Kuran Mucizeleri Nelerdir-4

2 views
Skip to first unread message

Celal Çelik

unread,
Oct 29, 2025, 3:18:02 PM (12 days ago) Oct 29
to Efkan Cordanoğlu, turk-ve-islam-aleminin-lide...@googlegroups.com, islamipa...@googlegroups.com, yeni...@googlegroups.com
Cenabı Allah razı olsun Sevgili Hacı Efkan Hocam 


Sevgilerimle...
Celâl ÇELİK

Cep telefonumdan gönderdim...
   

26 Eki 2025 Paz 22:18 tarihinde Efkan Cordanoğlu <corda...@gmail.com> şunu yazdı:

DÜNYA YUVARLAK (Tekrar içindekiler kısmına git)

İnsanlık tâ 15-16. asra kadar Dünya’nın yuvarlak mı düz mü olduğunu tartışıyordu. Kur’ân-ı Kerim ise Dünya’nın yuvarlak olduğuna pek çok âyet-i kerîme ile işaret etmişti:

“...Allah; geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor!..” (ez-Zümer, 5)

Bu âyette geçen tekvîr «يُكَوِّرُ» kelimesi, baş gibi kürevî bir cismin etrafında bir şeyi, meselâ sarığı döndürerek sarmak, daha açık bir tâbirle «dolamak» demektir.

Dünyanın Geoit Şekli

Nâziât Sûresi’deki;

âyet-i kerimesine;

“Ondan sonra da yerküreyi döşedi.” meâli verilmekte; ancak «dehâ» kelimesinin «devekuşu yumurtası şekli verdi» mânâsını da ihtivâ ettiği, böylece Kur’ân’da bizzat dünyanın geoit (üstten basık küre) şekline işaret ettiği bildirilmiştir.

Şemsî ve Kamerî Yıl Farkı

Ashâb-ı Kehf’in mağarada uyutulma müddeti ifade edilirken;

“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar, dokuz da artırdılar.” (el-Kehf, 25) ifadesiyle 365 gün 6 saatlik şemsî yıl ile yaklaşık 355 günlük kamerî yıl arasındaki fark beyan buyurulmuştur. Aradaki yaklaşık 10-11 günlük farktan dolayı 33 şemsî yıl, 34 kamerî yıla tekâbül etmektedir. Bu da 300 yılda tam 9 sene ilâveyi gerektirir. Asr-ı saâdette güneş takvimi yoktu ve onun mâhiyeti bilinmiyordu. Bu mâhiyeti içine alan bir beyan, Kur’ân’ın ayrı bir mûcizesidir.

YÜRÜYEN DAĞLAR (Tekrar içindekiler kısmına git)

Bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Sen dağları görür, onları hareketsiz, sâbit sanırsın. Hâlbuki onlar, bulutların yürümesi gibi yürümektedirler!..” (en-Neml, 88)

Kıtaların Sürüklenmesi ve Dağların Vazifesi

Bu âyette dünyanın hareketinin, bulutlara teşbih edilerek ifade edilmesinin bir hikmeti de şöyle îzâh edilmiştir:

Yeryüzünün takrîben üç buçuk-dört kilometre üzerinde bulunan ana bulut kümeleri, -hava şartlarının tesirleri yoksa- dâimâ batıdan doğuya doğru hareket eder. Dünya da aynı istikamette dönmektedir.

Dünya; kendi etrafında saatte 1.667 kilometre hızla dönerken, Güneş etrafında da SANİYEDE yaklaşık 30 kilometre hızla döner, aynı zamanda güneş sistemi ve Samanyolu Galaksisi’yle beraber fezâda da hızla hareket eder. Ama ilâhî kanun sebebiyle, biz bu dehşet verici sürati hissetmeden huzur içinde yaşıyoruz. Çünkü atmosfer de aynı hızla dönüyor.

Aynı âyet-i kerîmede, kıtaların birbirinden ayrılması hakikatine de işaret vardır. Kıtalar her sene 1-5 cm. civarında farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılmaktadır. 20. asrın başlarında Alfred Wegener’in yaptığı bu keşif, başta ciddîye alınmamış, ancak 1980’lerden sonra jeolojik bir hakikat olarak kabul edilmiştir.

Yine jeolojik açıdan; dağların, zelzeleleri azaltan ve tesirlerini hafifleten tesiri âyet-i kerîmelerde bildirilmiştir:

“Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi çakılı) yapmadık mı?” (en-Nebe’, 6-7)

Çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır. Bunun gibi:

“Dağları da (Allah) sapasağlam çaktı!” (en-Nâziât, 32) âyetiyle dağların yere çakılı olduğu belirtilmiştir.

Bugünkü jeoloji ilminin ifadelerine göre de dağların altyapısı kazık görünümündedir. Altlarında âdetâ onları tutan bir kök tabaka vardır.

Dünya; tıpkı bir yumurtanın sarısı, akı ve kabuğu gibi üç tabakadan meydana gelmektedir. En içte çekirdek, onu saran manto ve en üstte yer kabuğu mevcuttur. Yer kabuğu yumurtada olduğu gibi sert, kabuğun altındaki mağma kızgın ve akıcıdır. Yer kabuğunun kalınlığı okyanus tabanlarında ince (8-10 km.), yüksek dağların olduğu kısımlarda kalındır (30-40 km.)

Yine dağların, mağma üzerinde yüzen kıta bloklarının dengesini sağlamada mühim bir unsur olduğu; ancak asrımızda anlaşılmıştır. Kur’ân-ı Kerim ise bu gerçeği on dört asır önce pek çok âyetinde ifade etmiştir. Bu âyetlerden birinde şöyle buyurulur:

“...Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sâbit dağlar attı...” (Lokmân, 10)

Jeo-fizikte, «sıcak noktalar» denilen ve dünyada 110 kadar olduğu belirlenen büyük dağ kütleleri vardır. Bunlar yer kabuğunun hareketine mâni olmakta olup yerin çok derinliklerinden yükselen ve yer kabuğunu deldikten sonra katılaşarak âdetâ bir perçin şeklinde kabuğu sâbit tutan ve yüce muvâzeneyi sağlayan büyük mağma kitleleridir.

KARIŞMAYAN DENİZLER (Tekrar içindekiler kısmına git)

Denizlerin birleştiği boğazlarda ve nehirlerin denize döküldüğü noktalarda ısı ve tuz oranı farklı olan suların görünmez bir perde ile birbirine karışmadıkları, ancak asrımızda tespit edilebilmiştir. Kur’ân-ı Kerim ise bu hakikati de bildirmiştir:

Rahmân Sûresi’nin 19 ve 20. âyetlerinde;

“İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. (Fakat) aralarında bir engel vardır; birbirine geçip karışmazlar! (Kendi yapılarını muhafaza ederler.)” buyurulmuştur.” (er-Rahmân, 19-20; Ayrıca bkz. el-Furkān, 53)

FOSİL YAKITLAR (Tekrar içindekiler kısmına git)

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O Rabbin ki; otlakları çıkardı, sonra da onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi.” (el-A‘lâ, 4-5)

Bu âyetin tefsirinde Hamdi Efendi şöyle der:

“Cenâb-ı Hak; önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her türlü ağacı yetiştirdi ve daha sonra da bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi.” (Elmalılı, VIII, 5747)

Âyetteki «ahvâ» kelimesi; karamsı, esmer, koyu yeşil, isli, duru renklere verilen bir isimdir. Burada siyah, esmer ve yeşil mânâlarıyla tefsir edilmiştir. (Bkz. Elmalılı, VIII, 5748)

Kömür ve petrol gibi yakıtlar; asırlar evvel yetişen dev cüsseli ağaçların yer altında fosilleşmesi, kara bir sel suyu gibi akışıyla meydana geldiği, ancak günümüzde tespit edilen ilmî hakikatlerdendir.

ÖLÜDEN DİRİYE (Tekrar içindekiler kısmına git)

Ölü organizmalar uzun zaman içinde ve belirli şartlar altında fosilleşir. Hâlbuki tabiatta sürekli ölü organizmalar ortaya çıkmaktadır. Çürükçüller denilen mantar ve bakteriler âlemi, tabiatta bütün ölüleri parçalar ve yeniden gıdâ zincirine dâhil eder. Âyet-i kerîmede nebât ve çürükçüller âlemine atıf vardır:

“Şüphesiz Allah; tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O hâlde (haktan) nasıl dönersiniz!” (el-En‘âm, 95)

SABAHIN NEFESİ (Tekrar içindekiler kısmına git)

Âyet-i kerîmede, tohum ve çekirdeğin çatlamasına işaret edilmiştir. Bu, bitkiler için çok mühim bir başlangıçtır. Nebâtat hayâtiyetini fotosentez ile sürdürür. Fotosentez esnasında bitkiler; geceleri oksijen alıp, karbondioksit verirken, gündüzleri tam tersini yaparlar;

“Ve nefes almaya başladığı zaman sabaha and olsun!” (et-Tekvir, 18) âyeti, buna işaret etmektedir.

BASINÇ FARKI (Tekrar içindekiler kısmına git)

Deniz seviyesinden itibaren göğe doğru yükseldikçe ortalama her 10,5 metrede basınç 1 milibar azalır. Sıcaklık ise yükseldikçe ortalama her 100 metrede 0,5 derece düşer. Aynı şekilde, yerden yükseldikçe atmosfer yoğunluğu ve tozların, dolayısıyla oksijen yoğunluğunun da azaldığı görülür. Bu sebeple, yükseldikçe; nefes darlığı, konuşma ve görme zorlukları, baygınlık hâlleri meydana gelir. Âyet-i kerîmede buna işaret edilmiştir:

“Allah, ... kimi saptırmak isterse onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar!..” (el-En‘âm, 125)

Uçaklar yerden yaklaşık 10 bin metre yüksekliğe çıkarlar; çünkü yerçekiminden uzaklaşarak, düşük basınçta sürtünmeyi azaltarak daha az yakıt harcarlar. Fakat o yükseklikte oksijen azaldığı için de bir ârıza esnâsında oksijen maskeleri ile tedbir alınmıştır. Daha yükseğe ise oksijen iyice azaldığı için daha hususî tertibatlar olmadan çıkamazlar.

İlâhî Ekolojik Dengeye İtimat

Hiçbir ateist, yarın havanın oksijeni değişir ve bozulur mu diye; «Bir oksijen tüpü ile gezeyim...» demez. Bilir ki kâinattaki bu ilâhî ekolojik denge bozulmaz, bozulacağına da ihtimal vermez. Yani ilâhî iradeye gizli bir itimat ve inanç hâlindedir. Bunu ters ifade ettiği için nankörler sınıfına düşmüş ve kaybedenlerden olmuştur.

Kâinatta bu hakikatler karşısında hiçbir inançsız yoktur aslında. Herkes gizli bir îman ve teslîmiyet hâlinde yaşar da farkında olmadığı için kendini inançsız zanneder ve hüsrana sürüklenir.

KAYNAK:https://www.islamveihsan.com/kuran-mucizeleri-nelerdir-bilimsel.html#1a

--
.
İstediğiniz zaman akıllı telefonunuzdan veya bilgisayarınızdan,
 
http://groups.google.com/group/turkbilgi
 
adresine tıklayarak kaçırdığınız yahut okumayı ertelediğiniz yazıları tekrar okuyabilirsiniz...
 
*****
 
Eğer sevdiklerinizin de bu mailleri almasını isterseniz, onlara şunu yapmalarını öneriniz =
 
TÜRK BİLGİ E-Mail GRUBU'na abone olmak için: turkbilgi...@googlegroups.com 'a boş bir mail atınız.
 
 
.
---
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Türk Bilgi E-Mail Grubu" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için turkbilgi+...@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı görüntülemek için https://groups.google.com/d/msgid/turkbilgi/CAG1UzmOH0y3Gi8i72bi5AqgEXPXg0M17LNoFDw%3DhA_WaSPKH0w%40mail.gmail.com adresini ziyaret edin.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages