Dalaletin gayet müdhiş manevi elemini hisseden bir adama, iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden o cüz'i ve fani ve aciz adam bütün kâinatın halıkı ve sultanı olan Mabudunun muhatab bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şaşaalı bir mülk-ü baki ve baki bir dünyayı ihsan etmek ve onun gibi bütün mü'minleri dahi derecelerine göre o lütfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında, bir Zat-ı Kerim ve Muhsin'in öyle bir hüsn-ü ezelisi ve öyle bir cemal-i layezalisi görünür ki, bir lem'asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa; o cüz'i imanı, ya mütehakkim ve hodbin Mu'tezileler gibi kendi nefsine veya bazı esbaba havale eder ki, hakiki fiyatı ve bahası Cennet olan o Rahmani pırlanta bir cam parçasına inip ayinedarlık ettiği kudsi cemalin lem'asını kaybeder.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
|
Abd: kul Âciz :güçsüz, zayıf Âlem :dünya, kâinat Âşık :çok aşırı seven, şiddetli sevgiyle bağlanan Âyinedarlık :aynalık, yansıtacak yer olmak Baha :kıymet, değer, bedel Bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz Cemâl: güzellik Cemâl-i lâyezali :son bulmayacak ebedi güzellik Cennet :Allah’a inanan ona itaat ve ibadet edenlerin gidecekleri ve sonsuz kalacakları mekân Cüz’î: azıcık Dalâlet :sapıklık, iman ve islamiyetten ayrılmak, Allah’a isyankâr olmak, inançsızlık Ehl-i iman :Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler Esbab: sebepler Fâni :ölümlü, gelip geçici, yok olan Fiyat :kıymetler, değerler Gayet :çok, pek çok Hakiki: gerçek, doğru, asıl Hâlık :yaratıcı, yaratan(Allah) Has : husûsi, özel; hâlis; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlar topluluğu Havale :ısmarlama, işi veya şeyi başkasına bırakma Hidayet :doğruluk, İslamlık, Hakkı hak batılı batıl bilip dosdoğru yola girmek, batıl yoldan uzaklaşmak Hissetmek :duymak, derinden yaşamak Hodbin :kendini beğenen, bencil, enaniyetli, kibirli Hüsn-ü ezeli :ezelden beri var olan güzellik İhsan :iyilik, lütuf, bağışlamak, vermek İhsan-ı ekber :en büyük iyilik ve bağış İman :inanmak, kabul etmek
|
Kâinat : evren, yaratılanların hepsi Kısım :parça, bölüm Kudsî :mübarek, kutsal Lem’a :parıltı, parlamak Lütuf :iyilik, ikram, bağış Mabud :kendisine tapılan, ibadet edilen Manevî :manaya ait, ruhani Mazhar :sahip olma, nâil olma, erişme Mu’tezile : Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka Muhatab :söyleyeni dinleyen, kendisine hitap edilen Mü’min :imanın şartlarının tümüne, Allah’tan gelen her şeye inanan kabul eden kişi Müdhiş : dehşetli, ürpertici,tehlikeli, korkutan Mülk-ü bâkî :sonsuz servet, ebedi mülk Mütehakkim :hükmeden, hâkimlik taslayan, zorbalık eden, tahakküm eden Nazar :bakma, bakış, görüş, görüş açısı, dikkat Nefis :bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Pırlanta :parlak elmas Rahmani :Rahman’a ait, Allah’tan gelen ve her hususta hayırlı olan Saadet-i ebediye :sonsuz mutluluk Sima :yüz, çehre, beniz, eser, alâmet Sultan :reis, hükümdar, hâkimiyet sahibi Şahane :şah gibi, şaha yakışır şekilde Şaşaa :parlama, zahiri parlak görünüş Şua :ışık, parıltı Tevhid :birleme, Allah’ın bir olduğuna inanma Vasıta :aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran Zât-ı Kerîm ve Muhsin :ikram ve ihsan sahibi zat
|