Şükrün Zıddı; Nankörlük

5 views
Skip to first unread message

ebu emre huseyn

unread,
Jun 8, 2011, 6:37:01 AM6/8/11
to Tevhidi_Makaleler, temela...@gmail.com
Şükrün Zıddı; Nankörlük


Nankörlük, şükrün zıddıdır. Nankör: Kendisine yapılan iyiliği inkâr
eden, gördüğü iyiliğin ve yardımların değerini bilmeyen, iyilik ve
nimet verene karşı inkârcı bir tavır takınan kimse demektir.
İyiliklere ve nimet verene karşı takınılan bu olumsuz tavra, nankörlük
denir. Eskiler bu kötü ahlaka 'küfrân-ı nimet' derlerdi. Yani nimeti
yalan sayma, nimeti inkâr etme, nimeti ve sahibini görmezlikten gelme.
Küfrân-ı nimet, nimet bulunduğunda haddi aşmak ve şükrünü yerine
getirmemektir. (Lisânu'l-Arab 5/125) Râgıb, Müfredâtında şöyle der:
Nimetin küfrü veya küfrânı, şükrünü edâ etmemek suretiyle nimeti
örtmek demektir. "Küfrân" (nankörlük), nimetin inkârında
kullanılırken, "küfür", dinde inkâr anlamında kullanılmaktadır.
"Küfür" kelimesi ise, her iki anlamda da kullanılır. (Râgıb, el-
Müfredât, s. 439).


Allah'ın nimetlerine karşı gösterilen olumlu tavır, şükür iken,
şükretmemenin Kur'an'daki adı küfürdür. Şükrün ve küfrün zıt anlamlar
içermesi, bazı âyetlerde açıkça gözükür:


"...(Süleyman) tahtı, yanında yerleşmiş görünce dedi: 'Bu, Rabbimin
lutfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük (küfür) mü edeceğim
diye beni sınamak istiyor. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur;
nankörlük (küfür) edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye
ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir." (27/Neml, 40)


"Ve Rabbiniz şöyle bildirmişti: 'Andolsun şükrederseniz, elbette size
(nimetimi) arttırırım ve eğer nankörlük (küfür) ederseniz azâbım pek
çetindir." (14/İbrahim, 7)


'Nankör' kelimesi, Farsçadan dilimize geçmiş bir sözcüktür. Gördüğü
iyilikleri, kavuştuğu maddî ve manevi nimetleri inkâr eden, iyilik
edeni ve nimet vereni bilmeyen, teşekkür veya şükretmeyen kimseye de
nankör anlamında 'kâfir-i nimet' denmiştir. Kâfir, Allah'tan gelen
gerçeğin üzerine örten, gizleyen, tanımayan ve inkâr edendir. Nankör
de, iyilikleri, nimetleri ve bunları yapanları görmez, inkâr eder,
bilmezlikten gelir.


İnsan kendine yapılan iyilik ve yardımların, verilen nimet ve
rızıkların kadrini (değerini) bilmeli. Bu iyilikler ister insandan
gelsin, isterse Allah'tan gelsin; kişi bunun şuurunda olmalıdır.
İyilik yapanlar genellikle karşılık beklemezler. Ancak iyilik yapanlar
teşekkürü hak ederler. Bu teşekkür, hem yapılan iyiliğin derecesini
artırır, hem nimetin devamını sağlar, hem de iyilik yapan ile yapılan
arasında sevgi bağı kurar.


Nankörlük ya insanlara karşı, ya da âlemlerin Rabbine karşı yapılır.
Kişi, başkasından gördüğü bir iyiliği, bir yardımı, bir destek olmayı,
görmezlikten gelse, bu bir nankörlüktür. İyilik yapanı unutarak
nankörce davranmadır. İnsanlar ölünceye kadar birbirlerine
muhtaçtırlar. Başkaları olmadan hayatlarını sürdüremezler. Maddi gücün
her şeyi çözmediği tecrübelerle ispatlanmıştır. Kişiye ana-babasının
iyiliğinden tutun da, hasta olunca tedavi eden doktora, ilim öğreten
hocaya, yol gösteren bir büyüğe kadar, pek çok kimsenin iyiliği
dokunur. Bir insana ana-babasının yaptığı iyilikleri saymak mümkün mü?
Bu karşılıksız iyiliklere teşekkür etmek, insanlık ve yardım etme
duygusunun yüceliğinin gereğidir.


Türkçedeki 'bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır' atasözü çok
şey ifade etmektedir. Maddeyi bütün ilişkilerin temeline yerleştiren,
çıkarından başka bir kutsal tanımayan, bu yüzden de derin bir egoizme
saplanan günümüz insanına bunu nasıl anlatmalı? İnsan, diğer
insanlardan gördüğü iyilik ve yardımlara teşekkür etmeli. Fakat iyilik
edene kul köle olmak, onun karşısında ezilip büzülmek, zelil olmak
doğru değildir. İyilik eden böyle bir şey beklerse, bu iyilik değil
sömürü niyetidir. İyiliklere ve yapılan yardımlara, nankörlük etmek
bir kötü ahlâktır, kınanması gereken kötü bir davranıştır.[1]
Kendisine iyilik yapılanın teşekkür etmesi, nasıl ahlâkî bir görev
ise, yapılacak iyiliğin bir teşekkür ve minnettarlık beklentisine
bağlı olmaması da aynı şekilde bir ahlak ilkesidir.


Kur'an, iman edenlerin özelliklerinden bahsederken, bu konuda şöyle
söylediklerini açıklar: "Biz size Allah rızâsı için yemek yediriyor,
doyuruyoruz; Sizden ne bir karşılık, ne de bir şükür (teşekkür)
bekliyoruz." Yine unutulmamalıdır ki, "İnsanlara karşı hamdetmeyen
(teşekkür etmeyen), onlara nankörlük yapan insan, Allah'a karşı da
hamdetmez, şükretmez." (Ebû Dâvud, Edeb 11; Tirmizî, Birr 35) Bu
konuda ölçü şu olmalıdır: Birisinden iyilik gören, bunu unutmamalı;
birisine iyilik yapan, bunu hatırlamamalıdır.


Esas nankörlük, Allah'a karşı yapılandır. Nimeti haramlarda kullanmak,
o nimete nankörlüktür. Gözü haramda kullanmak, göz nimetine; kulağı
haramda kullanmak kulak nimetine nankörlüktür. Dolayısıyla insandan
sâdır olan her amel/eylem, ya şükürdür veya küfür (nankörlük).

Kişinin içinde yüzdüğü bunca nimeti görmezlikten gelip başına gelen
bazı musibetleri anması, nankörlük karakterini uyandıran
durumlardandır.

"Eğer yüz çevirirlerse Biz seni onların üzerine bekçi göndermedik.
Sana düşen, yalnız duyurmaktır. Biz insana, katımızdan bir rahmet
tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin işledikleri yüzünden
başlarına bir kötülük gelirse, hemen insan nankör olur." (42/Şûrâ, 48)


İnsana ulaşan sıkıntıların ve korkuların ortadan kalkması da
nankörlüğün ortaya çıktığı durumlardandır:


"Denizde size bir sıkıntı dokunduğu zaman O'ndan başka bütün
yalvardıklarınız kaybolur. Fakat O sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine
yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür." (17/İsrâ, 67)


Nankör kimse, ortada olduğu halde Allah'ın nimetlerini görmezlikten,
kendisine verilen nimetleri, kendisinden uzak tutulan çeşitli belâları
ve kötülükleri bilmezlikten gelir.

"O'dur ki, sizi diriltti, sonra sizi öldürür, sonra yine sizi
diriltir. Hakikaten insan çok nankördür." (22/Hacc, 66)

Nankör insan, Allah'ın nimetlerine karşı duyarsız, kendisine
bahşedilen nimetlerin kadrini bilemeyen kimsedir (16/Nahl, 111-112).


Nankörlük, her insanın fıtratında olmakla birlikte, karakterleri iman
esaslarına göre şekillenmeyenlerde iyice belirginleşir. "Kahrolası
insan, ne de nankördür!" (80/Abese, 17) İnsan, nankörlükten kurtulup
minnettarlığa, şükreden bir kul olmaya yönelmelidir. Hoşuna gitmeyen
olaylar karşısında da sabırla direniş göstermelidir.


Kur'an'ın ifadesine göre inkârcıların nankörlükleri, onların 'küfr'
etmelerinden kaynaklanır. Küfr ile nankörlük farklı gibi görünse de
aralarında yakınlık vardır. Nankörlük kelimesinin anlam sahası
içerisinde tıpkı küfr gibi, Allah'ı yaratıcı, bütün evrenin sahibi ve
canlılara ait geçim kaynaklarının var edicisi olduğunu; insanın sahip
olduğu hayat, can, kalp, eşya gibi şeylerin O'nun tarafından
verildiğini inkâr etmek vardır. Bu tutum da elbette tıpkı küfr'e
düşmek gibidir.
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages