Muhammed Raşid Erol (K.S)

36 views
Skip to first unread message

akıncı

unread,
Jan 23, 2007, 2:53:00 PM1/23/07
to SEYDAM GAVS
Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasının yanında başlayarak 7
yaşinda Kur'an-i Kerim'i hatmetmiştir. Sonra Baykan Müftüsü Molla
Muhyiddinden ilim tahsili görmüştü. Daha sonra Muş ilinin Demirci
köyünde Hazretin torunu Şeyh Nasr'dan daha sonra Molla Ramazandan
ders almişti. Dayisinin oglu olan ve sonradan halifesi olacak olan
Seyyid Molla Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yil Dilbey köyünde devam
etmişti....

Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasının yanında başlayarak 7
yaşinda Kur'an-i Kerim'i hatmetmiştir. Sonra Baykan Müftüsü Molla
Muhyiddinden ilim tahsili görmüştü. Daha sonra Muş ilinin Demirci
köyünde Hazretin torunu Şeyh Nasr'dan daha sonra Molla Ramazandan
ders almişti.

Dayisinin oglu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla
Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yil Dilbey köyünde devam etmişti. Bu
kiymetli alimlerden sarf, nahiv, mantik, belagat gibi alet ilimlerinin
yaninda tefsir, hadis ve fikih dersleri aldi. Babasi Gavs Hazretleri bu
yillarda "inşaallah Imam-i Rabbani Hazretlerini geçersin" diye dua
etmişti.
Daha sonraki yillarda ilimle birlikte babasi ve mürşidi olan Gavs
Hazretlerinden tasavvuf egitimim alarak 1968 yilinda Nakşibendi
Halifesi olmuştur. Halifelik emri gelince Gavs Hz.leri Seyda Hz.lerini
Ahmed Haznevi Hz.lerinin oglu Şeyh Alaaddin'in yanina götürdü. O da
Seyda Hz.lerini çok büyük veli, Allah dostu ve erkek oldugunu,
halifeligin Ravza-i Mutah-harâda Hz. Rasűlüllah'm manevi huzurunda
verilmesinin daha uygun olacagini söyledi. Gavs Hz.leri de onun emrini
yerine getirdi. 1972 yilinda babasinin vefatiyla irşad görevini
kesintisiz 21 yil devani ettirmiştir.

AHLAKI
Seyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfi sabir, tevazuu ve hilmdi.
Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşi kirici bir harekette
bulunmamiş, kin duymamiştir. Binlerce kişi etrafinda pervane olurken
kendisinde kibir ve kabaliktan eser görülmezdi. Şeriata aykiri
olmadigi takdirde kimseye şunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya
itaatsiz demeksizin herkese karşi güleryüzlü ve güzel ahlakliydi.

ŞAHSIYETI
Seyda hazretleri hakiki iman ve takvaya sahip olup, iki cihanin saadet
ve kerametine ulaşmiş, mukerrabűn makaminda Allah'u Teala'ya en
yakin bir hidayet önderidir. Amelleri temiz, makami ali, tevhidi
temsil ve tarif eden halkin en hayirlilanndandir. Rab-binden razi ve
onu sever Rabbi de ondan razi ve kendisini sever. Yüce Yaradan'a o
nurla ruhunu teslim etti ve inşallah o nurla mahşere gelecek. O
canini Allah-u Tealaya feda etti ve onun zikrinde fani oldu.
Seyda hazretleri kiyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz.
Resulullah'in varis ve halifelerindendir. Muhammedi nuru yaydi,
sünneti ihya ve kullari Islah etti. O, Resulullah'in âli ve en
yakinlarindan olup bu hale iman ve takva bagiyla ulaşmiş olup
ne-sebçede ehli beytindendir.

Allah (c.c.)'m seçtigi kalb-leri aydinlatan, insanliga yol gösteren,
yeryüzünde emin Rabbani alimlerdendir. Nazari şifa, sözleri deva,
meclisleri safi safadir. Kalbi takva madeni ve ilahi aşk menbaidir. O
zikrin anahtari olup, kendisini gören, iman ve sevgiyle seyreden
Allahu Teala'yi hatirlar. Kalbi dünyadan kopar, ahirete yönelirdi.
Hazretin özündeki ilahi nur, gözlerinden dişari yansir, yüzünde
secde ve huşu eseri görülürdü. O her işini Allah için yapar,
Allah için sever, Allah için kizardi. Nefsi ve dünya adina bir
hesabi, ilahî rizanin dişinda gizli bir hedefi yoktu. O Allahu
Teala'yı kullarına, kulları da Allahu Teala'ya sevdirdi ve âleme
ilahi sevgiyi sergiledi. Bütün âlem için rahmetti. Dayanılmaz bela
ve musibetlere karşı bir emniyetti. Yaptığı ve yaptırdığı
zikir, naz ve niyazlar hürmetine hem kalpler hem kainat fesattan
kurtuldu, Allah Allah dedikçe Allah Teala âleme rahmet nazanyla
bakıp günahkarlara mühlet tanıdı. O Allahu Teala'nın melekleri
arasında övdüğü ve kendisiyle övündüğü, Peygamberlerin
kıyamet günü iftihar ettiği kimselerdendir. Hazreti, Allahu Teala
sevdiği gibi bütün âlem ve eşya da tanidi ve sevdi. Ancak kafir ve
münafiklar hariç. Onlar da ahirette pişmanlik ve perişanliklarindan
dolayi ellerini isirir, ah-u vah ederler. Seyda hazretlerine ilm-i
ledün'den büyük nasib verilmiştir. Hanegahlari manevi cennet
mesabesinde idi. O, şeriat ve tarikat'in camiidir (ikisini bir arada
bulundurmuştur). Hasılı kelam, Allahu Teala'nın Evliyasının en
ileri gelenlerinden ve faziletlilerindendir. Onun güzel ahlakını
gören herkes yaptıklarından pişman olur, hemen tevbe etmek isterdi.

Yanına gelenlerde çok hızlı ahlakî değişim görülürdü.
Ziyarete gelenlere öyle davranırdı ki sanki insanlar onun yanına
değilde başka bir sebeble toplanmışlar. Hizmet etmeyi ve hizmet
edeni çok severdi. Bizzat çorbanın ateşini yakar, sofilere çorba
taşır, misafirleri yemek yemeden ve ağırlamadan geri yollamaz,
sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverliği o
derece-deydiki hanelerinde hizmet eden erkek olmadığı taktirde
kendisi bizzat ikram da bulunurdu. Ayrıca çalışkanları çok sever,
herişte bizzat çalışanlara yardımda bulunurdu. Önceki Nakşibendi
büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarina hürmet ve edebde
kusur etmezdi.
Seyda hazretleri herkese anlayışına ve aklına göre hitabederdi.
Yoksul kişilerle konuşur, hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçları
varsa hallederdi. Kendilerine karşi yapilan bir haksizlikta fitne
çikmasin diye hakkindan vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malina
önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettigi kadar yardimda
bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardim ederdi. Talebeyken yabancı
köylerde açlıktan rengi değişir ben açım demez, sabrederdi.
Zulme uğradığında şikayette bulunmazdı. Onun döneminde Menzil
Dergahı adeta bir sehâvet, uhuvvet ve ihlâs merkezi durumundaydı.
Ondan etkilenen bağlıları birbirlerine kızmaz, en ufak kusurda
özür ve helallik dilerlerdi. İnsanlar huzur ve kardeşlik içinde
İslanıı öğrenmeye ve yaşamaya başlamışlardı.

TEVAZUU
Çocuk yaşlardayken arkadaşlariyla oynamayor, büyükler gibi
davraniyor. Annesi "Arkadaşlarinla niye oynamiyorsun" diye sorunca
"Benim boş ve faydasiz işlerden keyfim gelmiyor" diyor. Halife
oluncaya kadar kimse onun Gavsin oglu oldugunu bilmiyordu. Dergahin
hizmetçisi saniyorlardi. Askere gidinceye kadar siyah yün bir sarik
sariyordu. Seyda Hz.leri Gavs Hz.lerinin sagliginda Tevbe verirken,
teveccühe giderken hayasindan ve edebinden cübbesini koltugunun
altina sokup Öyle gidip geliyordu. Gadirde iken devamli Idegirniende
çalişirdi.

