|
اَللّٰهُمَّ
صَلِّ
عَلٰى
سَيِّدِنَا
مُحَمَّدٍ
الَّذِى
قَالَ:
«اَصْحَابِى
كَالنُّجُومِ
بِاَيِّهِمْ
اِقْتَدَيْتُمْاِهْتَدَيْتُمْ».
وَ
«خَيْرُ
الْقُرُونِ
قَرْنِى».
وَعَلٰۤى
اٰلِهِ
وَصَحْبِهِ
وَسَلِّمْ 1
سُبْحَانَكَ
لاَعِلْمَ
لَنَاۤ
اِلاَّ
مَاعَلَّمْتَنَاۤ
اِنَّكَ
اَنْتَ
الْعَلِيمُ
الْحَكِيمُ 2
Sual: Deniliyor ki: Sahâbeler Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmı gördüler, sonra iman ettiler. Biz ise görmeden
iman ettik. Öyle ise imanımız daha kavîdir. Hem kuvvet-i imanımıza delâlet
eden rivâyet var. Elcevap: Sahâbeler, o zamanda, efkâr-ı âmme-i
âlem hakaik-ı İslâmiyeye muârız ve muhalif iken, Sahâbeler yalnız suret-i
insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı görüp, bazan mu’cizesiz
olarak, öyle bir iman getirmişler ki, bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların
imanlarını sarsmıyordu. Şüphe değil, bazısına vesvese de
vermezdi. Sizler iseniz, kendi imanınızı, Sahâbelerin imanlarıyla
muvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiye imanınıza kuvvet ve
senet olduğu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, şecere-i
tûbâ-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini
değil, belki umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-ı Kur’âniye ile nuranî,
muhteşem şahs-ı mânevîsini, bin mu’cizatla muhât olarak akıl gözüyle
gördüğünüz halde, bir Avrupa feylesofunun sözüyle vesveseye ve şüpheye
düşen imanınız nerede? Bütün âlem-i küfrün ve Nasâra ve Yehûd’un ve
feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahâbelerin imanları nerede?
Hem Sahâbelerin kuvvet-i imanlarını gösteren ve imanlarının tereşşuhâtı
olan şiddet-i takvâları ve kemâl-i salâhatleri nerede? Ey müddei, senin,
şiddet-i zaafından, ferâizi tamamıyla senden göstermeyen sönük imanın
nerede?
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : Allahım! “Ashabım yıldızlar gibidir;
hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:132,
Hadis No: 381) ve “Asırların en hayırlısı benim asrımdır” (Buhari,
Şehâdât: 9, Fadâilü Ashâbi’n-Nebî: 1, Rikak: 7, Eymân: 10, 27; Tirmizi,
Fiten: 45, Menâkıb: 56; İbn-i Mâce, Ahkâm: 27; Müsned, 1:378, 417, 2:228,
410, 4:267, 276, 5:350.) buyuran Efendimiz Muhammed’e, âline ve ashabına
salât ve selâm olsun. 2
: “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize
öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti
herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32. |
Lügatler :
âlem-i
küfür : küfür dünyası Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın
salât ve selâmı onun üzerine olsun beşeriyet :
insanlık delâlet : delil olma, işaret etme efkâr-ı âmme-i
âlem : dünya kamuoyu efkâr-ı âmme-i İslâmiye : İslâm
kamuoyu envâr-ı İslâmiye : İslâmın nurlu
esasları ferâiz : farzlar, Allah’ın kesin
emirleri feylesof : filozof, felsefeci hakaik-ı
Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikatleri, gerçek ve doğruları hakaik-i
İslâmiye : İslâmın hakikatleri, gerçek ve doğruları kavî :
güçlü, kuvvetli kemâl-i salâhat : tam dindarlık kuvvet-i
iman : iman kuvveti mu’cizat : mu’cizeler muârız :
karşı gelen muhalif : zıt, aykırı muhât :
kuşatılmış muvazene : karşılaştırma müddei :
iddiacı Nasâra : Hıristiyanlar nuranî : nurlu,
parlak Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi
olan Hz. Muhammed (a.s.m.) rivâyet : Peygamberimizden duyulan
şeylerin nakledilmesi Sahâbe : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya
gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar senet : belge,
delil suret-i cismaniye : cisme ait şekil; bedenî
görünüş suret-i insaniye : insanî görünüş, insan
şekli şahs-ı mânevî : mânevî kişilik şecere-i tûbâ-i
nübüvvet : peygamberliğin nurlu ağacı şiddet-i takvâ : Allah
korkusunun nihayet derecesi şiddet-i zaaf : zayıflığın
şiddeti tereşşuhât : sızıntılar, izler umum :
bütün vesvese : şüphe, kuruntu Yehûd :
Yahudiler
|