
İlay AKSOY : Avrupa Birliği’nin karanlık yüzü
20 Ekim 2025
E-POSTA : aksoy...@gmail.com
***
Bugünlerde yine iktidar ve ana muhalefet partisi, Avrupa Birliği üyelik kartını tekrar çıkarmaya başladı.
AKP ve CHP adeta, kim
daha fazla Avrupa Birliği’ne yararlanabilir yarışına girmiş
durumda.
Bir şekilde, Avrupa’nın güvenliği, istikrarı ve
vatandaşlarının korunması mevcut İktidarın ve muhalefetin
sanki ana görevleriymiş gibi bir davranış içindeler.
Ancak bir gerçek var ki, Avrupa Birliği’nin söyledikleri ve
yaptıkları arasında çok büyük farklar var.
Biz Avrupa Birliği’ne girmeden, gerek finansman sağladığı kamu
projelerinde veya fonladığı sivil toplum örgütlerin
aracılığıyla ülkemizin her köşesine girmeyi başaran Avrupa
Birliği’ni ne kadar tanıyoruz?
Avrupa Birliği, bize yıllarca anlatıldığı gibi bir mucize
ekonomik birlik mi, yoksa tüm üye ülkelerin dahil olduğu
Amerika’nın güzel ambalajladığı, çok katmanlı dış politikasına
hizmet edecek sömürgesi mi?
Avrupa Birliği’ni anlamak için bazı gerçeklerle yüzleşmemiz
gerekiyor.
Birincisi, Avrupa Birliği demokratik bir yapı değil,
demokrasiyi de kesinlikle temsil etmiyor.
Tam tersi otokratik, dikta yönetim biçimi vardır.
Yönetim düzeninden başlarsak, halk tarafından seçilmemiş
teknokratlardan oluşan kadrolar, 27 üye ülke ile birlikte
yarım milyarlık Avrupa nüfusu üzerine hüküm sağlamaya
çalışıyor.
Bugün Gazze’de de aynı yönetim şekli kurulmaya çalışılıyor.
Gerek görüldüğü durumlarda, Avrupa Birliği Başkanı, Avrupa
Birliği parlamentosunu, konseyini ve 27 üye ülkenin
liderlerini yok sayıp bireysel çok önemli kararlar alabiliyor.
Örneğin, bunu en son Temmuz ayında, Avrupa Birliği Başkanı
Ursula Von der Leyen’in Amerika Başkanı Donald Trump ile tüm
kurullarından bağımsız olarak yapmış olduğunu 750 milyar
dolarlık enerji ve 600 milyar dolar da ek yatırım
anlaşmasından görebiliyoruz.
Bu kadar büyük bütçeler içeren anlaşma üye ülkelerin
vatandaşlarının vergileri ile finansal edilecek olmasına
rağmen onların onayı veya oylamasıyla yapılmadı.
İkincisi, Avrupa Birliği, kendisini Avrupa’daki tüm ülkelerin
üzerinde olan bir üst devlet olarak konumlandırıyor.
Bünyesinde bulunan 27 üye ülkeyi de bu büyük devletin
eyaletleri olarak görüyor.
Bu yüzdendir ki özellikle bireysel ulus devlet kimliklerinden
ziyade ortak Avrupa Birliği kimliği inşaa edilmek isteniyor.
Avrupa Birliğini yöneten teknokratlar, ulus devletleri
kesinlikle istemiyor.
Macaristan veya Slovakya ile temel anlaşmazlığı da budur
zaten.
Tek bayrak, tek para birimi, tek merkez bankası, ulus
devletlerinin üstünde bir hukuk sistemi, tek çipli kimlik
kartları ve şimdi de tek ordu altında Avrupa’yı tek merkezden
yönetmek istiyorlar.
Bunların arasında belki de tek para birimine ve merkez
bankasına geçilmesi en üstünde durulması gereken konudur,
çünkü birliğe üye olan 27 ülkenin nüfusu, yani yarım milyar
insanın tüm varlıları tek merkezde toplanması ve kontrol
edilmesi söz konusudur.
Üçüncüsü, Avrupa Birliği, bir ekonomik birlikten ziyade,
Amerika’nın dış politikalarını yürürlüğe koyan bir yapı haline
gelmiştir.
Bunun en somut örnekleri, Ukrayna ve Suriye savaşlarıdır.
Birliğin dış politikası ve izaha muhtaç olan koşulsuz
Zelensky, YPG ve HTŞ desteği, Avrupalılara enflasyon,
sanayisizleşme ve milyonlarca kontrolsüz göç olarak geri
dönmüştür.
Dördüncüsü, Avrupa Birliği’nin özünde demokratik olmadığını da
özellikle medyaya ve gazetecilere uyguladığı sansürlerden
görebiliyoruz.
Örneğin, dört ay önce Ukrayna savaşı hakkında yazdıklarını
onaylamadıkları için konsey, oy birliği ile 27 gazeteci
hakkında yaptırım ve soruşturma başlatmıştı.
Aynı zamanda, birlik, özellikle Ukrayna savaşı ile ilgili
hangi bilgiler propaganda sayıldığını ve hangi ifadeler
kullanıp, kullanılmamasına dair bir genelgesi yayınlamıştı.
Bu uygulama uluslararası yasaya dayanarak yapılmamış olması,
Avrupa Birliği’nin hızlıca dikta yönetim biçimine evrildiğini
de gösteriyor.
Beşincisi, Avrupa Birliği kurmuş olduğu sayısız sivil toplum
örgütleri üzerinden iş birliği yaptıkları ülkelerin içinde
rahatça hareket edip istihbarat çalışmalarını yürütme
imkanlarını da yakalıyorlar.
Bu çalışmalar sayesinde ülkelerin iç dinamiklerine de müdahale
etme imkanı yaratıyor.
Örneğin 2022 yılında, Mahsa Amini’nin ölümünden sonra, İran’a
karşı CIA destekli ayaklanmalar hemen bir çok ülkede, Avrupa
Birliği destekli kadın derneklerinin organize ettiği
protestolardan görmüş olduk.
Türkiye’de de İran Konsolosluğu önünde kadınlar saçlarını
keserek, Türkiye’nin İran ile tüm diplomatik ilişkilerini
kesmesi için bu tür dernekler tarafından çağrılarda bulunup,
eylemler yapılmıştı.
Ve son olarak Avrupa Birliği’nin
belki de en karanlık tarafı ise, ülkelerde kurmuş olduğu
iletişim ağları sayesinde ülkelerin iç dinamiklerine
direkt müdahale etme girişiminde bulunmak istemesidir.
Türkiye bunu FETÖ operasyonlarında çok yakından gördü,
zira o dönemde sayısız Avrupa Birliği’ne yakın olan
dernekler kapatıldı ve bir çok kişi casusluktan
yargılandı.
Aynı zamanda, çok kısa bir süre önce Romanya ve
Gürcistan’da gerçekleşen seçimlerinde direkt olarak
müdahale ettiği kanıtlamıştır.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği güzellemesi yaparken bize
anlatılanları değil, anlatılmayanları dikkate almamız
gerekiyor çünkü esas karanlık yüzü burada saklıdır!..