Hem madem
koca semâvât ve arzın asl-ı hilkatinde eser-i san’at ve hikmet görünüyor.
Elbette kâinat sarayının binasında temel taşı olarak gökleri ve zemini
hikmetle koyan bir Sâniin, sair eczalarında eser-i san’atı, nakş-ı hikmeti
pek çok zahirdir. İşte şu âyet, hafîyi izhar, zahirîyi ihfâ ederek gayet
güzel bir îcaz yapmış. Elhak, فَسُبْحَانَ
اللهِ
حِينَ
تُمْسُونَ
1 den tut, tâ وَلَهُ
الْمَثَلُ
اْلاَعْلٰى
فِى
السَّمٰوَاتِ
وَاْلاَرْضِ
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ 2 e
kadar altı defa وَمِنْ
اٰيَاتِهِ،
وَمِنْ
اٰيَاتِهِ
3 ile başlayan silsile-i berâhin, bir silsile-i cevahirdir,
bir silsile-i nurdur, bir silsile-i i’cazdır, bir silsile-i îcâz-ı
i’câzîdir. Kalb istiyor ki, şu definelerde gizli olan elmasları
göstereyim. Fakat, ne yapayım, makam kaldırmıyor. Başka vakte talik edip o
kapıyı şimdi açmıyorum. Hem meselâ, فَاَرْسِلُونِ -
يُوسُفُ
اَيُّهَاالصِّدِّيقُ
فَاَرْسِلُونِ 4 kelâmıyla
يُوسُفُ
kelimesi ortalarında şunlar var:
اِلٰى
يُوسُفَ
َلاسْتَعْبَرَ
مِنْهُ
الرُّؤْيَا
فَاَرْسَلُوهُ
فَذَهَبَ
اِلَى
السِّجْنِ
وَقَالَ
يُوسُفُ 5 Demek
beş cümleyi bir cümlede icmal edip îcaz ettiği halde vuzuhu ihlâl etmemiş,
fehmi işkâl etmemiş. Hem meselâ اَلَّذِى
جَعَلَ
لَكُمْ
مِنَ
الشَّجَرِ
اْلاَخْضَرِ
نَارًا
6 insan-ı âsi “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye meydan
okur gibi inkârına karşı Kur’ân der: “Kim bidâyeten yaratmışsa O
diriltecek. O yaratan Zât ise, herbir şeyi herbir keyfiyette bilir. Hem
size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir Zât, çürümüş kemiğe hayat
verebilir.”
Dipnotlar - Arapça İbareler -
Haşiyeler :
1 : “Akşama erdiğinizde Allah’ı tesbih
edin.” Rum Sûresi, 30:17. 2
: “Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur.
Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi,
30:27. 3 : “Yine Onun âyetlerindendir ki...”
4 : “Beni gönderin. Ey Yusuf, ey doğru
sözlü kişi.” Yusuf Sûresi, 12:45-46. 5
: Yusuf’a, rüyayı ona tabir ettirmek için gönderin. Onu
gönderdiler. O da zindana gitti ve dedi ki: 6
: “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi,
36:80.
|
Lügatler :
arz : yer, dünya asl-ı hilkat : yaratılışın
aslı, esası bidâyeten : başlangıçta ecza : kısımlar,
bölümler elhak : gerçekten eser-i san’at ve hikmet :
hikmet ve san’at eseri fehm : anlayış hafî :
gizli hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı,
faydalı ve tam yerli yerinde olması îcaz : az sözle çok manalar
anlatma icmal etmek : özetlemek ihfâ :
gizleme ihlâl etmek : bozmak, karıştırmak inkâr :
kabul etmeme, inanmama insan-ı âsi : isyan eden
insan işkal etmek : zorlaştırmak izhar :
gösterme kâinat : evren, yaratılmış herşey keyfiyet :
özellik, nitelik nakş-ı hikmet : hikmet nakşı Sâni :
herşeyi san’atla yaratan Allah silsile-i berâhin : deliller
zinciri silsile-i cevahir : cevherler zinciri silsile-i
i’câz : mu’cizelik zinciri silsile-i îcâz-ı i’câzî : mu’cize
olan veciz ifadeler zinciri silsile-i nur : nur
zinciri talik etmek : sonraya bırakmak vuzuh :
açıklık zahir : görünür, açık zemin :
yeryüzü
|