Cenab-ı Hak, bütün cüz' ve cüz'ilerde sikke-i mahsusasını ve bütün küll ve küllilerde has hatemini vaz'ettiği gibi, aktar-ı semavat ve arzı, hatem-i vahidiyetle ve mecmu-u kainatı sikke-i ehadiyetle mühürlemiştir. Mezkur sikke ve hatemlerden, mesela (“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” Rum Sûresi, 30:50.) ayetinin işaret ettiği ihya ve nefh-i ruh keyfiyetindeki hatem-i İlahiye bakınız ki, pek çok garib garib haşirleri, acib acib neşirleri göresiniz!
Evet bilhassa arzın ihyasında, her sene üç yüz binden fazla saha-i vücuda getirilen mahlukatın nevilerinde haşir ve neşirler vardır. Lakin bilinmez bir hikmete binaen, şu haşir ve neşirlerin ekserisinde iade edilen emsal aralarındaki misliyet o kadar ayniyete karibdir ki, hemen hemen, dirilen evvelkinin ne aynı ve ne gayrıdır, denilebilir. Her ne ise misliyet, ayniyet mevzuubahis değildir. Her nasıl olursa olsun, o haşir neşirler beşerin sühulet-i haşrine delalet ettikleri gibi, beşerin haşrine birer misal ve birer örnek olabilirler.
İşte birbirine muhalif nihayet derecede karışık olan o enva'-ı kesireyi kemal-i imtiyaz ile ihya etmek ve hatasız, haltsız, galatsız olarak mümtazane iade etmek nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme sahib olan Zat-ı Zülcelal'in hatem-i has ve sikke-i mahsusasıdır.
(Bediüzzaman Said Nursi – Mesnevi-i Nuriyeden)
Lügatler
Acib :hayret veren, şaşılacak şey, şaşırtıcı Aktar-ı semavat ve arz: gökyüzünün ve yeryüzünün dört bir yanı, her tarafı Arz : yeryüzü,dünya Âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi, işaret, kimsenin inkâr edemeyeceği açık delil Ayn :aslı kendisi Ayniyet :aynı oluş Beşer: insan Bilhassa: özellikle Binâen :bu sebepten, bundan dolayı, dayanarak Cenâb-ı Hakk :Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cüz :kısım, parça Cüz’î: azıcık Delâlet : delil olmak, işaret etmek Derece : Yukarıya çıkacak basamak. Dairenin bölündüğü dilim Ekser :pek fazla, daha çok, çoğunluk Elbette :kat’i, kesin, muhakkak Emsal : örnekler, benzerler Enva-i kesire : pek çok türler, çeşitler Eser : Yapı, birinin meydana getirdiği şey. Evvel :ilk önce Galat :hata, yanlış Garip :tuhaf, hayret veren Gayr :diğer, başkası, yabancı Halt :yanlış, karıştırma Has : husûsi, özel; hâlis; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlar topluluğu Haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma Hatem :mühür Hatem-i has :hususi damga, özel mühür Hatem-i İlâhi : İlâhî mühür, damga Hatem-i vahidiyet : her şeyi kaplayan birlik mührü Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması İade :geri verme, eski haline getirme,karşılığını yapma
|
İhya :diriltme, hayat verme İlim :bilmek, idrak etmek, okumak veya görmekle elde edilen malumat Karib: yakın Kemal-i imtiyaz : varlıkları birbirinden eksiksiz bir şekilde ayırt etme Keyfiyet : bir şeyin esası, içyüzü, nitelik, özellik Kudret : güç, kuvvet, iktidar Küll :bütün, tüm, parçalardan meydana gelen, çok, hep Küllî :bütüne ait, tamamen, geniş, kapsamlı Lâkin :fakat, ama Mahlûkat :yaratılmışlar, yaratıklar Mecmu-u kâinat : kâinatın tamamı Mesela :örnek olarak Mesnevi-i Nuriye :nurlu parçalar, nurlu manzumeler Mevzuubahis :bahsedilen konu Mezkûr :zikri geçen, önceden bahsedilmiş, anılan Misal : benzer, örnek Misliyet: benzerlik Muhalif :zıt, birbirine uymayan, karşı duran, karşı Muhit: etrafını kuşatan, çeviren Mümtazane : birbirinden farklı bir şekilde Nefh-i ruh : ruhun üflenmesi Neşir : yayılma, dağılma; bahar mevsiminde sayısız canlı varlıkların hayat bulup ortaya çıkmaları Nev’ :çeşit, sınıf, cins, tür Nihayet: son Nihayetsiz: sonsuz, sınırsız Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek Saha-i vücud : vücut sahası, varlık alanı Sahip :koruyan, elinde tutan, mâlik olan Sikke :damga, mühür Sikke-i ehadiyet :her şeyin bir elden çıktığını gösteren mühür ve işaret Sikke-i mahsusa :özel mühür Sühulet-i haşir : haşrin kolaylığı Vaz’etmek :koymak, yerleştirmek Zât-ı Zülcelâl :celal ve büyüklük sahibi Zat(Allah)
|