Tarihçilerin

1,045 views
Skip to first unread message

kemal Dascioglu

unread,
Sep 6, 2010, 8:06:58 AM9/6/10
to turk-ta...@googlegroups.com
Değerli grup üyeleri, Süleyman İnan'ın History Studies dergisinin son
sayısındaki "Tarihçilerin Geleciği" başlıklı yazısını ekte gönderiyorum. İki
sayfalık bu tartışma yazısı üzerine görüşleri merak ediyorum. Ben,doğrusu,
yazıda vurgulanan gelecekte Türk tarihçilerinin uyanık olması ile ilgili uyarıyı
önemsiyorum. Selamlar..... Kemal Daşcıoğlu
 Yard. Doç. Dr.KEMAL DAÞCIOÐLU
Pamukkale Üniversitesi
Eðitim Fakültesi
Sosyal Bilgiler Eðitimi ABD.
Kýnýklý/DENÝZLÝ
Tel:02582961092
05426343227


süleyman inan.pdf

kadir yildirim

unread,
Sep 6, 2010, 11:25:03 AM9/6/10
to turk-ta...@googlegroups.com
benim fikrim bahsedilen geleceğin 2024 kadar uzak olmadigi yonunde. biz akademisyenlerin en buyuk eksikliklerinden biri neden sorusundan ziyade nasil sorusuna cevap verebilecek sekilde akademik calisma yapmak. bu sekilde bir olayin neden gelistigi ve nicin ortaya ciktigi degil de, nasil gerceklestigini ortaya koyan, ozgun yorumlarla desteklemeyen calismalar ise, sadece neden sorusuna cevap arayan akademisyenlerin calismalarini kolaylastirici ek bilgi saglamaktan oteye gecemiyor. calisma sistemi belki cok daha kolaylasacak ama bence 2025'te de 2050'de de, calisanlar ayni olacak. zaten degisimin akademik camianin icinden degil de, yazida belirtildigi gibi teknolojik temelli gelismelerden kaynaklanacak olmasi da bence bunun bir gostergesi.

saygilarimla,
Kadir YILDIRIM,
İstanbul Üni İktisat Tarihi ABD

06 Eylül 2010 15:06 tarihinde kemal Dascioglu <kem...@yahoo.com> yazdı:




--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "turk-tarihciler" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : turk-ta...@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: turk-tarihcil...@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/turk-tarihciler
adresinde bu grubu ziyaret edin

yucel ozturk

unread,
Sep 7, 2010, 4:33:53 AM9/7/10
to turk-ta...@googlegroups.com
Ben bu arkadaşlara şunu sormak isterim : Bahis konusu elektronik devrim, meslek harici doktorlar, hemşireler, hakimler, savcılara da yol açacak mı? Yani hiç tıp mıp okumadan bu devrim sayesinde insanlar ameliyathanelere dalıp hayat kurtarabilecek mi? Davaları yönetip adalet dağıtabilecek mi? Yine, bu elektronik devrim sayesinde artık bir yandan fabrikasını işleten bir işveren, bir yandan da uzay araçlarının argesinde rol oynayabilecek mi?
 
Olsa olsa bu elektronik devrimle, zaten anadan doğma tarihçi, anadan doğma edebiyatçı, şair, pehlivan, asker olan bizler, bu kudretten yeteneklerimizi biraz daha ileri götürebiliriz. Zaten baksanıza, ülkemizin temel sorunlarında aslında elektronikçilerden başka rol oynayan var mı? Hani, şu son iki yıla bir bakıp da, ülkenin her meselesinde saygın  başvuru mercii olan kesimlerin kimler olduğunu düşündüğümde, bu arkadaşlara hak vermiyor değilim.
Selam ve saygılarımla. Yücel Öztürk
 

Date: Mon, 6 Sep 2010 18:25:03 +0300
Subject: Re: [turk-tarihciler] Tarihçilerin
From: kyild...@gmail.com
To: turk-ta...@googlegroups.com

haydar çoruh

unread,
Sep 7, 2010, 10:47:40 AM9/7/10
to turk-ta...@googlegroups.com
Süleyman İnan Beyin, pek çok düşüncesi gelecek vadediyor. Gerçekten de gelecekte teknolojik gelişmeler insan hayatına olduğu gibi tarihin yorumlanmasına büyük kolaylıklar sağlayacak. Ancak bu kolaylıklar kendiliğinden olmayacak elbette. Bu hususta ecnebilerin yaptıkları göz kamaştırıcı teknolojik atılımlar yanında bizlerin de birşeylere imza atması gerekiyor. Önemli bir tarihçi Türk tarihçiliğini bir çeşit "defterologluk" olarak yorumlamıştı. Aynı yorum sanırım sayın İnan beyin de hoşuna gitmiş. Teknoloji gibi tarih biliminin gelişimi de Batıda yüzyıllarca ortaya konulmuş olan bir birikimin sonucu. Onların yazdığı her şeyin iyi ve güzel olduğunu söyleyen zihniyetler vardır elbet. Onların elde ettiği bu övgünün temelinde, dili ve alfabeleri yeniden oluşturulmuş bir nesil olma yazgısının olmadığına dikkat çekmek gerek diye düşünüyorum. Oysaki bizler arşiv dediğimiz belgeleri deşifre ederek okumak, yorumlamak ve yazmak zorundayız. Herkes yeni bir şeymiş gibi okuyup öğrenmek zorunda. Bu sebeple elbette bizim tarihçiliğimiz daha uzun zaman, taki bütün belgeler bugün herkesin anlayabildiği bir alfabeye dönüştürülene kadar, uzun bir zaman "defterologlar" tarafından şekillendirilmeye devam edilecek. Böyle zorlu bir yürüyüşte pek çok insan bu yarışı yarıda kaybedeceğini bildiğinden, intihallere başvuruyor. Bu elbette önlenmeli, ancak temennilerle değil. Temenniler, beklentiler ve tehditlerle uğraşmak yerine, yeni beslediğimiz bu neslin donanımını oluşturacak malzemeleri, 2024 deki teknoloji çağına taşıyacak adımları atmak gerekiyor. Metodoloji, usul ve yöntem ile başlatılabilecek olan yeni yazım kuralları ve şekilci tarihçilikten, biçime değil, içeriğe önem veren tarih metoduna geçilecek elbette. Ancak burada önemli olan sorun Türk tarihçiliğinin gelecekte ne gibi materyaller kullanacağından ziyade, gelecekte Türk tarihçiliği eski ile yeni arasında bocalamaya devam etmesine sebep olan "ölüleri diriltme ve konuşturma" metodundan nasıl kurtulacağı olmalıdır. Aksi halde biz ölüleri dirilterek, onları söylemedikleri şeyleri söyleterek veya yapmadıklarını yapmış gibi ortaya koyarak bir tarih yazmaya devam edersek sanırım o vadedilen geleceği, bugünkünden farklı olarak algılamış olmayacağız. Tam aksine insan hayatına hiçbir yenilik getirmeyen, insan hayatını hamaset ve dedikoduyo boğan hikayeleştirilmiş bir tarih ile boğuşmaya devam edeceğiz.
Kısaca yöntemi ve bilgilendirmesi ne olursa olsun, geçmişte belli başlı kişiler tarafından yazılmış olan eserleri neşretmek veya onlardan yeni şeyler üretiyormuş gibi bir anlayışla hareket ederek, geleceğe bakmaya çalışan pek çok insan gibi, biz  tarihçiler de geçmişteki verileri yeni nesillerin anlayacağı şekle dönüştürmeden, onlar üzerinde istediğimiz değişiklikleri yaparak, yani onları kendi istediğimiz şekillere büründürmeye devam ederek geleceğe yeni değerler taşımamız sanırım mümkün olmayacak.
Oysa tarihçi illa tarih yazmakla mükellef kişiler olarak algılanmamalı, geçmişte yaşanmış tecrübeler ile geleceğe de bir nebze yön verecek veriler oluşturabilmeli. Nasılki sayın İnan, teknolojinin gelecekte Tarih üzerinde olumlu gelişmeler yapacağına inanıyor, aynı inanışla biz tarihçilerin de tarihi verileri birer teknolojik gelişme gibi ele alıp, geleceğe taşıyabilecek yeni veriler, yani geleceği düzenleyen yeni görüşler üretmeye başladığımızda, geçmişi okuyandan ziyade gelecekle ilgili fayda da üreten görüşler ortaya koyduğumuzda, Türk tarihçiliği yol ve mesafe kaydetmiş, defterolog olmaktan çıkmış olacak.
Aksi halde 2024 değil, 200024 de dahi ulaşsak, Türk tarih zihniyetinde yeni bir gelişme görmek malesef mümkün olmayacak.
 
Yrd.Doç.Dr. Haydar Çoruh
MKÜ, FEF, Tarih Bölümü, Hatay
05056872461
06 Eylül 2010 15:06 tarihinde kemal Dascioglu <kem...@yahoo.com> yazdı:
Değerli grup üyeleri, Süleyman İnan'ın History Studies dergisinin son

mustafa malhut

unread,
Sep 7, 2010, 8:23:07 PM9/7/10
to turk-ta...@googlegroups.com

öncelikle grubu takip eden bütün saygıdeğer üyelere selamlar ve

uzun sayılabilecek bir aradan sonra ortaya yeni bir tartışmanın tohumlarını atan  Kemal Daşcıoğlu Bey'e teşekkürler.

 

 

Gerçekten dikkat çekici bu denemeyi yayımlandığı zaman okumuştum ve diğer okuyanlar gibi zihnimde birkaç görüş canlandı. Yorumlarıma geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki, yazıda söylenenlerin birçoğu şuan gelişim aşamasında olan yenilikler. Mesela, Osmanlıca pek çok süreli yayına şimdiden bu adresten http://sureli.mk.gov.tr/ ulaşılabiliyor ve İnan Bey’in belirttiği gibi “İstediği bilgiler on dakika içinde kendisine e-maille yollanıyor ve anında kablosuz bilgisayarına yükleniyor.” Bunu yabancı dildeki çoğu süreli yayınlar için de yapmak mümkün ki milliyet gazetesi bile ( http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/ ) 54 yıllık kayıtlarını kullanıcılara ücretsiz olarak açmış durumda. Yeni ve eski basım birçok esere ve çoğunun içeriğine http://books.google.com/ adresinden göz atılabilir. Son bir örneği ise çeviri için verilim. Ne kadar emekleme aşamasında olsa da herhangi bir yabancı dilden Türkçe’ye veya tersine çeviri yapmak mümkün. (Belirtmek gerekir ki bu teknolojinin daha çok yol alması lazım çünkü bilmediğiniz bir dilde yaptırdığınız çeviriye güvenmek şimdilik çok zor.)

Birkaç gün önce gruptan bir üye yabancı dildeki bir makaleye ihtiyacı olduğunu yazdı ve ardından başka bir üye rapidshare adlı paylaşım sitesinden makalenin bulunduğu uzantıyı buraya kopyaladı.

 

Şunu söylemek istiyorum: Süleyman İnan Bey’in söylediklerinin çoğu zaten yavaş yavaş yerleşmeye başlıyor. Büyük olasılıkla bu verilerden yola çıkarak böyle bir deneme kaleme alınmış.

 

Tartışmanın ana konusu için ise; yani bu gelişmeler ışığında tarihçilerin tutumu ne olacak? sorusuna ne gibi bir yanıt verilebilir?

Bunun için öncelikle şu soruya içtenlikle yanıt vermeliyiz. Bir çoğumuzun elinde işlenmeyi bekleyen ve ön hazırlığı yapılmış (yani alan taraması yapılmış, gerekli belgeler toplanmış, işlenecek fişlerin bir kısmı hazırlanmış [artık çoğu fiş word belgesinde tutuluyor ve fişleme ile ilgili klasik yöntem bilgileri raflara kalkmaya başlıyor] vs) çalışmalar yok mu? Bir ara bunları yazmam gerekiyor demiyor muyuz? Cevabımız evet ise adı geçen denemede yazılan 10-15 yıl sonraki durumu bazılarımız şimdiden yaşıyor demektir. Tek fark, şimdi sıkıntılı ve uğraşlı olarak edindiğimiz kaynaklara o zaman çok daha kolay ulaşmak olacaktır.

 

Gerekli bulduğumuz çoğu kaynağa ulaşmamız görüldüğü gibi her dönem mümkün. Ya onların işlenmesi? Benim tarih araştırmasında izlediğim yol öncelikle genel bir literatür çalışmasıdır. Sonra bunlardan da yola çıkarak bulabildiğim kaynaklara ulaşmaktır. Buraya kadar teknoloji bize yardım edecektir muhakkak. Ya sonrası. Bunları okumak, değerlendirmek ve yorumlamak illaki masa başında uzunca vakit alan işlerdir. Hangi teknoloji bunları benim yerime işleyerek bunları benim için değerlendirir ve yorumlar? O zaman ben bunun içinde olur muyum? Herhangi biri de bunu yapabilir. O zaman tek tip bir tarih anlayışı egemen kılınır ve tartışmalarda bahsedilen Türk tarihçilerinin geri kalacağı nokta bu ise hiçbirimizin sorun etmesine gerek yoktur. Sonuçta her tarihçinin farklı bir üsluba, farklı bir bakış açısına sahip olması ve farklı  kriterleri göz önüne alarak çalışmasına yön vermesi tarihçiliği zenginleştiren bir taraftır.

 

Söylediklerimden şu anlaşılmasın, zaten biz sürecin içersindeyiz ve değişen bir şey olmayacak. Tabiki değişikliklerin meydana gelmesi kaçınılmaz. Ama bunun nasıl olacağının şimdiden kestirilmesi biraz zor. 19 yüzyıl sonunda kim Annales ekolünün tarihi bu kadar etkileyebileceğini düşünürdü ki? Biz ilerisi için hazırlıklı olmak istiyorsak şimdiyi yakalamak zorundayız. Türkiye’de bu çerçevede yapılmış eserler mevcut. Ama Avrupa’daki örnekleri ile kıyaslanabilecek geniş kapsamlı tarih çalışmalarına ihtiyacımız var. Yoksa biz hala Braudel, Moore, Wallerstein, Tilly, McNeil vs nin eserlerine gıpta ile bakmaya devam edeceğiz. Mesela sağlam bir kuram çerçevesinde geçmişten yakın tarihlere kadar neden bir Türk Tarihi’ni kaleme almayalım. Bunu interdisiplinlik ve ele alınan dünyanın da içinde olduğu bir çerçevede yapmalıyız…

 

Eğer buraya kadar yazdıklarımı sıkılmadan okuduysanız -ki bunu size teknoloji vermez sizin sabrınız ve emeğiniz burada önemli- son sözümü de söylememe izin veriniz. Benim kanaatimce tarihle ve tarihçilikle ilgili geleceğe yönelik çeşitli varsayımlarda bulunulabilmesi gayet doğaldır. Ben bunun bir yönüne şuan hazırlamakta olduğum bir çalışmada dikkat çekmeye çalışıyorum. Belki de bu, yayımlanmadan bir yerlerde unutulup gidecek çoğu yazı gibi. Ama sonuçta tarihsel yöntem ve metodoloji açısından farklı düşüncelerin gün yüzüne çıkması (bu zihinsel derinliklerden not kağıtlarına dökülen cümlelerle de olabilir) Türk tarihçiliği için bir gelişim olacaktır.

