***
1- "Allah bir kulunun hayrını isterse onu istihdam eder!.
Dediler ki:
-Ya Resulallah! İstihdam ne demektir? Allah hayrını dilediği kulunu nasıl istihdam eder?
Buyurdu ki:
-İstihdam, o kulunu hayırlı işlerle meşgul etmesi, ömrünü İslami hizmetlerle değerlendirme aşk ve şevkini duyurmasıdır."
Anlaşılan odur ki, insanın hayatında kusurlu, yanlışlı devreleri olabilir. Hatta geçmiş bir devrede ileri derecede hatalara da düşmüş olabilir. Ama bir gün olur da niyetini düzeltirse, Allah o kulunu bu niyeti hürmetine yanlışlarından döndürür; hayırlı ve faydalı işlerde çalışma aşk ve şevki duymaya başlar. Hayatını böylesine hayırlı hizmetlerle sürdürüşü, o kulun istihdam edildiğine işaret sayılır.
Öyle ise geçmişteki yanlışlarınıza bakıp da ümitsizliğe düşmeyin, her şeyden önce niyetinizi düzeltin, hayırlı hizmetlerle hayatınızı değerlendirmeye bakın, istihdam edilenlerden olmayı dileyin ki, istihdam lütfu sizde de tecelli eylesin.
2- "İnsanların arasında kalarak eziyetlerine tahammül eden Müslüman, insanlardan uzaklaşarak tek başına yaşayan Müslüman'dan hayırlıdır!"
Evet, İslam'da Allah'a kulluk niyetiyle de olsa insanların arasından uzaklaşıp tek başına yalnızlık hayatını tercih etmek daha hayırlı görülmemiştir.
Çünkü Allah'ın rızasını kazandıracak pek çok ibadet ve hizmetler insanların arasında bulunarak yapılabilir. İnsanlardan koparak yapılacak ibadet ve hizmetler sınırlıdır. Halbuki toplumun içinde kalarak yapılacak hizmetler ve salih amellerle topluma örnek olmaya, moral vermeye ihtiyaç vardır. Toplumdan kaçarak onları örneksiz ve moralsiz bırakmakta fayda yoktur.
3- "Cömert insanın ayağının kayıp düşmesine takılıp kalmayınız. Çünkü Allah, ayağı kayan cömert insanın elinden tutar, düştüğü yerden kaldırır, yine istikametine yönlendirir!"
Demek ki cömertlik Allah'ın çok sevdiği özel bir vasıftır.
Allah, cömert kulunun maruz kaldığı irade dışı musibet ve hatalarını sahip olduğu cömertliği hürmetine kaldırır, cömert kulu için özel bir lütuf ve merhameti söz konusu olur. Yeter ki o cömert insan, hatasından hemen dönsün, tövbe istiğfarında gecikmeye maruz kalmasın.
4- "En büyük hıyanet, kendisini doğru gösterip de itimadını kazandığı insanlara yapılan hıyanettir!"
Evet, insanlara önce dürüst biri gibi görünüp itimadını kazandıktan sonra beklenmedik bir anda ihanet edip, aldatmaya yönelmek, tam manasıyla bir münafıklık alameti ve mü'minlikle izah edilemeyen bir ihanet örneğidir.
Halbuki mü'min, içi dışı aynı olandır. Onun, dıştan güvenilir biri olarak görünüp içten gizli niyet ve hesaplar peşinde olması, mü'minliğine yakışmayan bir aldatmadır. Efendimiz (sas) ise, "Aldatan bizden değildir!" buyurmuştur.
5- "Birlik, beraberlikten ayrılmayın. Kurdun topluluktan ayrılan koyunu kaptığı gibi şeytan da birlikten ayrılan insanı kapar, vesveseye atar. Unutulmamalı ki, Allah'ın ikram ve ihsanı, birlikte olanların üzerinedir, ayrılıp dağılanların üzerine değil."
* * *
Bir ülke halkı komşulardan oluşur. Komşular birbirleriyle sevgi, saygı ve yardımlaşma içinde iseler ülke halkı da aynı şekilde karşılıklı sevgi, saygı ve dayanışma içinde olurlar, birlik beraberliklerini korurlar.
Komşularda birlik beraberlik zedelenmiş, yardımlaşma zaafa uğramışsa ülke halkında da aynı tezahürler görülür, birlik beraberlikte gevşeme ve zaafa uğramalar söz konusu hale gelir.
Bunun içindir ki Allah Resulü Efendimiz, komşu hakkına büyük önem vermiş, komşunun komşusu ile iyi geçinmesi, hakkını gözetmesi, sevgi ve saygının korunması konusunda yeminli uyarılarda bulunarak buyurmuş ki:
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kul tam Müslüman olmaz, çevresindeki insanlar onun elinden ve dilinden emin olmadıkça ve yine kul tam iman etmiş sayılmaz, komşuları onun kötülüğünden selamette bulunmadıkça!..
Bu neden böyle?
Çünkü komşular birbirinden emin olursa ülke halkı da birbirinden emin olur. Birbirine kenetlenmiş insanlardan oluşan ülke halkı meydana gelir. Komşular arasında bu birlik sağlanmazsa komşulardan oluşan ülke halkı arasında da istenen gönül birliği sağlanamamış sayılır...
Bundan dolayı komşu haklarını, ana-baba haklarına benzeten Efendimiz buyurmuş ki:
Komşunun komşu üzerindeki hakkı, annenin evlatları üzerindeki hakkı gibidir. Anne ile evlat nasıl birbirilerini sevmeleri, saymaları, haklarına dikkat etmeleri, kırıp incitmemeleri gerekiyorsa, komşular da birbirlerini böyle sevmeli, saymalı, karşılıklı haklarına dikkat etmeliler ki, ülke halkı da benzeri sevgi, saygı ve beraberlik içinde olsunlar, gevşeyip çözülmeler söz konusu olmasın..
Efendimiz (sas) komşu hakkı konusundaki uyarılarından birinde de şöyle buyurmuştur:
Komşu hakkına dikkat edin. Ben komşu hakkı konusunda Cebrail'den o kadar ısrarlı tembih aldım ki, neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını dahi zannettim!.
Bundan dolayı meşhur sahabi Abdullah bin Amir bin As, kestiği kurbanın etinden Yahudi komşusuna da vermesi için oğluna ısrarla tembihte bulunurken şöyle demiştir:
Yahudi de olsa komşumuza yardımda bulunmalıyız. Allah-ü Teala komşuya yardım konusunda o kadar sık ikazda bulundu ki, neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettik biz.
Bu yüzden sahabeler komşuyu üzen bir tutum içinde olmaktan öylesine çekinmişler ki, evindeki fareler komşusuna kaçar da komşuyu rahatsız etmiş olurum endişesiyle evine kedi getirmekten vazgeçenler bile olmuştur.
Bir başka sahabi de, komşunun avlusundaki ağacın dallarından kendi avlusuna gece dökülen hurmaları sabah kalkan çocuklar alıp da komşu hakkını yemiş olurlar endişesiyle sabah namazını mescitte kılar kılmaz evine koşup avluya dökülen hurmaları toplayarak komşusunun avlusuna atmış, çocuklarına komşu hakkı yedirmiş olma tehlikesinden böylesine kaçınma dikkati göstermiştir.
Fıkıhta komşu hakkı, birinci derecede kapı komşuluğuyla başlar, bundan sonrası duvar komşuluğuyla çevreye doğru genişleyip gider.
Kapı komşusundan şikâyetçi olan aceleci bir komşuya Efendimiz'in ilk yol göstermesi şöyle olmuştur:
İlk olarak sen komşunu incitmekten sakın, sonra ondan gelecek olan incitmelere de birazcık sabırlı ol, bundan sonra konuşup anlaşarak yanlışı düzeltip, helalleşmeye bakın.
Komşu hakkı, kul hakkından sayıldığından dolayı sahabeler komşu hakkından hep titremişlerdir. Bunun için imkân sahibi komşular yoksul komşularının ihtiyaçlarını karşılayıp dualarını almak için yardımdan asla geri kalmamışlardır. Böylece ülke halkının birlik beraberliğini de, kendi aralarındaki komşu haklarına riayetle sağlamışlardır.
Bu konuda uzun söze hacet yoktur. Sadece şu söz komşu hakkının önemini anlatmaya yetmektedir:
Komşunun komşuya olan saygısı, evladın annesine olan saygısı gibi olmalıdır. (Tenbih-ül'gafilin)