|
Madem bir parçacık ruha benzeyen o çiçeğin kanun-u teşekkülü,
timsal-i sureti bir Hafîz-i Hakîm tarafından ibkà ediliyor, dağdağalı
inkılâplar içinde kemâl-i intizamla zerrecikler gibi tohumlarında muhafaza
ediliyor, bâki kalır.
Elbette, gayet cemiyetli ve gayet yüksek bir
mahiyete mâlik ve hâricî vücut giydirilmiş ve zîşuur ve zîhayat ve nuranî
kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece kat’iyetle bekàya mazhar ve
ebediyetle merbut ve sermediyetle alâkadar olduğunu anlamazsan, nasıl
“Zîşuur bir insanım” diyebilirsin?
Evet, koca bir ağacın bir derece
ruha benzeyen programını ve kanun-u teşekkülâtını, bir nokta gibi en küçük
çekirdekte derc edip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, bir Zât-ı
Hafîz-i Bîzevâl hakkında, “Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder?”
denilir mi?
BİRİNCİ MENBA: Enfüsîdir. Yani, herkes hayatına
ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u bâkiyi anlar. Evet, herbir ruh, kaç sene
yaşamışsa, o kadar beden değiştirdiği halde, bilbedâhe aynen bâki
kalmıştır. Öyle ise, madem ceset gelip geçicidir. Mevt ile bütün bütün
çıplak olmak dahi ruhun bekàsına tesir etmez ve mahiyetini de bozmaz.
Yalnız, müddet-i hayatta tedricî ceset libasını değiştiriyor; mevtte ise
birden soyunur.
Gayet kat’î bir hads ile, belki müşahede ile
sabittir ki, ceset ruhla kaimdir. Öyle ise, ruh onunla kaim değildir.
Belki ruh binefsihî kaim ve hâkim olduğundan, ceset istediği gibi dağılıp
toplansın, ruhun istiklâliyetine halel vermez.
Belki ceset ruhun
hanesi ve yuvasıdır, libası değil. Belki ruhun libası, bir derece sabit ve
letafetçe ruha münasip bir gılâf-ı lâtifi ve bir beden-i misalîsi vardır.
Öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz; yuvasından çıkar,
beden-i misalîsini giyer.
|
Lügatler :
âfâkî : dış dünyaya ait alâkadar :
ilgili bâki : devamlı, sürekli beden-i misalî :
görüntüden ibaret beden bekà : devamlılık,
süreklilik bilbedâhe : ap açık bir şekilde binefsihî :
kendi kendine cemiyetli : kapsamlı dağdağalı :
karışık, gürültülü derc etmek : yerleştirmek ebediyet
: sonsuzluk enfüsî : nefis ve beden dairesinde
olanlar gılâf-ı lâtif : güzel ve şeffaf örtü hads :
sezgi, kavrayış Hafîz-i Hakîm : herşeyi hikmetle yapan ve
koruyup saklayan Allah hâkim : hükmeden halel : zarar,
eksiklik hane : ev hâricî vücut : dışa ait, maddî
vücut ibkà etmek : kalıcı ve sürekli hale
getirmek inkılâp : büyük değişim, dönüşüm istiklâliyet
: bağımsızlık, birşeye bağlı olmayış kaim : ayakta
duran kanun-u emrî : Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek
vasıtasız işleyen kanunu kanun-u teşekkül : oluşma
kanunu kat’î : kesin kat’iyetle :
kesinlikle kemâl-i intizam : tam ve mükemmel
düzenlilik mahiyet : özellik, nitelik, esas mâlik :
sahip mazhar : sahip olma menba :
kaynak merbut : bağlı mevt hengâmı : ölüm
anı mevt : ölüm muhafaza : saklama,
koruma müddet-i hayat : ömür süresi mükerrer : tekrar
tekrar, defalarca müşahedat : gözlemler müşahede :
gözlem müteaddit : çeşitli, birden fazla nefis :
can sermediyet : süreklilik tedricî : derece derece,
yavaş yavaş timsal-i suret : görünüş nümunesi vakıat :
olaylar Zât-ı Hafîz-i Bîzevâl : herşeyi sonsuza kadar noksansız
bir şekilde muhafaza eden Allah Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz
büyüklük ve azamet sahibi, herşeyi hikmetle yapan Zât, Allah
|