|
Elcevap:
Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı, bütün mâsivâyı terk, hattâ
esmâ ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakkın zâtına rapt-ı kalb
etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi, pek çok
vazifedar letâifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o
letâifi, kendilerine mahsus ayrı ayrı tarik-i ubûdiyette hakikat cânibine
sevk etmekle, Sahâbe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette, kalb bir
kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa,
kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitmek,
medar-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırardır.
Dördüncü
sual: Sahâbelere karşı iddia-yı rüçhan nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor?
Şu zamanda bu meseleyi medar-ı bahs etmek nedendir? Hem müçtehidîn-i izâma
karşı müsâvat dâvâ etmek neden ileri geliyor?
Elcevap: Şu
meseleyi söyleyen iki kısımdır.
Bir kısmı, sâfi ehl-i diyanet ve
ehl-i ilimdir ki, bazı ehâdisi görmüşler; şu zamanda ehl-i takvâ ve
salâhati teşvik ve terğib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı
sözümüz yok. Zaten onlar azdırlar; çabuk da intibaha
gelirler.
Diğer kısım ise, gayet müthiş, mağrur insanlardır ki,
mezhepsizliklerini, müçtehidîn-i izâma müsâvat dâvâsı altında neşretmek
istiyorlar ve dinsizliklerini, Sahâbeye karşı müsâvat dâvâsı altında icra
etmek istiyorlar. Çünkü, evvelen, o ehl-i dalâlet, sefâhete girmiş,
sefâhete tiryaki olmuş. Sefâhete mâni olan tekâlif-i şer’iyeyi yapamıyor.
Kendine bir bahane bulmak için der ki:
“Şu mesâil,
içtihadiyedirler. O mesâilde mezhepler birbirine muhalif gidiyor. Hem
onlar da bizim gibi insanlardır; hata edebilirler. Öyle ise biz de onlar
gibi içtihad ederiz, istediğimiz gibi ibadetimizi yaparız. Onlara tâbi
olmaya ne mecburiyetimiz var?”
|
Lügatler :
cânib : yön, taraf Cenâb-ı Hak : Hakkın ta
kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah ehâdis : hadisler;
Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar ehl-i dalâlet :
doğru ve hak yoldan sapmış, inançsız kimseler ehl-i diyanet :
dindar insanlar ehl-i ilim : ilim ehli, âlimler ehl-i
takvâ ve salâhat : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle
uyan ve dindarlıkta çok ileri olan kimseler esmâ : Allah’ın
isimleri fahr : övünme hakikat :
gerçek hakikî : gerçek hasse : hisler,
duygular icra : yürütme, yapma içtihad : dinen kesin
olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm
çıkarma içtihadiye : içtihatla ilgili iddia-yı rüçhan
: üstünlük iddiası insan-ı kâmil : olgun, kemâl sahibi
insan intibah : uyanış kemâlât-ı insaniye : insana ait
mükemmellikler, üstünlükler marifetullah : Allah’ı tanıma ve
bilme mâsivâ : Allah’ın dışındaki herşey mebhas :
bahis, konu medar-ı bahs : sözkonusu medar-ı iftihar :
övünme sebebi mesâil : meseleler muhalif : zıt,
aykırı müçtehidîn-i izâm : büyük müçtehidler müsâvat :
eşitlik, denklik neşretmek : yaymak netice-i ıztırar :
çaresizliğin sonucu rapt-ı kalb : kalben bağlanma sâfi
: saf, hâlis, temiz Sahâbe : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya
gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar sefâhet : zevk,
eğlence ve yasak şeylere düşkünlük; beyinsizce davranış suret :
şekil tâbi olma : uyma tarik-i ubûdiyet : kulluk
yolu tekâlif-i şer’iye : şeriatın yükümlülükleri, dinin
emirleri tergib : rağbet uyandırma, isteklendirme terk-i
mâsivâ : Allah’tan başka herşeyi terketmek teşvik :
şevklendirme, isteklendirme tiryaki : tutkun,
bağımlı ucb : kibir, kendini beğenme vazifedar :
vazifeli, görevli
|