Yeryüzünde görülen çeşitli bitki ve hayvan türlerinin oluşumu hakkında bir kuram geliştiren Charles Darwin (1809-1882) doğal seçilim yoluyla evrimin gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Bu görüşe göre doğaya ve çevre şartlarına uyum sağlayan türler doğal bir seçilim ile varlıklarını sürdürmekte ve evrimleşerek değişmektedirler.
Bu görüş genel bir çizgi içinde doğru olmakla birlikte ayrıntılarda birtakım zorluklarla karşılaşıyor. Örneğin, basit organizmalardan karmaşık yapılara geçiş yavaş ve sürekli olmamış yeni türler aniden, süreksiz bir sıçrama şeklinde belirmiştir. Yani, sürekli küçük değişimler doğada görülmüyor. Genlerin (mikro) değişimini bedensel (makro) değişimlerin izleyeceği görüşü de sorgulanabilir. Çünkü genlerde kendilerini tamir eden bir mekanizma var. Çevreye uyum sağlamak fikri bir totolojidir. Çünkü bizim çevremizde var olan türler otomatik olarak “uyum sağlamış” kabul edilip diğer (kaybolmuş) türler “uyum sağlayamamış” olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde çevresi ile çok iyi bir uyum içinde olan türler yok oluyorlar. Fosil buluntular yeni türlerin çok kısa bir sürede ortaya çıktıklarını gösteriyor. Türler gelişmiyor, aniden oluşuyor.
Türlerin oluşumuna en temel açıklama getiren iki kuram vardır. Bunlar Karmaşa kuramı ve Kuantum kuramıdır. Karmaşa kuramında başlangıç şartlarının önemli olmadığını gördük. Herhangi bir t1 anında P1 fonksiyonu bilinirse t2 anında k parametresine bağlı olarak P2 fonksiyonu bilinebilir. Karmaşa kuramında k parametresi önemli rol oynar. Bu parametredeki ufak bir farklılaşma büyük değişikliklere yol açabilir.
Kuantum kuramı ise bir durumdan diğerine ani bir sıçrama ile geçileceğini söyler. Kuantum kuramında zaman sürekli olmadığından bir anda yeni bir durum ortaya çıkabilir. İşte Karmaşa kuramındaki k parametresi kuantik bir sıçrama ile aniden Dk kadar değişikliğe uğrarsa bir çatallaşma (bifurcation) olur ve yeni bir tür belirir.
Bu durumu en açık olarak virüslerde görmekteyiz. Örneğin, grip virüsü sürekli olarak ani sıçramalarla yeni türler oluşturuyor. Bu duruma “virüs uyum sağlıyor” şeklinde bir açıklama getirsek dahi “uyum” sözü yavaş bir değişime işaret ettiği için pek uygun bir kavram değildir. Benim tercih ettiğim ifade “virüs aniden farklılaşıyor ve yeni türler oluşuyor” şeklindedir.
Türlerin oluşumunda Kuantum kuramının etkisi sadece genetik değişimlerle açıklanamaz. Bu etki tüm evrenin küçük bir hacim içine sıkışması ve Takiyonlardan gelen düzen ile ilgilidir (Bakınız: Sorular yanıtlanıyor başlıklı yazım). Evren her küçüldüğünde Takiyonlar yeni türlerin oluşumuna etki etmekte ve bu oluşum bir kuantik sıçrama şeklinde aniden olmaktadır. Evren büyüdüğünde ise holografik olarak (temel yapı aynı kalsa da) birbirine benzeyen fakat yine de farklı olan türler oluşuyor.
Sadece yeni türlerin oluşumu değil, aynı tür içindeki farklılaşma da bu kuantik sıçrama şeklindedir. Örneğin binlerce karınca gurubu vardır. Hepsi de aynı karınca türüne ait olsalar da aralarında birçok özellikleri bakımından ayrılmaktadırlar.
Bir diğer örnek, kök bir ana dilden türeyen lehçeler ve ağızlar, ana dilin yan kollara ayrılışı, çok kısa bir zaman aralığı içinde, adeta ani bir oluşumdur. Bu olayda da Acayip Çekici etkisini ve çatallaşmayı görmekteyiz. Acayip çekici tek ise sistem o noktaya doğru yaklaşıp sabit ve dengeli olmaktadır. Bu durum hem yeni türlerin hem de yeni dillerin kalıcı olmalarını açıklar. Fakat acayip çekici birden fazla ise sistem kararsız denge durumunda olur ve çok küçük bir dış etki bile onun tümüyle karmaşaya sürükleyebilir.
Karmaşa içine giren sistemin davranışı ise belirsiz olur. Aniden dağılabileceği gibi iki çekici merkez arasında gidip gelerek, salınım hareketi içinde, varlığını sürdürebilir. Birçok toplumun tarih sahnesinden silinmiş olması ve birçok türün doğada yok olması bu etki ile açıklanabilir. Öte yandan iki çekici merkeze rağmen varlığını sürdüren toplumlar da vardır. Örneğin, Belcika, Kanada ve İsviçre birden fazla dilin konuşulduğu ve dış çekici güçlerin etkin olduğu ülkeler olmalarına rağmen denge içinde varlıklarını sürdürüyorlar.