002.020 Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık
verince hareket ederler, karanlık üzerlerine çökünce oldukları
yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi (velevşaaaaellahu),
onların işitme ve görme [kabiliyet]lerini ellerinden alabilirdi:
Çünkü Allah her şeye kâdirdir.
(dilek, isitme, gorme, hersey, kadr)
002.035 Ve (sonra,) "Ey Âdem," dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye
yerleşin ve orada dilediğinizden (şi’tumaa) serbestçe yiyin;
ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız".
(dilek, yemek, zulm)
002.058 Ve yine [hatırlayın o günleri,] Biz, "Bu beldeye girin ve
yiyeceklerinden dilediğiniz (şi’tum) kadar bol bol yiyin; fakat
kapıdan (tevazu içinde,) boyun eğerek girin ve Günahlarımızın
yükünü üzerimizden kaldır!' deyin ki günahlarınızı
bağışlayayım ve iyilik yapanlara sınırsız mükafat vereyim"
demiştik.
(dilek, yemek)
002.070 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de onun nasıl olacağını
bize (daha açık) bildirsin, (çünkü) bize göre tüm sığırlar
birbirlerine benzer; ve sonra, Allah dilerse (inşaaaaellahu) biz
elbette doğru yola yöneliriz!" dediler.
(dilek, hidayet)
002.090 Allah'ın lütfunu dilediği (menyeşaaaau) kuluna
bahşetmesini kıskanarak Allah'ın indirdiği hakikati inkar etmeleri
ve böylece kendilerini kaptırdıkları şu [boş gurur] ne kötü!
Onlar böylece Allah'ın gazabını tekrar tekrar hak ettiler. Ve o
hakikati inkar edenler için hazırlanmış utanç verici bir azap
vardır.
(dilek, fadl, kiskanmak, hakikati)
002.105 Ne önceki vahyin takipçilerinden hakikati inkara yeltenenler,
ne de Allah'tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar, Rabbin
tarafından sana indirilen bir hayrı görmekten hoşlanırlar; ancak
Allah dilediğini (menyeşaaaau) rahmetine ulaştırır; zira Allah,
sınırsız lütuf Sahibidir.
(dilek, rahmet)
002.142 İNSANLAR arasındaki dar kafalı düşüncesizler, "Şimdiye
kadar uydukları kıbleden onları vazgeçiren nedir?" diyecekler. De
ki: "Doğu da Batı da Allah'ındır; O, dilediğini (menyeşaaaau)
dosdoğru yola iletir."
(dilek, hidayet, siratil-mustakim)
002.212 Hakikati inkara şartlanmış olanlara [yalnız] bu dünya
hayatı güzel görünür. Bu nedenle, imana ermişlerle alay ederler;
ama Kıyamet Günü Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar
onlardan daha üstün (bir konumda) olacaklardır. Ve Allah,
dilediğine (menyeşaaaau) hesapsız rızık verir.
(dilek, rizik, hesap)
002.213 BÜTÜN İNSANLIK bir zamanlar bir tek ummetti; [sonra ihtilafa
düşmeye başladılar], bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı
olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya
seren vahiy(ler) bahşetti ki bununla insanların farklı görüşler
edinmeye başladıkları her konuda karar verilebilsin. Buna rağmen,
kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki
kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler
bizzat bu [vahy]in tevdî edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah,
inananları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri
hakikate sevk etti; çünkü Allah, dilediğine (menyeşaaaau) hidayet
eder.
(dilek, hidayet)
002.220 bu dünya ve ahiret hakkında. Yetimler[e nasıl
davranılacağı] hakkında sana sorarlar. De ki: "Onların
durumlarını düzeltmek en hayırlı olanıdır." Ve onların
hayatlarını paylaşırsanız [unutmayın ki] onlar sizin
kardeşlerinizdir. Zira Allah, bozgunculuk yapanları, düzeltmeye
çalışanlardan ayırd etmesini bilir. Ve Allah dileseydi
(velevşaaaaellahu), taşıyamayacağınız yükleri omuzlarınıza
yüklerdi: [Ama] unutmayın ki Allah kudret sahibidir, hikmet
sahibidir!
(dilek, tasinamaz yuk)
002.223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz
(şi’tum) şekilde girin, ama önce kendi ruhlarınız için bir
hazırlık yapın. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve
bilin ki O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ve sen de (ey peygamber,)
imana erişenleri müjdele.
(dilek, kadin, nefis)
002.247 Ve onların peygamberi, toplumunun önde gelenlerine, "Bakın,"
dedi, "Allah Tâlût'u size kral olarak tayin etti."Onlar: "Biz
hükümranlığa ondan daha çok layık iken ve ona fazla bir servet de
verilmemişken nasıl bizim üzerimizde hüküm sahibi olabilir?"
dediler. [Peygamber] "Bakın," dedi, "Allah onu sizden daha üstün
kılmış ve ona derin bilgi ve mükemmel bir beden bahşetmiştir. Ve
Allah, hükümranlığı dilediğine (menyeşaaaau) verir: zira Allah
her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir."
(mulk, dilek)
002.251 Bunun üzerine, onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar,
Davud da Câlût'u öldürdü; Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi
ve dilediği (mimmaayaşaaaau) şeyin bilgisini öğretti. Ve eğer
Allah, insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü
vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı: ama
Allah bütün âlemlere karşı sınırsız lütuf sahibidir.
(dilek, mulk, hikmet, ilm)
002.253 Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler
bahşettik: İçlerinden kimi ile Allah [bizzat] konuşmuş, kimini de
daha üst derecelere yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya
hakikatin tüm kanıtlarını bahşettik ve o'nu kutsal ilham ile
destekledik. Ve eğer Allah dileseydi (velevşaaaaellahu), o
[elçiler]den sonra gelenler, kendilerine hakikatin bütün kanıtları
geldikten sonra birbirleriyle çatışmazlardı; ancak [vaki olduğu
üzere] onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve bazıları imana
ererken diğerleri hakikati inkara yöneldi. Buna rağmen Allah
dileseydi (velevşaaaaellahu), birbirleriyle çatışmazlardı. Ama
Allah irade ettiğini (maayuriidu) yapar.
(dilek, savas, yapmak, irade)
002.255 ALLAH -O'ndan başka ilah yoktur; Her Zaman Diridir, Bütün
Varlıkların Kendi Kendine Yeterli Yegane Kaynağıdır. Ne uyuklama
tutar O'nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur.
O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O,
insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da
bilir; oysa O dilemedikçe (bimaaşaaaae) insanlar O'nun ilminden
hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti
ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup
desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan
yalnızca O'dur.
(dilek, ilm, sey)
002.261 ALLAH yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden
yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday
tohumuna benzer: Allah dilediğine (limenyeşaaaau) kat kat verir; ve
Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.
(dilek, vermek)
002.269 Dilediğine (menyeşaaaau) hikmet bağışlar ve her kime
hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş
demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu
düşünüp anlayamaz.
(dilek, hikmet, hayir, ulul-elbab)
002.272 [Ey Peygamber,] İnsanları hidayete erdirmek senin işin
değil, zira ancak Allah, dilediğini (menyeşaaaau) hidayete
erdirir.Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız
şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi
yararınızadır: Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi
geri dönecek ve size haksızlık yapılmayacaktır.
(dilek, hidayet)
002.284 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir. Aklınızdan
geçeni açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onun için hesaba
çekecektir; ve sonra O, dilediğini (limenyeşaaaau) affedecek,
dilediğini (menyeşaaaau) cezalandıracaktır: Zira Allah her şeye
kâdirdir.
(hesaba cekmek, dilek, magfiret, azab)
003.006 Rahimlerde size dilediği (keyfeyeşaaaau) şekli veren O'dur.
O'ndan başka ilah yoktur, O Kudret Sahibi, Hikmet Sahibidir.
(rahim, dilek, sekillendirmek=tasvir)
003.013 Savaşta karşı karşıya gelen iki orduda sizin için bir
işaret vardı: bir ordu Allah için savaşırken diğeri O'nu inkar
ediyordu. [Öncekiler,] kendi gözleriyle diğer tarafı kendilerinin
iki misli (kalabalık) gördüler: Ama Allah, dilediğini
(menyeşaaaau) yardımıyla güçlendirir. Bakın, bunda görecek
gözleri olan herkes için muhakkak bir ders vardır.
(dilek, yardim,desteklemek)
003.026 DE Kİ: "Ey mutlak egemenlik sahibi Allahım! Sen egemenliği
dilediğine (menteşaaaau) verirsin, dilediğinden (mimmenyeşaaaau)
alırsın; dilediğini (menteşaaaau) yüceltirsin, dilediğini
(menteşaaaau) alçaltırsın. Bütün iyilikler Senin elindedir.
Doğrusu, Sen istediğini yapmaya kâdirsin".
(mulk, dilek, yuceltmek=izzetli kilmak, alcaltmak=zelil etmek, kadr)
003.027 "Gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak
gündüzü uzatırsın. Ölüden diri ve diriden ölü çıkarırsın.
Ve dilediğine (menyeşaaaau) her türlü hesabın üstünde rızık
bağışlarsın."
(dilek, rizk, hesap)
003.037 Bunun üzerine Rabbi, kız çocuğunu hoşnutlukla kabul etti,
onu güzelce büyüttü ve Zekeriya'nın himayesine verdi. Zekeriya, ne
zaman onu mâbedde ziyaret ettiyse yanında yiyeceklerle görür ve
sorardı: "Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?" Meryem: "Bunlar
Allah'tandır; Allah, dilediğine (menyeşaaaau) hesapsız rızık
bağışlar!" diye cevap verirdi.
(dilek, rizk, hesap)
003.040 [Zekeriya] şaşkınlıkla: "Ey Rabbim!" dedi, "Yaşlılık
beni yakalamışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum
olabilir?" [Ona]: "Pekala olabilir!" denildi, "Allah dilediğini
(maayeşaaaau) yapar."
(dilek, yapmak=faaliyet)
003.047 Meryem, "Ey Rabbim!" dedi, "Bana hiçbir erkek dokunmadığı
halde nasıl oğul sahibi olabilirim?" [Melek] cevap verdi: "İşte
öyle! Allah dilediğini (maayeşaaaau) yaratır; bir şeyin olmasını
istediğinde sadece Ol!' der -ve o (şey hemen) oluverir.
(halk etmek, dilek, kada, emr, mekan edin)
003.073 ama sizin inancınıza uymayan hiç kimseye [gerçekten]
inanmayın." De ki: "Tek [gerçek] rehberlik, Allah'ın rehberliğidir;
size verilen [vahy]in benzerinin başka birine de verilmesi şeklinde
ifa edilen [bir rehberlik]" . Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda size
muhalefet mi edeceklerdi? De ki: "Lütuf ve ihsan, Allah'ın elindedir;
onu dilediğine (menyeşaaaau) bağışlar: çünkü Allah (rahmet ve
cömertliğinde) sınırsızdır, her şeyi bilendir,
(dilek, lutuf/ihsan)
003.074 dilediğine (menyeşaaaau) rahmetini bağışlar; ve Allah,
lütfunda sınırsızdır."
(dilek, tahsis etmek, rahmet)
003.129 oysa göklerdeki ve yeryüzündeki her şey Allah'a aittir: O,
dilediğini (limenyeşaaaau) affeder, dilediğini (menyeşaaaau)
cezalandırır; ve Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
(dilek, magfiret, azab)
003.179 [Ey hakikati inkar edenler!] Müminlerin sizin hayat
tarzınıza uymalarına göz yummak, Allah'ın istediği bir şey
değildir: Sonunda Allah iyiyi kötüden ayıracaktır. Ve Allah,
insan idrakini aşan şeyleri kavrama gücünü size verecek değildir:
[Bunun için] Allah, elçileri arasından dilediğini (menyeşaaaau)
seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın; zira eğer O'na
inanır ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız o zaman
bilin ki, sizi muhteşem bir karşılık beklemektedir.
(dilek, secmek)
004.048 ŞÜPHESİZ Allah, dilediği (limenyeşaaaau) kimselerin daha
hafif günahlarını bağışladığı halde, Kendisine ortak
koşulmasını asla bağışlamaz: zira Allah'a ortak koşanlar,
gerçekten korkunç bir günah işlemiş olurlar.
(dilek, magfiret, sirk=ortak kosmak)
004.049 Kendilerini tertemiz sayanların farkında değil misin?
Hayır, aksine Allah dilediğini (menyeşaaaau) temize çıkarır ve
kimseye kıl kadar zulum yapılmaz.
(dilek, temize cikarmak, zulum)
004.090 eğer bir anlaşma ile bağlı bulunduğunuz insanlarla
ilişkisi olanlardan veya size yahut kendi kavimlerine savaş açmak
[fikrin]den kalplerine ürküntü geldiği için size yaklaşanlardan
değillerse. Halbuki Allah onları dileseydi (velevşaaaaellahu),
mutlaka size savaş açarlardı. Ama onlar sizi bırakır, savaş
açmaktan vazgeçer ve barış teklif ederlerse, Allah onlara zarar
vermenize müsaade etmez.
(kavim, dilek, saldirmak)
004.116 ALLAH, Kendisinden başka birine ilahlık
yakıştırılmasını asla bağışlamaz, [ama] dilediği
(limenyeşaaaau) kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar:
Çünkü Allah'ın yanısıra başkasına ilahlık yakıştıranlar
şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.
(magfiret, sirk, dilek)
004.133 O, eğer dilerse (inyeşe’), ey insanlar, sizi yok edip
[yerinize] başka varlıklar geçirebilir: Çünkü Allah bunu yapmaya
gerçekten muktedirdir.
(dilek, bitirmek=yuzhib, baskasini getirmek, kadr)
005.017 "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir!" diyenler hakikati inkar
ederler. De ki: "Eğer Meryem oğlu İsa'yı ve o'nun annesini ve
yeryüzündeki herkesi onların tümünü helak etmek isteseydi kim
Allah'a mani olabilirdi? Zira, göklerin ve yerin ve onlar arasında
bulunan her şeyin hükümranlığı Allah'a aittir; O dilediğini
(maayeşaaaau) yaratır: ve Allah her şeye kâdirdir!"
(dilek, halk etmek, hersey, kadr)
005.018 [Hem] Yahudiler ve [hem de] Hristiyanlar, "Biz Allah'ın
çocuklarıyız, ve O'nun sevgili kulları!" derler. De ki: "Öyleyse,
Allah, neden günahlarınızdan dolayı size azap çektirsin? Hayır,
siz O'nun yarattığı insanlardan başka bir şey değilsiniz! O,
dilediğini (limenyeşaaaau) bağışlar ve dilediğine (menyeşaaaau)
azap çektirir: Zira göklerde ve yerde ve ikisi arasında bulunan her
şey üzerindeki hükümranlık Allah'a aittir ve bütün yolculuklar
O'nda nihayet bulur."
(dilek, magfiret, azab)
005.040 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı
Allah'ındır? O, dilediğini (menyeşaaaau) cezalandırır,
dilediğini (limenyeşaaaau) bağışlar: Zira Allah her şeye
kâdirdir.
(dilek, azab, magfiret, hersey, kadr)
005.048 Ve sana, [ey Peygamber], hakikati ortaya koyan bu ilahî
kelâmı, geçmiş vahiylerden bu/güne kalanı tasdik edici ve içinde
hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak indirdik. Öyleyse,
[ey Peygamber,] geçmiş vahyin izleyicileri arasında Allah'ın
indirdiklerine uygun olarak hüküm ver, ve sana gelmiş olan hakikati
terk ederek onların mesnedsiz görüşlerine uyma. Biz, her biriniz
için [farklı] bir sistem ve [farklı] bir hayat tarzı belirledik.
Eğer Allah dileseydi (velevşaaaaellahu), hepinizi bir tek ummet
yapardı: ama indirdikleri aracılığıyla sizi sınamak için. O
halde hayırlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü Allah'adır;
o zaman Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size
gösterecektir.
(dilek, ummet, cikarmak, sinamak)
005.054 Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz,
Allah, zaman içinde [sizin yerinize] O'nun sevdiği ve O'nu seven
insanlar geçirecektir; müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati
inkar edenlere karşı onurlu; Allah yolunda üstün çaba gösteren ve
kendilerini kınayabilecek kimselerin kınamasından korkmayan
[insanlar]: Bu, Allah'ın dilediğine (menyeşaaaau) bağışladığı
lütfudur. Allah (lütfunda) sınırsızdır ve her şeyi bilendir.
(dilek, lutuf=fazl)
005.064 Yahudiler, "Allah'ın eli sıkıdır" derler. Sıkı olan
onların elidir: Ve bu iddialarından dolayı [Allah tarafından]
lânetlenmişlerdir. Tersine, O'-nun elleri sonuna kadar açıktır:
O, [lütfunu] dilediği (keyfeyeşaaaau) gibi dağıtır. Ama [ey
Peygamber,] Rabbin tarafından sana indirilen her şey, onların
çoğunu kibirli küstahlıklarında ve hakikati inkarda daha inatçı
yapacaktır. Böylece biz, Kitâb-ı Mukaddes'in takipçileri arasına
Mahşer Günü'ne kadar [sürecek] kin ve nefret tohumları saçtık:
ne zaman savaş ateşi yaksalar Allah onu söndürür; ve onlar
yeryüzünde yozlaşmayı ve çürümeyi arttırmak için ellerinden
geleni yaparlar: Allah ise yozlaşmaya ve çürümeye yol açanları
sevmez.
(dilek, vermek)
006.035 Eğer hakikati inkar edenlerin sana sırtlarını dönmeleri
seni sıkıntıya sokuyorsa ve o nedenle onlara [daha ikna edici] bir
mesaj getirmek için yerin dibine inebilecek yahut merdivenle göğe
yükselebilecek durumda isen, [durma yap;] ama [unutma ki] eğer Allah
dileseydi (velevşaaaae) onların tümünü [Kendi] rehberliği
altında toplardı. O halde, sakın [Allah'ın yollarını] görmezden
gelmeye çalışma.
(dilek, hidayet)
006.039 Mesajlarımızı yalanlayanlar, zifiri karanlığa gömülmüş
sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse (menyeşaaaaillahu) onu
saptırır; ve dilediğini (vemenyeşaa’) de dosdoğru yola
yöneltir.
(dilek, dalalet, siratel-mustakim)
006.041 Hayır, aksine yalvarışınız yalnız O'nadır, bu durumda O,
eğer dilerse (inşaaaae) sizi Kendisine yalvarmaya yönelten o
[bela]yı giderir; ve [o zaman] Allah'tan başka ilahlık
yakıştırdığınız her şeyi unutmuş olursunuz".
(dilek, belayi kaldirmak)
006.080 Ve [sonra] kavmi o'nunla tartışmaya girdi. [Bunun üzerine]
onlara: "Beni doğru yola ileten O iken benimle Allah hakkında hâlâ
tartışıyor musunuz? Ama O'ndan başka ilahlık
yakıştırdığınız hiçbir şeyden korkmuyorum, [zira hiçbir
kötülük bana dokunmaz] Rabbim dilemedikçe (enyeşaaae). Rabbim her
şeyi bilgisi ile kuşatır; peki bunu hiç düşünmüyor musunuz?
(sey, dilek, olmak)
006.083 İşte bu, kavmine karşı [kullanmak üzere] İbrahim'e
verdiğimiz muhakeme tarzımızdı: [çünkü] dilediğimiz
(menneşaaaau) kimseyi derecelerle yüceltiriz. Şüphe yok ki Rabbiniz
hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
(dilek, derecelere yukseltmek)
006.088 Bu, Allah'ın rehberliğidir: O, bununla kullarından kimi
dilerse (menyeşaaaau) onu doğru yola ulaştırır. Onlar, Allah'tan
başka şeylere ilahlık yakıştırmış olsalardı, o âna kadar
yaptıkları bütün [iyi] şeyler gerçekten boşa gitmiş olurdu:
(hidayet, dilek)
006.107 Eğer Allah dilemiş (velevşaaaaellahu) olsaydı onlar başka
hiçbir şeye ilahlık yakıştırmazlardı; Biz seni onların bekçisi
yapmadık ve sen onların yaptıklarından da sorumlu değilsin.
(dilek, sirk kosmak)
006.111 Biz onlara melekler göndermiş olsaydık ve ölüler
kendileriyle konuşmuş olsaydı, ve [hakikati kanıtlayabilecek] her
şeyi karşılarına çıkarıp önlerinde bir araya toplamış
olsaydık [bile], Allah dilemediği (enyeşaaaaellahu) sürece yine
inanmazlardı. Ama onların çoğu [bundan] tamamen habersizdir.
(iman etmek, dilek)
006.112 VE İŞTE böylece, Biz, hem insanlar hem de görünmez
varlıklar içinden zihin çelmeyi amaçlayan yaldızlı/parlak
yarı-hakikatleri birbirlerine fısıldayan şeytanî güçleri her
peygambere düşman kıldık. Ama Rabbin dilemedikçe (velevşaaaae)
onlar bunu yapamazlardı: o halde, onlardan ve onların mesnedsiz
hayallerinden uzak durun!
(dilek, yapmak)
006.128 ALLAH, onları[n tümünü] bir araya topladığı o Gün, "Ey
görünmez [şeytanî] varlıklar ile yakınlık içinde olanlar! Siz
[diğer] birçok insanı tuzağa düşürdünüz!" [diyecektir]. Onlara
yakın olan insanlar [ise,] "Ey Rabbimiz! Biz [hayatta] birbirimizin
arkadaşlığından yararlandık; ama [artık] süremizin sonuna geldik
-Senin bizim için tayin ettiğin sürenin- [ve artık yolumuzun
yanlışlığını görüyoruz!]" diyecekler. [Ama] O, "Sizin
kalıcı-yurdunuz ateş olacak, Allah aksini dilemedikçe
(maaşaaaaellahu)!" diyecektir. Şüphe yok ki Rabbin hikmet
sahibidir, her şeyi bilendir.
(dilemedikce, hikmet)
006.133 Ve yalnızca Rabbindir Kendi kendine yeterli, sınırsız
merhamet sahibi. O, dilerse (inyaşe’) siz[in varlığınız]a son
verebilir ve daha sonra dilediğini (maayeşaaaau) sizin yerinize
geçirebilir, tıpkı sizi başka insanların soyundan var ettiği
gibi.
(dilek, sona erdirmek, kavim,z urriyyet, insa etmek)
006.137 Ve aynı şekilde Allah'a ortak koştukları varlıklara veya
güçlere olan inançları, Allah'tan başka şeylere ilahlık
yakıştıranların çoğuna çocuklarını öldürmelerini [bile]
güzel gösterir ve böylece onları yok olmaya ve inançlarında
şaşkınlığa götürür. Ama yine de Allah dilemeseydi
(velevşaaaaellahu) bütün bunları yapmazlardı: o halde onlardan ve
onların bütün iftiralarindan uzak dur!
(dilek, yapmak, iftira)
006.148 ALLAH'TAN başka şeylere ilahlık yakıştırmaya
şartlanmış olanlar, "Eğer Allah dileseydi (velevşaaaaellahu)
O'ndan başkasına ilahlık yakıştırmazdık; atalarımız da [öyle
yapmazdı]; ve [O'nun izin verdiği] hiçbir şeyi de yasaklamazdık"
derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da böyle yaparak
yalanladılar, tâ ki azabımızı tadıncaya kadar! De ki: "Bize
sunabileceğiniz [kesin] herhangi bir bilgiye sahip misiniz? Siz sadece
[başka insanların] zanlarına uyuyorsunuz ve kendiniz tahminde
bulunmaktan başka birşey yapmıyorsunuz."
(dilek, ilm, zan, tekzib=yalanlamak)
006.149 De ki: "Öyleyse [bilin ki] yalnız Allah katındadır [her
hakikatin] kesin delili; O eğer dileseydi (felevşaaaae) tümünüzü
doğru yola yöneltirdi".
(huccetul-baliga=kesin delil, hidayet, hepiniz)
007.019 Ve [Sana gelince] Ey Âdem, sen ve eşin, yerleşin bu
bahçede; ve yiyin, dilediğinizden (şi’tumaa); ama sakın şu
ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim kimselerden olursunuz!"
(yemek, dilek, zulm)
007.089 "Çünkü, bakın, kalkıp yeniden sizin milletinize dönecek
olsaydık -hem de Allah bizi ondan kurtardıktan sonra- o zaman,
Allah'a düpedüz yalan yakıştırmış olurduk. Rabbimiz Allah
dilemediği (enyeşaaaaellahu) sürece, bizim sizin yolunuza dönmemiz
asla doğru olmaz. Rabbimiz sınırsız bilgisiyle her şeyi
kuşatmıştır; biz de güvenimizi Allah'a bağlamışız. Ey
Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında hak neyse, ortaya çıkar;
çünkü hakkı ortaya çıkaranların en hayırlısı Sensin!"
(millet, dilek, donmek, ilm, hersey)
007.100 Öyleyse, önceki kuşakların izinden yeryüzüne varis
olanlar için (şu gerçek) hâlâ ortaya çıkmadı mı, eğer
dileseydik (enlevneşaaaau) kendi günahları yüzünden onları [da]
pekala çarpabilirdik; hem de [hakikati] işitmesinler diye kalplerine
mühür basarak!
(dilek, gunah, musibet)
007.128 [ve] Musa kendi kavmine: "Yardım için Allah'a sığının ve
[dar günde] sabırlı olun" dedi, "Bilin ki, bütün bir yeryüzü
Allah'a aittir: onu, kullarından kimi dilerse (menyeşaaaau) ona miras
bırakır; ve gelecek Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip
olanlarındır!"
007.155 Sonra Bizim belirlediğimiz bir vakit (ve yere) gelmek [ve
bağışlanma için dua etmek üzere] kavminden yetmiş kişi seçti.
Ve işte o zaman onları bir sarsıntı yakaladığında, "Ey Rabbim!"
diye duada bulundu, "Eğer dileseydin (şi’te), daha önce de onları
yok ederdin ve [onlarla beraber] beni de. İçimizden birtakım dar
kafalıların yaptıklarından ötürü bizi yok edecek misin [şimdi]?
[Bütün] bunlar Senin bir sınamandan başka birşey değil; ki onunla
dilediğinin (menteşaaaau) sapmasına fırsat verir, dilediğine
(menteşaaaau) de hidayet edersin. Bizim velîmiz/yakınımız sensin:
öyleyse bizi bağışla, bize acı, çünkü bağışlayanların en
hayırlısı sensin!
007.156 Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı
yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!"[Allah] şöyle
karşılık verdi: "Azabıma dilediğim (meneşaaaau) kimseyi
uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun içindir ki onu
Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi
gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak
ayıracağım;
007.161 Hani, size şöyle dendiği zaman[ı hatırlayın]: "Bu ülkede
yerleşin ve oranın ürünlerinden dilediğiniz (şi’tum) gibi
yararlanın; ve (bunu yaparken) "Bizden günahlarımızın yükünü
kaldır!" diye niyaz edin. Ve alçak gönüllülükle (şehrin)
kapı(sın)dan girin; [ki, böylece] sizin günahlarınızı
bağışlayalım [ve] iyilik yapanları kat kat ödüllendirelim!"
007.176 İmdi, Biz eğer dileseydik (velevşi’naa), onu ayetlerimizle
yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve
yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan,
böyle birinin durumu [kışkırtılan] bir köpeğin durumu gibidir:
öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp hırlar,
kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanlamaya kalkan
kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki
derin derin düşünürler.
007.188 [Ey Peygamber] de ki: "Allah dilemedikçe (maaşaaaaellahu),
kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak
benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı
bilseydim, muhakkak ki, bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha
çoğu düşerdi ve kötülük asla yaklaşamazdı bana. (Ama) ben
sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi haberler getiren bir
müjdeci".
008.031 Ve kendilerine her ne zaman ayetlerimiz ulaştırılsa, "Biz
[bütün bunları] önceden de işitmiştik," derlerdi, "dilersek
(levneşaaaau), şüphesiz, biz [kendimiz] de bu tür sözler
düzebiliriz: eski zamanlara dair masallardan başka bir şey değil,
bunlar!"
009.015 Kalplerindeki öfkeyi yatıştıracak. Ve Allah dilediğine
(menyeşaaaau) merhametle yönelir ve bağışlar; çünkü Allah
doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi
sahibidir.
009.027 Ama bütün bunlara rağmen, Allah dilediğini (menyeşaaaau)
merhamet edip bağışlayacaktır; çünkü Allah çok
acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!
009.028 SİZ EY imana erişenler! Bilin ki, Allah'tan başkalarına
tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir; bu
yüzden bu yıldan sonra artık Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar.
Eğer yoksul düşmekten kaygı duyuyorsanız, o zaman [bilin ki],
Allah, dilerse (inşaaaae) sizi bolluk ve cömertliğiyle zengin
kılacaktır: Çünkü Allah mutlaka doğru hüküm ve hikmetle
edip-eyleyen sınırsız bilgi sahibidir!
010.016 De ki: "Allah [başka türlüsünü] dileseydi
(levşaaaaellahu), size bu [ilahî kelâmı] okuyup duyurmazdım; O da
size ulaştırmazdı onu. Gerçek şu ki, bu [vahiy bana gelmezden]
önce bir ömür boyu aranızda bulundum: öyleyse, yine de aklınızı
kullanmayacak mısınız?"
010.025 (BÖYLE yapmakla) [bilin ki] Allah, [insanı] huzur ve
güvenlik ortamına çağırmakta ve dileyeni (menyeşaaaau) dosdoğru
bir yola yöneltmektedir.
010.049 [Ey Peygamber] de ki: "Allah dilemedikçe (maaşaaaaellahu),
ben kendim ne bir zararı önleyecek ne de kendime bir yarar
sağlayabilecek güçteyim. Her ümmet için bir süre belirlenmiştir:
süreleri son bulunca, onu ne bir an geciktirebilirler, ne de
çabuklaştırabilirler".
010.099 [İşte bunun gibi] Rabbin eğer öyle olmasını dileseydi
(velevşaaaae-rabbuke?), yeryüzünde yaşayan herkes topyekun imana
erişirdi: Hal böyleyken, insanları inanıncaya kadar
zorlayabileceğini mi sanıyorsun,
010.107 Ve [bil ki,] eğer senin başına Allah bir darlık, bir
sıkıntı saracak olsa, O'ndan başka onu giderecek yoktur: Ve eğer
hakkında hayır irade ederse (veinyuridke), O'nun lütuf ve
cömertliğini engelleyebilecek kimse de yoktur; O lütuf ve
cömertliğini kullarından dilediğine (menyeşaaaau) nasip eder.
Çünkü çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur.
011.033 "Eğer dilerse (inşaaaae)" dedi, "onu size ancak Allah
getirebilir ve siz de yakanızı kurtaramazsınız:
011.087 "Ey Şuayb!" dediler, "(Şu) senin dua [alışkanlığın] mı,
atalarımızın tapınageldiği şeyleri bırakmamız ve malımız
mülkümüz üzerine dilediğimizi (maaneşaaaau) yapmaktan vazgeçmek
yönünde bizi uyarmanı zorunlu kılıyor? Çünkü, [biz] sen[i]
aslında yumuşak başlı, aklı başında biri [olarak biliriz].
011.107 (Ve) Rabbin aksini dilemedikçe (maaşaaaae-rabbuke?), gökler
ve yer yerinde durduğu sürece orada kalacaklar: çünkü, irade
ettiğini (yuriidu) yapan (Allah')tır, senin Rabbin.
011.108 Bahtiyar olanlara gelince, onlar [da dünyada yaptıklarından
ötürü] cennette [yaşayacak] ve Rabbin bunun aksini dilemedikçe
(maaşaaaae-rabbuke?), gökler ve yer yerinde durduğu sürece
-bitmeyen bir lütfun sonucu olarak- orada kalacaklar.
012.056 İşte böyle emin bir yer sağladık Yusuf'a (o) ülkede;
öyle ki, dilediği (yeşaaaau) yerde konaklayabilirdi. Biz rahmetimizi
dilediğimize (menneşaaaau) nasip ederiz, ama iyilik yapanların hak
ettiği karşılığı vermekten de geri durmayız.
012.076 Bunun üzerine [kovuşturma için Yusuf'un yanına
getirildiler,] Yusuf, arama işine küçük kardeşi [Bünyamin]in
yükünden önce üvey kardeşlerinin yüklerinden başladı; ve
sonunda kupayı (küçük) kardeşinin yükünde bulup çıkardı.
Yusuf için Biz olayları işte böyle düzenledik; Allah (böyle)
dilemeseydi (Allah’ın dilemesi hariç) (enyeşaaaaellahu), Kral'ın
yasalarına göre, [Yusuf] kardeşini [başka türlü] alıkoyamazdı.
Biz dilediğimiz (menneşaaaau) kimseyi (bilgice) yüksek düzeylere
çıkarırız, fakat her bilgi sahibinin üstünde her şeyi bilen
(Allah) var-dır.
012.099 VE SONRA [hep birlikte Mısır'a varıp] Yusuf'un yanına
çıktıklarında (Yusuf): "Allah dilerse (inşaaaaellahu) Mısır'a
güvenlik ve huzur içinde girip yerleşin!" diyerek ana-babasını
bağrına bastı.
012.100 Ve ana-babasını en yüksek onur katına çıkardı; ve
onlar[ın hepsi] O'nun önünde hürmet ve tazimle yere kapandılar.
Bunun üzerine [Yusuf:] "Ey babacığım!" dedi, "Vaktiyle gördüğüm
rüyanın gerçek anlamı buydu demek; ve Rabbim onu gerçekleştirdi.
O beni hapisten çıkarmakla ve Şeytan benimle kardeşlerimin
arasını açtıktan sonra sizi[n hepinizi] çölden çıkar[arak bana
ulaştır]makla bana lütfetti. Gerçek şu ki, benim Rabbim, dilediği
(limaayeşaaaau) şeyleri akıl-sır yetmez yollarla gerçekleştirir.
Çünkü O doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve
sınırsız bilgi sahibidir.
012.110 [Önceki elçilerimizin hepsi uzun süre zulüm ve baskıya
uğramışlardır;] nihayet bu elçiler neredeyse bütün ümitlerini
kaybettikleri ve büsbütün yalancılıkla damgalandıklarını
gördükleri bir sırada Bizim yardımımız kendilerine
ulaşmıştır; ve böylece dilediğimizi (menneşaaaau)
kurtarmışızdır [hakkı inkar edenleri ise yok etmişizdir]:
çünkü azabımız günaha gömülüp gitmiş insanlardan asla geri
çevrilemez.
013.013 gök gürlemesi O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini
övgüyle anmakta; melekler de korku ve sakınma içinde bunu
yapmaktalar. Ve O yıldırımları gönderip onlarla dilediğini
(menyeşaaaau) çarpmaktadır. (Hal böyleyken) onlar yine de Allah
hakkında tartışıp duruyorlar; hem de O('nun), kavranamaz ince ve
derin planını gerçekleştirmek için sınırsız bir kudrete sahip
olduğu ortada olduğu halde!
013.026 RIZKI dilediğine (leminyeşaaaau) bolca, [dilediğine√]
sınırlı ölçüde veren Allah'tır. Hal böyleyken, [bol rızık
verilenler] dünya hayatıyla sevinirler; oysa, ahiret hayatı yanında
dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir.
013.027 İMDİ, [Peygamber'in getirdiği mesajın] doğruluğunu inkar
edenler, "Ona Rabbinden mucizevî bir alamet indirilmeli değil miydi?"
diyorlar. Sen de şöyle de: "Bilin ki, [sapmayı] dileyeni
(menyeşaaaau) saptıran da, O'na yöneleni hidayete erdiren de,
şüphesiz Allah'tır;
013.031 [Onlar] kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün
yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu [ilahî] bir metin
[dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı]! Oysa, olacak olan her
şeye karar verme gücü yalnızca Allah'a aittir. Peki, inananlar
hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi
(levyeşaaaau?llahu) bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi?
Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri
kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik
bir felaket çullanmaktan ya da yurtlarının yanına-yakınına
inmekten geri kalmaz, tâ ki Allah'ın verdiği söz yerine gelinceye
kadar; gerçek şu ki, Allah verdiği sözü yerine getirmekten asla
geri durmaz!
013.039 Allah [önceki mesajlarından] dilediğini (maayeşaaaau)
yürürlükten kaldırır, [dilediğini√] bırakır, pekiştirir,
çünkü vahyin kaynağı O'nun katındadır.
014.004 BİZ HER ELÇİYİ, mutlaka kendi kavminin lisaniyla
[vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki, [hakkı] onlara açık (ve
dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah
[sapmayı] dilediğini (menyeşaaaau) sapıklık içinde bırakır,
[doğru yolu tutmayı] dilediğini (menyeşaaaau) de hidayete erdirir,
çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar
sahibi O'dur.
014.011 Elçileri onlara: "Doğru, biz de sizler gibi sadece ölümlü
kimseleriz" diye cevap verdiler, "ama işte Allah nimetini kullarından
dilediğine (menyeşaaaau) bahşeder. Ayrıca, Allah'ın izni
olmadıkça, [görevimiz hakkında] bir delil getirmek bizim harcımız
değildir. Bu hususta inananlar yalnızca Allah'a güvenmelidirler.
014.019 GÖRMÜYOR MUSUN(UZ), gökleri ve yeri belli bir [içsel]
gerçekliğe göre yaratan Allah'tır? Dilerse (inyeşe’) sizi
ortadan kaldırır ve [yerinize] yeni bir yaratılmışlar ummeti
getirir:
014.027 Allah, imana erişenlerin durumunu sapasağlam ve dosdoğru bir
sözle, hem dünya hayatında ve hem de ahirette sağlamlaştırır;
haksızlık yapanları ise, Allah sapıklık içinde bırakır;
çünkü Allah dilediğini (maayeşaaaau) yapar.
016.002 O (ki,) kullarından dilediğine (menyeşaaaau): "[bütün
insanları] uyarın ki, Benden başka tanrı yok, öyleyse Bana karşı
kendinizi uyanık bir bilinç ve duyarlık içinde tutun!" buyruğunu
ulaştırmaları için melekleri vahiyle indirir.
016.009 Ve [sizin yaratıcınız O olduğu için] size yolun doğrusunu
göstermek de Allah'a düşer; çünkü o yoldan sapıp da yolunu
kaybeden [çok insan] var. Oysa, Allah dileseydi (velevşaaaae) sizin
hepinizi doğru yola çıkarırdı.
016.031 İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî
mutluluk, esenlik bahçelerine girecekler ve orada ne dilerlerse
(maayeşaaaau) bulabilecekler.Allah, Kendisine sorumluluk bilinciyle
bağlananları işte böyle ödüllendirecektir.
016.035 Allah'tan başkalarına tanrısal nitelikler yakıştıran
kimseler: "Eğer Allah dileseydi (levşaaaaellahu)," diyorlar, "ne biz,
ne de atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye kulluk etmez, O'nun
buyruğu hilafına hiçbir şeyi yasaklamazdık."Onlardan önce gelip
geçen [inkarcılar] da tıpkı böyle demişlerdi; peki, bu durumda
elçilere, [kendilerine indirilen mesajı] açık açık bildirmekten
başka ne düşer?
016.093 Çünkü, Allah dileseydi (velevşaaaaellahu) şüphesiz
hepinizi bir tek ümmet yapardı; ama dilediğini (menyeşaaaau)
saptırıp, dilediğini (menyeşaaaau) de doğru yola yöneltiyor; Ve
şüphesiz, yaptığınız her şeyden ötürü sorguya
çekileceksiniz!
017.018 Kim ki, bu geçici hayatı irade ederse (yuriidu), irade
ettiğimiz (nuriidu) kimseye dilediğimiz (maaneşaaaau) kadar, hemen
veririz; ama sonra onun payını cehennem kılarız ki oraya
kınanmış ve kovulmuş olarak katlanmak zorunda kalacaktır!
017.030 Şüphesiz dilediğine (limenyeşaaaau) rızkı bolca,
[dilediğine√] de ölçülü-idareli veren senin Rabbin'dir. Ve
kullarının durumunu bütün açıklığıyla görerek haberdar olan
da O'dur.
017.054 Rabbiniz ne olduğunuzu, [neye layık olduğunuzu] tam olarak
bilmektedir: dilerse (inyeşe’) size merhamet eder, dilerse
(inyeşe’) cezalandırır sizi.Bunun içindir ki [ey Peygamber,] seni
[insanların] yazgılarına karar verme yetkisiyle göndermedik;
017.086 Ve eğer dileseydik (şi’naa), sana ne ki vahyettiysek
(hepsini) giderirdik; ve o zaman sen de seni Bize karşı kayıracak
kimse bulamazdın.
018.024 (bunu) ancak "Eğer Allah dilerse (enyeşaaaaellahu)"
[sözcüğüyle birlikte söyle]. Ve bunu unutursan [hatırladığın
zaman] Rabbini anarak de ki: "Umarım ki Rabbim beni doğru olana
bundan daha yakın olan bir bilgi ve duyarlık düzeyine eriştirir!"
018.029 Ve de ki: "(Bu) hak, Rabbinizden [gelmiş]tir: Artık ona
dileyen (femenşaaaae) inansın, dileyen (vemenşaaaae) reddetsin".
Gerçek şu ki, Biz, [sunduğumuz hakikati teperek kendi kendilerine]
yazık edenler için dalga dalga yükselen alev katmanlarıyla onları
çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık; öyle ki, onlar su
istediklerinde ergimiş kurşunu andıran ve yüzlerini kavuran bir su
verilecek onlara: ne korkunç bir sudur o ve ne kötü bir duraktır
orası!
018.039 Ve [devamla,] "Yazık, keşke bahçene girerken Allah'ın
dilediği (maşaaaaellahu) [olur, çünkü] yaratıcı güç ancak
Allah'ın elindedir' deseydin! Mal ve evlatça, gördüğün gibi,
senden daha güçsüz isem de
018.069 [Musa:] "Allah dilerse (inşaaaaellahu), beni sabırlı biri
olarak bulacaksın" dedi, "ve ben hiçbir konuda sana uyumsuzluk
göstermeyeceğim!"
018.077 Ve bunun üzerine yeniden yola koyuldular; derken, bir kasaba
halkıyla karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler;
ama bu ahali onlara konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu
[kasabada] yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler; [bilge kişi]
onu hemen onarıverdi; [Musa bunu görünce:] "Eğer dileseydin
(?levşi’te), [hiç değilse, yaptığın] bu iş için bir ücret
alabilirdin" dedi.
021.009 Sonuç olarak, Biz o'nlara verdiğimiz sözü yerine getirdik
ve bunun için kendilerini ve dilediğimiz (menneşaaaau) kimseleri
kurtardık; ama kendi kendilerini ziyan edenleri ise yok ettik.
022.005 EY İNSANLAR! Ölümden sonra kalkış [olgusun]dan
şüphedeyseniz, o zaman, [hatırlayın ki,] Biz, gerçekten de sizi[n
her birinizi] topraktan, sonra bir döl suyu damlasından, sonra
döllenmiş hücreden, sonra (temel unsurları ve istidatlarıyla)
tamamlanmış ama (bütün ögeleriyle) henüz tamamlanmamış bir
ceninden yarattık ki, size [menşeinizi böylece] açıklayalım.Ve
[doğmasını] dilediğimizin (maaneşaaaau), [annesinin] rahminde
[Bizce] belirlenmiş bir süre için kalmasını sağlarız; sonra sizi
çocuk olarak dünyaya getirir ve [yaşamanıza imkan veririz];
böylece [bazılarınız] olgunluk çağına erişir; öyle ki,
kiminize [daha çocukluk çağında] ölüm tattırılırken, kiminiz
de yaşlılığın öyle düşkün çağlarına eriştirilir ki,
bildiğini bilmez olur. Ve [sen, ey insanoğlu, ölümden sonra
kalkıştan şüphe ediyorsan, düşün ki:] bir bakıyorsun yeryüzü
kupkuru; ama ona su indirdiğimizde, (bir de bakıyorsun) canlanıp
kabarmış ve her türden güzel ekinler ortaya koymuş!
022.018 [EY İNSANOĞLU,] göklerde ve yerde var olan her şeyin,
-güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların ve
hayvanların- Allah'ın (kudret ve yüceliği) önünde yere
kapandığını görmüyor musun? Ve insanlardan bir nicesi [Allah'a
bilinçli olarak baş eğmektedir]; ama niceleri de [O'na karşı
geldikleri için öte dünyada] kaçınılmaz biçimde azabı hak
edecekler; ve Allah'ın [Kıyamet Günü'nde] alçalttığı kimseyi de
onurlandırabilecek kimse yoktur; çünkü, Allah dilediği
(maayeşaaaau) her şeyi mutlaka yapar.
023.024 Ama o'nun kavmi içinde hakkı kabule yanaşmayan seçkinler
çevresi: "Bu (adam) kendine sizin üstünüzde bir yer sağlamak
isteyen, sizin gibi ölümlü bir kişiden başka biri değil ki!"
dediler, "Çünkü, Allah dileseydi (velevşaaaaellahu), herhalde
melekleri gönderirdi; [üstelik,] biz atalarımızdan asla bu[na
benzer herhangi bir] şey işitmedik!
024.021 SİZ EY imana erişenler! Şeytan'ın adımlarını izlemeyin;
çünkü, kim ki Şeytan'ın adımlarını izlerse, bilsin ki, o
yalnızca çirkin ve iffetsiz olanı, akla ve sağduyuya aykırı
olanı emreder. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti
olmasaydı sizden hiç biriniz asla saffetini koruyamaz, arınamazdı.
Ama [gerçek şudur ki,] dilediği (menyeşaaaau) kimseyi arındıran,
temize çıkaran Allah'tır. Çünkü Allah hem her şeyi bilen, hem de
her şeyi işitendir.
024.035 Allah göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûru içinde kandil
bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. O kandil ki sırça
fânûs içindedir; o fânûs ki, inci (gibi parıldayan) bir
yıldızdır sanki! Ve o kandilin yakıtı, ne doğuda ne de batıda
eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. Ve
o ağacın yağı [öyle arı-duru, öyle parlak ki] neredeyse ateş
değmeden de ışık verecek: Nûr üstüne nûr! Allah dilediği
(menyeşaaaau) kimseyi nûruna eriştirir; işte [bunun içindir ki]
Allah insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün
boyutlarıyla [yalnızca] Allah bilir.
024.038 [Ve ancak böyleleri] Allah['ın kendilerini]
yapıp-ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve
onlara, lütuf ve cömertliğinden, [hak ettiklerinden de] fazlasını
vereceğini [umabilirler]; çünkü dilediğine (menyeşaaaau)
hesapsız rızık bahşeden (yalnızca) Allah'tır.
024.043 Görmüyor musun, bulutları sürükleyen, sonra onları
birbiri üzerine yığan ve derken senin onların bağrından
boşaldığını gördüğün yağmuru yağdıran Allah'tır.Ve gökten
doluyla yüklü [bulut] dağları indiriveren ve onların şimşeğinin
parıltısı neredeyse gözleri kamaştırır[ken] dilediği
(menyeşaaaau) kimseyi doluya uğratan, dilediği (menyeşaaaau)
kimseden de onu uzak tutan Allah'tır!
024.045 Ve bütün canlıları sudan yaratan Allah'tır; öyle ki, kimi
karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı, kimi de dört ayağı
üzerinde yürür.Allah dilediğini (maayeşaaaau) yaratır; çünkü
O, gerçekten de her şeye kâdirdir.
024.046 GERÇEK ŞU Kİ, Biz gerçeği bütün açıklığıyla ortaya
koyan mesajlar indirdik; fakat, yine de Allah dilediği (menyeşaaaau)
kimseye hidayet eder.
025.010 Dilerse (inşaaaae) sana, [onların dile getirdiği] bu
şeylerden daha hayırlısını -içlerinde derelerin, ırmakların
çağıldadığı hasbahçeler- verebilecek ve senin için köşkler,
konaklar yapabilecek olan (Allah) ne yüce, ne cömerttir!
025.016 O cennet ki, orada diledikleri (maayeşaaaau) her şeye
ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin
[insan için her zaman] istenmeye değer bir vaadidir".
025.045 GÖRMEZ MİSİN (ey insanoğlu), Rabbin gölgeyi [akşama
doğru] nasıl uzatıyor; eğer dileseydi (velevşaaaae), hiç
şüphesiz onu olduğu gibi bırakırdı; fakat sonra gölgeye güneşi
yol gösterici kılmışızdır;
025.051 Eğer dileseydik (velevşi’naa), [önceki çağlarda olduğu
gibi] her topluma [ayrı] bir uyarıcı gönderirdik;
025.057 De ki: "Bunun için sizden, dileyen (menşaaaae) kimsenin
Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!"
026.004 Eğer dileseydik (inneşe’), onlara gökten öyle bir alamet
indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş
eğerlerdi.
027.087 Ve o Gün sûra üflenecek ve böylece Allah'ın diledikleri
(menşaaaaellahu) dışında, göklerde ve yerde var olan herkes
(tarifsiz bir) korkuya kapılacak; ve başları önlerine düşmüş
olarak herkes O'nun huzuruna çıkacak.
028.027 [Bir süre sonra, kızların babası, Musa'ya:] "Bak," dedi,
"seni, sekiz yıl yanımda çalışmana karşılık bu iki kızımdan
biriyle evlendirmek istiyorum; bu süreyi on [yıl]a tamamlarsan artık
bu senin bileceğin bir iş; sana fazladan yük yüklemek istemem;
[tersine], eğer Allah dilerse (inşaaaaellahu), beni hep dürüst
davranan biri olarak bulacaksın."
028.056 GERÇEK ŞU Kİ, sen her sevdiğini doğru yola yöneltemezsin;
fakat Allah'tır, dilediğini (menyeşaaaau) hidayete erdiren; ve yine
O'dur, hidayete erecekleri en iyi bilen.
028.068 VE [gerçek şudur:] dilediğini (maayeşaaaau) yaratan ve
[insanlar için] en iyi olanı seçen senin Rabbindir. Sınırsız
kudret ve yüceliğiyle Allah onların tanrısal nitelikler
yakıştırarak ortak koştukları her şeyin, herkesin mutlak olarak
üstündedir!
028.082 Ve daha dün onun yerinde olmak isteyenler: "Vah bize!"
dediler, "Demek ki, kullarından dilediğine (limenyeşaaaau) rızkı
geniş tutan, [dilediğine√] de ölçülü-idareli veren Allah'mış!
Ya Allah bize lütfetmemiş olsaydı, hiç şüphe yok, bizi de yerin
dibine geçirirdi. Vah vah, demek, hakkı inkar edenler iflah
olmazmış!"
029.021 "Dilediğine (menyeşaaaau) azap verir, dilediğine
(menyeşaaaau) rahmet eder; hepiniz O'na döndürüleceksiniz:
029.062 Allah, kullarından dilediği (limenyeşaaaau) kimseye rızkı
genişletir, [dilediğine√] ise kısar: zira unutmayın, Allah her
şeyi hakkıyla bilir.
030.005 Allah'ın yardımına: [çünkü] O, dilediğine (menyeşaaaau)
yardım eder. Odur Aziz ve Rahim olan.
030.037 Onlar, Allah'ın rızkı dilediğine (limenyeşaaaau) bol ihsan
ettiğini, [dilediğine√] ölçülü ve idareli verdiğini görmezler
mi? Bunda, kuşkusuz iman eden bir kavim için ibretler vardır!
030.048 Bulutları yükseğe kaldırsın diye [umut] rüzgarlarını
estiren O'dur! O, bulutları göklerin üzerine dilediği
(keyfeyeşaaaau) gibi yayar ve onları yarıp parçalar, böylece
bulutların içinden yağmurların boşaldığını görürsün: ve
kullarından dilediği (menyeşaaaau) kimselere üzerine yağdırıp
onları sevince boğar,
030.054 SİZİ ZAYIF [bir halde] yaratan, zayıflığınızdan sonra
[size] güç veren ve güc[ünüzü gösterdiğiniz bir dönem]den
sonra [yaşlılığın getirdiği] zayıflığa sizi dûçâr eden ve
saçlarınıza aklar düşüren O'dur! O, dilediğini (maayeşaaaau)
yaratır; Odur Alim ve Kadir olan.
032.013 Eğer dileseydik (velevşi’naa) herkese hidayet ederdik:
fakat şu vaadim doğru çıkacak: "Cehennemi mutlaka cinler ve
insanlarla dolduracağım!"
033.024 [İnsan bu tür sınamalara tâbi tutulmaktadır ki] Allah,
sadakat gösterenleri sözlerini tutmalarından dolayı
ödüllendirsin, iki yüzlüleri de –dilerse (inşaaaae)- azaba
çarptırsın yahut [pişmanlık duyarlarsa] tevbelerini kabul etsin;
Şüphesiz Allahdır Ğafur ve Rahim olan!
033.051 [Şunu bil ki,] onlardan dilediğini (menteşaaaau) bir süre
yanından uzaklaştırabilirsin ve dilediğini (menteşaaaau) de
yanına alabilirsin; ve [bir süre] uzaklaştırdıklarından birini
yeniden istemende bir vebal yoktur: bu, [seni her gördüklerinde]
gözlerinin parlamasını ve [gözden çıkarıldıkları zaman]
üzülmemelerini ve onlara vermek zorunda olduğun her şeyden
hoşnutluk duymalarını sağlar: çünkü [yalnız] Allah
kalplerinizden geçeni bilir; ve Allahtır Alim, Halîm olan.
034.009 Göğün ve yerin ne kadar az kısmının önlerine
serildiğini, ne kadarının da gizlendiğini anlamazlar mı? [Yine
anlamazlar mı ki] Biz dileseydik (inneşe’) onları yerin dibine
batırır, yahut göğü başlarına geçirirdik? Bütün bunlarda,
[pişmanlık duyarak] O'na yönelen her [Allah'ın] kul[u] için bir
ders vardır.
034.013 o'nun için ne dilerse (maayeşaaaau) mâbedler, heykeller,
büyük tekneler kadar [geniş] havuzlar ve sağlamca tesbit edilmiş
kazanlar yaptılar. [Ve dedik ki:] "Ey Davud kavmi, [Bana karşı]
şükür (duygusu) içinde çalışın; ve [unutmayın ki] kullarım
arasında [bile] hakkıyla şükredenler çok azdır!"
034.036 De ki: "Rabbim dilediğine (limenyeşaaaau) bol rızık verir,
[dilediğine√] az: fakat insanların çoğu bilmezler".
