RAMAZAN RİSALESİ-7-YEDİNCİ NÜKTE

4 views
Skip to first unread message

Erhan Patlak

unread,
Jun 22, 2016, 4:05:46 AM6/22/16
to

                  29.MEKTUB 2.RİSALE OLAN 2.KISIM

                                       RAMAZAN RİSALESİ

YEDİNCİ NÜKTE

Ramazan’ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl, bire bindir. Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var;1 on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir.2 Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.3Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır. İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla.

İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyâni ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir.

Evet, Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet, birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kàtıadır.

Evet, nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında, belki her senede, ya cülûs-u hümayun namıyla veyahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini, o günde umumî kanunlar dairesinde değil, belki hususî ihsânâtına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur’ân-ı Hakîmi, Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir.

Madem Ramazan o bayramdır. Elbette bir derece süflî ve hayvanî meşagilden insanları çekmek için, oruca emredilecek. Ve o orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan, mâlâyâniyattan çekmek ve herbirisine mahsus ubûdiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; meselâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır. Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruçla ona tatil-i eşgal ettirilse, başka küçük destgâhlar kolayca ona ittibâ ettirilebilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

1 : Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 16; Mecmeu’z-Zevâid, 7:163.
2 : Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 3:130.
3 : bk. Kadr Sûresi, 97:3.

 

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
Âyetü’l-Kürsî : Allah’ın varlığından ve bir kısım mühim sıfatlarından bahseden Bakara Sûresinin 255. âyeti
âyinedarlık : aynalık
bâki : devamlı, sürekli

bayram-ı İlâhî : İlâhî bayram

cihet : taraf, yön
cihazat
: cihazlar, âletler
cihazat-ı insaniye : insana ait cihazlar, duygular
cilve-i saltanat : saltanatın görüntüsü
cülûs-u hümâyun : padişahın tahta çıkışı
destgâh : tezgah

ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ekmel
: daha mükemmel
Ezel Ebed Sultanı : varlığının başlangıcı ve sonu olmayan kudret ve hakimiyet sahibi Sultan, Allah
fâni : geçici olan, ölümlü
fena : gelip geçicilik
ferman-ı âlişân : şanı yüce ferman
fevkalâde : olağanüstü

gaflet : dalgınlık, dikkatsizlik
galiz : çirkin, kaba

gayet : çok
gıybet
: arkadan çekiştirmek, hazır olmayan birisinin aleyhinde konuşmak
güya : sanki
hâcât : ihtiyaçlar
hadsiz : sınırsız
hasâret : zarar
hasene : iyilik
hasılat : gelir

hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı

hayvaniyet : hayvanlık
hevâperestâne : nefsin isteklerine düşkün bir şekilde
hikmet : fayda, gaye
hurufât : harfler
hususî
: özel
hüccet-i kàtıa : kesin delil
ihsânât : bağışlar, ikramlar, iyilikler
iltifat : gönül okşayıcı güzel söz
inzal edilme : indirilme
istiğfar : af dileme, tevbe
ittiba : tabi olma, uyma

kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
Kur’ân-ı Hakîm
: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi

mahsus : has, özel

mâ-i Nisan : Nisan yağmuru
mâlâyâni : anlamsız, faydasız
mâlâyâniyat
: faydasız, boş şeyler
mazhar : erişme, nail olma
meclis-i ruhanî : ruhanîler meclisi, meleklerin ve ruhların toplanma yer ve zamanı

melekiyet : meleklik
men etme
: yasaklama
meşagil : meşguliyetler ve çalışmalar

meşher : sergi yeri
meşher-i Rabbânî : Cenâb-ı Hakkın sergisi

meyve-i Cennet : Cennet meyvesi
muharremât
: haram kılınan şeyler
mukteza-yı hikmet : Allah’ın hikmetinin gereği

muvakkaten : geçici olarak
müddet-i saltanat
: saltanat süresi
münbit : verimli
müştehiyât : hoşa giden lezzetli şeyler

nam : ad, isim, ünvan
nâmahrem : dînen kendisiyle evlenmenin mümkün olduğu erkek veya kadın

nass-ı hadis : hadisin metni ve hükmü
nass-ı Kur’ân : Kur’ân’ın kesin ve açık hükmü

nefs : kişinin kendisi

neşvünemâ-i a’mâl : amellerin yeşermesi, büyümesi
nevi
: tür, çeşit
nev-i insan : insan türü, insanlık
nükte : ince ve anlamlı söz

Padişâh-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük, yücelik ve azamet sahibi Padişah, Allah
raiyet : halk, vatandaşlar
Ramazan-ı Şerif : şerefli Ramazan ayı
sadık : doğru söyleyen
sair : diğer, başka
salâvat : Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası

Saltanât-ı Rubûbiyet-i İlâhiye : İlâhî Rablığın Saltanatı
Samediyet : Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması
semerât : meyveler, neticeler

sevab-ı a’mâl : amellerin sevabı, karşılığı
sıyâm : oruç
süflî : alçak, aşağılık

şâşaalı : gösterişli, göz alıcı bir şekilde
şecere-i tûbâ : Cennetteki tûba ağacı
tabir : açıklama, yorumlama

takdir : beğeniyi dile getiren ifade
tatil-i eşgal : boş durma, işlere son verme
tazammun : içerme, içine alma

tecessüd : ceset şekline girme, cesetleşme
tesbih
: Allah’ı kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teveccüh : ilgi, yönelme

tezahür : belirme, görünme
tilâvet-i Kur’ân : Kur’ân okumak

ubûdiyet : Allah’a kulluk, ibadet
ubûdiyet-i beşeriye : insanlığın ibâdet ve kulluğu
uhrevî : âhirete dair

umumî : genel
zemin : yer, dünya
ziraat : tarım
ziyade : çok, fazla

 

 





 


Virüs bulunmuyor. www.avast.com
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages