Yani, katılmak “içselleştirmek” demektir. Bir olayı kendine fazlaca dert eden insanlar o olayı içselleştiriyorlar demektir. Kendilerine mal ediyorlar ve etkileniyorlar. Buna bir bakıma “bağlanmak” da diyebiliriz. Bilge kişiler hem bağlıdırlar hem değildirler. O anda karşılarında duran sorunla bütünleşirler ve bağlanırlar. Fakat kısa sürede de bu bağı koparmayı da bilirler. Daha doğrusu, bağlanmanın şart olduğunu bilirler ama bu bağ onları bağlamaz.
Bu son ifade biraz çelişik gibi görünüyor. Ama, bilgenin mantığı çelişiklik içerir. Çünkü, o lineer (çizgisel) düşünmez. Onun bakışı bütünsel ve kapsayıcıdır. Hem kaplar hem kaplanır. Fakat kaplanması uzun sürmez. Sorunu çözdüğü anda bağı koparır ve bağımsız bir varlık halinde yoluna devam eder.
Bilgenin bilgisi “ayn-i yakin” boyutundadır. Yani varlığa ve var oluşa düşünce boyutunda yaklaşmaz. Varlık ve var oluş onun içindedir ve kendini kıstas alır. Başkalarının bilgisi ve başkalarının sözleri onun için tümüyle önemsiz olmasa da fazlaca önemli de değildir. Eğer kendi ölçüt ve kıstaslarına uymuyorsa, başkalarının dediklerine fazlaca kulak asmaz.
Dolayısıyla, bilge kişi yalnızlık içinde yaşamını sürdürmeyi seçmiş kişidir. Başkalarının önem verdiği değerler onun için hiç de önemli olmayabilir. Bilge kişilere eskiler “arif” demişlerdir. Bilgine ise “alim” demişlerdir. Alim uğraştığı konu “ilim”, arifin eylemleri ise “marifet” olarak bilinir. Aradaki fark birinde (ilimde) düşüncenin bulunuşu, diğerinde ise düşüncenin bulunmayışıdır.
Marifet sahibi kişi düşünerek marifetini ortaya koymaz. Marifet, sezginin yardımıyla, bir anda ve düşünmeden ortaya çıkar. Bunun nasıl çıktığını arif olan kişi de anlayamaz. Sanat konusunda bu yetiye “ilham” diyoruz. Şair ilham bekler, ressam ilham bekler, müzik bestecisi ilham bekler. Fakat, bu “ilham” denen yeti beklemekle ortaya çıkmaz, aniden bir şimşek parlaması gibi gelir. Gelişine de hazırlık yapmak fazlaca gerekli değildir. Hazırlık, şu bakımdan faydalıdır. İlham geldiğinde onu güzel bir şekle sokup estetik bir görüntü haline getirmek için ön hazırlık gereklidir. Bu da bol çalışma ve tekrarla oluşur. Fakat bol çalışma ve tekrar bir insanı üstün bir sanat adamı yapmaz. Bunun için sezgi şarttır.
Yetenekli sanat adamları sezgileri kuvvetli olan kişilerdir. İlham sahibidirler. Bu bakımdan onların benlik boyutuna “nefs-i mülhimme” denebilir. İlham vardır ama bu ilhamı sadece kendi çıkarına kullanıyorsa yeteneklerini boşuna harcıyor demektir. Yetenek kendisine verilmiş olabilir. Önemli olan bu yetenekleri nasıl kullandığıdır. Daha önce kumaş örneğini vermiştim. Kumaşın malzemesi bize verilmiş olan yeteneklerdir. Bu yetenekler ya vardır veya yoktur. Sonradan bir düzeye kadar gelişirler.
Önemli olan bu malzemeyi nasıl dokuduğumuz ve üzerine ne tür desenler, motifler ve süsler eklediğimizdir. Motifler ve süsler her insanda farklı olabilir. Bu kumaşın dış görünüşüdür. Ama dokunuşu ve örgü yapısı son derece önemlidir. Bu yapıda toplumun ortak değerleri, ön-yargıları, varsayımları ve eğitim sistemi büyük rol oynar. Toplum bireylerini bir arada tutan, onlara ortak değerler veren büyük çapta aile ve okul eğitimidir.
Bu bakımdan eğitim toplumun temel direğidir, denebilir. Bilgiyi veren ve sezgilerin gelişmesini sağlayan eğitimdir. Fakat ilhamı veren eğitim değil varlığın özüdür.