034.039 De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine (limenyeşaaaau) bol
rızık verir, [dilediğine√] az; ve başkaları için ne
harcarsanız yerini [daima] doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır".
035.001 HER TÜRLÜ ÖVGÜ, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve
melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah'a
mahsustur. O, dilediğini (maayeşaaaau) [kesintisiz şekilde] kendi
hilkat âlemine katıp onu genişletir: Kuşkusuz Allah, her şeye
kâdirdir.
035.008 O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine
kapılıp [sonunda] onları güzel gören biri [Şeytan'ın
adamlarından başkası] olur mu? Kuşkusuz Allah dilediğini
(menyeşaaaau) şaşırtır, dilediğine (menyeşaaaau) hidayet verir.
O halde [ey müminler,] onlara üzülerek kendinizi perişan etmeyin:
Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir!
035.016 Dilerse (inyeşe’) sizi ortadan kaldırır ve [yerinize] yeni
yaratık getirir:
(dilek, halk)
035.022 yaşayan ile ölmüş bulunan esit degoldor. Şüphen olmasın
ki [ey Muhammed,] Allah dilediğine (menyeşaaaau) işittirir, halbuki
sen mezarlardakilere işittiremezsin:
(hayattaki, mevta, dilek, isittirmek, kabirdekiler)
036.043 Dilersek (veinneşe’) onları suda boğabiliriz, kimse de
yardımlarına gelemez: işte [o zaman] onlar için bir kurtuluş
yoktur,
(dilek, suda bogmak)
036.047 Kendilerine, "Allah'ın size verdiği rızıktan başkaları
için harcayın!" denildiğinde, kafirler, inananlara, "Rabb[iniz]
dileseydi (menlevyeşaaaaullahu) [Kendisinin] besleyebileceği
kimseleri biz mi besleyelim? Doğrusu siz açık bir yanılgı
içindesiniz!" derler;
(dilek, beslemek)
036.066 EĞER [insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini]
dilemiş (velevneşaaaau) olsaydık, onları görüp anlama
melekesinden yoksun bırakırdık da [doğru] yoldan hep şaşarlardı:
ama [öyle olsaydı] onlar [doğruyu] nasıl görebilirlerdi?
(dilek, kor etmek)
036.067 Eğer [doğru ile yanlış arasında seçim yapma
özgürlüğünden yoksun olmalarını] dilemiş (velevneşaaaau)
olsaydık, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık ve
bulundukları yerde [kökleştirirdik ki] ne ileri gidebilsinler, ne de
geri dönebilsinler.
(dilek, mekan) ***
037.102 Ve [bir gün, çocuk, babasının] tutum ve davranışlarını
anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: "Ey
yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm: bir düşün, ne
dersin?" [İsmail]: "Ey babacığım" dedi, "sana emredilen neyse onu
yap: Allah dilerse (inşaaaaellahu) beni sabredenlerden bulacaksın!"
(emir, dilek, sabir)
039.004 Eğer Allah bir evlat edinmeyi irade etseydi (leveraadellahu),
yarattıklarından dilediği (maayeşaaaau) herhangi birini
seçebilirdi; [fakat] O, kudret ve ihtişamında sınırsızdır! O,
Tek Allah'tır: bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite Sahibi!
(irade, dilek, secmek)
039.015 [Siz de, ey günahkarlar,] O'nun dışında dilediğinize
(maaşi’tum) kulluk ed[ip etmemeniz kendi elinizdedir]!" De ki:
"[Gerçekten] hüsrana uğrayanlar, Kıyamet Günü hem kendilerini,
hem de dost ve akrabalarını kaybedecek olanlardır: bu [ap]açık bir
kayıp değil midir?
(tamak, dilek, husran)
039.023 Allah, bütün öğretilerin en güzelini, kendi içinde
tutarlı, [gerçeğin] her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde
tekrarlayan bir ilahî kelâm şeklinde indirir; [bir ilahî kelâm ki]
Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir: [fakat] sonunda
Allahı[n rahmetini] hatırlayınca kalpleri ve tenleri yumuşar,
sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir: Dilediğine
(menyeşaaaau) hidayet eder; Allah'ın saptırdığı [kişi] ise,
hiçbir yol gösterici bulamaz.
(dilek, hidayet, dalalet)
039.034 Diledikleri (maayeşaaaau) Rablerinin katındadirr: Bu, iyilik
yapanlar için bir mükafat olacaktır.
(dilek, indallah)
039.052 Bilmezler mi Allah dilediğine (leminyeşaaaau) bol rızık
verir, [dilediğine√] az? Doğrusu, bunda inanan insanlar için
dersler vardır!
(dilek, rizk)
039.068 [O Gün hesap] sûru üflenecek; ve yerde, gökte ne varsa
hepsi, Allah'ın dilediğinden (menşaaaae) başka, düşüp
bayılacaklar. Sonra sûr yeniden üflenecek; işte o zaman [yargı
kürsüsü önünde] duranlar [hakikati] görmeye başlayacaklar!
(diledigi disinda)
039.074 Onlar da: "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bu [esenlik]
alanını yaptıklarımızın karşılığı olarak bize bağışlayan,
böylece cennette dilediğimiz (neşaaaau) şekilde yerleşmemizi
sağlayan Allah'a hamdolsun!" diyeceklerdir. Ve [Allah yolunda] çaba
sarf edenlerin mükafatı ne yüce, ne üstün olacaktır.
(dilek, yerlesmek)
040.015 O, bütün [varlık] derecelerinin en yücesi olarak kudret
tahtına kurulmuştur. O, Kendi iradesiyle kullarından dilediğine
(menyeşaaaau) vahiy indirir ki [bütün insanları] O'na
kavuşacakları Gün[ün gelip çatacağı] konusunda uyarsın;
(derecat, ruh, emr, dilek, vahiy) ***
041.040 MESAJLARIMIZIN anlamını saptıranlar Bizden gizlenemezler:
öyleyse [şu iki kişiden] hangisi daha iyidir: ateşe atıl[maya
mahkum edil]en mi, yoksa Kıyamet Günü [huzurumuza] güvenle gelecek
olan mı? Dilediğinizi (maaşi’tum) yapın: O, yaptığınız her
şeyi görür.
(dilemek, yapmak)
042.008 Eğer Allah dileseydi (velevşaaaaellahu) onları tek bir
ümmet yapardı: bununla birlikte O, [kavuşturulmayı] dileyeni
(menyeşaaaau) rahmetine kavuşturur; halbuki [Hesap Günü] zalimler
ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı
bulamayacaklardır.
(dilek, ummet, rahmet)
042.012 Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur; O, dilediğine
(limenyeşaaaau) bol rızık verir, [dilediğine√] az: çünkü O her
şeyi bilendir.
042.013 O, itikadî konularda, Nûh'a emrettiğini -ve sana [ey
Muhammed,] vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda
İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun
gördü: [sahih] itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda
bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu [itikad
bütünlüğü] başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak
koşanlara ağır gelse [bile], Allah dileyen (menyeşaaaau) herkesi
Kendine çeker ve O'na yönelenlere hidayet eder.
042.019 ALLAH kullarına çok lütufkardır: dilediğine (menyeşaaaau)
rızık verir, çünkü yalnız O güçlüdür, yücedir!
042.022 Zalimlerin [öteki dünyada] kazandıkları şey[i
düşünmek]ten korktuklarını göreceksin: zaten korktukları
başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler
yapanları ise [cennetin] çiçek dolu bahçelerinde [bulacaksın];
onlar Rablerinin katında diledikleri (maayeşaaaau) her şeye sahip
olacaklardır: [ve] bu, büyük bir lütuftur, ki
042.024 YOKSA onlar, "[Muhammed] kendi yalanlarını Allah'a isnad
etmektedir" mi diyorlar? Eğer Allah dileseydi (feinyeşaaaaillahu?),
senin kalbini [ebediyyen] mühürlerdi: nitekim Allah bâtılı silip
süpürür ve hakkı sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O,
[insanların] kalplerinde olanı tümüyle bilir;
042.027 Eğer Allah [bu dünyada] kullarına bol rızık vermiş
olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı: halbuki O,
[rahmetini] gereği kadar dilediğince (maayeşaaaau) ihsan etmektedir:
çünkü O, kullarının [ihtiyaçlarından] tamamiyle haberdardır ve
onları görmektedir.
042.029 Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı
bütün canlı varlıkları yaratması, O'nun işaretlerindendir:
[bunları yaratan] Allah, dilediği (izaayeşaaaau) zaman onları
[kendi katında] toplama gücüne de sahiptir.
042.033 Dilerse (inyeşe’) rüzgarı dindirir, o zaman denizin
üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara
göğüs geren ve [Allah'a] gönülden şükreden herkes için mesajlar
vardır;
042.049 Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnız Allah'a aittir. O,
dilediğini (maayeşaaaau) yaratır: dilediğine (limenyeşaaaau) kız
çocukları bağışlar, dilediğine (limenyeşaaaau) erkek;
042.050 yahut [ikizler halinde] hem erkek hem kız (çocuklar) verir ve
dilediğini (menyeşaaaau) de kısır yapar: çünkü O, her şeyi
bilendir, sınırsız güç Sahibidir.
042.051 Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla
yahut bir perde arkasından [seslenerek,] yahut [vahyedilmesini]
dilediği (maayeşaaaau) şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi
göndermek suretiyle konuşur: O, şüphesiz yücedir, hikmet
Sahibidir.
042.052 İşte sana da [ey Muhammed,] kendi buyruğumuz altında hayat
veren bir mesaj vahyettik. [Bu mesaj sana gelmeden önce,] sen vahiy
nedir, iman [nedir] bilmezdin: ama [şimdi] bu [mesajı] bir ışık
yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi (menneşaaaau) hidayet
edelim: şüphesiz sen de [insanları onunla] sırat-ı müstakim’e
hidayet ediyorsun,
043.020 Onlar hâlâ: "Rahmân dilemiş (?levşaaaaerrahmanu)
ol[ma]saydı biz onlara asla tapmazdık!" diyorlar. [Ama] onlar
[Rahmân'ın] böyle bir şey [istediği] hakkında bilgi sahibi
değiller: Onlar sadece zannediyorlar.
043.060 Ve eğer dileseydik (?levneşaaaau), [siz ey meleklere
tapanlar,] sizi yeryüzünde birbiri ardından gelen melekler
yapardık!
047.004 İMDİ, [savaşta] hakikati inkara şartlanmış olanlar ile
karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını
vurun ve sonra iplerini sıklaştırın; ama sonra ya bir lütuf olarak
yahut fidye karşılığı [onları serbest bırakın] ki savaşın
izleri tamamiyle silinebilsin: [yapmanız gereken] budur. Ve [bilin ki]
Allah dilemiş (velevyeşaaaau) olsaydı onları [bizzat kendisi]
cezalandırabilirdi; ama [O, mücadele etmenizi istiyor ki] sizi
birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere
gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir:
047.030 Eğer dileseydik (velevneşaaaau) onları sana açıkça
gösterirdik ki görünür/dış işaretlerine bakıp onları kesin
olarak teşhis edebilesin: ama [öyle olsa bile,] sen onları
seslerinin tonundan mutlaka tanırsın. Ve Allah yaptığınız her
şeyi bilir [ey insanlar:]
048.014 Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'ındır: O, dilediğini
(limenyeşaaaau) bağışlar, dilediğini (menyeşaaaau) azaba
uğratır; ve O, gerçekten çok bağışlayıcıdır, bir rahmet
kaynağıdır.
048.025 [Düşmanlarınızı sizin elinizden almam, onların hatırı
için değildir: çünkü] onlar, hakikati inkara şartlanmış olan,
sizi Mescid-i Harâm'dan alıkoyan ve kurbanlarınızın yerine
ulaşmasına engel olanlardır. İstemeden çiğneyip geçebileceğiniz
ve bilmeden, kendileri yüzünden büyük bir hata işleyebileceğiniz
[Mekke'deki] mümin erkekler ve kadınlar olmasaydı [evet, eğer
bunlar olmasaydı şehre savaşarak girmenize izin verilirdi: ama
savaşmanız yasaklandı] ki Allah [zamanı geldiğinde] dilediğine
(menyeşaaaau) rahmetini ihsan edebilsin. Eğer onlar, [Bizim
rahmetimizi hak edenler ile gazabımıza uğrayanlar, sizin
tarafınızdan] ayırd edilebilselerdi içlerinden hakikati inkar
edenleri [sizin elinizle] acıklı bir azaba çarptırırdık.
048.027 Allah, Elçisi'nin sadık rüyasını gerçekleştirmiştir:
Allah dilerse (inşaaaaellahu), Mescid-i Harâm'a güven içinde,
başlarınız traşlı yahut saçlarınız kısa kesilmiş olarak ve
hiçbir korkuya kapılmadan mutlaka girersiniz: çünkü O, sizin
bilmediğinizi [her zaman] bilmektedir ve [sizin için,] bunun
yanısıra, yakında gerçekleşecek bir zafer takdir etmiştir.
050.035 Onlara orada ne dilerlerse (maayeşaaaau) var, ama (bilsinler
ki) katımızda daha fazlası da var.
053.026 Çünkü, göklerde ne kadar çok melek olsa da, onların
şefaati [hiç kimseye] en ufak bir fayda sağlamayacaktır; meğer ki
Allah dilediği (limenyeşaaaau) ve razı olduğu kimse için [şefaat]
izni vermiş olsun.
056.065 [Çünkü,] dileseydik (levneşaaaau), onu kuru bir çöpe
döndürürdük ve siz hayret [ve dehşet] içinde kalırdınız:
056.070 [O tatlı bir su şeklinde iner, ama] dileseydik (levneşaaaau)
yakacak kadar tuzlu ve acı yapabilirdik: öyleyse neden [Bize]
şükretmiyorsunuz?
057.021 [Bu nedenle,] Rabbinizin bağışlayıcılığına nail olmak
ve [böylece] Allah'a ve Elçisine iman edenler için hazırlanmış
bulunan, gökler ve yer ka-dar geniş bir cenneti elde etmek yolunda
birbirinizle yarışın: bu, Allah'ın dilediğine (menyeşaaaau)
bağışladığı bir lütfudur; çünkü Allah sonsuz lütuf
sahibidir.
057.029 Ve geçmiş vahiylerin mensupları bilsinler ki Allah'ın
lütfu üzerinde hiçbir güçleri yoktur; bütün lütuf [yalnızca]
Allah'ın elindedir: onu dilediğine (menyeşaaaau) verir; Allah sonsuz
lütuf sahibidir.
059.006 Yine [hatırlayın:] düşmandan [ganimet olarak] ne
alındıysa Allah hepsini Elçisi'ne devretti, onu (elde etmek) için
at veya deve sevk etmek zorunda kalmadınız: ama Allah elçilerini
kimi dilediyse (menyeşaaaau) onlara üstün kılar; Allah her şeye
kâdirdir.
062.004 Bu, Allah'ın lütfudur: Allah, onu dilediğine (menyeşaaaau)
bağışlar: çünkü Allah lütfunda sınırsızdır.
073.019 Bu, şüphesiz, bir öğüt ve uyarıdır: öyleyse, kim
dilerse (femenşaaaae) Rabbine ulaştıran yola koyulsun!
074.031 Çünkü yalnızca melekî güçleri [cehennem] ateşinin
gözcüleri kıldık; ve onların sayısını hakikati inkara
şartlanmış olanlar için bir sınama (aracı) yaptık; ki böylece
daha önce vahye muhatab olanlar [bu ilahî kelâmın doğruluğuna]
kanî olsunlar; ve [ona] iman etmiş olanların imanları daha da
güçlensin; ve geçmiş vahiylere muhatab olanlar ile [bu vahye] iman
edenler bütün şüphelerden kurtulsunlar; ve kalplerinde hastalık
olanlar ile hakikati tamamen reddedenler: "[Sizin] Allah[ınız] bu
temsîl ile ne demek istiyor?" diye sorsunlar. Böylece Allah,
dilediğini (menyeşaaaau) saptırır, dilediğine (menyeşaaaau) ise
hidayet eder. Ve Rabbinin güçlerini Kendisinden başka kimse bilemez:
bütün bunlar ölümlü insan için yalnızca bir uyarıdır.
074.037 öne çıkmayı veya geride kalmayı dileyen (limenşaaaae) her
biriniz için!
074.055 ve dileyen (feminşaaaae) herkes ondan ders alabilir.
074.056 Ama o [öteki dünyaya inanmaya]nlar, Allah dilemedikçe
(enyeşaaaaellahu) ondan ders almazlar: çünkü O, Allah'a karşı
sorumluluk bilincinin ve mağfiretin Kaynağıdır.
076.028 [Kendi-kendilerine itiraf etmezler ki] onları yaratan ve
kişiliklerini sağlamlaştıran Biziz ve dilediğimiz
(veizaaşi’naa) zaman başka hemcinsleriyle değiştirebiliriz.
076.029 BÜTÜN bunlar bir uyarıdır: öyleyse, dileyen (feminşaaaae)
Rabbine giden yolu bulabilir.
076.030 Ama Allah [size o yolu göstermeyi] dilemedikçe (enyeşaaaae)
siz onu dileyemezsiniz (vemaateşaaaau): çünkü, bilin ki Allah her
şeyi görendir, hikmet Sahibidir.
076.031 Dileyeni (menyeşaaaau) rahmetine kabul eder; ama zalimler
için [öteki dünyada] şiddetli bir azap hazırlamıştır.
078.039 Bu, Nihaî Hakikat Günü olacaktır: o halde, dileyen
(femenşaaaae) Rabbine giden yolu tutsun!
080.012 kim dilerse (femenşaaaae) O'nu hatırlayıp öğüt alabilir
080.022 ve sonra, dilediği (izaaşaaaae) zaman onu tekrar diriltir.
(dilek,
081.028 doğru yolda yürümeyi dileyen (limenşaaaae) her biriniz
için.
(dilek, siratel-mustakim)
081.029 Ama Allah, bütün âlemlerin Rabbi, [o yolu size göstermeyi]
dilemezse (enyeşaaaaellahu) siz onu dileyemezsiniz (vemaateşaaaau).
(dilemezse, dilemezsiniz)
082.008 ve seni dilediği (maaşaaaae) şekilde bir araya getiren
(Rabbinden)?
087.007 Allah'ın [unutmanı] diledikleri (maşaaaae) hariç; çünkü,
[yalnız] O'dur [insanın] kavrayışına açık olan her şeyi ve
[ondan] gizli olanları bilen:
(diledikleri haric)
002.020
O simsek neredeyse gözlerini çarpip aliverecek; kendilerini her
aydinlattiginda onda yürürler, üzerlerine karanlik çöktügü
zaman kalakalirlar. Eger Allah dileseydi (velevsaaaaellahu),
onlarin isitmelerini ve görmelerini giderirdi: Süphesiz Allah her
seye kâdirdir.
(dilek, isitme, gorme, hersey, kadr)
002.035
"Ey Âdem," dedik: "Sen ve esin cennette yerlesin ve ondan
dilediginiz (si'tumaa) yerinden bol bol yiyin; ancak su agaca
yaklasmayin, yoksa zalimlerden olursunuz".
(dilek, yemek, zulm)
002.058
Bir zaman : "Su beldeye girin ve orada dilediginiz (si'tum) yerden
bol bol yiyin; kapisindan secde ederek girin ve "hitta"
(günahlarimizin yükünü üzerimizden kaldir!) deyin ki
hatalarinizi bagislayayim ve muhlislere (bunu) artiracagiz"
demistik.
(dilek, yemek)
002.070
Onlar: "Rabbine bizim için dua et de o nedir bize açiklasin,
çünkü bize göre sigirlar birbirlerine benzer; muhakkak biz
Allah dilerse (insaaaaellahu) hidayet edilenlerden (muhteduun)
oluruz" dediler.
(dilek, hidayet)
002.090
Allah'in indirdigini inkar edip, Allah'in diledigi (menyesaaaau)
kuluna fazlindan indirmesine haset ederek nefslerini sattiklari o
sey ne çirkindir! Bunun için gazap üzerine gazaba ugradilar. O
kafirler için muhiin (alçaltici/asagilayici) bir azap vardir.
(dilek, fadl, haset)
002.105
Ne ehl-i kitaptan olan kafirler, ne de müsrikler, size Rabbinizden
bir hayir indirilmesini isterler; Allah ise diledigine (menyesaaaau)
rahmetini tahsis eder; Allah aziim bir fazl sahibidir.
(dilek, rahmet)
002.142
Insanlardan o beyinsizler, "Onlari bulunduklari kiblelerinden
çeviren nedir? diyecekler. De ki: "Dogu da Allah'indir, bati da;
O, diledigini (menyesaaaau) sirat-i mustakiim'e hidayet eder."
(dilek, hidayet, sirat-el-mustakim)
002.212
Kafirlere dünya hayati süslü görünür de iman edenlerle alay
ederler; oysa takva sahipleri Kiyamet Günü onlarin üstündedir.
Allah, diledigine (menyesaaaau) hesapsiz rizik verir.
(dilek, rizk, hesap)
002.213
Insanlar bir tek ummetti; Allah, müjdeci ve uyarici olarak
peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanlarin ihtilafa
düstükleri konularda aralarinda hüküm vermek için hakk bir kitap
indirdi. Halbuki kendilerine beyyine (apaçik deliller) geldikten
sonra aralarindaki hirs/kiskançlik yüzünden ihtilafa düsenler
kitap ehlinden baskasi degildir. Bunun üzerine Allah, iman edenleri
kendi izniyle ihtilafa düstükleri seyde hakka hidayet etti. Allah,
diledigini (menyesaaaau) sirat-i mustakiim'e hidayet eder.
(dilek, hidayet)
002.220
hem dünya hem ahiret hakkinda... Sana yetimler hakkinda sorarlar. De
ki: "Onlari islah etmek hayirlidir." Eger onlarla bir arada
yasayacaksaniz artik onlar kardeslerinizdir. Allah fesat
çikarani ve islah ediciyi bilir/ayirir. Eger Allah dileseydi
(velevsaaaaellahu), size güçlük çikarirdi. Muhakkak Allah
'Aziiz ve Hakiim'dir!
(dilek, tasinamaz yuk)
002.223
Kadinlariniz sizin tarlanizdir; tarlaniza dilediginiz
(si'tum) gibi varin, nefsiniz için önceden hazirlik yapin.
Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak O'na kavusacaksiniz. Ve sen de
mü'minleri müjdele.
(dilek, kadin, nefis)
002.247
Peygamberi onlara : "Allah Tâlût'u size melik olarak gönderdi."
dedi. Onlar: "Biz meliklige ondan daha layik iken ve ona malca da bir
bolluk verilmemisken o nasil üzerimize melik olabilir?" dediler. O
"Süphesiz Allah size onu seçti; ilmini ve cismini ziyadesiyle
artirdi. Allah, mülkünü diledigine (menyesaaaau) verir: Allah
Vaasi' ve Aliim'dir.
(mulk, dilek)
002.251
Bunun üzerine, onlari Allah'in izniyle bozguna ugrattilar, Davud
da Câlût'u öldürdü; Allah ona mülk ve hikmet verdi ve diledigi
(mimmaayasaaaau) seyin bilgisini ögretti. Eger Allah, insanlarin
kimisiyle kimisini defetmeseydi, yeryüzü mutlaka fesada ugrardi:
fakat Allah âlemlere karsi fazl sahibidir.
(dilek, mulk, hikmet, ilm)
Hakki abi. Bu yaziyi size hiç göndermemistim. Asagiya
kopyaladim. Burada, "dilegin" lisan içindeki kullanimini, daha
henüz çalismamiza yeni basliyor olsak da, hepinizin dikkatine
sunmak istedim.
Sunu da ekleyeyim. Dilek ve Irade kavramlarinin birlikte
kullanimini gösteren ayetlerde simdiden etkisini gösterdi bende.
Anladigim kadariyla, bir seyin Allah tarafindan irade edilmesi,
onun tasarlanmasi anlaminda kullaniliyor. Sonra bu tasariya göre
uygulamaya geçilmesi "dilemek"le ifade ediliyor. Göründügü
kadariyla, "dilek" - seçmek anlaminda da kullaniliyor. Ben bu
yaziyi kaleme alali 7 yil olmus. O zaman bunlari bilmiyordum.
---------------------------------------------------------------------------------------
DILEKTEN DUAYA
Bati felsefesine takla attiran Ludwig Wittgenstein, Aziz Tomas ve
Ibn Rüsd'ün sayfalarinda da rastladigimiz bir önermeyi
tekrarlayarak, "dilek kelimesinin lisan içindeki isleyisini
anlarsaniz, lisani anlarsiniz" dediginde, onu pek az kisi
anlamisti. Wittgenstein, insanin iki önemli üstünlügüne
isaret ediyordu; dilemek ve lisani buna göre sekillendirmek.
Insan kelimelerle düsünür; derinden, içten içe, kendi kendine
konustugu zamanlarda bile. Kelimeleri olmayanin bilgisinden veya
fikir yürütmesinden bahsetmek mümkün degildir. Allah (c.c)
insani yaratmadan önce, meleklere, yeryüzünde bir halife, yani bir
vekil yaratacagini söyler. Ne büyük rütbe! Zikirlerinde
hiçbir kusur etmeyen melekler, insani, yeryüzünde kan dökecek,
fitne fesat çikaracak bir varlik olarak gördüklerinden, bu yeni
yaratilis karsisinda neden secde etmeleri gerektigine bir anlam
veremez. Hz. Adem'e, seylerin, yani varliklarin isimlerini
ögreten Allah, meleklerden, bu isimleri kullanmalarini ister.
Isimlerden habersiz olan melekler, "Sen bizim bilmediklerimizi
bilirsin" diyerek, Allah'in emrine uyar ve secde eder; Iblis
hariç.
Ilk insanin, isimleri, yani kelimeleri kullanarak, meleklerden bile
üstün bir mertebeye ulasmasi, süphesiz çok dikkat edilmesi
gereken bir mesele. Kur'an-i Kerim'in, bir kitap olarak, lisan
üzerine inmis bir mucize oldugu gerçegini de gözardi etmezsek,
kelimelerin, alemlerin kapilarini birbiri ardina açan anahtarlar
oldugunu kabul edebiliriz.
"Dilek", aslinda, müslümanlarin gün içinde siklikla
kullandigi bir kelime. Ne var ki, bazi tercüme hatalari ve lisan
kirliligi yüzünden, islevini tam yerine getiremeyen bir kavram.
Allah'in "yarin su isi yapacagim deme, insa'Allah
yapacagim de" emrine uygun olarak, dilimize arapça orjinaliyle yer
eden "insa'Allah..." Bir de hos, güzel bir sey
gördügümüzde kullandigimiz, "masa'Allah". Her iki
örnekte de yer alan ortak kelime "sae", Türkçe'ye
çevrildiginde, dilek olarak karsimiza çikiyor:
Insa'Allah/Allah dilerse ve masa'Allah/Allah
dilemis/dilegiyle.
Insanin, Allah dilemedikçe hiçbir sey yapmasi mümkün degildir,
ancak, insanin kaderinde dilemenin önemli bir yeri vardir.
Kimilerinin özgür irade veya seçme özgürlügü diye
adlandirdiklari, aslinda, dilemenin ta kendisidir. Kul rabbinden
diler ve O da dilerse, kulun dilegi hak/gerçek olur.
