FİLİSTİN SORUNU DOSYASI : Kudüs’ün Laneti mi, Kaderi mi ???

0 views
Skip to first unread message

Digi Security (İŞNET)

unread,
Dec 17, 2025, 1:53:04 AM (yesterday) Dec 17
to (122) - ATATÜRK MİLLİYETÇİLERİ, (122) - ÖZEL BÜRO (TÜRK BASINI İLETİŞİM LİSTESİ), (122) - TURAN ÇATLI MAIL GRUBU, (122) - TÜRK VE İSLAM ALEMİNİN LİDERİ TÜRKİYE, (122) ÖZEL BÜRO MAIL GRUBU (ÖZEL BÜRO), (122) ÖZEL BÜRO MAIL GRUBU (TÜRK SİYASET VE GÜVENLİK AKADEMİSİ), (122) ÖZEL BÜRO MAIL GRUBU (TÜRK STRATEJİ KURUMU), (122) TÜRKİYE İÇİN EL ELE MAIL GRUBU (122) TÜRKİYE İÇİN EL ELE MAIL GRUBU

Kudüs’ün Laneti mi, Kaderi mi ???

Yorumcalar

14 Aralık 2025

***

Ortadoğu’nun Kanayan Yarası Kudüs ve Türkiye’ye Yansımaları

Ortadoğu’nun kalbinde, kadim şehir Kudüs’te yaşananlar, sadece toprak anlaşmazlığının çok ötesinde, derin inançlar çatışmasının ve jeopolitik hesaplaşmanın acımasız yansımasıdır. Yüzyıllardır süregelen dram, günümüzde daha da karmaşık hal alarak, bölgeyi ve hatta küresel dengeyi tehdit eden girdaba dönüşmüştür. Peki, kadim şehir gerçekten lanetin pençesinde mi, yoksa ilahi kaderin kaçınılmaz tecellisine mi tanıklık ediyoruz?

Kutsal Toprakların Varisliği: İlahi Şartın İhlali

Kudüs, üç semavi din için de kutsallığın zirvesidir. Ancak Kur’an, kutsal topraklara varis olmanın basit miras meselesi olmadığını, aksine derin ilahi şartı barındırdığını açıkça ortaya koyar. Enbiya Suresi’nin 105. ayeti, “Andolsun, Tevratdan sonra Zebûr’da da, ‘Arza ancak benim salih kullarım varis olacaktır’ diye yazmıştık” buyurarak, hakkın sadece salih ameller işleyenlere ait olduğunu ilan eder.

Salih amelden sapma, yeryüzünde fesat çıkarma ve zulüm işleme, ilahi adaletin kaçınılmaz şekilde tecelli etmesine yol açar. Tarih, ilahi kuralın defalarca ihlal edildiğini ve her ihlalin ardından ağır bedeller ödendiğini gösterir. Kutsal topraklarda hüküm sürmenin tek yolu, adaleti ve merhameti tesis etmekten geçer. Yoksa ilahi müdahale kaçınılmazdır.

Tarihin Tekerrürü: Sürgünler ve Dağılmalar

Yahudilerin tarihi, Kudüs’ten iki büyük sürgünle damgalanmıştır. İlk sürgün, Milat’tan yaklaşık 600 yıl önce, Babil’e doğru gerçekleşen toplu cezalandırmaydı. Peygamberleri katletmeleri, kibirleri ve yeryüzünde çıkardıkları fesat, ilahi gazabın tetikleyicisi olmuştu. İkinci sürgün ise, Milat’tan kısa süre sonra, Roma ordusu tarafından gerçekleştirildi. Bu seferki neden, kendilerine gönderilen peygamberi reddetmeleri ve ona karşı komplo kurmalarıydı.

Kur’an, Nisa Suresi’nin 157. ayetinde, “Halbuki onlar İsa’yı öldüremediler ve asamadılar, fakat onlara öyle gösterildi” diyerek peygamberi öldürülemediklerini açıkça belirtse de, Yahudilerin inancı, onların Kudüs’ten kovulmasına ve Araf Suresi’nin 168. ayetinde belirtildiği gibi “Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık” ifadesiyle dağılmasına neden oldu. İki bin yıllık diaspora, ilahi adaletin tarihsel belgesidir. Endülüs’ten kovulmaları da dağılma sürecinin halkasıdır.

Ahir Zamanın İşareti: Siyonizm ve Zulmün Başlangıcı

Günümüzde, Yahudilerin kutsal topraklara geri dönüşü, İsra Suresi’nin 104. ayetinde işaret edilen ahir zaman alametlerinden olarak yorumlanmaktadır. “Bunun ardından İsrail oğullarına şöyle dedik: Topraklarda oturun, ahiret vaadi (kıyamet) gelince hepinizi toplayıp araya getireceğiz” buyruğu, Siyonizm projesiyle gerçekleşen toplanmayı farklı boyuta taşır. Ancak toplanma, başarı hikayesi değil, aksine büyük imtihanın başlangıcıdır. Ayette geçen “lefifen” kavramı, toplanmanın niteliğini “dolanmak, katlanmak, birbirine girmek, zorluk veya belaya karışmak” olarak açıklar.

Modern İsrail’in kozmopolit, etnik ve kültürel olarak karışık yapısı, kavramın canlı örneğidir. Dünyanın dört bir yanından gelen, farklı dilleri, kültürleri ve hatta dua ediş tarzları olan Yahudiler, karmaşık toplum oluşturmuşlardır. “Gömleğin üst düğmesi yanlış iliklenince parçalar da doğru şekilde araya getirilemiyor” sözü akıllara gelir. Kur’an’ın “İsrailoğulları” ve “Yahudi” ayrımı, toplanmanın sadece ırkın değil, farklı inanç ve yaşam tarzlarının araya gelmesi olduğunu gösterir. Bu toplanma, zulmün yeni perdesini aralamıştır.

İlahiyatçıların Sorumluluğu: Güncel Yorum ve Bilinçlenme Çağrısı

Yaşanan hadiselerin Kur’an ışığında yorumlanması, günümüz ilahiyatçılarının önemli sorumluluğudur. Ancak, “ilahiyatçılar yaşananlarla Kur’an’ın irtibatını sağlamadı” eleştirisi, alandaki derin eksikliği gözler önüne sermektedir. Geçmişin ezberci tekrarından öteye gidemeyen yaklaşımlar yerine, Kur’an’ın evrensel mesajını güncel olaylara uygulayabilen mantıksal, dinamik ve spesifik yorumlara ihtiyaç vardır. Devletimizin din âlimlerinin ayetleri doğru şekilde anlatması, milletimizin ve memleketimizin geleceği açısından hayati önem taşır.

İsrail’in Akıbeti ve Türkiye’ye Yansımaları: Değişmez Kanunlar

İsrail Devleti’nin kuruluşu, temelinde zulüm barındırdığı için kutsal çağrının gereği olamaz. Aksine, devlet, Allah’ın mübarek kıldığı mekâna, her türlü melaneti getirmiştir. Filistin halkına uygulanan soykırım, sürgünler ve kutsal topraklarda yayılan ahlaki yozlaşma, ilahi kanunlara açıkça meydan okumaktır. İsra Suresi’nin 8. ayeti, “Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. EĞER yine eski duruma DÖNERSENİZ, biz de yine CEZALANDIRIRIZ. Biz cehennemi kâfirlere zindan yapmışızdır” buyurarak, zulmün karşılıksız kalmayacağını açıkça bildirir. Allah’ın kurallarında değişiklik olmaz; zalimlere gelecek olan azap yakındır.

Bu bağlamda Ortadoğu’daki her gerilim, Türkiye’nin milli güvenliğini doğrudan etkiler. Kudüs’teki istikrarsızlık, bölgesel çatışmaları körükleyerek Türkiye’nin sınırlarına kadar uzanan tehdit oluşturur. Türkiye, tarihsel ve kültürel bağları nedeniyle bölgedeki gelişmelere kayıtsız kalamaz. Yahudi Siyonistlerin sonunun hüsran olacağı ve Babil ile Roma’dan sonra Kudüs’ten tekrar çıkarılacakları yönündeki beklentiler ve tekrar çıkarılma endişesi bölgede kopacak büyük savaşın habercisi olabilir. Zira, coğrafyada yaşananlar, hepimizin geleceğini doğrudan etkilemektedir.

YORUMCALAR

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages