�kincisi:
Kahraman-� �sl�m �mam-� Ali Rad�yallah� Anh,
Celcel�tiyenin �ok yerlerinde ve �hirinde bir
himayet�i istemi� ki, namaz i�inde huzuruna
gaflet gelmesin. D��manlar� taraf�ndan ona bir
h�cum m�n�s� h�t�r�na gelmemek, s�rf namazdaki
huzuruna pek �ok olan d��manlar� taraf�ndan bir
h�cum tasavvuru ile namazdaki huzuruna m�ni
olunmamak i�in, bir muhaf�z ifriti derg�h-�
�l�h�den niyaz etmi�.
��te, ey nefis ve ey arkada�! �nsan�n, havfa ve muhabbete �let olacak iki cihaz, f�trat�nda derc olunmu�tur. Al�k�llih�l, o muhabbet ve havf, ya halka veya Hal�ka m�teveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, el�m bir beliyyedir; halka muhabbet dahi bel�l� bir mus�bettir. ��nk�, sen �ylelerden korkars�n ki, sana merhamet etmez veya senin istirh�m�n� kabul etmez. �u halde, havf el�m bir bel�d�r.
Muhabbet ise,
sevdi�in �ey, ya seni tan�maz, Allaha �smarlad�k demeyip
gider (gen�li�in ve mal�n gibi); ya muhabbetin i�in seni
tahkir eder. G�rm�yor
musun ki, mec�z� a�klarda y�zde doksan dokuzu m��ukundan
�ik�yet eder. ��nk�, Samed aynas�
olan b�t�n-� kalb ile, sanem-mis�l d�nyev� mahbublara peresti�
etmek, o mahbublar�n nazar�nda sak�ldir ve
istisk�l eder, reddeder. Z�r� f�trat, f�tr� ve l�y�k olmayan �eyi
reddeder, atar. (�ehev�n� sevmekler, bahsimizden
hari�tir.)
Demek, sevdi�in �eyler ya seni
tan�m�yor, ya seni tahkir ediyor, ya sana ref�kat
etmiyor, senin ra�m�na m�f�rakat ediyor. M�dem �yledir,
bu havf ve muhabbeti, �yle birisine tevcih et ki, senin
havf�n lezzetli bir tezell�l olsun, muhabbetin zilletsiz
bir saadet olsun.
(Devam edecek)
L�gat�e;
nefisperest:
Nefsin
arzular�na a��r� derecede uyan--sebeb-i v�cud: Varl�k sebebi--r�b�ta: Ba�,
ba�layan--c�mi': Kapsay�c�;
bir�ok �eyle al�kal� olan--kem�l: M�kemmellik--havf: Korku
duygusu, korkma--Al�k�llih�l: Her durumda, her hal�k�rda--halk: Yarat�lm��lar--Hal�k: Yarat�c�, her�eyi yoktan yaratan
Allah--Samed: Allah`�n, 'her�ey Kendisine
muhta� oldu�u halde, Kendisi hi� bir �eye muhta�
olmayan' m�n�s�ndaki ismi--b�t�n-� kalb: Kalbin i�i, m�nev� taraf�--sanem-mis�l: Put
benzeri, put gibi--peresti�: A��r� ba�l�l�k, tapar derecesinde
sevme--sak�l: A��r, can s�k�c�, �irkin--istisk�l: A��r bulup ho�lanmad���n�
anlatma; so�uk mu�meleyle sevmedi�ini bildirme.
Evet, Hal�k-� Z�lcel�linden havf etmek, Onun rahmetinin �efkatine yol bulup iltic� etmek demektir. Havf, bir kam��d�r; Onun rahmetinin kuca��na atar. M�l�mdur ki, bir v�lide, mesel�, bir yavruyu korkutup, s�nesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. ��nk�, �efkat s�nesine celb ediyor. Halbuki, b�t�n v�lidelerin �efkatleri, rahmet-i �l�hiyenin bir lem'as�d�r. Demek, havfullahta bir az�m lezzet vard�r.
M�dem havfull�h�n b�yle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulundu�u m�l�m olur. Hem, Allah'tan havf eden, ba�kalar�n kas�vetli, bel�l� havf�ndan kurtulur. Hem, Allah hes�b�na oldu�u i�in mahl�kata etti�i muhabbet dahi, fir�kl�, elemli olmuyor.Evet, insan evvel� nefsini sever, sonra ak�ribini, sonra milletini, sonra z�hayat mahl�klar�, sonra k�inat�, d�nyay� sever; bu dairelerin herbirisine kar�� al�kadard�r. Onlar�n lezzetleriyle m�telezziz ve elemleriyle m�teellim olabilir. Halbuki, �u herc � merc �lemde ve r�zg�r dever�n�nda hi�bir �ey karar�nda kalmad���ndan b��are kalb-i insan, her vakit yaralan�yor. Elleri yap��t��� �eylerle, o �eyler gidip ellerini paral�yor, belki kopar�yor. D�im� �zt�rap i�inde kal�r, yahut gaflet ile sarho� olur.
M�dem �yledir, ey
nefis, akl�n varsa b�t�n o muhabbetleri topla, hakiki
sahibine ver, �u bel�lardan kurtul. �u nihayetsiz
muhabbetler, nihayetsiz bir kem�l ve cem�l Sahibine
mahsustur; ne vakit Hakiki Sahibine
verdin, o vakit b�t�n e�yay� Onun n�miyle ve Onun aynas�
oldu�u cihetle �zd�raps�z sevebilirsin. Demek, �u
muhabbet do�rudan do�ruya k�inata sarf edilmemek
gerektir. Yoksa, muhabbet, en leziz bir nimet iken, en
el�m bir nikmet olur.
(Devam edecek)
L�gat�e;
ak�rib Akrabalar--m�teellim: Ac�
�eken,
elemli ve kederli olan--herc � merc: Darmada��n,
allak
bullak, karmakar���k--nikmet: nimet yoksulu�u.
�imdi, �stanbul'da, daha deh�etli bir fikirde, anar�i fikirli k�fr-� mutlaka d��m�� bir k�s�m m�naf�klar, Ris�le-i Nur gibi, ekmek ve suya ihtiya� derecesinde herkes muhta� oldu�u imani hakikatlerine ihtiyac� d���rmek desisesiyle diyorlar ki: "Her millet, herkes Allah'� bilir. Onu, daha yeni ders almaya ihtiyac�m�z �ok yok" diye mukabele etmek istiyorlar.
Halbuki Allah'� bilmek, b�t�n k�inat� ihata eden rububiyetine ve zerrelerden y�ld�zlara kadar c�z'� ve k�ll� her�ey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle oldu�una kat'� iman etmek; ve m�lk�nde hi�bir �er�ki olmad���na ve L�il�heillallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, "Bir Allah var" deyip, b�t�n m�lk�n� esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek - h��� - hadsiz �erikleri h�km�nde esbab� merc� tan�mak ve her�eyin yan�nda haz�r irade ve ilmini bilmemek ve �iddetli emirlerini tan�mamak ve s�fatlar�n� ve g�nderdi�i el�ilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hi�bir cihette Allah'a iman hakikati onda yoktur. Belki k�fr-� mutlaktaki manev� Cehennemin d�nyev� tazibinden kendini bir derece teselliye almak i�in o s�zleri s�yler.
Evet, ink�r etmemek ba�kad�r, iman etmek b�t�n b�t�n ba�kad�r.
Evet, kainatta hi�bir zi�uur, k�inat�n b�t�n eczas� kadar �ahidleri bulunan H�l�k-� Z�lcel�l'i ink�r edemez... Etse, b�t�n k�inat onu tekzib edece�i i�in susar, l�kayd kal�r.
Fakat Ona iman etmek, Kur'�n-�
Az�m���an�n ders verdi�i gibi, O H�l�k�, s�fatlar�yla,
isimleriyle, umum k�inat�n �ehadetine istinaden kalben
tasdik etmek; ve el�ileriyle g�nderdi�i emirleri tan�mak;
ve g�nah ve emre muhalefet etti�i vakit, kalben tevbe ve
nedamet etmek iledir. Yoksa, b�y�k
g�nahlar� serbest i�leyip isti�far etmemek ve
ald�rmamak, o imandan hissesi olmad���na delildir.