|
İKİNCİ VECİH:
Sahâbelerin kurbiyet-i İlâhiye noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla
yetişilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak bize akrebdir ve herşeyden daha ziyade
yakındır; biz ise Ondan nihayetsiz uzağız. Onun kurbiyetini kazanmak iki
suretle olur:
Birisi: Akrebiyetin inkişafıyladır ki,
nübüvvetteki kurbiyet ona bakar ve nübüvvet veraseti ve sohbeti cihetiyle
Sahâbeler o sırra mazhardırlar.
İkinci suret: Bu’diyetimiz
noktasında kat’-ı merâtip edip bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki,
ekser seyr ü sülûk-u velâyet ona göre ve seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu
suretle cereyan ediyor.
İşte, birinci suret sırf vehbîdir, kisbî
değil. İncizabdır, cezb-i Rahmânîdir ve mahbubiyettir. Yol kısadır, fakat
çok metin ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri
kisbîdir, uzundur, gölgelidir. Acaip harikaları çok ise de, kıymetçe,
kurbiyetçe evvelkisine yetişemez.
Meselâ, nasıl ki dünkü güne bugün
yetişmek için iki yol var: Birincisi, zamanın cereyanına tâbi olmayarak,
bir kuvvet-i kudsiye ile, fevkazzaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır
görmektir. İkincisi, bir sene kat’-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp düne
gelmektir. Fakat yine dünü elde tutamıyor; onu bırakıp
gidiyor.
Öyle de, zâhirden hakikate geçmek iki suretledir: Biri,
doğrudan doğruya hakikatin incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden,
hakikati ayn-ı zâhir içinde bulmaktır. İkincisi, çok merâtipten seyr ü
sülûk suretiyle geçmektir.
Ehl-i velâyet, çendan fenâ-i nefse
muvaffak olurlar, nefs-i emmâreyi öldürürler; yine Sahâbeye
yetişemiyorlar. Çünkü Sahâbelerin nefisleri tezkiye ve tathir
edildiğinden, nefsin mahiyetindeki cihâzât-ı kesire ile ubûdiyetin envâına
ve şükür ve hamdin aksâmına daha ziyade mazhardırlar. Fenâ-i nefisten
sonra ubûdiyet-i evliya besâtet peydâ eder.
|
Lügatler :
acaip : şaşırtıcı,
hayret verici akrebiyet : çok yakınlık; Cenab-ı Hakkın kula
yakınlığı aksâm : kısımlar ayn-ı zâhir : açıklık
içinde, bizzat görünende berzah : aralık, mesafe besâtet
peydâ etmek : sadelik, basitlik kazanmak bu’diyet :
uzaklık cereyan : akım cezb-i Rahmânî : Allah
tarafından cezbedilme cihâzât-ı kesire : birçok cihaz,
duygular cihet : yön çendan : gerçi ehl-i
velâyet : velilik makamında olanlar ekser :
pekçok envâ’ : çeşitler, türler fazilet-i a’mâl :
amellerdeki fazilet, üstünlük fazilet-i uhreviye : âhirete ait
fazilet, üstünlük fenâ-i nefs : nefsi eritmek, ona galip
gelmek kat’-ı merâtip : mertebeleri aşma kat-ı mesafe
etmek : mesafe kat etmek, yol almak kisbî : çalışarak elde
edilen kurbiyet : yakınlık; kulun Cenab-ı Hakka
yakınlığı kuvvet-i kudsiye : kutsal bir güç mahbubiyet
: sevgili olma; Allah’ın muhabbetine erişme mahiyet : öz
nitelik, içyüz, esas mazhar : sahip, erişme merâtip :
mertebeler metin : sağlam muvaffak :
başarılı müşerref olmak : şereflenmek nefs-i emmâre :
insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden
duygu nihayetsiz : sonsuz nübüvvet :
peygamberlik Sahâbe : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle
görüp onun yolundan giden Müslümanlar sevab-ı ef’âl :
fiillerdeki sevap suret : şekil, biçim tâbi olmak :
uymak tarikat : mânevî ilerlemeye götüren yol tathir
edilme : temizlenme tezkiye : arındırma,
temizleme ubûdiyet : kulluk ubûdiyet-i evliya :
velilerin ibadeti, kulluğu vecih : yön, tarz vehbî :
Allah vergisi, ikramı veraset : varislik,
mirasçılık zâhir : görünüş, dış yüz ziyade : fazla,
çok
|