OTUZ BİRİNCİ SÖZ-28-ÜÇÜNCÜ ESAS-HİKMET-İ MİRAC(DEVAMI)

0 views
Skip to first unread message

Erhan Patlak

unread,
Jun 23, 2022, 4:03:28 AM6/23/22
to

                                   OTUZ BİRİNCİ SÖZ

                    MİRAC-I NEBEVİYEYE(A.S.M.)DAİRDİR

4.10.ÜÇÜNCÜ ESAS-HİKMET-İ MİRAC(DEVAMI)

BİRİNCİ MÜŞKÜLÜNÜZ(DEVAMI)

Sabian: Bilmüşahede, şu masnuatta gayet güzel tahsinat, nihayet derecede süslü tezyinat vardır. Ve bilbedâhe, şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâniinde gayet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve tezyin ise, bizzarure, o Sânide san’atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsî bir muhabbet olduğunu gösterir.

Ve masnuat içinde en câmi’ ve letâif-i san’atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnuattaki güzellikleri “Maşaallah” deyip istihsan eden, bilbedâhe, o san’atperver ve san’atını çok seven Sâniin nazarında en ziyade mahbup o olacaktır.

İşte, masnuatı yaldızlayan mezâyâ ve mehâsine ve mevcudatı ışıklandıran letâif ve kemâlâta karşı “Sübhanallah, Maşaallah, Allahu ekber” diyerek semâvâtı çınlattıran ve Kur’ân’ın nağamâtıyla kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdirle, tefekkür ve teşhirle, zikir ve tevhidle ber ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşahede o zâttır.

İşte, böyle bir zât ki, es-sebebü ke’l-fâil1 sırrınca, bütün ümmetin işlediği hasenâtın bir misli, onun kefe-i mizanında bulunan ve umum ümmetinin salâvatı onun mânevî kemâlâtına imdat2 veren ve risaletinde gördüğü vezâifin netâicini ve mânevî ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlâhiyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir zât, elbette Mirac merdiveniyle Cennete, Sidretü’l-Müntehâya, Arşa ve Kab-ı Kavseyne kadar gitmek,3 ayn-ı hak, nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

1 : bk. Tirmizî, İlim 14; Müsned 5:357; Ebû Hanîfe, el-Müsned 1:151.
2 : bk. Ahzâb Sûresi, 33:56; Buhârî, Ezan 8, Tefsîr (17)11; Müslüm, Salat 14; Ebû Dâvûd, Salat 37.
3 : bk. Necm Sûresi, 53:4-18.

 

Lügatler :

Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
ayn-ı hak : doğrunun aynısı, kendisi
bahr : deniz
ber : kara
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
bilmüşahede : gözle görüldüğü gibi
bizzarure : zorunlu olarak
câmi’ : kapsamlı
cezbe : kendinden geçme hali
es-sebebü ke’l-fâil : “birşeye sebep olan onu yapan gibidir”
feyz : bereket, nimet
istihsan : beğenme, güzel bulma
kudsî : kutsal, kusursuz ve yüce
letâif : güzel ve hoş şeyler
letâif-i san’at : sanattaki güzellikler
mahbup : sevgili
mahz-ı hikmet : hikmetin ta kendisi
masnuat : sanat eseri varlıklar
Maşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
mazhar : erişme, sahip olma
mehâsin : güzellikler
mevcudat : varlıklar
mezâyâ : meziyetler, üstün özellikler
misl : eş değer
muhabbet : sevgi
muhabbet-i İlâhiye : Allah’ın sevgisi
nağamât : nağmeler, hoş sesler
nazarında : gözünde, bakışında
nefs-i hakikat : gerçeğin kendisi
netâic : neticeler
nihayetsiz : sonsuz
rağbet : yöneliş, istek
rahmet : şefkat, merhamet
risalet : peygamberlik
Sâni : herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah
semâvât : gökler
Sübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
tahsin : güzelleştirme
tahsinat : güzelleştirmeler
takdir : birşeyin değerini anlama ve ilân etme
teşhir : sergileme
tevhid : Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme
tezyin : süsleme
tezyinat : süslemeler
umum : bütün
velvele : coşku, haykırış
vezâif : vazifeler, görevler
zikir : Allah’ı anma
ziyade : çok, fazla

 

 

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages