Merhaba,
Banaysa herşey çok "ciddi" gibi geldi...
Komikliği ciddiliğinden...
Ayrıca "aşırı liberalizm" ne demek? "Eksiksiz özgürlük"ün de
bu kavramla ilgisini anlamak kolay değil. Ben, kişisel olarak, tam da liberalizm
karşıtı düşüncelere sahibim. Ama özgürlüklerimi tam, eksiksiz, hiç bir kısıtlama
olmadan istiyorum ve herkese de bu hakkı veriyorum. Hiç birinden
korkmadan!.. Ne başörtüsünden, ne dincisinden, ne ırkçısından, ne faşistinden...
Düşünce düzeyinde hepsiyle başedebilecek düşüncelerim olduğunu düşünüyorum.
Savaşım, kendi düşüncelerimden yana da olsa, bütün kaba güçlere karşı!.. Bunu
durdurmayı başarabilirsek, düşüncelerimizle her türlü savaşımı göze alabiliriz!
Öyleyse düşünceleri söylemeye karşı çıkmamız anlamlı değildir. Durdurmamız
gereken, düşünceler değil, dökülen kanlardır.
Yalnızca anayasa(mız?)ın değil, bayrak, milli marş vb her
türlü "milli değer" üzerindeki milliyetçi kutsallıkların hepsinin aslında dinsel
kutsallıklardan sarkageldiği ve bu konudaki hassasiyetlerin, "kaybetme korkusu"
üzerinden geliştiğini düşünüyorum.
Kemalist Devrim'in evrendeki bütün kutsallıklara (yani ümmet
kültürüne) karşı yapıldığını ve milli kutsallıkların, Kemalizme göre bile
"var olmaması", "yaşamaması" gerektiğine inanıyorum (Kemalizmin lideri Mustafa
Kemal, en önemli konuşmalarından birinde -10.yıl nutku- Türk olmanın
mutluluğundan söz etmiştir, kutsallığından değil). Önerdiği, herşeyin
değişebilir, tartışılabilir olduğu, bilimsel bir evren, bilimsel bir
kültürdür.
Liberalizm için değil, "herşeyin alabildiğine özgür olduğu bir
dünya için" savaşım verilmelidir. Düşüncelere karşı çıkışlar, engelleyerek
değil, karşı düşünceleri savunarak yapılmalıdır. Engelleme, sansür, düşüncelerin
karşısında zayıf duruma düşüldüğünde başvurulan, insanlık dışı bir önlemdir.
Herşeye karşı durulabilir, dalga geçilebilir. Kültür tarihindeki hiç bir şey,
ama hiç bir şey, "kutsal-değişmez" değildir, herşey gelişebilir, yani
değişebilir olarak algılanmak zorundadır.
"Dalga geçme"yi "hakaret" olarak algılama, dahası,
"hakaret olarak algılatmaya çalışma", ümmet kültüründen günümüze kalmıştır. O
kültürün insanları, özellikle kültürlerinin çöküş döneminde, dogmaları
(tanrı, peygamber, kitap) ile dalga geçilmesine dayanamazlar. Oysa Kemalist
devrim ümmet kültürüne karşı, onun her türlü özelliğine, "dogma" olmasına,
"kutsal" olmasına karşı, onu çökertmek için yapılmış, yerine "Kemalist
ulusalcı" kültürel yapıyı getirmiştir. Aynı kutsallıkları ona da taşıtmak,
herşeyden önce Kemalizmin kendisine de ihanet etmektir.
"Kutsal"lığı günümüze değin gelen bir metin üzerinden
sorsam, desem ki: "İstiklal marşımız", ulusalcı kutsallığı günümüzde de
tartışılmaz bir metindir. Oysa düşünceyle karşı çıkılabilecek, dahası dalga
geçilebilecek birçok yeri vardır. Bunları öyle ince ayırımlar bile yapmadan
saysak:
- "Kahraman ırkıma bir
gül!"
- "hakk'a
tapan"
- "'Medeniyet!' dediğin tek
dişi kalmış canavar?"
- "va'dettiği günler
hakk'ın"
- "sana yok, ırkıma yok
izmihlal"
Bildiğimiz 10 kıt'a içinde iki yerde "ırk", iki yerde ise
"hakk" geçiyor, yani tanrıdan söz ediliyor, ayrıca herkesin biraz da şaşırdığı
gibi, bir yerde de "medeniyet" yani "uygarlık" için söylenen söze bir
bakın...
Oysa Kemalist milliyetçilik, ırkçı değildir, laiktir, çağdaş,
yani uygarlık yanlısıdır...
Öyleyse nedir bu perhiz, nedir bu lahana turşusu?
Şudur: O günlerin heyecanlı koşulları içinde söylenmiş bir
şiirdir İstiklal Marşı. Yani belirli günler içindir... Artık günümüzde üzerine
düşünceler de söylenebilmelidir, dahası dalga da geçilebilmelidir.
Hele hele "dökülen kanlar"dan ve "şehitlik"ten bu denli
övgüyle söz etmesi - artık bunları da buraya alamadım - neredeyse bir tür
propagandasını yapıyor olmasına Nazım Hİkmet'in eleştirisi
şöyledir:
Saat beşe on var
Kırk dakika sonra şafak
sökecek
“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak”
Tınaztepe’ye karşı Kömürtepe cenubunda
On Beşinci Piyade Fırkasından iki ihtiyar zabiti
Ve onların genci, uzunu
Darülmuallimin mezunu
Nurettin Eşfak
Mavzer tabancasının emniyetiyle oynayarak
Konuşuyor :
-Bizim İstiklâl Marşında aksayan bir taraf var,
Akif, inanmış
adam,
Fakat onun
ben
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Beni burada tutan şey
Şehit olmak vecdi mi ?
sanmıyorum.
Mesela bakın :
“Gelecektir sana vadettiği günler elbet Hakkın”
Hayır.
Gelecek günler için
gökten âyet
inmedi bize
Onu biz kendimiz
vaat ettik kendimize
bir şarkı istiyorum
zaferden sonrasına dair
“Kim bilir belki yarın….”
(Kurtuluş Savaşı
Destenı'ndan)
Oysa "biz", yani "insan olanlar", kanı durdurmaya
çalışıyoruz!.. Bunun için savaşım veriyoruz!..
Yani kaba güç dışında hiç bir şey kaba güçle karşılanamamalı,
düşünce üzerinde hiç bir sansür uygulanamamalıdır. Dahası bu
düşünce "dalga geçme" düzeyine bile varsa durdurulması için kaba güç, yani
sansür kullanma hakkı yoktur. Açık ve net olarak her şey üzerine
konuşulabilmeli, tartışılabilmeli, dalga geçilebilmeli, dahası
değiştirilebilmelidir. Bir düşünceye karşıysanız, karşı durmanın yolu,
aynı yolla karşı düşünce yayınlamaktır!..
Bu dünyada, kültür tarihinde eskimeyecek hiç bir öge yoktur.
Herşey, bize "kutsal" gelenler bile dahil!.. Bilimsellik bunu gerektirir.
Uygarlık da, Kemalist uygarlık da...
Bunca "özgürlük"ün de "liberalizm" ile hiç bir ilgisi
yoktur. Engellemek, sansürlemek, açık bir "insan hakkı"dır, o
kadar.
Kutsallıklar, yasaklamalar, tabular, hangisi olursa
olsun, zayıflık belirtisidir...
Öyle değil mi?
Sevgiler,
Ömer Tuncer.