Pekiyi, insan, nasil diler? Dilegini rabbine nasil iletir? Tabii
ki kelimelerle... Dilegin, kelimelerde dile gelmesi ve lisan
üzerinden göklere yükselmesi, duadir. Kimi zaman günlük isler
veya bir musibetin üzerimizden kalkmasi, kimi zaman da yasamak
istedigimiz hayat veya olmak istedigimiz kisi için dile gelen
dilekler, dualar...
Istemek ile dilemek arasinda, yok gibi görünse de ince çizgilerle
çevrili bir fark oldugunu hatirlamakta fayda var. Istemek, nefse
aittir. Insan, nefsinin veya seytanin dayattigi istekleri
hisseder, ama, bunlarin hepsine karsilik vermez. Sinirlenince
kötü söz söylemek isteyip de sustugumuz, daha çok yemek isteyip
de sofradan kalktigimiz, intikam duygusu ile karsilik vermek
isteyip de affettigimiz gibi... Dilemek, gerçekten istedigimiz,
istedigimizi kabul ettigimiz sey için çabalamak, onu duaya
döküp, Allah'in dilegiyle gerçeklesmesini beklemektir. Selam
üzerlerine olsun; Hz. Ibrahim'in, zürriyetinden, insanlara ibadet
ve kitabi ögreteceklerin gelmesini dilemesi, Hz. Musa'nin
firavun'un zulmünden kurtulmayi dilemesi, Hz. Süleyman'in
baska hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk dilemesi,
müslümanlarin her gün namazlarinda nimet verilenlerin yolundan
gidebilmeyi dilemesi ve bunlari, dualarla yaratana ilettikleri gibi...
Bir de inanmayanlar var tabii... Firavunlar, nemrutlar, ebu
lehebler... Adil olan Allah, onlara da dilediklerini verdi. Ne var ki
onlar, sapmislarin yolunu dilediklerini, son nefeslerine kadar
bilemediler. Ne mutlu "müslümanim" diyene ki neyi dileyecegini
bilmesi için, elinde Kur'an-Kerim, önünde Resullullah (s.a.v.)
var!
abk wrote:
> 1999 yilinda, Teksas'ta, "dilek" kavraminn önemini Hakki abiden
> ilk kez duyduktan, kendisiyle bu konu hakkinda bir süre
> yazistiktan ve bazi eserleri okuduktan sonra böyle bir yazi
> kaleme almisim.
>
> Hakki abi. Bu yaziyi size hiç göndermemistim. Asagiya
> kopyaladim. Burada, "dilegin" lisan içindeki kullanimini, daha
> henüz çalismamiza yeni basliyor olsak da, hepinizin dikkatine
> sunmak istedim.
>
> Sunu da ekleyeyim. Dilek ve Irade kavramlarinin birlikte
> kullanimini gösteren ayetlerde simdiden etkisini gösterdi bende.
> Anladigim kadariyla, bir seyin Allah tarafindan irade edilmesi,
> onun tasarlanmasi anlaminda kullaniliyor. Sonra bu tasariya göre
> uygulamaya geçilmesi "dilemek"le ifade ediliyor. Göründügü
> kadariyla, "dilek" - seçmek anlaminda da kullaniliyor. Ben bu
> yaziyi kaleme alali 7 yil olmus. O zaman bunlari bilmiyordum.
>
burada bir duzeltme yapmak istiyorum, ileride kavramsal sorusturma
calismalarimizda tekrar tekrar karsilasacagimiz gibi, bu calismalarin
gayesi bir takim kelimeleri bir baska takimiyla tarif etmeye calismak
degil, gaye bunlari kullanimlariyla tanimaktir. Yani biri bana gelse
sorsa "Kardesim "irade" ne ya? "tasarlama" mi? "dilek" ne? "secmek"
mi?", benim buna verecegim ne guzel ve kapsamli ve unutulmayacak cevap
su olurdu:
"Bak Kardes "dilek" odur ki onlarca ayette soyle, soyle,
kullanilmistir, ayrica bakin su kelimelerle de nasil kullanilmis su-su
ayetlerde, "irade" de ayni sekilde, "irade"'nin de anlami lisanimizdaki
su-su kullanimlariyla sabittir, saptanir, belirlenir.
"Irade"ye "tasarlamak" dersek "tasarlama"ya ne diyecegiz?
"dilek"'e "secme" dersek "secme"'ye ne diyecegiz?
Kelimelerin anlami onlarin lisan icindeki kullanimlaridir. (LW)
Selam Aybars,
> calismalarimi da yapabilmek icin uygun bir sure...Bana okumam gerekenleri
> ufak bir liste halinde gonderirseniz, O kaynaklara ulasarak, isten arta
> kalan zamanlarimda calismaya baslayabilirim.
Iste sana ufak bir liste: (asagi yukari on yilini alacak bir liste:-))
Once sunu okumani tavsiye ederim:
Kneale, William, & Martha Kneale (1962) The Development of Logic
bu kitap seni konuya ve mantigin tarihi gelismesine yaklastirir...
Frege, Gottlob
Frege modern mantigin babasi sayilir, ondan bir kac kitabi onceleri
anlamasna da soyle bir karistirmani tavsiye ederim...
Russell, Bertrand ( ) Principles of Mathematics
Introduction to Principia Mathematica
Russell Frege gibi bir mantikcinin eserlerini ingilizce konusanlara
tanitmis
olmakla ovunurdu...Frege'nin comezlerinden biridir fakat akil almaz
girisimlerde bulunup konunun onemini alabildigine etrafa yaymayi
basarmis
biridir. Ozellikle sonradan Wittgenstein denilen 20 yy en onemli
felsefecisinin onun talebesi olmasi bakimindan da yapitlarinin
okunmasinda
yarar vardir...her ne kadar sonradan Wittgenstein'in eserlerini
anlamama
inadi gostermis olsada:-))
Tarski, Alfred (1936)
Alfred Tarski de mantik'in taninmis simalarindandir...birkac kitabini
gozden
gecirmekte yarar var..
Reichenbach,
Reichenbach isi basitten anlatmakta usta bir pozitivist mantikcidir,
onun
Elements of Logic (galiba adi buydu, kutuphaneden kolaylikla onun
kitaplarina ulasabilirsin..yada elementry logic...) adli kitabini
kolaylikla
takip edebilirsin..
Carnap, Rudolf (1956) Meaning and Necessity,
(1951) Introduction to Symbolic Logic
Carnap Viyana Cevresi pozitivist mantikcilardan biridir, sembolik
mantik
konusunda buyuk calismalar yapmistir...fakat felsefesi pozitivizmden
ote
gecemediginden eserlerinin degeri guduk kalmistir..bence bu kitabi
muhakkak
okunmalidir...daha once sana graduate seviyede 2 yil okutulan kitap
diye
bahsettigim bu 150-200 sayfalik kitaptir...ama anlasilmasi en az 2 yili
alir...onun icin bastan anlamazsan hic uzulme, zamanla
anlarsin....mantik
ogrenmek calismadan, okumadan cok sabir isteyen bir istir...anlamadigin
eserleri okuma, anladiklarini oku, sonra tekrar anlamadiklarini okumayi
dene, yine anlamiyorsan tekrar anladiklarini okumaya don...ve bu
donusleri
tekrarla dur...sonunda anlamadiklarini da anliyana kadar...artik
anlamadigin
eser kalmamissa mantik ogrenmissin demektir:-)
Quine, W.O. (1960) Word and Object
(1961) From a Logical Point of View
Quine fazla onemli biri degildir....
Wittgenstein'in eserlerinden henuz soz etmiyorum, cunku bu
yukaridakileri
okuyup anlamadan ona gecmen anlamsiz....bu arada Matematik ve
Matematikciler
tarihi kaitaplarini da birer roman gibi okumani tavsiye
ederim...formullere
fazla takilma, sadece roman gibi oku gitsin...sonradan buyuk yararini
gorursun..
> Yasitlarim orada burada kostururken, ben felsefe kitaplarina gomuluyordum.
> Fakat yuku kaldiramadim. Cunku sanirim sizinde cok iyi tesbit ettiginiz
biz de benzer duruma dustuk...Sakir, Ismail birtakim kitaplara dalmis
gidiyorlardi...ben birgun kendi kendime "Ben bu felsefe kitaplarini
niye
okuyorum ki? Bunlardan birsey anlamiyorum? Bunlari elestirecek durumda
ise
hic degilim?! Ben yeteri kadar mantik bilmiyorum!" dedim ve elime
bilmem
nerden ingilizce bir mantik kitabi gecirdim ve basladim bunun uzerinde
calismaya...bahcede ben bu kitap uzerinde kafa patlatirken Sakir gelip
dalga
gecerek "Hahhhaaaa mantik calisiyor, bulamadin mi okuyacak kitap?!"
dedi.
Benim de tepem oyle bir atti ki "Oyle miiiiiii?" diye dusunup kendisine
basit bir mantik problemi sunuverdim...saatlerce cozmeye
calisti..."oyle
degil, boyledir"
"yok oyle degil soyledir" diye, diye yalpaliyordu...kendisine bir iki
wenn
diyagrami cizerek derdine derman oldugumda "Yavv ver su kitabi da
birazda
biz calisalim baaari" demeye baslamisti:-))) Iste o gun, bu gundur bu
hadiseyi asla unutmaz:-))
> Yalniz ufak bir problem vardi...Inaninca dini ogrenmek icin yanlarina
> sokuldugum insanlar bana "akletmeyi" adeta yasaklayan ve cope atan,
> geleneksel bir Islam tanitiyorlardi.
Oyle, bunlarin Kitaptan, defterden pek haberi yoktur...hindistandan
kalma
gurulama safsatayla "hakk"'a guru araciligiyla ulasmadan baska bir yol
yoktur derler:-) hatta bunlar oyle ileri giderler, oyle ileri giderler
ki,
soyle demekten de kendilerini alamazlar: "Bizim dergahimiza girmeden
once
aklinizi semsiyeniz yada bastonunuz gibi kapi esiginde birakin!";-)
> yoktu..Allah`a siginarak, bana ilim vermesine duaci olarak, bavulumun
> kenarinda duran Kur`an mealini nihayet cikararak, bastan sona okumaya
> basladim.
en iyisini yapmissin..
>
> Meali bitirdikten sonra tatil icin Turkiye`ye gittim ve piyasada ki hemen
> hemen tum mealleri topladim. Donunce onlari da okudum, aralarinda ki
> farklari not aldim. Sonra Ingilizce meallere sira geldi..Yusuf Ali,
> Picthall, Arberry, Rodwell vs...onlari da okudum...Okudukca her sey gun
> isigi gibi ortaya cikiyordu. Bana anlatilanlarla Allah`in kelami arasinda
> muthis farklar oldugunu gordum..ve cok rahatladim cunku kitapta hic bir
> celiski ve anlamsizlik yoktu. Takildigim cok yer oluyordu ama ustunde
> dusunup calistikca bir bakista kavranamayan anlamlar ortaya cikiyordu.
>
> Meallerin farkliligi bazi noktalarda beni rahatsiz etmeye ve cevapsiz
> birakmaya basladiginda, arapca bilen bir arkadasin da yardimiyla,
> kutuphaneden buldugum indeksle Kur`ani degisik bir metodla okumaya
basladim.
> Mesela diyelim ki namaz hakkinda bilgi edinmek istiyorum...Indeksten
> (sala) kelimesine bakip, o kelimenin yer aldigi her ayeti bir araya
> toplayip, ayetleri birbirine baglayarak dusunmeye calisiyordum..ortaya
iste bu yaptigin cok yerinde, aslinda bizim yaptigimiz da bundan farkli
degil..
ornegin bu metodu uygulayarak (bundan 15 yil once)
"millet/kavim/din/ummet"
kelimeleri uzerinden bir calismayla ise baslamistik...belki Sakir sana
anlatmistir...ben bu calismayi onun Apple bilgisayarindaki
text-editor'u
kullanarak yapiyor bu kelimelerin gectigi ayetleri birer birer
ayiklayip
guruplastiriryordum...bu isi yaptikca gozlerime, kulaklarima inanamayip
bu
kelimelerin gunumuzdeki kullanimlarinin Kitaptaki kullanimlarindan
saptirildigina sahit oluyordum...isin en acikli yani da bu saptirmanin
bizzat musluman yazarlar, hatipler tarafindan yapilageldigini
gormekti....
> muthis seyler cikiyordu..Allah "Biz bu kitabta hicbirseyi eksik
> birakmadik...her seyi detayiyla acikladik...O`nu aciklamak bize duser"
> diyordu. Ve uzerinde dusundukce Allah kitabin sayfalarini daha once hic
> gormedigim bir sekilde onumde aciyordu.
>
> Sakir agabeyin yazdigi kitabi gordugumde bu yuzden cok sasirdim..Sizlerin
de
> ayni metodu (tabi ki benim kivranan cabalarimla kiyaslanmayacak kadar
genis
> perspektifli olarak)kullandiginizi gorunce muthis heyecanlandim.
> Mesela..."EMR" kelimesiyle ilgili ayetler toplaniyor, diger kelimelerle
> baglantisi inceleniyordu. Sakir agabey`e bir kac bir sey sormaya
calistim.
> Esas sizin bu konuda cok iyi oldugunuzu, cogu seyi sizden ogrendigini
> soyledi.
>
> Kur`an la surekli mesgul olmaya hala devam etmeye calisiyorum. Fakat yol
> aldikca, kolaylastigi kadar zorlasiyorda...
>
> Butun bunlari sonucunda Hakki Agabey...zaman zaman "muslumanim" diyen
> adamlar tarafindan bile kafir damgasi yemeye basladim. Inanmayanlarin
boyle cahillere verilecek cevap cok, fakat zaten bunlar anlamazlar;-)
soyle dusun, bunlar sana gelip "Yok yavvv sen gercekten haklisin, biz
anlamiyoruz ama olsun sana hak veriyoruz, sen buyuksun!" buna sevinir
miydin? Bu cahillerin soylediginin ne degeri olabilir ki?!
Aslinda, boyle durumlarda daha once de yaptigin gibi "Allah'im benim
ilmimi
arttir" diye dua etmek gerek, ve sabirla az, az da olsa surekli
calismak
gerek..Allah ummadigin yerde elinden tutar dogru yoluna iletir...
Ben de sana kendimden bahsetmeye kalksam bunlara yakin seyler
soylerdim,
belki bir tek farkla o da bu cahillerin cehaletine fazla onem
vermemek...birsey bilmeyenler sanirlar ki bilenle bilmeyen birdir,
fakat
Allah Kitabinda der ki:
"Hic bilenle bilmeyen bir olur mu?" onun icin Allah'tan "bilgi" istemek
gerek, baska hic birsey istemesen de bu bilgi sana birlikte bircok seyi
getirir...ve de Allah bilgiyi isteyene verir...birtek sartla o da
bilgisini
gizlemeyecegine soz vermesidir.
Allah ilmimizi arttirsin,
vesselam,
|-| /-\ |-< |-< |||
Bu 'millet', 'din' kavramlari 'law-clustered' kavramlardir.
Bunlar 'kavim' ve 'ummet'le birlikte bir kavramlar ailesi olusturuyor.
Those concepts are not constituted by a bundle of properties like
'kavim'
did. Those concepts enter into great many 'ayets. They play great many
roles
and these ayets and inference rules constitute their meanings
collectively,
not individually. The examples by their use in the Kuran can be
organized
in such a way to present the perspectives of a type of their uses.
And the collection of those schematic clusters represents the use of
the concept. Those concepts cannot be represented by simple
definitions,
we need a cluster of schemata to represent them.
Bu kavramlari basit tanimlarla birini otekine indirmek onlari
kullanilmaz
hale getirip yozlastirmaktir.
KABUS
Bir kabusla kan, ter icinde uyandim..
bizim Istatistik Hocasi bize takmis,
bitirme sinavlarindaki son hakkimizi
da kaybedip Ordu'da yedek subay
olma yerine _er_ olarak askerlik gorevi
yapmaya cagrilmisim...
Annem guzel bir kahvalti hazirladi,
domates ve yesil aci biberli yumurta
kizartmasi, biraz zeytin ve tavsan kani
cay....bahcemizdeki uzum cardaginin
altina gecip kus ve cocuk sesleri arasinda
bir guzel kahvalti yaptim, biraz kendime
geldim ve soyle dusunmeye basladim:
"Madem bu adam bize takti, ben de ona
inat su Istatistik'i bir guzel ogreneyim
bari!"..
Otobuse atlayip Taksim'deki Amerikan
Kutuphanesine gittim, orada birkac
Istatistik kitabi karistirdim, sonra da
yandaki Sanders Kitapevi'nden
SCHAUMM serisinden bir Istatistik
kitabi bulup satinaldim.
Bahcedeki cardagin altinda bu kitabi
birkacgun karistirdiktan sonra anladim
ki, iyi Istatistik yapabilmek icin Ihtimal
Hesaplari bilmek gerek. "Eh!" dedim,
"ne gerekse yapacagiz!". Hemen yine
kutuphanenin yolunu tuttum, bu sefer
_Probability_, _theory of probability_
ile ilgili birkac kitap yuklenip eve geldim.
Bu kitaplari gozden geciriken de ogrendim
ki, ben dogru durust matemetik bilmiyorum.
"Naapalim! biz de matematik ogreniriz once"
deyip, kutuphaneden uc-bes modern matematik,
matematik tarihi kitabi alip geldim, okudum,
okudum, fakat gordum ki ben yeteri kadar
mantik bilmiyorum butun bu teori, aksiyom,
tarif, teorem, ispat ve saireyi dogru durust
anliyabilmek icin. "Anlasildi!" dedim,
"ise sifirdan basliyacagiz.." boylece mantik
ogrenmeye karar verdim.
Hic unutmam birgun bahcede ayni uzum
cardaginin altinda Wenn Diagram'lariyla
ilgili bir bolumun problemlerini cozmeye
calisiyordum, Teknik Universite'ye devam
eden kardesim yanima geldi benimle "hahhha!!
mantik calisiyor! yapicak isin mi kalmadi yaa?!"
diye bilgisinden emin edalarla benimle alay
ediyordu. Hemen kendisine basit
bir mantik sorusu sordum, oyle mi, boyle mi
diye birkac saat uzerinde laf ettikten sonra
zati alilerinin sandiklari gibi mantik
bilmediklerini kendilerine gosterdigim de
"sen su kitabi bana odunc verebilir misin?"
diyecek duruma gelmis oldular..
Bilmem Universal Studios'u gezdiniz mi...
orayi gezmeden once sizi soyle uyarirlar:
"Burayi gezdikten sonra seyredeceginiz
filmleri baska bir gozle seyredeceksiniz!"
gercekten de oyle. Bazen kendinize soyle
dediginiz olur "su studyolari
gezmez olaydim, filmlerin tadi kalmadi!".
Iste mantik ve felsefe calismak da buna
benzer bir duruma dusurmektedir insani.
Ancak, soyle birsey demek artik aklinizin
almayacagi bir hal olur:
"Buraya yazilanlarin zevkine varabilmek
icin keske mantik bilmeseydim!".
|-| /-\ |-< |-< |||
not: Istatistik'ten gectim, okulu da bitirdim, ama Kabus birkac yil
sonra dondu dolasti yillarca yine basimda esmeye basladi.
Artik Kabus bitti, simdi biz Turk Ulusundan cikma yeni bir Ummetiz,
dilegimiz adaleti isler hale getirecek orgutlenmeyi saglayip, insanlara
hakla onderlik etmektir, mulku ise Allah diledigine verir.
> Artik Kabus bitti, simdi biz Turk Ulusundan cikma yeni bir Ummetiz,
> dilegimiz adaleti isler hale getirecek orgutlenmeyi saglayip, insanlara
> hakla onderlik etmektir, mulku ise Allah diledigine verir.
bu sozlere sunu da ilave edeyim: bu dilegimizi yerine getirmekten
vazgecmiyecegiz, Allah baska turlu dilemedikce.
DILEK
002.020
O simsek neredeyse gözlerini çarpip aliverecek; kendilerini her
aydinlattiginda onda yürürler, üzerlerine karanlik çöktügü
zaman kalakalirlar. Eger Allah dileseydi (velevsãellâhu), onlarin
isitmelerini ve görmelerini giderirdi: Süphesiz Allah her seye
kâdirdir.
(dilek, isitme, görme, her sey, kadr)
002.035
"Ey Âdem" dedik: "Sen ve zevcen cennette yerlesin ve ondan
dilediginiz (si'tumâ) yerinden bol bol yiyin; ancak su agaca
yaklasmayin, yoksa zalimlerden olursunuz."
(dilek, yemek, zulm)
002.058
Bir zaman : "Su kente girin ve orada dilediginiz (si'tum) yerden
bol bol yeyin; kapisindan secde ederek girin ve 'hitta'
(günahlarimizin yükünü üzerimizden kaldir/affet) deyin ki
hatalariniza magfiret edelim. Muhlislere [daha da] ziyade
edecegiz" demistik.
(dilek, yemek)
002.070
Onlar: "Rabbine bizim için dua et de o nedir bize açiklasin,
çünkü bize göre sigirlar birbirlerine benzer; muhakkak biz
Allah dilerse (insãellâhu) hidayet edilenlerden oluruz" dediler.
(dilek, hidayet)
002.090
Allah'in indirdigini inkar edip, Allah'in diledigi (menyesãu)
kuluna fazlindan indirmesine haset ederek nefslerini sattiklari o
sey ne çirkindir! Bunun için gazap üzerine gazaba ugradilar. O
kafirler için muhîn (/alçaltici/asagilayici) bir azab...
(dilek, fazl, gazab )
002.105
Ne ehl-i kitabtan olan kafirler, ne de müsrikler, size Rabbinizden
bir hayir indirilmesini isterler; Allah ise diledigine (menyesãu)
rahmetini tahsis eder; Allah azîm bir fazl sahibidir.
(dilek, rahmet)
002.142
Insanlardan o beyinsizler, "Onlari bulunduklari kiblelerinden
çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Dogu da Allah'indir, bati
da; O, diledigini (menyesãu) sirat-i mustakîm'e hidayet eder."
(dilek, hidayet, sirat-i mustakîm)
002.212
Kafirlere dünya hayati süslü görünür de iman edenlerle alay
ederler; oysa ittika (/takva) sahipleri Kiyamet Günü onlarin
üstündedir. Allah, diledigine (menyesãu) hesapsiz rizik verir.
(dilek, rizk, hesap)
002.213
Insanlar bir tek ummetti; Allah besîr (/müjdeci) ve nezîr
(/uyarici) olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde
insanlarin ihtilafa düstükleri konularda aralarinda hüküm vermek
için hakk bir kitap indirdi. Halbuki kendilerine beyyineler (/apaçik
deliller) geldikten sonra aralarindaki hirs/kiskançlik (/bagyen?)
yüzünden ihtilafa düsenler kitap ehlinden baskasi degildir.
Bunun üzerine Allah, iman edenleri kendi izniyle ihtilafa
düstükleri seyde hakka hidayet etti. Allah, diledigini
(menyesãu) sirat-i mustakîm'e hidayet eder.
(dilek, hidayet, sirat-i mustakim)
002.220
Hem dünya hem ahiret hakkinda... Sana yetimler hakkinda sorarlar. De
ki: "Onlari islah etmek hayirlidir." Eger onlarla bir arada
yasayacaksaniz artik onlar kardeslerinizdir. Allah fesat
çikarani ve islah ediciyi bilir/ayirir. Eger Allah dileseydi
(velevsãellâhu), size güçlük çikarirdi. Muhakkak Allah
'Azîz'dir, Hakîm'dir!
(dilek, tasinamaz yük)
002.223
Kadinlariniz sizin tarlanizdir; tarlaniza dilediginiz
(si'tum) gibi varin, nefsiniz için önceden hazirlik yapin.
Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak O'na kavusacaksiniz. Ve sen de
mü'minleri müjdele.
(dilek, kadin, nefs)
002.247
Peygamberi onlara: "Allah Tâlût'u size melik olarak gönderdi."
dedi. Onlar: "Biz meliklige ondan daha layik iken ve ona malca da
bir bolluk verilmemisken o nasil üzerimize melik olabilir?"
dediler. O "Süphesiz Allah size onu seçti; ilmini ve cismini
ziyadesiyle artirdi. Allah, mülkünü diledigine (menyesãu)
verir: Allah Vâsi''dir, 'Alîm'dir" dedi.
(mülk, dilek)
002.251
Bunun üzerine, onlari Allah'in izniyle bozguna ugrattilar, Davud
da Câlût'u öldürdü; Allah ona mülk ve hikmet verdi ve diledigi
(mimmâyesãu) seyin bilgisini ögretti. Eger Allah, insanlarin
kimisiyle kimilerini defetmeseydi, yeryüzü mutlaka fesada ugrardi:
fakat Allah âlemlere karsi fazl sahibidir.
(dilek, mülk, hikmet, ilm)
002.253
Iste sunlar o resuller! Kimilerini kimine üstün kildik. Onlardan
kimi ile Allah konustu, kimini de derecelere yükseltti. Meryem oglu
Isa'ya da beyyineler verdik ve o'nu Rûhu'l- Kudüs (Cebrail/ kudsî
ve nezih bir haslet) ile destekledik. Eger Allah dileseydi
(velevsãellâhu) kendilerine beyyineler geldikten sonra onlarin
ardindan gelenler birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin ihtilafa
düstüler; kimi iman etti, kimi küfr. Allah dileseydi
(velevsãellâhu) birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah irade
ettigini (mâyurîdu) yapar.
(dilek, savas, yapmak, irade)
002.255
ALLAH -O'ndan baska ilaha hayir- Hayy'dir, Kayyûm'dur. Ne
dalginlik tutar O'nu, ne de uyku. Semavatta ve arzda ne varsa hepsi
O'nun. Izni olmadan katinda sefaatte bulunacak kimdir? O,
önlerindekini ve arkalarindakini bilir; onlar ise O'nun diledigi
(bimâsãe) kadarindan baska ilminden hiçbir sey kavrayamazlar.
O'nun kürsîsi semavati ve arzi kusatmistir. Onlari hifz etmek
(/gözetip korumak) O'na agir gelmez. O 'Aliyy'dir,
'Azîm'dir.
(dilek, ilm, sey)
002.261
Mallarini Allah yolunda infak edenlerin durumu, yedi basak bitiren,
her basakta yüz dane bulunan bir tek danenin meseli gibidir. Allah
diledigine (limenyesãu) kat kat verir. Allah Vâsi''dir,
'Alîm'dir.
(dilek, vermek)
002.269
Diledigine (menyesãu) hikmeti verir. Kime hikmet verilmisse ona
gerçekten çok hayr verilmistir. Bunu Ulul-Elbab'dan baskasi
düsünüp/anlayamaz.
(dilek, hikmet, hayr, ulul-elbab)
002.272
Onlarin hidayete ermesi senin üzerinde bir borç degildir. Lakin
Allah, diledigine (menyesãu) hidayet eder. Hayr namina ne infak
ederseniz kendiniz içindir. Zaten siz Allah'in
yüzünü/rizasini aramaktan baska [bir amaçla] infak etmezsiniz.
Hayra dair ne infak ederseniz size tastamam ödenir; zulmedilmezsiniz.
(dilek, hidayet)
002.284
Allah'indir hep semavatta ve arzda olanlar. Nefslerinizdekini
açiga vursaniz da saklasaniz da Allah sizi onunla hesaba çeker;
sonra O, diledigine (limenyesãu) magfiret eder, diledigine
(menyesãu) de azab. Allah her seye kâdirdir.
(hesaba çekmek, dilek, magfiret, azab)
003.006
O'dur rahimlerde sizi diledigi (keyfeyesãu) gibi sekillendiren.
O'ndan baska ilaha hayir! O 'Azîz'dir, Hakîm'dir.
(rahim, dilek, sekillendirmek=tasvir)
003.013
Karsi karsiya gelen iki bölük muhakkak bir ayet oldu size. Biri
Allah yolunda vurusuyorken, digeri kafir. [Öncekiler] göz görmesi
ile onlari kendilerinin iki misli [kalabalik] görüyorlar. Allah,
diledigini (menyesãu) nusretiyle (/yardimiyla) destekler.
Süphesiz bunda basiret sahipleri için kesin bir ibret vardir.
(dilek, nasr=yardim, desteklemek)
003.026
De ki: "Ey mülkün maliki Allah'im! Mülkü diledigine
(mentesãu) verirsin, dilediginden (mimmenyesãu) çeker alirsin;
diledigini (mentesãu) 'azîz eylersin, diledigini (mentesãu)
zelîl edersin. Hayr, yalniz senin elindedir. Kuskusuz Sen her seye
kâdirsin."
(mulk, dilek, yuceltmek=izzetli kilmak, alcaltmak=zelil etmek, kadr)
003.027
Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsin. Diriyi ölüden,
ölüyü diriden çikarirsin. Diledigine (menyesãu) hesapsiz
rizk verirsin.
(dilek, rizk, hesap)
003.037
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti ve onu güzel
bir bitki gibi yetistirdi. Zekeriya'yi ona kefil kildi. Zekeriya,
ne zaman mihraba girse, yaninda bir rizk bulurdu. "Ey Meryem,
bunlar sana nereden?" derdi. "Bunlar Allah'in indinden. Allah,
diledigini (menyesãu) hesapsiz rizklandirir!" derdi [o da].
(dilek, rizk, hesap)
003.040
"Rabbim! Bana ihtiyarlik çökmüsken ve karim da kisirken
nasil bir oglum olabilir?" dedi. "Iste böyle! Allah diledigini
(mâyesãu) yapar" buyurdu.
(dilek, yapmak=faaliyet)
003.047
"Ey Rabbim! Bana bir beser dokunmamisken nasil çocugum
olabilir?" dedi. "Iste öyle! Allah diledigini (mâyesãu) halk
eder; bir seyin olmasini kada ve emr edince sadece ona Ol!' der ve
[o da] hemen oluverir" dedi.
(halk etmek, dilek, kada, emr, kun=mekan edin)
003.073
"Dininize tâbi olandan baskasina inanmayin." De ki:
"Kuskusuz hidayet Allah'in hidayetidir. Size verilenin bir
benzeri baska birine de veriliyor ya da Rabbiniz indinde size karsi
deliller getiriyorlar [diye mi bunlar?]." De ki: "Fazl Allah'in
elindedir; onu diledigine (menyesãu) verir. Allah Vâsi''dir,
'Alîm'dir."
(dilek, fazl=lutuf/ihsan)
003.074
Rahmetini diledigine (menyesãu) tahsis eder. Allah 'azîm bir fazl
sahibidir.
(dilek, tahsis etmek, rahmet)
003.129
Semavattaki ve arzdakiler Allah'indir. Diledigine (limenyesãu)
magfiret eder, diledigine (menyesãu) azab. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.
(dilek, magfiret, azab)
003.179
Allah pisi temizden ayirincaya kadar Müminleri bulundugunuz hal
üzere birakacak degildir. Allah sizi gayba muttali kilacak da
degildir. Lakin Allah resullerinden diledigini (menyesãu) seçer.
Öyleyse Allah'a ve resullerine iman edin. Iman eder, ittika ederseniz
size 'azîm bir ecr...
(dilek, seçmek)
004.048
Süphesiz Allah kendisine sirk kosulmasina magfiret etmez, bunun
disindakiler için diledigine (limenyesãu) magfiret eder.
Allah'a kim sirk kosarsa 'azîm bir günahla iftira etmis olur.
(dilek, magfiret, sirk=ortak kosmak)
004.049
Nefslerini temize çikaranlara bakmaz misin? Allah diledigini
(menyesãu) temize çikarir. Kimseye 'hurma çekirdegindeki bir
iplikcik kadar' zulmedilmez.
(dilek, temize çikarmak, zulm)
004.090
Ancak sizinle arasinda bir mîsâk (/anlasma) olan bir kavme
siginanlar yahut ne size karsi ne de kendi kavimlerine karsi
harbetmek gönüllerini sikistiranlar [bunun] disindadir. Eger
Allah dileseydi (velevsãellâhu) onlari üzerinize musallat ederdi
de sizinle harbederlerdi. O halde sizden çekilip, sizinle harbetmeyip,
sulhü size biraktiklari takdirde Allah sizin için onlarin
aleyhinde bir yol kilmamistir.
(kavim, dilek, saldirmak)
004.116
ALLAH, kendisine sirk kosanlara magfiret etmez, diledigine
(limenyesãu) bundan baskasi için magfiret eder. Kim Allah'a sirk
kosarsa elbette o uzak bir dalalete düsmüstür.
(magfiret, sirk, dilek)
004.133
Dilerse (inyese') sizi giderir de ey insanlar baskalarini
getirir. Allah buna kâdir'dir.
(dilek, bitirmek=yuzhib, baskasini getirmek, kadr)
005.017
Andolsun ki "Allah, O Meryem oglu Mesih'tir!" diyenler
küfretmistir. De ki: "Allah Meryem oglu Isa'yi, annesini ve
yeryüzündekilerin hepsini helak etmeyi irade ederse (erâde) kim
Allah'tan bir seye malik olabilir? Semavatin, arzin ve ikisi
arasindaki her seyin mülkü Allah'indir; diledigini (mâyesãu)
halk eder. Allah her seye kâdirdir!"
(dilek, halk etmek, her sey, kadr)
005.018
Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'in ogullariyiz ve
sevgilileriyiz" dediler. De ki: "Peki öyleyse ne diye size
günahlarinizdan dolayi azab ediyor? Bilakis siz de halk
ettiklerinden bir besersiniz! [O] diledigine (limenyesãu) magfiret
eder, diledigine (menyesãu) azab... Semavâtin, arzin ve ikisi
arasindaki her seyin mülkü Allah'indir. Nihaî dönüs ancak
O'nadir."
(dilek, magfiret, azab)
005.040
Bilmez misin ki semavatin ve arzin mülkü Allah'indir? Diledigine
(menyesãu) azab eder, diledigine (limenyesãu) magfiret... Allah
her seye kâdir'dir.
(dilek, azab, magfiret, her sey, kadr)
005.048
Sana kitaptan önündekileri musaddik (/tasdik edici) ve ona bir
muheymin (/sâhid/hâfiz) olarak indirdik. Artik bütün ehl-i kitab
arasinda Allah'in indirdigi ile hükmet, onlarin hevasina tâbi
olma. Sizden herbiriniz için bir seri'at ve minhâc (/yol/yöntem)
kildik. Eger Allah dileseydi (velevsãellâhu), sizi tek bir ümmet
yapardi. Ancak [bu] verdikleriyle sizi imtihan etmek içindir. O halde
hayrda kosup yarisin! Topluca dönüsünüz Allah'adir; o vakit
hakkinda ihtilafa düstüklerinizi size haber verecektir.
(dilek, ummet, çikarmak, sinamak)
005.054
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah [onlarin] yerine
kendilerini sevdigi, onlarin da kendisini sevdigi öyle bir kavim
getirir ki: müminlere karsi alçakgönüllü, kafirlere karsi
izzetli; Allah yolunda cihad eden ve dil uzatanin levminden
(kinamasindan) korkmayan... Bu, Allah'in fazlidir, onu diledigine
(menyesãu) verir. Allah Vâsi''dir, 'Alîm'dir.
(dilek, fazl)
005.064
Yahudiler "Allah'in eli baglidir" dediler. Bununla elleri
baglandi, lanetlendiler. Bilakis O'nun iki eli de açiktir,
diledigi (keyfeyesãu) gibi infak eder. Andolsun Rabbinden sana
indirilen onlarin tugyanini (/azginligini) ve küfrünü
artiracaktir. Aralarina kiyamete kadar sürecek adâvet
(/düsmanlik) ve bugz (/kin) saldik. Her ne zaman harp için bir
ates tutustururlarsa, Allah onu söndürür. Onlar arzda fesada
kosarlar, Allah ise müfsidleri sevmez.
(dilek, vermek)
006.035
Eger onlarin yüz çevirmeleri sana agir geliyorsa, onlara bir ayet
getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göge bir merdiven
dayamaya gücün yetiyorsa [hiç durma!]... Eger Allah dileseydi
(velevsãe) hepsini hidayet üzere toplardi. Öyleyse sakin
cahillerden olma!
(dilek, hidayet)
006.039
Ayetlerimizi tekzib edenler (/yalanlayanlar) karanliklarda sagir ve
dilsizdirler. Allah diledigini (menyesãillâhu) dalalette birakir;
diledigini (vemenyese') sirat-i mustakîm üzere kilar.
(dilek, dalalet, sirat-i mustakîm)
006.041
Dogrusu yalnizca O'na yalvarirsiniz da dilerse (insãe)
yalvardiginiz seyi kardirir ve [o lahza] sirk
kostuklarinizi unutursunuz".
(dilek, belayi kaldirmak)
006.080
Kavmi ona karsi ilticaca (/delil yarisina) kalkisti. De ki :
"O bana hidayet etmisken, bana karsi Allah hakkinda ilticaca mi
kalkisiyorsunuz? Rabbimin dilemesi (enyesãe-rabbî) hariç asla
korkmam O'na sirk kostuklarinizdan. Rabbim her seyi ilmen
kusatmistir; hala bir tezekkür etmez misiniz?"
(sey, dilek, olmak)
006.083
Bu, kavmine karsi Ibrahim'e verdigimiz hüccetimizdir (/delil).
Biz, diledigimizi (mennesãu) derecelere yükseltiriz. Süphesiz
Rabbin Hakîm'dir, 'Alîm'dir.
(dilek, derecelere yükseltmek)
006.088
Iste bu, Allah'in hidayetidir. Onunla kullarindan diledigine
(menyesãu) hidayet eder. Eger sirk kossalardi, bütün
yapageldikleri elbette bosa giderdi.
(hidayet, dilek)
006.107
Eger Allah dileseydi (velevsãellâhu) sirk kosmazlardi. Biz seni
onlar üzerine hafîz (/gözcü/koruyucu) kilmadik, sen onlara vekîl
de degilsin.
(dilek, sirk kosmak)
006.111
Eger onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konussaydi
ve her seyi karsilarinda toplayip hasretseydik -Allah'in
dilemesi (enyesãellâhu) hariç- iman edecek degillerdi. Lakin
onlarin çogu bunun cahilidir.
(iman etmek, dilek)
006.112
Böylece Biz her nebiye insan ve cin seytanlarini düsman kildik.
Onlardan kimileri kimilerini aldatmak için kavlin yaldizlisini
fisildarlar. Eger Rabbin dileseydi (velevsãe-rabbuke) bunu
yap(a)mazlardi: o halde, onlari iftiralarila basbasa birak!
(dilek, yapmak)
006.128
Onlarin hepsini hasredecegi gün "Ey cin ma'seri (/toplulugu)!
Insanlarin çogunu edindiniz" [diyecek]. Onlarin insanlardan
dostlari "Rabbimiz, yek-digerimizden istifade ettik ve bizim için
takdir ettigin (?/ecelte) ecele eristik." Allah buyuracak: "Ates
konak yerinizdir -Allah'in diledigi (mâsãellahu) hariç- ebedi
kalicilar olmak üzere..." Süphesiz Rabbin Hakîm'dir,
'Alîm'dir.
(dilemedikçe, hikmet)
006.133
Rabbin Ganiyy'dir, rahmet sahibidir. Dilerse (inyese') sizi
giderir; sizi baska bir kavmin zürriyyetinden insa ettigi gibi
arkanizdan yerinize diledigini (mâyesãu) getirir.
(dilek, sona erdirmek, kavim, zürriyyet, insa etmek)
006.137
Yine bunun gibi serikleri müsriklerden çoguna evlatlarini
öldürmeyi süslü gösterdi, ta ki onlari yok etsinler ve dinlerini
kendilerine karmakarisik etsinler. Eger Allah dileseydi
(velevsãellâhu) bunu yap(a)mazlardi: artik onlari iftiralariyla
basbasa birak!
(dilek, yapmak, iftira)
006.148
Müsrikler diyecekler: "Eger Allah dileseydi (velevsãellâhu) ne
biz müsrik olurduk ne de atalarimiz; hiçbir seyi de haram
kilmazdik." Ondan öncekiler de böyle tekzib etmislerdi; nihayet
azabimizi tattilar. De ki: "Yaninizda bize çikarabileceginiz
bir ilm var mi? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz;
saçmaliyorsunuz."
(dilek, ilm, zann, tekzib)
006.149
De ki: "Hüccet-i Baliga (/üstün ve kesin delil) Allah'indir.
Eger dileseydi (felevsãe) elbette hepinize hidayet ederdi."
(hüccet-i baliga, hidayet, hepiniz)
007.019
"Ey Âdem, zevcenle cennette yerles. Ikiniz de dilediginiz
(si'tumâ) yerden yeyin, ama su agaca yaklasmayin, yoksa
zalimlerden olursunuz!"
(yemek, dilek, zulm)
007.089
Allah bizi ondan kurtarmisken milletinize dönmemiz dogrusu
Allah'a karsi bir yalani iftira etmemiz olur; Rabbimiz Allah'in
dilemesi (enyesãellâhu) hariç dönmemiz olur sey degildir.
Rabbimiz her seyi ilmen kusatmistir, biz de Allah'a tevekkül
etmisiz. Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasini hakk ile fethet. Sen
fatihlerin en hayirlisi...
(millet, dilek, dönmek, ilm, her sey)
007.100
[Bütün bunlar] eski sahiplerinden sonra arza vâris olanlara hidayet
etmez mi? Dileseydik (enlevnesãu) günahlarini baslarina
çarpardik. Kalplerinin üzerini tab'ederiz (/mühürleriz), artik
isitmezler.
(dilek, günah, musibet)
007.128
Musa kavmine: "Allah'tan yardim isteyin ve sabredin. Kuskusuz arz
Allah'indir, ona kullarindan diledigini (menyesãu) vâris kilar.
Akibet muttakiler içindir." dedi.
(arz, dilek, varis)
007.155
Musa, mîkâtimiz (/belirledigimiz bulusma zamani) için kavminden
yetmis erkisi seçti. Onlari sarsinti yakalayinca, "Ey
Rabbim!" dedi, "Dileseydin (si'te) onlari ve beni önceden
helak ederdin; simdi bizi içimizden o süfehânin
(/sefihler/beyinsizler) ettikleri yüzünden helak mi edeceksin? Bu
senin fitnenden (/sinamandan) baskasi degildir; ki onunla
diledigini (mentesãu) dalalette birakir, diledigine (mentesãu)
hidayet edersin. Sen bizim velîmizsin; bize magfiret eyle; Sensin
magfiret edenlerin en hayirlisi.
(dilek,helak,dalalet, hidayet)
007.156
Bize bu dünyada da hasene (/iyilik/güzellik) yaz, ahirette de...
Süphesiz ki, biz Sana yöneldik" [Allah] "Azabimi diledigime
(menesãu) isabet ettiririm, rahmetim ise her seye vâsidir. Onu
ittika edenlere, zekati verenlere, ayetlerimize iman edenlere
yazacagim" buyurdu.
(azab, isabet ettirmek, rahmet, her sey, vasi )
007.161
O zaman onlara denilmisti ki: "Su kentte meskûn olun (/yerlesin),
ondan dilediginiz (si'tum) yerden yeyin, 'hitta' deyin ve secde
ederek kapisindan girin ki hatalariniza magfiret edelim.
Muhsinlere [daha da] ziyade edecegiz.
(diel, yemek)
007.176
Eger dileseydik (velevsi'nâ) onu bunlarla [o ayetlerle]
yüceltirdik. Lakin o yere (/alçakliga/asagiliga) saplandi ve
hevasina tâbi oldu. Onun meseli, o köpegin meseli gibidir: üzerine
varirsan dilini sarkitip solur, biraksan yine dilini sarkitip
solur. Iste bu ayetlerimizi tekzib eden kavmin meselidir. Öyleyse,
bu kissayi anlat, ola ki tefekkür ederler.
(dilek,yuceltmek(refea))
007.188
De ki: "Allah'in dilemesi (mâsãellâhu) hariç, nefsim için
menfaate (/yarar) de mâlik degilim, mazarrata (/zarara) da. Eger
gaybi biliyor olsaydim hayri artirirdim, kötülük de bana
dokunmazdi. Ben iman eden bir kavim için nezîr ve besîr'den
baskasi degilim.
(dilek,nefan,darran(yarar/zarar), nefs, malik olmak)
008.031
Karsilarinda ayetlerimiz okundugu zaman "Isittik"
demislerdi. "Dilersek (levnesãu) biz de elbette bunun mislini
söyleriz: bu, esâtîru'l-evvelîn'den (/evvelkilerin
efsanelerinden) baskasi degildir."
(dilek, misl, soylemek)
009.015
Kalplerinden gayzi (/öfke/kin) gidersin. Ve Allah diledigine
(menyesãu) tevbe bagislar(?). Allah 'Alîm'dir, Hakîm'dir.
(dile, tevbe)
009.027
Sonra bunun ardindan Allah diledigi (menyesãu) üzerine
Tevbe bagislar(?). Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(dilek, tevbe)
009.028
Ey iman edenler! Müsrikler necistirler. Artik bu yildan sonra
Mescid-i Harâm'a yaklasmasinlar. Eger yoksulluga düsmekten
korkarsaniz yakinda Allah dilerse (insãe) sizi fazlindan zengin
kilacaktir. Süphesiz Allah 'Alîm'dir, Hakîm'dir.
(dilek, fazl)
010.016
De ki: "Allah dileseydi (levsãellâhu) onu size okumazdim ve
gerçekten onu size bildirmezdi. Ben ondan önce bir ömür içinizde
bulundum. Hiç akil erdirmez misiniz?"
(dilek, okumak=tilavet, edrakum(?))
010.025
Allah, dâru's-selâm'a (selam yurduna) çagirir ve diledigini
(menyesãu) sirat-i mustakîm'e hidayet eder.
(dilek, hidayet, sirat-i mustakîm)
010.049
De ki: "Ben nefsim için dahi Allah'in dilediginden
(mâsãellâhu) baska ne bir mazarrata mâlikim, ne de bir menfaate.
Her ümmet için bir ecel... Ecelleri geldigi zaman, ne bir saat olsun
tehir edilirler, ne de öne alinirlar.
(dilek, nefan,darran(yarar/zarar), nefs, malik olmak )
010.099
Eger Rabbin dileseydi (velevsãe-rabbuke) arzdaki herkes toptan iman
ederdi. Hal böyleyken, insanlari mü'min olmaya sen mi ikrah
edeceksin (/zorlayacaksin)?
(dilek, iman, arz, (toptan hepsi) kullu, cemian)
010.107
Allah sana bir zarar dokunduracak olsa onu ondan baska kesfedecek
(/açacak) yoktur; sana bir hayr irade ederse (veinyuridke) fazlini
reddedecek yoktur; O'nu kullarindan diledigine (menyesãu) isabet
ettirir (?/nasip eder). O Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(irade, fazl, hayr, diledigine)
011.033
"Onu ancak size dilerse (insãe) Allah getirir ve siz onu âciz
birakacak(?) degilsiniz" dedi.
(dilek, getirmek)
011.087
Dediler ki "Ey Suayb! Atalarimizin kulu olduklarini terketmemizi
veya mallarimizda diledigimizi (mânesãu) yapmaktan vazgeçmemizi
sana namazin mi emrediyor? Herhalde sen çok halîmsin, râsidsin.
(mallar, dilek, yapmak)
011.107
Semavat ve arz durdukça Rabbinin diledigi (mâsãe-rabbuke) hariç,
orada ebedi kalicilardir. Çünkü, Rabbin irade ettigini (yurîdu)
yapar.
(semavat-arz, kalmak, dilek, irade, yapm=faal)
011.108
Mesud olanlar ise cennettedirler. Semavat ve arz durdukça Rabbinin
diledigi (mâsãe-rabbuke) hariç, kesintisiz bir 'atâ
(/bagis/ihsan/lütuf) olarak orada ebedi kalicilardir.
( semavat-arz, kalmak, dilek)
011.118
Eger Rabbin dileseydi (velevsãe-rabbuke) insanlari tek bir ümmet
kilardi, oysa [onlar] ihtilaf edip duracaklardir.
(dilek, ummet, ihtilaf etmek)
012.056
Iste böyle Yusuf'a o yerde mekan (/yetki/iktidar?) verdik, orada
diledigi (yesãu) yerde konakliyordu. Biz rahmetimizi diledigimize
(mennesãu) nasîb ederiz ve muhsinlerin ecrini zâyi etmeyiz.
(mekan, dilek, rahmet)
012.076
Bunun üzerine kardesinin heybelerinden önce onlarin heybelerinden
basladi, sonra da onu kardesinin heybesinden çikardi. Iste
Yûsuf'a böyle bir tedbir (/çare/kidnâ?) ögrettik. Allah'in
dilemesi (enyesãellâhu) hariç melikin dinine göre kardesini
alikoyamazdi. Biz diledigimizi (mennesãu) derecelere yükseltiriz.
Ve her ilm sahibinin fevkinde (/üstünde) bir 'alîm...
(dilek, melik'in dini, dereceler, ilm)
012.099
Yusuf'un yanina vardiklarinda [o] ebeveynini kendine çekti ve
kucakladi. "Allah'in dilegiyle (insãellâhu) emin
kilinmislar olarak Misir'a girin" dedi.
(dilek, guvenli=emin )
012.100
Ve ebeveynini tahta çikardi. Hepsi onun için secdeye (/tevazu ile
alçalip hürmet etmek) kapandilar. [O da]: "Ey babacigim!"
dedi, "Iste bu önceki rüyamin te'vili (/yorumu). Rabbim onu
Hakk kildi, ana ihsanda bulundu; çünkü beni zindandan çikardi,
seytan benimle kardeslerimin arasini bozduktan sonra sizi çölden
getirdi. Süphesiz, Rabbim diledigine (limâyesãu) Latîf'tir.
Süphesiz O'dur 'Alîm, Hakîm.
(dilek, lutuf edici)
012.110
Sonunda resuller yeise düstügünde ve yalanlanmis olduklarini
zann ettiklerinde onlara nusretimiz geldi de dilediklerimiz
(mennesãu) necata (/kurtulusa) erdirildi. Azabimiz (?/ba'sunâ)
mücrimler kavminden geri çevrilmez.
(nusrat, dilek, kurtulus)
013.013
Ra'd (gök gürlemesi) hamd ile melekler de korku içinde [O'nu]
tesbih ederler. [O] yildirimlar gönderir de onunla diledigini
(menyesãu) çarpar. O sedîdu'l-mihâl (/tuzagi/azabi çetin)
iken Allah hakkinda mücadele ediyorlar.
(dilek, yildirim, isabet ettirmek)
013.026
Allah diledigine (limenyesãu) rizki genisletir,[dilediginev]
daraltir. Onlar dünya hayatiyla sevindiler. Oysa dünya hayati
ahiret yaninda bir metadan (/geçici bir süre kullanip atilan)
baskasi degildir.
(dilek, rizk, cogaltmak, takdir etmek )
013.027
Yine kafirler "Ona Rabbinden bir ayet (/mucize) indirilmeli degil
miydi?" derler. De ki: "Süphesiz Allah diledigini (menyesãu)
dalalette birakir ve kendisine yönelene de hidayet eder.
(dilek, dalalet, hidayet)
013.031
Eger kendisiyle daglarin yürütüldügü veya arzin parça parça
edildigi veya ölülerin konusturuldugu bir kur'an [olsaydi?]...
Ne ki, emr tümüyle Allah'indir. Iman edenler yeise düsüp
anlamadilar mi ki Allah dileseydi (enlevyesãullâhu) bütün
insanlara hidayet ederdi. O kafirlere kendi san'atlari yüzünden
bir kari'a (/ansizin gelen bela) isabet edecek veya yurtlarinin
yakinina konacak. Derken Allah'in vaadi gelecek. Süphesiz Allah
mi'âdindan dönmez (?/caymaz/geri durmaz).
(emr, dilek, hidayet, butun insanlar, hidayet)
013.039
Allah diledigini (mâyesãu) mahveder, [dilediginiv] isbat eder
(?/sabit eyler). Ana kitab O'nun indindedir.
(dilek, mahvetmek, sabit kilmak, Ana Kitab)
014.004
Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan baskasiyla göndermedik
ki, onlara beyan etsin. Allah diledigini (menyesãu) dalalette
birakir, diledigine (menyesãu) hidayet eder. O 'Azîz'dir,
Hakîm'dir.
(dilek, dalalet, hidayet)
014.011
Resulleri onlara "Biz de siz gibi beserden baskasi degiliz. Lakin
Allah kullarindan diledigine (menyesãu) lütufta bulunur
(?/yemunnu) Allah'in izni disinda, size bir sultan (/delil/kanit)
getirmemiz söz konusu olamaz. Mü'minler Allah'a tevekkül
etsinler.
(dilek, yemunnu=lutuf?, izn, sultan)
Dilek Kadr
Irade (yapmak)
Hidayet, Rahmet, Fazl, Rizk, Mulk, Hikmet, Ilm, Hayr,
Magfiret (Sirk), Azab, Nasr, Izzet,
Zelil, Dalalet
Hesap
Savas cikarmak (Kavm)
Tasvir etmek
Faaliyet (yapmak)
Halk etmek (Kada, Emr, Mekan)
Mekan saglamak
Tahsis etmek
Secmek
Temize cikarmak
Sona erdirmek (kavim)
Vermek
Belayi kaldirmak
Derecelere yukseltmek
Iman etmek (arzdaki herkes)
Getirmek
Musibet etmek (gunah)
Varis kilmak (Arza)
Helak etmek
Yuceltmek (rafea)
Mislini soylemek
Okumak
Emniyetli kilmak
Lutfetmek (izin, sultan)
Necata erdirmek (kurtulusa) (kavm)
Isabet ettirmek (yildirim)
Mahvetmek
Sabit kilmak
Cogaltmak
Takdir etmek
Din (melik'in dini)
Tevbe
Ebedi kalmak
Semavat ve Arz
Yarar/Zarar (Nefs)
Zann, Tekzib
Milletine Donmek
Ummet (bir tek) (ihtilaf etmek)
gecen abk'ye de bahsettigim, Abdulaziz Bayindir'in "Kuran Isiginda
Dogru Bildigimiz Yanlislar" kitabinda -ki itibar ettigim bi ilim adami
oldugu icin dikkate deger buldum- asagidaki ayet ve benzerlerinin
yanlıs meallendirildigi bilgisi var:
014.004 Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan başkasıyla
göndermedik, ki onlara beyan etsin [diye]. Allah dilediğini (menyeşãu)
saptırır, dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. O Azîz'dir, Hakîm'dir.
