Simdi, bu kontrgerillacilar ipnenin tekidir, bi o tarafda, bi bu tarafda..
Gider ona ihbar eder seni, gelir sana ihbar eder otekini.. Asagidaki pkk
itirafcisi da su siralar kontrgerilla itirafcisi olmus.. Eeeee, ne de olsa
'anamturk partisi' baskaninin yetistirmesi piclerdendir kendisi.. Ve de
kicina tc parmagi girmisdir, asla iflah olmaz, curukdur yani tamamiyle..
Bu itiraflar yayinlandi, warapallahi benim de iki ay sonra haberim oldu,
benim ayibim, is-guc derken daldirdik su siralar.. Neyse, ben munafikligimi
gene yapayim, kontrgerilla tc'cilerine bi parmak daha atmis olayim bunlari
sct'ye akdarip.. Ha, duyup da duymazdan gelenlere diyecegim yok, ozellikle
tc medyasina; onlar adilikde bir numara olduklarini taaa basindan beri
defalarca kanitladilar, ha bir eksik ha bir fazla, farkmaz.. Alayinin
gecmisini de bugununu de gelecegini de gappe yonan siksin.. kih kih..
Buyrun, 30 yildir lafini etdigimiz olaylarin bir baska itirafi, isteyen
okusun ve de sonra gene hicbirsey olmamis gibi devam etmek isteyen etsin,
yani, girsin-ciksin, ustune alinmayan alinmasin..
Bence yesil de konusacak, yatdigi yerden bi kalkabilse..
muhahahaha..
''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''
''''''''''
Devletin kadrolu celladi anlatiyor
MAASLI KONTRGERILLA ABDULKADIR AYGAN'DAN SOK AÇIKLAMALARJ
ITEM'in kurucularindan Abdulkadir Aygan, yaptiklarini ve tanik oldugu
infazlari gazetemize anlatti
Devlet memuru tetikçi
Gazeteniz Ülkede Özgür GÜNDEM; sahip oldugu gelenege bagli olarak, bir
dönemin hesabini, o karanlik dönemi yaratanlari açiga çikararak soruyor. Apê
Musa'nin, Vedat Aydin'in katillerini açiga çikariyor. Devlet içinde
yuvalanmis, halkin vergisiyle maas alan cinayet sebekesi JITEM'in
kurucularindan olan Aygan'in anlatimlarini, belgeleriyle beraber kamuoyuna
açikliyoruz.
n Ersever'in has adami!
Askerken Cem Ersever'in girisimiyle yeni kurulan JITEM'in ilk kurulan 7
kisilik kadrosundan biri olan ve "Serif Aslan" kod adini kullanan Abdulkadir
Aygan, 10 yil boyunca JITEM bünyesinde görev yapti. 2000 yilinda JITEM
içinde tasfiye edilerek Burdur Il Jandarma Alay Komutanligi'na "sivil memur"
olarak atandi. Evli ve 5 çocuk babasi olan resmi cellat, bu isinden ayrildi
ve yaptiklarini gazetemize anlatti. SAYFA 5'TE
Apê Musa'nin katilleri
Kürt yazar Musa Anter'i öldürmek için "Yesil" kod adli Mahmut Yildirim
JITEM'de plan yapti. Yesil, OHAL Bölge Valiligi'nin verdigi beyaz Land
Rover'le cinayet bölgesine ekibini götürdü. Yesil, Abdulkadir Aygan, Mustafa
Deniz, "Hogir" kod adli Cemil Isik ve Sirnakli Hamid'in katildigi eylemde
Hamid tetigi çekti. Ali Ozansoy JITEM telsiz kumanda merkezinde görev
alirken, cinayet gecesi JITEM Tim Komutani ve Grup Komutan Vekili Savas
Gevrekçi nöbetçiydi.
Kadrolu cellat anlatiyor
Onunla karsilastigimizda ne Adana Motor Meslek Lisesi'nde kosan atletin
izleri, ne de Özgürlük Hareketi'ndeki bir neferin yürüyüsü vardi. Avurtlari
çökmüs, gözlerindeki isilti kaybolmustu. Eee, dile kolay. Parmaginda Musa
Anter'in, Vedat Aydin'in, Talat Akyildiz'in ve daha nicelerinin kan
izleri... Iskence tezgahlarinda yükselen çigliklarin asindirdigi yürek...
Kesik kesik konusuyor, sikintili ve güvensiz. Kullanilmis, suyu çekilmis,
bir posa gibi hissediyor kendisini. Yaptigi sorgulardan pek ayrinti
vermiyor. Fakat ajandasindaki kimi ayrintilar, iskencenin dozu konusunda
insana fikir veriyor. Infazlardan söz ederken verdigi kimi ayrintilari,
magdur yakinlarindan da dogrulatabiliyoruz. Anlatimlari ajandasindaki kadar
ayrintili degil. Infaz timindeki rolü ise sürekli olarak ikincil.
Ajandasindan, tam bir istihbaratçi oldugu ortaya çikiyor. Hedef seçtikleri
kurbanlarin kaldigi yerlerin tüm krokileri var.
Evli ve bes çocuk babasi. Urfa-Suruç dogumlu Abdulkadir Aygan. Bu, onun ilk
resmi adi. PKK'nin ilk kadrolari içinde yer aldi. 12 Eylül 1980 dönemi...
Ikircikli ve pisman bir yasam. Sonra itirafçi oldu. Artik adi Abdulkadir
Aygan degil... Malatya dogumlu Aziz Turan kimligi verildi ona. Sikkin,
bikkindi... Çocuklara bakma sorumlulugundan degil, parmagindaki ve
yüregindeki kirli savasin yükünden dolayi ezilmis. Sorguyu, infazi
ayrintilari ile anlatmasini istedigimizde, "sorgu odalarinin tanrisi" isigi
sönmüs gözlerini elleri ile kapatip agliyor.
1990'dan bu yana olan yasamina göz atiyoruz. Sabah, JITEM'e gidiyor.
Iskenceyi, sorguyu, infazini yapiyor. Aksam, bir devlet memuru gibi evine
gidiyor. Itirafçi, polis ve askerlerle birbirlerine misafirlige gidiyorlar.
Dogum günleri kutluyorlar, nikahlar kiyiyorlar. Aksamlari Diyarbakir'da
Trafik Çay Bahçesi'ne gidiyor, esi ve çocuklari ile birlikte. Çocuklarina
gazoz aliyor.
Çocuklari, babalari tarafindan öksüz birakilan çocuklardan kabak çekirdegi
aliyor. Kendisi o yetimlerin boya sandigina ayagini uzatiyor, ayakkabisini
boyatmak için.
Artik devletten kadroludur. Sigortasi yatar, emeklilik günlerini hayal eder.
Devlet memuru kadrosu dönemin Jandarma Genel Komutani Orgeneral Esref Bitlis
tarafindan onanir.
Bu yazi dizisinde itirafçi, JITEM'in ilk çekirdek kadrosunda yer alan,
Binbasi Cem Ersever ile cinayet planlari yapan Abdulkadir Aygan'in kirli
savas itiraflarini okuyacaksiniz. Cinayetlerin korkutuculugu kadar,
iliskiler agini, gazeteciden polise, askeri komuta kademesine kadar uzanan
kirli iliskiler agini da burada göreceksiniz.
ABDULKADIR AYGAN
KIMDIR
15 Mart 1958'de Urfa'nin Suruç ilçesinin Uzunhidir köyünde dogdu. Ailesi
ekonomik sikintilardan dolayi önce Antep'in Nizip ilçesine, ardindan da
Osmaniye'ye göç etti. 1975'te Adana Meslek Lisesi'ne girdi. 1977'de PKK'yle
tanisti. Bu dönem okulu birakti ve Nizip'te siyasi faaliyetlere basladi.
1980'de bir eve düzenlenen baskinda tutuklandi. Antep, Nizip ve Kilis
cezaevlerinde 1.5 yil kaldi. PKK ile baglantisi koptu ve askere gitti.
1982'de Kibris'ta askerlik yaparken firar etti. Bir süre Avrupa'da kaldiktan
sonra PKK'ye katildi. Sason, Mutki ve Sirvan'da faaliyet yürüttü. 1985'te
gerilla saflarindan kaçip teslim oldu. Diyarbakir Cezaevi'nde itirafçilar
kogusunda kaldi. Pismanlik Yasasi'ndan yararlanarak cezasi düsürüldü ve
1990'da tahliye oldu. Hemen askere alindi. Askerken Cem Ersever'in
girisimiyle yeni kurulan JITEM'in ilk 7 kisilik kadrosunda yer aldi.
Askerlik bitiminin ardindan itirafçilara "sivil memur" statüsü tanindi.
Dönemin Jandarma Genel Komutani Orgeneral Esref Bitlis tarafindan devlet
memurlugu asaleten onaylandi. Bundan sonra "Serif Aslan" kod adini kullanan
Aygan'a itirafçi olmasi nedeniyle "Aziz Turan" adina resmi nüfus cüzdani
çikarildi. Bir süre Abdulkadir Aygan adiyla, daha sonra da Aziz Turan
kimligiyle JITEM'de 10 yil çalisti. Aygan ya da diger adiyla Aziz Turan, bu
süre içinde devletin kadrolu celladi olarak birçok faili meçhul cinayet ve
gözaltinda kayiplara imza atti. 2000 yilinda, JITEM içinde tasfiye edilerek
Burdur Il Jandarma Alay Komutanligi'na "sivil memur" olarak atandi. Evli ve
5 çocuk babasi olan resmi cellat, bu isinden ayrildi ve yaptiklarini bize
anlatti.
------------
Iste Apê Musa'yi öldüren Tim
Kürt bilge Musa Anter, Kültür ve Sanat Festivali için gittigi Diyarbakir'da,
20 Eylül 1992'de katledildi. Devlet, Apê Musa cinayetinin dosyasini, 12
yildir inatla tozlu raflardan indirmedi. Apê Musa cinayeti, Basbakanlik
Teftis Kurulu Baskani Kutlu Savas'in Susurluk Arastirma Raporu'nda, Apê Musa
cinayetinin devlet tarafindan islendigi kabul edildi. Apê Musa cinayeti ile
ilgili itiraflar, raporun Ek 9. dosyasinda yer aldi. Ancak raporun bu
ekleri, "devlet sirri" olduklari gerekçesiyle açiklanmadi. Bugüne kadar
hükümetler, suç itirafi olan Susurluk Raporu'nun geregini yapmadigi gibi,
Apê Musa cinayetinin de üstünü örttü. Iste infaz timinde bizzat yer alan,
devletin maas ödedigi, kontrgerilla tetikçisi Abdulkadir Aygan'in Apê
Musa'nin cinayetiyle ilgili itiraflari...
Yesil'in eylemi
"Yesil'in karistigi en büyük olay, yani tanik oldugum, Apê Musa'nin
öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara'da olmasina ragmen, daha sonra
kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz'la Diyarbakir'a geldi ve olayin
olacagi gün Adiyaman bölgesine gitti. 'Nemrut Dagi'na gidecegim, oradaki
gruplari dinleyecegim. Telsiz cihazi ile grup var mi yok mu tespit edecegim'
diyordu. Bu esnada da Yesil, Musa Anter olayini JITEM'de organize ediyordu.
Tim Komutani Savas Gevrekçi, Grup Komutani izinde oldugu için onun görevini
de götürüyordu. Musa Anter olayinda Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adli
Cemil Isik ve Sirnakli Hamid adli itirafçi ile beraber partiden
ayrilmislardi."
Otelde oldugu tespit edildi
Hogir'in, Apê Musa'nin, Diyarbakir'da otelde oldugunu önce tespit ettigini
söyleyen Aygan, anlatimini söyle devam ettirdi: "O zaman Yesil de geldi.
Yesil'de beyaz Land Rover vardi. Land Rover'i Bölge Valiligi kendisine
vermis onu da MIT'ten almisti; onu hibe etmisti. Yani görev için almisti.
Mustafa Deniz ve Yesil gelmislerdi. Hogir'e 'Apê Musa'yi bir plan yaparak
bir yere çek ve bize getir' dediler."
Anter Hogir'i taniyordu
Hogir kod adli Cemil Isik'in PKK'den ayrildigini ve daha önce Apê Musa'yi
tanidigini belirten Aygan, "Apê Musa Hogir'in partiden ayrilmasina
üzülüyormus, yeniden kendisiyle görüsmek istiyormus. Apê Musa o zaman
Hogir'in JITEM'de çalistigini bilmiyordu. Böyle olunca Hogir de Hamid'i
görevlendirdi. Otele gönderdi, 'Tamam de, Hogir senle görüsmek istiyor, seni
bir yerde bekliyor, bir evdedir, yanina götürecegim' diyor. Birincisinde
basarili olamamisti. Hamid basaramamisti. Ikincisinde Land Rover ile hepimiz
gittik. Ali Ozansoy, JITEM Istihbarat Grup Komutanligi'nda Saraykapi'da ana
telsizin basinda bekledi. Hogir'e kalasnikof verildi. Beni de JITEM kimligim
ve silahim var diye Hogir'in yanina verdiler. Herhangi bir durum olursa
müdahale edebilmem için. Bizi, köprüyü geçtikten sonra Silvan yolunun
çikisina, yokusa dogru biraktilar. Yesil, Mustafa Deniz ile biraz daha
tepeye çikti, telsiz onlardaydi. Hamid de tekrar otele, Apê Musa'yi almaya
gitti. Yani bir taksiye bindirecek ve bizim yanimiza getirecek. Hogir de onu
orada vuracak" diye konustu.
Tetigi Hamid çekti
Sessiz bir bekleyisin sürdügünü belirten Aygan, konusmasina söyle devam
etti: "Hogir de silahliydi, aksam aradan zaman geçti, baktik gelen giden
yok, is uzadi yani. Hogir, 'Bu iste bir is var. Biz Yesil'in yanina gidelim.
Polis bizi yakalarsa daha kötü olur' dedi. Biz yürüdük, tabi yoldan degil de
araziden gittik. Yesil'in yanina gittik, biraz kaldik, bir baktik siren
sesleri gelmeye basladi. Yesil, telsizi polis kanalina almisti. Ortalik
karisti, 'aha' dedi, 'bir seyler olmus, bir olay olmus; ama nasil oldugunu
bilmiyorum', dedi. Ondan sonra Land Rover'e bindik olayin oldugu yere
dogru -mecburen- Silvan ana yolu oradan geçiyor- geçtik, JITEM'e gittik.
Geldigimizde Ali Ozansoy 'tamam' dedi, Hamid, Apê Musa'yi vurmus, olayi
yapmis. Biraz sonra Hamid geldi. Hamid 'Tamam vurdum' dedi. Hogir 'Niye
yanimiza getirmedin, niye bu is yolda oldu' diye sordu. Hamid,
'Süphelendiler, taksiye bindik, yaninda yegeni vardi' dedi. 'Seyrantepe'ye
geldik, iste ben dedim ki, surada su falan dedim, onlar daima nerede
diyorlar, baktim süpheleniyorlar artik fazla gitmeyecek, indirdim' dedi.
Hamid'in üzerinde bir 14'lü UMAN tabanci varmis, JITEM'in verdigi. Orada
onlari indiriyor, kendi anlatimlarina göre, Apê Musa ile yegeni onun
arkasinda yürüyorlar, o da sokagin içine yürüyor, dönüp Apê Musa ve yegenine
ates ediyor. Daha sonra kaçtigi yerde, silahi çöp tenekesine atiyor."
Hogir ile Hamid nasil getirildi?
"Kuzey Irak'li yetkili ile görüsmek için Silopi Gümrük Müdürü Ali Balkan
Metel'in yanina gittik. Bizi agirladi. Bir çuval dolusu sigara verdi ve
köprüden geçerken hiçbir sorun çikarmadi. Güney'deki bir asirete mensup olan
bir kisi Habur Köprüsü'nde görevliydi. Bu, Silopi'deki JITEM timiyle temasa
geçti ve PKK'den kaçan Hogir'in, Hogir'in esinin ve yaninda olan Hamid'in
yerini söyledi. Ardindan Cem Ersever Silopi'ye geldi; ben, basçavus Mazhar
ve Ali Ozansoy'la birlikte Habur Sinir Kapisi'ndan geçtik. Hogir ve
digerleri Zaxo'ya giderken kulübe gibi bir yerde kaliyorlardi. Orada onlarla
görüsüldü. Hogir'in 'Örgütten ayrilmissin, can güvenligin yok. Buradakiler
seni örgüte satar' seklinde gözünü korkuttular. Su vaatler de verildi. Eger
bildiklerini anlatirsa, iskence yapilmayacagini, cezaevine koymayacaklarini
ve hatta isterse Almanya'ya gönderebileceklerini söylediler. Hogir ilk basta
tereddütlüydü. Fakat Hogir, Ali Ozansoy ve basçavus Mazhar tarafindan ikna
edildi. Bu sekilde Hogir Diyarbakir'daki JITEM'e getirildi. Ardindan Hogir
ve Hamid, Apê Musa olayinda kullanildi."
...............................
Bir katilin anatomisi
DEVLETIN KADROLU CELLADI ANLATIYOR
10 yil görev yaptigi JITEM'de çok sayida cinayete katilan itirafçi-memur
Abdulkadir Aygan, yapilan faaliyetlerin çogunde yer aldigini söyledi. Infaz
anlarini unutamadigini belirten Aygan, büyük huzursuzluklar yasadigini ve
kendisini diger askeri komutanlar gibi alkole vurdugunu anlatti. Esinin 4
yil psikolojik tedavi gördügünü belirten Aygan, "Devletin aldigini aldiktan
sonra bizi kirli bir bez gibi atacagini ve yok edecegini biliyoruz" dedi.
JITEM'in kadrolu celladi Abdulkadir Aygan, sunlari anlatti:
"Bir mekanizma veya bir grup içinde oldugunuz zaman, resmi veya gayri resmi
ol, grubun yaptigi seylerden sen de sorumlusun. Grupla birlikte hareket
ediyorsun, ayni ortami teneffüs ediyorsun, ayni seyleri görüyorsun. Sana da
bir görev veriliyor, yapiyorsun. Yani suç ortakligi. Ben Jandarma Grup
Komutanligi'nda yapilan, saydigim eylemlerin hepsinde vardim. Onlarca olaya
sahit oldum veya içinde yer aldim. Sorgulamada veya infazlarda en çok Sehmuz
kod adli Uzman Çavus Ugur Yüksel (Palu Zazasiydi) yer aliyordu. Kürtlere çok
düsmanligi vardi. Bu olaylari unutmak için alkole basvurdum. Ailede huzur
kalmadi. Yasamim bir k?busa dönüsmüstü."
Olaylarin yüzde 80 veya 85'ini JITEM'in Istihbarat Timi'nin yaptigini
söyleyen Aygan, kendisinin hiç unutmayacagi olaylari söyle anlatti:
"Her bir olay bir dram, bir trajediydi. Bunlar içerisinden Bismil'de Zahir
Turan diye bir kisi alinmisti, Hüseyin Tilki infaz etti o esnada. Sahsin
kafasina ates ettiginde o 'ah' demesi benim unutamayacagim bir sey. Yine
Bismil'den alinip Diyarbakir Çinar yolu üzerinde Mete kod adli Ibrahim Babat
tarafindan infaz edilen gerillanin 'Hžn kî ne (Siz kimsiniz)' diye sormasi
hiç aklimdan çikmiyor. Aklimdan gitmesi için çok mücadele ettim. Hangisini
anlatayim ki, her birisi aci dolu. Ne diyeyim, bunun gibi birçok olayi
hatirlamak istemiyordum."
1999'da sürgün edildigini anlatan Aygan, JITEM'den uzaklastirilarak
Burdur'daki Il Jandarma Alay Komutanligi'nda sivil bir memur konumuna
getirildigini belirtiyor ve bu süreci söyle anlatiyor: "Zaten insan,
kullanildigini ve güven hissetmediklerini biliyor, bir muhakeme yaptigi
zaman insan, kendi insanlarina karsi kullanildigi ve suç ortakligi yaptigi
ortaya çikiyor. Aksam eve geldigin zaman sakin kafayla ben ne yapiyorum,
diyorsun. Öyle bir zaman oldu ki, alkol ile ayakta durabiliyordum. Unutmak
için, kafami bosaltmak için içiyordum. Üst rütbeliler de her gece içerdi. Bu
Ali Yildiz her gece içerdi, alkolik olmustu. Abdulkerim Kirca sürekli
içerdi. Bunlar alkolle ayakta duruyordu. Geri dönemiyorsun, örgütle düsman
olmussun, aile ya da asiretin de koruyamaz seni. Benim yanimdakiler de
biliyorlardi ki, agzimizla kus tutsak bile devlete yaranamayiz. Devletin
aldigini aldiktan sonra bizi kirli bir bez gibi atacagini ve yok edecegini
biliyoruz. Yasam yasam degil, insan içine çikinca kendinden utaniyorsun,
insanlarin yüzüne bakamiyorsun, her an vicdanen rahatsizsin, tedirginsin,
takip ediliyorsun. Devlet seni çalistiriyor. Ev ve cep telefonun dinleniyor.
Disarida kimle görüstügünün hesabini soruyor. Hatta disariya çiktigin zaman,
evinden misafirlige gideceksin, telefon açip falan yere, falan numaraya
bildirmek zorundasin. Bunlar ailede psikolojik sorunlara neden oldu. Esim 4
yil tedavi gördü, ben sürekli hastayim, büyük kizimda da ayni sorunlar var.
Bir de bir sürü seylerini biliyorsun, içinden çikarsan yok edilme tehliken
var. Tek olunca insan sorun yapmiyor; ama aile ve çoluk çocuk varsa insan
sürükleniyor."
Aygan, konusmasini söyle sürdürdü: "Ben kendi istemimle dilekçe verdim.
Memuriyet görevinden ayrilmak istedigimi söyledim. Çünkü öyle oldu ki, artik
dayanamaz oldum. Beni tutup Burdur'a verdiler. Oranin sürgün yeri oldugunu
gördüm. Gelen polis, astsubay problemliydi. Bu kadar zaman görev yaptirildi
bana, hiçbir seye karismasam da hareket etmisim, en azindan kendimi korumak
için bana silah vermeleri lazim, can güvenligi saglamak da yok. Telefon
dinleniyor, gelen giden misafirim sorusturuluyor. Bir ara çanak anten aldim,
onu bile sorguladilar, izinsiz olarak firar ettim. Antalya'ya gittim, 4 gün
orada kaldim. Atsinlar, tazminatimi versinler diye yaptim; ama yapmadilar.
Bir de Izmir Menemen'de 9 gün izinsiz kaldim, ifademi aldilar, gülerek hiç
orali olmuyor, bundan sonra ekonomik sikintilarim basladi, ek isler yapmaya
basladim. Alay Komutani buna itiraz etti, yapmamami söylediler. Iki defa
ihtar yazdilar, ben de dilekçe yazdim, 'Ben memuriyet görevimden isteyerek
çekiliyorum', dedim. Iki ay beklettiler 'pisman oldugunu söyle, dilekçeni
geri al' dediler. Oradaki astsubaya 'Bunu bir defa kullandim, hayatima mal
oldu. Bir daha kullanmayacagim.'"
Çekirdek kadro nerede?
o Ali Ozansoy, jandarmadaki memuriyetinden istifa ederek akrabasi olan
Hanefi Avci'nin vasitasiyle Emniyet Genel Müdürlügü'ne sözlesmeli personel
olarak girdi.
o JITEM'in kurulma asamasinda Bismil'deki Musa Toprak'in üzerindeki bombayi
patlatmasi sirasinda kolu kopan Fethi Çetin, malulen emekli oldu ve
Gölcük'teki Donanma Komutanligi'nda isçi statüsüyle çalismaya basladi.
o Adil Timurtas, Antalya Manavgat'ta ekibiyle birlikte turistik bir otelin
koruma müdürlügü görevini yürütüyor. Ayni zamanda çek-senet tahsilati
yapiyor.
o Hüseyin Tilki ve Recep Tiril devletin verdigi farkli kimliklerle halen
jandarmanin degisik birimlerinde görev yapiyor.
o Saniye Alatas ile Kemal Emlük evlendi. Saniye'ye Emel Berak, Kemal'e Erhan
Berak kimligi verildi. Kemal Berak halen Diyarbakir Jandarma Istihbarat
Teskilati'nin (JIT) Foto-Film Subesi'nde toplumsal olaylari izlemekle
görevli kameraman olarak görev yapiyor.
o Hatice Elmas, Eda Esin Mert kimligi ile Diyarbakir Istihbarat Subesi'nde
çalisiyor.
o Binevs Alsaç, Diyarbakir Alayi'nda isçi statüsünde çalisiyor.
Iste infaz timlerindeki ajanlar
o Artes kod adli Engin Karadag, Diyarbakir'daki Bölge Komutanligi
sorgusundaydi. Örgüt hakkindaki bilgileri ve taktikleri o veriyordu.
o Örgütten üst düzeyde ayrilan Abdurrahman Kayikçi, faaliyette bulunmak
üzere Istanbul'a gönderildi.
o Bölge'de Abdullah Barkin Silopili, hali vakti yerinde olan bir kisiydi. O
da ajanlik yapiyordu. Silopi'den Habur Gümrük Kapisi'na giden yolda oglunun
Çimen isimli bir lokantasi vardi.
o Ismini hatirlayamadigim Koçero adli kisi vardi. Bizzat faili meçhul
olaylara katiliyordu. Ekonomik durumu iyiydi. Kendi imkanlari ile JITEM ne
derse oraya kosturuyordu.
o Aslen Karacadagli olan Emin Fettahligil adli sahis da ajandi. JITEM'e
devamli gelir gider, örgüt hakkinda bilgi verirdi.
o Serpil Toprak (Serpil kod adini kullaniyordu. Su anda Erzurum'da bir
üniversite hocasiyla evlidir.
................................
VEDAT AYDIN'I ERSEVER EKIBI ÖLDÜRDÜ
JITEM'in kadrolu celladi Abdulkadir Aygan Kürt aydin, yazar ve yurtseverin
katledilmesi ile ilgili anlatimlarina devam ediyor. "5 Temmuz 1991'de
kaçirilip 7 Temmuz'da infaz edilen HEP Diyarbakir Il Baskani Vedat Aydin'in
olayinda kesifte yer aldim; ama olayda yer almadim.
Kesif olayini 'Derdo' kod adli itirafçi Selahattin Görgülü baslatti.
Görüsmeye gitti. Tam basarili olamadi. Geldi Cem Ersever ile görüstü. Cem
Ersever bizi arabaya aldi, Istasyon Caddesi'ndeki evinin karsi tarafindan
arabayi durdurdu. Kendisi, bir kisiyi daha yanina alip binayi kesif ettiler.
Dairesini, kapisini kesif ettiler. Bir-iki gün aradan sonra ben sabahleyin
JITEM'e ise gittigimde baktim kimse yok. Ne Cem Ersever var, ne de
digerleri. Biz askerdik, evimiz de oradaydi, eve gidebiliyorduk. Gittim
askere dedim ki; 'Komutan nerede, diger arkadaslar nerede.' Yatiyorlar
cevabini verdi. 'Kimse bizi rahatsiz etmesin' demisler. Bir anlam veremedim.
Olayi duymamisim, ne oldugunu da bilmiyorum. Tabi aradan zaman geçti. Cem
Ersever kalkti. 'Niye erkenden gelmissin' dedi. Komutanim normal zamaninda
ise geldim, dedim. 'Ortalik zaten bozuk' dedi. Ben de 'niye' diye sordum.
'Vedat Aydin'i vurmuslar.' Öyle deyince, ben sey oldum... Çünkü kesfi
beraber yaptik. Beni götürmediler, yatanlara baktim; Fethi Çetin, Ali
Ozansoy ve yardimcisi Binbasi Aytekin Özen... Hepsi uyuyordu. Ayakkabilara
baktim hepsi çamurlu, arabalarin seylerine baktim, o da ayni. Ben onu
sorunca beni götürmemisler diye sanki üzülüyormusum gibi; merak etme,
komsuda piser bize de düser, öyle bir cümle kullandi. Selahattin Görgülü'yü
o günden sonra göremedim. Ailesinin yanina 10 günlük izne gittigini söyledi
Cem Ersever. Tabi olayi yaptirip öyle göndermis olabilir. Yani eyleme
katilmis olabilir. Süphe çekmemesi için... Çünkü Vedat Aydin'la diyaloga
girmeye, onu bir yere çekmeye çalisiyordu. Cem Ersever'in talimati ile tabi.
