Nasıl miri malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir. Öyle de "Kendime malikim" diyen adam, "Herşey kendine maliktir" demeye ve itikad etmeye mecburdur.
İşte ene, şu hainane vaziyetinde iken; cehl-i mutlaktadır. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir. Çünki duyguları, efkarları kainatın envar-ı marifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için sönerler. Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünki şu haldeki ene'nin rengi, şirk ve ta'tildir, Allah'ı inkardır. Bütün kainat parlak ayetlerle dolsa; o ene'deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür, göstermez.
(Bediüzzaman Said Nursi - 30. Söz'den)
Lügatler
|
Âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi, işaret, kimsenin inkâr edemeyeceği açık delil Dirhem : yaklaşık üç grama denk olan bir ağırlık ölçüsü Ene :ben, kişi Fünun :fenler, ilimler Hal :durum, vaziyet İdame :devam ettirme İnkâr : reddetmek, karşı çıkmak İtikad :inanmak, kalben tasdik ederek kabul etmek Kâinat : evren, yaratılanların hepsi Madde :asıl, esas, cevher, ruhani olmayıp ağırlığı olan cismani olan şey Mâlik: sahip Mecbur :zorunlu, ister istemez yapılan, zaruret icabı Nazar :bakma, bakış, görüş, görüş açısı, dikkat Nefis :bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
|
Suret : biçim, şekil Şey :madde, eşya, varlık Şirk : Allah’a ortak koşmak Tali’ :talih, şans, baht Tasdik :doğrulamak, kabul etmek Vakit :zaman, saat, çağ, mevsim Vaziyet :durum, hal Abesiyet-i mutlaka :her yönüyle gayesizlik ve saçmalık Cehl-i mutlak :tam bilgisizlik Cehl-i mürekkeb : bilmediğinden habersiz kimsenin cehaleti Echel :çok cahil Efkâr :fikirler, düşünceler Envar-ı marifet :bilme ve tanıma nurları Hainane :haince Hazmetmek :yenen şeyleri eritmek, sindirmek, nefsini zaptedip tahammül etmek Mahz-ı hikmet :hikmetin ta kendisi Miri :devlete ait
|