Pema Chödrön’ün “şenpa” kavramı üzerine okuduğum bir
yazısından sonra; -özetle de olsa- bir alıntı- çeviri yapmamaya gönlüm
elvermezdi...
“Sizlere Tibetçe bir kelimeyi tanıtacağım;
beraber çalıştığım Dzigar Kongtrul Rinpoçe’nin kayıtlarını dinlemedikçe, bu
konuda herhangi bir öğretiye rastlayamazsınız... Dzigar Kongtrul’un üzerimde
büyük etkisi var, hayatımda ve öğretilerimde. Ama, en önemlisi, kendi
yaşamımda.
Bu, Tibetçe bir kelime olan: ŞENPA üzerine bir
öğretidir. Şenpanın rasgele çevirisi bağımlılıktır. Tibetçe bir sözlüğe
baktığınızda tanımı böyledir. Ancak Dzigar Kongtrul’un da ısrarla üzerinde
durduğu gibi; “bağımlılık” “şenpa”yı karşılamakta kesinlikle yetersiz kalıyor.
Tamamlanmamış bir çeviri; hele de şenpanın bizler üzerindeki etkisinin
büyüklüğüne yaklaşamıyor.
Eğer ben çevirecek olsaydım, yerine bir kelime
bulmam çok zor olurdu. Yine de birkaç kelime vereceğim. Mesela takılmak olabilirdi. Nasıl takıldığımız.
Diğer bir eşanlamlısı, o yapışkan his olabilirdi. Yahut da geçen akşamki analojiden
hareketle, uyuz, beraberindeki o kaşıntı, ve onu kaşımak, şenpa o kaşıntı ve
onu kaşıma dürtüsüdür. Yani, dürtü de
diğer bir karşılığıdır. O sigarayı içme dürtüsü, çok yeme dürtüsü, bir içki
daha dürtüsü, ya da müptelalığınız her neydeyse.
Mesela, şenpanın gündelik hayatta
karşılaşacağınız bir örneği. Biri size, manidar bir laf etti ve içinizde bir
şey sıkıştı – işte o şenpadır. Sonra o, içinizde bir sarmal oluşturarak,
kendine güvensizliğe, başkalarını suçlamaya, ya da onlara öfkelenmeye,
kendinizi karalamaya dönüşmeye başlar. Ve eğer güçlü iptilâlarınız varsa, o
kişinin sarf ettiği manidar laftan doğan kötü hissi örtmek için, belki de,
direk o müptelalığınıza koşarsınız. O manidar sözdür sizi yakalayan, kancayı
takan. Başka bir manidar laf sizi etkilemeyebilir, ama yaranıza dokunanından
söz ediyoruz – o bir şenpa. Biri sizi eleştiriyor – işinizi, görünüşünüzü,
evladınızı- ve, şenpa: handiyse eş-güdümlü doğar.
...
Ayaklarımızın
altında zemin bulunmasını istemeye alışık olduğumuz müddetçe, insan deneyiminin,
değişken, hareketli, geçici, aldatıcı dünyasına has, altta yatan temel güvensizliğini
hissetmenize yol açar.
...
Kaşımanın kendisi de, her ne kadar bunu
yapmayı istemesek de, şenpanın bir parçası. Birileri o lafı ettiğinde, ya da o
şeyi söylediğinde, gergin bir sıkışmayla başlayan o zincirleme reaksiyonun bir
bölümüdür.
Enteresan olan, onu başkalarında gerçekten
çabucak fark etmeye başlamamız. İşyerinde biriyle konuşuyorsunuz. Yüzleri bir
şekilde açık ve dinliyordur, ve bir şey söylersiniz –söylediğinizin tam olarak
ne olduğundan emin değilsinizdir, pek manidar ya da herhangi bir şey olmasına
da gerek yoktur- ama gözlerinin birden bulutlandığını görürsünüz. Yahut,
çenelerini sıktıklarını. Ya da hissedebilirsiniz... bilirsiniz, bir şeye
dokundunuz. Onların şenpasını görüyorsunuz, ve onlar bunun hiç de farkında
olmayabilirler. Sizin cephenizde, o noktada yapabileceğiniz şey, devam edin ve
ona onlarla girin, ama bir çeşit prajna* ile, gerçekte neler olduğunu olduğu
gibi net görerek, kendi ana konunuza dalmadan ve ayaklarınızın altına zemin
koymaya çalışmadan. Onlara olanı görürsünüz.
Hepimizde bir şekilde temel bir zeka bulunur.
Gerçekten zekiyseniz ve şenpanıza pek kapılmıyorsanız, duruma her nasılsa bir
alan verirsiniz, çünkü, onların tetikleniverdiğini, onların takılıverdiğini
bilirsiniz. Gözlerinde görebilirsiniz, ya da beden dilinde, belki hiç dillendirilmeden...
ofiste, ya da çocuğunuzda, veya partnerinizde... o noktada yapılacak bir şey
yoktur çünkü kapanmışlardır. Şenpa yüzünden kapatırlar: takılmışlardır.
Kendi açınızdan tamamen masumsunuzdur
.
Hakikaten yanlış bir şey yapmamışsınızdır, ama orda neler olduğunu fark
edersiniz. Bu durum, Budist meditasyonda, nasıl alan açacağınızı esas
öğrendiğiniz yerdir. Bir yöntem; sessiz olup tam o noktada meditasyona
başlamak, nefesinize gitmek ve orada açıklıkla onlar hakkında bir çeşit merakla
ve
onlara bir açıklık sağlayarak
bulunmaktır. Belki o noktada konuşma şeklinizi değiştirmeli ve “Bu konuda nasıl
hissediyorsun?” demelisiniz. Ve onlar kısaca, “İyi.. mesele yok.” diyebilirler.
Ama siz yeterince anladığınızdan orada susmayı deneyerek, belki “Haydi bunu
öğleden sonra konuşalım, ya da yarın, ya da herhangi bir şey, çünkü şimdi
zamanı değil.” dersiniz.
Fotograflar:Umâ