiyi iyi tanıyalım.

Üzmez olgusu gerçek dindarları çok üzdü. Ancak aynı zamanda 'Ahirzaman Müslüman Tipi'ni irdelemek için bir fırsat oldu.

İnsanlar paranın sahtesini yaptılar ama para da sahte insanları tanımamıza vesile oldu. Aynen bunun gibi (kimse büyük konuşmasın) günümüzde dahi para, şöhret, şehvet sahte müslümanları ayırt etmede iyi bir turnusol kağıtı etkisi yapıyor.

Kadınlar beni tahrik ediyor diye kadınların üzerine baskı kuran, evden çıkarmayan erkek tipinin, nefsine hâkim olmayı ve tahrik olmamayı kendine öğreten erkek tipine dönüşmesi dileğiyle...


Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages