Benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nur'a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur'ana bağlanmış ve Kur'an dahi arş-ı a'zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün. Hem bu memlekete maddi ve manevi bereketi ve fevkalade hizmeti, otuz üç ayat-ı Kur'aniyenin işaratıyla ve İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın üç keramet-i gaybiyesi ile ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) kat'i ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur; bizim adi ve şahsi kusurlarımızla mes'ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddi, hem manevi telafi edilmeyecek derecede zarar olacak.
Risale-i Nur'a karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen planlar ve hücumlar inşaallah bozulacaklar, onun şakirdleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle mağlub edilmezler. Eğer maddi müdafaadan Kur'an men'etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirdler, Şeyh Said ve Menemen hadiseleri gibi cüz'i ve neticesiz hadiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet-i kat'iyye derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nur'a hücum edilse, elbette hükumeti iğfal eden zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar.
Elhasıl; madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim ahiretimize ve imani hizmetimize ilişmesinler.
(Bediüzzaman Said Nursi – 14. Şuadan)
Lügatler
Âdi :basit, kıymetsiz, sıradan Âhiret : öteki dünya, öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat Arş-ı A’zam :en büyük arş, Cenâb-ı Hakkın arşı, Cenab-ı Allah’ın sınırsız egemenliğinin ve büyüklüğünün tecelli ettiği yer Âyât-ı Kur’aniye :Kur’an âyetleri Bereket :bolluk, çokluk, ihsan Cenâb-ı Hakk :Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cüz’î: azıcık Derece :mertebe, paye, miktar, rütbe, yukarıya çıkacak basamak, ısı ölçerin birimi, dairenin bölündüğü dilim Ehl-i dünya :dünyaya haddinden ziyade kıymet verip âhireti düşünmeyen, maddeci Elbette :kat’i, kesin, muhakkak Elhasıl :özetle, sonuç olarak Fevkalade : adetin üstünde, yüksek bir şekilde Gavs-ı Âzam : Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) Hazretlerinin nâmı. En büyük Gavs. Evliyâullahın büyüğü Had :sınır, hudut, derece, yetki Hadise:olay, vaka Hizmet :iş görme, yardım etme, vazife yapma Hücum :saldırmak, hamle, sert sözle birine karşı çıkmak, çatmak Hükmünde :benzeri, gibi Hükûmet :bir memleketi idare edenler, vekiller heyeti İğfal :kandırmak, aldatmak, gaflette bırakmak İhbar :haber verme İlişmek :karışmak, müdahale etmek İmam :rehber, önder, namaz kıldıran kişi İmani :imanla alakalı İnayet :yardım, lütuf İnşaallah :Allah izin verirse, Allah nasip ederse İşarat : işaretler, belirtiler Kat’î :kesin, mutlak, tereddütsüz, şüphesiz Keramet-i gaybiye : Allah’ın bir ikramı olarak gaybla ilgili verilen haberlerin doğru çıkması şeklinde gerçekleşen keramet Kıyas :benzetmek, karşılaştırmak, mukayese etmek
|
Kusur :noksanlık, eksiklik, acizlik, tedbirsizlik Kuvvet :güç, kabiliyet, kudret Maddi :maddeyle ilgili, maddesel Mağlup : yenilme, yenilen Manevî :manaya ait, ruhani Mecburiyet-i kat’iyye :kesin zorunluluk Memleket :mülk edinilen vatan, ülke Menetmek : engellemek, yasak etmek, durdurmak, bırakmamak Mes’ul :sorumlu, yaptığı işlerden hesap vermek zorunda olan Millet : ümmet, aralarında dil, tarih, din bağları olan toplum Müdafaa :savunmak, savmak, defetmek Münâfık :iki yüzlü, araya nifak sokan, inanmadığı halde inanıyor görünen Netice :sonuç, son, gaye, semere, hülâsa, özet Pişmanlık : yapılmak istenmeyen ve kimi zaman inat, kimi zaman cesaret ya da çoğu zaman aptallık uğruna yapılan şeyin ardından hissedilen duygu Plan : Yapı, makine, bina...gibi yapılacak şeylerin ayrı ayrı parçalarını kâğıt üzerinde gösteren çizgilerin hepsi, bir olayın yapılma şekli üzerinde konuşulan şekil Radiyallahu anh : “Allah ondan razı olsun” Şahıs :kişi, kimse Şahsi :kişisel Şâkird: talebe Şeyh : Tarikatta müridlerin reisi Şeytanet :şeytanlık Şua :ışık, parıltı Tahakkuk :gerçekleşme Taraf : Yan, yön. Telafi :tamamlama, eksiği giderme Teveccüh :bir şeye doğru yönelmek, alaka duymak Umum : bütün,tüm, tamam, hepsi Zarar : Lüzumlu ve kıymetli bir şeyin eksilmesi veya kaybolması. Ziyan. Kayıp Zındık :kâfir, dinsiz Zulmetmek :haksızlık etmek, eziyet etmek
|