(dilek, saptırmak, hidayet)
Soyle olmaliymis:
014.004 Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan başkasıyla
göndermedik, ki onlara beyan etsin [diye]. Allah dileyeni (menyeşãu)
saptırır, dileyene (menyeşãu) hidayet eder. O Azîz'dir, Hakîm'dir.
(dilek, saptırmak, hidayet)
tabii fikrini arapca bir takim gramer kurallarina dayandirmis, arapca
bilmedigim icin anlamadigim :) ve mevcud mealler icinde bu belirttigi
yanlisi yapmayan mealin Muhammed Esed'inki oldugunu soylemis.. simdi
boyle olunca "insanin dilemesini iceren ayetler" artar :)
ben kendisiyle dosyayi paylasabiliriz diye dusundum.. eger siz de
katilirsaniz posta ile iletisime gecer ve dosyamizi bahsettigi sekilde
tashih etmesini rica ederiz..
DİLEK
002.020 O şimşek neredeyse gözlerini çarpıp alıverecek; kendilerini
her aydınlattığında onda yürürler, üzerlerine karanlık çöktüğü zaman
kalakalırlar. Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu), onların
işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye
kadîrdir.
(dilek, işitme, görme, her şey, kadr)
002.035 "Ey Âdem" dedik: "Sen ve zevcen cennette yerleşin ve ondan
dilediğiniz (şi'tumâ) yerden bol bol yeyin; ancak şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz".
(dilek, yemek, zulm)
002.058 Bir zaman : "Şu kasabaya girin ve oradan dilediğiniz (şi'tum)
yerden bol bol yeyin; kapısından secde ederek girin ve 'hitta' deyin
ki hatalarınıza mağfiret edelim. Muhlislere [daha da] ziyade edeceğiz"
demiştik.
(dilek, yemek)
002.070 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de o nedir bize açıklasın,
çünkü bize göre sığırlar birbirlerine benzer; muhakkak biz Allah
dilerse (inşãellâhu) hidayet edilenlerden oluruz" dediler.
(dilek, hidayet edilenler)
002.090 Allah'ın indirdiğine küfr edip, Allah'ın kullarından
dilediğine (menyeşãu) fazlından indirmesini küstahça çekemeyerek
nefslerini sattıkları o şey ne çirkindir! Bunun için gazap üzerine
gazaba uğradılar. O kâfirler için muhîn bir azab [vardır].
(dilek, fazl, küstahça çekememek, hakikati)
002.105 Ne Ehl-i Kitabtan küfredenler, ne de müşrikler, size
Rabbinizden bir hayır indirilmesini isterler; Allah ise dilediğine
(menyeşãu) rahmetini tahsis eder; Allah azîm bir fazl sahibidir.
(dilek, rahmet)
002.142 İnsanlardan o beyinsizler, "Onları bulundukları kıblelerinden
çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da; O,
dilediğini (menyeşãu) sirat-ı mustakîm'e hidayet eder."
(dilek, hidayet, sirat-ı mustakîm)
002.212 Küfredenlere dünya hayatı süslü görünür de iman edenlerle alay
ederler; oysa ittika sahipleri Kıyamet Günü onların üstündedir. Allah,
dilediğini (menyeşãu) hesapsız rızklandırır.
(dilek, rızk, hesap)
002.213 İnsanlar bir tek ümmetti; Allah müjdeci ve uyarıcı olarak
peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanların ihtilafa düştükleri
konularda aralarında hüküm vermek için hakk bir Kitab indirdi. Halbuki
kendilerine beyyineler geldikten sonra aralarındaki küstahça
çekememezlik yüzünden ihtilafa düşenler Kitab Ehli'nden başkası
değildir. Bunun üzerine Allah, iman edenleri kendi izniyle ihtilafa
düştükleri şeyde hakka hidayet etti. Allah, dilediğini (menyeşãu)
sirat-ı mustakîm'e hidayet eder.
(dilek, hidayet, sirat-ı mustakîm)
002.220 Hem dünya hem ahiret hakkında… Sana yetimler hakkında
sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek hayırlıdır." Eğer onlarla bir
arada yaşayacaksanız artık onlar kardeşlerinizdir. Allah fesat
çıkaranı ve ıslah ediciyi bilir/ayırır. Ve eğer Allah dileseydi
(velevşãellâhu), size güçlük çıkarırdı. Muhakkak Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir!
(dilek, taşınamaz yük)
002.223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz (şi'tum)
gibi varın, nefsiniz için önceden hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve
bilin ki muhakkak O'na kavuşacaksınız. Ve sen de mü'minleri müjdele.
(dilek, kadın, nefs)
002.247 Peygamberi onlara: "Allah Tâlût'u size melik olarak gönderdi."
dedi. Onlar: "Biz melikliğe ondan daha layık iken ve ona malca da bir
bolluk verilmemişken o nasıl üzerimize melik olabilir?" dediler. O
"Şüphesiz Allah size onu seçti; ilmini ve cismini bolca artırdı.
Allah, mülkünü dilediğine (menyeşãu) verir: Allah Vâsi'dir, Alîm'dir"
dedi.
(mülk, dilek)
002.251 Bunun üzerine, onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar,
Davud da Câlût'u öldürdü; Allah ona mülk ve hikmet verdi ve dilediği
(mimmâyeşãu) şeyden öğretti. Eğer Allah, insanların kimisiyle
kimilerini defetmeseydi, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı: fakat Allah
âlemlere karşı fazl sahibidir.
(dilek, mülk, hikmet, ilm)
002.253 İşte şunlar o resuller! Kimilerini kimine üstün kıldık.
Onlardan kimi ile Allah konuştu, kimini de derecelere yükseltti.
Meryem oğlu İsa'ya da beyyineler verdik ve o'nu Rûhu'l-Kudüs ile
destekledik. Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu) kendilerine
beyyineler geldikten sonra onların ardından gelenler birbirlerini
öldürmezlerdi. Lakin ihtilafa düştüler; kimi iman etti, kimi küfr. Ve
eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu) birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin
Allah irade ettiğini (mâyurîdu) yapar.
(dilek, savaş, yapmak, irade)
002.255 ALLAH -O'ndan başka ilah yoktur- Hayy'dır, Kayyûm'dur. Ne
dalgınlık tutar O'nu, ne de uyku. Semavatta ve arzda ne varsa hepsi
O'nun. İzni olmadan katında şefaatte bulunacak kimdir? O,
önlerindekini ve arkalarindakini bilir; onlar ise O'nun dilediği
(bimâşãe) kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun
kürsîsi semavatı ve arzı kuşatmıştır. Onları hıfz etmek O'na ağır
gelmez. O Aliyy'dir, Azîm'dir.
(dilek, ilm, şey)
002.261 Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, yedi başak
bitiren, her başakta yüz dane bulunan bir tek danenin meseli gibidir.
Allah dilediğine (limenyeşãu) kat kat katlar. Allah Vâsi'dir,
Alîm'dir.
(dilek, vermek)
002.269 Dilediğine (menyeşãu) hikmeti verir. Kime hikmet verilmişse
ona gerçekten çok hayr verilmiştir. Bunu Ulul-Elbab'dan başkası
tezekkür edemez.
(dilek, hikmet, hayr, ulul-elbab)
002.272 Onların hidayete ermesi senin üzerinde [borç] değildir. Lakin
Allah, dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. Hayr namına ne infak
ederseniz kendiniz içindir. Zaten siz Allah'ın yüzünü aramaktan başka
[bir amaçla] infak etmezsiniz. Hayra dair ne infak ederseniz size
tastamam ödenir; zulmedilmezsiniz.
(dilek, hidayet)
002.284 Allah'ındır hep semavatta ve arzda olanlar. Nefslerinizdekini
açığa vursanız da saklasanız da Allah sizi onunla hesaba çeker; sonra
O, dilediğine (limenyeşãu) mağfiret eder, dilediğine (menyeşãu) de
azab. Allah her şeye kadîrdir.
(hesaba çekmek, dilek, mağfiret, azab)
003.006 O'dur rahimlerde sizi dilediği (keyfeyeşãu) gibi tasvir eden.
O'ndan başka ilah yoktur! O Azîz'dir, Hakîm'dir.
(rahim, dilek, tasvir etmek)
003.013 Karşı karşıya gelen iki bölük muhakkak bir ayet oldu size.
Biri Allah yolunda vuruşuyorken, diğeri kâfir. [Öncekiler] göz görmesi
ile onları kendilerinin iki misli [kalabalık] görüyorlar. Allah,
dilediğini (menyeşãu) yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret
sahipleri için kesin bir ibret [vardır].
(dilek, yardım, desteklemek)
003.026 De ki: "Ey mülkün maliki Allah'ım! Mülkü dilediğine (menteşãu)
verirsin, dilediğinden (mimmenyeşãu) çeker alırsın; dilediğini
(menteşãu) azîz eylersin, dilediğini (menteşãu) zelîl edersin. Hayr,
yalnız senin elindedir. Kuşkusuz Sen her şeye kadîrsin."
(mulk, dilek, yüceltmek=izzetli kılmak, alçaltmak=zelil etmek, kadr)
003.027 Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsın. Diriyi ölüden, ölüyü
diriden çıkarırsın. Dilediğini (menyeşãu) hesapsız rızklandırırsın.
(dilek, rızk, hesap)
003.037 Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti ve onu
güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ona kefil kıldı.
Zekeriya, ne zaman mihraba girse, [onun] yanında bir rızk bulurdu. "Ey
Meryem, bunlar sana nereden?" derdi. "Bunlar Allah'ın indinden. Allah,
dilediğini (menyeşãu) hesapsız rızklandırır!" derdi [o da].
(dilek, rızk, hesap)
003.040 "Rabbim! Bana ihtiyarlık çökmüşken ve karım da kısırken nasıl
bir oğlum olabilir?" dedi. "İşte böyle! Allah dilediğini (mâyeşãu)
yapar" buyurdu.
(dilek, yapmak=faaliyet)
003.047 "Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum
olabilir?" dedi. "İşte öyle! Allah dilediğini (mâyeşãu) halk eder; bir
emr kada ettiği zaman sadece ona Ol! der ve [o da] hemen oluverir"
dedi.
(halk etmek, dilek, kada, emr, kun=mekan edin)
003.073 "Dininize tâbi olandan başkasına inanmayın." De ki: "Kuşkusuz
hidayet Allah'ın hidayetidir. Size verilenin bir benzeri başka birine
de veriliyor ya da Rabbiniz indinde size karşı deliller getiriyorlar
[diye mi bunlar?]." De ki: "Fazl Allah'ın elindedir; onu dilediğine
(menyeşãu) verir. Allah Vâsi'dir, Alîm'dir".
(dilek, fazl=lütuf/ihsan)
003.074 Rahmetini dilediğine (menyeşãu) tahsis eder. Allah azîm bir
fazl sahibidir.
(dilek, tahsis etmek, rahmet)
003.129 Semavattaki ve arzdakiler Allah'ındır. Dilediğine (limenyeşãu)
mağfiret eder, dilediğine (menyeşãu) azab. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(dilek, mağfiret, azab)
003.179 Allah pisi temizden ayırıncaya kadar Müminleri bulunduğunuz
hal üzere bırakacak değildir. Allah sizi gayba muttali kılacak da
değildir. Lakin Allah resullerinden dilediğini (menyeşãu) seçer.
Öyleyse Allah'a ve resullerine iman edin. İman eder, ittika ederseniz
size azîm bir ecr [vardır].
(dilek, seçmek)
004.048 Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasına mağfiret etmez,
bunun dışındakiler için dilediğine (limenyeşãu) mağfiret eder. Allah'a
kim şirk koşarsa azîm bir günahla iftira etmiş olur.
(dilek, mağfiret, şirk=ortak koşmak)
004.049 Nefslerini temize çıkaranlara bakmaz mısın? Allah dilediğini
(menyeşãu) temize çıkarır. Kimseye 'fetîl' kadar zulmedilmez.
(dilek, temize çıkarmak, zulm)
004.090 Ancak sizinle arasında bir mîsâk olan bir kavme sığınanlar
yahut ne size karşı ne de kendi kavimlerine karşı harbetmek
gönüllerini sıkıştıranlar [bunun] dışındadır. Ve eğer Allah dileseydi
(velevşãellâhu) onları üzerinize musallat ederdi de sizinle
harbederlerdi. O halde sizden çekilip, sizinle harbetmeyip, sulhü size
bıraktıkları takdirde Allah sizin için onların aleyhinde bir yol
kılmamıştır.
(kavim, dilek, saldırmak)
004.116 ALLAH, kendisine şirk koşanlara mağfiret etmez, dilediğine
(limenyeşãu) bundan başkası için mağfiret eder. Kim Allah'a şirk
koşarsa elbette o uzak bir dalalete sapmıştır.
(mağfiret, şirk, dilek)
004.133 Dilerse (inyeşe') sizi giderir de ey insanlar başkalarını
getirir. Allah buna kadîrdir.
(dilek, bitirmek=yuzhib, başkasını getirmek, kadr)
005.017 Andolsun ki "Allah, O Meryem oğlu Mesih'tir!" diyenler
küfretmiştir. De ki: "Allah Meryem oğlu İsa'yı, annesini ve
yeryüzündekilerin hepsini helak etmeyi irade ederse (erâde) kim
Allah'tan bir şeye mâlik olabilir? Semavatın, arzın ve ikisi
arasındaki her şeyin mülkü Allah'ındır; dilediğini (mâyeşãu) halk
eder. Allah her şeye kadîrdir!"
(dilek, halk etmek, her sey, kadr)
005.018 Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğullarıyız ve
sevgilileriyiz" dediler. De ki: "Peki öyleyse ne diye size
günahlarınızdan dolayı azab ediyor? Bilakis siz de halk ettiklerinden
bir beşersiniz! [O] dilediğine (limenyeşãu) mağfiret eder, dilediğine
(menyeşãu) azab… Semavâtın, arzın ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü
Allah'ındır. Nihaî dönüş ancak O'nadır."
(dilek, mağfiret, azab)
005.040 Bilmez misin ki semavatın ve arzın mülkü Allah'ındır?
Dilediğine (menyeşãu) azab eder, dilediğine (limenyeşãu) mağfiret…
Allah her şeye kadîrdir.
(dilek, azab, mağfiret, her şey, kadr)
005.048 Sana kitaptan önündekileri musaddık ve ona bir muheymin olarak
indirdik. Artık bütün Ehl-i Kitab arasında Allah'ın indirdiği ile
hükmet, onların hevasına tâbi olma. Sizden herbiriniz için bir şeri'at
ve minhâc kıldık. Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu), sizi tek
bir ümmet yapardı. Ancak [bu] verdikleriyle sizi sınamak(?/liyebluve)
içindir. O halde hayrda koşup yarışın! Topluca dönüşünüz Allah'adır; o
vakit hakkında ihtilafa düştüklerinizi size haber verecektir.
(dilek, ummet, çıkarmak, sınamak)
005.054 Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah [onların]
yerine kendilerini sevdiği, onların da kendisini sevdiği öyle bir
kavim getirir ki: müminlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı
izzetli; Allah yolunda cihad eden ve dil uzatanın levminden korkmayan…
Bu, Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine (menyeşãu) verir. Allah
Vâsi'dir, Alîm'dir.
(dilek, fazl)
005.064 Yahudiler "Allah'ın eli bağlıdır" dediler. Bununla elleri
bağlandı, lanetlendiler. Bilakis O'nun iki eli de açıktır, dilediği
(keyfeyeşãu) gibi infak eder. Andolsun Rabbinden sana indirilen
onların tuğyanını ve küfrünü artıracaktır. Aralarına kıyamete kadar
sürecek adâvet ve buğz saldık. Her ne zaman harp için bir ateş
tutuştururlarsa, Allah onu söndürür. Onlar arzda fesada koşarlar,
Allah ise müfsidleri sevmez.
(dilek, vermek)
006.035 Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, onlara bir
ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven
dayamaya gücün yetiyorsa [hiç durma!]… Ve eğer Allah dileseydi
(velevşãe) hepsini hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden
olma!
(dilek, hidayet)
006.039 Ayetlerimizi tekzib edenler karanlıklarda sağır ve
dilsizdirler. Allah dilediğini (menyeşãillâhu) saptırır; dilediğini
(vemenyeşe') sirat-ı mustakîm üzere kılar.
(dilek, saptırmak, sirat-ı mustakîm)
006.041 "Doğrusu yalnızca O'nu çağırırsınız da dilerse (inşãe)
çağırdığınız o şeyi [belayı] kaldırır ve [o lahza] şirk koştuklarınızı
unutursunuz".
(dilek, belayı kaldırmak)
006.080 Kavmi ona karşı muhâcceye kalkıştı. De ki: "O bana hidayet
etmişken, bana karşı Allah hakkında muhâcceye mi kalkışıyorsunuz?
Rabbimin dilemesi (enyeşãe-rabbî) hariç asla korkmam O'na şirk
koştuklarınızdan. Rabbim her şeyi ilmen kuşatmıştır; hala bir tezekkür
etmez misiniz?"
(şey, dilek, olmak)
006.083 Bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz hüccetimizdir. Biz,
dilediğimizi (menneşãu) derecelere yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin
Hakîm'dir, Alîm'dir.
(dilek, derecelere yükseltmek)
006.088 İşte bu, Allah'ın hidayetidir. Onunla kullarından dilediğine
(menyeşãu) hidayet eder. Eğer şirk koşsalardı, bütün yapageldikleri
elbette boşa giderdi.
(hidayet, dilek)
006.107 Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu) şirk koşmazlardı. Biz
seni onlar üzerine hafîz kılmadık, sen onlara vekîl de değilsin.
(dilek, şirk koşmak)
006.111 Eğer onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle
konuşsaydı ve her şeyi karşılarında toplayıp haşretseydik, Allah'ın
dilemesi (enyeşãellâhu) hariç, iman edecek değillerdi. Lakin onların
çoğu bunun cahilidir.
(iman etmek, dilek)
006.112 Böylece Biz her nebîye insan ve cin şeytanlarını düşman
kıldık. Onlardan kimileri kimilerini aldatmak için sözün yaldızlısını
fısıldarlar. Ve eğer Rabbin dileseydi (velevşãe-rabbuke) bunu
yap(a)mazlardı: o halde, onları iftiralarıyla başbaşa bırak!
(dilek, yapmak)
006.128 Onların hepsini haşredeceği gün "Ey cin ma'şeri! İnsanların
çoğunu edindiniz" [diyecek]. Onların insanlardan dostları "Rabbimiz,
yek-diğerimizden istifade ettik ve bize verdiğin sürenin sonuna
ulaştık" derler. Allah buyuracak: "Ateş konak yerinizdir. Allah'ın
dilemesi (mâşãellahu) hariç, ebedi kalıcılar olmak üzere…" Şüphesiz
Rabbin Hakîm'dir, Alîm'dir.
(dilemedikçe, hikmet)
006.133 Rabbin Ganiyy'dir, rahmet sahibidir. Dilerse (inyeşe') sizi
giderir; sizi başka bir kavmin zürriyyetinden inşa ettiği gibi
arkanızdan yerinize dilediğini (mâyeşãu) getirir.
(dilek, sona erdirmek, kavim, zürriyyet, inşa etmek)
006.137 Yine bunun gibi şerikleri müşriklerden çoğuna evlatlarını
öldürmeyi süslü gösterdi, ta ki onları yok etsinler ve dinlerini
kendilerine karmakarışık etsinler. Ve eğer Allah dileseydi
(velevşãellâhu) bunu yap(a)mazlardı: artık onları iftiralariyla
başbaşa bırak!
(dilek, yapmak, iftira)
006.148 Müşrikler diyecekler: "Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu)
ne biz müşrik olurduk ne de atalarımız; hiçbir şeyi de haram
etmezdik". Ondan öncekiler de böyle tekzib etmişlerdi; nihayet
azabımızı tattılar. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir ilm
var mı? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz; saçmalıyorsunuz."
(dilek, ilm, zann, tekzib)
006.149 De ki: "Hüccet-i Baliğa Allah'ındır. Eğer dileseydi (felevşãe)
elbette hepinize hidayet ederdi."
(hüccet-i baliğa, hidayet, hepiniz)
007.019 "Ey Âdem, zevcenle cennette yerleş. İkiniz de dilediğiniz
(şi'tumâ) yerden yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz!"
(yemek, dilek, zulm)
007.089 Allah bizi ondan kurtarmışken milletinize dönmemiz doğrusu
Allah'a karşı bir yalanı iftira etmemiz olur; Rabbimiz Allah'ın
dilemesi (enyeşãellâhu) hariç dönmemiz olur şey değildir. Rabbimiz her
şeyi ilmen kuşatmıştır, biz de Allah'a tevekkül etmişiz. Ey Rabbimiz,
bizimle kavmimiz arasını hakk ile fethet. Sen fatihlerin en hayırlısı…
(millet, dilek, dönmek, ilm, her şey)
007.100 [Bütün bunlar] eski sahiplerinden sonra arza vâris olanlara
hidayet etmez mi? Eğer dileseydik (enlevneşãu) günahlarını başlarına
çarpardık. Kalplerinin üzerini tab'ederiz, artık işitmezler.
(dilek, günah, musibet)
007.128 Musa kavmine: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Kuşkusuz
arz Allah'ındır, ona kullarından dilediğini (menyeşãu) vâris eder.
Akıbet muttakiler içindir." dedi.
(arz, dilek, vâris)
007.155 Musa, mîkâtımız için kavminden yetmiş erkişi seçti. Onları
sarsıntı yakalayınca, "Ey Rabbim!" dedi, "Dileseydin (şi'te) onları ve
beni önceden helak ederdin; şimdi bizi içimizden o süfehânın ettikleri
yüzünden helak mı edeceksin? Bu senin fitnenden başkası değildir; ki
onunla dilediğini (menteşãu) saptırır, dilediğine (menteşãu) hidayet
edersin. Sen bizim velîmizsin; bize mağfiret eyle; Sensin mağfiret
edenlerin en hayırlısı.
(dilek, helak, sapkınlık, hidayet)
007.156 Bize bu dünyada da güzellik yaz, ahirette de… Şüphesiz ki, biz
Sana yöneldik" [Allah] "Azabımı dilediğime (meneşãu) isabet ettiririm,
rahmetim ise her şeye vâsidir. Onu ittika edenlere, zekatı verenlere,
ayetlerimize iman edenlere yazacağım" buyurdu.
(azab, isabet ettirmek, rahmet, her şey, vâsi)
007.161 O zaman onlara denilmişti ki: "Şu kentte meskûn olun, ondan
dilediğiniz (şi'tum) yerden yeyin; 'hitta' deyin ve secde ederek
kapısından girin ki hatalarınıza mağfiret edelim. Muhsinlere [daha da]
ziyade edeceğiz.
(dilek, yemek)
007.176 Ve eğer dileseydik (velevşi'nâ) onu bunlarla [o ayetlerle]
yüceltirdik. Lakin o arza (/alçaklığa/aşağılığa) saplandı ve hevasına
tâbi oldu. Onun meseli, o köpeğin meseli gibidir: üzerine varırsan
dilini sarkıtıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte bu
ayetlerimizi tekzib eden kavmin meselidir. Öyleyse, bu kıssayı anlat,
ola ki tefekkür ederler.
(dilek, yüceltmek=refea)
007.188 De ki: "Allah'ın dilemesi (mâşãellâhu) hariç, nefsim için
yarara da mâlik değilim, zarara da. Eğer gaybı biliyor olsaydım hayrı
artırırdım, kötülük de bana dokunmazdı. Ben iman eden bir kavim için
uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim.
(dilek, nefan, darran (/yarar/zarar), nefs, malik olmak)
008.031 Karşılarında ayetlerimiz okunduğu zaman "İşittik" demişlerdi.
"Eğer dilersek (levneşãu) biz de elbette bunun mislini söyleriz: bu,
esâtîru'l-evvelîn'den başkası değildir."
(dilek, misl, söylemek)
009.015 Kalplerinden gayzı gidersin. Ve Allah dilediğine (menyeşãu)
tevbe bahşeder. Allah 'Alîm'dir, Hakîm'dir.
(dilek, tevbe)
009.027 Sonra bunun ardından Allah dilediği (menyeşãu) üzerine tevbe
bahşeder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(dilek, tevbe)
009.028 Ey iman edenler! Müşrikler necistirler. Artık bu yıldan sonra
Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluğa düşmekten korkarsanız
yakında Allah dilerse (inşãe) sizi fazlından zenginleştirir. Şüphesiz
Allah 'Alîm'dir, Hakîm'dir.
(dilek, fazl)
010.016 De ki: "Eğer Allah dileseydi (levşãellâhu) onu size okumazdım
ve gerçekten onu size bildirmezdi. Ben ondan önce bir ömür içinizde
bulundum. Hiç akıllarınızı işletmez misiniz?"
(dilek, okumak=tilavet, edrakum(?))
010.025 Allah, dâru's-selâm'a çağırır ve dilediğini (menyeşãu) sirat-ı
mustakîm'e hidayet eder.
(dilek, hidayet, sirat-ı mustakîm)
010.049 De ki: "Ben nefsim için dahi Allah'ın dilediğinden
(mâşãellâhu) başka ne bir zarara mâlikim, ne de bir yarara. Her
ümmetin bir eceli [vardır]; ecelleri geldiği zaman, ne bir saat olsun
tehir edilir, ne de öne alınırlar.
(dilek, nefan, darran (yarar/zarar), nefs, mâlik olmak)
010.099 Ve eğer Rabbin dileseydi (velevşãe-rabbuke) arzdaki herkes
toptan iman ederdi. Hal böyleyken, insanları mü'min olmaya sen mi
ikrah edeceksin?
(dilek, iman, arz, (toptan hepsi) kullu, cemian)
010.107 Allah sana bir zarar dokunduracak olsa onu ondan başka
keşfedecek yoktur; sana bir hayr irade ederse (veinyuridke) fazlını
reddedecek yoktur; O'nu kullarından dilediğine (menyeşãu) nasib eder.
O Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(irade, fazl, hayr, dilediğine)
011.033 "Onu ancak size dilerse (inşãe) Allah getirir ve siz onu âciz
bırakacak değilsiniz" dedi.
(dilek, getirmek)
011.087 Dediler ki "Ey Şuayb! Atalarımızın kulu olduklarını
terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi (mâneşãu) yapmaktan
vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok halîmsin,
râşidsin.
(mallar, dilek, yapmak)
011.107 Semavat ve arz durdukça Rabbinin dilediği (mâşãe-rabbuke)
hariç, orada ebedi kalıcılardır. Çünkü, Rabbin irade ettiğini (yurîdu)
yapar.
(semavat-arz, kalmak, dilek, irade, yapm=faal)
011.108 Mesud olanlar ise cennettedirler. Semavat ve arz durdukça
Rabbinin dilediği (mâşãe-rabbuke) hariç, kesintisiz bir atâ olarak
orada ebedi kalıcılardır.
(semavat-arz, kalmak, dilek)
011.118 Ve eğer Rabbin dileseydi (velevşãe-rabbuke) insanları tek bir
ümmet kılardı, oysa [onlar] ihtilaf edip duracaklardır.
(dilek, ummet, ihtilaf etmek)
012.056 İşte böyle Yusuf'a o yerde mekan verdik, orada dilediği
(yeşãu) yerde konaklıyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize (menneşãu)
nasîb ederiz ve muhsinlerin ecrini zâyi etmeyiz.
(mekan, dilek, rahmet)
012.076 Bunun üzerine kardeşinin heybelerinden önce onların
heybelerinden başladı, sonra da onu kardeşinin heybesinden çıkardı.
İşte Yûsuf'a böyle bir tedbir öğrettik. Allah'ın dilemesi
(enyeşãellâhu) hariç melikin dinine göre kardeşini alıkoyamazdı. Biz
dilediğimizi (menneşãu) derecelere yükseltiriz. Ve her ilm sahibinin
üstünde bir alîm [vardır].
(dilek, melik'in dini, dereceler, ilm)
012.099 Yusuf'un yanına vardıklarında [o] ebeveynini kendine çekti ve
kucakladı. "Allah'ın dileğiyle (inşãellâhu) emin kılınmışlar olarak
Mısır'a girin" dedi.
(dilek, emin=güvenli)
012.100 Ve ebeveynini tahta çıkardı. Hepsi onun için secdeye
kapandılar. [O da]: "Ey babacığım!" dedi, "İşte bu önceki rüyamın
te'vili. Rabbim onu hakk kıldı, bana ihsanda bulundu; çünkü beni
zindandan çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan
sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz, Rabbim dilediğine (limâyeşãu)
Latîf'tir. Şüphesiz O'dur Alîm, Hakîm.
(dilek, Latîf=lutuf edici)
012.110 Sonunda resuller yeise düştüğünde ve tekzib edildiklerini zann
ettiklerinde onlara yardımımız geldi de dilediklerimiz (menneşãu)
kurtuluşa erdirildi. Azabımız mücrimler kavminden geri çevrilmez.
(yardım=nusrat, dilek, kurtuluş)
013.013 Ra'd hamd ile melekler de korku içinde [O'nu] tesbih ederler.
[O] yıldırımlar gönderir de onu dilediğine (menyeşãu) isabet ettirir.
O şedîdu'l-mihâl iken Allah hakkında mücadele ediyorlar.
(dilek, yıldırım, isabet ettirmek)
013.026 Allah dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar (yebsutu) ve
[dilediğine√] takdir eder (yakdiru). Onlar dünya hayatıyla sevindiler.
Oysa dünya hayatı ahiret yanında bir metadan başkası değildir.
(dilek, rızk, açmak, takdir etmek)
013.027 Yine küfredenler "Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil
miydi?" derler. De ki: "Şüphesiz Allah dilediğini (menyeşãu) saptırır
ve kendisine dönene de hidayet eder.
(dilek, saptırmak, hidayet)
013.031 Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü veya arzın parça parça
edildiği veya ölülerin konuşturulduğu bir kur'an [olsaydı?]… Ne ki,
emr tümüyle Allah'ındır. İman edenler yeise düşmediler mi: eğer Allah
dileseydi (enlevyeşãullâhu) bütün insanlara hidayet ederdi. O
küfredenlere kendi sanatları yüzünden bir kari'a isabet edecek veya
yurtlarının yakınına konacak. Derken Allah'ın vaadi gelecek. Şüphesiz
Allah mi'âdından dönmez.
(emr, dilek, hidayet, bütün insanlar, hidayet)
013.039 Allah dilediğini (mâyeşãu) mahveder, [dilediğini√] sabit
eyler. Ana Kitab O'nun indindedir.
(dilek, mahvetmek, sabit eylemek, Ana Kitab)
014.004 Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan başkasıyla
göndermedik, ki onlara beyan etsin [diye]. Allah dilediğini (menyeşãu)
saptırır, dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. O Azîz'dir, Hakîm'dir.
(dilek, saptırmak, hidayet)
014.011 Resulleri onlara "Biz de siz gibi beşerden başkası değiliz.
Lakin Allah kullarından dilediğine (menyeşãu) lütufta
bulunur(?/yemunnu). Allah'ın izni dışında, size bir sultan getirmemiz
olamaz. Mü'minler Allah'a tevekkül etsinler.
(dilek, yemunnu=lutuf?, izn, sultan)
014.019 Allah'ın semavatı ve arzı hakk olarak halk ettiğini görmedin
mi? Dilerse (inyeşe') sizi giderir, yepyeni bir halk getirir.
(bitirmek/yoketmek, getirmek)
014.027 Allah iman edenleri dünya hayatında da, ahirette de sabit bir
söz ile sabit eyler; zalimleri de saptırır. Ve Allah dilediğini
(mâyeşãu) yapar.
(faaliyet/yapmak)
016.002 Melekleri de emrinden bir ruh ile kullarından dilediğine
(menyeşãu) indirir: "[insanları] uyarın; Benden başka ilah yoktur!
[Benden] ittika edin.
(melekler, Emrinden Ruh, indirmek)
016.009 Yola yöneltmek Allah'a aittir; O'ndan sapan da [vardır]. Ve
eğer dileseydi (velevşãe) hepinize toptan hidayet ederdi.
(hidayet, hepinize)
016.031 And cennetleri… Oralara girerler; altlarından ırmaklar akar,
onlara oralarda ne diliyorlarsa (mâyeşãu) [vardır]. İşte böyle
ödüllendirir Allah muttakileri.
(diledikleri)
016.035 Müşrikler: "Eğer Allah dileseydi (levşãellâhu) biz de
atalarımız da kendisinden başka hiçbir şeyin kulu olmaz, O'nsuz hiçbir
şeyi haram etmezdik" dedi. Onlardan öncekiler de böyle yaptı.
Resullere [düşen] mübîn bir tebliğden başkası mı?
(dilek, kul olmamak)
016.093 Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu) sizi tek bir ümmet
kılardı. Lakin Allah dilediğini (menyeşãu) saptırır, dilediğine
(menyeşãu) hidayet eder. Ve şüphesiz, yapageldiklerinizden
sorgulanacaksınız.
(dile, ümmet, dalalet, hidayet)
017.018 Kim bu aceleyi irade ederse (yurîdu), irade ettiğimiz (nurîdu)
kimseye dilediğimizi (mâneşãu) [vermekte] acele ederiz. Sonra ona
cehennemi [pay/yurt] kılarız; kınanmış, kovulmuş halde ona yaslanır.
(acilolani, irade, dilek, irade)
017.030 "Şüphesiz Rabbin dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar ve
[dilediğine√] takdir eder. Gerçekten O kullarına Habîr, Basîr olandır.
(bol rızk, dilek, takdir etmek)
017.054 Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse (inyeşe') size rahmet
eder veya dilerse (inyeşe') azab… Biz seni üzerlerine vekîl
göndermedik.
(dilek, rahmet, azab)
017.086 Andolsun dilersek (şi'nâ) sana vahyettiğimizi kesinlikle
gideririz, sonra bize karşı senin için bir vekîl de bulamazsın.
(dilek, vahiy, gidermek)
018.024 "Ancak Allah dilerse (enyeşãellâhu)" [de]. Unuttuğun zaman
Rabbini zikret ve de ki "Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın bir
başarı(?/raşeden) hidayet eder."
(Allah dilerse)
018.029 De ki: "O hakk Rabbinizdendir. Artık dileyen (femenşãe) iman
etsin, dileyen (vemenşãe) küfr!". Gerçekten Biz zalimler için öyle bir
ateş hazırladık ki duvarları çepeçevre kendilerini kuşatmıştır ve eğer
imdat isterlerse yüzleri kavuran katran gibi bir su ile imdat
edilirler. Ne fena bir içki [o]! Ne fena [o] mürtefik!
(dilek, iman, kufr)
018.039 "Bağına girdiğin zaman 'Allah dilemiş (maşãellâhu) [de olmuş]
kuvvet Allah'tan başkası ile değildir' deseydin olmaz mıydı? Eğer
malca ve evlatça senden daha az görüyorsan beni…
(dilek, kuvvet)
018.069 [Musa] "Allah dilerse (inşãellâhu) beni sabreden [biri olarak]
bulacaksın ve senin hiçbir emrine asi olmam" dedi.
(dilek, sabır)
018.077 Yine yola koyuldular; nihayet bir kasabanın ehline vardıkları
zaman, ehlinden yiyecek istediler; [kasaba ehli onları] misafir
etmekten kaçındı. [Derken] orada yıkılmayı irade etmiş (yurîdu) bir
duvar buldular, [O] tuttu doğrulttu onu. [Musa] "Eğer dileseydin
(levşi'te) [bunun] karşılığında elbette bir ecr alabilirdin" dedi.
(irade, dilek, ecr)
021.009 Sonra, onlara [olan] vaade sâdık olduk da onları ve
dilediğimizi (menneşãu) kurtardık; müsrifleri de helak ettik.
(dilek, kurtarmak)
022.005 Ey insanlar! Ölülerin diriltilmesinden şüphede iseniz, gerçek
şu ki, Biz sizi topraktan halk ettik, sonra bir nutfeden, sonra bir
alâkadan, sonra halkı belli belirsiz bir mudgadan (bir çiğnem et)… Ta
ki, size beyan edelim. Dilediğimizi (mâneşãu) müsemma bir ecele
[kadar] rahimlerde tutarız da sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız,
sonra kuvvetinize ermeniz için [sizi büyütürüz]. İçinizden kimi vefat
ettirilir, kimi de ilminin sonrasında hiçbir şey bilmesin diye erzel-i
ömre irade edilir (yuraddu). Arzı kupkuru görürsün, [derken] üzerine
suyu indirdiğimiz zaman kabarır; her şirin çiftten nebatat bitirir.
(dilek, ecel, vefaat, irade)
022.018 Görmedin mi, semavattakiler, arzdakiler; güneş, ay ve
yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların çoğu [O'na] secde
ederler. Çoğunun ise üzerlerine azab hakk oldu. Allah kimi aşağılarsa
artık ona ikram edecek yoktur. Kuşkusuz Allah dilediğini (mâyeşãu)
yapar.
(dilek, faaliyet(yapmak))
023.024 Kavminin küfredenlerinin ileri gelenleri "Bu sizin gibi bir
beşerden başkası değil; size karşı üstün olmayı irade ediyor (yurîdu).
Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu), elbette melekler gönderirdi;
[hem] biz evvelki atalarımız arasında bunu işitmedik!" dedi.
(irade, dilek, melek göndermek)
024.021 "Ey o iman edenler! Şeytan'ın adımlarına tâbi olmayın. Kim
şeytanın adımlarına tâbi olursa gerçekten o fahşâyı ve münkeri
emreder. Eğer üzerinizde Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı içinizden
hiç kimse asla temize çıkmazdı. Lakin Allah dilediğini (menyeşãu)
temize çıkarır. Allah Semi'dir, Alîm'dir.
(dilek, arındırmak(yuzekki))
024.035 Allah semavatın ve arzın nûrudur. Nûrunun meseli: kandil
içinde bir lamba gibidir. O lamba bir cam içinde, o cam sanki kevkeb-i
durrî… Mübarek bir ağaçtan tutuşturulur, bir zeytinden ki, ne doğulu
ne batılı; yağı neredeyse ateş ona dokunmasa da ışık verir: Nûr üstüne
nûrdur! Allah dilediğini (menyeşãu) nûruna hidayet eder; Allah
insanlara [böyle] meseller darbeyler; Allah her şeye 'Alîm'dir.
(dilek, nuruna hidayet etmek)
024.038 Çünkü Allah amellerinin en güzeliyle ecr verecek ve fazlından
onlara ziyade edecektir. Ve Allah dilediğini (menyeşãu) hesapsız
rızklandırır.
(dilek, hesap, rızk)
024.043 Görmedin mi, Allah bulutları sürüyor, sonra aralarını
topluyor, sonra onları bir yığın kılıyor da deliklerinden yağmur
çıkıyor. Ve semadan, ondaki dağlar[gibi bulutlar]dan bir dolu
indiriyor da onu dilediğine (menyeşãu) isabet ettirir ve dilediğinden
(menyeşãu) çevirir. Şimşeğin parıltısı da neredeyse gözleri alır.
(dilek, isabet ettirmek, uzaklastırmak)
024.045 Allah her canlıyı sudan halk etti; onların kimi karnı üzerinde
yürür, kimi iki ayak üzerinde, kimi de dört ayak üzerinde… Allah
dilediğini (mâyeşãu) halk eder. Şüphesiz Allah her şeye kadîrdir.
(halk, dilek)
024.046 Andolsun ki Biz beyan edici ayetler indirdik. Ve Allah
dilediğini (menyeşãu) sirat-ı mustakîm'e hidayet eder.
(dilek, hidayet, sirat-ı mustakîm)
025.010 O ki pek yücedir. Dilerse (inşãe) sana bundan daha hayırlısını
kılar, altlarında ırmaklar akan cennetler [gibi]. Ve senin için
saraylar kılar.
(dilek, daha hayirlisini yapmak)
025.016 Orada onlara ebedî kalıcılar olarak ne diliyorlarsa (mâyeşãu)
[var]… Bu, Rabbinin üzerine bir vaad-i mes'ul oldu.
(diledikleri)
025.045 Rabbine bakmadın mı gölgeyi nasıl uzattı? Ve eğer dileseydi
(velevşãe), onu elbet sâkin kılardı. Sonra güneşi [onun] üzerine delîl
kıldık.
(dilek, sabit kılmak)
025.051 Ve eğer dileseydik (velevşi'nâ) her kasabaya elbette bir
uyarıcı gönderirdik.
(dilek, kasaba, uyarıcı)
025.057 De ki: "Rabbine [doğru] bir yol tutmayı dileyen (menşãe)
kimseden başka [bunun] karşılığında sizden hiçbir ecr istemiyorum".
(dileyenin rabbine bir yol tutmasi)
026.004 Dilesek (inneşe') üzerlerine semadan bir ayet indiririz de ona
boyunları eğilekalır.
(dilek, semadan ayet indirmek)
027.087 Sûr'a üfürüleceği gün, ancak Allah'ın dilediğinden
(menşãellâhu) başka, semavattaki ve arzdaki kimseler dehşete
kapılmıştır ve hepsi hor-hakir [kılınmış olarak] O'na gelmişlerdir.
(dilediğinden baska)
028.027 Dedi ki: "Doğrusu ben, şu iki kızımdan birini bana sekiz yıl
ecirlik etmen üzere sana nikahlamayı irade ediyorum (urîdu). Eğer ona
tamamlarsan, artık o da indindendir. [Bununla birlikte] seni zorlamayı
irade etmem (mãurîdu), Allah dilerse (inşãellâhu) beni sâlihlerden
bulacaksın".
(irade, dilek, salihlerden)
028.056 Kuşkusuz sen sevdiğine hidayet edemezsin, Lakin Allah
dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. O hidayete erenleri daha iyi
bilendir.
(dilek, hidayet)
028.068 Ve Rabbin dilediğini (mâyeşãu) halk eder ve seçer; seçim
onların değildir. Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve pek
yücedir.
(dilek, halk etmek, seçmek)
028.082 Dün [onun] mekanını temenni etmiş olanlar "Vah be! Allah
kullarından dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar ve [dilediğine√] takdir
eder. Eğer Allah bize lutfetmiş(?/enmenne) olmasaydı, bizi de şüphesiz
batırmıştı. Vay be! Demek kâfirler iflah olmaz!" diyorlar.
(dilek, rızkı arttırmak, takdir etmek)
029.021 Dilediğine (menyeşãu) azap eder, dilediğine (menyeşãu) rahmet
eyler; ve O'na döndürüleceksiniz.
(dilek, azab, rahmet)
029.062 Allah, kullarından dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar ve
[dilediğine√] takdir eder. Kuşkusuz Allah her şeye Alîm'dir.
(dilek, rızkı arttırmak, takdir etmek)
030.005 Allah'ın yardımıyla… Allah dilediğine (menyeşãu) yardım eder.
O'dur Azîz ve Rahîm [olan].
(dilek, yardim etmek)
030.037 Bakmadın mı gerçekten Allah dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar
ve [dilediğine√] takdir eder? Kuşkusuz bunda iman eden bir kavm için
ayetler [vardır]!
(dilek, rızkı arttırmak, takdir etmek)
030.048 O Allah ki rüzgarları gönderir de bulutu savururlar; [derken]
onu semada nasıl dilerse (keyfeyeşãu) [öyle] yayar ve parça parça
kılar, [derken] aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Onu
kullarından dilediğine (menyeşãu) döktüğünde onlar hemen sevinirler(?)
(tebşirûn).
(dilek, yaymak, parcalamak, yağdırmak)
030.054 O Allah ki sizi bir zaaftan halk etti. Sonra zaafın ardından
[size] bir kuvvet kıldı, sonra kuvvetin ardından [yine] bir zaaf, bir
ihtiyarlık… [O] dilediğini (mâyeşãu) halk eder; ve O Alîm'dir,
Kadîr'dir.
(dilek, halketmek)
032.013 Ve eğer dileseydik (velevşi'nâ) her nefse hidayetini elbette
verirdik (?). Lakin benden şu söz hakk oldu: "Mutlaka ve mutlaka
cehennemi dolduracağım bütün cinlerden ve insanlardan".
(dilek, hidayet, her nefs)
033.024 Allah sâdıkları sıdklarıyla ödüllendirsin ve münafıklara
dilerse (inşãe) azab etsin yahut kendilerine tevbe bahşetsin diye.
Şüphesiz Allah Gafûr ve Rahîm olandır!
(dilek, azab, tevbe)
033.051 Onlardan dilediğini (menteşãu) geri bırakır, dilediğini
(menteşãu) yanına alırsın; azleylediğin [o kadınlar]dan arzu ettiğini
[tekrar yanına almanda] üzerine günah(?/unâhe) yoktur. İşte bu,
onların gözlerinin aydınlanmasına, mahzun olmamalarına ve hepsinin
kendilerine verdiğinle râzı olmalarına daha yakındır. Allah
kalplerinizdekini bilir ve Allah 'Alîm ve Halîm olandır.
(dilek, geri bırak, alikoy)
034.009 Onlar semadan ve arzdan önlerindekine ve arkalarındakine
bakmıyorlar mı? Dilesek (inneşe') kendilerini arza geçiririz yahut
semadan üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda munîb her kul
için elbet bir ayet [vardır].
(dilek, arza geçirmek)
034.013 Onlar ona mihrablardan, heykellerden, büyük havuzlar gibi
çanaklardan ve sabit kazanlardan dilediğini (mâyeşãu) yaparlardı.
"Çalışın Ey Davud hanedanı şükür için! Kullarımdan şükreden pek
azdır".
(dilek, imal etmek)
034.036 De ki: "Şüphesiz Rabbim dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar ve
[dilediğine√] takdir eder. Lakin insanların çoğu bilmezler."
(dilek, rızkı arttırmak, takdir etmek)
034.039 De ki: "Rabbim kullarından dilediğine (limenyeşãu) rızkı açar
ve [dilediğine√] takdir eder. Siz [herhangi] bir şeyden infak
ederseniz, O halefini verir. O, rızklandıranların en hayırlısıdır".
(dilek, rızkı arttırmak, takdir etmek)
035.001 Hamd Allah'adır: semavatın ve arzın fâtırı; melekleri ikişer,
üçer ve dörder kanatlı resuller kılan… Halkında dilediğini (mâyeşãu)
ziyade eder. Doğrusu Allah her şeye kadîrdir.
(dilek, yaratmak, arttırmak)
035.008 Ya kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören
kimse? Doğrusu Allah dilediğini (menyeşãu) saptırır, dilediğine
(menyeşãu) hidayet eder. O halde nefsin onlara karşı hasretlerle [yok
olup] gitmesin. Doğrusu Allah [onların] sanatlarına Alîm'dir.
(dilek, dalalet, hidayet)
035.016 Dilerse (inyeşe') sizi giderir ve yepyeni bir halk getirir.
(dilek, halk)
035.022 Dirilerle mevtalar bir olmaz. Doğrusu Allah dilediğine
(menyeşãu) işittirir, sen kabirlerdekine işittirecek değilsin.
(hayattaki, mevta, dilek, işittirmek, kabirdekiler)
036.043 Dilersek (veinneşe') onları [suda] boğarız da [o vakit] onlar
için bir feryatçı yoktur, kurtarılacak değillerdir.
(dilek, suda boğmak)
036.047 Onlara "Allah'ın sizi rızklandırdığından infak edin" denildiği
zaman küfredenler iman edenlere [şöyle] dediler: "biz yedirir miyiz o
kimseye ki: Eğer Allah dilese (menlevyeşãullâhu) ona yedirirdi,
doğrusu siz mübîn bir dalaletten başkasında değilsiniz".
(dilek, beslemek)
036.066 Ve eğer dilesek (velevneşãu) gözlerini üzerinden silme kör
ederdik de yola dökülürlerdi. Fakat nasıl görecekler?
(dilek, kör etmek)
036.067 Ve eğer dilesek (velevneşãu) onları mekanlarında meshederdik
de artık ne ileri gitmeye güç yetirebilirlerdi ne geri dönmeye.
(dilek, mekan) ***
037.102 Yanında koşmaya erişince: "Yavrucuğum!" dedi. "Cidden ben
rüyamda görüyorum ki: seni boğazlıyorum, bak [bakalım sen] ne
görüyorsun? [O da]: "Babacığım, emrolunduğunu yap, Allah dilerse
(inşãellâhu) beni sabredenlerden bulacaksın!"
(emr, dilek, sabır)
039.004 Eğer Allah bir evlat edinmeyi irade etseydi (leverâdellâhu),
halk edeceğinden dilediğini (mâyeşãu) süzüp seçerdi. Subhan'dır O.
Allah'tır Vâhid, Kahhâr.
(irade, dilek, seçmek)
039.015 Haydi O'nun berisinden dilediğinize (mâşi'tum) kulluk edin. De
ki: "Asıl hüsranda olanlar, kıyamet günü nefslerini ve ehllerini
hüsrana uğratanlardır. [Bilin ki] odur işte mübîn bir hüsran.
(tamak, dilek, husran)
039.023 Allah, sözün en güzelini benzeşik ve tekrarlı bir Kitab olarak
indirdi. [Öyle ki] Rablerinden korkanların(?/yahşevne) derileri
ürperir . Sonra derileri, kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar. İşte bu
Allah'ın hidayetidir, onunla dilediğine (menyeşãu) hidayet eder;
Allah'ın saptırdığına ise hidayet edecek yoktur.
(dilek, hidayet, dalalet)
039.034 Onlar için Rableri indinde diledikleri (mâyeşãu) her şey
[vardır]. İşte bu, muhsinlerin cezâsıdır.
(dilek, indallah)
039.052 Bilmediler mi ki Allah dilediğine (leminyeşãu) rızkı açar ve
[dilediğine√] takdir eder. Şüphesiz bunda iman eden bir kavm için
ayetler vardır.
(dilek, rızk)
039.068 Ve sûra üflenecek de; Allah'ın dilediğinden (menşãe) başka,
semavattaki ve arzdakiler cansız düşecek. Sonra tekrar üflenecek ki,
birden onlar kıyamdalar, bakı(nı)yorlar.
(dilediği dışında)
039.074 "Hamd o Allah'a ki; bize vaadine sâdık oldu, bizi arza vâris
kıldı; cennetten dilediğimiz (neşãu) yere yerleşiyoruz, çalışanların
ecri ne güzel!
(dilek, yerleşmek)
040.015 [O] dereceleri yükselten, Arşın sahibi, emrinden [olan o] ruhu
kullarından dilediğine (menyeşãu) ilka eder ki buluşma (kavuşma)
gününe kadar uyarsın.
(derecat, ruh, emr, dilek, vahiy) ***
041.014 Hani onlara: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin" diye
önlerinden ve arkalarından resuller gelmişti de [şöyle] demişlerdi:
"Eğer Rabbimiz dileseydi (levşãe-rabbunâ) melekler indirirdi, bunun
için cidden biz sizin [kendisiyle] gönderildiğiniz şeylere kâfirleriz.
(dilek, melek indirmek)
041.040 Kuşkusuz ayetlerimizde ilhâdlık yapanlar üzerimize gizli
kalmazlar. [O halde] ateşe atılan mı hayırlıdır yoksa Kıyamet Gününe
emin olarak (güvende) gelecek olan mı? [Artık] dilediğinizi (mâşi'tum)
yapın. Kuşkusuz O ne yapıyorsanız görendir (Basîr).
(dilemek, yapmak)
042.008 Ve eğer Allah dileseydi (velevşãellâhu) elbette onları tek bir
ümmet kılardı. Lakin dilediğini (menyeşãu) rahmetine dahil ediyor.
Zalimlere gelince, onlar için ne bir velî vardır, ne de bir yardımcı.
(dilek, ümmet, rahmet)
042.012 Semavatın ve arzın kilitleri O'nundur. Dilediğine (limenyeşãu)
rızkı açar ve [dilediğine√] takdir eder. Doğrusu O her şeye Alîm'dir.
(dilek, rızkı bollastırır, takdir eder)
042.013 Sizin için, dinden Nûh'a tavsiye ettiğini ve sana
vahyettiğimizi ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya tavsiyede bulunduğumuzu
şeriat yaptı ki "Dini ikame edin ve onda tefrikaya düşmeyin!".
Müşriklere onları çağırdığın şey ağır geldi. Allah dilediğini
(menyeşãu) Kendisine seçer ve Kendisine yönelene hidayet eder.
(dilek, secmek, O'na yönelene hidayet etmek)
042.019 Allah kullarına pek Latîf'tir, dilediğini (menyeşãu)
rızklandırır. O Kaviyy'dir, Azîz'dir.
(dilek, rızklandırmak)
042.022 O zalimleri kesbettikleri o şeyden [dolayı] korkuyla
titreyenler (müşfigîn) olarak görürsün, o ise tepelerine inecek. Oysa
iman edenler ve salih amel işleyenler cennetlerin ravzalarında… Onlara
Rab'leri indinde ne diliyorlarsa (mâyeşãu) [var]… İşte bu o büyük
fazldır.
(dilek, rableri indinden)
042.024 Yoksa "Allah'a bir yalan iftira etti" mi diyorlar? Allah
dilerse (feinyeşãillâhu) senin kalbinin üzerine mühür basar (yahtim).
Allah bâtılı mahveder ve kelimeleriyle hakkı hakk eder. Doğrusu O
sadrların özüne Alîm'dir.
(dilek, kalbini muhurlemek, batili mahveder, kelimeleriyle hakkı
gerceklestirir)
042.027 Eğer Allah kullarına rızkı bollaştırsaydı arzda azarlardı.
Lakin onu dilediği (mâyeşãu) ölçüde indiriyor. Doğrusu O kullarına
Habîr'dir, Basîr'dir.
(dilek, (dilediği)kadar indirmek)
042.029 Semavatı ve arzı halk etmesi ve ikisinde canlıları yayması
O'nun ayetlerindendir. Ve O dilediği (izâyeşãu) zaman onları cem
etmeye de kadîrdir.
(dilek, toplamak(cem), kaadir)
042.033 Dilerse (inyeşe') rüzgarı dindirir de [denizin] sırtında
durakalırlar. Kuşkusuz bunda çok sabreden, çok şükredenler için
ayetler vardır.
(dilek, ruzgarı durdurmak)
042.049 Semavatın ve arzın mülkü Allah'ındır. Dilediğini (mâyeşãu)
halk eder: dilediğine (limenyeşãu) kızlar bahşeder, dilediğine
(limenyeşãu) erkekler bahşeder;
(dilek, halk, kız bahşetmek, erkek bahşetmek(yehebu))
042.050 Yahut onları erkekli kızlı çift [verir], dilediğini (menyeşãu)
de kısır kılar. Doğrusu O Alîm'dir, Kadîr'dir.
(dilek, kısır kılmak)
042.051 Hiçbir beşer için Allah'ın ona vahiyle yahut perde arkasından
yahut bir resul gönderip izniyle ona dilediğini (mâyeşãu)
vahyetmesinden başka bir konuşması olmamıştır. Doğrusu O Aliyy'dir,
Hakîm'dir.
(dilek, vahiy)
042.052 İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (Kuran) vahyettik. Sen
Kitab nedir, iman nedir bilmezdin. Lakin biz onu bir nur kıldık.
Kullarımızdan dilediğimize (menneşãu) onunla hidayet ederiz; şüphesiz
sen de [insanları onunla] sirat-ı mustakîm'e hidayet ediyorsun.
(dilek, hidayet, sirat-ı mustakîm)
043.020 "Eğer Rahmân dileseydi (levşãerrahmânu) onlara kul olmazdık,
bu [hususta] onların bir ilmleri yoktur, onlar sadece saçmalıyorlar".
(dilek, kul olmamak, ilim, yehrusun(sacmalamak?, yalan soylemek?oyle sanmak?)
043.060 Ve eğer dilersek (velevneşãu), sizden de arzda [size] halef
olacak melekler kılarız.
(dilek, yeryüzünde halife olacak melek yapmak)
047.004 [Savaşta] küfredenlerle karşılaştığınız zaman hemen
boyunlarını vurun! Nihayet onları kırıp geçirdiğiniz zaman bağı hemen
sıkın! Ya karşılıksız ya fidye alarak [onları bırakın], ta ki harp
ağırlıklarını atana kadar. Bu böyledir! Ve eğer Allah dilerse
(velevyeşãu) elbette onlardan intikam alır(?/entesara). Lakin kiminizi
kimiyle sınayacak. Allah yolunda öldürülenlere gelince, [Allah]
onların amellerini asla zayi etmez.
(dilek, entesara(cezalandırmak?))
047.030 Ve eğer dilesek (velevneşãu) onları sana elbette gösterirdik
de onları simâlarıyla tanırdın. Andolsun ki sen onları sözlerinin
üslubundan tanırsın. Allah amellerinizi bilir.
(dilek, göstermek, yüzlerinden tanımak)
048.014 Semavatın ve arzın mülkü Allah'ındır. Dilediğine (limenyeşãu)
mağfiret eder, dilediğine (menyeşãu) azab… Allah Gafûr, Rahîm olandır.
(dilek, magfiret, azab)
048.025 Onlar, sizi Mescid-i Harâm'dan ve hapsedilmiş kurbanlarınızın
(hedy) yerine ulaşmasından alıkoyan küfredenlerdir. Eğer kendilerini
bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip
de onlardan size bir maarre isabet edecek olmasaydı [Allah onlarla
savaşmanıza mani olmazdı]. [Bunu] Allah'ın dilediğini (menyeşãu)
rahmetine dahil etmesi için [yaptı]. Eğer onlar ayırd edilebilselerdi
onlardan küfredenlere elîm bir azab ile azab ederdik.
(dilek, rahmetine dahil etmek)
048.027 Andolsun ki Allah, resulünün rüyasını hakk olarak tasdik etti;
Mescid-i Harâm'a Allah dilerse (inşãellâhu) emin olarak (güvende)
gireceksiniz; başlarınızı kazıtarak veya kısaltarak, korkmadan. Allah
sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce [size] yakın bir feth kıldı.
(rüya, hakk, dilek, emin olarak)
050.035 Onlara onlara ne dilerlerse (mâyeşãu) var, katımızda ise ziyadesi var.
(diledikleri)
053.026 Semavatta nice melek vardır ki, Allah'ın dilediği (limenyeşãu)
ve izin verdikten sonra razı olduğundan başka, şefaatleri hiçbir şeye
yaramaz.
(dilek, izin)
056.065 Eğer Dilesek (levneşãu) onu hutâme kılarız da tefekküh edersiniz.
(dilek,kuru çöp yapmak)
056.070 Eğer Dilesek (levneşãu) onu tuzlu kılarız, [öyleyse niçin]
şükretmiyorsunuz?
(dilek, tuzlu kılmak)
057.021 Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği sema ile arzın
genişliği gibi olan cennete (yarışıp) koşuşun ki o, Allah'a ve
resullerine iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu Allah'ın
fazlıdır, onu dilediğine (menyeşãu) verir. Allah azîm bir fazl
sahibidir.
(fazl, dilek)
057.029 Böylece Kitab Ehli bilsinler ki, Allah'ın fazlından hiçbir
şeye güç yetiremezler. Doğrusu fazl Allah'ın elindedir, onu dilediğine
(menyeşãu) verir; Allah azîm bir fazl sahibidir.
(fazl, dilek)
059.006 Onlardan Allah'ın resullerine verdiği fey için siz ne at
sürdünüz ne deve! Lakin Allah resullerini dilediğinin (menyeşãu)
üzerine musallat eder. Allah her şeye kadîrdir.
(dilek, üstün kılmak, kaadir)
062.004 İşte bu, Allah'ın fazlıdır. Onu dilediğine (menyeşãu) verir.
Allah azîm bir fazl sahibidir.
(fazl, dilek)
073.019 Doğrusu bu bir tezkiredir. Artık dileyen (femenşãe) Rabbine
[doğru] bir yol tutar!
(dilek, rabbine yönelmek)
074.031 Ateşinin görevlilerini (ashab) meleklerden başkası kılmadık.
Onların sayısını küfredenler için bir fitneden başka [bir şey]
kılmadık. Ta ki Kitab verilenler yakîn edinsin ve iman edenler imanen
artsın, Kitab verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde
bir maraz bulunanlar ve kâfirler de "Allah bu mesel ile ne irade etmiş
(erâde)?" desin. İşte böyle Allah dilediğini (menyeşãu) saptırır,
dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. Ve Rabbinin askerlerini O'ndan
başkası bilmez. Ve o beşer için bir zikrden başkası değildir.
(dilek, dalalet, hidayet)
074.037 Sizden ileri gitmeyi yahut geri kalmayı dileyen (limenşãe) kimse için!
(gitmek, kalmak, dilek)
074.055 Artık dileyen (feminşãe) onu zikr eder.
(dilek, zikr)
074.056 [Fakat] Allah'ın dilemesinden (enyeşãellâhu) başka zikr
etmezler. Takva ehli de O'dur, mağfiret ehli de.
(dilek,zikr)
076.028 Biz halk ettik onları ve sıkıca bağladık bağlarını,
dilediğimiz (veizâşi'nâ) zaman mesellerini (kılıklarını) tebdil ederek
değiştiririz.
(dilek, zikr)
076.029 Doğrusu bu bir tezkîredir. Artık dileyen (feminşãe) Rabbine
[doğru] bir yol tutar.
(halketmek, dilek, yerine benzerini getirmek)
076.030 Allah'ın dilemesinden (enyeşãe) başka [siz?] dile(ye)mezsiniz
(vemâteşãu). Doğrusu Alîm, Hakîm olan Allah'tır.
(dilek, rabbine yönelmek)
076.031 Dilediğini (menyeşãu) rahmetine dahil eder. Ve zalimler!
Onlara elîm bir azab hazırlamıştır.
(Allah dilediginden başkasını dilemezsiniz)
078.039 İşte bu hakk gündür; artık dileyen (femenşãe) Rabbine bir
dönüş yeri tutar.
(dilek, rahmet)
080.012 [O halde] dileyen (femenşãe) O'nu zikr etsin.
(dilek, rabbine yonelmek)
080.022 Sonra, dilediği (izâşãe) zaman ona hayat verir(?/nüşur).
(dilek, zikr)
081.028 Sizden mustakim olmayı dileyen (limenşãe) kimse için…
(dilek, sirat-ı mustakîm)
081.029 Oysa âlemlerin Rabbi Allah'ın dilemesinden (enyeşãellâhu)
başka [siz] dile(ye)mezsiniz (vemâteşãu).
(dilemezse, dilemezsiniz)
082.008 Seni dilediği (mâşãe) bir surette terkib etti.
(dilek, suret)
087.007 Allah'ın dilediği (mâşãellâhu) hariç, [unutmayacaksın!].
Doğrusu O aşikarı (cehra) da bilir gizliyi (yahfâ) de.
(diledikleri hariç, unutmak)
Ek:
kasaba: (karye)
(hitta): günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır/affet
küstahça çekememezlik: (bağyen)/hırs/kıskançlık/azgınlık
(muhîn): alçaltıcı/aşağılayıcı/hor ve hakir eden
küfredenler: (ellezîne keferû)
(azîm): büyük/yüce/çok ileri
(mustakîm): istikamet üzere/dosdoğru
(ittika): takva/sakınma/korku
kılmak: (ce'ale)
(beyyine): apaçık delil
müjdeci: (beşîr)
uyarıcı: (nezîr)
(ihtilaf): anlaşmazlık/ayrılık
(Rûhu'l-Kudüs): Cebrail/kudsî ve nezih bir haslet
(hıfz etmek): gözetip korumak
(Ulul-Elbab): akl-ı selim sahipleri/düşünenler
(tezekkür) : düşünüp anlamak/unuttuktan sonra hatıra
getirmek/zikretmek/ezberlemek
yardım: (nusrat) (3/13, 12/110, 30/5)
güzel/güzellik: (hasene)
(muttali): haberli/bilgili
(ecr): karşılık/ödül/ücret/hizmet
(fetîl): hurma çekirdeğinin bir lifi/kıl
(mîsâk): anlaşma
(musaddık): tasdik edici
(muheymin): şâhid/hâfiz
(minhâc): yol/yöntem
sınamak: (liyebluve)/imtihan etmek/denemek
(levm): kınama
(tuğyan): azgınlık/ileri gitme
(adâvet): düşmanlık
(buğz): kin
(ayet): mucize/ibret
(tekzib etmek): yalanlamak
çağırmak: (ted'ûne)/davet etmek/yakarmak
saptırmak: (yudillu)/dalalette bırakmak
(muhâcce): (fiil:hâcce)/rakibi yenmek için tartışmak/deliller ileri
sürmek/belgeler gösterip çekişmek
(hüccet): delil
(hafîz): gözcü/koruyucu
söz: (kavl) (6/112, 14/27, 32/13, 47/30)
(ma'şer): topluluk
(Hüccet-i Baliğa): üstün ve kesin delil
(tab'etmek): mühürlemek
yardım: (istiane) (7/128)
(muttaki): ittika eden/takva ehli/sorumluluk sahibi/layıkıyla korkan
(mîkât): belirlenen buluşma zamanı
(süfehâ): sefihler/beyinsizler
(fitne): sınama/saptırıcı
(velî): dost
(meskûn olmak): yerleşmek
(arz): alçaklık/aşağılık (7/176)
yarar: (nefan)
zarar: (darran)
(esâtîru'l-evvelîn): evvelkilerin efsaneleri
(gayz): öfke/kin
tevbe bahşetmek: (yetûbu)
(necis): pis
(dâru's-selâm): selam yurdu
(ikrah etmek): zorlamak
keşfetmek: açmak
(atâ): bağış/ihsan/lütuf
(mekan): yetki/iktidar (12/56)
tedbir: (kidnâ)/çare/plan
(secdeye kapanmak): tevazu ile alçalıp hürmet etmek (12/100)
(te'vil): yorum
(yeise düşmek): ümitsizliğe düşmek
azab: (ba'sunâ) (12/110)
(ra'd): gök gürlemesi
(şedîdu'l-mihâl): tuzağı/azabı çetin
(yebsutu) : açar/çoğaltır/yayar/genişletir/serer
(yakdiru) : takdir eder/kısar/daraltır/ölçülü-idareli verir.
(meta): geçici bir süre kullanıp atılan
(sanatlar): becerilenler/yapıp edilenler
(kari'a): ansızın gelen bela
(mi'âd): vaad/müddet/müsaade edilen zaman
(sultan): delil/kanıt
yola yöneltmek(?): (kaddûs)
sapan(?): (câiru)
(mübîn): açık/aşikar/ayırıcı
kınanmış: (mezmûm)
kovulmuş: (medhûr)
(zikr): düşünmek/öğüt-ders almak/anmak/uyarı/öğüt/ihtar
katran: (mühl)
(mürtefik): buluşma yeri/dayanıp oturma yeri/destek/durak
(müsemma bir ecel): belirlenmiş bir süre
(erzel-i ömr): yaşlılık
çift: (zevc)
(fahşâ): büyük günah/çirkinlik
(münker): inkar edilmiş/günah/haram
(kevkeb-i durrî): bir inci gezegen
ışık: (ziya)
yüce: (tebârek) (25/10)
(vaad-i mes'ul): istenen bir vaad
münezzeh: (sübhan)
yüce: (te'alâ) (28/68)
ödüllendirmek: (yeczi)
(munîb): rabbine yönelen/hakka gönül veren
(halef): birinin yerine sonradan geçen/daha çoğu, iyisi/bedeli/telafisi
(fâtır): benzersiz yaratan
feryatçı: (sarîha)
(meshetmek): şeklen değiştirmek
söz: (hadîs) (39/23)
benzeşik: (müteşabih)
tekrarlı/ikişerli: (müşâniye)
(cezâ): karşılık
güzel: (feni'me) (39/74)
çalışanlar: (amilîn)
(ilka etmek): (yulkir)/koymak/bırakmak
(ilhâdlık yapmak): lahde koymak/haktan batıla sapmak/doğruluktan ayrılmak
dahil etmek: (yudhilu)/sokmak
yardımcı: (nasîr)
(ikame etmek): doğrultmak/doğru kılmak
Kendisine yönelen: (yunîb)
perde: (hicab)
üslub: (lahn)
(maarre): dert/meşakkat/diyet/keffaret/elem
(elîm): acı/şiddetli
(hutâme): kuru bir çöp kırıntısı
(tefekküh): şaşıp kalmak/hayrete düşmek/pişmanlık duymak/sızlanıp durmak
(fey): ganimet/dönmek/çevrilmek/dönen gölge
(musallat etmek): (yusellitu)/üstün getirmek
(tezkire): uyarı/nasihat/hatırlatma/öğüt
dönüş yeri: (meâba)
INSANLARIN "DILEGI" ILE ILGILI OLAN AYETLER
002.035 "Ey Âdem" dedik: "Sen ve zevcen cennette yerleşin ve ondan
dilediğiniz (şi'tumâ) yerden bol bol yeyin; ancak şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz".
(dilek, yemek, zulm)
002.058 Bir zaman : "Şu kasabaya girin ve oradan dilediğiniz (şi'tum)
yerden bol bol yeyin; kapısından secde ederek girin ve 'hitta' deyin
ki hatalarınıza mağfiret edelim. Muhlislere [daha da] ziyade edeceğiz"
demiştik.
(dilek, yemek)
002.223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz (şi'tum)
gibi varın, nefsiniz için önceden hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve
bilin ki muhakkak O'na kavuşacaksınız. Ve sen de mü'minleri müjdele.
(dilek, kadın, nefs)
007.019 "Ey Âdem, zevcenle cennette yerleş. İkiniz de dilediğiniz
(şi'tumâ) yerden yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz!"
(yemek, dilek, zulm)
007.161 O zaman onlara denilmişti ki: "Şu kentte meskûn olun, ondan
dilediğiniz (şi'tum) yerden yeyin; 'hitta' deyin ve secde ederek
kapısından girin ki hatalarınıza mağfiret edelim. Muhsinlere [daha da]
ziyade edeceğiz.
(dilek, yemek)
008.031 Karşılarında ayetlerimiz okunduğu zaman "İşittik" demişlerdi.
"Eğer dilersek (levneşãu) biz de elbette bunun mislini söyleriz: bu,
esâtîru'l-evvelîn'den başkası değildir."
(dilek, misl, söylemek)
011.087 Dediler ki "Ey Şuayb! Atalarımızın kulu olduklarını
terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi (mâneşãu) yapmaktan
vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok halîmsin,
râşidsin.
(mallar, dilek, yapmak)
012.056 İşte böyle Yusuf'a o yerde mekan verdik, orada dilediği
(yeşãu) yerde konaklıyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize (menneşãu)
nasîb ederiz ve muhsinlerin ecrini zâyi etmeyiz.
(mekan, dilek, rahmet)
016.031 And cennetleri… Oralara girerler; altlarından ırmaklar akar,
onlara oralarda ne diliyorlarsa (mâyeşãu) [vardır]. İşte böyle
ödüllendirir Allah muttakileri.
(diledikleri)
018.029 De ki: "O hakk Rabbinizdendir. Artık dileyen (femenşãe) iman
etsin, dileyen (vemenşãe) küfr!". Gerçekten Biz zalimler için öyle bir
ateş hazırladık ki duvarları çepeçevre kendilerini kuşatmıştır ve eğer
imdat isterlerse yüzleri kavuran katran gibi bir su ile imdat
edilirler. Ne fena bir içki [o]! Ne fena [o] mürtefik!
(dilek, iman, kufr)
018.077 Yine yola koyuldular; nihayet bir kasabanın ehline vardıkları
zaman, ehlinden yiyecek istediler; [kasaba ehli onları] misafir
etmekten kaçındı. [Derken] orada yıkılmayı irade etmiş (yurîdu) bir
duvar buldular, [O] tuttu doğrulttu onu. [Musa] "Eğer dileseydin
(levşi'te) [bunun] karşılığında elbette bir ecr alabilirdin" dedi.
(irade, dilek, ecr)
025.016 Orada onlara ebedî kalıcılar olarak ne diliyorlarsa (mâyeşãu)
[var]… Bu, Rabbinin üzerine bir vaad-i mes'ul oldu.
(diledikleri)
025.057 De ki: "Rabbine [doğru] bir yol tutmayı dileyen (menşãe)
kimseden başka [bunun] karşılığında sizden hiçbir ecr istemiyorum".
(dileyenin rabbine bir yol tutmasi)
034.013 Onlar ona mihrablardan, heykellerden, büyük havuzlar gibi
çanaklardan ve sabit kazanlardan dilediğini (mâyeşãu) yaparlardı.
"Çalışın Ey Davud hanedanı şükür için! Kullarımdan şükreden pek
azdır".
(dilek, imal etmek)
039.015 Haydi O'nun berisinden dilediğinize (mâşi'tum) kulluk edin. De
ki: "Asıl hüsranda olanlar, kıyamet günü nefslerini ve ehllerini
hüsrana uğratanlardır. [Bilin ki] odur işte mübîn bir hüsran.
(tamak, dilek, husran)
039.034 Onlar için Rableri indinde diledikleri (mâyeşãu) her şey
[vardır]. İşte bu, muhsinlerin cezâsıdır.
(dilek, indallah)
039.074 "Hamd o Allah'a ki; bize vaadine sâdık oldu, bizi arza vâris
kıldı; cennetten dilediğimiz (neşãu) yere yerleşiyoruz, çalışanların
ecri ne güzel!
(dilek, yerleşmek)
041.040 Kuşkusuz ayetlerimizde ilhâdlık yapanlar üzerimize gizli
kalmazlar. [O halde] ateşe atılan mı hayırlıdır yoksa Kıyamet Gününe
emin olarak (güvende) gelecek olan mı? [Artık] dilediğinizi (mâşi'tum)
yapın. Kuşkusuz O ne yapıyorsanız görendir (Basîr).
(dilemek, yapmak)
042.022 O zalimleri kesbettikleri o şeyden [dolayı] korkuyla
titreyenler (müşfigîn) olarak görürsün, o ise tepelerine inecek. Oysa
iman edenler ve salih amel işleyenler cennetlerin ravzalarında… Onlara
Rab'leri indinde ne diliyorlarsa (mâyeşãu) [var]… İşte bu o büyük
fazldır.
(dilek, rableri indinden)
050.035 Onlara onlara ne dilerlerse (mâyeşãu) var, katımızda ise ziyadesi var.
(diledikleri)
073.019 Doğrusu bu bir tezkiredir. Artık dileyen (femenşãe) Rabbine
[doğru] bir yol tutar!
(dilek, rabbine yönelmek)
074.037 Sizden ileri gitmeyi yahut geri kalmayı dileyen (limenşãe) kimse için!
(gitmek, kalmak, dilek)
074.055 Artık dileyen (feminşãe) onu zikr eder.
(dilek, zikr)
076.029 Doğrusu bu bir tezkîredir. Artık dileyen (feminşãe) Rabbine
[doğru] bir yol tutar.
(halketmek, dilek, yerine benzerini getirmek)
076.030 Allah'ın dilemesinden (enyeşãe) başka [siz?] dile(ye)mezsiniz
(vemâteşãu). Doğrusu Alîm, Hakîm olan Allah'tır.
(dilek, rabbine yönelmek)
078.039 İşte bu hakk gündür; artık dileyen (femenşãe) Rabbine bir
dönüş yeri tutar.
(dilek, rahmet)
080.012 [O halde] dileyen (femenşãe) O'nu zikr etsin.
(dilek, rabbine yonelmek)
081.028 Sizden mustakim olmayı dileyen (limenşãe) kimse için…
(dilek, sirat-ı mustakîm)
081.029 Oysa âlemlerin Rabbi Allah'ın dilemesinden (enyeşãellâhu)
başka [siz] dile(ye)mezsiniz (vemâteşãu).
(dilemezse, dilemezsiniz)
> 014.004 Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan başkasıyla
> göndermedik, ki onlara beyan etsin [diye]. Allah dilediğini (menyeşãu)
> saptırır, dilediğine (menyeşãu) hidayet eder. O Azîz'dir, Hakîm'dir.
> (dilek, saptırmak, hidayet)
>
> Soyle olmaliymis:
>
> 014.004 Biz hiçbir resulu kendi kavminin lisanindan başkasıyla
> göndermedik, ki onlara beyan etsin [diye]. Allah dileyeni (menyeşãu)
> saptırır, dileyene (menyeşãu) hidayet eder. O Azîz'dir, Hakîm'dir.
> (dilek, saptırmak, hidayet)
>
ben bunun boyle oldugunu sanmiyorum, cunku "menyeşãu" onlarca ayette
gecmektedir bunlarin hepsini yukaridakine cevirdigimizde ortaya buyuk
bir carpiklik cikmaktadir. Isterseniz kendiniz "menyeşãu" yerine
"diledigini"'n yerine "dileyeni" gecirin gorun bakin nasil buyuk bir
anlam kaymasi ortaya cikacak. Mesela "dileyeni hesapsiz riziklandir,
dileyene hikmet verir, dileyene magfiret eder, dileyene azab eder??,
dileyene verir??, dileyene tahsis eder, dileyene magfiret eder,
dileyeni secer, dileyeni temize cikarir, dileyeni saptirir??, dileyeni
varis kilar, dileyene tovbe bahseder, sana bir hayr irade ederse
fazlini reddedecek yoktur onu dileyene nasip eder, yildirimlari
gonderir onu dileyene isabet ettirir??, dileyenin rizkini acar,
dileyene lutfeder, melekleri de emrinden ruh ile dileyene indirir....ve
saire, ve saire sacmalikla karsilasacaksiniz. Allah'tan ki bu kelimeyle
ilgili elimizde birden cok ayet var da sapitip gitmiyoruz...boyle bir
anlam kaydirmasiyla Allah'in dilemesinden soz etmeye gerek kalmiyacak,
insanlar ne dilerse Allah onu yerine getir gibi bir buyuye kapilip
gidecegiz, hatta oyle ki "Allah'im ben oyle diliyorum ki melekleri de
bana emrinden bir ruh ile gonder!" diye dileyeceksiniz size onlari oyle
dilediginiz icin indirecek??! Amman hayale kapilmiyalim;-)
Iste burada "dilek" kelimesi uzerinde yapacagimiz calisma bizi bu gibi
hatalara dusmeden bu kelimeyi Allah tarafindan ogretildigi gibi
kullanmamiza yardimci olacaktir insaAllah.
Ya bu delidir, ya da "dilek ve veya yildirim" kelimesini kullanmayi
bilmiyordur....
Belki de saka yapiyordur;-)
Gramatik bir $aka;-)
selam!
lutfen gecin, burada Kuran'in kendinin arapcaya koydugu derin-gramer
kurallarini unutmayalim, yazarin bu kelimenin gectigi butun ayetleri
birlikte nasil degerlendirdigini gormek isterdik, yoksa ortaya yukarida
gosterdigim gibi bircok celiski cikiyor, Kitabimizda celiski olmadigi
beyan edildiginden bu gibi yorumun dogru olmadigi ortaya cikmis oluyor.
Yazar dilerse bu gruba katilip kendi fikrini beyan edebilir. Sonucta
bizim burada yapmak istedigimiz Kuran'in yorumunu yapmak degil, onda
kullanilan kelimelerin hangi kelimelerle birlikte nasil kullanildigini
anlamaya, gostermeye calismaktir. Biz bu calismada Turkce
"dilerse/diledigine" sozlerinden vaz gecip "menyesau" kelimesini
kullanarak da bu calismayi yurutebilirdik. Ama bu calismaya dayanarak
yapilacak "menyesau" kelimesinin yorumunun o kelimenin gectigi ayetlere
uygulanmasinda bir celiski doguyorsa bu bizim yaptigimiz calisma sonucu
degil, yorumcunun yorumu sonucudur. Kitabin kendinin ortaya koydugu
gramerin Arapca gramerinden once geldigini asla unutmamamiz gerekir.
Yani Arapca'da bir gramer kurali var ve bu Kitabin gosterdigi gramer
kuraliyla celisiyorsa biz Kitabin koydugu gramer kuralina gore
Kitabimizi yorumlamaliyiz, biliyoruz ki Kitabimiz Arapcaya yeni
kelimeler, ve olan kelimelere yeni kullanimlar getirdigi gibi yeni
gramer kurallari da getirmistir.
Ben yazarin yaptigi yoruma baska hicbir Kuran yorumu yapilmis kitapta
rastlamadim, ama benim bu yorumu reddetmem buna dayanmiyor, boyle bir
yorumun ayni kelimenin diger ayetlerde kullanilmasiyla dogacak
celiskilere dayaniyor, bir de Kitabimizin derin gramerinin oncelikli
olmasi gerektigine dayaniyor. Soyle dusunun: eger Arpaca gramerinde
zaman icinde bir kayma meydana gelse biz Kitabimizi yine sirf bu
gramere gore yepyeni bicimde mi yorumlayacagiz? Ya da soyle dusunun:
Once Rugby diye bir oyun iciat etmissiniz, sonra bu oyunun kurallarini
degistirip Futbol'u icat etmissiniz, ayni oyunculari kullaniyorsunuz
fakat bagli olduklari kurallar degisik?! Isterseniz birinin adini da
"dilek" koyun, tabii ki rugby oynarken buna "Diledigini" Futbol
oynarkende "Dileyenin diledigini" yapiyor diye
yorumlayabilirsiniz...ama ne oynadigini bilmeden bu hem dileyenin
diledigini hem diledigini yapiyor derseniz Hakem size hemen ne oyunu
oynadiginizi hatirlatip onun kurallarina gore hareket etmenizi yoksa
saha disi olacaginizi hatirlativerir...yoksa ayaginizda/elinizde top
bir oyundur tutturmussunuz oynuyorsunuz, hakem makem de
tanimiyorsunuz;->> Bu oyunun sonu gelmez;->>
Grubumuz herkese aciktir, dileyen bu konudaki ve burada islenen diger
konulardaki gorusunu buraya postalayabilir, gayemiz gercegin anlasilip
dile getirilmesidir.
> selam!