
5 Aralık
Dünya Toprak Günü Ekseninde “Sağlıklı Kentler İçin Sağlıklı
Topraklar” ve Kentlerin Yeniden Yaşanılır Duruma Getirilmesi
İbrahim Ortaş,
***
5 Aralık Dünya Toprak Gününün Anlam ve Önemi ve 2025 Yılı
Teması
Son yüzyılda nüfus artışı, yoğun kentleşme, çevre kirliliği ve
küresel iklim değişikliği toprak ve su varlıklarını tehdit
etmiş; gıda güvenliği ve ekolojik istikrar üzerinde baskı
oluşturmuştur. Ekosistemin bu şekilde bozulması göç
hareketlerini artırarak yeni sosyal sorunlara yol açmış, böylece
insan–toprak ilişkisinin yeniden kavramsallaştırılması
gerekliliği belirginleşmiştir. “Toprak ve su yoksa yaşam yoktur”
anlayışı artık bilimsel ve toplumsal bir gerçeklik olarak kabul
görmektedir. Toprak yalnızca ekolojik bir varlık değil, aynı
zamanda toplumsal ve kültürel aidiyetin de belirleyicisidir.
Antropolojik çalışmalar, fiziksel mekân, kültür ve kimlik
arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermektedir. Yoğun kentleşme
ve çevresel bozulma, bireylerin yaşadıkları yerle kurdukları bu
bağı zayıflatmakta; göç, mekânsal kopuş ve sosyal uyumsuzluk
gibi sonuçlar doğurmaktadır.
Toprağın ekosistem ve toplum sağlığı açısından taşıdığı
yaşamsal rolün geç anlaşılması, günümüzde karşı karşıya kalınan
pek çok çevresel sorunun temelini oluşturmaktadır. Artan dünya
nüfusu, gıda talebindeki yükseliş ve kentleşmenin hız kazanması,
toprakların aşırı kullanımı, amaç dışı tahsisi ve mühürlenmesi
gibi süreçleri hızlandırmıştır. Toprak örtüsünün ortadan
kaldırıldığı her durumda ekosistem hizmetleri kesintiye
uğramakta; bu durum, özellikle büyük kentlerde, beklenen
ilerleme yerine çok boyutlu ekolojik ve toplumsal sorunları
beraberinde getirmektedir.
Son yıllarda BM, FAO ve AB’nin iklim değişikliği eksenli
yaklaşımları, toprağın sürdürülebilirliğinin ne denli kritik bir
unsur olduğunu daha belirgin hâle getirmiştir. 2025 yılı teması
olan “Sağlıklı Kentler İçin Sağlıklı Topraklar” çerçevesinde,
kent–toprak ilişkisi ekosistem hizmetleri, sürdürülebilir arazi
yönetimi, gıda güvenliği ve toplum sağlığı bağlamlarında
kapsamlı biçimde ele alınmaktadır. Ayrıca kentleşmenin toprak
sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, çiftçilerin bireysel ve
kolektif düzeyde uygulayabileceği iyileştirici yöntemler ve bu
uygulamaların kentlerin sürdürülebilirliğine katkıları
tartışılmaktadır. Bu özel günün temel amacı, toprak
kaynaklarının çok yönlü işlevlerine dikkat çekmek ve toplumları
toprak koruma bilinciyle bütünleştirmektir.
Dünya Toprak Günü’nün temel amacı, insanları toprakla yeniden
buluşturmak ve insan yaşamı için kritik önem taşıyan toprak
varlığının çok yönlü değerini küresel ölçekte görünür kılmaktır.
Dünya Toprak Günü, ilk kez 2002 yılında Bangkok’ta
gerçekleştirilen Uluslararası Toprak Bilimi Kongresi’nde Tayland
Kralı Bhumibol Adulyadej tarafından önerilmiş; 5 Aralık tarihi
ise kralın doğum günü olması nedeniyle Tayland Hükümeti’nin
talebi üzerine, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 2013
yılındaki 68. oturumunda resmen ilan edilmiştir.
Toprak ve Kent İlişkisi: Neden Kritik?
Kentlerde yaşayan nüfusun dünya genelinde %80’i aştığı
düşünüldüğünde, şehirlerin sağlığı ile toprak arasındaki ilişki
ilk bakışta görünmez olsa da oldukça derindir. Örneğin, yoğun
şekilde betonlaşmış kentlerde yağış sonrası yüzey akışı
artmakta; yağmur sularının toprağa sızamaması sel riskini
büyütmekte ve doğal su döngüsünü sekteye uğratmaktadır. Çarpıcı
bir örnek olarak İzmir Foça’da son aylarda yaşanan ani
yağışlarda derelerin beton sebebiyle denize ulaşamaması,
toprak–kent ilişkisini somut biçimde gözler önüne sermiştir.
Toprak, ekosistemin temel bileşeni olup tüm canlı formlarının
yaşamını doğrudan şekillendirir. Dünya gıdasının %95’inden
fazlası topraktan sağlanmakta; bitkiler için gerekli 18 temel
elementin 15’i doğrudan toprak kökenli olmaktadır. Buna karşın
insan faaliyetleri nedeniyle bozulmuş topraklarda besin
yoğunluğu azaldığından, “gizli açlık” olarak adlandırılan mikro
besin yetersizlikleri giderek artmaktadır. Günümüzde yaklaşık 2
milyar insan bu durumdan etkilenmektedir.
İnsan yaşamının sürdürülmesinde kilit bir kaynak olan toprak,
gıdanın %95’inden fazlasının üretildiği bir yaşam ortamıdır.
Bununla birlikte modern toplumlarda toprağın değeri çoğu zaman
yalnızca tarımsal faaliyetlerle ilişkilendirilmekte; özellikle
kentlerde toprak, yapılaşmanın altında kaybolan ve ekosistem
hizmetleri bakımından ihmal edilen bir unsur hâline gelmektedir.
Kentsel Topraklarda Kirlilik ve Ekolojik Bozulmalar
Endüstriyel atıklar, yakıt sızıntıları, ağır metaller,
pestisitler ve evsel atıklar kentsel toprakların kimyasal ve
biyolojik kalitesini bozmaktadır. Toprağın sıkışması, organik
madde kaybı ve mikrobiyal çeşitliliğin azalması, toprak
fonksiyonlarının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu süreç, hem
ekosistem hem de halk sağlığı açısından ciddi riskler
barındırmaktadır. Küresel ölçekte artan nüfus, yoğun kentleşme,
endüstriyel faaliyetler ve iklim değişikliği, toprak bozunumu ve
toprak kalitesindeki düşüşü derinleştirmektedir. Bugün dünya
topraklarının yaklaşık %33’ü bozulmuş durumdadır ve bu durum
Avrupa ekonomisine yılda yaklaşık 55 milyar Euro maliyet
yüklemektedir. Oysa sürdürülebilir toprak yönetimi, erozyonun
azaltılması, suyun toprakta tutulması, karbon sekestrasyonu ve
biyoçeşitliliğin korunması yoluyla hem ekosisteme hem de
kentlerin dayanıklılığına büyük katkı sağlamaktadır.
Kentlerde Toprak Varlıklarının Kaybı ve Sonuçları
Modern kentlerin temel sorunu, geniş alanların beton ve asfalt
ile kaplanarak toprağın mühürlenmesidir. Toprak yüzeyinin
kapatılması; sel, aşırı ısınma, hava kirliliği, su krizi ve
ekolojik bozulma gibi riskleri artırarak kentleri yaşanamaz hâle
getirmektedir. Yeşil alanların azalmasıyla birlikte:
- Toprak organik madde içeriği
düşmekte,
- Karbon döngüsü bozulmakta,
- Sıcaklık farkları artmakta (ısı
adası etkisi),
- Yeraltı suyu seviyeleri
gerilemekte,
- Biyoçeşitlilik kaybı
hızlanmaktadır.
Bu koşullar toplum sağlığını doğrudan etkilemekte; ruh sağlığı
problemlerinden kronik hastalıklara kadar birçok sonuç ortaya
çıkarmaktadır. Bu nedenle FAO’nun 2025 teması, kentsel
peyzajlarda toprak sağlığının yeniden değerlendirilmesine
odaklanarak, daha yaşanabilir ve dirençli şehirler oluşturma
çağrısı niteliği taşımaktadır.
Şehirlerin Topraklarını Korumak Ne Yapılmalı?
- Yeşil alanların artırılması ve
bütüncül bir biyoçeşitlilik yaklaşımının benimsenmesi,
- Geçirimli yüzeylerin artırılması
(çimlendirilmiş yollar, geçirgen zemin uygulamaları),
- Yağmur bahçeleri ve küçük su
tutma alanlarının oluşturulması,
- Organik atıklardan kompost
üretimiyle toprak kalitesinin yükseltilmesi,
- Hafriyat atıklarının düzenli
depolanması ve yeşil alanlara zarar vermesinin
önlenmesi,
- Ekolojik ilkelere uygun, yatay
mimari ağırlıklı kentleşme modellerinin benimsenmesi.
Bu uygulamalar, kentsel ısı adası etkisini azaltmakta, sel
riskini düşürmekte ve kentlerde daha yaşanabilir bir çevre
oluşturmaktadır.
