"Beyaz" leke?!

743 views
Skip to first unread message

Hayrullah Mahmud ÖzgürTÜRK

unread,
Oct 21, 2020, 5:38:17 AM10/21/20
to oybi...@googlegroups.com
"Beyaz" leke?!

"İnsanlara önderlik etmek istiyorsan, onların arkalarından yürü."
Lao - Tzu
...
DURUM ANALİZ
Yazı X:
FEHMİ KORU: “Anayasanın veya yasaların bazı maddelerini beğenmiyorum, ne olacak?” sorusunu mu sordunuz? İşte cevabım…

En baştan söyleyeyim: Yönetimde yer alanların kendi görev alanlarını kısıtlayıcı yetkilere sahip kişi ve kurumlardan hoşlandığını hiçbir dönemde görmedim. Seçimle ülke yönetimine gelen siyasiler de hoşlanmazlar, onların önemli makamlara atadığı devlet memurları da…
Turgut Özal’ın, Süleyman Demirel’in ve onlarla birlikte gelmiş bakanlar ve yüksek memurların yargının kararlarına, anayasal kurumların denetimlerine karşı söylenmiş sitemleri, eleştirileri aransa arşivde mebzul miktarda bulunabilir.
Medyadan ve mensuplarından da hoşlanmaz iktidarda bulunanlar ile onlara yakın duranlar…
Bu durumun bize özel olduğunu da sanmayın. ABD’de de, Avrupa ülkelerinde de iktidarların zaman zaman benzer şikayetleri dile getirdikleri görülmüştür.
Kendinizi siyasilerin yerine koyun sizler de hak vereceksiniz. Seçimde halktan yüksek oranda oy alarak iktidara gelmişsiniz, her türlü sorunun tek muhatabı sizsiniz ve maaşlarını sizin hazırladığınız bütçeden alan birileri engel çıkardığı için istediğiniz icraatları yerine getiremiyorsunuz.
Anladınız. Böyle bir durumla karşılaşıyor olsanız  sizler de hoşlanmazdınız.
Ne çare, çağdaş devletler hiç kimseye, hiç bir gruba ve kuruma tek başına istediğini yapma yetkisi bağışlamıyor. Devletlerin anayasaları var ve orada yazılanlara herkes uymak zorunda. Zaten siyasiler de partilerini anayasanın sağladığı bir hak olarak kuruyor ve yine anayasada çerçevesi çizilmiş seçim mekanizması ile iktidar oluyorlar.
İktidarlar anayasa sayesinde sivil siyasilere teslim ediliyor.
Anayasayı değiştirebilir siyasiler, ama var olana uyarlar
Sivil siyaset anayasanın öngördüğü çoğunluğu Meclis’te bulabilirse gerekli gördüğünde anayasayı değiştirebiliyor. Anayasanın nasıl değiştirilebileceği yine anayasada yazılı kurallarla gerçekleşebiliyor.
Kendi yazdıkları veya değiştirdikleri anayasaya herkes gibi iktidarlar ve iktidarın iş başına getirdiği memurlar da uymak zorundalar.
Çağdaş devlet hukuk devleti demektir ve hukuk devletlerinde işler böyle yürüyor.
Geçmişte Turgut Özal, Süleyman Demirel ve devlet yönetimine gelmiş diğer siyasilerin de farklı kurumlardan -bu arada yargıdan da- şikayetleri çok oldu, ancak herbiri sonunda şikayet etmekle yetindiler.
Siyasiler için durum böyle de şikayetlere muhatap olan yargı için durum farklı mı?
Hayır, yargıçlar da, hukuk düzeninin bir parçası olarak, anayasada belirlenmiş çerçeve içerisinde yasalarda var olan maddeleri uygulamakla sorumludur.
Yargının yetki alanı da yasalarla sınırlıdır bir hukuk devletinde.
Ben yargılanırken
Epey yıl önce, devlet güvenlik mahkemeleri henüz varlığını sürdürürken, Türk Ceza Kanununun (TCK) 312. maddesine aykırı yayın yaptığım gerekçesiyle yargılanmıştım.
Savcı mahkum edilmemi istiyor, mahkeme heyeti de, aldığım izlenim yanlış değilse, savcının talebi istikametinde ceza vermeye hazırlanıyordu.
Benim yargılandığım dönemde Türkiye TCK 312. maddenin varlığını tartışmaktaydı ve tartışmalar Meclis’i de harekete geçirmişti.
Mahkeme heyeti kararını bir sonraki duruşmada vereceğini açıkladı.
Ceza verilmesi kesin gibiydi.
‘Son’ olacağı önceden ilan edilmiş duruşmaya çıktığımda, avukatlarım, Meclis’teki havayı aktararak yargılandığım maddenin değiştirilmesi ihtimali belirdiği için Meclis kararının beklenmesi talebini dile getirdiler.
Duruşma talep istikametinde ertelendi. Mahkeme başkanının tavrından erteleme kararını kerhen verdikleri çok belli oluyordu.
TBMM o arada TCK 312. maddeyi yumuşatan bir değişiklik yaptı.
Karar duruşmasına gittiğimizde savcının değiştiğini fark ettik; yeni savcı  beraatimi talep etti. Mahkeme heyeti de savcıya uydu.
Kararı verenlerin memnuniyetsizlikleri yüzlerinden okunuyordu.
[Meraklısına not: Yıl 2000’di ve cezası 5-10 yıl olan bir ‘suçtan’ yargılanıyordum, tutuklanmadığım gibi gözaltına da alınmadım.]
Ne demek istiyorum?
Şunu: Devlet yönetimi içerisinde yer alan kişiler ve kurumlar, hangi mevkide olursa olsunlar ülkede düzeni sağlayan bir temel metin olan anayasaya uymak zorundalar.
Her kişi ve kurumun yetki alanı anayasada belirlenmiştir. Siyasiler yargıdan, yargı siyasilerden, devlet yönetiminde yer alanlar ile devlet memurları medyadan şikayet edebilirler, ancak hepsi -herkes- önceden belirlenmiş kurallara uymak zorundadırlar.
Uyulmazsa ne olur?
İşin hassas noktası, geçmişte şikayetler oluyordu, ancak hiçbir dönemde böyle bir soru sorma ihtiyacı ortaya çıkmıyordu.    
Üniversitelerde başörtüsü yasağının delicesine sürdürüldüğü dönemde Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin yasakçı kararı aldığı gün bir açılış vesilesiyle Başbakan Turgut Özal’ ile Mersin’deydik. Kararın yasaktan yana çıktığı Özal’a kürsüde konuşurken bildirildi. Yüzünün karardığı ve gözlerinden iki damla yaş geldiğinin yakın tanığıyım.
Anayasa Mahkemesi, en son 2018 yılının Aralık ayında, başörtüsü yasağı yüzünden üniversiteyle ilişkisi kesilmiş bir öğrencinin aldığı bursların iadesi talebine karşı yaptığı başvuruyu değerlendirirken, yasakla öğrenim hakkı engellendiği için o öğrenciye tazminat ödenmesine karar verdi.
Yasak sonuçta yine Anayasa Mahkemesi tarafından kesin biçimde kaldırmış oldu.
Kendi soruma henüz cevap vermediğimin farkındayım.
Cevabım şu: Anayasada açıkça yazılı çerçeve dışına çıkılması, anayasaya uyulmaması uymayan açısından anayasal bir suç teşkil eder.
Hukuk devletlerinde herkes ve her kurum anayasaya uyar.
https://fehmikoru.com/anayasanin-veya-yasalarin-bazi-maddelerini-begenmiyorum-ne-olacak-sorunu-mu-sordunuz-iste-cevabim/
(...)
Yazı X
FEHMİ KORU: Cumhurbaşkanı medyadan memnun değil.. Memnun kalınacak medya için teklif ve temennilerim…

Dün akşam üzeri TV5 kanalında bir programa uzaktan katıldım ve 20 dakikayı bulmayan bir süre içerisinde programı sunan iki gazetecinin güncel konulardaki sorularına cevaplar verdim.
Saat 16.00’da haber programını TV5’te kim dinler?
Dinlenmiş.
Galiba TV5 programda söyledikleriminden satır başlarını sosyal medya hesabından da duyurmuş.
Ardından söylediklerimle birlikte şahsımla ilgili kanaat belirtenler oldu.
ABD başkentinde mesleği uzun yıllar sürdürdükten sonra ülkeye dönen ve halen Milliyet’te köşesi bulunan bir gazeteci, Hakkı Öcal, benim için, “Bir gazetede yazmaması ve TV’ye çıkmaması bence çok yanlış. Bir yerde editör olsam, bizde yazmasını rica edeceğim ilk kişi olurdu” görüşünü paylaştı.
Yalan söyleyecek değilim: Hoşuma gitti.
Ben gazetelerde ve TV’lerde yokum, Cumhurbaşkanı medyadan mutlu değil
Sizler bu yazımı olduğunuza göre biliyorsunuz: Ben yazmaya devam ediyorum. Kendi adıma oluşturduğum bu sitede güncel konularda ne düşündüğümü merak eden okurlarla buluşuyorum. Kısa bir ara dışında dört yılı aşan bir süredir her gün görüş açıklıyorum. Sizler de okuyorsunuz.
Hoşuma giden takdirin yazılmasına vesile olan TV5 mülakatının da gösterdiği gibi, ilgi duyan alternatif kanalların ekranlarında göründüğüm de oluyor. Kanalların internet siteleri söylediklerimi yazılı, Youtube‘ta da görüntülü olarak görüşlerimi ilgi duyanlara ulaştırıyor.
Gazetelerde köşem yok, çok izlendiği düşünülen kanallardaki programlar bana kapalı, ama olsun, görüşlerim muhataplarına erişebiliyor.
Mutluyum.
[Başımdan geçen bir davet olayını daha önce yazmıştım, özetleyeyim: Herhalde bir yılı geçti, çok izlendiği varsayılan haber kanallarının birinden programa davet için aradılar. “Ben yasaklıyım, bir yanlışlık olmasın” dediğimde, daveti ileten genç kız, “Öyle şey olur mu?” tepkisini verip teyit için yeniden arayacağını söyledi. Hala arayacak.]  
Eksikliğini hissettiğim hiçbir şey yok.
Fakat galiba devleti yönetenler bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başladılar.
Şu satırlar dünkü bir konuşmadan:
“Gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu gayet iyi biliyoruz. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebeyle, geçtiğimiz 18 yılda her alanda, tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. Fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim.”
Tahmin etmişsinizdir; konuşmayı yapan 18 yıldır iktidarda olan partinin genel başkanlığını da sürdüren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Belli ki, ülkeyi 18 yıldır yöneten iktidar, en tepe noktasında, ara sıra da olsa durum muhakemesi yapıyor. Bunu yaptığında, kültürde, sanatta, fikir hayatında gözlemlediği durumu beğenmiyor. Hayıflanıyor.
Hayıflanılacak bir durum olduğu belli, ancak bunun sebebi uzun konuşmadan buraya alıntıladığım kısa paragraf içerisinden bize bakıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi iktidarın yanında fikir alanında da iktidar olmaya talip.
Oysa fikir alanı siyasi iktidarın üzerinde iktidar kurabileceği bir alan değildir.
Fikir alanı özgürlük alanıdır. Fikirlerin özgürce ifade edilebildiği ortamlar ülkenin ve doğal olarak ülkeyi yönetenlerin övünç kaynağıdır. Ekonomide olduğu gibi fikir alanının da bir piyasası vardır. Ekonomi alanı nasıl emir ve talimat kaldırmaz, müdahale edilen piyasadan hayırlı sonuç alınmazsa, fikir, kültür ve sanat alanlarına tepeden müdahalelerle iktidar kurulmaya kalkışılırsa, o müdahaleyi yapanlar da bundan zararlı çıkar.
En modern altyapıyı sağlarsınız, ancak ortaya çıkan ürün sizi hayıflandıracak ilkellikte olabilir.
“Kemalât kem âlât ile olmaz” demiş eskiler; gerçekten de mükemmellikten çok uzak bir iklimde mükemmelliğe ulaşılamaz.
İstenir ve zorlanırsa, medyada kimlerin köşesi olacağına, ekranlarda kimlerin görüneceğine ve kimlerin medyada görünmez hale getirileceğine karar verilebildiği, şu son üç-beş yılda ülkemizde görüldü.
Görüldü, ama öyle anlaşılıyor ki, bununla istenilen sonucun alınabileceğini düşünenler de ortaya çıkan manzaradan pek mutlu olmadılar.  
İslam Dünyası İslam’a ters düşerse…
Doğru olan davranış, iktidar sahiplerinin, fikir alanından, kültür ve sanattan ellerini çekmesidir.
İslam Dünyası’nın İslam’ın temel ilkeleriyle ters düştüğü yer de tam burasıdır.
Muhalif bir gazetecinin, Cemal Kaşıkçı’nın, vücudunu en vahşi biçimde ortadan kaldırmaya kadar işi vardıran bir ülke bile çıktı.
Oysa, İslam’ın rehberi olan kutsal kitapta (Zümer süresi, ayet 18), Müslümanlar için, “Onlar her sözü dinler en güzeline uyarlar” tanımı yapılıyor.
Yani bütün fikirlerin rahatlıkla ifade edilebildiği bir ortam olacak, görüşler serbestçe ifade edilebilecek, insanlar hepsini dinleyip kendi muhakemelerini kullanarak, en iyi, en güzel ve en doğru hangisiyse onu benimseyecekler.
İlim, fikir, sanat insanlarının, gazetecilerin kendilerini tamamen özgür hissetmedikleri bir ortamdan hayır gelmez.
Herhangi bir gazetede köşem olsaydı bu yazıda ifade ettiklerimi yazabilir miydim?
Yazardım, ama herhalde ardından yazdırılmaz hale gelirdim. Televizyon ekranlarına veda etmek zorunda da kalırdım.
Öyle olmadı mı?
[Bana bunları düşündürdüğü için Hakkı Öcal’a ayrıca teşekkür ederim.]
https://fehmikoru.com/cumhurbaskani-medyadan-memnun-degil-memnun-kalinacak-medya-icin-teklif-ve-temennilerim/
(...)
Enstantane X:
Pensilvanya'dan "görüşmedim" diyen Abdullah Gül'e yanıt
FETÖ lideri Fethullah Gülen dün, ABD'li radyo kanalı NPR’den Robert Siegel’e bir röportaj verdi...

Gülen röportajında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kendisini ziyaret ettiğini söyledi.
Odatv'nin gündeme getirdiği habere Gül açıklama yaptı ve "Görevlerim süresinde kesinlikle bir görüşmem olmamıştır" dedi.
Bunun üzerine Gülen’in sağ kolu Osman Şimşek sosyal medya hesabı üzerinden Gül’e yanıt verdi.
Uzun bir yanıt paylaşan Osman Şimşek, “Bunca sene sonra -Hocaefendi’yi tekzip değil, aslında- kendilerini inkar edişlerini mantıkla izahın imkanı yok” ifadelerini kullandı.
Şimşek devamında ise Abdullah Gül’ü kastederek, “Belki beraber geldikleri Fehmi Koru’nun Hocaefendi ile sarılmalarını seyredince ‘Birbirinizi çok özlemişsiniz!..’ dediğini hatırlatmam sayın Gül’ün hafızası için yeterlidir. Şayet bu kafi değilse, mekanımıza dair bazı hususları anımsamaları da faydalı olabilir” diye yazdı.
İşte o açıklamanın tamamı:
FEHMİ KORU DA TOPA GİRDİ
Tüm bu karşılıklı açıklamaların ardından topa, Abdullah Gül’le beraber Fethullah Gülen’i ziyaret ettiği söylenen Fehmi Koru da girdi. Fehmi Koru, resmi web sayfasından konuyla ilgili yazı kaleme aldı. Kendisinin Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini ifade eden Fehmi Koru, “Pensilvanya’ya ben gittim gitmesine de, Abdullah Gül ile birlikte hiç gitmedim ki…” diyerek, Gülen’in sözlerini yalanladı. “npr röportajında verilen ‘Davutoğlu buraya gelmişti’ bilgisi doğru.” diye yazarak Fethullah Gülen’i doğrulayan Fehmi Koru’nun,  “Ahmet Davutoğlu, daha henüz dışişleri bakanı iken, 2013 yılı eylül ayında (17/25 Aralık’tan önce), Birleşmiş Milletler’in (BM) açılış toplantısına katılmak üzere Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte geldiği New York’tan Pensilvanya’ya kadar gitmişti.” ifadelerleri dikkat çekti.
Fehmi Koru’nun yazısı şöyle:
“Hani adım geçmese ben de “Herhalde olmuştur” diyeceğim, sonuçta Abdullah Gül bir politikacı, her politikacı gibi o da partisi adına gerekli gördüğü herkesle görüşmüş olabilir.
Ancak benim tanık gösterildiğim olay beni de içine çekiyor: Abdullah Gül ile birlikte Fethullah Gülen’i ziyarete Pensilvanya’ya gitmişiz; onlar öyle sarmaş dolaş olmuşlar ki, ben “Birbirinizi özlemişsiniz” demişim; aradan bunca yıl geçmiş, benim hatırlamadığım bir söz bugün gündeme geliyor.
İyi de, cümle âlemin duyduğu üzere Pensilvanya’ya ben gittim gitmesine de, Abdullah Gül ile birlikte hiç gitmedim ki…
GARİP BİR OLAY
En iyisi olayı en başından anlatayım:
Fethullah Gülen ABD’nin npr radyosundan bir muhabire röportaj vermiş; orada kendisini ziyarete gelenleri sayarken bir Ahmet Davutoğlu’nun ve bir de Abdullah Gül’ün adlarını vermiş…
Ahmet Davutoğlu, daha henüz dışişleri bakanı iken, 2013 yılı eylül ayında (17/25 Aralık’tan önce), Birleşmiş Milletler’in (BM) açılış toplantısına katılmak üzere Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte geldiği New York’tan Pensilvanya’ya kadar gitmişti.
Eşiyle birlikte.
Bu biliniyor zaten. Ben de 2016 yılı nisan ayında çıkan ‘Ben Böyle Gördüm: Cemaat’in Siyasetle Sınavı’ kitabımda bu bilgiye de yer vermiştim.
Peki Abdullah Gül?
Haberi ilk okuduğumda onun adını görünce “Herhalde bir tercüme hatasıdır” diye düşünmüştüm.
Öyle düşünmemin sebebi de şu: Bildiğim kadarıyla, ne 2013 Eylül ayında, New York’ta bulunduğu günlerde, ne de daha önce, 2002 sonrasında, başbakanlık, dışişleri bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde yaptığı çeşitli ABD ziyaretlerinde, Gül’ün Gülen’le bir karşılaşması olduğundan, ikisinin görüştüğünden haberdar değilim. Böyle bir görüşme olsaydı kulağıma gelirdi; en başta kendisi bunu bana söyleme ihtiyacı duyardı.
Nitekim, npr röportajı bizim medyada kendisine yer bulunca, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ofisi Twitter üzerinden şu açıklamayı yaptı:
“11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün bugün bir medya organında hakkında çıkan asılsız haberler ile ilgili açıklamalarıdır:
“Düşünce, din ve siyaset anlayışım açısından hayatımın hiçbir döneminde yakınlık duymadığım bu örgüt lideri ile; Başbakanlığım, Dışişleri Bakanlığım ve Cumhurbaşkanlığı görevlerim süresinde kesinlikle bir görüşmem olmamıştır. / Kamuoyunun bilgisine.”
OLAYA ADIM KARIŞTIRILIYOR
Konu bu açıklama üzerine artık kapanmıştır diye düşünürken, akşam saatlerinde Pensilvanya’dan şaşırtıcı bir yeni mesaj verildi.
Yakın çevresinden Osman Şimşek tarafından verilen mesajın konuya ilişkin bölümünde adım geçirilerek aynı iddia ileri sürüldükten sonra şu satırlar yer alıyor:
“Belki beraber geldikleri Fehmi Koru’nun Hocaefendi ile sarılmalarını seyredince ‘Birbirinizi çok özlemişsiniz!..’ dediğini hatırlatmam sayın Gül’ün hafızası için yeterlidir. Şayet bu kafi değilse, mekanımıza dair bazı hususları anımsamaları da faydalı olabilir.”
Hayda.
Şaşırmam boşuna değil: Abdullah Gül’ün başbakan, dışişleri bakanı ve cumhurbaşkanı olarak çıktığı pek çok gezisinde –hepsinde değilse bile– çalıştığım gazeteyi temsil ederek bulundum; özellikle de ABD ziyaretlerinin tamamını izlediğimi sanıyorum. Ancak hiçbir gezisinde birlikte Pensilvanya’ya yolumuzu düşürmediğimiz gibi, onun yalnız başına böyle bir özel ziyaret yaptığını işittiğimi de hatırlamıyorum.
Henüz Gülen’in ABD’ye yerleşmediği ve eğitime önem veren yapının henüz ‘Cemaat’ veya ‘Hizmet Hareketi’ olarak anıldığı dönemlerde, bir politikacı olarak Gül de kendisiyle görüşmüştür. Bülent Ecevit‘in bile görüştüğü biriyle Abdullah Gül neden görüşmesin ki…
Benim hatırladığım bir birliktelikleri var. O birliktelik, birçok başka siyaset adamının da katıldığı Bank Asya’nın (o zamanki adı ‘Asya Finans Kurumu’ idi) açıldığı gün yapılan törende yaşanmıştı (24 Ekim 1996).
Fotoğrafını, son zamanlarda çok yaygınlaştığı için, sizler de hatırlayabilirsiniz.
O zamanlar bu tür faaliyetlerde ön planda görünmeyi arzu etmediği için, Fethullah Gülen, fotoğraflarda, açılışa başbakan yardımcısı sıfatıyla katılan Tansu Çiller, Refahyol hükümetinin devlet bakanı Abdullah Gül ve İstanbul’un belediye başkanı Tayyip Erdoğan’ın hayli arkasında yer alıyor…
‘Cemaat’ tarafından açılan okulların kendi adıyla anılmasına bile itiraz ediyordu o dönemde Gülen…
Siyasiler açılış günü Gülen’le görüştüler doğal olarak; belki sonrasında da Gül‘ün Gülen‘le Türkiye’de yolları kesişmiş olabilir…
Gülen ABD’ye yerleşmek üzere 1999 yılında gitti. 1999 ile 2002 yılları arasında Abdullah Gül milletvekiliydi; o dönemde ABD’ye gitti mi, gittiyse yolunu Pensilvanya’ya düşürdü mü? Gerçekten bilmiyorum.
Bildiğim, Ofis’inin açıkladığı üzere, 2002 sonrasında Pensilvanya’ya ayak basmadığıdır. Ne benimle birlikte, ne de bensiz.
Unutulan bir noktayı daha hatırlatayım: ‘Paralel yapı’ sıfatı 17/25 Aralık 2013, FETÖ yakıştırması ise 15 Temmuz 2016 sonrasına aittir.
Merakım sanıyorum sizlerin de merakınızdır: Böylesine hassas bir konu neden bizzat Gülen’in kendisi ve çevresi tarafından dile getiriliyor?
Özellikle de şu günlerde?
Vardır bir açıklaması, ama ben bilmiyorum.”
SOSYAL MEDYADA DİKKAT ÇEKEN ABDULLAH GÜL VİDEOSU
Abdullah Gül'ün Fethullah Gülen'e yanıt olarak "Görevlerim süresinde kesinlikle bir görüşmem olmamıştır" şeklinde açıklamasının ardından sosyal medyada paylaşılan bir video dikkat çekti. Paylaşılan eski videoda Abdullah Gül, Fethullah Gülen için övgü dolu sözler kullanıyor.
https://odatv4.com/pensilvanyadan-gorusmedim-diyen-abdullah-gule-yanit-1207171200.html
(...)
Yorum şu:
“Eğer hayati önemde bir sorunu çözmem için yalnızca bir saatim varsa, bunun 45 dakikasını sorulması gereken soruları sormak için kullanır, bir kere doğru soruların ne olduğunu bilirsem, sorunu beş dakikadan daha kısa zamanda çözebilirim.”
Albert Einstein  
Einstein'den yaptığım alıntı, Fehmi Koru'nun eski bir yazısından cımbız'lama satır.
...
Nüans?!
Meteo: 28 Şubat ve Fehmi Koru yine ilişik mağdur.
Einstein'ın öğüt'ünden mülhem, Koru'nun kullanmadığı 45 dakika kapsamında, 5 dakikalık çözümleme:
Velev ki, Fehmi Koru "Atatürkçü" ya da Çekirge, Özdil ne kadar Atatürkçü ise o da o kadar  diyelim.
...
O v'akit soru şu:
Atatürk Türkiye'sinin taşınmazları yağmalanırken, peşkeş çekilirken Sayın Fehmi Koru ne yazmış, ne demiş?!
(Görüldüğü gibi istihbarat'ın iddia ettiği gibi sert ve/veya kaba yazmıyorum, çok kibar üslup'la soru'yorum!)
...
Ek soru:
Atatürk'ün asker'lerine "Terörist" muamelesi yapılırken, Sayın Koru köşesinde ne yazmış, ekranda neler anlatmış?!
(Balık hafızası da bir hafıza türü, anladık ama ulusalcı cenah, o kadar da balık hafızalı değil, değil mi YCF ya da Sayın Özgürce!?)
En basit operasyon'da avlanıyor ise "stratejik aklı" olmayan "dost kuvvetler", 'Matruşka BOP'a nasıl direneceksiniz ya da Neo Sevr'i yırtıp nasıl atacaksınız?!
İstihbarat t'avlanmış ise istihbarat'ın maaş'a bağladıkları ve/veya üzüm salkımı gibi sarkıttığı ne varsa aynı parantez içinde!
Zarf'ın değil, mazruf'un önem kazandığı zamanlar bu zamanlar.
Ter akıtmak yetmez, her daim neyi neden yaptığını bilmek de hayat memat mesele!
...
Bir başka nüans?!
Basit bir hukuk bilgisi kapsamında, bu satır'ların yazar'ına kimlerin nasıl katkı sağladığı, kimlerin hangi fırıldak peşinde koşturdukları sır değil!
Kim ne sormuş ise "kim sormuş" demeden, "Okur Sorgusu" kapsamında açık ve net cevap'lar verdik.
Özgüven'imizden ya da neyi neden yaptığımızı bilmekten kaynaklı diyelim.
Naçizane, avukatlık hizmeti kapsamında katkı istedik, çekilen ve/veya çekilmek istenen operasyonlar ortada!
Temaşa ise bu da bir başka temaşa.
(Çalma kapımı, çalarlar kapını!)
Kaldı ki, bu ülkenin yarısı futbol yorumcusu, gazeteci, yazar, şair ise diğer yarısı ya avukat'tır ya da Adliye'nin diğer organlarında görevli!
Herhangi bir sokak'tan başınızı uzatıp seslenseniz "Burada avukat var mı" ve/veya "Avukat tanıdığınız var mı?" diye muhakkak bir ses duyarsınız!
"Var! Niçin, neden sormuştunuz" diye.
Ne var ki, sorduğumuz o basit soru'ya, ne Yeni Çağ'dan cevap geldi, ne Aydınlık'çılardan, ne Sözcü'den, ne Cumhuriyet'ten, ne Hürriyet ne de Sabah!?
Ne MHP, ne İYİ Parti, ne CHP vb.
Mesleğin duayen isimlerinden Güneri Cıvaoğlu gibi "avukatlık"  belgesi olan, baro'ya kayıtlı yazar'lar da var ama onlar da duymadı.
Kaldı ki, her kesim'den, istihbarat, siyaset, işdünyası, medya vb cenah'tan nitelikli, sıkı takipçilerimiz var!
"Ertesi gün" sınaması kapsamında bir kez daha görüldü ki, sistem robot!
Cumhur ya da Millet fark etmez, ittifak'a gönül veren vatandaş'lar iş'lerinde güç'lerinde!
...
Velev ki, HDP'li bir avukat katkı sağlamış olsaydı çağrı'mıza, teşekkür eder, yoluma devam ederdim!
Ki, ilk katkı mesajı o cenah'tan geldi, istihbari şaka kapsamında!
Bunca "Ülkücü", "Kemalist", "Demokrat" avukat varken, HDP'li avukat öne çıkartılmış ise ayna'ya bakmak için hiç de geç değil!
Kaldı ki, çok uzun yol'dan geliyorum.
Ortada bir ayıp / utanç var ise o ayıp bana ait değil!
Herif'in yek'i, genetiği ile oynanmış "Atatürk" kitabı yazıp lüks yazlık alıyor, kriz'i fırsat'a çevirip "orantısız zengin"leşiyor, biz askı'dan ekmek alırken!
(BOP'ta ülke yağmalandı ise Erdoğan'a muhalefet edenler nasıl zenginleşti ya da hesap sorması gerekenler mal / para derdine düşmüş ise so what?!)
Nefis Harp'i!
Erdoğan'ın dediği gibi "kim ne istedi de almadı" ya da kim ne istedi de, "Reis" kimlere neler vermedi ki!?
Neticede, "Atatürk" deyip, büyük ermeni kürt devleti değirmenine su taşıyan baş'lar yek tek ortada!
(Telefon dinleyerek istihbari operasyon çekiliyor ise o operasyonu çekenin IQ'su ve/veya EQ'su da hayat memat mesele! Bumerang da bir savaş aletidir, aynen sapan gibi!)
...
Bir diğer soru şu:
Topaç 28 Şubat süreç'inin "başyazar"ı Fehmi Koru, "kağıda basılı" gazete'de yazıyor olsa, portal'da yazdıklarından farklı bir üslup mu kullanacaktı ya da yazmadığı bir şeyi mi diyecekti?!
Kaldı ki, Karar Gazetesi'nde yazılanlar hafif mi?!
Karar'da köşe sahibi yorum'cular, Sözcü'den daha ağır eleştiri yazıları kalem'e alıyorlar ise Fehmi Koru'nun sözleri havada kalmıyor mu?!
O v'akit, Fehmi Koru'nun, "Yazardım, ama herhalde ardından yazdırılmaz hale gelirdim. Televizyon ekranlarına veda etmek zorunda da kalırdım" satır'ları havada kalmıyor mu?!
Matruşka BOP'taki ve/veya Sayın Koru'nun 3 Kasım 2002 sonrası yazı arşiv'i ortada!
Sayın Koru, star'da yazarken, laf dinlemeyen yazarlara çektiği zılgıt'ı unutan var ise hatırlatmak mümkün!
Mealen, "Burada kafanıza göre yazamazsınız, kafanıza göre yazmak istiyorsanız, (bu nokta'da beni işaret ediyor, yine adımı anmadan) açarsınız bir blog, orada yazarsınız" vb demişti.
Şimdi Fehmi Koru nerede yazıyor ve/veya portal'da yazıyor olsa da, derin'lik mek parmak'ın ötesine geçemiyor ise so what?!
Kaldı ki, "Sayın" Fehmi Koru, ego'nun fesat'ı "kibir"inden kaynaklı, kendi adı ile polemik'e girmez, giremez; tepe'den, çok yukarılardan bakmayı sever.
Lord'lar Kamarası / Avam Kamarası!
Ne var ki, aynı Koru, takma isimle yazdığı köşe yazılarında, "bohçacı kadınlar" gibidir, dedikodu yapmayı sever, seviye ise yerlerde.
Uç'larda yaşayan bir ruh hali için ne söylense boş.
Çok karakter'li köşe yazar'ı.
Sosyal medya için ürettiği birçok sahte hesap var!
Ki, kendi portal'ında, kendi imzası ile yazdığı köşe yazılarının altına, sahte isimle yorum yazacak kadar üretken ve/veya kurnaz bir isim!
O v'akit bir başka soru da şu:
Fehmi Koru, kendi imzası altında yazması gerekenleri, kendi portal'ında dahi yazmıyor, sahte hesaplar açıp, sözde okur'lara söyletiyor ise bundan ne anlamalıyız?!
a. 3 Y'nin iktidar olduğu konjonktür'de, "şahsi çıkarı, mesleki ilkeleri"nden önde geliyor!
b. Kurnazlık'ı bir zeka çeşidi olarak kullanıyor, ayak işlerini Fatih Çekirge / Yılmaz Özdil'gillere yaptırıyor.
c. Risk almayı sevmiyor, hep kazanan taraf'ta olmak istiyor
d. Harvard'dan diplomam var diyor, şarki oryantal coğrafya'da "kolpa-diplomatik" yazılar örüyor.
e. Hepsi  
...
Bunca lafı ne diye yazdık?!
Neden olacak, Sayın Koru, 312'nin kaldırılması süreç'indeki "yüksek" (!) rol'ünü anlatmış.
Fikir özgürlüğü'nden dem vuran yazar'ın, FETÖ kumpas'ları süreç'indeki rol'ünü unutmak ne mümkün?!
"TSK sanık, pkk tanık" süreç'inde Sayın Koru, "kahin yazar"dı!
Kimlerin ne zaman içeri alınacağını, herkes'ten önce yazacak kadar "acul habercilik" yapıyordu.
Sonra, Gülencileri toplamaya başladılar, her nedense Sayın yazar üç maymun!
Hesap vermeden, kolpa yaparak bugünlere geldiği için hayatı kocaman bir 'istihbari şaka'dan ibaret sayıyor!
28 Şubat 1997 süreç'inde, "Sıkıyorsa yazsana" diye Emin Çölaşan'a, Uğur Dündar'a, Fatih Çekirge'ye, Zafer Mutlu'ya laf çakan yazar'a, bugün laf sokan yok ise aynı parantez içinde yer aldıklarından olsa gerek!
Sol'dan sağ'a say aynı baş'lar, sağ'dan sol'a say vs vs.
Lütfen dikkat buyurun, Fehmi Koru "iyi yazar değildir" demiyoruz, bilakis, iyi yazardır ama kolpacıdır, diye not düşüyoruz.
12 Eylül'cüleri yenen Fehmi Koru'giller, bugün kendi yarattıkları canavar'la boğuşuyor ise Allah'ın tokadı bu olsa gerek!
"Korku İmparatorluğu" ise üst başlık, kendi gölge'sinden korkana ne denir ve/veya ayna'ya bakmak elzem.
...
Demem o ki:
Fehmi Koru, bir gazete'de yazmak istiyor ise "Karar" var!
Yurtdışında bir gazetede yazmak istiyor ise Gülen'cilerin portal'ları, gazete ve tv'leri var.
"Karar'da yazdırmazlar" diye mavra yapmak, orada yazan "büyük isimler"e hakaret olur.
Kaldı ki, istese Sözcü'de de yazabilir.
Tv 1'de, Fox'ta ekran'a çıkabilir.
...
Demem şu ki:
Fehmi Koru, ister ise şimdiki Hürriyet'te ya da Sabah'ta da yazabilir.
Takvim, direkt dava arkadaşı Gökçek'in kontrol'ünde!
Hürriyet'te, Ahmet Hakan var ama bir başka dava arkadaşı Fatih Çekirge de var.
2007 sıcak yaz'ına akan süreç'te, "GATA'ya başörtüsü ile almadılar" operasyonununa dahil olan "büyük kalem" Çekirge'ye kucak açanlar, Fehmi Koru'ya neden kucak açmasın!?
Amaç mağduriyet üretmek ise mağduriyet pas'ını açan baş'lar yek tek ortada!
Arınç'ın, Gülen'in ve hatta Erdoğan'ın, Gül'ün ağlamasına alışığız da, "morbit obez" Fehmi Koru'nunki de gözyaşı ise bir diğer nüans:
"Timsah"lar da ağlar.
...
Hasılı:
Türkiye tarihinde bu kadar kolpacı'yı birarada görmedi.
Fehmi Koru da, "mağdur" oldu ise bize diyecek bir şey kalmıyor!
Köşeye sıkışınca "My way", meydanı boş buldu mu, "Vay bana neler yapmışlar" güzellemesi.
Kaldı ki, o hikaye'yi Mehmet Barlas, Sabah'taki köşesinde yazdı.
Köylü'nün biri, dava dilekçesi yazdırmak için arzuhalci'nin yanına gider, şikayeti ne ise onu kısaca anlatır, yazmasını ister.
Arzuhalci, "o öyle söylenmez" der ve döktürmeye başlar, destan yazar.
Sonra köylü dilekçe'yi okur ve ağlamaya başlar, "Vay babam vay, bana böyle neler yapmışlar neler" diye.
Fehmi Koru'nun, Ak Parti iktidar'ındaki hikayesi de benzer.
28 Şubat'ın içinde var, AKP'nin içinde var, Gülen'in içinde var; başrol, yan rol, ilişik mağdur vb.
Erkek değil de kadın olsaydı, "başından beş evlilik geçmiş" ve "kız oğlan kızım" diyen o fıkra'daki kadın'dan farklı davranır mıydı?!
İnancım odur ki, bunu söylerken de, kendi söylediğine inanır, "kocasız kaldık" diye orda burda ağlaşırdı.
Süt'te leke var, Sayın Koru'nunki olsa olsa "beyaz leke" ve/veya "ak leke"!
...
Ezcümle:
"Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız."
Abraham Lincoln
"Yaşam geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır."
J. Keth Moorehad
"Tanrım sen beni dostlarımdan koru, nasıl olsa düşmanlarımla başa çıkarım."
Romalı şair Martialis
“Karaktersiz adamın en önemli özelliği, hüküm vermede adalet eksikliğidir.”
Goethe
“Üç kişinin bildiğini bütün köy biliyor demektir!”
Alman atasözü
“Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse olan yine yumurtaya olur!”
Rum atasözü
“Herkes anladığını duyar!”
Goethe
“Uzun süre bir nehrin başında oturursanız, bütün düşmanlarınızın cesetlerinin önünüzden geçtiğini görürsünüz.”
Çin atasözü
...
Ex'cümle:
Soru şu:
Fehmi Koru'giller, Yılmaz Özdil'gilleri yönlendiriyor ise so what?!
El cevap: ?!
Milyon'da 1'iz.
Atatürk'ün "Laik, Çağdaş Emanet"i "Türkiye Cumhuriyeti"ne sahip çıkan Milyon'lardan 1'isiyiz!
Vs vs.
Nokta.

20 Ekim 2020
Hayrullah Mahmud
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages