O
kadar geniştir ki, bizim gibi dar zihinli insanlar istiab ve ihata edemez.
Fakat uzaktan uzağa bakabiliriz.
Evet,
âlem-i süflînin mânevî destgâhları ve küllî kanunları, avâlim-i
ulviyededir. Ve mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlûkatının
netâic-i amelleri ve cin ve insin semerât-ı ef’alleri, yine avâlim-i
ulviyede temessül eder.
Hattâ, hasenat Cennetin meyveleri
suretine,1 seyyiat ise Cehennemin zakkumları
şekline2 girdikleri, pek çok emârat ve pek çok rivâyâtın
şehadetiyle ve hikmet-i kâinatın ve ism-i Hakîmin iktizasıyla beraber,
Kur’ân-ı Hakîmin işârâtı gösteriyor.
Evet, zeminin yüzünde kesret o
kadar intişar etmiş ve hilkat o kadar teşa’ub etmiş ki, bütün kâinatta
münteşir umum masnuatın pek çok fevkinde ecnâs-ı mahlûkat ve esnaf-ı
masnuat, küre-i zeminde bulunur, değişir, daima dolup boşalır.
İşte
şu cüz’iyat ve kesretin menbaları, madenleri, elbette küllî kanunlar ve
küllî tecelliyât-ı esmâiyedir ki, o küllî kanunlar, o küllî tecellîler ve
o muhit esmâların mazharları da bir derece basit ve sâfi ve herbiri bir
âlemin arşı ve sakfı ve bir âlemin merkez-i tasarrufu hükmünde olan
semâvâttır ki, o âlemlerin birisi de Sidretü’l-Müntehâdaki
Cennetü’l-Me’vâdır.3 Yerdeki tesbihat ve tahmidat, o
Cennetin meyveleri suretinde-Muhbir-i Sadıkın ihbarıyla-temessül ettiği
sabittir.4
İşte, bu üç nokta gösteriyorlar ki,
yerde olan netâic ve semerâtın mahzenleri oralardadır ve mahsulâtı o
tarafa gider.
Deme ki, “Havaî bir Elhamdü lillâh kelimem nasıl
mücessem bir meyve-i Cennet olur?”
Çünkü, sen gündüz uyanıkken
güzel bir söz söylersin; bazan rüyada güzel bir elma şeklinde yersin.
Gündüz çirkin bir sözün, gecede acı birşey suretinde yutarsın. Bir gıybet
etsen, murdar bir et suretinde sana yedirirler.
Öyle ise, şu dünya
uykusunda söylediğin güzel sözlerin ve çirkin sözlerin, meyveler
suretinde, uyanık âlemi olan âlem-i âhirette yersin ve yemesini istib’âd
etmemelisin.
Dipnotlar
- Arapça İbareler - Haşiyeler :
1 : bk. Yâsîn Sûresi, 36:55:57; Duhân
Sûresi, 44:27, 55; Sâd Sûresi, 38:51; Tûr Sûresi, 52:22; Rahmân Sûresi,
55:52, 67; Vâkıa Sûresi, 56:32; Mü’minûn Sûresi, 23:19; Sâffât Sûresi,
37:42. 2 : bk. Sâffât Sûresi, 37:62; Duhân Sûresi,
44:43; Vâkıa Sûresi, 56:52; Nebe Sûresi, 78:21-30. 3
: bk. Necm Sûresi, 53:15. 4 : bk. İbni Hibban,
es-Sahîh 3:109; el-Hakim, el-Müstedrek 1:680; el-Beyhakî,
es-Sünenü’l-Kübrâ 6:207; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 4:165.
|
Lügatler
:
âlem : dünya âlem-i süflî : aşağı âlem,
dünya arş : gök, semâ avâlim-i ulviye : yüce
âlemler Cennetü’l-Me’vâ : Cennetin üçüncü katının ismi cin
ve ins : cinler ve insanlar cüz’iyat : ferdî
şeyler destgâh : tezgâh, işyeri ecnâs-ı mahlûkat :
yaratılanların cinsleri, türleri
elhamdü lillâh : “her türlü övgü ve şükür yalnızca
Allah’a aittir” emârat : işaretler, belirtiler esmâ :
isimler esnaf-ı mahlûkat : yaratılanların
sınıfları fevkinde : üstünde hadsiz :
sayısız hasenat : iyilikler, sevaplar
havaî : havaya ait hikmet-i kâinat :
kâinatın yaratılmasındaki hikmet; herşeyin belirli gayelere yönelik
olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması hilkat :
yaratılış
ihata : kapsama, kuşatma ihbar : haber
verme iktiza : gerektirme intişar : yayılma
ism-i
Hakîm : Allah’ın herşeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi
istiab : içine alma, kaplama istib’ad :
akıldan uzak görme işârât : işaretler kâinat : evren,
yaratılmış herşey kesret : çokluk Kur’ân-ı Hakîm : her
âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan
Kur’ân küllî : genel ve kapsamlı küre-i arz : yerküre,
dünya küre-i zemin : yerküre, dünya maden :
kaynak mahlûkat : yaratıklar mahsulât :
ürünler mahşer-i masnuat : sanat eseri varlıkların toplandığı
yer mahzen : depo masnuât : san’at eseri
varlıklar mazhar : görünme ve yansıma yeri menba :
kaynak merkez-i tasarruf : iş ve faaliyet merkezi
meyve-i Cennet : Cennet meyvesi Muhbir-i
Sadık : doğru sözlü haber verici Peygamber Efendimiz
(a.s.m.) muhit : kapsamlı, kuşatıcı
murdar : pis, kirli, haram
mücessem : cisme bürünmüş, maddî yapısı
olan münteşir : yayılmış olan netâic : neticeler,
sonuçlar netâic-i amel : işin neticeleri rivâyât :
rivâyetler, nakledilen şeyler sâfi : saf, temiz sakf :
çatı, tavan semâvât : gökler semerât :
meyveler semerât-ı ef’al : fiillerin meyvesi,
neticesi seyyiat : kötülükler,
günahlar Sidretü’l-Müntehâ : yedinci kat gökte olduğu rivâyet
edilen ve Peygamberimizin (a.s.m.) ulaştığı en son makam suret :
şekil, biçim şehadet : şahitlik, tanıklık tahmidat :
şükür ve övgüler tecellî : yansıma, görüntü tecelliyât-ı
esmâ : Cenâb-ı Allah’ın isimlerinin yansımaları,
görüntüleri temessül : görünme, belirme tesbihat :
Allah’ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler teşa’ub : kısım ve
bölümlere ayrılma umum : bütün zakkum : Cehennemde bir
ağacın ismi zemin : yer
|