İnsan, sevme (sevgi, şefkat, merhamet) özelliği ile doğan, bu
yapılandırıcıyı, sesine, sözlerine ve davranışına yansıtan tek varlıktır.
Sevgi, farklı ölçülerde, farklı zamanlarda , farklı varlıklara yöneltilen
bir özel enerjidir.
Algı gücü, ilham zenginliği ölçüsünde belirginleşen çok özel sevgiyle
oluşan yönelişlerin ilk dördü, Allah sevgisi, peygamber sevgisi, vatan sevgisi,
bayrak sevgisidir. Bu dört sevginin her biri, zekâyı ayrı ayrı işleterek, akla,
ruha ve bedene yeni konumlar kazandırıyor, yapılandırıyor.
İlk atalardan bugüne kadar var olagelen vatan sevgisi, bir coğrafyayı
güzel, özel, değerli ve kutsal kabul etmekle temellenen, mensupluk ve sahiplik
duygusudur.
Hemşehrilik, vatanseverliğin mahallî benlik sayabileceğimiz ilk
tabakasıdır. Mahallî benlik veya kimlik, ilk ve doğal tabaka olarak kalmalı,
yöreperestliğe , ilkel bir mensubiyet öfkesine, ayrışma şizofrenisine
dönüştürülmemelidir.
Vatanseverlik, toplulukları benzeştirip, bütünleştiren güçlü bir
benimsemedir.Vatanseverlik, ayrıştırma niyetli, ötekileştirme sonuçlu
değerlendirmeleri geçersiz kılan, yüksek ve özel bir duyarlılıktır…
İnsanın diğer insanlarla benzeşmesi, sosyalleştirme süreçlerinin
sonucudur. Gelenek, görenek ve ortak metinler ile inançlar, ‘ben’leri, ‘biz’
yapma işlevi taşımaktadır. Yasalar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler de,
vatandaşların birbiriyle uyumlanmasını sağlamanın araçlarıdır. Ortak dileklerin,
düşüncelerin ve hukukun oluşturduğu ortak payda, benzeşme ve bütünleşmeyi
sağladığı oranda işlevlidir.
Her insan, liberal, kapitalist, sosyalist, nasyonalist, marksist,
faşist, dinci veya taassupsuz dindar yahut mezhepçi, tarikatçİ, deist veyahut
ateist adı verilen gruplardan birine mensup olabilir. Farklı sevgilerden doğan
aitliklerin, taraftarlıkların, mensuplukların temelinde, yalnızlığı gideren
benimsemeler, tepkiler ve hattâ öfkeler bulunabilmektedir. Bu, ‘izm’ damgalı
benimseyiş ve davranış göstergelerini hazırlayan düşünce ve ideallerin her
birinin taraftarları, diğerine öfke, hattâ kin duyabilmektedir. Öfkeli gruplar,
oluşumlarının veya devamlılıklarının, ötekine ilgi ve sevgi duymamaktangeçtiğini
sanıyorlar. Her türden grupların mensupları, tarihe bakışta az çok
benzeşebilmektedir. Uzak atalara saygı ve tarihe ilgi ve sevgi konularında,
benzeşen düşünce sahipliği, çok anlamlı bir göstergedir.
Türklerin, eski inancı olan tek tanrılı kamlık dininde, toprağın,
suyun, evin, dağın, ağacın, ormanın, gölün, nehrin birer ruhu var idi. Ocağın
ruhu denilen gizemli güç, evlilikle oluşan birlikteliği iç ve dış olumsuzluklara
karşı koruyor idi. Özü, temiz insanların söyledikleri, ata ruhlarına
ulaşabiliyor, dilekler gerçekleşebiliyor idi.
Kamlık dinindeki bu inanışlar, günümüzde, az çok yaşıyor denebilir:
Evlere ‘ocak’demeyi sürdürüyoruz. Ocak ve / veya toprağa ait ruhlar, farklı
şiddetteki elektrikleriyle, her insanı vatan sevgisiyle donatırlar. Ortak
paydası vatan, en büyük ortak böleni vatancılık olan bir benzeştiricilik, her
yaştaki insanı sarıp sarmalar. Bir insan, bilgisi ve duyarlılığı oranında,
vatanın bölünmezliği hükmünü, bilincine taşır.
Vatanseverlik, bir toprak parçasına ilişkin sahiplenme içgüdüsü de, bir
ideoloji veya inanç sistemi de değildir. Vatan sevgisi, açıklanması kolay
olmayan, fakat göstergeleriyle insana özel bir farkındalık ve kut verebilen,
farklı bir enerjidir. Vatanını sevmek, her tür ideolojinin üstündedir;
inançların ise, içindedir. Vatanseverlik, gerçek kahramanların iç kalesindeki
sönmeyen ateş, özlerindeki közleri saklayan ocaktır.