Tarım Alanlarında Toprağın Korunması İçin Uygulamalar
- Ekim nöbeti,
- Anız yakmaktan kaçınma,
- Eğimli arazide kontur sürümü,
- Malçlama,
- Azaltılmış toprak işleme,
- Organik gübre kullanımı
(kompost, biyoçar, hayvan gübresi vb.),
- Ağaçlandırma ve rüzgâr
perdeleri.
Bu yöntemler, erozyonu azaltmakta, karbon depolama kapasitesini
artırmakta ve toprak ekosistemini güçlendirmektedir.
Kentsel Alanlarda Toprak Sağlığını Bozan Başlıca Antropnejik
Faktörler
- Aşırı yapılaşma ve toprak
mühürlenmesi,
- Endüstriyel ve kimyasal atık
kaynaklı toprak kirliliği,
- Araç ve makine baskısıyla toprak
sıkışması,
- Yeşil alanların ranta yenik
düşmesi,
- Zararlı atık yönetimindeki
eksiklikler,
- Hava kirliliğinin yağış ve
biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri.
Bu etkenler; biyoçeşitlilik kaybı, sel riskinin artması, ısı
adası etkisi, kentsel estetiğin bozulması, hava–su kalitesinin
düşmesi ve iklim değişikliğine karşı direncin zayıflaması gibi
çok boyutlu sonuçlar doğurmaktadır.
Toprak Kalitesini Artırmak İçin Çiftçilerin Rolü
1. Bireysel Uygulamaların Etkisi
Ekim nöbeti ve örtü bitkileri ile toprak yorgunluğunun
giderilmesi,
Organik madde artırımı (kompost, yeşil gübreleme, biyoçar),
Azaltılmış toprak işleme,
Örtü bitkileri ve organik tarım uygulamaları,
Etkin su yönetimi (damla sulama, yağmur hasadı),
Biyolojik zararlı yönetimi ile kimyasal kullanımının
azaltılması.
Bu uygulamalar, kentlerin su ve gıda güvenliğine, iklim
dayanıklılığına ve ekolojik sürdürülebilirliğine doğrudan katkı
sağlar.
2. Kolektif Uygulamaların Etkisi
Kooperatifler aracılığıyla ortak girdi yönetimi ve bilgi
paylaşımı,
Ortak su kaynakları yönetimi,
Bölgesel toprak izleme ve arazi planlaması,
Yerel tohum ağlarının korunması ve çeşitliliğin sürdürülmesi.
Bu kolektif modeller, ekonomik dayanıklılığı artırmakta, yerel
gıda sistemlerini güçlendirmekte ve kentlerin dışa bağımlılığını
azaltmaktadır.
Sonuç Olarak:
Toprak, kentlerin ve kırsal alanların sürdürülebilirliği
için merkezi bir bileşendir. Kentsel toprakların bozulması;
biyoçeşitliliğin kaybı, hava ve su kalitesinin düşmesi, sel
ve sıcaklık artışı gibi riskleri büyütürken; sağlıklı
topraklar suyu tutan, havayı temizleyen, karbon depolayan ve
yaşamı taşıyan doğal altyapıyı oluşturur. Bu nedenle
kentlerin geleceği, sürdürülebilir toprak yönetimiyle
doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda kentlerin toplum
sağlığını korumak için toprakların ortama uygun bitkiler ile
yeşillendirilmesi öncelikli sağlanması gerekir. Kent
topraklarının yerinde korunması ile sağlıklı su döngüsünün
iyileştirilmesi, temiz hava, ekosistem bütünlüğü,
biyoçeşitlilik, iklim dirençli kentlerin yaratılması
toplumsal refah açısından vazgeçilmezdir. Doğru yönetilen
kent toprakları hem kırsalın sürdürülebilirliğini güvence
altına alınması, hem de kentlerin geleceğini
şekillendirilmesi bakımından önemli. Bu nedenle, kamu
yönetimleri, çiftçiler, yerel topluluklar ve bireyler
arasında güçlü bir iş birliği, toprağın korunması ve gelecek
nesiller için yaşanabilir kentlerin inşası açısından
stratejik bir zorunluluktur.
Sonuç olarak kentlerin yeniden planlanması ve
planlandırılması gerekir. Bunun için nüfusların kırsalda
tutulması, dikey değil yatay gelişim ve daha fazla yeşil
alanın yaratılması toplum sağlığı için zorunludur.
Prof. Dr. İBRAHİM ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi/ Ziraat Fakültesi / Toprak Bilimi ve
Bitki Besleme Bölümü. Adana
E-POSTA : ior...@cu.edu.tr
GSM : 0533-769-2415