Yani olayin büyük bir kismini bunlarin gerçeklestirdigini biliyorum ben.
Daha sonra tabi olay meydana çikinca ortalik karisti; büyük yürüyüsler,
cenaze törenleri yapildi. Biz o esnada JITEM'de oturuyorduk. Daha sonra
cenazeye gelen halka ates etme emrini de o zamanki Diyarbakir Alay Komutani
olan, yani 'Yedi Bela' lakapli Ismet Yediyildiz'in verdigini ögrenmis oldum.
Simdi bu olayda Vedat Aydin'in evden alirken gören Sükran Aydin'in çizdigi
robot resimler vardi. O robot resimler Ali Ozansoy, Fethi Çetin ve Aytekin
Özen Binbasi'ya bayagi uyuyor."
DEVLETIN KADROLU CELLADI ANLATIYOR
Vedat Aydin'in kaçirilmasi, faili meçhullerin miladi olarak bilinir. Aydin,
agir iskenceler edildikten sonra katledildi. Onu sadece Diyarbakir degil,
tüm Kürtler kucakladi. Yüz bin insan cenaze törenine katilarak Vedat Aydin'i
bagrina basti. Ondan sonra ölüm makinelerinin dügmesine basildi.
-----------------
'Testere' Ersever'le tanisma
Abdulkadir Aygan, Adana E Tipi Cezaevi'nden tahliye olur olmaz bir uzman
çavus ve iki asker nezaretinde yarim kalan askerligini yapmak üzere Kars'a
gönderildi. Aygan, ekip arkadaslari tarafindan bir kisinin kafasini testere
ile kestigi için "testere" lakabiyla anilan Cem Ersever ile asil tanismasini
söyle anlatiyor:
"Kars'a gittigimde Mart ayi idi, dediler ki; 'Seni Diyarbakir'dan Binbasi
Cem Ersever ve Albay Arif Dogan ariyor.' Arif Dogan diye birini
tanimiyordum; fakat Cem Ersever'i 1985'te Siirt Alayi'nda sorguda oldugum
zaman yüzbasi olarak görev yapiyordu. Emirleri Ankara'dan alan bir
pozisyonda idi. Istedigi yerde itirafçilardan veya halktan yakaladigi
kisileri araziye veya istedigi yere götürebiliyordu.
Ersever ile telefonda görüstüm. Dedi ki, 'Seni Kars'a göndermisler, istersen
seni ailenin yakinina bir yere götüreyim. Diyarbakir'dayim istersen seni
yanima alayim.' Ben de 'tamam' dedim. Yol harçligi için 150 bin lira
gönderdiler, kiymetli bir miktardi. Askerligin geri kalanini orada sivil
olarak yapacagim. Önce beni Silvan Egitim Alayi'na aldilar. Piyadeden
jandarmaya geçildigi için, bir intiba sorunu olmamasi amaciyla Silvan
Alayi'na verdiler. Silvan'da o zaman Recep Tiril, Adil Timurtas, Hayrettin
Toka, Ali Ozansoy vardi. Kisa bir dönemi orada geçirdikten sonra,
Silvan'daki Alay'dan bizi Diyarbakir'a aldilar. Biz oradayken yanimiza Ali
Yildiz bir-iki defa gelip gitti. Ali Yildiz'a da ben Siirt'te sorgudayken
kendisi çatismada vurulan Hakki Akyüz'ün yerine Sirvan Bölük Komutanligi'nda
üstegmen rütbesi verilmisti. Sonradan ögrendigim kadariyla beni Kars'tan
Diyarbakir Jandarma Asayis Komutanligi Karargahi bölümüne almalarinin emri
Genelkurmay'dan çikmisti."
Abdulkadir Aygen o dönemi söyle özetliyor: "Acemi egitimimden sonra bizi
Diyarbakir Sehitlik Semti'nde bulunan Asayis Komutanligi Karargahi'na
aldilar. Askerligimizin geri kalan kismini orada tamamlayacaktik. Tabi oraya
gelince asker elbisesi giydirmediler. Silvan'da resmi elbise giydik.
Diyarbakir'da sivil idik. Sakal da birakip, istedigimiz gibi
giyinebiliyorduk. Hatta birer tane tabanca kendimizi korumak için verdiler."
Köksal Pasa ile görüsme
30 Kasim 1990'da Cem Ersever'e "Jandarma Kidemli Binbasi JITEM Grup
Komutani" sifatiyla taktirname veren Asayis Jandarma Kolordu Komutani
Korgeneral Hikmet Köksal'la görüsmesini Abdulkadir Aygan, söyle anlatiyor:
"Hikmet Köksal Pasa bize, 'Sen ve Adem Yakin evladimsiniz' dedi. Adem Yakin,
bir operasyonda sag ele geçen biriydi. Operasyonda askerler onu
öldüreceklermis ama Köksal Pasa 'öldürmeyin' diye talimat vermis."
Hikmet Köksal Pasa'nin, itirafçilarla yaptigi görüsmelerde taleplerini
direkt söyleme yerine Cem Ersever'i muhatap kildigini ifade eden Aygan,
söyle devam ediyor:
"Bu konulara girmiyordu. Arada Cem Ersever vardi. Cem Ersever JITEM Grup
Komutani olmustu. Yardimcisi da Aytekin Özen idi. Simdi onlar arada direk
köprü olduklari için bizimle o konulari konusmadilar. Hikmet Pasa söyle
olacak diye istemlerde bulunmuyordu, fakat Cem Ersever gidip görüsüyordu
onlarla. Cem Ersever hem Hikmet Pasa'ya, hem de Hayri Kozakçioglu'na
istediklerini yaptirabilecek güçte idi."
Çekirdek kadro kuruluyor
Aileleriyle birlikte kalmalari için Diyarbakir Baglar'da 7-8 katli bir bina
verilmesini güvenlik nedeniyle kabul etmediklerini söyleyen Aygan,
konusmasini söyle sürdürdü:
"Bunun üzerine Kurtoglu'ndaki OHAL Valiligi lojmanlarindan yer vermeyi
teklif ettiler. Onlar buranin emniyetli, çevresinde nöbetçi ve Özel
Harekatçilar'in oldugunu, bize kimsenin zarar vermeyecegini söylediler.
Kabul ettik ve koltugundan kap kaçagina kadar her seyi bize verdiler. Kemal
Emlük ve Hasan Adak da ailesi ile birlikte lojmanlara yerlesti. Kendimizi
korumamiz için tabanca verildi. O dönemde Diyarbakir çok karisikti,
tehlikeliydi. Açikçasi her an Parti bizi infaz edebilecek güçteydi. O yüzden
bize, tek tek gezmememizi, ikiser ikiser gezmemizi, birbirinizi kollayin
diye telkinlerde bulunuyorlardi. Hatta sik sik çarsiya çikmamiza izin
vermiyorlardi."
Ersever ekip kuruyor
Cem Ersever'in askerlikleri bitmeden önce kendilerinden bir tim olusturmaya
çalistigini belirten Aygan, bu asamayi söyle anlatti:
"Ersever bizden bir tim olusturmaya çalisiyordu. Bu tim ile teröre karsi
antigerilla mücadelesi vermek istiyordu. Ersever ancak bu sekilde basarili
olunacagini söylüyordu. Hatta daha biz askerken Musa Toprak olayi olmustu,
hep onu örnek gösteriyordu. Ardindan bu teklif kabul ediliyor. Ondan sonra
bunlara resmi kadro verildi. Bir ara bize uzman çavusluk formülünü aradilar.
Birçok kisi yaslari geçtigi için kabul edilmedi. Sivil memur olarak almayi
kabul ettiler."
Itirafçilar 657'li oldu
Askerligi bitiren itirafçilara memurluk imkani yaratildigini söyleyen Aygan,
su açiklamalarda bulunuyor:
"Bu askerligi bitiren itirafçilar için bir memurluk imkani yaratildi. Asayis
Komutanligi ve Bölge Valiligi tarafindan Genel Kurmayliga öneri sunuldu. Cem
Ersever ve Istihbarat Grup Komutanligi tarafindan bunlarin sivil memur
olarak Jandarma Istihbarati'na alinmasi için öneri yapildi. 27 kisilik bir
kadro verildi. Bu 27 kisilik kadro için ilk etapta ben, Binevs Alsaç
(Kulplu), Saniye Emlük, Kemal Emlük, Hatice Elmas, Hasan Adak, Recep Tiril,
Hanim Beyaz, Ali Ozansoy, Fethi Çetin memuriyete alindik."
................................
Mahkemeden ölüm tarlasina
Binbasi Cem Ersever'in Ankara'ya tayin olmasindan sonra JITEM'in basina
atanan Binbasi Abdulkerim Kirca döneminde de cinayetlerde artis yasandi.
Abdulkadir Aygan'in anlatimina göre; Kirca döneminde cinayetlerin ölüm
sekli, bogulma, yakilma, kursunla ön plana çikti
Vedat Aydin'in akrabasi ve ayni zamanda Saglik-Sen Diyarbakir Sube Baskani
Necati Aydin, 3 kez gözaltina alinip iskence gördü. Iskence sonucu sagligi
bozulan Aydin, daha sonra Çorum'a sürgün edildi. Misafir olarak geldigi
Diyarbakir'da akrabalarinin evinde gözaltina alindi. 4 gün sonra esi ve
beraberindekiler serbest birakilirken, kendisi 10 gün sonra DGM'ye
çikarildi. DGM'de tanidik avukatlara "Beni mahkeme serbest birakti, ama
polis birakmiyor" dedi. DGM'den alinan Necati Aydin'in, 3 gün sonra Kagitli
Jandarma Karakolu yakinlarinda iki kisi ile birlikte iskence yapilmis cesedi
bir tarlada bulundu.
Abdulkadir Aygan; Necati Aydin, Ramazan Keskin ve Mehmet Aydin ile ilgili
olarak sunlari söyledi:
"Necati Aydin, Vedat Aydin'in akrabasiydi. Onun yanindaki Razaman Keskin, ya
Viransehirli ya da Siverekliydi. Mehmet Aydin da Bismilliydi. Bu gençler bir
olay dolayisiyla Diyarbakir DGM'ye düsmüslerdi. Bunlarin ne zaman mahkemeye
çikacaklari ögrenildi. O gün Toros marka arabayla DGM'nin kapisinin
civarinda beklenildi. Ve bu sahislar, mahkemeden çikinca 'Emniyete tekrar
gidecegiz, bir sey unutulmus, size bir sey sorulacak' diye polisin gözü
önünde tekrar arabaya alindi. JITEM'e getirildi. JITEM'de birkaç gün
iskenceyle sorgulandiktan sonra sadece içlerinden Necati Aydin, herhalde
dayak yememek ve iskence görmemek için, bildigi sahislari, PKK'nin
milislerini, PKK'ye yardim eden bürokratlarin veya avukatlarin isimlerini
listeler halinde verdi.
Birgün JITEM'in sivil arabalariyla yola çiktik. Arabalardan biri Jandarma
Istihbarat Grup Komutanligi'na, birisi de Tim Komutanligi'na aitti. Iki
arabayla Silvan-Diyarbakir arasindaki Kagitli Karakolu'nu geçtik. Bir köprü
yakininda, ana yoldan ayrilarak bir tarlanin içerisine vardik. Orada bu
kisiler, Abdulkerim Kirca tarafindan kafalarina kursun sikilarak infaz
edildi. Bu olayda Sehmuz kod adli Uzman Çavus Ugur Yüksel, Adiyamanli Apo
kod adli Uzman Çavus Abdulkadir Ugur, ben, Kemal Emlük, Oguz kod adli
Astsubay Nuri Ates, Diyarbakir Istihbarat Tim Komutani Yüzbasi Tunay
Yanardag ve Abdulkadir Kirca vardi. Daha sonra bunlari topraga gömdük.
Dicle Nehri'nde yakildi
MURAT ASLAN: Murat Aslan isimli sahis, Yenisehir semtinde, yani Diyarbakir
Belediyesi civarinda alinarak ayni yöntemle -Abdulkerim Kirca bizzat vardi o
sirada- zorla sivil Toros arabaya bindirildi ve JITEM'e getirildi. Daha
sonra Silopi JITEM Istihbarat Tim Komutanligi'na götürüldü. Burada
iskenceyle sorgulandiktan sonra Dicle Nehri'nin kenarindaki bir dereye
götürüldü. Derede öldürülerek üzerine benzin döküldü ve yakildi. Bu dere
Körtük köyünün karsisina düsen bir dere idi.
IDRIS YILDIRIM: Idris Yildirim isimli sahis Silopi'den alinip Elazig timine
götürüldü, orada bogularak öldürüldü ve çuvala konuldu. Elazig-Baskil yolu
kenarinda bir ufak dere içerisinde yakildi. Bu olayda Grup Komutani, Kemal
Emlük, ben ve Elazig timi vardi.
SERVET ASLAN: Siirt'in Eruh ilçesinden olan Servet Aslan'in babasi
Diyarbakir'daki Kredi Yurtlar Kurumu'nda bekçi idi. Bu sahis yine ayni
yöntemle alinarak infaz edildi.
EDIP AKSOY, SIDIK ETYEMEZ: Sidik Etyemez, PKK'nin dag kadrosundandi. Ziynet
Etyemez'in abisi idi. Bunlar infaz edildiler. Öldürüldükten sonra Silopi ile
Cizre arasinda bir dere yataginda gömüldüler. Yine çoban ve oradaki köylüler
tarafindan bulundugu söylendi.
AHMET CEYLAN: Ahmet Ceylan isimli sahis yine Diyarbakir'da Yenisehir
içerisinden alindi PKK'nin kadrolari, milisleri ve çalismalari hakkinda
iskenceyle bilgi alindiktan sonra infaz edildi.
Bogup çuvala koydular
SAHABETTIN LATIFECI: Sahabettin Latifeci, JITEM'e getirildi. Orada Sehmus
kod adli ve kendisini Palulu Zaza olarak tanitan Yüksel Ugur isimli Uzman
Çavus tarafindan bogularak öldürüldü. Öldürülmeden önce çenesine yumruk
vurulmustu, çene kemigi kirilmisti. Bu sahsin cenazesi de, çuval içerisinde
Silvan-Diyarbakir yolu üzerindeki bir süt fabrikasi veya yogurt fabrikasinin
arkasina atilmisti.
ABDULKADIR ÇELIKBILEK: Abdulkadir Çelikbilek'i PKK'ye yardim, kaçakçilik
yapiyor ve PKK'yiefinanse sagliyor suçlamasiyla Diyarbakir Postanesi
civarinda ben, Kemal Emlük, Apo kod adli Uzman Çavus Abdulkadir Ugur, Sehmuz
kod adli Uzman Çavus Ugur Yüksel, onu alarak Toros arabaya bindirdik.
JITEM'e götürdük. Buradaki sorgusunda üzerinden hiç para çikmadi, yoksul bir
adamdi, bizde de süphe olmustu; ama bir defa almistik. JITEM alinca sag
birakmaz. Sehmuz Uzman Çavus, onu bogarak öldürdü. Beyaz Station arabasinin
arka kismina Çelikbilek'in cesedi atildi.
JITEM Tim Komutani Tunay Yanardag da oradaydi. Ardindan ceset
Mardinkapi'daki Diyarbakir Mezarligi'nin duvarinin yanina atildi. O esnada
devriye gezen bir polis araci, az daha JITEM elemanlarini yakalayacakti.
Amca ve yegen iskenceyle katledildi
MEHMET SALIM DÖNEN: Silvanli. Bu dagda iken, grup komutanligi yapmisti.
Amcasi onu askeri hastaneye getirmisti. O esnada JITEM'de sivil memur olarak
çalisan itirafçi Urfali bayan Servet Toprak ,bunu teshis etti. Kendisini
tanidigini, daha önce birlikte ayni görevi yaptigini, bunun gerilla
komutani, grup komutani oldugunu söyleyerek bu sahsi ve amcasini yakalatti.
JITEM'e getirtti. JITEM' de üzerinden 7 bin Mark çikti. Bu Marklar tabi
Abdulkerim Kirca tarafindan alindi ve bir kismi Servet Toprak'a verildi.
JITEM'e televizyon alindi. Bu sahislar da iskence ile öldürüldükten sonra
cesetleri atildi.
IHSAN HARAN: Yine Azad kod adli Ihsan Haran, Lice tarafindan olmali. Bu
sahis da eski kadrodur ya da milistir diye, sehir içerisinden alinarak
JITEM'de sorgulandi ve infaz edildi.
FETHI YILDIRIM: Urfa'nin Viransehir ilçesinden olan Ahmet kod adli Fethi
Yildirim, 'Kürdistan Ulusal Meclis üyesidir' diye gözaltina alindi. Bunun
üzerine Diyarbakir'da JITEM'e getirilen Fethi Yildirim, Saraykapi'da
sorgulandiktan sonra kaybedildi.
HASAN.....: Hasan isimli Silopili bir sahis Kortik köyünden olmasi gerekir.
JITEM'de çalisan ve maddi durumu iyi olan, ismi Cindi, soyismi 'Acut' ya da
'Acet' olarak bilinen Koçer lakapli kisi, Hasan adli kisiyi alarak Silopi
Timi'ne götürdü. Ardindan da Diyarbakir Timi'ne, sonra da Elazig Timi'ne
götürülen Hasan öldürüldü. Burada da cesedi çuval içine konularak Hazar
Gölü'ne atildi.
Melle'yi Güven infaz etti
ABDULKERIM ZOGURLU, ZANA ZOGURLU: Abdülkerim Kirca zamaninda
gerçeklestirilen bir diger operasyon ise Abdulkerim ve Zana Zogurlu olayi.
Bir pastaneye yapilan saldirinin ardindan misilleme olarak Abdulkerim ve
Zana Zogurlu alindi. Itirafçi Muhsin Gül ve itirafçi Saniye (Alatas) Emlük
kullanilarak ikisinin evi ögrenildi. Seyhmus kod adli Uzman Çavus Ugur
Yüksel, Muhsin Gül ile isimlerini hatirlayamadigim bir iki rütbeli daha
vardi. Onlari araziye götürüp infaz ettiler.
MELLE IZZETTIN: Milislerin basi olarak gösterilen Cizreli Melle Izzettin,
soförü ile birlikte Abdulhakim Güven tarafindan JITEM'e getirildi. Buradan
da Diyarbakir-Siverek Karayolu'na götürüldü. Diyarbakir il sinirinda
karayolu çalismalari nedeniyle açilan çukurlarin yaninda kafalarina
Abdulhakim Güven tarafindan kursun sikildi. Infaz edilen Melle Izzettin ve
soförü, itirafçi Kemal Emlük tarafindan üzerlerine benzin dökülerek
yakildi."
Bir çuval makarnaya...
Özel Kuvvetler Komutanligi'nin basarili bir operasyonu olarak medyada
günlerce islenen Semdin Sakik'in Türkiye'ye getirilisinin arka plani ile
ilgili olarak Abdulkadir Aygan, ilginç ayrintilar veriyor. Aygan, PKK'nin
ikinci adami olarak lanse edilen Sakik'in Güneyli asiretler tarafindan bir
çuval makarnaya satildigi gerçegini ortaya koyuyor.
Bazi asiret liderleriyle anlasmalar yapildigini öne süren Aygan, birkaç
dolar karsiliginda bir grup gerilla veya bir komutanin imha edildigini
belirterek, sunlari anlatti:
"Örnegin Kara Ömer'in katledilmesi, Güneyli asiret lideriyle anlasmali
yapildi. Yerel düzeydeki istihbarat, bazi asiret liderleri çesitli
görevlerde yönlendirip kullanabiliyordu. Kara Ömer'in olayinda oldugu gibi.
Bazen birkaç çuval makarna, dolar ya da jeneratör karsiliginda bir gerilla
komutani veya bir grubu imha edebiliyorlardi.
Semo (Parmaksiz Zeki) yiyecek gida maddesi makarna ve dolar karsiligi
yapilan bir anlasmaya ile saglandi. Iste Semo bu sekilde Türkiye'ye verildi.
Ne çatisma ne de bir sey çikti.
Semo yakalaninca onu da Diyarbakir'daki JITEM'e gizli gizli getiriyorlardi.
Abdullah Öcalan'in nasil yakalanabilecegini, Suriye'ye karsi nasil bir
taktik izlenmesi gerektigini soruyorlardi. Gerçi onu, birkaç rütbeli disinda
kimseye göstermiyorlardi. Abdulhakim Güven ilgileniyordu bununla, gizli
odalarda görüsüyorlardi."
Abdülkerim Kirca simdi felç
"Kendisi Sivas'in Susehri'ndendir. Su an Ankara'da malulen emeklidir.
Antalya Serik'teki bir çatismada yaralandi. Felç geçirerek tekerlekli
sandalyeye mahkum oldu. Bu binbasi o zaman DYP hükümetinde, Çiller'den ve
bir ara Asayis Komutani olan Hasan Kundakçi'dan destek aliyordu."
Suçu gerilla babasi olmak
06 EKN 22 plakali beyaz Toros marka otomobilden inen üç sivil polis, 18
Kasim 1996'da Diyarbakir Ziya Gökalp Lisesi civarindan Tekkapi'ya dogru
yürürken Hakki Kaya'yi, iki arkadasiyla birlikte gözaltina aldi. Arkadaslari
araçtan indirilirken Hakki Kaya birakilmadi. JITEM celladi Abdulkadir Aygan,
Hakki Kaya olayini söyle anlatti: "Hakki Kaya adli sahis Gülüstan adli bir
gerilla bayanin babasi. Muhsin Gül adli itirafçinin ihbari sonucu sehir
içerisinde Orduevi civarinda bir yerden alindi. JITEM'e getirildi. Itirafçi
Gül, JITEM Komutanligi'na Kaya'nin kizinin dagda oldugunu ve kendisinin de
irtibata girdigini, yardim yataklik yaptigini bildirmisti. Kaya, JITEM'de
sorgulanarak öldürüldü. Cenazesi çuval içerisinde Diyarbakir'dan Silvan'a
giderken Karaçali köyünü geçince sol taraftaki toprak yolun 5-10.
kilometresinde Han köyüne dogru gidilirken virajda atildi ve üzeri toprakla
örtüldü. Bununla birlikte bir sahis daha atildi. Bulunup bulunmadigini
bilmiyorum."
................................
OHAL Valiligi'nde C-4 valizini ABD'li hazirladi
Bir Amerikali, JITEM Komutani Ersever'e C-4 patlayicilari verdi. Ilk hedef
Baro Baskani Özer'in araci oldu
JITEM'in kadrolu celladi Abdulkadir Aygan, genellikle istihbarat
örgütlerinde ve NATO'da bulunan ve Türkiye'yi sarsan eylemlerde kullanilan
C-4 plastik patlayicilarin, bir ABD'li eski asker tarafindan OHAL
Valiligi'nde JITEM'in sefi Binbasi Cem Ersever'e verildigini söyledi.
Aygan'in son derece çarpici açiklamalari söyle:
"O zaman Bölge Valiligi'nin binasi ile Asayis Komutanligi binasi bitisikti.
Asayis Komutani Hikmet Köksal ile OHAL Valisi Hayri Kozakçioglu'nun kaldigi
bina ayniydi. Bölge Valiligi bünyesinde emniyetten, MIT'ten elaman
çalisiyordu. Kisacasi her kurumdan sahis aliniyordu. Binanin bir katinda da
biz kaliyorduk. Küçük bir binaydi, rahatlilikla neler döndügünü görüyorduk.
Iri yari bir Amerikali vardi. Cem Ersever söyledi; ama ismi hatirlamiyorum.
Bir de Mustafa diye bir kisi vardi, MIT'ten oldugunu tahmin ediyorum.
Mustafa, Amerikali yetkili ile Jandarma Asayis Komutani Hikmet Köksal ve
Hayri Kozakçioglu arasinda tercümanlik yapiyordu.
Cem Ersever Amerikalinin Vietnam Savasi'nda 3 kere yaralandigini ve büyük
bir kisi oldugunu söylüyordu. Bu Amerikali Cem Ersever'e uzaktan kumandali
patlayici temin edip verdi. Patlayicinin sifreli bir kutusu vardi. Cem
Ersever, bize bu patlayiciyi göstermek için Mardin yolu üzerindeki bir
dereye götürdü. Ersever, patlayiciyi bir kayanin altina koydu ve 1 km
ileride, yalniz sifre kutusunun antenini ve karsi taraftaki patlayici
kutusuna bagli anteni görecek sekilde mevzilendik. Ardindan Ersever,
sifreleri girdi ve dügmeye basti, büyük bir gürültü oldu, patlama basarili
olmustu."
Ersever'e iki valiz C-4
"Amerikali sivildi, 1990-1991 yillari arasinda OHAL Bölgesi'ndeydi. Cem
Ersever'e bu patlayicilardan iki valiz verildi. C-4 oldugunu söylüyordu.
Zaten küçük bir miktar büyük tahribat yaratiyordu. Büyük bir gürültü ve
büyük bir alev ile patliyordu. Cem Ersever, Hayri Kozakçioglu ve Hikmet
Köksal Pasa ile görüstügünde bu Amerikali yetkilinin deneyimli oldugunu,
defalarca yaralandigini, RANGER egitimi yani komando egitimi aldigini
söylüyordu. Bu konuda da uzman ve egitimci oldugunu aktariyordu. Hatta bu
Amerikalinin bogazinin yan kisminda yaralar vardi."
Ilk hedef Özer'di
Mardin'de yapilan tatbikattan sonra ilk defa uzak kumandali patlayiciyi
Diyarbakir'da dönemin Baro Baskani Av. Mustafa Özer'in arabasinda denendi.
Abdulkadir Aygan, bu olayin ayrintilarini söyle anlatti:
"Bir hedefler listesi vardi. Listede örnegin Özgür Halk dergisi, gazete
bürosu, Mustafa Özer, Hasip Kaplan vardi. Cem Ersever, Hayri Kozakçioglu ile
Hikmet Köksal Pasa'nin yanina gidip geliyordu. Geldiginde diyordu ki;
'Çocuklar su adam arabasini, evini tespit edin.' Biz hemen bu kisinin hedef
seçildigini anliyorduk. Mustafa Özer'in evinin Ofis'teke Kurtoglu
Lojmanlari'na yakin oldugunu ögrendik. Ford bir arabasi oldugunu, her gün
evinin önüne kaldirim kenarina park ettigini tespit ettik. Cem Ersever
operasyonu kendisi yönetiyordu. Kendi yardimcisi Celil kod isimli Aytekin
Özen'i de görevlendirdi. Cem Ersever, Ibrahim Babat beyaz Kartal arabayla,
ben, Ali Ozansoy ve Aytekin Özen de yesil Kartal arabayla Ofis'e gittik.
Patlayici siyah posetin için de konulmustu. Patlayiciyi harekete geçirilecek
mekanizma ise Aytekin Özen'deydi. Patlayici yerlestirmek için ben ve Ali
Ozansoy gittik. Mustafa Özer'e ait aracin yanindan geçerken, Ali Ozansoy
patlayiciyi arabanin altina birakti. Ardindan Aytekin Özen'in yanini gittik.
Aytekin Özen, Mustafa Özer'in aracini görecek sekilde uzak kumandayi
kullanarak patlayiciyi patlatti. Ardindan büyük bir gürültü oldu, alev
yükseldi. Eylemden sonra JITEM'e gittik."
Mumcu'yu havaya uçuran C-4 kimindi?
Abdulkadir Aygan, Ankara'ya tayini çikan Cem Ersever'in yaninda götürdügü
patlayicilar ile 24 Ocak 1993'te Ugur Mumcu'nun aracinin altina konulan
patlayicilarin ayni oldugunu belirterek, suikastin Ersever tarafindan
yapilmis olabilecegini ima etti. Aygan, Jandarma Genel Komutani Orgeneral
Esref Bitlis'in uçaginin da ayni tür patlayicilarla 17 Subat 1993'te
düsürüldügünü iddia ediyor. Aygan'in bu konudaki açiklamalari söyle:
"Jandarma Istihbarat Grup Komutani Binbasi Cem Ersever, Ankara'daki andarma
Istihbarat Gruplar Komutanligi'na atandi. Ankara'ya giderken, daha önce
Bölge Valiligi'nden temin ettigi iki valiz dolusu uzaktan kumandali
patlayiciyi da yaninda götürdü. Cem Ersever Grup Komutani iken yardimcisi
Aytekin Özen'le konusmalari arasinda birkaç sefer Ugur Mumcu ismi geçti. Bu
kisinin 'rahat durmadigini ve icabina bakilmasi gerektigini' söylediler
kendi aralarinda. Bu olay olunca aklima ilk önce onlar geldi. Onlarin
yaptigi veya yaptirdigi geldi, kendisi bizzat yapmamis olabilir; ama
yaptirmistir. Ayni patlayici kullanilmis olabilir."
Yeni Ülke'yi Tilki bombaladi
Bölge'de Medya Günesi, Özgür Halk'in da aralarinda bulundugu birçok basin
kurulusu, JITEM tarafindan bombalandi. Aygan, "Diyarbakir'daki postane
civarindaki dergi bürosuna o zaman JITEM'de askerlik yapan Hüseyin Tilki
tarafindan, bomba atildi" dedi.
Ben tuttum, Yesil vurdu
Aygan, 20 Ocak 1992'de öldürülen HEP Mus Il Örgütü'nün üyesi Harbi Arman'in
olayinda "Yesil" kod adli Mahmut Yildirim ekibinde yer aldigini belirterek,
olayi söyle anlatti:
"Yesil ile bir faaliyette yer aldik. Elazig yolu üzerinde o zamanki HEP
üyesi Malazgirt yönetiminde bir kisinin öldürülmesi olayinda Yesil, beni ve
Fethi Çetin'i yaninda götürdü. Sakalli bir uzman çavus da vardi. Harbi Arman
adli sahis ile 'Iste araniyorsun ben seni teslim edecegim, ifade vereceksin,
gideceksin' denilenerek irtibata geçildi. Bunun üzerine Arman, Diyarbakir
JITEM'e kadar getirilmisti. Arman o zaman 'tamam' dedi. Ondan sonra ona
'formaliteden ellerini baglayacagiz, formaliteden gözünü baglayacagiz, Land
Rover ile gidecegiz, askeri birlik sehrin disindadir' denildi, Arman da razi
oldu. Land Rover'a bindikten sonra gözlerini kaskol ile bagladilar. Oraya
gittik indirmemiz istendi, indirdik. Uzman çavusta Kalasnikof ve Smith
Wesson vardi. 'Koluna girin' denildi. Sanki askeri birlige götürüyormusuz
gibi isaret edildi. 'Ileri götürün' denildi. Bir köprü vardi, oraya dogru
götürdük. Bize isaret edilerek 'Siz gelin' dediler. Biz geldik onun yanina
varinca o uzman çavus kalasnikofu uzatti, kalasnikof ile tarayacakti, Yesil
'Dur onunla degil' dedi ve tabancayla gitti iki el ates etti. Kendisi
tabancayla vurdu. Köprü altina götürdü sahsi, gözleri bagli öyle birakildi."
.................................
JITEM öldürdü
JITEM'le ilgili bilgi almak için Gaffar Okkan'in sorguladigi JITEM'ci Muhsin
Gül de, Saraykapi'da kaybedildi. Diyarbakir'da 10 yil JITEM'de kadrolu
olarak çalisan Abdulkadir Aygan, çok yogun güvenlik önlemlerine karsin,
Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'in gün ortasinda agir otomatik silahlarla
öldürülmesinin ancak resmi bir kimlikle yapilabilecegini söyledi
Aygan, JITEM ile Gaffar Okkan'in basinda bulundugu Diyarbakir polisi
arasindaki çatismayla ilgili olarak son derece çarpici açiklamalar yapti.
Aygan, JITEM'e çalisan itirafçi Muhsin Gül'ün poliste iskenceye alinip
çözüldügünü, daha sonra Gül'ün JITEM tarafindan öldürüldügünü kaydetti. Iste
Abdulkadir Aygan'in anlatimlari...
"Diyarbakir'da 10 yil görev yaptim. Ne tür güvenlik önlemleri alindigini iyi
biliyorum. Bir kisinin, resmi bir hüviyete sahip degilse ya da arkasinda bir
resmi güç, askeriye, emniyet, MIT yoksa silahli olarak sehir içinde eylem
yapmasi, sonra da uzaklasip gitmesi ve izini kaybettirmesi çok zordur.
Simdi Gaffar Okkan'in bir özelligi vardi, oraya geldigi zaman JITEM'in
elemanlarindan bazilarini sorguladi. Itirafçi Muhsin Gül'ü de
sorgulamislardi. Muhsin bana anlatti. 'Beni, askiya astilar ve JITEM'de ne
yapiyorsun, JITEM size neler yaptiriyor' diye sormuslar. JITEM komutanlarini
sormuslar. Emniyette bayagi sikistirmislar. Muhsin Gül'ü kurnazlikla
kendilerine çekmeye çalismislar; 'Sana yardimci oluruz' demisler. Muhsin
Gül, JITEM'e geldigi zaman kimse herhangi bir sey sormadi. Yani 'Emniyete
bizim hakkimizda su bilgiyi vermissin, JITEM hakkinda ifade vermissin' gibi
sorular sormadilar.
En sonunda o çocugu kaybettiler. Hatta kaybettikleri gün, pazar günü idi.
Ben Hizbullah'la ilgili bir dosya hazirliyordum. Binbasi bana dedi ki; 'Bu
dosyayi bitir, pazartesi günü toplantiya götürecegim, daktiloya çek.' Bunun
için pazar günü JITEM'e gittim. Muhsin Gül beni evden esime sormus. Esim,
isyerinde oldugumu söyleyince, telefonu kapatmis. Muhsin JITEM'e gelmisti.
Ben lavaboya gitmek için odadan çiktigimda onu gördüm, Uzman Çavus Hakan
vardi. Jandarma Istihbarat Timi'nin kapisinda gördüm. Ondan sonra yazilari
saat 14:00 gibi bitirdim. Yazilari teslim ettikten sonra çarsiya çiktim.
Aksam Muhsin'in abisi bana telefon etti. 'Muhsin senin yanina geldi ve bu
saate kadar gelmedi. Nerede?' dedi. Çavus bana demisti, 'Yüzbasi Zahit Engin
onu çagirmis, nasil gelmez' dedi.
Ben de, telefon açtim JITEM'e. 'Muhsin'in ailesi beni ariyor. Muhsin benim
yanima gelmisti. Ama sizin orada gördüm' dedim. Kizdilar ve 'Nasil bizim
burada görürsün' dediler."
Itirafçi JITEM'de kaybedildi
Itirafçi Muhsin Gül'ün kaybedilmesi olayinin ardindan kendisinin de JITEM'de
dayak yedigini belirten Aygan, olayin devamini söyle anlatti:
"Ertesi gün Yüzbasi Zahit Engin, ufak bir sorunu bahane edip, bir subay
gönderdi ve kaldigimiz evin numarasini, telefonunu istedigini iletti. Ben de
ona, Ali Yildiz Albay'in bu konuda kimseye bilgi vermememiz emrini verdigini
söyledim. Bunun üzerine birden bire bütün tim odada benim üzerime saldirdi.
Yumruk atip kafami duvara vurdular. Sürükleyip odadan disari çikardilar.
Kemal Emlük ve Saniye Emlük de oradaydi. Onlara da hakaret ettiler, ama
karismadilar. Özellikle beni tartaklayip, karanlik hücrelere götürmeye
çalistilar. Benim üzerimde silah vardi, az daha çekecektim. Çünkü beni oraya
götürseydiler, sag çikarmayacaklardi. Kimsenin sahitlik de yapmayacagini
biliyordum. Bunlardan kimse hesap da sormaz. Orada Nuri Ates diye bir
astsubay vardi, araya girdi. Beni misafirhaneye aldi, yüzbasiyi
sakinlestirdi. Kemal ve Saniye Emlük de olanlari gördügü için göze
alamadilar. O misafirhanede bir iki saat tutup, biraktilar.
Daha sonra Yüzbasi Zahit Engin sürekli, 'Muhsin Gül'ü sen vurdun' diye
takiliyordu. Ben de kendisine o sirada yazi yazdigimi söyledim, bilmedigimi
söyledim."
Okkan göz açtirmiyordu
JITEM'in itirafçi ve korucularin istedikleri kisileri alip sorguladiktan
sonra öldürebildigini kaydeden Abdulkadir Aygan, bu sürecin Gaffar Okkan'in
Diyarbakir Emniyet Müdürlügü'ne gelmesiyle duruldugunu anlatti. Aygan bu
süreci söyle özetliyor:
"Gaffar Okkan Diyarbakir Emniyet Müdürü olunca, Asayis Sube Müdürlügü'nü
kendi prensibiyle çalistirmaya basladi. Bunlar, JITEM'e, elemanlarina göz
açtirmiyordu. Daha önce korucular, itirafçilar ve JITEM elemanlari sehir
içinde kendi basina buyruk hareket edebiliyorlardi. Istedikleri kisiyi
yakalayip 'Sizi Emniyet'e götürüyoruz' deyip, kaybediyorlardi, iskence
yapiyorlardi.
Hatta korucular, o dönem kendi hasimlari olan bazi kisileri vurdu. Asker ve
polis yerine kendileri hasimlarini kovaliyorlardi. Ikincisi, o dönemde artik
çocuklari kayip olanlar ellerinde dilekçelerle JITEM'in kapisina, Bölge
Valiligi'nin kapisina dayanmaya baslamisti. Bu dönemde, tamamen bitmediyse
de faili meçhuller büyük oranda kesildi."
Saldirganlar 'Biz polisiz' demisti
Diyarbakir Emniyet Müdürü A. Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001 günü Emniyet
Müdürlügü binasindan ayrildiktan hemen sonra, saat 17:00'da Sehitlik Semti
Sezai Karakoç Bulvari'nda makam aracinin içinde ugradigi silahli saldiri
sonucu hayatini kaybetti. Saldirida Okkan'in yani sira Saglik Bakani Osman
Durmus'un yegeni Atilla Durmus, Mehmet Sepetçi, Mehmet Kamali, Sabri Kün ve
Selahattin Baysoy adindaki bes polis de yasamini yitirdi. 20 kadar
saldirganin bulundugu olayda bomba ve kalasnikoflar kullanildi. Olay yerinde
tam 460 bos kovan bulundu. Istanbul aksani ile konusan saldirganlarin,
saldirinin hemen ardindan dükkanlara girerek "Polisiz" diyerek, arama
yapmasi dikkat çekmisti. Dönemin Içisleri Bakani Sadettin Tantan da
suikastin Hizbullah tarafindan yapildigi bilgilerini teyit etmemisti.
Özgen'i Yüzbasi öldürdü
JITEM'de kadrolu çalisan cellat Abdulkadir Aygan, Diyarbakir Jandarma
Istihbarat Tim Komutanligi'na getirilen Yüzbasi Zahit Engin'in 73 yasindaki
Fikri Özgen'i öldürdügünü ifade etti. Aygan, Zahit Engin ile ilgili olarak
sunlari söyledi: "Çanakkaleli ve fasist zihniyetli birisiydi. Timini hiç bos
birakmiyordu. Gece gündüz insanlari yakalayip getiriyordu. Sorguladiktan
sonra, infaz edip kaybetmek onun asil göreviydi. Binamiz ayni oldugu için
bunlarin faaliyetlerini görüyorduk. Orada birçok insani yakalatip kaybetti.
Zahit Engin'in öldürdügü kisilerden bir tanesi ise Ahmet kod adli Ferdi
Özgen isimli gerillanin babasiydi. Yasli bir amcaydi, onu da onlar götürüp
infaz ettiler; ama ne sekilde yaptiklarini bilmiyorum. Silvan'dan iki
kisinin öldürülme olayinda kullanilan itirafçi Muhsin Gül de, daha sonra
JITEM'e getirip öldürmüstü."
Hizbullah'a göz yumuldu
Aygan, PKK'ye karsi örgütlendirilen ve gerçeklestirdigi failli meçhul
cinayetler ile gündeme gelen Hizbullah'in faaliyetlerine devlet
yetkililerinin göz yumdugunu ve yakalananlarin da serbest birakildigini
söyledi. Aygan, Hizbullah hakkinda sunlari kaydetti:
"Binbasi Cahit Aydin bizi Silvan'a bir Hizbullah faaliyetini arastirmaya
gönderdi. Ben ve Kemal Emlük gittik. Burasi, Diyarbakir-Silvan yolu üzerinde
bulunan Yolaç köyü. Hatta sehitlikleri de var onlarin. Bir sorumlulari da
varmis. Onun hakkinda bilgi almak için karakola gittik. Karakol bilgi
vermeye çekindi. 'JITEM Komutani bizi gönderdi' dedik, yine 'yok' dendi.
'Silvan'a, filan adamlarin yanina gidin, filan tüpçü sudur, budur'. Ya da
'Emniyet'e gidin bu konuda daha bilgili' dendi. Emniyet amiri mi, yoksa
müdürü mü, onun yanina gittik. 'Komutanimiz bir rapor hazirlayacak yukariya.
Hizbullah konusunda bilgi istiyor, siz daha bilgilisiniz' dedik. O bize,
'Vallahi çocuklar, düsmanimin düsmani benim dostumdur. Bunlar PKK ile
mücadele ediyorlar. Onlarin üzerine gidilmemesi lazim, bizim isimizi
kolaylastiriyorlar. Bunlarin üzerine simdilik gidilmesine karsiyim' dedi.
Yani eli bos döndük. Görüstügümüz kisi Silvan'da 1992-1994 yillari arasinda
görev yapiyordu. Bizi göreve gönderen komutan da o dönemde görev yapiyordu.
Bölge'de olaylar meydana gelirken Hizbullah ortaya çikti. Hizbullah'tan
devletin haberi vardi ve devlet tarafindan yönlendiriliyordu."
Vücuduna naylon dökmüslerdi
PKK'ye finans sagladigi iddiasiyla kaçirilan; ancak "JITEM'deki sorgusunda
yoksul oldugu" ortaya çikmasina ragmen, telle bogularak öldürüldükten sonra
21 Aralik 1994'te Mardinkapi Mezarligi'na birakilan Abdulkadir Çelikbilek'in
esi Aynur Çelikbilek, suç duyurusunda bulunmaya hazirlaniyor. Çelikbilek,
esinin tirnaklarinin çekildigini, vücuduna naylon döküldügünü ve üzerinde
sigara söndürülerek telle boguldugunu anlatti.
Aynur Çelikbilek, esinin kimler tarafindan öldürüldügünün Abdulkadir
Aygan'in itiraflariyla ortaya çiktigini belirterek, "Devletin saklayacagi
bir sey kalmadi. Devlet bunun karsisinda nasil cevap verecek? Açiklama
bekliyoruz. Savciliga suç duyurusunda bulunacagim" dedi. Sores ve Hevidar
isimli iki çocuk sahibi olan Aynur Çelikbilek, esinin kaçirilmasindan önce
agabeyine, bilmedigi kisilerce takip edildigini, 2 kez bu kisilerce
kovalandigini; ancak kaygilandigi için konuyu kimseye açmadigini anlattigini
kaydetti.
Diyarbakir Postanesi önünden beyaz bir arabayla kaçirilan esinin arabaya
alinirken, bir arkadasi tarafindan görüldügünü ifade eden Çelikbilek,
sunlari söyledi: "Esim kiraathaneden arkadasina, eve gidecegini söyleyerek
çikmis. O esnada iki kisi onu takip etmis. Beyaz bir arabaya almislar. Bir
arkadasi alinmasini görmüs. Bize gelerek esimin polisler tarafindan beyaz
bir otoya bindirildigini, dikkatli olmamiz gerektigini söyledi. Biz de
savciliga giderek bir dilekçe verdik. Fakat dilekçemiz kabul edilmedi."
Tirnaklari çekilmisti
Cesedin bulundugu sabah evlerine polislerin geldini söyleyen Çelikbilek,
söyle devam etti: "Polisler esimi sordu. Ben de nerede oldugunu bilmedigimi
söyledim. Onlar da esimin yarali bir sekilde hastanede oldugunu söyledi. Ben
ise, onun kayboldugunu belirttim. Bana 'Sizin düsmanlariniz var. Korucular
esini öldürmüs olabilirler' dediler. Ben de bizim 33 yil önce köyden
geldigimizi, korucularla herhangi bir iliskimizin olmadigini ifade ettim.
Bunun üzerine gittiler. Ertesi gün devlet hastanesine gittim. Hastene
önündeyken, öldürüldügünü duydum. Orada beklerken, aksam bizim eve gelen
polislerden birisini gördüm. Yakasina yapisarak bize neden yalan söyledigini
sordum. Sonunda cenazeyi Mardinkapi Mezarligi'ndan getirdiler. Ben cenazeyi
almak istedim. Fakat cenazeyi bana vermediler, morga götürdüler. O esnada
özel timler bize saldirdi. Bizi hastaneden çikarip kapiyi kapattilar.
Hastane önünde üvey kizim polislere, 'Bu kan yerde kalmayacak' dedi.
Polisler de kizarak 'Kizinizi susturun yoksa onu da götürecegiz' diye bizi
tehdit ettiler. Cenazeyle birlikte eve dogru geldik. Giderken polisler de
bizi takip ediyorlardi. Esimin bogazinda tel izleri vardi. Vücuduna naylon
dökmüslerdi. Tirnaklari çekilmisti. Vücudunda sigara söndürmüslerdi. Iskence
yapmislardi."
Savciliga basvuracak
Esinin kimler tarafindan öldürüldügünün ortaya çikmasi için suç duyurusunda
bulunduklarini; ancak aradan 10 yil geçmesine ragmen herhangi bir gelismenin
yasanmadigini dile getiren Çelikbilek, sunlari aktardi: "Gündem'de dizinin
yayinlanmasiyla meraklanmaya basladim. Benim okumam yazmam olmadigi için,
çocuklarima okuttum. Esimin öldürülmesi olayini okudugumda çok sinirlendim.
Devlet, esimi öldürdügünü inkar etti. Fakat gazetedeki haberle her sey
ortaya çikti. Devletin saklayacagi bir sey kalmadi. Devlet bunun karsisinda
nasil cevap verecek. Devletten bir açiklama bekliyoruz. Kayip oldugu sirada
esimin kontralar tarafindan kaçirildigini biliyorduk; ama elimizde bir delil
yoktu. Esimin kimler tarafindan kaçirilip öldürüldügü, nasil öldürüldügü
ortaya çikti. Esimi bogarak öldüren Sehmuz kod adli Uzman Çavus Ugur Yüksel
ve kaçiranlar hakkinda, Diyarbakir Cumhuriyet Bassavciligi'na giderek suç
duyurusunda bulunacagim."
................................
Bir kayibin ardindan...
Muharrem Bagca, 1990 yilinda ortadan kaybolan ve bir daha kendisinden haber
alinamayan kardesi Adnan Bagca'nin izini yillarca sürdü... Ne tehditler, ne
ölüm tehlikesi, ne de yüzüne hoyratça kapanan kapilar... Hiçbir engel
yildiramadi onu... Kardesini kayiba götüren tüm delilleri bulup ifsa etti,
ancak devletin buz gibi soguk yüzüyle karsilasti
CENGIZ KAPMAZ
Adnan Bagca, evli ve 4 çocuk babasiydi. Meslegi soförlüktü. Çevresinde
sevilen, sayilan biriydi. 12 Eylül öncesi sol faaliyetlere karisan Bagca,
darbeden sonra da çevresinde yurtsever olarak biliniyordu. 11 Haziran
1990'da yolcu götürmek üzere 56 DA 423 plakali Toros marka taksi ile
Siverek'ten Diyarbakir'a dogru yola çikti. Ancak bir daha kendisinden haber
alinamadi. Türkiye'nin binlerce kisiden olusan kayip zincirine yeni bir
halka ekleyen olaylar dizisi de iste böyle basladi.
Muharrem Bagca, kardesinin gözaltinda olup olmadigini ögrenmek için Siverek
Ilçe Emniyet Müdürlügü'ne müracaat etti. Ilçe Emniyet Müdürlügü haber
merkezinde görev yapan Coskun Özkaçar isimli polis memurunun "Kardesin
gözaltina alinmistir. Ama bizde degil. Baska da bir bilgi veremem" yanitiyla
karsilasti. Bunun üzerine kardes Bagca, agabeyinin akibetini ögrenmek için
Siverek Emniyet Müdürlügü, OHAL Valiligi ile Diyarbakir Il Jandarma Alay
Komutanligi'na dilekçe yazdi. Ancak gelen yanitlar, kesin bir dille
Bagca'nin gözaltinda tutulmadigini ifade ediyordu.
Dedektif gibi iz sürdü
Bu arada günler su gibi geçiyor, ancak Adnan Bagca'ya bir türlü
ulasilamiyordu. Bagca'nin ailesi basin toplantisi düzenleyip olayi medyaya
duyurdu. Ardindan da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne müracaat edip
bulunmasini talep etti. Siverek Cumhuriyet Savciligi da konuyla ilgili
sorusturma baslatti. Muharrem Bagca, tüm girisimlerden sonuç alamadigini
görünce "Is basa düstü" diyerek kollari sivadi ve bir dedektif gibi
otomobilin izini sürdü. Zira otomobili bulabilirse kardesine ulasabilecegini
düsünüyordu.
Taksi el degistirdi
Muharrem Bagca'nin gece-gündüz sürdürdügü çalismalar bir süre sonra sonuç
verdi. Bagca'nin edindigi verilere göre otomobil, kardesinin kaybolmasindan
3 gün sonra el degistirmisti. Adnan Bagca taksiyi, Vanli oto galericisi
Hasret Cankatar'dan almisti, ancak araci, adina trafikten tescil etmemisti.
Iz süren Muharrem Bagca'nin edindigi bilgilere göre Cankatar, yaninda
çalisan isçi Mehmet Akhisarli'ya satis vekaleti verip araci bir baska
galerici olan Refik Kaval'a satmisti.
Polis operasyon baslatti
Bilgiler üzerine operasyon baslatan polis; tamami Siirtli ve Arap olan
Hasret Cankatar, Refik Kaval ile Fatih Evci'yi gözaltina alip sorguladi.
Ancak taraflarin gözaltinda verdikleri ifadeler, ortaya çözülmesi zor bir
denklem çikardi.
Arabayi Bagca'ya satmadan önce Fatih Evci isimli akrabasindan sifir
kilometre olarak satin alan Hasret Cankatar, her nedense 20 gün sonra araci
yine Evci'ye satmisti. Satisa ragmen arabanin devri yapilmamis, araç h?l?
Cankatar üzerine kayitli duruyordu. Evci de, araci Vedat Süslü isimli bir
diger galericiye, Süslü de Esat Üzümlü isimli bir ögretmene satmisti. Süslü,
araci satin alan ögretmen taksitleri ödeyemeyince araca haciz koymustu.
Galerici Süslü, daha sonra Cankatar'a gitmis, teminat gösterirse araç
üzerindeki haczi kaldirabilecegini ifade etmisti. Polisteki anlatimlarina
göre Cankatar, araç üzerindeki haczin kalkmasi için Süslü'ye 30 milyon
liralik teminat seneti vermis, bunun için de notere gidip imza atmis,
böylece araç üzerindeki haczi de kaldirmisti. Buna ragmen Cankatar, polis
ifadesinde Adnan Bagca'nin kaybolmasindan 3 gün sonra kayip aracin satisi
için Tatvan Noterligi'nde düzenlenen vekaletnameye imza atmadigini, Mehmet
Akhisarli'ya da araci satmasi için vekaletname vermedigini iddia ediyordu.
Kayip otomobilin galerici Süslü'ye satilmasinda aracilik yapan Fatih Evci
ise kendisine M. Garip Adiyamanli isminde bir sahsin geldigini, Cankatar'dan
araci satin aldigini gösteren vekaletnameyi kendisine gösterdigini, bunun
üzerine araci Adiyamanli'dan satin alip Süslü'ye sattigini söylüyordu.
Cankatar'in yaninda isçi olarak çalisan M. Garip Adiyamanli ise aracin
Süslü'ye satisi esnasinda hazir bulunmadigini, bu yüzden Kaval'i
tanimadigini ifade ediyordu.
Cankatar'i teshis etti
Gözaltina alinip sorgulanan galerici Kaval'in polise anlattiklari ise,
denklemi içinden daha da çikilmaz bir hale getirdi. Kaval'in verdigi bilgiye
göre dükk?nina Mehmet Akhisarli ismini kullanan bir sahis gelmisti.
Akhisarli, araci göstererek pazarlik yapmis, dayisinin üzerindeki araç
kaydini alip 3 gün sonra tekrar gelecegini söylemisti. Akhisarli, 3 gün
sonra geldiginde yaninda iki kisi daha vardi. Kaval, Akhisarli'dan
süphelenmemisti; çünkü araç ile ilgili sunulan bilgiler dogru çikmisti.
Ancak dükk?na girmeyip disarida bekleyen kisinin Hasret Cankatar oldugunu
polisin gösterdigi fotograflarda teshis etmisti.
Araç satisinda sahte kimlik
Isin garip tarafi, Tatvan Noterligi'nde araç satisi için düzenlenen
vekaletnamede kaydi bulunan Hasret Cankatar'a ait kimlik bilgileri, gerçek
Hasret Cankatar ile ayniydi. Ancak ortada bir sorun vardi. Vekaletnamedeki
nüfus cüzdani seri numarasi ile Hasret Cankatar'a ait asil cüzdandaki seri
numarasi birbirini tutmuyordu. Ayrica vekil tayin edilen M. Garip Adiyamanli
degil, Mehmet Akhisarli idi. Fakat, ortada Akhisarli diye biri yoktu.
Kayip kimligin seri numarasi
Muharrem Bagca, denklemin çözülmesi için Siverek Cumhuriyet Savciligi'na
basvurdu, Hasret Cankatar'a ait imza sirküleri ile vekaletnamede kullanilan
imza sirkülerinin karsilastirilmasini, Akhisarli isimli kisinin ise gerçekte
yasayip yasamadiginin tespit edilmesini talep etti. Savcilik, Akhisarli'ya
ait nüfus cüzdani seri numarasi üzerinden yola çikilarak arastirma yapilmasi
karari aldi. Ancak Siverek Emniyet Müdürlügü, her defasinda savciliktan
gelen talebi agirdan aldi, savcilik da sik sik emniyete yazi yazarak
incelemenin hizlandirilmasini "rica etti." Uzun ugraslardan sonra
Akhisarli'ya ait kimlikteki seri numarasi, nüfus cüzdanini kaybettigini
iddia eden Silvan dogumlu Hasan Dönmez isimli kisiye ait çikti. Dönmez'in
kimligini kaybetme hikâyesi ise daha da ilginçti. Dönmez, Nisan 1991'de
polise verdigi ifadede, arabada kullanilan kimligi amcasi Ziya Dönmez'in
tapu islemleri için Silvan'a götürdügünü, burada da kimligini kaybettigini
beyan etti. Polis, Ziya Dönmez'in ifadesine basvurmaya gerek görmedi.
Yeterli örnek gönderilmedi
Adnan Bagca'nin kullandigi taksi, 25 Aralik 1990'da Zeki Yasar tarafindan
Van'da kullanilirken bulundu. Yasar, araci Kaval'dan satin aldigini beyan
ederken, araç, Siverek Emniyet Müdürlügü tarafindan adli emanete alindi.
Araci Adnan Bagca'ya Siverekli Mehmet Irfan Alp satmisti. Ancak resmi devir
henüz yapilmamisti. Alp, 29 Aralik 1990 yilinda polise verdigi ifadede,
Fatih Evci ile Vedat Süslü'yü tanidigini, Evci ile de sik sik görüstügünü
beyan etti.
Adnan Bagca'nin kaybolmasindan 3 gün sonra aracin satilmasi, araci satanlar
ile Bagca'yi kaybedenler arasinda bir iliski oldugunun açik kanitiydi. Ancak
satis isleminde sahte evrak ve kimlikler söz konusuydu. Siverek Cumhuriyet
Savciligi da, araç satisinda yapilan sahtekarligi ortaya çikarmak için
Akhisarli, Cankatar, Evci ve Kaval'a ait imza sirkülerinin
vekaletnamelerdeki imza sirküleri ile karsilastirilmasi için Adli Tip Kurumu
Grafoloji Ihtisas Dairesi Baskanligi'na gönderdi; ancak Daire daha saglikli
inceleme yapilabilmesi için Cankatar'la ilgili bol miktarda samimi imza
örnegi gönderilmesini istedi. Fakat talep edilen bol miktarda imza örnegi
bir türlü gönderilemedi, gönderilemedigi için de vekaletnamede kullanilan
imzanin Cankatar'a ait olup olmadigi anlasilamadi.
Ilginç istihbarat bilgisi
Tüm bu gelismeler yasanirken, 4 Mart 1991 tarihinde Siverek Ilçe Emniyet
Müdürlügü Ekipler Amirligi'nden Cumhuriyet Savciligi'na gönderilen bir yazi,
her seyi adete arapsaçina çevirdi. Emniyet yazisinda, kayip Bagca'nin 12
Eylül öncesi sol örgütlerle iliskisi oldugu vurgulaniyor, darbe sonrasi
ilçeden ayrilan örgüt militanlarinin silahlari Bagca'ya biraktigi ileri
sürülüyor, Bagca'nin Karahan ve Ipek asiretleri arasinda cereyan eden kan
davasinda Karahan Asireti'ni tuttugu için Ipek Asireti'nin Bagca'yi hasim
gördügü dile getiriliyordu. Daha da önemlisi yazida su çarpici bilgilere yer
veriliyordu: "28 Subat 1991'de hakkinda daha önce yakalama emri olan Celal
Erdogmus'un James Bond çantasinda 'Adnan Bagca.... Tel: 5131284 Hotel Güray
Ali Kemal Cd. N: 32 Sirkeci Oda: 7' yazili adres bulundu. Adnan siyasi ve
kan davasi yüzünden ilçeden ayrildi. Adnan'in, öldü süsü ile sahte kimlikle
Hotel Güray'da kaldigi ihbar edildi."
Bunun üzerine savcilik, Istanbul Emniyet Müdürlügü'ne bir yazi göndererek,
iddialarin yerinde incelenmesini istedi. Ancak savciliktan sik sik gelen
ikaz ve uyarilara ragmen Istanbul Emniyeti, oteli arastirma geregi duymadi.
ISTANBUL
Ersever devredeydi
"Olaya karisan Cankatar, Süslü, Kaval ve Evci devletin ajanligini
yapiyorlardi. Bunlar gözaltina alindiginda, dönemin JITEM kurucusu Cem
Ersever, 'Siz ne yapiyorsunuz', diyerek serbest birakilmalarini sagladi.
1990 yilinda dönemin Devlet Bakani Canap Gürpinar'a gittim. Konuyu
arastirdi, sonra da beni çagirip, 'Bu is maalesef kontrolümüzde degil' dedi.
'Nasil yani, Devlet içinde devlet mi var' deyince de 'Maalesef öyle'
yanitini verdi. Ne yazik ki mahkeme bugüne kadar sonuçlanmadi. Kaybolan
ancak daha sonra bulunan taksi ise h?l? bagli. Kardesimi o tarihlerde
devletin kurdugu çete kaybetti. Kardesimi sirf sola meyilli oldugu için
öldürdüler. Kaybolduktan sonra devlet de ilgilenmedi olayla. Önce sasirtti,
'güvenli ellerde, bulunur' diyerek hep yaniltti bizi. Ancak bu tavirlarini
hiçbir zaman resmiyete dökmediler. 'Güvenli ellerde, gidin oturun' dediler.
Nereden bilebiliriz ki, güvenli eller onlara göre ayri, bize göre ayridir.
1993 yilinda Siverek Cumhuriyet Bassavcisi Metin Agali'nin gizli arastirmasi
sonunda Ilhami Erdem isimli sahis ile galericiler arasinda iliski oldugu
ortaya çikti. Siirtli Arap asilli Ilhami Erdem hakkinda suç duyurusunda
bulundum. Kaval Oto Galerisi'nin sahibi Refik Kaval resmiyette araç
sahibiydi. O dönemde Van'a gittigimde Ilhami Erdem bana 'Bu arabaya ben para
verdim' demistir. Araba bulundugu zaman Ilhami Erdem ortada yoktu. Erdem,
Refik Kaval'in ortagiydi ama arastirilmadi. Her defasinda dosyaya bakan
savcilar, 'Niye bu isle bu kadar ugrasiyorsun, git isine bak' diyerek beni
tehdit ettiler. 2002'de, dönemin Siverek Emniyet Müdürü ile Cumhuriyet
Savcisi hakkinda suç duyurusunda bulundum."
Newroz hâlâ babasini bekliyor
Adnan Bagca'nin esi Nurten Bagca da, genç taksi soförünün kaybolmasindan
sonra perisan olduklarini, kayinbiraderlerinin yardimi ile ayakta
kalabildiklerini söyledi. Nurten Bagca, "Çocuklarim okuyamadi. Babasiz
büyümenin hep ezikligini yasadilar. Adnan kayboldugunda en küçük kizim
Newroz henüz 6 aylikti. Büyüdü, 14 yasina geldi. Hâlâ 'Babam bir gün
gelecek, göreceksiniz' diyerek içinde hep bir umut tasiyor. Babasinin
öldügüne inanmak istemiyor. Babasini fotograflardan tanimak ve bilmek çok
aci bir sey. Bize bunu yapanlar Allahindan bulsunlar" diye konustu.
Ailesine kardesi sahip çikti
Adnan Bagca kaybolduktan sonra Nurten Bagca, 4 çocugu ile birlikte ortada
kaldi. Ekonomik sikinti çeken Bagca'ya kayinbiraderi ve ayni zamanda emekli
ögretmen olan Mustafa ile Muharrem Bagca yardim eli uzatti. 1989'da devletin
baskisi sonucu Kusadasi'na yerlesen Mustafa Bagca, kardesinin kaybolmasindan
sonra ortada kalan esi ve çocuklarini evine aldi.
.................
Mahkemeye iskence itirafi
Jandarma Genel Komutanligi bünyesine "sivil memur" olarak atanan Abdulkadir
Aygan, Burdur köylülerine yaptigi inanilmaz iskenceler sonrasinda istifa
etti. Aygan, istifa ettikten sonra yargilandigi Burdur Agir Ceza
Mahkemesi'ne giderek, iskence konusunda itiraflarda bulundu. Mahkeme
Baskani'nin 27.09.2001 tarihinde paraf ederek dosyaya koydugu itiraf
dilekçesine göre Aygan iskenceleri itiraf etti
Aygan, 20 Eylül 2001'de durusmada verdigi ifadelerin tehdit, santaj ve
mecburiyetten verilmis bir ifade oldugunu yazdi. Durusmadan önce Burdur Il
Jandarma Komutani A. Sait Erduran, Jandarma Kidemli Yüzbasi Mümtaz Yigit ve
Istihbarat Sube Müdür Vekili Jandarma Kidemli Bassavus Mustafa Türkuz
tarafindan dolayli bir dille tehdit edildigini açiklayan Aygan, "Kendilerine
zarar verecek sekilde ifade verdigim takdirde hayatimla oynayacaklarini ve
çocuklarimin istikbalini karartacaklarini belirttiler. Ben de onlarin
emrinde çalistigim için korkumdan mahkemede dogru ifade veremedim. Yani
baski ve santajla ifade verdim" dedi. Jandarmadaki memuriyetten istifa
ettigini ve artik Burdur Jandarma Komutani Erduran, Yigit ve Türkuz'dan
çekinmedigini belirten Abdulkadir Aygan, kendi el yazisi ile Burdur Agir
Ceza Mahkemesi'ne verdigi itiraf dilekçesinde sunlari açikladi:
1- Dosyaya konu davada davaci sahislara dayak atildi. Günlerce ayakta
bekletildiler. Kafalarina poset geçirildi. Hayalari buruldu, sikildi. Sicak
havada Bucak jandarmasinda bulunan çamasirhaneye sokulup bayilincaya kadar
bekletildiler. Yapilan küfür ve hakaretin haddi hesabi yoktur. Gözleri bagli
vaziyette saniklarin birbiri aleyhine ifade vermeleri saglandi. Çirilçiplak
soyulup üzerlerine su döküldü, makatlarina cop sokuldu.
2- Ben olayin yani hirsizlik olayinin meydana geldigi gün görevli olarak
olay mahaline gittim. Ayak ve teker izleri alinirken yardimci oldum.
Saniklarin gösterdigi yükleme yeri ile gerçek yükleme yeri arasinda 5-6 km.
mesafe vardir.
3- Hayvan sahipleri ilk basta 28 hayvanimiz çalinmis demelerine ragmen
sonradan Ali Gökpinar'in '28 degil 20 hayvan çaldik' demesi üzerine hayvan
sahipleri de Sorgulama ve Arastirma Astsubayi olan Mustafa Türkuz'a 'Kusura
bakmayin kardesim sayiyi yanlis söylemis, aslinda 20 adet hayvanimiz
çalinmis' dedi.
4- Mustafa Türkuz o esnada sorgulama subayi idi. Mahkemede dogru söylemedi.
'Ben istihbarat astsubayi idim' dedi. O esnada Istihbarat Astsubayi Kidemli
Basçavus Ali Bilik idi. Arastirabilirsiniz.
5- Kötü muamele ve iskenceyi gözlerimle gördüm. Çünkü onlar sorgu yaparken
ben söylenenleri müsvette kagida yaziyordum.
Sorgucular takdirname aldi
Abdulkadir Aygan, "Aziz Turan" adina imzaladigi dilekçede iskenceye Isparta
Il Jandarma Komutanligi'ndan, Afyon'dan, Antalya Il Jandarma
Komutanligi'ndan istihbarat ekiplerinin de katildigini açikladi. Uzman
Jandarma Çavus Erkan Izgöngör ve Uzman Jandarma Çavus Süleyman Alagöz'ün
olaya karismadigini belirten Aygan, dilekçesini söyle bitirdi: "Her sey
Burdur Il Jandarma Alay Komutani Jandarma Kidekli Albay A. Sait Erduran'in
ve Asayis Harekat Sube Müdürü Hasan Kaya'nin bilgisi dahilinde yapildi.
Saniklar adliyeye sevk edildikten sonra bu iste görev yapan personele
takdirname bile verildi. Bana da memur oldugum halde gece gündüz ifade
yazdigim için ve sus payi olarak bir takdirname verdiler."
Aziz Turan, dilekçesini imzaladiktan sonra altina "Ifademin Ekidir" seklinde
bir bölüm açarak köylülerin gözalti süreci ile ilgili olarak baska
ayrintilar verdi: "Saniklardan Tahir Yildiz'in avukatlariyla görüstürülmek
istenmedigi dogrudur. Çünkü o esnada sanik ayakta duracak halde degildi.
'Yer göstermeye götürdük' ifadesi yalandir."
Aziz Turan, bu dilekçesi üzerine iskence davasinda yargilanan jandarma
görevlilerinin baskisiyla karsilasti. Bu arada Aziz Turan inekleri çalinan
Ahmet Korkmaz'dan 200 milyon lira rüsvet alirken yakalandi. Aziz Turan iki
aya yakin tutuklu kaldiktan sonra araya baska üst düzey kisilerin girmesi
sonucu birakildi.
Bu olay, iskence davasinin görüldügü Burdur Agir Ceza Mahkemesi'ne Savci
Sercan Zafer Yetisen tarafindan Burdur Il Jandarma Komutanligi'nin ihbari ve
Ahmet Korkmaz'in beyani üzerine sorusturma açildigi seklinde bildirildi.
Savci Yetisen, Aziz Turan'in "sorusturmayi yanlis yere sevk etmek ve iftira"
nedeniyle tutuklandigini belirtti ve dosyasinin incelenmesini talep etti.
Agir Ceza Mahkemesi de Aziz Turan'in yeniden dinlenmesini kararlastirdi.
Ancak bu arada Aziz Turan hakkinda, Agir Ceza Mahkemesi'ne verdigi dilekçe
ve dilekçeyi geri alma konusunda Ahmet Korkmaz'la yaptigi rüsvet pazarligi
nedeniyle Burdur Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2001/555 esas sayili dosyasi ile
hakkinda dava açildi.
Dilekçesi geri aldirildi
Aziz Turan, hakkinda dava açilmasi üzerine 21 Kasim 2001 tarihinde ikinci
bir dilekçe yazarak itiraflarinin yer aldigi 27 Ekim 2001 tarihli
dilekçesini geri aldi. Aziz Turan, bu dilekçeyi bunalimda oldugu için
yazdigini açikladi.
Aziz Turan, iskence davasinin görüldügü Burdur Agir Ceza Mahkemesi'nin 22
Kasim 2001 tarihli durusmasinda da "bunalimda oldugu için böyle bir dilekçe
yazdigini" açikladi. Aziz Turan durusmada, "27.09.2001 tarihli dilekçem
dogru degildir. Ben bunun iftira oldugunu da düsünmemistim. Son dilekçemin
dikkate alinmasini talep ediyorum" dedi.
JIHIDEM, JITEM'i beklemeye aldi
Burdur köylüsü Tahir Yildiz, gözaltinda jandarma görevlilerinin yaptigi agir
iskenceler konusunda islem yapilmasi için 21 Kasim 2003'te Jandarma Genel
Komutanligi, Jandarma Insan Haklari Ihlallerini Inceleme ve Degerlendirme
Merkezi'ne (JIHIDEM) basvurdu.
Jandarma Dis Iliskiler ve Insan Haklari Daire Baskani Jandarma Kurmay Albay
Bektas Sahin, 9 Aralik 2003 tarihi ve 410188 sayi ile "Jandarma Genel
Komutani" adina Tahir Yildiz'a gönderdigi cevapta, JIHIDEM'e yapilan
basvurunun incelendigini bildirdi. Jandarma Kurmay Albay Sahin, olayla
ilgili yapilan arastirmada, "Basvuruda konu edilen olaylarin adli makamlara
intikal ettirilmis oldugu anlasilmistir" dedi. Albay Sahin, adi geçen
jandarma personeli hakkinda islemin, yargilama sonucunda yapilacagini
belirtti.
Çiçek ve Aksu'nun haberi var
Burdur'da yasanan iskence vahsetinden Adalet Bakani Cemil Çiçek ile Içisleri
Bakani Abdulkadir Aksu'nun haberinin oldugu bildirildi.
Bucak'in Karaaliler köyünde ikamet eden ve iskence magduru olan Tahir
Yildiz, coplu tecavüz dahil tüm iskence ayrintilarini Bakan Çiçek ile
Içisleri Bakani Aksu'ya bir mektupla iletti. Büyükbas hayvanlarinin
çalindigini ifade eden Korkmaz Kardesler'in, jandarmaya ve savciliga
verdikleri ifadelerde çalinan hayvan sayisi konusunda çeliskili beyanlarda
bulundugunu kaydetti. Fatih ve Ahmet Korkmaz'in Kizilkaya beldesinde 2000
yilinin Kurban Bayrami'ndan 2 veya 3 gün önce Ahmet San, Bekir Acar ve
Konyali Ibrahim Yüksel'i "Karakol komutaniyiz" diyerek sorguladigini öne
süren Tahir Yildiz, "Ahmet San ve Bekir Acar 3 gün, Ibrahim Yüksel ise 7 gün
boyunca sorgulanmistir" dedi.
Coplu tecavüz dahil yasadigi tüm iskenceyi ayrintili olarak bakanlara
anlatan Tahir Yildiz, "Artik yürüttügüm hukuk mücadelesinde yorgun düstüm"
dedi. "Görevli kisi ve kuruluslarin olaylari istedikleri mecraya nasil
sürüklediklerine, nasil isteksiz davrandiklarina, görevlerini
yapmadiklarina, savsakladiklarina defalarca tanik oldum" diyen Tahir Yildiz,
"Son çare olarak size basvurmak durumunda kaldim. Sahsim ve ailem halen
Korkmaz Ailesi, jandarma ve adliye üçgeni arasinda sikisip kalmis
durumdayiz. Can ve mal güvenligimiz bulunmamaktadir" diyerek bakanlardan
konuya ilgi göstermelerini istedi.
Saglam raporu veren doktora mahkumiyet
Gözaltinda iskence gören köylülerin ve avukatlarinin suç duyurusu üzerine
"iskence görenlere saglam raporu vererek adli görevini ihmalden" hakkinda
dava açilan Dr. Mithat Sencan mahkum edildi.
Bucak Asliye Ceza Mahkemesi'nde Saglik Ocagi'nda görevli Dr. Mithat Sencan
hakkinda açilan davada magdur köylüler Tahir Yildiz, Ali Macit, Tahsin
horzum, Ali Gökpinar, Salih Duran "tanik" olarak ifade verdi. Iskence
magduru olan taniklar, doktorun muayeneyi geçistirdigini, kendilerine
bakmadigini ve saglam raporu verdigini anlatti. Ali Gökpinar, jandarmada iki
disinin kirildigini, ayaginin ise sis oldugunu belirtigini ancak doktorun
kendisine bakmadigini söyledi.
Asliye Ceza Mahkemesi, Savci Hasan Emiroglu'nu da hazirlik sorusturmasinin
bir kismini yürütürken Ali Gökpinar'in bacaklarinda sislik ve kizarikliklar
buldugunu, Süleyman Duran'in ise çenesinde kizariklik bulundugunu, bir-iki
kisinin de gözaltinda iskence gördüklerini doktora açikladiklarini ancak
doktorun sadece gögüs kisimlarina baktiklarini beyan ettiklerini açikladi.
Savci Emiroglu, magdurlari ikinci kez rapor almalari için Devlet
Hastanesi'ne sevk ettigini bildirdi. Savcinin katibi Fatma Hosder de
magdurlarin iskence gördüklerini savciya anlattigini söyledi.
Kelepçeli muayene
Sanik doktor Mithat Sencan ise o gün 215 hasta muayene ettigini belirterek,
"Tek tek odama aldim. Saglik Ocagi çok kalabalikti. Hem güvenlik hem de is
yogunlugu nedeniyle elleri bagli olanlarin baglarinin açilmasina firsat
kalmadi. Asker yardimi ile üstleri soyularak muayene edildi" dedi.
Mahkeme, magdur köylülerin iskence gördügüne dair Devlet Hastanesi
doktorlarindan Ayse Aldemir'in rapor verdigini dikkate aldi. Mahkeme, magdur
köylüler ile sanik doktor Mithat Sencan arasinda bir tanisiklik veya husumet
olmadigini, doktoru suçlamalarinda herhangi bir menfaatleri bulunmadigini
bildirdi.
17 kisiye 45 dakika
Dr. Mithat Sencan'in savunmasinda muayene odasinda jandarma bulundurdugunu
ve kelepçe çözmeden muayene ettigini kabul ettigine dikkat çeken mahkeme,
kararinda su hususlara degindi:
"Tüm muayenelerin 30-45 dakika kadar çok kisa bir sürede yapildigi, 17
kisinin tek tek muayenesinin yarim saatte 45 dakika içinde gerçeklestigi
kabul edilse bile bu da kisi basina doktorun muayene süresinin 2.6 dakika
oldugunu gösterir ve bu süre içinde normal sartlarda ancak sanigin isminin
ve raporunun yazim isi mümkündür. Doktor tarafindan muayene edilen magdurlar
için ayri bir rapor tanzimine bile tevessül edilmedigi, jandarmanin sevk
yazilarinin üzerine gelisigüzel yazildigi, raporun düzenlenis seklinde bile
muayenelere gerekli titizlik ve hassasiyetin gösterilmedigi anlasilmistir."
Mahkeme adeta adli tip dersi vererek, doktorun önüne gelen kisinin gözalti
süresi içindeki sikayeti ile varsa eski sikayetini de tespit etmesi
gerektiginin altini çizdi. Sanik doktor Sencan'in adli rapor vermesinin
sorumluluk ve bilinci ile hareket etmeden söz konusu raporlari düzenledigini
bildiren mahkeme, bu konuda hem uluslararasi belgelerin, hem de adli tip
mevzuatinin ihlal edildigine isaret etti.
Bucak Asliye Ceza Mahkemesi, Dr. Sencan'i TCK'nin 230. maddesi uyarinca 4 ay
5 gün hapis ve 76 milyon lira para cezasina çarptirdi. Verdigi hapis
cezasini paraya çeviren mahkeme, Dr. Sencan'i toplam 450 milyon 300 bin lira
paraya çevirip cezasini erteledi.
.......................
Babam ne zaman gelecek?
Orhan Cingöz adli arkadasiyla 7 Haziran 1995'te kaybolan ve 9 yildir
kendisinden haber alinamayan Edip Aksoy'un ailesi, gazetemizdeki "Devletin
Kadrolu Celladi Anlatiyor" dizisiyle tüm umutlarini yitirdi. Aksoy'un artik
öldürüldügünü ögrenen aile, devletten cenazelerin kendilerine verilmesini
istedi. Rukiye Aksoy, esinin kayboldugu günü ve sonrasinda yasadiklarini
söyle anlatti
"Lice'ye bagli Zengê (Dolunay) köyünde oturuyorduk. Köydeyken esimi birkaç
defa askerler götürdü. Iskence yaptilar. Biz de Diyarbakir'a geldik.
Huzurevleri'nde tütün ektik. Esim tütünü sattiktan sonra bize bir ev
alacagini söyledi. Bir gün sabah tütünü satmak için evden Melikahmet'teki
dükk?nimiza gitti. O günden sonra kendisini göremedim. Aksam eve gelmesini
bekledik. Ama gelmedi. Aksam dayim Masallah aradi. Polislerin Edip'i, Orhan
Cingöz ile birlikte polislerin götürdügünü söyledi. Anlattigina göre, esimi
ve arkadasi Orhan'i kaçiranlar, telsizli ve silahli üç kisiymis. Bunun
üzerine adliyeye gidip, savciliga çikmak istedim. Kapidaki görevliler beni
geri çevirdi. Orhan'in bir akrabasi korucuydu. O korucu, o zaman MHP Il
Baskani'nin kaybolanlarin, kaçirilanlarin nerede oldugunu bildigini, isterse
bulabildigini söyledi. Bunun üzerine ben ve Orhan Cingöz'ün babasi Abdulbari
Cingöz birlikte bu kisinin bürosuna gittik. Kendisine durumu anlattik. O da
o zamanin parasiyla her birimizden 20 milyon lira istedi. Biz de kabul
ettik. Bize mahkemeye çikarilacaklarini söyledi. Biz 10 gün boyunca her gün
mesai baslamasindan bitimine kadar mahkeme önünde bekledik. Biri
birakildiginda hemen kapinin önüne kosuyordum. Onlardan biri olur diye.
Birinin ismi okundugunda hemen kosuyorduk, onlarin ismi okunur diye.
MHP'liye her aksam giderek 'neden çikarilmadigini' soruyorduk. O da her
seferinde bize 'Yarin çikarlar. Siz yarini bekleyin' diyordu. En sonunda
gidip paramizi geri aldik."
'Hep döner diye bekledik'
9 yil boyunca Edip Aksoy'u her gün eve döner diye kiziyla birlikte
bekledigini ifade eden Rukiye Aksoy, "Kaçirildiktan sonra onu çok aradim.
Gazete aliyordum. Esimle ilgili bir haber olur diye. En son Gündem'de çikti.
Bana okudular. Ben o zamana kadar umudumu kesmemistim. Gazetede gördüm,
artik sag oldugundan umudum kalmadi" dedi. Cenazeye ne yapilmissa kendisine
anlatilmasini isteyen Rukiye Aksoy, "Ne zaman öldürmüsler, nereye atmislar,
anlatsinlar. Gidip cenazesini alalim. En azindan bizim de bir mezarimiz
olur. Kizim kimsesiz, babasiz kaldi. Bugüne kadar neden devlet tepkisiz
kaldi? Bunlari getirsinler, cezasini halk versin. Kaçirilip da açiklanmayan
digerleri de açiklansin. Artik insanlar aglamasin" diye konustu.
Edip Aksoy'un tek çocugu olan ilkögretim 4. sinif ögrencisi 9 yasindaki
Beritan Aksoy da babasinin katillerinin bulunmasini istiyor. Beritan'in
annesine sürekli sordugu soru su: "Anne, babam ne zaman gelecek." Beritan,
"Ben okula gittigimde herkesin babasi geliyordu. Ben de anneme babamin ne
zaman gelecegini soruyordum" diyor. Beritan artik bu soruyu sormayacak.
'Savci beni kovdu'
Edip Aksoy'un kardesi Mehmet Aksoy da agabeyinin kaçirilmasinin ardindan
savciliga defalarca basvursa da sonuç alamadigini belirterek, sunlari ifade
etti:
"Yilda bir dilekçe veriyordum. Savci gözaltina alinmadigini söylüyordu. En
sonunda 2000 yilinda Hizbullah olaylari çiktiktan sonra birçok kisi DNA
testi için basvurdu. Biz de basvurmak için savciliga gittik. 'Ortaya çikan
cenazeler var. Biz DNA testi yapmak istiyoruz' dedim. Kendisi 'Siz bu
dilekçeyi Türkiye'yi kötülemek için vermissiniz. Kaç para istiyorsan, ben
sana vereyim. Hangi avukat bunu yazmis' diye çikisti. Daha sonra beni kovdu.
Ikinci kez gittigimde ise, 'Belki karisindan kaçmis. Kimisi hacca gidiyor,
bir daha gelmiyor. Ya da daga çikmis' diyerek dalga geçti."
'Sok geçirdim'
Gazetemizdeki yazi dizisinde anlatilanlari okudugunda sok geçirdigini
söyleyen Mehmet Aksoy, "Öldürenlerin baska yerlere götürülmesi, kapsamli
oldugunu gösteriyor. Yetkililerin agabeyimin cenazesinin nerede oldugunu
bulmasini, tam tesekküllü bir hastanede otopsinin yapilmasini istiyorum.
Bunu yapanlarin cezalandirilmasini ve esi ile çocuguna da devletin bakmasini
talep ediyorum. Biz AIHM'e basvurmak istemiyoruz. Eger istemlerimiz yerine
getirilmezse, oraya basvuracagiz" seklinde konustu.
'Oglumun adi yok!..'
Edip Aksoy'la birlikte kaçirilan Orhan Cingöz'ün annesi Ayse Cingöz ise,
itirafçi Abdulkadir Aygan'in anlatimlarinda oglunun adinin geçmedigine
dikkat çekti. Edip Aksoy'un öldürüldügünün anlatildigini; ama oglundan hiç
bahsedilmedigini ifade eden 9 çocuk annesi Ayse Cingöz, söyle konustu
"Edip'i daha önce birkaç defa gözaltina almislardi. Ama Orhan hiç gözaltina
alinmamisti. Edip'ten tütün almak için Istanbul'dan gelmisti. O gün Edip'ten
tütünleri alacagini söyleyip evden çikti. Bir daha gelmedi. Aradan 9 yil
geçti. Ne oldugunu bilmiyorum. Gazetede çikmis. Edip'in kaçirilip
öldürüldügü söyleniyor. Ama benim oglumun ismi yok. Oysa ikisi birlikte
götürülmüs. Bunlari anlatan kisi Edip'i anlatmis. Neden benim oglumdan
bahsetmemis? Çok düsünüyorum, düsünüyorum, anlamiyorum. Bundan dolayi çok
üzülüyorum. Oglumun yasayip yasamadigini bile bilmiyorum. Ona ne
yaptiklarini bilmiyorum. Devlet, madem benim oglumu götürmüs; o zaman onu da
açiklasin. Ölmüsse de, ölmemisse de açiklasin."
Davalarindan vazgeçmeyeceklerini belirten anne Ayse Cingöz, "Insanlari
kaçiranlar da ortaya çiksin. Biz nasil ceza çektiysek onlar da çeksinler.
Devlet bizi köyden kovdu. Biz de buraya geldik. Malimizi mülkümüzü orada
birakmak zorunda kaldik. Biz artik rahat bir yasam istiyoruz" diye konustu.