Toprağın ruhuna saygısı ve vatana sevgisi olmayanın duyamayacağı bir
çağrı var: Tarihin ruhunun, ataların ruhunun, toprağın ruhunun ortak çağrısı
şu:
Vatan, keçeyle, kerpiçle, tuğlayla, taşla örüp, ev kurduğunuz, ocak
tüttürdüğünüz; vatan, mezar / kabir kazıp ölülerinizi gömdüğünüz; vatan, ekip,
dikip biçip, ürününü yeyip, hayvan otlattığınız; havasını, suyunu tükettiğiniz;
vatan, anneniz kadar aziz, yavuklunuz kadar sevgili; vatan, özel kut ve sırları
bulunan bir güzelliktir. Toprağın, ataların, tarihin ruhundan gelen çağrıları
duyabilip ve uyabilirseniz, vatan sizin olacaktır.
Şu düşünce buluşma parolamız olmalı: Güçlü şahsiyetlerin
yönlendirmeleriyle, özgürlüğü, adaleti, mutluluğu ve huzuru paylaşan bir düzeni
kurabilmiş ve yaşayabilen, bütünleşme bilinci taşıyan bir toplumun vatandaşı
olmak.
Bencillik ile diğergamlık arasında gidip gelen insan ilişkileri,
paraya, eşyaya ve geleceğe duyulan bağımlılık ölçüsünde değişir; seven de,
sevilen de farklılaşır. Vatandaşlık kavramının, yalnızca bir hukuk terimi
olabildiği toplumlarda, eğitim iflas ettiği, siyaset / idare gereksizleştiği,
adalet işletilemediği için, çözülmeci, bölücü ve ayrıştırıcı odaklar, savaş
nâraları atmaya başlar: Ayrışma, sevgisizlik ve kirli bilgi egemen olur.
Her insan vatandaştır, ama vatanın bilinçli paydaşı olmayabilir. Her
insan, şehitlere ve gazilere saygısı ve sorumluluk bilinci; zenginlikler
karşısındaki duyarlılığı ve farkındalığı; geleceğe borçluluk düşüncesi oranında,
vatanın paydaşıdır. Bundan dolayı vatandaşlık, bir hukuk kavramı veya ilkel
paydaşlık olmaktan kurtarılıp bilinçli vatanseverliğin ilk basamağı
yapılmalıdır.
Vatan, ortak tapulu servettir. Tapunun hem maddî, hem manevî
değerini hesaplamak için, şehitlerin ve gazilerin kan ve canlarına, her gün bu
topraklara gömdüğümüz ölenlerimizin bedenlerini ekleyip, temiz emeklerle
çarpmalı…
Bağışlanmış veya yolda bulunmuş malın kıymeti olmazmış; atalarına karşı
yeterince saygısı ve sevgisi bulunmayanlar, kendisine kalan mirası, ya
bilinçsizce harcar, ya ahmakça kiralar, ya da ucuza satarmış. Vatanın bilinçli
paydaşları, öncelikle yerin altındakilerden utanarak, sonra da, geleceğe karşı
sorumluluk duyarak, bütün güçleriyle mirasyedilik edenlere karşı çıkarlar.
İki farklı hücreyi birleştirip, bütünleştirip, yeni bir canlıya korugan
olan rahim gibi, toprak da, toplumların niyet ve emeklerini ödüllendiren bir
dünyadır. İnsan, toprağın istediği kadar çalıştığında, toprağa, sevgi, saygı ve
emekle yaklaştığında, karşılığını almaktadır. Anne, karşılıksız şefkat ve
merhametle çocuğunu seven; konu çocukları olunca, bencilliğini ve beklentilerini
bir yana atan insan... Türk dilinde toprak ve vatan,anadır.
Son iki yüz yıllık Türk tarihini okumamış veya anlamamış olanlar ile
ataların çığlıklarını duymayanlar için neler yapılmalı? Ataların, türkülere,
ağıtlara emanet ettikleri vatan aşkını, yeni yetişenlere nasıl kazandırmalı?
Âşık Veysel’in nazmına yansıyan insan-toprak bütünleşmesi, bilince nasıl
taşınacak? Yağmurların, akarsuların sesini, denizlerin enginliğini, yazın
sıcağını, güzün hüzünlü yellerini, kışın ayazını veya karını can evinde
yaşamak nasıl sürdürülecek? Toprağın ruhundan ataların ruhlarından gelen
uyarılarınöğretilmesi de, bilince dönüştürülmesi de, devlet’in öncelikli görevi
değil mi?
Yaratık adını vediğimiz canlı ve cansızlar ile makinaların dışında ve
üstünde olan, Mutlak Yaratıcı ve Benzersiz Güç’e ait özelliklerden imanla
kavranılabilenlere kutdiyebiliriz. Kut, bir varlığın özündeki çok ayrıcalıklı
değer; kut, Yaratan’ın bağışladığı baht / talih / kader ile bu özellikten doğan,
ayrıcalık, ün ve mutluluk… Her insanın, farklı kut gücü ile doğduğuna inanmak
da, kut’u çok olanlardan bir kişinin devleti yöneten olması da, kamlık
dinine ait kabullerden… Kutsuzluk ise, uğursuzluk, değersizlik. Bir
toplumun sahip olduğu il (bağımsız devlet), erk (bağımsız buyurma, denetleme,
cezalandırma gücü) ve yurt (vatan) kut taşıdığı ölçüde ,o toplum zamana ve
mekâna tamgasını vurabiliyor. Kamlık inancında İl de, erk de,
yurt da KUT toplamış, taşıyor olabilirdi, olmalı idi; yöneten
ise kut’a sahipliği ölçüsünde kutlu idi.
Kutsal kelimesi, kut’a ilişkin anlamında , mukaddes kelimesini
karşılayan Türkçe bir söz. Vatan, devlet ve emek kutsaldır. Bu üçlünün
kutsallığını vazgeçilmez sayan ve saydıran ise, yönetimin ,hukukun ve ordunun
gücü ve bağımsızlığıdır.
Türk tarihinin eski devirlerinde,
il, erk, yurt üçlüsünün kut’unu korumak, Yaratan’a yaklaşmak için, ön şartlardan
idi. Kut, İslâm’ın Peygamberi’nin, Bedir ve Uhud’daki başkomutanın “Vatan
sevgisi imandandır” hadisi ve ‘şehitlerin, Peygamber’in yoldaşı olduğu’ hükmü
ile bir yeni boyut kazanmıştır.
Dinini ve imanını öfkeli bir militanlığa dönüştüren bazıları,
vatanseverliğe karşı çıkıyorlar. Vatan, sınırlarını Peygamber’in övdüğü
şehitlerin ve gazilerin çizdiği topraktır: Bu ata uyarısıdır: “Vatanın her
parçası, istisnasız, Türk tarihinin maddî ve kesin dayanaklarıdır.”
Vatanı kimler sahiplenip, kimler koruyacak? Orhan Şâik Gökyay’ın,
vatan tapusunun sahiplerini sıraladığı, “Bu Vatan Kimin?” şiirinin
ilk dörtlüğü şöyledir:
Bu vatan toprağın kara bağrında/ Sıra dağlar gibi duranlarındır
Bir
tarih boyunca onun uğrunda/ Kendini tarihe verenlerindir
Emperyalist güç odakları, 250 yıldan beri ,Müslüman Türklüğü
Trakya’dan, ve Anadolu’dan kovma planları yapıp uygulamaya koydular.
Onlar, tuzaklarını kurarken, aramızdan seçtikleri maşaları da kullandılar.
Vatanseverliği yetersiz olanlar, ya korktukları için, ya da çıkarlarından
dolayı, emperyalistlerin tuzaklarına daha kolay düşerler. Vatanseverler ise, güç
birliği yapmayı gerektiren durumlarda, ataların, tarihin ve toprağın onlardan
beklediklerini yaparlar, yapmışlardır.
Vatan topraklarına ilgiyle, sevgiyle, coşkuyla yaklaşanlar, eğer
benzeşmenin, bütünleşmenin birlikte yaşamanın bilinçli gönüllüleri
olabiliyorsa, kimse korkmasın.
‘Kızılca gün’lerde, ayrışma yıllarında ataların çığlıkları,
bilinçlilerin kulaklarına “Her şeyi bir yana bırak! Durma, söndür şu yangını!”
demiştir, diyecektir. Atalardan bu tür görev çağrısını alan Gazi Paşa, her
farklılığı kenara bırakabilenleri , bilinçli gönüllüleri yanına alıp vatanı
kurtardı.
Yurtseverlik, toprağın, ataların, tarihin ruhları birleşip, çok özel
sevgilerle bezenip, psikolojik, sosyolojik benimseyiş ve davranışlara dönüşüp
güzellikler ve özlemleri yansıtmamızı sağlayan iç aynamızdır. İç aynasını
korumayanların, bu dünyası da, âhireti de, cehennemdir.
İçindeki vatanseverlik aynasına bakmayanlar da, basit hırslar yüzünden
iç aynası biraz kirlenmiş olanlar da, vatanın bölünüp parçalanması karşısında,
duyarsızlıktan kurtulmaya, iç aynalarının temizliğine çalışmalıdır.
Ey ata ruhlarıyla, toprakla konuşan şairler, romancılar, hikâyeciler,
piyes veya senaryo yazarları! İç aynanızı parlatın, duyarlılığınızın meyvelerini
çığlık çığlık paylaşın.
Son vatansever ölmedikçe, vatanın, düşmanlardan ve düşmanlıklardan
kurtarılma umudu vardır. Umut, mücadelenin mayasıdır; umut ,yarınlarda var
olmanın tohumudur.
Düşmanlar, umudunu kaybedenler, korkaklar ve duyarsızlar yüzünden zafer
kazanır…
2- 30 Mayıs
2014
SADIK
KEMAL T U R A L
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal