DEMOKRATİK BİRLİĞE GİDEN YOL: ATEŞKES

0 views
Skip to first unread message

http://www.rojawelat.tk

unread,
Dec 27, 2006, 2:20:53 PM12/27/06
to PC Kurd
Ateşkesin gelişebilmesi açısından 'hakemliğin' önemine bir kez
daha işaret etmek yerinde olacaktır. Nitekim bu süreçte
karşılıklı tarafların yapacakları 'faul' durumlarına daha
taraflara fırsat vermeden müdahale etmenin gerekliliğini hakemsiz
spor müsabakalarını tasavvur ederek anlamamız mümkün.

Güven duygularının yeterince olgunlaşmadığı böylesi ortamlarda
hakemlerin adilaneliğini ve halkların gönüllerini rahatlatıcı
kararlar ve belirlemelerle bu sürece yön vermesinin gerekliliğini
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin anlattıkları da gerekli kılıyor.
Hiç de adilane davranmayan söz, karar ve tutarlılık nedir bilmeyen
bir devlet zihniyetinin böylesi süreçlerde nasıl davranacağına
ilişkin öngörülerde bulunmak zor bir durum değil. Hele hele ortada
Türkiye gibi çok parçalı, devlet yönetimi üzerinde tek çizginin
egemen ve hakim olmadığı ayrıca tam kalbinde merkezinde derin
devlet gibi karanlık odakları yaşatan bir ülkenin üzerine gözü
kapalı gitmek, barış elini bile gerekli tedbirleri almadan uzatmak
intihar etmek anlamına gelir.

Nitekim çeşitli komplo teorilerinin varlığı geçtiğimiz
dönemlerde teşhir edilmişti. Muhakkak ki böylesi dönemlerde
böylesi karamsar söylemlerden dem vurmamak gereklidir ancak
gerçekçi olmanın ihtiyatlı davranmanın da her zaman gereği
vardır.

Gerçekçilik elden bırakılmamalı

Hatırlanırsa Gazetenin köşe yazarlarından Selahattin Erdem'in bir
yazısında değerlendirdiği saldırı teorisi önemliydi. Hatta bu
saldırı teorisinde Selahattin Erdem'in adını duyurduğu Cüneyd
Zapsu bizzat Ülkede Özgür Gündem gazetesini gönderdiği düzeltme
metninde böylesi şeylerle ilgisinin olmadığını, bu tür
karaların kendisini aştığını, böylesi saldırı planlarının
MGK'nin kararı olabileceğini belirtip iddayı reddetmiş ve iddiayı
aslında reddederek kendi kendini yalanlamıştı.

Bu komplo teorisini hatırlayalım: Selahattin Erdem önce Güneyli
güçlerin ardından Türkiyeli aydınların, yine diğer değişik
çevrelerin bizzat devlet eliyle belli bir çizgiye getirilerek PKK'ye
ateşkesi dayattığını, PKK'nin ateşkes süreci içerisine
girmesini istediğini, ardından ateşkes sürecinde rehavete giren
Özgürlük Hareketi'nin yönetim kadrosuna zaten daha öncesinden
Güney Kürdistan'a girerek konumlandırılan Özel timler eliyle
suikast yapılabileceğini ifade etmiş böylesi bir ihtimale
değinmişti. Nitekim Özel timlerin varlığını yazıya konu olan
Cüneyd Zapsu açıklamış bu güçlerin Güney Kürdistan'a
geçtiğine ve böylelikle sınır ötesi operasyonun zaten
başladığına işaret etmişti.

Bu bir ihtimaldi tabii ki. Ancak böylesi bir planın Türkiye
cumhuriyeti yönetiminin çoktan gündeminde olduğunu çoğu
stratejistlerin analizlerinden hatırlıyoruz. Bu tartışmalara
'sınır ötesi operasyonun dışında da yöntemler denenebilir'
açıklamalarıyla katılan ABD'nin de kafa yorduğu ortadaydı.
Nitekim birçok ABD'li stratejistin o dönemler için 'PKK'yi
zayıflatmanın yolu, yönetim kademesine nokta operasyonlarıyla
yönelebilmektir. Kış aylarında yapılacak operasyonlar PKK'ye
vurulabilecek darbelerin en etkilisidir' önerilerini Türkiye'ye
yaptığı iddialar arasındaydı.

Bu ve benzeri şeyler olabilir mi? Olabilir. Ancak fırsat
bulabilinirse. Kürt Özgürlük hareketinin de buna ilişkin ciddi
tedbirler aldığı hatta Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan'ın
hareketin yönetimini bu konuda uyardığını hatırlıyoruz,
biliyoruz. Sadece bu değil buna benzer lokal müdahaleler fırsat
buldukça zayıflatmak amacıyla gündeme gelecektir. Belki bu ateşkes
döneminde böylesi saldırı imha etme amaçlı, bitirme amaçlı
olmayabilir. Nitekim bunun mümkün olmadığı ortadadır. Ancak ta ki
masaya, ya da diyaloga varıncaya dek Kürt Özgürlük Hareketini
zayıflatma saldırıları gündeme gelecektir. Belki de masaya ya da
diyaloga bile ulaşılmasına fırsat verilmeden ateşkes böylesi
saldırılarla bitirilmek istenecektir.

Kendini savunma hakkı

Böylesi saldırıların tek taraflı ateşkes halinde olan bir
örgüte yapılması durumunda savunmasızlık ortaya çıkacağı
aşikardır. Kendini savunma kutsal hakkının her halükarda
kullanılmak zorunda olduğu da bir gerçek. O zaman bu saldırılara
karşı bir direncin gelişeceği muhtemel ve doğal olandır. Bu
kaçınılmazdır. Bu karşılıklı 'saldırı- savunma' hali de pek
uzun sürmeyecektir. Bu bakımdan böylesi saldırılar karşında
hakemlik ihtiyacı, barış insanı, arabulucular, komisyonlar adına
ne denirse densin bir müdahaleci gücün varlığına ihtiyaç
vardır. Belki Türkiye Cumhuriyeti açısından müdahale kavramı
çok gerçekçi gelmeyebilir ancak bu durumları uluslararası
kamuoyunda teşhir eden, gerekirse uluslararası güçleri yardıma,
dayanışmaya çağıran bir mekanizma olmak zorundadır. Ateşkesin
geleceği açısından bu gereklidir.

Bu güçler kimler olabilir? Aslında bu sorunun cevabını her hangi
bir merciyi kişiyi işaret ederek cevaplamak mümkün değildir. Bu
barış hakemliğini herkesin üstlenmesinde yarar vardır. Bu ülkenin
demokratik geleceğini düşünen, bu ülkede yaşamanın
sorumluluğunu taşıyan, barış isteyen herkes bir kere bu göreve
adaydır. Başta Kürt ve Türk halklarının bu süreci hep birlikte
soğukkanlılık içerisinde, gerçekten halkların kardeşliğini ve
barışın tesisini geliştirmeyi öngörür bir olgunlukta,
milliyetçilik ve buna bağlı her türlü tahrikten uzak bir tarzda
izlemesi eleştirel ve müdahaleci olması gerekmektedir. Özellikle bu
konuda işi esasında bu sürecin bir tarafı olan Türkiye
Cumhuriyeti'ne bırakmadan aksine onun müdahalelerini eleştiren bir
duruşun sahibi olabilmelidir.

Sorumluluk çağrıcılarda

Bunların dışında diğer sorumluluk sahibi güçler muhakkak ki bu
ateşkes çağırılarının sahipleridir. Bu ateşkes çağrıları
öylesine bir çırpıda ağızlardan çıkan ve böylelikle oldu bitti
denilip kesilen basit yaklaşımlar değildi. Nitekim Özgürlük
Hareketi böyle yaklaşmayıp bu çağrıları dikkate aldı. Ve adım
attı. Şimdi artık bu çevrelere sorumluluk düşmektedir. Zaten
çağrının içeriğinde şu anlam vardır: Biz PKK'yi ateşkese
çağrı yapıyoruz, denilir ama bu söylem bile ardından çağrı
yapanlarca bundan sonraki sürecin sorumluluğunun alınacağı
anlamına gelir. Herhalde bu çağırıları yapanlar bu
sorumlulukların bilincinde olan bilen insanlardır. O zaman bu
görevden kaçma gerekçeleri yoktur.

Diğer sorumlu güzlerin ise uluslararası güçler olduğu ortada.
Nitekim ABD de, AB de benzer çağrılarda bulunmuştu. Şimdi hiçbir
şey yokmuş gibi bu sürece karşı sırt çeviremezler. Bu sürece
adilane hakemlik yapmak zorundadırlar. Çarpıtılmaya çalışılan
tüm gerçekleri düzeltmek özellikle tek taraflı ateşkes
pozisyonuna giren bir tarafın gelişebilecek bir saldırı dalgası
karşısındaki mağdur olmasını engellemek durumundadırlar. Aksi
haldeki bir duruş iki kişinin kavgasını ayırma adına bir tarafın
ellerini tutup savunmasız bırakarak dayak yemesine, yaralanmasına
yol açmak olur. Bunun da barış ile bir alakasının olmadığını
herkes görür.

Barış insanlarına, barış hakemlerine ihtiyaç var. Zor,
fedakarlık isteyen ve cesaret gerektiren bir davranış. Ancak tarih
yazanların böyle davrandığını bilmek zorundayız. Tarih bu kutsal
sayfalarını yazacak barış adamlarını arıyor. Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan, bu çağırıyı yaparak gerçek barış insanı olma
erdemliliğini gösterdi. Şimdi gözler diğer sorumluluk
sahiplerinde. n BİTTİ

Özgürlük hareketi umut kaynağı

Kürt toplumu ve bu toplumun tarihsel geçmişi, kurtuluş ya da onunla
bağlı simgeleşen özgürlük umutlarının zayıf bırakıldığı
bir toplum ve geçmiş durumundaydı. Nitekim bu durumun Özgürlük
Hareketi ile değiştirildiği, bu toplumun PKK'nin elde ettiği
başarılar ve bu başarıların yarattığı toplumsal özgüvenle
dirildiği ortada. Ve görülüyor ki Kürt halkı açısından nihai
kurtuluşa ulaşılmış değil. Özgürlük Hareketi, h?l? büyük
beklentilerin umut kaynağı durumunda. Bu gerçeği inkar etmeyelim.
Ve neredeyse her gün sokaklarda yaşamları pahasına bu harekete ve
onun Önderliğine sahip çıkan tutumları, direnişi göz önüne
getirelim. Şimdi, ortada bir beklenti durumu da sözkonusu. Halk,
örgütünden beklenti içerisindedir. Böyle bir dönemde silahları
bırakmanın özgürlüğe giden ve büyük bedellerle aralanan
kapıların her an ve sonsuza dek kapatılma ihtimalini ortaya
çıkaracağı kesindir. Böylesine mağdur edilmiş bir tarihe sahip
bir halkın bu riski göze alamayacak kadar sıcak kanlı ve
akıllanmış olduğu ortadadır. Böyle bir davranış bu beklentileri
de alt üst eder ki bu da ortada Türk halkı ile barıştırılacak
bir halkın buhar olup uçmasına ya da yüzyılların yabancı
olunmayan kara kabusu içerisinde kendisine biçilen sondan celallenen
bir çırpınışa yol açacağı kesindir. Nitekim Özgürlük
Hareketi, varlık gerekçesi olan halkının beklentilerinden bir
dirhem olsun geriye düşecek amatörler hareketi değildir.

Bu beklentiler bu günkü koşullar için gerçekçi değildir ve biraz
daha altı deşilirse kötü niyetli bir istemdir. Gerçekçi olalım.
Şunu da yap bunu da yap söylemlerinin bir tarafa bırakılması ve
bir şeyler yapmak üzere Türkiye cumhuriyetine ne gibi görevlerin
düştüğünün tartışılması en makul ve gerçekçi olanıdır.
Nitekim karşılıklı anlaşmanın yada barışmanın doğası
Türkiye cumhuriyetine olumlu adımlar atma gereğini hükmetmektedir.
Bu toplumsal gerçeklikten kaçmak yanlıştır.

Evet silahları bırakalım. Ama önce gereklerini yapalım. Bu
silahlar foto karelerinde ihtişamlı görüntüler yaratır diye ele
alınmadı. Bunun toplumsal sosyal sebepleri vardı. Şimdi zaten
tartışılan bu toplumsal siyasal sebeplerin ortadan kaldırılmasına
çabalamak oluyor. Peki, Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi kendisini
tehdit altında bulduğu bir ortamda eline aldığı bu silahları
bırakır mı? Ya da ne zaman bırakacak? Muhakkak ki bu tehdit
kaldırıldıktan sonra. Tehditleri bırakalım.

Halk ve onun örgütlü gücü olan yüz binler artık ne apoletli
çatık kaşlı silüetlerden, ne de Kasımpaşa kabadayılığıyla
atılan naralardan korkmuyor. Tehdit para etmiyor. Hatta tehdit bu
siyasal konjonktürde tahrik denilen o sinir bozucu anlamsız
tetiklemenin ta kendisi oluyor. Tehdit etmeyelim, tabiî ki tahrik
de...

Silahları bırakmak

Ateşkes tartışmalarının diğer bir söyleminin de 'silahları
bırakmak' olduğunu izleyerek görüyoruz. Belli ki Türkiye yönetimi
ve ordusu açısından tek taraflı ateşkes karşısında bu talep
yükseltiliyor. 'Silahlar bırakılmadan bu iş olmaz' diyenler
çıkıyor. Ancak bu bağırışın da, sebebi kendilerinin de
yeterince adil ve inandırıcı görmemelerinden olacak ki, yeterince
istikrarlı bir ses tonuyla çıkmıyor olması ilginç.

Şimdi bir de şu hususa gelelim. 'Silahları bırakın gelin teslim
olun' Belli ki fırsat bulduğunca taviz koparabilme siyaseti
sürdürülecek. Silahları bırakma talepleri de böyle bir aşırı
siyasal aç gözlülük ortamında fırlamış gibi duruyor. Tabi ki
ilerleyen süreçler açısından bunun da zemini olgunlaştıkça bu
husus tartışılamayacak bir husus değil. Ancak bu tek taraflı
ateşkes adımı karşılığında verilebilecek bir cevap
olamayacağı kesin.

Böylesi bir uygulamanın zemini yoktur. Ya da şimdilik yoktur. Eğer
Türkiye 'Biz bunun zeminini hazırlayacağız' imasında bulunuyorsa,
bu konuda gerçekten pratik samimi adımlarla hemen işe
başlamalıdır. Aksi takdirde bu söylemler Özgürlük Hareketi
cephesinde eski tavrın ve inkarın devamı olarak görülebilir.
Özgürlük Hareketi'nin bu söylemlere tahammülü böylesi bir
pozitif düşünceden kaynaklıdır.

Bu koşullarda silahları bırakmak kavramının bu kavramı
kullananlarca ne anlama geldiği yeterince anlaşılamamaktadır. Bir
kere bu konuda daha akılcı ve bir sosyolojik yaklaşımla
yaklaşmanın gereği vardır. Bu kavramın hem Özgürlük
Hareketi'nde ve onun kadrolarında hem de Kürt toplumunda ne gibi
duyguları depreştirdiğini bilmek önemlidir. Bu kavramın kadrolarda
oldukça itici geldiğini, teslimiyet denilen 30 yılı aşkındır
tüm lanetlerin üzerine yağdırıldığı aşağılık tutumun bu
kavramla akıllarda cisimleştiğini bilmek gereklidir. Nitekim kimi
açıklamalarda silahları bırakının hemen peşi sıra gelen cümle
teslim olun cümlesi oluyor. Bu, PKK kadroları gibi toplumsal tarihsel
derslerle akıllanmış bir kadro topluluğunda onlarca yüzlerce
binlerce ölümle eşdeğer tutulamayacak kadar kaçınılan bir
düşüştür. Böylesi bir şeyin gerçekleşemeyeceği kesindir. Bunu
dayatmak aslında biraz olmazı dayatmak anlamındadır. Nitekim
böylesi süreçlerde olmazın dayatılması durumda ortaya çıkacak
bilinen tek sonuç anlaşmazlıktır.

Bu faydalı bir politik yaklaşım değildir. Sayıları yüzleri hatta
binleri bulan o bilinen stratejistlerin PKK'nin nasıl imha edileceği
planlarına kafa yormaları kadar, bu sosyolojik gerçekleri de analiz
etmeleri ve ilgili çevrelere tembihlemeleri gerekmektedir. Yine
Türkiye basınında uzun süredir kalem sallayanlar açısından da
geçerlidir bu.

http://www.rojawelat.tk

unread,
Dec 27, 2006, 2:20:55 PM12/27/06
to PC Kurd
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages