Moskova yakınlarındaki Penza kasabasının Nikolskoye Köyü'nde kendilerini "Gerçek Ortodokslar" olarak tanıtan tarikat üyeleri, önümüzdeki mayıs ayına kadar kıyamet kopacağı beklentisiyle çocuklarını da yanlarına alarak bir mağaraya kapanmışlar. Kıyamet endişesiyle bir yer altı mağarasına sığınmak fikri fena gözükmüyor.
Bir köşede kendi kıyametini beklemenin bitimsiz sükuneti, insanın doğmakla, dünyaya gelmekle yitirdiği kadim bir huzuru yeniden bulması kadar çekici.
Ben de bir mağarada kendime bir yer bulayım diyorum. Kendi kıyametimi, hayattan kopuşun damarlarımda sızlattığı acıyı bekleyeyim.
Etrafımızda binbir çeşit korkutucu maskeyle dans eden bu histeriden bir parça da olsa uzaklaşayım. Savaşı bir şehvet gibi dudağında taşıyan, bir kadının gözlerine bakarmış gibi silah dökümlerini inceleyen adamlardan kaçayım. Çocuğunu internette satmak isteyen anneyi görmemek için yüzümü mağaranın duvarına döneyim mesela. Platon'dan bu yana kimsenin girmediği mağaraya sığınayım iyisi mi. Bizim de bir mağaramız olsun sığınabileceğimiz. Kemalettin Tuğcu'yu döne döne okumuş adamların sığınacakları bir mağarası olsun bu dünyada. Ağlayan çocuk posterini her gördüğünde yutkunanların, hayatında tek bir kere olsun şans oyunlarına yüz vermemiş olanların, bir atölyede ortacılık yaparken ustasından ille de bir tokat yiyerek hayata başlayanların bir mağarası olsun. Gözlerine bakılır bakılmaz ne hissettiği anlaşılanlar için de bir mağara gerekiyor. Yalan söylerken yüzünün kızarmasını engelleyemeyenler için mesela. Kağıt oyunlarını beceremeyenler, blöf yapamayanlar, kameraya bakamayanlar, gelen hesabı ortak ödeyebilme becerisi geliştiremeyenler için de bir mağaraya sığınmak şart.
Bizim de bir mağaramız olsa keşke. İçinde kıyametimizi beklesek.
Kapkalın fondöten süren ve özenle uzattıkları tırnakları kırılınca küfür eden kadınların ne istediklerini anlayamayan erkekler bu mağaraya sığınsa mesela. Kredi kartına taksit yaptırmaktan korkan erkekler...
Saç diplerindeki beyazlar iyice ortaya çıktığı halde kazandıkları paradan arttıramayan gündelikçi kadınlar da kaçabilse bu mağaraya. Kızlarının, çalıştıkları mağazadan giyinen "öteki kızlar"a özenip de bambaşka hallere dönüşmesinden muzdarip kadınlar.
Ucuza aldıkları saç boyalarını, komşu kadınlardan yardım isteyerek yorgun ve okşanmamış saçlarına itinayla süren kadınlar...
Çocuklarının bitimsiz masraflarından, gelinlerinde ihtiraslı tatil arzularından kendilerine sıra gelmediği için oralara gidemeyip, camideki arkadaşlarının Mekke, Medine hatıralarını yaşlı gözlerle dinleyen heveskar yaşlıların sığınabileceği bir mağara olsun bizimkisi. Onların lütufkar hayat arkadaşları da otursunlar Yasin okusunlar, Amme, Tebareke okusunlar ölmüşlerimiz için, kendi kıyametine erkenden tutunanlar için. Sınavlarda, gidiş yolunu bilip de sonuca ulaşamayan çocukları da alalım yanımıza.
Çoktan seçmeli testlerde iki şık arasında kalıp da sonuca ulaşamayan çocukları. Dershaneye gidemediği için kupon toplayarak test kitabı alabilen çocuklar olsun yanımızda. İkinci el kitaplarda işaretlenmiş şıkları görmesinler diye ablalarının özenle yanıtları sildiği çocuklar yani... Büyük bir mağaramız olsun bizim de.
Bu şehre, bu karmaşaya, bu merhametsizliğe, bu gürültüye ayak uyduramayanların sığınabileceği bir mağaramız olsun.
Tarık TUFAN