 

Tüm grup üyelerine saygılarımla

 

DEÜ SBE

Tarih Anabilim Dalı

Mustafa MALHUT

 
 
 
 


 

 
> Date: Mon, 6 Sep 2010 05:06:58 -0700
> From: kem...@yahoo.com
> Subject: [turk-tarihciler] Tarihçilerin
> To: turk-ta...@googlegroups.com

Mustafa Alican

unread,
Sep 8, 2010, 4:58:18 AM9/8/10
to turk-tarihciler
Süleyman İnan tarafından bir "fütüroloji" metni denemesi
olarak kaleme alınmış olan "Tarihçilerin Geleceği" başlıklı yazı,
altını çizmek gerekir ki, yeni nesil Türk tarihçilerinin daha önce hiç
olmadığı bir şekilde tarihsel perspektiflerine ve tarih disiplinine
ulayabilecekleri yeni disiplinlere (felsefe, sosyoloji, psikoloji vb.)
dönük ciddi yönelimler içinde olduğunun yeni bir göstergesi olarak
alkışlanmayı hak ediyor.
Metnin içeriğine bakıldığında, yazarın, "tarihçilerin
geleceğine" çok aydınlanmacı, ilerlemeci ve dahi evrimci bir paradigma
içerisinden baktığı görülmektedir. Tarih metodolojisinin, bütünüyle
teknolojiye endeksli bir "gelişim" göstereceğini varsaymak, onun
bizzat kavramsal olarak tartışmalı bir tanımlama biçimi olduğunu göz
ardı ederek sınırları belirli olan blok bir tarih metodolojisinin
mevcudiyetini önsaymakla aynı anlama gelir. Tarihin salt kayıtlı
verilerden hareketle yapıldığı ve tarihçi tarafından üretilen tarihin
"literal anlamda geçmişe tekabül ettiği" kabul edildiği takdirde bu
önsayımda bir sorun yoktur, ancak bu tür bir "genel kabul"ün mevcut
olmadığını biliyoruz.
Tarihi ve tarihçiliği "bir şey" olmaktan çıkarıp "çok şey"
haline getiren Annales paradigması ve Derridacı dekonstrüksiyondan
sonra, tarih bir vakabilim, tarihçi bir vakanüvis ve hatta tarih metni
de tarih olmaktan çıkmıştır. Metatarih'in teorisyeni Hayden White ile
birlikte tüm tarihsel anlamlandırma biçimlerinin kurgusallığı ve
öznelliği ilan edilmiş, "kayıtlara bağlı" tarihçilik ipe çekilmiştir.
"Kaynak" dekonstrüksiyona tabi tutulmuş, "kayıtlı veriler" kurgusal
olmakla yaftalanmış, nesnel tarihsel hakikat nosyonu dinamitlenmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılda disipline edilen zihniyetler tarihi,
psikotarih, psikobiyografi, sosyotarih, tarihsel sosyoloji, metatarih,
politik psikoloji, politik teoloji vb. kuramsal disiplinler, artık,
herkesin aynı şeyi anladığı bir tarih metodolojisinin, hatta
metodoloji olgusunun kendisinin bile ontolojik zeminini yok etmiştir.
Her türlü metodolojinin, bir tür entelektüel pranga, öznenin arzu
ettiği sonucu elde etme amacına matuf bir enstrüman, sonucu bizzat
tayin eden bir "bilimsel cambazlık" olduğunu sarahatle ortaya
koymuştur.
Sayın İnan'ın yazısında gelecekte olacağı varsayılan
şeylerin olma ihtimali namevcut değildir elbette, hatta halihazırdaki
yaşantımızın bizi mahkum ettiği tarihsellikten bakınca, tüm bu
gelişmeler kaçınılmaz gibi görünmektedir. Fakat bu yalnızca nesnenin
tarihsel "değişimi" ile ilgili bir şeydir. Oysa tarihsel anlamlandırma
pratiği nesnede değil, siyasal, sosyal, ekonomik vb. aidiyetler
tarafından belirlenen öznenin bilincinde neşvünema bulmaktadır. Bugün
hiçbir teknolojik imkânın, vasat bir tarihçiyi Filibeli Ahmed
Efendi'den daha çözümleyici bir perspektife sahip kılacağına
inanmıyorum.

Arş. Gör. Mustafa Alican
Ege Üniversitesi Tarih Bölümü
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages