O müddei gider. "Belki küre-i arzı kandırıp orada bir yer bulurum" der. Gider, küre-i arza yine esbab namına ve tabiat lisanıyla der ki: "Böyle serseri gezdiğinden, sahibsiz olduğunu gösteriyorsun. Öyle ise, sen benim olabilirsin." O vakit küre-i arz, hak namına ve hakikat diliyle, gök gürültüsü gibi bir sada ile ona der ki: "Haltetme... Ben, nasıl serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmi beş bin senelik bir mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i azimeye hakiki malik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zattır ki; bütün mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi, seyyaratla tanzim eder bir Hakim-i Zülcelal ve Hakim-i Mutlak'tır."
(Bediüzzaman Said Nursi – 32. Sözden)
Lügatler
Belki :bilakis, aslında Cazibe-i rahmet : rahmet çekimi Cehennem :Allah’a inanmayanların ona itaat ve ibadet etmeyenlerin gidecekleri ve sonsuz kalacakları azab ve ceza âlemi Daire :sınır içi, bir manevi tesirin hükmünün geçtiği alan, çember Daire-i azime :büyük daire Dava :takip edilen fikir, iddia Dehşet :ürkmek, korkmak Dil :lisan, konuşma Emirber :emre hazır Esbab: sebepler Hak :varlığı hiç değişmeyen,her hakka sahip,ibadete layık(Allah) Hakikat: gerçek, doğru, bir şeyin gerçek mahiyeti Hakiki: gerçek, doğru, asıl Hakîm-i mutlak : herşeyi hikmetle yapan, sınırsız hikmet sahibi Allah Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah Haltetmek: Karıştırmak. Münasebetsiz söz söylemek. Bir şeyi bir şeye karıştırmak. Hatâ etmek Harekât: hareketler Hareket-i seneviye : senelik hareket Haşmet :büyüklük, heybet Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması İcad :yaratma, var etme, vücuda getirmek İmam : Önde ve ileride olan. Delil ve rehber, cemaate namaz kıldıran kişi. İntizam :tertip, düzen, düzgünlük, düzenlilik İntizamat :düzenler, tertipler İstihdam:Hizmet ettirilme Kemal-i mizan: mükemmel ölçü ve denge
|
Kudret : güç, kuvvet, iktidar Küre-i arz :yeryüzü, dünya Lisan :dil, lehçe Mâlik: sahip Mesafe :uzaklık, aralık Mevcudat: varlıklar Muti :itaatli, isyan etmeyen, emre uyan, itaatkâr Müddei :iddia sahibi Musahhar :hizmet eden, istenilen hale konmuş, idare edilen, boyun eğdirilmiş, emre verilmiş Nam :isim, ad, lakap, ünvan Nefer :asker, kişi, er Nihayetsiz: sonsuz, sınırsız Nokta : Durak, mevki. Mahâl Rububiyet : Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Sada :ses Sahip :koruyan, elinde tutan, mâlik olan Sanat :ustalık, hüner, marifet Serseri :başına buyruk hareket eden, eşkıya, suçlu Seyyarat :gezegenler Seyyare :gezegen Tabiat : doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem Takriben :yaklaşık olarak Tanzim :düzenleme, nizama koyma Teshirat : emir altına almalar Tezyin :süslemek, bezemek, donatmak Vakit :zaman, saat, çağ, mevsim Vazife :bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş, görev Vazifedar: vazifeli, görevli Vazife-i hizmet :hizmet görevi Zat : hürmete layık kimse, kişi Zerre : atom, en küçük parça
|