Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok
hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar maişet cihetinde
muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen,
zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki, zenginler
fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam
hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir
ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç
olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise,
şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir
cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine
açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef
olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o
hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.
|
Lügatler :
binaen : dayanarak Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan
şeref ve yücelik sahibi Allah cihet : taraf, yön elîm
: acı ve sıkıntı veren fıtrî : doğal, yaratılıştan
gelen fukara : fakirler, yoksullar hadsiz :
sınırsız hakikî : asıl, gerçek hâlet : durum,
hâl halk etme : yaratma hayat-ı içtimaiye-i insaniye :
insanlığın toplumsal hayatı hikmet : fayda hususan :
özellikle idrak : anlayış, kavrayış ihsan : bağış,
ikram, lütuf ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık iktidar
: güç, kuvvet, idare gücü in’am :
nimetlendirmeler keyfemâyeşâ : kendi keyfince, keyfi nasıl
isterse, başıboş kıymettar : kıymetli kuvve-i zâika :
tad alma duyusu maişet : geçim, yaşayış mazhar :
erişme, nail olma mecburiyet : zorunluluk memnûiyet :
yasaklanmış olmak, men edilmek mevhum : gerçekte olmadığı halde
var sayılan muavenet : yardım muhtelif :
çeşitli mükellef : yükümlü nefisperest : nefsin arzu
ve isteklerine çok düşkün olan nefs : kişinin
kendisi nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti nükte : ince
ve anlamlı söz Ramazan-ı Şerif : şerefli Ramazan
ayı rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış
gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye
edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması suret : biçim,
görünüş şefkat : acıma, merhamet şehadet : şahidlik,
tanıklık şükr-ü hakîki : gerçek şükür şükr-ü mânevî :
mânevî şükür telâkki : anlama, kabul etme tenâvül :
yemek veya içmek terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde
geliştirme, olgunlaştırma vazife-i insaniye : insanlık
görevi
|