AMEL VE TAKVASI
Seyyid Muhanımed Raşid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim
öğretenleri çok severdi. İlim tahsili hususunda kişinin kendi
cemaatından olup olmamasına bakmazdı. Bir defasında talebelerinden
birine şöyle söyledi: "Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek
bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisu'l enbiya
olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden
öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva
verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en
güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur.
Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadır. Siz Osmanlı'ya bakınız. Ne
idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Başa geçer geçmez
memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı. Camiye ve
cemaata çok bağlıydı. Hasta olduğu zamanlarda dahi cami ve
cemaatı terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi. eyda hazretleri
farz ve vacib ibadetlerinin dişinda nafile ibadetlere, bilhassa
geceleyin yapilan amellere çok önem verir, sofilere gece namazina
kalkmayi tavsiye ederdi. Vitr namazım gece teheccüd namazıyla
birlikte kılardı. Kuşluk namazını normalde dört, Ramazan ayında
sekiz rekat kılardı. Gecenin çok az kısmını uyku ile diğer
zamanını güneş doğuncaya kadar ibadetle ihya ederdi. Ramazan
ayında amelini arttırır, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa
teşbih namazı kılardı. İlk onbeşgün teheccüd namazını ehli
beyti ile, son onbeş günü camide cemaatla kılar, Ramazanın son on
günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasıl olmaya
çalışırdı. Diğer zamanlar günde bir cüz Kur'an-ı Kerim
okurken, bunu Ramazan ayında iki günde bir hatim indirmeye kadar
fazlalaştırırdı. Ramazan ayı orucu dışında Şevval ayı
orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terket-mezdi.
Hangi şartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalişir ve
yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi. Daha önceki Sadatlarm
evladına çok hürmet ederdi. Şahı Haznenin torunlarından 5-6
yaşında bir çocuk geldi. Seyda Hz.leri onun elini Öptü. Bu çocuk
Seyda Hz.'lerinin yanına geldiğinde Seyda Hz.leri ayağa kalkardı.
Yine Afyon'a Şah-ı Haznenin evlatları gelmişti, alt katta divanda
kalırlarken Seyda Hazretleri üst katta sabaha kadar yatmamışlardı.
Seyda Hazretleri meczublarla şakalaşir, onlarin hatirlarini sorardi.

ŞEFKAT VE MERHAMETI
Gelen herkesle ilgilenir, güleryüz gösterirlerdi. Yoksullarla
konuşur, hal ve hatirlarini sorardi. Kendine karşi yapilan
haksizliklara ses çikarmaz, kendi hakkindan vazgeçerdi. Hatta
kendisine suikast yapan kişiyi bile affetmişti. Afyon'da kalirken
çok üzüldügünü söylemiş ve sebebini şöyle açiklamişti:
"Gelen misafirlere ikramda bulunamadigimiz için çok üzülüyorum.
Uzaktan aç gelip, aç gidiyorlar inşallah önümüzdeki sene gelen
misafirlere yemek verebilecegiz. Yine Gavs Hazretlerinin tarikattan
attigi bir haci için "Ben bizzat bu adama babamdan habersiz gittim.
Haline acidim. Ayagina giderek hatirini sordum. Üzülerek söylüyorum
ki hiç pişmanlik duymuyor ve özür dilemiyordu. Eger pişman
olsaydi, babama gelip affedilmesi için ricada bulunacaktim, hatasini
tamir etmesine vesile olacaktim" diye buyurmuştu. Gavs Hazretleri
"Muhammed Raşidimiz bir kimseye kizdimi gidip yatiyor, kimsenin
kalbini kirmak istemiyor" buyurmuşlardi. Veda sohbetinden sonra
dinleyenlere "sizi ayakta tuttum, yoruldunuz, hakkinizi helal ediniz"
diye buyurmuşlardi.

HAC ZİYARETİ
İlk hacca halife olunca 1968 yılında gitmişti. İkinci defa hacca
1975 yılında gitmiştir. Yolda hatme-yi hiç bırakmadılar,
arabaları toplayıp ortasında hatme yaptırıyordu. Oradada irşada
devam etmiştir. Mekke ve Medine halkına hürmet edilmesini isterdi.
İbadete çok devam ederdi. İRŞAD
Daha önceki büyük mürşidler gibi Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) de
Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya teveccüh yeri, ümit kapisi ve
tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklaşik son yirmiiki
senesindeki irşadi boyunca hergün yüzlerce hafta sonlarinda ve özel
günlerde binlerce kişiye Allah adina tevbe veriyor, dogru yoldan
ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irşadinin ilk yillarinda tek
tek tevbe verirken ile-riki yillarda kalabalik arttigindan iki elini
uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at
veriyordu. Kişiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi
tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlü tevbeyi sünnet-i
seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kilacagi
iki rekat tevbe namazi ile saglamlaştiriyordu. Daha sonra bu şahislar
usulünce Allah'i (c.c.) zikrederek ve diger nafile amelleri ögrenerek
sünnet-i şerife uygun, ihlas ve tevazu içinde dinini yaşamaya
gayret gösteriyordu. İkamet ettiği Adıyaman'ın Kâhta kazasının
Menzil köyü yerleşim yerlerinden uzakta olmasına rağmen
insanların, Allah'ın yardımı ve fethi, Rasulullah (a.s.)'m bereket
ve feyzi ile akın akın gelmesiyle devamlı kalabalık bir şehir
görünümünde, şen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den değil
diğer İslam ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapıp
intisab edenler oluyordu. Hazret, Allah Teala'nın kıyamete kadar
açık tuttuğu tevbe kapısından kim gelirse, kılık-kıyafetine,
sa-çma-başına değil zahiren de olsa tevbe niyetine bakıyor, tevbe
için diz çökme anlayış ve tevâzusunu gösteren herkese el
uzatarak, tövbe veriyordu. İsteyene zikrullah (gizli zikir) usulünce
tarif ediliyordu. Görünürde herhangi bir kimseyi oraya çekecek
cazibe olmadığı halde insanların ona teveccühünü ve gruplar
halinde tevbe edişini, daha güzel yaşamak için dine yönelişini
görenlerin akılları hayrette kalıyordu. Zira Hazret bu davetini ve
irşadını sözlü olarak değil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce
farkedilmeyen ilahî bir cezbeyle yapıyordu. Onun yaşadığı hayat
ve hal Allah adına bütün meramını anlatmaya kafi geliyordu.
Ümmeti icabet ve ümmeti davete rahmet olarak gönderilen Rasulullah
(s.a.v.)'in tam varisi olmasının alameti mü'min-kafir herkese, her
kesime tevbe ve intisab kapısını açık tutmasıydı. O'nun derdi
Allah (c.c.)'tı. Davası kulluktu. Ci-hadi ıslahtı. İstediği;
ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rızası için ve samimi niyetle
yanına giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almış ve muhakkak
bereket-lenmiştir. O'nu şahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin
ekseriyeti, tevbesinde sadık kalmaya ve İslamı Allah ve Resulünün
istediği gibi yaşamaya çalışmıştır. Bu zamana kadar kendisinden
rahatsız olanlaı Allah düşmanları olmuştur. Hakkında mahkemelere
duyurulan bütün suç ve suçlamalar şunlardı: '"Bu zat, etrafında
kalabalıkları topluyor!" "İnsanlar akın akın gelip, ziyaret
ediyor, elini öpüyorlar!" "Herkese tevbe ettirip, zikir öğretiyor!"
"Milleti içki ve uyuşturucu gibi şeylerden tövbe ettirip, tekel
satışlarının düşmesine ve devletin zarar görmesine sebep
oluyor!" v.s. O ise, bütün teveccüh ve nazarını bu tür itham
sahibi şaşkınlara değil, Allah Teala'nın açtığı tövbe
kapısına koşan aşıklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib
kalmış ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatıp tevbeye
davetine devam etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün,
O'na gideceğiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi
Kerim'inin: "Ey mutmain olmuş nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden
razi, Rabbin de senden razi olarak O'na don. (Gel, salih) kullarimin
arasina katil. Gir cennetime!" davetine uyarak aramizdan ayrildi. Allah
bizleri şefaatından mahrum etmesin.

www.menzil.net den alınmışdır kaynak belirtmeden yayınlanamaz.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages