“Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin. Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zat-ı Zülcelal'in memlûküsün. Öyle ise sen, kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme; çünkü hayatı veren odur, idare eden de odur. Hem dünya sahipsiz değil ki sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvalini düşünüp merak etme; çünkü onun sahibi Hakîm'dir, Alîm'dir. Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma.” (Sözler, Otuz İkinci Söz) |
ALLAHIM, Yine İsimlerinle sana nida edip yalvarıyor, arz-ı niyaz ediyorum. Ey dilediğini gözler önüne seren, kötülükleri izale, iyilikleri izhar eden Kâşif, Ey belâ ve musibetlerden, dert ve kederlerden kurtarıp rahatlığa çıkaran Fâric, Ey maddî manevî, açılan her kapı, feth edilen her yer, çatlayan her çekirdek, verilen her sima ve suret emriyle olan Fâtih, Ey zafer, nusret, yardım ve destek, gücüyle meydana gelen Nasır, Ey kendisine verilen, uhdesine bırakılan, Ona tekeffül edilen her şeyi, mal ve canı en iyi koruyan, her türlü ihtiyacı karşılayan Zâmin, Ey mutlak emir sahibi olan, bütün kâinat emriyle hareket eden, hiçbir şey ve hiçbir kimse emrinden izni olmadan çıkamayan, dilediği emri dilediğine dilediği zaman ve yerde yapan Âmir, Ey nehy etmek, sakındırmak, yasak kılmak yalnız kendi irade ve meşietine bağlı olan, hiçbir kimse izni olmadan bir şeyi yasaklayamayan Nâhî, Ey her dertliye deva, her kederliye ümit ve şevk veren Recâ, Ey musibetzedelerin umut kaynağı, ümitsizliğe düşenlerin tek merci olan Mürtecâ, Ey bütün ümitleri, emelleri, bekleyişleri geniş azim rica kapısı olan, rahmetiyle karşılayan Azîmür’-Recâ, Sen aczden ve şerikten, kusurdan münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdad etsin. El-aman el-aman! Bizi azap ateşinden ve cehennemden kurtar. |