Öncelikle şunu bir netleştirelim: Acil durumlara hazırlıklı olmak, dağ başında tek başına yaşayan, elinde tüfekle dolaşan çılgın bir münzevi olmak demek değil. Televizyonda ya da Hollywood filmlerinde gördüğümüz o abartılı “prepper klişelerini” aklınıza getirmeyin. Hazırlıklı olmak, paranoyaklık ya da uçuk kaçık fikirlerle ilgili bir şey değil; aksine, gayet mantıklı, sorumlu ve ayakları yere basan bir yaklaşım. Şunu düşünün: Evinizde yangın tüpü bulundurmak ne kadar normalse, acil durumlar için bir planınızın olması da o kadar doğal bir şey.
Türkiye’de yaşayan hepimiz biliriz ki hayat sürprizlerle dolu. Bir gün her şey yolunda giderken, ertesi gün deprem olur, elektrik kesilir, market rafları boşalır ya da ekonomi bir anda altüst olur. Bunlar uzak ihtimaller değil, bizzat yaşadığımız ya da çevremizde gördüğümüz gerçekler. Hazırlıklı olmak, bu gerçekleri kabul edip kendimize şu soruyu sormak demek: “Ben bu durumda ne yapabilirim?” İşte bu yüzden hazırlıklı olmak, sadece kendiniz için değil, aileniz, sevdikleriniz ve hatta komşularınız için bile bir sorumluluk.
Mesela, birçoğumuzun evinde bir deprem çantası yok. Halbuki uzmanlar yıllardır “Deprem ülkesiyiz, hazırlıklı olalım” diyor. Peki neden hala erteiyoruz? Belki “Bana bir şey olmaz” diye düşünüyoruz, belki de nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Ama şunu unutmayın: Hazırlıklı olmak, korkuyla yaşamak değil, kontrolü elinize almaktır. Bu yazıda size bunu uzun uzun anlatacağım ve neden bu kadar önemli olduğunu, hayatın her alanında nasıl fark yaratabileceğini örneklerle açıklayacağım.