Laik'lik karşıtı eylem'lerin odak'ında olmak ya da olmamak?!
DURUM
Bugün: 1 Temmuz
İzmir Adliyesi'nde, MİT ile dava'mız var.
Mahkeme'ye geldik.
Uzatılan evrak'ı imzaladık, yoklama verdik.
"Hakim izinde" dediler.
"Peki" dedik.
"Yerin kulağı vardır" deyip ses verdik!
"Laik'lik karşıtı eylem'lerin odak'ına yerleşmiş MİT'çiler buraya gelecek" dedik.
Etrafa baktık, kimsecikler yoktu.
"Duvar'ların dili vardır" deyip, kulak kabarttık, "Hepsi de Meteo: 28 Şubat çerçevesi'nde fazla mesaide" fısıltılarını duyar gibi olduk.
Emoji'lerden emoji beğendik.
Sonra, ifade'mizi yazılı olarak ön büro'ya sunup, yolumuza devam ettik.
Yarın: 2 Temmuz
İstanbul (Çağlayan) Adliye'sinde Zapsu ile dava'mız var.
Ne var ki, oradaki hakim de izinli.
Mahkemeler açık, hakimler izinli, bürokrasi bebek adımları ile işliyor ise tablo şudur:
O ülkede adı konulmamış bir baskın seçim süreç'i yürütülüyor(dur)...
Vs vs.
Nokta.
...
TC İZMİR 52. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NA YAZILI SAVUNMAMDIR
Sayın Başkan,
DAVA'YA KONU OLAN CÜMLE ŞU:
14/02/2019 tarihinde "Büyük resimde aranan enerji bazlı güvenlik kapsamında, Türkiye'de yaşanan kaos'un baş'kahramanı MİT. Silivri kumpası ile başladı, 15 Temmuz ile taçlandı, şimdi sıra geldi, turkuaz halı üzerinde düzenlenecek 'yüksek profilli ödül töreni'ne! HM şeklinde paylaşım yaptığı,
AYNI CÜMLE'NİN "14 Şubat" busesi ve/veya Arşiv'den 31 Mart not'u?!" BAŞLIKLI YAZI İÇİNDEKİ KULLANIMI ŞÖYLEDİR:
(Şikayet konusu olan satır'lar, büyük harf'le yazılmıştır.)
"DURUM
"At gözlüklü gündem", 31 Mart'a bağlanmış.
Koltuk kavgası vs.
Kafa'yı duvara vurmadan, iktidarı, muhalefeti ile kimsenin ayıkmaya da niyet'i yok.
Yani?!
Öfkesi olan ama "stratejik aklı" olmayan yapı'ların ülkeyi parçalanmaya götüren yarış'ı ya da rekabet'i diyelim.
Sözün özü:
Naçizane bu satırların yazarının söylemi değil, 15 Temmuz'dan bu yana devlet'in sahibi olan MİT'in dip'not'u şu:
31 Mart gecesi siyasi iktidar, kabzımallar ile girdiği büyük meydan savaş'ını nihayet'lendiriyor.
Tabii ki, her daim olduğu gibi zafer'le.
1 Nisan günü de hayırlısı ile AB'ye giriyoruz.
Velev ki, AB diyelim, kimlerle el ele ya da AB nerede?
Netice:
BÜYÜK RESİM'DE ARANAN ENERJİ BAZLI GÜVENLİK KAPSAMINDA, TÜRKİYE'DE YAŞANAN KAOS'UN KAHRAMANI MİT.
SİLİVRİ KUMPASI İLE BAŞLADI, 15 TEMMUZ İLE TAÇ'LANDI, ŞİMDİ SIRA GELDİ, TURKUAZ HALI ÜZERİNDEN DÜZENLENECEK 'YÜKSEK PROFİLLİ ÖDÜL TÖRENİ'NE!
Ezcümle:
MİT, Zapsu'yu koruyup kolladığı kadar, TSK'ya, Atatürk Türkiyesi'ne sahip çıksaydı, final sahnesi hiç böyle olur muydu!?
Narko'ya, ticani'ye, balyoz.
Nokta."
Sayın Başkan,
DAVA'YA KONU OLAN CÜMLELER ŞUNLAR:
14/02/2019 tarihinde "Bu vatan için MİT'in aklı ile girilen yolda çok asker, çok polis şehid oldu. Türkiye'yi soktuğu bataklıktan düze çıkartacağına inanıyor ise MİT'çiler kendileri yazdıkları süreç uğruna, kendi ellerini ortaya koymalılar" şeklinde paylaşım yaptığı,
14/02/2019 tarihinde "Mevzu bahis vatan ise biraz da MİT'çiler ölsün. Biz yeterince öldük, süründük. Ezcümle: Med & cezir. - HM" şeklinde paylaşım yaptığı,
AYNI CÜMLE'NİN "14 Şubat" busesi ve/veya Arşiv'den 31 Mart not'u?!" BAŞLIKLI YAZI İÇİNDEKİ KULLANIMI ŞÖYLEDİR:
"NEDİR NE DEĞİLDİR
31 Mart sonrası, Venezuela örneğinde olduğu gibi, Batı'dan bakınca kimi "Başkan" diye gösterip tanıyacaklar?
MİT, Abdullah Gül'ü, Ahmet Davutoğlu'nu, Gökçek'in muhasebecisi Ali Babacan'ı, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, hdp vb üzerinden aynı saf'a topluyor ise arif'e tarif gereksiz.
Abdullah Gül, "Batı kampı"nın Başkan'ı.
Erdoğan da, "Doğu kampı"nın Başkan'ı!
Neo Sevr'de ülke parçalanacak ise Ukrayna'da olduğu gibi bir uç'undan Gül çekti, diğer uç'undan Erdoğan'giller!
MİT'in himayesinde Türkiye'den oldu mu iki tane.
Amaç parçalamak, parçalatmak ise MİT doğru bildiği yol'da yürümeyi bırakıp koşmalı!
Amaç Gordion Düğümü'nü çözmek ise MİT'in aklı ile girilen yol'un sonu büyük acem barzan devleti'ne çıkıyor.
Sözün özü:
BU VATAN İÇİN MİT'İN AKLI İLE GİRİLEN YOL'DA, ÇOK ASKER, POLİS ŞEHİD OLDU.
TÜRKİYE'Yİ SOKTUĞU BATAKLIK'TAN DÜZ'E ÇIKARTACAĞINA İNANIYOR İSE MİT'ÇİLER, KENDİ YAZDIKLARI SÜREÇ UĞRUNA, KENDİ KELLERİNİ ORTAYA KOYMALILAR.
Başkalarının baş'ları üzerinden oynadıkları oyun'dan gına geldi.
Gaz'la işlemiyor final sahnesi.
Netice:
MEVZU-U BAHİS VATAN İSE BİRAZ DA MİT'ÇİLER ÖLSÜN.
BİZ YETERİNCE ÖLDÜK, SÜRÜNDÜK.
Ezcümle:
Med & cezir.
31 Mart gecesi, MİT için açılan vade de doluyor!
BOP'un yüksek istihbaratçıları, İsrail / İran makas'ında!
Bu vatan için asker de, polis de öldü, süründü!
Şimdi şehid'lik makamı için en ön safta koşma sırası MİT'çilerde.
14 Şubat kapsamında, vatan'a aşık'lar günü busesi diyelim.
Nokta."
Sayın Başkan,
DAVA'YA KONU OLAN CÜMLELER ŞUNLAR:
16/02/2019 tarihinde "Netice TSK'nın açılımı Türk Silahlı Kuvvetleri. MİT'in açılımı da 'Milli' olan değerlere düşmanlık yapan 'yüksek ibnelik teşkilatı' değil ise real politik ortada: Süngü ortada, mabadına güvenen ya da daha kibar deyişle söyleyelim götüne güvenen buyursun otursun!-HM" şeklinde paylaşım yaptığı,
16/02/2019 tarihinde "MİT'çilerin sikleri taşaklarına denk ise rüşvetçi, iğdiş edilmiş yavşak bir kısım paşalar, eski belediye başkanı rüşvetçi aferistler, ihaneti finanse eden iş insanları 'fırıldak' çevirmeye devam etsinler" yazılı paylaşım yaptığının tespit edildiği anlaşılmakta.
AYNI CÜMLE'NİN "Quo vadis ve/veya MİT'çiler, Türkiye'yi nereye sürüklüyor?!" BAŞLIKLI YAZI İÇİNDE GEÇEN PARAGRAF'TAKİ KULLANIMI ŞÖYLEDİR:
"DURUM
Kaht-ı rical.
Vasat'ın "şampiyon" olduğu zamanlarda iki ciddi sorun'umuz var.
a. Küre, yeni bir dünya savaş'ının içinden geçiyor ise hangi saf'ta yer almalıyız?
b. 31 Mart sonrası zemin çok kaygan, "yüksek kalkışma" kapsamında nerede durmalıyız?!
BOP'ta, derin MİT ve de CIA'nın vitrin'e sürdüğü Erdoğan bir saf'ta.
AB kapısından çıkmak istiyor, Hilmi Özkök, Mesut Yılmaz'ın süvarisi olarak.
Nüans?!
Abdullah Gül'ün vitrin'inde resim verdiği, derin Alman MİT'in beslemesi (Siemens) Gökçek'in taban'dan sürüklediği "yüksek akım" kapsamında, Erdoğan'ı Saddam gibi devirmek istiyorlar, bu da süreç'in alacakaranlık kuşağı!
Yani?!
Akçasal ya da sır'lar kapsamında, derin Alman network'ün Türkiye'deki elemanları ısparmaça.
Yani?!
Onlar yedi, bunlar yedi, şunlar yedi, elit Alman network hepsini kaydetti, şantaj yapıp, amaç'a giden yol'da kullandı.
Demem o ki:
Siyon (Derin Alman) Londra üzerindeki Gökçek'in eli de boş değil, Erdoğan'a karşı!
Erdoğan'ın da eli boş değil, Gökçek'e karşı!
Neticede, her ikisi de derin Alman beslemesi, iteklemesi.
Naçizane, eşek yükü kozmik kitap'lar ise süreç'in renkli baharatı.
Demem şu ki:
Çok yazdık, Yobaz BOP'ta, eşek'i dama kimler çıkarttı ise onlar indirmeli ama sorun çözmek "stratejik akıl" işi!
Neticede bu kafa ile sorun çözme adı altında ülkeyi parçala(t)mak da var.
Sorun, herkes'in çözebileceği bir sorun olsaydı, MİT çok'tan hikayeyi bağlamıştı, öpüşüp kucaklaştırmıştı.
Emniyet'in kilit noktaları da derin MİT'in kontrol'ünde, Ordu'nun da!
Ne var ki, sorun en derin'de olduğundan, istihbarat çare'siz!
Nüans?!
Bu sebep'ten, TSK'nın Silivri üzerinden esir alınma süreç'inde rol alan derin MİT'çiler, alfa stratejist'lere özel'den davetiye çıkartmaya gerek yok ise yedik'leri halt'tan mülhem, "Büyük Almanya" onlardan görev bekliyor!!!
Allah'la aldattılar, Atatürk'le aldattılar, istihbarat savaşları kapsamında, NATO, CIA, AB, 2007 sonrasında Rusya, Çin vb üzerinden aldattılar, ne var ki, dön dolaş aynı hikaye.
Matrix üçlemesinde olduğu gibi yine final'de aynı kısırdöngü'ye tekrar tekrar girildi.
Alman'ın domino taşları'ndan yaptığı iki yüz yıllık puzzle, Türkiye'de kullandığı elemanlar'ın "avanta inadı" üzerinden yıkılacak, vasat "Erdoğan ya da Gökçek'i kurtaracağız" derken, bıraktık Türkiye'yi bir yana, dünya yeniden kıyamet'i mi yaşayacak?!
Az'dan az, çok'tan çok gider ya da kaybedecek çok şeyi olanlar bu defa Almanlar.
Sırça köşk'ün Alaman varsılları keskin yol ayrımında!
Allah'ın verdiği akıl galip gelip, "ortak akıl" üzerinden çözüm / sulh mü üretilecek yoksa yeni kazan kazan'lar üzerinden Türkiye parçalatılacak mı?!
Yani?!
İstihbarat üzerinden "Tanrıcılık oynayan" Alman'ın, her kesim'den kullandığı, "kazan & kazan" üzerinden t'avladığı kim varsa, BOP'un final'inde en büyük güvenlik açığı üreten kalem.
Hepsi de ters ayak'ta.
Sistem robot ya da MİT, BOP'un final'inde "Alman robot".
Daha net ifade edelim, "oyun bitti".
The End.
Gordion Düğümü yine bu toprak'larda çözülecek ya da Kıyamet.
Nüans?!
Bundan sonra, yani 31 Mart sonrasında, MİT'in 'Müsteşar'ını almaya geldiklerinde, "Vay Erdoğan'ı alacaklar" diye ortalığı ayak'a kaldıran "vatan kahramanları" nasıl silah'a mermi sürdüler ise o "yüksek küresel Alman değerleri" korumak adına, mevzu-u bahis vatan ise silah'ların konuştuğu, mermi'nin ağız'a verildiği süreç'e giriyoruz.
Rüzgar eken fırtına mı biçer ya da kimin kellesi kaos'ta?!
NETİCEDE, TSK'NIN AÇILIMI TÜRK "SİLAHLI" KUVVETLERİ.
MİT'İN AÇILIMI DA "MİLLİ" OLAN DEĞERLERE DÜŞMANLIK YAPAN "YÜKSEK İBNELİK TEŞKİLATI" DEĞİL İSE REAL POLİTİK ORTADA:
SÜNGÜ ORTADA, MABADINA GÜVENEN YA DA KİBAR DEYİŞLE GÖTÜNE GÜVENEN VARSA, ÖNDEN BUYURSUN!
MİT'ÇİLERİN SİKLERİ TAŞAKLARINA DENK İSE RÜŞVETÇİ, İĞDİŞ EDİLMİŞ YAVŞAK BİR KISIM PAŞALAR, ESKİ BELEDİYE BAŞKANI RÜŞVETÇİ AFERİSTLER, İHANET'İ FİNANSE EDEN İŞ İNSANLARI ÜZERİNDEN "FIRILDAK" ÇEVİRMEYE DEVAM ETSİNLER.
Atatürkçüler'in zekası ile alay edebiliyor iseler bir kez daha alay etsinler.
2007 denklemi mazi oldu!
Neticede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk kitapları yazılarak, açık artırmada satılarak inşa edilmedi.
Velev ki, öyle değil böyle, işte kapı ahan da işte sapı!
Netice:
FETÖ'cü dedikleriniz de, derin Alaman network'ün amaç'a giden yol'da Erdoğan gibi, Gökçek gibi kullandığı aparatlar ise yani amaç'a giden yol'da eli en temiz olanlar yani süreç'te eldiven kullananların parmak izleri de yek tek ortada!
Şener Eruygur t'avlanmamış olsaydı, Jandarma'ya operasyon çekmek o kadar kolay mıydı?!
MİT zinciri, CNR Ceyda, Çekirge, Gökçek vb.
Yani?!
"İstihbari darbe" kapsamında, BOP'ta yaşanmadık rezillik kalmadı.
İlker Başbuğ, akademisyen olarak konuşuyor ise sorun yok, eski Genelkurmay Başkanı olarak konuşuyor ise yine sorun yok; bunlardan kafi miktarda var!
Ne var ki, istihbarat adına, Silivri / Ergenekon üst başlığı üzerinden konuşuyor, konuşturuluyor ise sıkıntı büyük!
Bu "ceylan duruş" savaş kaybettirir.
Silivri'de her ne yaşandı ise Alaman madalyalı Zapsu'nun "bu adamı deliğe süpürmeyin, İran'la savaş'ta kullanın" ricası kapsamında yaşandı.
"Bu adam" dediği, MİT & CIA'nın keşfi Erdoğan'dı.
Asker'in başına çuval geçti ise bu kadro üzerinden geçti, geçirtildi.
Yani?!
Bush ekip'i "onay" verdi ise kimlere niye onay vermiş, açık seçik söylemek gerekmez mi?!
"Silivri çuvalı"nı başımıza geçirten kadro bu kadro!
Ezcümle:
Atatürk, vatan'ı Atatürk kitap'ları yazarak, ekran'da tarih anlatarak kurtarmadı ise "Entelektüel Paşa" hangi üniversite adına konuşuyor ise o o üniversite'nin titr'i ile konuşsun ya da FB adına konuşuyor ise açık konuşsun, ne dediği anlaşılmıyor!
Yeditepe de, Bahçeşehir de olsa fark etmez, melodileri farklı değil!
Neticede, BOP'ta Türkiye'nin hali de ortada, akademik ya da demokrat / kodu mu oturtan vb fark etmez, Paşa'ların IQ ve/veya EQ'ları da!
İstihbarat üzerinden Aziziyeciler'i de Enveriyeciler kullanıyor ise bu kadar istihbari şaka kafi, yeter.
Bu yüksek zeka'lardan mülhem ya da her kesim'den besleme'lerden kaynaklı diyelim, Matruşka BOP'ta "Büyük Almanya" darda!
Ex'cümle:
Soru:
200 yıllık sömürge yarışı'nda, derin Alman'ın zekası, "İki Almanya"yı üretti ise direkt ya da endirekt 'Alman zekalılar'dan mülhem Türkiye kaç parça?
Cevap:
Mevcut dış haritalar'da iki parça, siyaseten uzun zamandır üç parça!
Yani?!
15 Temmuz'dan bu yana MİT "devlet" oldu!
Erdoğan da MİT'in "Neo Enver" Başkanı ya da "Tanrı Kral" yetkiler üzerinden Neo Saddam vb.
MİT'in "Başkan"lığında, 31 Mart çerçevesinde girilen yol'un sonu, Neo Sevr'e gidiyor.
MİT'in "alfa" başları "İsrail / İran" makas'ında!
Nokta.
Sayın Başkan,
Görüldüğü üzere, iddia makamı'nın, "TCK'nın 301/1 maddesinde düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Alenen Aşağılama suçunu farklı tarihlerde zincirleme şekilde işlediği" iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır.
Kaldı ki, "DURUM ANALİZ" başlıklı "güncel stratejik analiz" yazı'larının bir kopyası da MİT'in arşiv'inde mevcuttur.
Kasıtlı olarak, çarpıtma yapılmaktadır.
Söz sanatları üzerinden ifade edecek olursak, "tecahül-ü arifane" yapılmaktadır, yani "bildiğini bilmezden gelme" sanatı.
Hal böyleyken; Ustura ÜmitTürk isimli sosyal medya hesabı şahsıma ait değildir.
Kaldı ki, o hesap, yanlış bilmiyorsam İstanbul'da, ben ise İzmir'de yaşamaktayım.
İddia makamı, o hesap'ın şahsıma ait olduğu kanısına "hangi veriler" ışığında ulaşmıştır?
Sayın Savcı'nın bu bulgusu "sehven" değil ise gerekli araştırmanın güvenilir kaynaklar üzerinden teyit edilmesini talep ediyorum.
Öte yandan, "Ustura ÜmitTürk" sosyal medya hesabı içinden yapılan paylaşımlar, günlük yazılar'ımdan alıntıdır ve bana aittir.
Sayın Ustura ÜmitTürk isimli kullanıcı, yazdığım yazılardan satır ya da paragraflar paylaşmaktadır.
"Nisa 43: Sarhoşken namaza yaklaşmayın!" ayet'i örneğinde anlatıldığı gibi "Sarhoşken" kısmını attığınızda, ortaya anlamsız, değerini yitirmiş bir ayet çıkar, anlam kayar.
Bu çerçeve'de şahsıma yapılmak istenen suçlama ağırdır ve hatta bühtan'dır (kara çalma'dır).
Literatür'de buna "Kassandra Kompleksi" denilmektedir.
Kassandra Kompleksi ise şöyle ifade ediliyor; "Karar alıcıların beğenmedikleri düşünceleri, ön kabullerine uymayan bilgi ve istihbaratı kabule yanaşmamalarına verilen ad'dır."
Bu kapsamda, şikayet'e ve/veya dava'ya konu olan yazıların tam metinleri ektedir.
(Ek 1)
Sayın Başkan,
"Lisan-ı münasiple" söyleyecek olursak, yazı'ların içinde geçen argo deyimlerin iddianame'ye taşınması ise başlıbaşına bir algı operasyonudur.
Bu çerçeve'de; iddianame'de yer verilen argo sözcükler ve mana'larına izahat getirecek olursak:
Siki taşağına denk olmak d. (çin. tenğ; türk): "Pek iyi durumda olmak, Keyfi her bakımdan iyi olmak."
Hulki Aktunç, Türkçe'nin Büyük Argo Sözlüğü, Sayfa 258.
TDK'ya göre "ibne" ne demek!?
Arapça ubne
1. isim, kaba konuşmada Edilgin eş cinsel erkek, homoseksüel.
2. ünlem, hakaret yollu Kızgınlıkla söylenen bir söz.
TDK'ya göre "ibnelik, -ği":
1. isim İbne olma durumu.
2. isim İbne gibi davranma durumu.
TDK'ya göre "ibnelik etmek"; "Kazık atmak, aldatmak".
Hal böyleyken:
Yazılar'ın içinde geçen argo sözcükleri üzerinden sorulan soru'ları görmezden gelmek ya da saklamaya çalışmak şark kurnazlığı'na girer ve/veya bir başka "cambaza bak" numarası.
Ek'teki yazılar incelendiğinde, sorgulanan basit husus şudur:
Silivri kumpas'ı çerçevesi'nde, "TSK sanık, pkk tanık" oldu ise Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ı kim kandırdı!?
MİT mi kandırdı, dönem'in Veri Danışmanı Cüneyd Zapsu mu kandırdı ya da Gülenciler mi kandırdı?!
Cevap hangi şık olur ise birileri kandırırken diğerleri ne yaptı ya da bir şey yapmayıp izlediler ise neden, niçin, niye?
Dava'ya konu olan yazı'larda, bu basit soru'ların cevap'ları aranmaktadır.
Kaldı ki, iddianamede yer verilen o argo sözcükler yerine, "Keyfi her bakımdan gıcır" ya da "Kazık attı, aldattı" veyahut "Budalalık etti, hoyratlık etti, densizlik etti" vb ifadeler kullanılmış olsaydı, muhataplar, sorulan basit sorulara cevap verebilecekler miydi?!
Amaç; anlaşılacağı üzere, hakaret etmek ya da küfür etmek değil, ülkenin sürüklenmekte olduğum kötü vaziyet'e dikkat çekmek, karar alıcıları en sert şekilde uyarmaktır.
Sayın Başkan,
32 yıllık gazeteciyim, uzunca bir dönemi işsiz, şikayetçi olan kurum'dan kaynaklı "yasaklı" olarak geçmiş olsa da, "mevzu-u bahis vatan ise gerisi teferruattır" dedik, yazdık, çizdik, bugünlere geldik.
Sayın Cumhuriyet Savcısı'nın, "TCK'nın 301/1 maddesinde düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Alenen Aşağılama suçunu farklı tarihlerde zincirleme şekilde işlediği" iddiasını bir yana bıraktım, Laik Türk Devleti'ni ortadan kaldırmaya çalışanlara, hangi güç merkezinden olur ise olsun, İstiklal Marşı'nda söylendiği gibi "Korkma"dan ölümüne direndik.
Bu kapsamda sormak isterim; "Sayın Erdoğan Başbakan olduğu dönemde Veri Danışmanı olan (Alman Madalyalı) Cüneyt Zapsu başta olmak üzere, Atatürk Türkiye'sini hedef alan 'karşı darbe' süreç'inde rol alan isimlerden kaçı hakkında MİT ve/veya MİT adına "yargı mekanizması" iddianame düzenlemiştir ve/veya Zapsu'nun "arka kapı diplomasisi" adı altında yaptığı görüşmelerin ne kadarı MİT'in bilgisi dahilindedir?!"
Soros'un "en büyük ihraç ürünü" deyip altını çizdiği Türk Silahlı Kuvvetleri ile BOP'ta "askeri vesayet" üst başlığı üzerinden "mücadele edildi" ise yani devlet'i ortadan kaldırmak için TSK tasfiye edilmeye çalışıldı ise gelinen nokta itibariyle "İstihbari vesayet nedir, ne değildir"i sorgulamak'tan daha doğal ve de "meşru" ne olabilir ki?!
Bu çerçeve'de bir Çin atasözü şöyle der; “Bir parmak ay'ı gösterdiğinde; akıllılar ay'a, aptallar ise parmağa bakar.”
Nüans?!
"Anayasa'mızın düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin 26. Maddesi, 'Herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu' belirtmektedir. Bu maddeye 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan değişiklikte savaş, seferberlik ve olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği belirtilmekle birlikte, bunun milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilmemesi şartına bağlamıştır. İnsan hakları alanında uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerimiz 1950 yılında imzaladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. O sözleşmenin 10. maddesinde şöyle denilmektedir: 'Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale olmaksızın ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüşlere sahip olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve bunları yayma özgürlüğünü içerecektir.' Ulusal güvenliğin gerektirdiği hallerde, haklarda bazı kısıtlamalar yapılabileceğini belirten sözleşmenin 17. maddesinde 'Bu sözleşmenin hiçbir hükmü, herhangi bir devlete, gruba ya da kişiye, bu sözleşmede düzenlenen herhangi bir hakkı ve özgürlüğü tahrip etmeye yahut bu sözleşmede öngörülenden daha geniş kapsamlı sınırlamalar getirilmesini amaçlayan herhangi bir faaliyette bulunmaya ya da eylemi/tasarrufu gerçekleştirmeye yönelik herhangi bir hak sağlar olarak yorumlanamaz' demek suretiyle hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı hükmünü getirmektedir. Anayasamızın 11. maddesi 'Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır' hükmünü getirmektedir. Bu hükümden de anlaşılacağı gibi idarenin de Anayasa Mahkemesi kararlarına uyması esastır."
(Nurzen Amuran sordu Emekli Büyükelçi Onur Öymen yanıtladı, Odatv, 11.08.2019)
https://odatv.com/nurzen-amuran-sordu-emekli-buyukelci-onur-oymen-yanitladi-11081935.htmlAnayasal hakkını kullanıp, kamuoyu'nu doğru bilgilendiren'e dava açmak yerine, üniter, laik devlet anayasası'nı ortadan kaldırmaya dönük eylemler'in odak'ında olanları izlemek, yargı'nın önüne çıkartmak "olması gereken" değil midir?!
Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi "bindiği dalı kesen"e ne denir?!
3 Kasım 2002 seçim sandık'ı ya da BOP kapsamında, bu kadar kolay kanan, kandırılan (MİT) bir yapı'yı "istihbari darbe" ve/veya "istihbari vesayet" başlığı üzerinden mercek altına aldı diye "işsiz" bıraktırılmış bir gazeteci'ye kızmak, Silivri kumpas süreç'inde olduğu gibi "cezalandırma" ile tehdit etmek, "devlet gücünü kullanarak" baskı yapmaya, gözdağı vermeye girer; ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk bugün yaşıyor olsaydı, o'nun hakkında da, "o kafa" yargı'ya şikayetçi olur muydu?!
Naçizane, The İmam, The Topaç, The Çuwall vb kozmik kitap'ları yazmış bir gazeteci - yazar olarak, MİT'in hakkımdaki suçlamalarını tiraji-komik buluyorum.
İşaret parmak'ı ile şahsımı işaret eden kurum'a, üç parmak'ın da kendilerini gösterdiğini hatırlatıp, üç defa "Kendinize bakın, kendine bakın, kendinize bakın" deyip, kendilerine bakmalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
Sayın Başkan,
İddianame'ye konu olan "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin Yargı Organlarını Alenen Aşağılama" suçlaması kapsamında, dönem'in üslup'unu, zihniyet'iniz ortaya koyan birkaç haber başlığını Mahkeme'nizin dikkatine sunmak isterim:
Trump'tan Erdoğan'a mektup: Aptallık etme, gel anlaşalım, seni sonra arayacağım, General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor!
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50077573Unakıtan: TEKEL'i yine babalar gibi satarım.
https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/unakitan-tekeli-yine-babalar-gibi-satarim-181890Erdoğan'dan muhalefete "nota" eleştirisi: Öyle kalkıp nota verecek misiniz? Ne notası veriyorsun? Onu söyledim... Müzik notası mı? Olayı teşhis edeceksin, derinliğine teşhis edeceksin, anlayacak, bileceksiniz, ha verilmesi neyse ondan sonra verirsin. İki tane ortak arasında dargınlık olduğu zaman, bu dargınlığı nasıl gideririz, ona çalışılır. Ortak, 'yanlış yapıldı' diye ortaklığı bozmaz...
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogandan-muhalefete-nota-elestirisi-157980https://www.hurriyet.com.tr/gundem/13-sayfalik-cuval-sirri-23649390Bush: “Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz? Teksas'ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır. At pazarına gelirsiniz. Bir atı gözünüze kestirip pazarlık edersiniz. Etraftan gelenler olur. Sonra bir bakmışsınız, cebinizdeki para da gitmiş at da... Cepler dışarıda kalmışsınız...”
https://odatv.com/amerikali-senatorden-at-pisligi-imasi-16111908.htmlŞehitlere ’kelle’ dil sürçmesi sayılamaz
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/sehitlere-kelle-dil-surcmesi-sayilamaz-7970320CHP: 34 şehidimiz varken neden Putin'in ayağına gidiliyor?
https://t24.com.tr/haber/chp-34-sehidimiz-varken-neden-putin-in-ayagina-gidiliyor,864193Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Topuğunuz kıçınızda Putin’e koşuyorsunuz
http://www.diken.com.tr/kilicdaroglundan-erdogana-topugunuz-kicinizda-putine-kosuyorsunuz/44 milletvekiline ait 75 dokunulmazlık dosyası Meclis’te
https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/44-milletvekiline-ait-75-dokunulmazlik-dosyasi-mecliste-5366946/Perinçek'in son kitabı, "İşte Recep Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan dosyası"
http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/dogu-perincek-in-son-kitabi-tayyip-erdogan-in-yuce-divan-dosyasihacli-irtica-10144Devlet Bahçeli: "Her gün bize sövüyor, her gün yalan söylüyor. Peki kimdir bu gafil? Kendisine Cumhurbaşkanı diyen Erdoğan; be hey densiz, be hey kanun tanımaz, ahlak bilmez! Sen Cumhurbaşkanısın, sen devletin başısın! Ne geziyorsun meydanlarda? Bizimle ne uğraşıyorsun? Biz zalim Esad'a çok şükür 'kardeşim' demedik, ailecek tatile çıkmadık. Hele hele Kandil'in yolunu hiç bilmedik. Kandil'in tavizsiz havarisi, Ermeni hısmı, Türklüğün yaşayan düşmanısın!"
https://odatv.com/vid_video.php?id=8F6DFSüleyman Soylu: Çeviriyorsun, boş geliyor. Bir daha çeviriyorsun, pas geliyor. Günlerdir, Filistin'de Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı acılar ciğerimize saplandı. Sen Olmert'le görüşüyorsun, ertesi gün bu katliamlar oluyor. Eğer Kırat iktidarda olsaydı, gök kubbe bu katliamı yapanların başına yıkılırdı. Önce çıktın, ‘Arabulucuyum' dedin, şimdi bölgedeki Müslüman ülkelerin kalbini almakla görevlendirildin. Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eydin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayip Erdoğan.
Süleyman Soylu: Yolsuzluklarla mücadele edeceğim diyen hükümet, Türkiye'yi yolsuzluk çukuru içine batırdı. Bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım dedi sayın Başbakan, rantın babasını getirdi. Bunlar yarım doktor, yarım hoca.
Süleyman Soylu: AKP mensupları uzun zamandır genel başkanları ve başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak görmek istiyor. Ülkemizde sadaka kültürü var. Türkiye'de 3 kişiden biri fukaralık sınırının altındadır. Eleştirilmesi gerekenler insanları bu duruma düşüren hükümettir.
https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/suleyman-soylu-akp-hakkinda-neler-soylemisti-993913/Cüneyd Zapsu: "Delikten aşağı süpürmeyin. (Erdoğan'ı) Kullanın!"
http://www.guncelmeydan.com/pano/cuneyd-zapsu-delikten-asagi-supurmeyin-kullanin-t28621.htmlErdoğan 'Kürdistan' açılımı yaptı, 'Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak' dedi
https://t24.com.tr/haber/erdogan-diyarbakir-sadece-turklerin-kurtlerin-araplarin-degil-hepimizin,244136Bülent Arınç'ın Ergenekon davası yorumu: 'Türkiye bağırsaklarını temizliyor'
http://www.gazetevatan.com/-turkiye-bagirsaklarini-temizliyor--187485-gundem/Erdoğan: ‘İki ayyaşın yaptığı yasa…’
https://www.sozcu.com.tr/2013/gundem/erdogan-konusuyor-10-301877/Oslo'daki MİT - PKK görüşmesi tutanağı ve AKP - PKK protokolü!
https://jonturk.tv/oslodaki-mit-pkk-gorusmesi-tutanagi-ve-akp-pkk-protokoluUluslararası Şeffaflık Örgütü 2019 Yolsuzluk Algı Endeksi'ni açıkladı, Türkiye 91'nci sırada!
https://www.seffaflik.org/2018-yolsuzluk-algi-endeksi-aciklandi/Arınç: 'Allaha şükür bu orgeneraller zamanında savaşa girmedik!'
http://www.radikal.com.tr/politika/allaha-sukur-bu-orgeneraller-zamaninda-savasa-girmedik-925673/PKK'lılar Habur'da böyle karşılanmıştı!
https://www.milliyet.com.tr/gundem/haburdan-diyarbakira-govde-gosterisi-115299734 PKK'lı da serbest
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kandil-ve-mahmurdan-gelen-pkklilara-hapis-18955584Habur'da kurulan seyyar mahkeme hukukçuları ve siyasileri ayağa kaldırdı, Hakim ve savcılar suç işledi!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hakim-ve-savcilar-suc-isledi-25124h.htmAsfalttan Önce Teröristler Mayın Döşüyor
https://www.haberler.com/asfalttan-once-teroristler-mayin-dosuyor-haberi/Şırnak'ta uzaktan mayın patlatıldı: 1 astsubay öldü 9 asker yaralandı
https://www.birgun.net/haber/sirnak-ta-uzaktan-mayin-patlatildi-1-astsubay-oldu-9-asker-yaralandi-42291Çukurca'da mayın tuzağı: 6 şehit
https://www.cnnturk.com/2009/turkiye/05/28/cukurcada.mayin.tuzagi.6.sehit/528419.0/index.htmlEski MİT’çi Altaylı’nın 15 Temmuz akşamı aradığı AKP kurucusunun (Mücahit Arslan) bilinmeyenleri
https://odatv.com/eski-mitci-altaylinin-15-temmuz-aksami-aradigi-akp-kurucusunun-bilinmeyenleri-27012025.htmlMelih Gökçek onlara da parsel parsel vermiş
https://odatv.com/suc-orgutune-yardim-ve-terorizmin-finansmani-dosyasi-savcinin-masasina-konuldu-26022053.htmlVergi cennetlerinin listelendiği Finansal Gizlilik Endeksi'nde Türkiye, 133 ülke arasında 55'nci sırada
https://tr.euronews.com/2020/02/23/vergi-cennetlerinin-listelendigi-finansal-gizlilik-endeksi-nde-turkiye-kacinci-sirada"Avrupa'daki eroin ticareti Türkiye'deki suç örgütlerinin kontrolünde", AB'de eroinin toplam piyasa değeri 7,4 milyar Euro oldu
"2019 AB Uyuşturucu Piyasası Raporu"nda, PKK'nın AB'de "Organize suça karıştığı ve uyuşturucu ticareti yaptığı" vurgulandı
https://t24.com.tr/haber/avrupa-daki-eroin-ticareti-turkiye-deki-suc-orgutlerinin-kontrolunde,849750AKP, İhale Kanununu 16 yılda tam 186 defa değiştirdi!
https://rifatserdaroglu.com/2018/06/06/okurlarimdan-gelenler/AKP, son beş yılda kamu, 100 milyon lira üzeri toplam 327.8 milyar liralık ihale verdi, bunun yüzde 50’sini 20 şirket aldı.
http://www.patronlardunyasi.com/haber/ENR-acikladi-Iste-Turkiye-de-en-cok-ihale-alan-sirketler/229690Bir yılda 798 yeni imam hatip okulu açıldı, din eğitim alan öğrenci sayısı 1.3 milyona ulaştı!
https://t24.com.tr/haber/bir-yilda-798-yeni-imam-hatip-okulu-acildi-din-egitim-alan-ogrenci-sayisi-1-3-milyona-ulasti,845477İhsan Şenocak (İlahiyatçı ve diyanetçi): "Genç kayınvalide şehvet uyandırır, damat kayınvalidenin elini öpmemeli."
İsmail Sezer (AKP Aydın İl Başkanı): "Recep Tayyip Erdoğan, bizim için 2. Peygamber gibidir."
Egemen Bağış: “Başbakanımızın doğduğu şehirler de mübarektir.”
Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu, boşanmayla ilgili bir fetva yayınladı; “Bir kimse, yüzüne karşı ‘Seni boşadım, benden boş ol' gibi boşanmayı ifade eden sözleri şifahi (sözlü) olarak söylemek suretiyle eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir.”
https://millidusunce.com/turkiyede-din-afyon-oldu/Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bu hain örgütün (FETÖ) gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Rabbim de milletim de bizi affetsin."
https://www.ntv.com.tr/turkiye/rabbim-de-milletim-de-bizi-affetsin,a-10dDB6SEucoS9ZT8sSmQErdoğan'dan Fetullah'çılara: Ne istediniz de alamadınız?
https://haber.sol.org.tr/yazarlar/ozgur-aydin/ne-istediniz-de-alamadiniz-90440(2004'te, Erdoğan'ın yerine Siirt'ten Milletvekili seçildiği) Jet Fadıl, Caprice Gold'a geldi, mağdurlar inşaata akın etti!
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/jet-fadil-saldiriya-ugradi-5651713/TELEKOM'daki vurgunun hesabı sorulacak mı?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vurgunun-hesabi-sorulacak-mi-48672yy.htmTBMM TUTANAKLARINDA TÜRK TELEKOM / TÜRK TELEKOMUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ- BİR TALANIN HİKAYESİ isimli rapor
http://www.telekomculardernegi.org.tr/haber-3035-tbmm-tutanaklarinda-turk-telekom.htmlDEVLET TEKEL'İ KAÇA SATTI, ŞİMDİ KAÇA SATILDI
https://odatv.com/tekel-yine-satildi-1603111200.htmlBahçeli’den Öcalan mektubu açıklaması: "İmralı'daki teröristbaşı HDP'nin istismarına müdahale için tarafsızlık çağrısı yapmıştır."
https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/son-dakika-bahceliden-ocalan-mektubu-aciklamasi-5191081/Savcılık Suç Unsuru Bulamadı: Osman Öcalan'ın TRT'ye Çıkarılması 'Basın Özgürlüğü' Sayıldı
https://onedio.com/haber/savcilik-suc-unsuru-bulamadi-osman-ocalan-in-trt-ye-cikarilmasi-basin-ozgurlugu-sayildi-884922Erdoğan'dan Jandarma komutanına ''kes ulan'' fırçası!
https://www.haber3.com/guncel/politika/erdogandan-jandarma-komutanina-kes-ulan-fircasi-haberi-5081330Türkiye ve Suriye istihbaratlarının üst düzey görüşmesi ne anlama geliyor?
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51127829İdlib'de 34 Türk askerinin hayatını kaybettiği saldırı dünya basınında: Türkiye Suriye'de en büyük kaybını yaşadı
https://tr.euronews.com/2020/02/28/idlib-de-turk-askerine-saldiri-dunya-basininda-turkiye-suriye-de-en-buyuk-kaybini-yasadiBaşbakan Erdoğan'ın eski Veri Danışmanı Cüneyd Zapsu’nun danışmanlığından ücretiyle herkes faydalanabilecek
http://www.gazetevatan.com/cuneyd-zapsu-nun-danismanligindan-ucretiyle-herkes-faydalanabilecek-167721-ekonomi/Zapsu: Alkollü içki şirketi yönetimi bana yakışmazdı TPG Mey’den çıksın diye 3 yıl uğraştım
http://www.hurriyet.com.tr/alkollu-icki-sirketi-yonetimi-bana-yakismazdi-tpg-mey-den-ciksin-diye-3-yil-ugrastim-18936744TEKEL / 80 yılın birikimi 15 yılda satıldı
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/80-yilin-birikimi-15-yilda-satildi-156925h.htmTEKEL / Özelleştirme ile Al-Sat Vurgunu
http://mustafasonmez.net/ozellestirme-ile-al-sat-vurgunu/ vb.
Bu çerçeve'de, bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Sayın Başkan,
Gazeteciler için "Tarihin tanıkları" denir.
İtalyan gazeteci Oriana Fallaci'nin ifadesi ile söyleyecek olursak, "Gazetecilik, tarih'e not düşmektir."
Fransa'nın en saygın gazeteleri arasında gösterilen Le Monde'un Yazı işleri Müdürleri'nden Edwy Plenel, "Köpek Zamanı" adlı eserinde, gazeteciler için Amerikalılar'ın "Domuzlar" benzetmesine paralel bir benzetme yapar.
"Köpek Zamanı", Sosyalist Başbakan Pierre Beregovoy'un bir bankacı arkadaşından faizsiz kredi aldığını ve bunu ödemediğini ortaya çıkartan gazeteci tarafından kaleme alınmıştır.
Bu haberler yayınlandıktan sonra Beregovoy, 1994 yılının 1 Mayıs günü intihar eder.
Mitterrand, Başbakan'ın mezarı başında yaptığı konuşmada, onun katilinin gazeteciler olduğunu söyler ve gazeteciler için "Köpekler" yakıştırmasında bulunur.
İşte Plenel de kitabına bu yüzden "Köpek Zamanı" adını vermiştir.
Gazetecinin görevinin gerçeği ortaya çıkarmak, yani "Havlamak" olduğunu belirtir.
Onun için, kimilerinin gözünde gazeteler birer "Domuz"dur.
Ama, tüm pislikleri yiyen, ortada hiç pislik bırakmayan birer domuz.
Bu benzetme de ABD'de yapılır.
Gazeteci, hakikat'lerin aynası'dır; bu sebep'ten ayna'ya kızılmaz!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu çerçeve'de, "Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır” der.
Laik, çağdaş, Atatürk Türkiye'si ve/veya Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tasfiye süreç'ine sokanlar, Atatürk Türkiye'sinin taşınmazlarını yağmalayanlar, yağmalatanlar, bu süreç'te erkete'de olanlar, yüce Türk Milleti'nin zeka'sı ile alay edip aşağılamamışlar da, şikayet'e konu olan satır'ların yazar'ı mı onları aşağılamış?!
Bir dönem kendilerinin yaptığı gibi pkk, şimdi adına FETÖ dedikleri Gülen Cemaati ya da IŞİD'i, dönemin ruhu'na uygun olarak yine bazıları gibi yapıp övmüş olsaydık, şahsımdan şikayetçi olurlar mıydı?!
Eskilerin deyişi ile "Dinime küfreden bari müselman olsa" ve/veya kurnazlık bir zeka çeşidi değildir.
Ezcümle:
"Med & Cezir" kapsamında, hesap verme vakti geldi ise cevabını arayan soru ortada:
Başkan Erdoğan'ı "Ergenekon, Balyoz kumpas"ı davaları süreç'inde MİT mi kandırmıştır ve/veya Zapsu mu kandırmıştır ya da MİT'çiler "devlet memuru" ise siyasi iktidar'ın talimatı kapsamında mı, 3 Kasım 2002 sonrasında ya da 2007 sıcak yazı ve sonrasında hukuk'un dışına çıkılmıştır?
Sorgulanan budur.
Atılı suçlamayı hiçbir şekilde kabul etmiyorum.
Yazılı ifadem bundan ibarettir.
Saygılarımla.
1 Temmuz 2020
Hayrullah Mahmud Özgür
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
EK 1:
Dava'ya konu olan yazılar!
Hey "Şampiyon" bir dakika o iş öyle değil ya da 2019 ilk çeyrek'te, en büyük ulusal güvenlik açığı'nın baş'kaynağı?!
“III. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama IV. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.”
Albert Einstein
...
DURUM ANALİZ
Kişi ne anlamak ister ise onu duyarmış.
2007'de, AB fon'laması ile organize edilen "Cumhuriyet Mitingleri" üzerinden Silivri'ye!
O gün de derin MİT'çiler "o iş bizde" diyorlardı, bugün de!
O günden bugüne ne değişti?!
Aradan geçen zaman içinde Almanlar, "Neo emperyal vizyon" oldular.
Yani?!
Sömürge yarışını kazandılar, kutlarız.
Şimdi hem Doğu Roma'nın hem de Batı Roma'nın patronu'lar.
Almanlar kazandığı halde bizler kayıptaysak so what?!
Nüans?!
Trump üzerinden Londra bağlamında yükselen "Siyon" da derin Alman yazılımı.
Yani?!
Almanlar, emperyal oyun'da her yön'den oynuyorlarlar, oynatıyorlar.
Enverciler üzerinden, "İslamcı" cihatist radikal Müslümanlar'ı yönlendiriyorlar.
"İstihbarat Savaşları" kapsamında, 11 Eylül bu kadro üzerinden yükseldi.
Rüşvet alan emir de alıyor ise 11 Eylül operasyonu emir komuta zinciri içinde derin CIA network'ü üzerinden geldi, Matruşka BOP'ta.
Kaldı ki, Sabahattin Ali üzerinden eski devrimcilerin, Alman solcuların gönlünü okşuyorlar.
Erdoğan üzerinden ayrı, Gökçek üzerinden ayrı, Gül & Davutoğlu üzerinden ayrı fırıldak çeviriyorlar.
Hal böyleyken...
Çok yazdık, iş'i Alman'a bırakır isen tarih'te ne yaşandı ise tekrar tekrar yaşanır.
Neticesinde natura'sında yumrukla çorba içmek, balyoz'la ceviz kırmak var.
Bahçeli'yi de Kılıçdaroğlu'nu da Gül üzerinden yönlendiriyor iseler, 31 Mart sonrası kıyamet ve/veya ateş'ten gömlek.
Ağır metal yorgunu Erdoğan ise sır'ları üzerinden janjanlı CIA oyuncak!
Kaos'u derinleştiren laf'ları söyleyen Erdoğan, "Prompter"da yazılı olan metnin sahibi görünen yüzde MİT, arka planda CIA.
Isparmaça.
Ahan da muz kabuğu!
Sözün özü:
Cevap'ını arayan basit soru:
MİT'in kaptan köşkü'nde olduğu ortamda, salt iktidar hırsı olan ama stratejik aklı olmayan yapılar üzerinden, Türkiye nereye sürükleniyor?!
El cevap:
MİT'çiler, BOP'un final'inde de, "o iş bizde" diyorlar!
Ne var ki, bu defa koşar adım Neo Sevr.
Yani?!
Mesele sadece Türkiye'nin iç güvenlik meselesi değil!
Eş zamanlı enerji bazlı güvenlik meselesi kapsamında, dış'ta da sıkıntı büyük.
Hal böyleyken...
Kafa bu kafa ise MİT'çileri çevirdikleri son fırıldak'ta hangi son'un beklediğini tarif etmeye gerek var mı?!
Netice:
BOP'un final sahnesindeki düzenleme de MİT'e ait.
Görünen ve de anlaşılan o ki, Neo Enverist kafa ülkeyi parçalamadan bırakmayacak.
"Haddini bilmek" esas, ne var ki, vasat'ın "Şampiyon" olduğu ortamda kime ne söylense boş.
Naçizane işsiz gazeteciyim, alfa stratejst ise İstanbul semalarında turlamakta.
Nüans?!
Duvar olsa dile gelir, iman eder, bunca "ön gösterim"den sonra.
Ne var ki, MİT'çiler işi "zekaya hakaret" bir ego kavgasına dönüştürdüler.
Mümkün!
Neyse ne!
31 Mart öncesi / sonrası yaşanan ne varsa artık MİT'in yeni açılan masa hesap'ına!
Neticede, Erdoğan da, Gökçek de, Gül de, medyası, yüksek bürokratı, iş insanları dahil hepsi, 15 Temmuz'dan bu yana MİT'in kontrol'ünde!
Sistem MİT kurmaca robot.
Ezcümle:
2007'de TSK'yı "kumpas / komplo" dava'lar üzerinden Silivri'ye tıkan MİT'çileri hangi son bekliyor!?
Her şeyi FETÖ'cüler yaptı ise yani onlar "maşa" ise o sırada MİT'çiler ne yapıyordu?!
Görünen ve de anlaşılan o ki, 31 Mart akşamı sadece Erdoğan'ın iç'teki dokunulmazlığı sona ermiyor!
MİT'e sorun çözmesi için açılan vade de doluyor!
Ex'cümle:
MİT'in zihni sinir proceleri'nden mülhem güldürmeyen şakaları ya da istihbarat oyunları diyelim, sadece bizleri değil, Batı'yı da Doğu'yu da çok yordu.
2019 ilk çeyrek'te, en büyük güvenlik açığı'nın kaynağı: BOP'un Alaman Şampiyon atı MİT.
15 Temmuz'dan bu yana devlet'in sahibi MİT.
Tüm fatura, Erdoğan'ınkinden başla, pkk, fetö, Gökçek, Gül, Bahçeli vb ne varsa (BOP'ta istihbari darbe üzerinden 'Tanrıcılık' oynayan) MİT'in önünde.
Nokta.
...
24
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/kabul-edildi-trump-ve-suudi-arabistana-sok-41116252http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/dunyanin-bekledigi-muzakereler-basladi-41116296http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-ab-suudi-arabistani-terore-destek-veren-ulkeler-listesine-ekledi-41115613http://www.hurriyet.com.tr/dunya/fransada-terorle-mucadele-yasasi-kapsaminda-7-cami-kapatildi-41115689http://www.hurriyet.com.tr/dunya/natoda-kritik-temas-41116236https://odatv.com/almanyadan-turkiyeye-destek-kendini-koruma-hakki-var-13021906.htmlhttps://odatv.com/devrim-muhafizlarina-saldiri-13021905.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47235331https://www.dw.com/tr/ankaran%C4%B1n-so%C3%A7i-s%C4%B1nav%C4%B1/a-47494054https://www.dw.com/tr/abdden-suriye-i%C3%A7in-g%C3%B6zlemci-birlik-teklifi/a-47503881https://www.dw.com/tr/almanyadan-t%C3%BCrkiyeye-yabanc%C4%B1-bas%C4%B1n-kart%C4%B1-uyar%C4%B1s%C4%B1/a-47509825https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyeden-avrupaya-iltica-ba%C5%9Fvurular%C4%B1-yar%C4%B1-yar%C4%B1ya-artt%C4%B1/a-47509530https://www.dw.com/tr/fransa-do%C4%9Fu-akdenize-yerle%C5%9Fiyor/a-47490681https://tr.euronews.com/2019/02/13/istanbul-depremi-nasil-bekliyorhttps://tr.euronews.com/2019/02/13/nato-da-rusya-endisesi-art-yorhttps://www.medyaradar.com/unlu-medya-patronu-ferit-sahenkten-bir-satis-daha-haberi-200404214 Şubat 2019
@HayrullahMahmud
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
"14 Şubat" busesi ve/veya Arşiv'den 31 Mart not'u?!
"Sizin Afrika haritanız gerçekten çok güzel. Fakat benim Afrika haritam biraz farklı. Burası Rusya ve burası... Burası Fransa ve biz tam ortadayız; işte benim Afrika haritam!"
Otto von Bismarck
http://tr.wikipedia.org/wiki/Otto_von_Bismarck...
DURUM
Bir kısım okur, "yazılarınızda eski heyecan yok" diyor.
Naçizane cevap:
Kimseyi özel'imle yormak istemem.
BOP'ta aynı şartlar içinde direnmeye devam ediyoruz, zaman zaman vücut'umuz, mevsim izin vermese de.
Geçtik.
Nüans?!
MİT'in beslemesi, 28 Şubat'ın şöhret kalem'leri için sahne'yi boşalttık.
Farmasonlar niye suskun, ağlamaklı!?
Çok yazdık, bu bir ego kavgası değil, kim öne çıkmak istiyor ise lütfen önden buyursun!
Süreç, kolpa'ya izin verse, MİT'in kadrolu beslemeleri her daim başrol'de, farkındayız!
Ertuğrul Özkök, Hıncal Uluç, Uğur Dündar, Fatih Çekirge, Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil, Avni Özgürel, Tuncay Özkan; Mehmet Barlas vb.
Başka?!
"At gözlüklü gündem", 31 Mart'a bağlanmış.
Koltuk kavgası vs.
Kafa'yı duvara vurmadan, iktidarı, muhalefeti ile kimsenin ayıkmaya da niyet'i yok.
Yani?!
Öfkesi olan ama "stratejik aklı" olmayan yapı'ların ülkeyi parçalanmaya götüren yarış'ı ya da rekabet'i diyelim.
Sözün özü:
Naçizane bu satırların yazarının söylemi değil, 15 Temmuz'dan bu yana devlet'in sahibi olan MİT'in dip'not'u şu:
31 Mart gecesi siyasi iktidar, kabzımallar ile girdiği büyük meydan savaş'ını nihayet'lendiriyor.
Tabii ki, her daim olduğu gibi zafer'le.
1 Nisan günü de hayırlısı ile AB'ye giriyoruz.
Velev ki, AB diyelim, kimlerle el ele ya da AB nerede?
Netice:
Büyük resim'de aranan enerji bazlı güvenlik kapsamında, Türkiye'de yaşanan kaos'un baş'kahramanı MİT.
Silivri kumpası ile başladı, 15 Temmuz ile taç'landı, şimdi sıra geldi, turkuaz halı üzerinden düzenlenecek 'yüksek profilli ödül töreni'ne!
Ezcümle:
MİT, Zapsu'yu koruyup kolladığı kadar, TSK'ya, Atatürk Türkiyesi'ne sahip çıksaydı, final sahnesi hiç böyle olur muydu!?
Narko'ya, ticani'ye, balyoz.
Nokta.
...
VAZİYET
Soru şu:
İzmir'de kim kazanacak?
a. Ak parti'nin adayı
b. Yeni CHP'nin aday aday'ı
Nüans?!
Aziz Kocaoğlu "aday"lığını açıkladı, ne var ki, tartışmalı isim (düşük profil) Tunç Soyer aday yapıldı.
Adayların kesinleştiği son güne kadar bir değişiklik olmaz ise 31 Mart sandığı, İzmir bağlamında CHP için çantada keklik değil!
Ak Parti'nin adayı Nihat Zeybekçi, 1994 İstanbul seçimlerinde olduğu gibi Erdoğan'vari bir farkla kazanabilir.
Yani?!
Kocaoğlu'nun aday gösterdiği Narlıdere Belediye Başkanı, Konak'tan aday gösterildi ise anlaşılması gereken basit husus:
Konak, Karşıyaka, Bostanlı, Çeşme vb yerler, İstanbul'da (Beşiktaş, Kadıköy, Şişli vb) olduğu gibi CHP'de kalabilir, büyük şehir Ak Parti'de.
Girilen yol'un sonunda bu da var!
Yani?!
"Dimyat'taki pirinç'e giderken, evdeki bulgur'dan olmak" budur.
Nokta.
...
NEDİR NE DEĞİLDİR
31 Mart sonrası, Venezuela örneğinde olduğu gibi, Batı'dan bakınca kimi "Başkan" diye gösterip tanıyacaklar?
MİT, Abdullah Gül'ü, Ahmet Davutoğlu'nu, Gökçek'in muhasebecisi Ali Babacan'ı, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, hdp vb üzerinden aynı saf'a topluyor ise arif'e tarif gereksiz.
Abdullah Gül, "Batı kampı"nın Başkan'ı.
Erdoğan da, "Doğu kampı"nın Başkan'ı!
Neo Sevr'de ülke parçalanacak ise Ukrayna'da olduğu gibi bir uç'undan Gül çekti, diğer uç'undan Erdoğan'giller!
MİT'in himayesinde Türkiye'den oldu mu iki tane.
Amaç parçalamak, parçalatmak ise MİT doğru bildiği yol'da yürümeyi bırakıp koşmalı!
Amaç Gordion Düğümü'nü çözmek ise MİT'in aklı ile girilen yol'un sonu büyük acem barzan devleti'ne çıkıyor.
Sözün özü:
Bu vatan için MİT'in aklı ile girilen yol'da, çok asker, polis şehid oldu.
Türkiye'yi soktuğu bataklık'tan düz'e çıkartacağına inanıyor ise MİT'çiler, kendi yazdıkları süreç uğruna, kendi kellelerini ortaya koymalılar.
Başkalarının baş'ları üzerinden oynadıkları oyun'dan gına geldi.
Gaz'la işlemiyor final sahnesi.
Netice:
Mevzu-u bahis vatan ise biraz da MİT'çiler ölsün.
Biz yeterince öldük, süründük.
Ezcümle:
Med & cezir.
31 Mart gecesi, MİT için açılan vade de doluyor!
BOP'un yüksek istihbaratçıları, İsrail / İran makas'ında!
Bu vatan için asker de, polis de öldü, süründü!
Şimdi şehid'lik makamı için en ön safta koşma sırası MİT'çilerde.
14 Şubat kapsamında, vatan'a aşık'lar günü busesi diyelim.
Nokta.
...
KİTAP ÖZETİ
Kitabın adı: Güç Sahibi Olmanın 48 Yasası / İKTİDAR
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=38571Yazarları: Robert Greene & Joost Elffers
Altın Kitaplar
9. basım, Temmuz 2011
623 sayfa
28 TL
(…)
Sayfa 95:
“Kaplumbağa”, “Fil” ve “Su Aygırı”!?
Bir gün “Kaplumbağa”, “Fil” (NATO) ile karşılaşır.
Fil, “Yolumdan çekil ufaklık! Üzerine basabilirim!” diye bağırır.
“Kaplumbağa” korkmaz ve olduğu yerde kalır, böylece “Fil” üzerine basar ama onu ezemez.
“Böbürlenme, ‘Bay Fil’, ben de en az senin kadar güçlüyüm!” der; “Kaplumbağa” ama “Fil” yalnızca kahkahalarla güler.
“Kaplumbağa” ondan ertesi sabah kendisinin bulunduğu tepeye gelmesini ister.
Ertesi sabah güneş doğmadan “Kaplumbağa” tepeden aşağı nehre doğru iner, orada gece yemeğini yedikten sonra tekrar suya dönmek üzere olan “Su Aygırı” (ŞİÖ) ile karşılaşır.
“Bay Su Aygırı! Seninle halat çekme oyunu oynayalım mı? Senin kadar güçlü olduğuna bahse girerim!” der “Kaplumbağa”!
“Su Aygırı”, bu saçma fikre güler ama kabul eder.
“Kaplumbağa” uzun bir ip getirir ve “Su Aygırı” kendisi, “Hey!” diyene kadar ağzında tutmasını söyler.
“Kaplumbağa” tepeye çıkar, sabırsızlanmaya başlayan “Fil”i bulur.
“Fil”e ipin diğer ucunu verir ve “Hey!” dediğim zaman ipi çekeceksin ve hangimizin daha güçlü olduğunu göreceksin, der.
Sonra tepenin yarısına kadar inip görünmeyeceği bir yere saklanarak bağırır.
“Hey”!
“Fil” ve “Su Aygırı” ipi çekerler.
Çekerler ama hiçbiri diğerini kıpırdatamaz.
İkisinin de gücü eşittir.
İkisi de “Kaplumbağa”nın kendisi kadar güçlü olduğuna karar verir.
"ABD / Rusya" makası kapsamında "Kıssadan Hisse":
Hiçbir zaman, başkalarının sizin için yapabileceği bir şeyi siz yapmayın!
“Kaplumbağa” işi başkalarının yapmasını sağlayarak övgüyü kendi topladı!
Zaire Masalı
Nokta.
...
DURUM ANALİZ
Arşiv'den "31 Mart" not'u?!
Kitap'tan pasaj şu:
"Gizli odalarda purolarını tüttürüp viskilerini yudumlayan birkaç milyarderin, bırakın Dünya'yı kontrol etmeyi, olup biten her şeyi anlamasına bile imkan yoktur."
(Sayfa 393, Homo Deus, yarının kısa tarihi, Yuval Noah Harari, Kolektif Kitap)
Yorum şu:
Öncelikle minik bir açıklama:
Kitap özeti yapamıyorum, eski kitap özetlerini gündeme uygun olanları tekrar ediyorum.
Adı geçen kitabı bir tanıdık getirdi, okuyabildim.
Yani, kitap almakta sıkıntı var, iki bilgisayar pert, son nefes'te.
Çok hızlı ısınıyor vs.
İş başlayınca nasılsa bol bol özet yaparız.
Şimdi bu kitap'ta yer alan satırlar üzerinden süreç'e bakacak olursak:
1. Gehlen (JANUS) ekibi, seküler bir ağız ile gelecek öngörüsü yapmış, çok değişkenli. Bilgisayar, siber dünya, teknoloji vb unsurlar üzerinden projeksiyon, olsa olsa yöntemi... Nüans?! Ölüm varken dünya cehennem'e dönmüşken, robotlar ya da ölümsüzlük Çağ'ında dünya nasıl olur, ölüm'e muhtaç bir dünya mı?
2. Diyor ki, dün'ün hikayesi dün'de kaldı. Artık zenginler, sistem'i ele geçiren güç'ün paralı askeri! Misal, Rockefeller öldü, ki, ölümsüzlük araştırmasını finanse eden işadamlarından biriydi. Başka?! Uzan şimdi nerede, ne kadar anlıyor süreç'ten? Karamehmet, Doğan, AKP'li zenginler vb?! Yani, diyor ki, süreç çok kompleks, para'ya sahip olmak yetmez, nitelikli bilgi şart. Yeni süreç'te kazanmak için danışmanlık ederi ödenmeyecek, süreç Neo II. Dünya Savaşı ise bilakis kazandıklarını korumak isteyen danışmanlık hizmeti satın alacak.
3. Kitabı yazanın ismine takılmadan söyleyelim, ne demiştik geçmişte, siz hiç milyar dolarlık adam oldunuz mu? Kitap'ta ne diyor, efsaneler çağı sona eriyor. Para'nın içine stratejik zeka kaçmamış ise mongol kafa insan ne ise beyin'siz para da o mana! Kağıt parçası. Başka?! Günümüz dünyasında güvenlik hayat memat mesele, bir de nitelikli istihbarat. Gelecek öngörüsüne sahip olmayan sermaye, anlık kazanabilir ama 1 şey değişir, bilgi sahibi olunmaz ise çok hızlı kazanılanlar kaybedilebilir. Mesaj bu!
Vs vs vs.
Not: Eczacıbaşı Yahudi İngiliz sermayesi mi yoksa Türk sermayesi mi?! Zorlu, Türk mü yoksa Yahudi Alman sermayesi mi? Ülker? Vb! Gördüklerinin yarısına! Çoklu satranç oynayan, her kesim'den adam'ı alır, yaşadığı ortam içinde kendi adına besler, sonra da amaç'a giden yol'da kullanır. ABD'den Rusya'ya, İsrail'den İran'a, Vatikan'dan Çin'e, Türkiye'ye vb hikaye budur, İngiliz / Alman rekabeti.
"Bu anlaşma uğruna üç ülke bölündü"
Ukrayna, AB ile ortaklık anlaşması imzalandı!
http://www.haberler.com/5-ulke-parcalanacak-yerine-14-ulke-kurulacak-5129758-haberi/Ukrayna, Moldova ve Gürcistan liderleri, Brüksel'de AB ile serbest ticaret ve siyasi ortaklık anlaşmalarına imza attı.
http://www.hurriyet.com.tr/ukrayna-ab-ile-ortaklik-anlasmasi-imzalandi-26695116http://www.hurriyet.com.tr/ingilteresiz-abyi-konustular-40259935http://www.hurriyet.com.tr/almanya-gucunu-arttiracak-40259937Nokta.
http://hayrullahmahmudozgur.blogspot.com/2017/03/ak-cuvaln-ad-zarrab.htmlhttp://hayrullahmahmudozgur.blogspot.com/2017/03/13-24-veveya-erdogan-bahari-baslad.html14 Şubat 2019
@HayrullahMahmud
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Quo vadis ve/veya MİT'çiler, Türkiye'yi nereye sürüklüyor?!
"Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, 'Hiç' sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.”
Mustafa Kemal (Atatürk)
1908 (Atatürk'ün S.D.V, s. 112)
...
DURUM
Kaht-ı rical.
Vasat'ın "şampiyon" olduğu zamanlarda iki ciddi sorun'umuz var.
a. Küre, yeni bir dünya savaş'ının içinden geçiyor ise hangi saf'ta yer almalıyız?
b. 31 Mart sonrası zemin çok kaygan, "yüksek kalkışma" kapsamında nerede durmalıyız?!
BOP'ta, derin MİT ve de CIA'nın vitrin'e sürdüğü Erdoğan bir saf'ta.
AB kapısından çıkmak istiyor, Hilmi Özkök, Mesut Yılmaz'ın süvarisi olarak.
Nüans?!
Abdullah Gül'ün vitrin'inde resim verdiği, derin Alman MİT'in beslemesi (Siemens) Gökçek'in taban'dan sürüklediği "yüksek akım" kapsamında, Erdoğan'ı Saddam gibi devirmek istiyorlar, bu da süreç'in alacakaranlık kuşağı!
Yani?!
Akçasal ya da sır'lar kapsamında, derin Alman network'ün Türkiye'deki elemanları ısparmaça.
Yani?!
Onlar yedi, bunlar yedi, şunlar yedi, elit Alman network hepsini kaydetti, şantaj yapıp, amaç'a giden yol'da kullandı.
Demem o ki:
Siyon (Derin Alman) Londra üzerindeki Gökçek'in eli de boş değil, Erdoğan'a karşı!
Erdoğan'ın da eli boş değil, Gökçek'e karşı!
Neticede, her ikisi de derin Alman beslemesi, iteklemesi.
Naçizane, eşek yükü kozmik kitap'lar ise süreç'in renkli baharatı.
Demem şu ki:
Çok yazdık, Yobaz BOP'ta, eşek'i dama kimler çıkarttı ise onlar indirmeli ama sorun çözmek "stratejik akıl" işi!
Neticede bu kafa ile sorun çözme adı altında ülkeyi parçala(t)mak da var.
Sorun, herkes'in çözebileceği bir sorun olsaydı, MİT çok'tan hikayeyi bağlamıştı, öpüşüp kucaklaştırmıştı.
Emniyet'in kilit noktaları da derin MİT'in kontrol'ünde, Ordu'nun da!
Ne var ki, sorun en derin'de olduğundan, istihbarat çare'siz!
Nüans?!
Bu sebep'ten, TSK'nın Silivri üzerinden esir alınma süreç'inde rol alan derin MİT'çiler, alfa stratejist'lere özel'den davetiye çıkartmaya gerek yok ise yedik'leri halt'tan mülhem, "Büyük Almanya" onlardan görev bekliyor!!!
Allah'la aldattılar, Atatürk'le aldattılar, istihbarat savaşları kapsamında, NATO, CIA, AB, 2007 sonrasında Rusya, Çin vb üzerinden aldattılar, ne var ki, dön dolaş aynı hikaye.
Matrix üçlemesinde olduğu gibi yine final'de aynı kısırdöngü'ye tekrar tekrar girildi.
Alman'ın domino taşları'ndan yaptığı iki yüz yıllık puzzle, Türkiye'de kullandığı elemanlar'ın "avanta inadı" üzerinden yıkılacak, vasat "Erdoğan ya da Gökçek'i kurtaracağız" derken, bıraktık Türkiye'yi bir yana, dünya yeniden kıyamet'i mi yaşayacak?!
Az'dan az, çok'tan çok gider ya da kaybedecek çok şeyi olanlar bu defa Almanlar.
Sırça köşk'ün Alaman varsılları keskin yol ayrımında!
Allah'ın verdiği akıl galip gelip, "ortak akıl" üzerinden çözüm / sulh mü üretilecek yoksa yeni kazan kazan'lar üzerinden Türkiye parçalatılacak mı?!
Yani?!
İstihbarat üzerinden "Tanrıcılık oynayan" Alman'ın, her kesim'den kullandığı, "kazan & kazan" üzerinden t'avladığı kim varsa, BOP'un final'inde en büyük güvenlik açığı üreten kalem.
Hepsi de ters ayak'ta.
Sistem robot ya da MİT, BOP'un final'inde "Alman robot".
Daha net ifade edelim, "oyun bitti".
The End.
Gordion Düğümü yine bu toprak'larda çözülecek ya da Kıyamet.
Nüans?!
Bundan sonra, yani 31 Mart sonrasında, MİT'in 'Müsteşar'ını almaya geldiklerinde, "Vay Erdoğan'ı alacaklar" diye ortalığı ayak'a kaldıran "vatan kahramanları" nasıl silah'a mermi sürdüler ise o "yüksek küresel Alman değerleri" korumak adına, mevzu-u bahis vatan ise silah'ların konuştuğu, mermi'nin ağız'a verildiği süreç'e giriyoruz.
Rüzgar eken fırtına mı biçer ya da kimin kellesi kaos'ta?!
Neticede, TSK'nın açılımı Türk "Silahlı" Kuvvetleri.
MİT'in açılımı da "Milli" olan değerlere düşmanlık yapan "yüksek ibnelik teşkilatı" değil ise real politik ortada:
Süngü ortada, mabadına güvenen ya da daha kibar deyişle söyleyelim götüne güvenen varsa, önden buyursun!
MİT'çilerin sikleri taşaklarına denk ise rüşvetçi, iğdiş edilmiş yavşak bir kısım paşalar, eski belediye başkanı rüşvetçi aferistler, ihanet'i finanse eden iş insanları üzerinden "fırıldak" çevirmeye devam etsinler.
Atatürkçüler'in zekası ile alay edebiliyor iseler bir kez daha alay etsinler.
2007 denklemi mazi oldu!
Neticede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk kitapları yazılarak, açık artırmada satılarak inşa edilmedi.
Velev ki, öyle değil böyle, işte kapı ahan da işte sapı!
Netice:
FETÖ'cü dedikleriniz de, derin Alaman network'ün amaç'a giden yol'da Erdoğan gibi, Gökçek gibi kullandığı aparatlar ise yani amaç'a giden yol'da eli en temiz olanlar yani süreç'te eldiven kullananların parmak izleri de yek tek ortada!
Şener Eruygur t'avlanmamış olsaydı, Jandarma'ya operasyon çekmek o kadar kolay mıydı?!
MİT zinciri, CNR Ceyda, Çekirge, Gökçek vb.
Yani?!
"İstihbari darbe" kapsamında, BOP'ta yaşanmadık rezillik kalmadı.
İlker Başbuğ, akademisyen olarak konuşuyor ise sorun yok, eski Genelkurmay Başkanı olarak konuşuyor ise yine sorun yok; bunlardan kafi miktarda var!
Ne var ki, istihbarat adına, Silivri / Ergenekon üst başlığı üzerinden konuşuyor, konuşturuluyor ise sıkıntı büyük!
Bu "ceylan duruş" savaş kaybettirir.
Silivri'de her ne yaşandı ise Alaman madalyalı Zapsu'nun "bu adamı deliğe süpürmeyin, İran'la savaş'ta kullanın" ricası kapsamında yaşandı.
"Bu adam" dediği, MİT & CIA'nın keşfi Erdoğan'dı.
Asker'in başına çuval geçti ise bu kadro üzerinden geçti, geçirtildi.
Yani?!
Bush ekip'i "onay" verdi ise kimlere niye onay vermiş, açık seçik söylemek gerekmez mi?!
"Silivri çuvalı"nı başımıza geçirten kadro bu kadro!
Ezcümle:
Atatürk, vatan'ı Atatürk kitap'ları yazarak, ekran'da tarih anlatarak kurtarmadı ise "Entelektüel Paşa" hangi üniversite adına konuşuyor ise o o üniversite'nin titr'i ile konuşsun ya da FB adına konuşuyor ise açık konuşsun, ne dediği anlaşılmıyor!
Yeditepe de, Bahçeşehir de olsa fark etmez, melodileri farklı değil!
Neticede, BOP'ta Türkiye'nin hali de ortada, akademik ya da demokrat / kodu mu oturtan vb fark etmez, Paşa'ların IQ ve/veya EQ'ları da!
İstihbarat üzerinden Aziziyeciler'i de Enveriyeciler kullanıyor ise bu kadar istihbari şaka kafi, yeter.
Bu yüksek zeka'lardan mülhem ya da her kesim'den besleme'lerden kaynaklı diyelim, Matruşka BOP'ta "Büyük Almanya" darda!
Ex'cümle:
Soru:
200 yıllık sömürge yarışı'nda, derin Alman'ın zekası, "İki Almanya"yı üretti ise direkt ya da endirekt 'Alman zekalılar'dan mülhem Türkiye kaç parça?
Cevap:
Mevcut dış haritalar'da iki parça, siyaseten uzun zamandır üç parça!
Yani?!
15 Temmuz'dan bu yana MİT "devlet" oldu!
Erdoğan da MİT'in "Neo Enver" Başkanı ya da "Tanrı Kral" yetkiler üzerinden Neo Saddam vb.
MİT'in "Başkan"lığında, 31 Mart çerçevesinde girilen yol'un sonu, Neo Sevr'e gidiyor.
MİT'in "alfa" başları "İsrail / İran" makas'ında!
Nokta.
...
24
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-abd-kongresi-ve-temsilciler-meclisi-butceyi-onayladi-41117625http://www.hurriyet.com.tr/dunya/patriotlar-icin-garanti-bekliyoruz-41117512http://www.hurriyet.com.tr/dunya/avrupa-ile-iran-catlagi-41117525http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-ingiliz-parlamentosundan-theresa-maye-sok-41117454https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47247791https://tr.euronews.com/2019/02/14/soci-zirvesi-idlib-bolgesi-teroristlerden-temizlenmeli-erdogan-ruhani-putinhttps://tr.euronews.com/2019/02/14/abd-baskan-yardmcisi-pence-ab-ye-iran-ile-yapilan-nukleer-anlasmadan-cekilin-cagrisi-yaptihttps://tr.euronews.com/2019/02/14/pompeo-orta-dogu-daki-sorunlarin-cozumunde-kimse-kenarda-duramazhttps://tr.euronews.com/2019/02/14/nato-ab-ulkeleri-ve-kanada-savunma-harcamalarini-artiriyorhttps://tr.euronews.com/2019/02/15/kesmir-de-paramiliter-konvoya-intihar-saldirisi-en-az-44-oluhttps://tr.euronews.com/2019/02/15/misir-da-ihvani-destekleyen-pek-cok-kisi-ve-kurulusun-varliklarina-el-konulduhttps://www.dw.com/tr/d%C3%BCnya-siyasetinin-kalbi-m%C3%BCnihte-at%C4%B1yor/a-47515632Not 1. 31 Mart öncesinde Erdoğan bir maaş, Gökçek iki maaş ikramiye vaat ediyor MİT'çilere! Silivri bir istihbarat şakası ise bu da BOP'un finalindeki gül'dürmeyen şakalardan bir diğeri. MİT'çilere basit soru: Erdoğan, Gökçek'in ifadesini İçişleri üzerinden alacak ise neden bugüne kadar beklemiş?! Kaldı ki, İçişleri Bakanı, Gökçek'in maaş'lı elemanı ise bir başka soru: MİT'in yönlendirmesindeki devlet, ne zaman, nasıl bu hale geldi?!
Not 2: 31 Mart 2019 öncesinde, istihbarat üzerinden yönlendirilen Alman zekalılardan ötürü sistem alarm veriyor. 2007 öncesinde de İngiliz & Fransız zekalılar'dan ötürü batak'taydık! Al birini vur ötekine! Osmanlı parçalanırken, Enver zinciri ne ise MİT'in BOP'ta yönlendirdiği besleme Alaman zincir benzer hikaye. Silivri yeni misafirlerini bekliyor. Silivri SiMİT Sarayı. İdam cezası bu konjonktürde gelir mi? Gelir! Yeter ki, MİT'çiler istesin.
Nokta.
16 Şubat 2019
@HayrullahMahmud
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Merhum'u (Merhume'yi) nasıl bilirdiniz ve/veya "Şubat Soğuğu" nedir, ne değildir?!
"Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız."
Abraham Lincoln
...
DURUM
Demirören Medya'nın başı Mehmet Soysal'ın yazısının başlığı:
"Şubat Soğuğu!"
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-soysal/subat-sogugu-41118742Yazının içi değil, başlığı üzerinden dikkat çekilen husus; Stv'de yayınlanan ve Mehmet Ağar'ın başrol'ünde olduğu malum dizi.
https://www.timeturk.com/tr/2012/05/13/28-subat-ta-mehmet-agar-rolu.htmlhttps://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/fetonun-isimsiz-ihbar-merkezini-desifre-ettik-1880412/"Şubat Soğuğu"?!
"Konjonktür, 28 Şubat'a döndü, Ağar sahneye çıkıyor, altyazısı" geçilmiş.
Mesaj; Ak Parti'nin içine!
"Şubat Soğuğu"ndan korkan, Davutoğlu'nun teknesi'ne atlasın!
Nüans?!
Konjonktür her şeye müsait, "kolpa" hariç.
Ağar sahneye çıkar ya da çıkmaz ayrı konu!
Ne var ki fırıldak devam eder ise birçok VIP cenaze çıkar.
İlk sırada Ağar'ın adı var.
Ağar, sadece 28 Şubat'ın soğuğu değil!
Aynı zamanda, 2007'de, CIA Gülenciler adına 'merkez sağ'ı çökertip, Ak Parti'yi merkez sağ oy'lar üzerinden, Erdoğan'ı yüzde 50'ye yükselten, hem pkk açılımına cevaz veren, hem de Silivri kumpası'na seyirci kalan 2007 Şubat'ının da soğuğu!
Uzun lafın hülasası:
"Kötüler ne işe yarar" sorusunun cevabı, "daha kötüleri tasfiye etmeye" ise Mehmet Ağar'ın zorlu sınav'ı ortada!
Ya Ağar onları tasfiye eder ya da tasfiye olur!
BOP yoluna niyazi!
Neticede, Ağar'ın üzerinden estirilen 'Şubat Soğuğu'nu, 2007'de Silivri'ye tıkılan Atatürkçüler kemiklerine kadar hissetti.
Davutoğlu o günlerde yan rol'lerdeydi.
Zapsu'nun, ABD'de verdiği "İran'la savaş" sözü kapsamında!
Ezcümle:
Mehmet Ağar, bunca zamandır Londra üzerinden korumaya alındı ise "Ağlayın" ya da "Ağlaşasınız" diye değil!
Neticede, Londra da eski Londra değil!
Siyon çarpması!
Ay Işığı parlamaya devam ediyor.
Nüans?!
"Şubat Soğuğu" ise üst başlık, kimlere Şubat soğuğu!?
2007'de Atatürkçüler'e kumpas kurulurken, kazık atarken bu kadar düşünen var mıydı?!
Takkeli medya her türlü rezilliğe batmış, bulaşmış, buna rağmen ar'sızlıkta zirve yarışı survivor.
Adam asmaca final.
Laf'la peynir gemisi yürümüyor, ne var ki, Neo Sevr mesafe almaya devam ediyor ise cevap'ını arayan son son soru:
Kolpacı merhum'u nasıl bilirdiniz?
El cevap: ?!
Nokta.
...
SÖYLEMMETRE
Enstantane 1:
İran'da 5.2 büyüklüğünde deprem
İran'ın güneyinde Basra Körfezi'ndeki Keşm Adası'nda 5,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem, Birleşik Arap Emirlikleri'nden de hissedildi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-iranda-5-2-buyuklugunde-deprem-41112038(...)
Enstantane 2:
İran'da intihar saldırısı
İran'da Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı sınır muhafızlarını taşıyan otobüsü hedef alan ve 27 askerin öldüğü intihar saldırısının bomba yüklü araçla gerçekleştirildiği bildirildi. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, saldırıyla ilgili, “İran’ın tamda 'Varşova sirkinin‘ gerçekleştiği günde terör saldırısına uğraması bir tesadüf mü? Görünüşe göre ABD her zaman aynı yanlışları yapıyor, ancak farklı sonuçlar elde etmeyi bekliyor’’ dedi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi ise "İran milletinin askeri ve istihbarat güçleri, bu hadisedeki şehitlerimizin intikamını elbet alacaktır’’ dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-iranda-intihar-saldirisi-41116070(...)
Enstantane 3:
İran'da Devrim Muhafızlarına intihar saldırısı: En az 27 ölü
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47225733(...)
Enstantane 4:
ABD, Rusya ile nükleer anlaşmadan çekiliyor
Donald Trump yönetiminin "Rusya zaten ihlal ediyor" iddiasıyla Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çekilme kararının ardından takvime açıklık getiren ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo anlaşmadan doğan yükümlülüklerini yarından itibaren askıya alacaklarını belirtti. INF'den 6 ay içinde çekileceklerinin Rusya'ya resmen bildirimini bilahare yapacaklarını söyleyen Pompeo, Rusya anlaşmaya uymaya geri dönmezse INF'nin fesh olacağını dile getirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise bu açıklamanın üzerine Güvenlik Konseyi'ni topladı.
https://www.sabah.com.tr/amerika/2019/02/02/abd-rusya-ile-nukleer-anlasmadan-cekiliyor(...)
Enstantane 5:
ABD, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çekildi
https://tr.euronews.com/2019/02/01/abd-orta-menzilli-nukleer-kuvvetler-anlasmasindan-inf-cekildihttps://www.turkishnews.com/tr/content/2019/02/15/inf-avro-atlantik-ve-iran-ahmet-kilicaslan-aytar/(...)
Enstantane 6:
Rusya da çekiliyor
ABD’nin Soğuk Savaş’ı bitiren ve 1987 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Moskova’dan da dün benzer bir adım geldi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de benzer adım atarak Rusya’nın da anlaşmaya katılımını dondurduğunu açıkladı. ABD’nin kararını “Dünya güvenliği kurban ediliyor” sözleriyle yorumlayan Putin, “ABD’li partnerlerimiz anlaşmadan çekildiklerini ilan ettiler. Bire bir yanıt vereceğimizi daha önceden ilan ettiğimiz için biz de Rusya olarak anlaşmayı askıya alıyoruz. Savunma ve dışişleri bakanlıklarımıza ABD ile nükleer silahlar konusunda hiçbir inisiyatif göstermemeleri talimatı verdim. Amerikan yönetimi silahlar konusunda attığı gerekçesiz adımlardan vazgeçtiğinde, masaya oturmak için olgunlaştığında kapımızı kendileri çalsın” dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/rusya-da-cekiliyor-41103637(...)
Yorum şu:
Bu, yeni bir dünya savaşı'na akan süreç'in rest'leşmesi olmalı!
İsrail / İran makas'ı.
NATO / ŞİÖ makas'ı.
ABD / Rusya makas'ı.
Yani?!
Çanlar Ankara için çalıyor!
31 Mart sonrası "1 Nisan".
Nokta.
...
24
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-istanbulda-gece-kulubunde-silah-sesleri-41118831http://www.hurriyet.com.tr/gundem/s-400-temmuzda-teslim-edilecek-41118732http://www.hurriyet.com.tr/dunya/yunanistanda-grip-salgini-56-can-aldi-41117980http://www.hurriyet.com.tr/dunya/paris-metrosunda-panik-41118118http://www.hurriyet.com.tr/dunya/ucakta-bomba-sakasi-kriz-yaratti-41117706http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/son-dakika-s-p-turkiyenin-kredi-notunu-acikladi-41118781https://odatv.com/ertugrul-ozkok-ne-yapsin-ne-yazsin-16021907.htmlhttp://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-metris-cezaevinde-yangin-41118713http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-sisli-belediye-binasinda-yangin-41118057https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47254062https://tr.euronews.com/2019/02/15/hulusi-akar-suriye-deki-guvenli-bolgede-sadece-turk-askerleri-olmalihttps://www.abcgazetesi.com/politika/dilipak-ak-parti-medyasi-diye-bir-medya-yok-cikar-medyasi-var/haber-121864https://www.haberturk.com/abd-de-is-yerine-silahli-saldiri-2374900https://www.thetimes.co.uk/article/eu-spying-fears-as-belgian-accused-of-being-double-agent-for-russia-zxq933h2316 Şubat 2019
@HayrullahMahmud
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Ek 2:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kimler aşağılamış, kimler aşağılatmış, kimler bu aşağılama'ya seyirci kalmış?!
Dava'ya gerekçe kılınan "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin Yargı Organlarını Alenen Aşağılama" iddiası kapsamında, medya'dan birkaç haber başlığı...
Unakıtan: Tekel'i yine ‘babalar gibi’ satarım
Tekel'e verilen teklifler için ‘‘Herkesin bulduğu gibi buldum’’ diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, ‘‘Babalar gibi satarım’’ söyleminden vazgeçmedi.
Sürecin devam ettiğini kaydeden Unakıtan, ‘‘Fiyat düşük oldu diye düşünmenin alemi yok, gereği neyse ona göre hareket edilir’’ diye konuştu.
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, Tekel ihalesinde verilen teklifleri değerlendirirken, ‘‘Beklentilerimizin daha fazla olduğunu herkes biliyor’’ diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Unakıtan, Tekel konusunda prosedürün işlediğini belirterek, ‘‘Komisyon kararını verecek. Ondan sonra Özelleştirme Yüksek Kuruluna (ÖYK) gelecek. ÖYK da gereken kararı verecek. Biraz bekleyin’’ diye konuştu. Unakıtan, ‘‘Teklifleri nasıl buldunuz’’ sorusunu ‘‘Herkesin bulduğu gibi buldum’’ şeklinde yanıtladı. Daha önce yaptığı ‘‘Ne olursa olsun satarım’’ açıklamanın hatırlatılması üzerine, ‘‘Bu sözü özelleştirmedeki irademizi belirtmek amacıyla söyledim’’ yanıtını veren Unakıtan, ‘‘Babalar gibi satarım demiştiniz bu fazla iddialı bir söylem değil miydi’’ sorusu üzerine de ‘‘Hayır hayır. Aynen devam ediyor’’ diye konuştu.
Unakıtan, özellikle sigara ihalesinin iptal edilip edilmeyeceğinin sorulması üzerine ise, şimdi ‘‘edilmeli mi edilmemeli mi’’ demenin yanlış olduğunu söyledi. Bunun prosedüre de aykırı olduğuna dikkat çeken Maliye Bakanı, ‘‘Ama beklentilerimizin daha fazla olduğunu herkes biliyor’’ açıklamasında bulundu. Unakıtan, ‘‘Tabi biz malı satan olarak en iyi fiyata satma gayreti içinde oluruz her zaman. Malımızı eder fiyattan satmak isteriz. Arzumuz o. Onun için elimizden gelen her türlü gayreti gösteririz’’ diye konuştu.
Oldukça yüksek beklentiler yaratılmışken, Tekel'in özelleştirmesinde fiyatın neden bu kadar düşük kaldığı konusunda ise Unakıtan, şöyle konuştu:
‘‘Herşey serbest piyasa ortamında oluyor. Kimseye şunu bunu vereceksiniz diye baskı yapılması sözkonusu olamaz. Alıcılar da hür iradelerini kullanarak kendi kararlarını verirler. Bu süreç devam ediyor. Sonunda ne olur hep beraber göreceğiz. Kimse malını çok düşük fiyata, yok pahasına satmak istemez. Biz elimizden gelen en yüksek fiyatı bulma gayreti içinde olduk ve olacağız. Bunun çalışmalar devam ediyor, devam eden bir süreçtir. 'Efendim fiyat düşük oldu' diye düşünmenin alemi yok. Gereği neyse ona göre hareket edilir. İlgili komiesyonlar var, ÖYK var. Bunlar ona göre kararlarını verirler.’’
Unakıtan, birkaç gün önce söylediği ‘‘Müjdeli haberlerim olacak’’ şeklindeki sözlerini hatırlatılması üzerine de ‘‘Bekleyin bakalım biraz’’ dedi.
Tekel: Bu teklif bize hakarettir
TEKEL Genel Müdürü Sezai Ensari, özelleştirme ihalesinde verilen tekliflerin kabul edilebilir olmadığını belirterek, ‘‘Teklifler hem Tekel'e hakarettir, hem Türk sigara piyasasına saygısızlıktır’’ dedi.
Tekliflerin özelleştirme hedefi olan 4 milyar doları aşacağını düşünürken verilen rakamların kendisini çok şaşırttığını söyleyen Ensari, Özelleştirme İdaresi ve Tekel Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kilci'nin ‘‘Umarım ihale komisyonu da bu yönde karar verir’’ yönündeki görüşüne katıldığını belirtti. ‘‘Ben de olsam hiç tartışmaya bile açmadan derhal ihaleyi iptal ederdim’’ diyen Ensari, şöyle konuştu:
‘‘Bence Özelleştirme Yüksek Kurulu'na sunulmasına gerek yok. Tabii ki sunuşu yapacaklar, bir şekilde nihai kararı Yüksek Kurul verecek. Ama eğer İhale Komisyonu'nun yetkisindeyse ben olsam bu rakamı Yüksek Kurul'a sunmam. Tekel'in özelleştirilmesinden kamuoyu, Özelleştirme İdaresi ve iktidar çok umutlu. Bu, hesap meselesidir. Adamlar çarpmışlar, toplamışlar, çıkarmışlar ve demişlerdir ki 'Bu fiyat bizim işimize yarar', tabii herhalde bu fiyata kolay kolay hiç kimse evet demez. Tekel özelleştirme programında bir motivasyon örneği, buna saygılı olmak icap eder. Ama gelen rakam, diğer kuruluşlara örnek teşkil edecek bir rakam değil ve Türkiye'ye önemli döviz girdilerini engelleyecek bir rakam.’’
Tekel'in 2002 sonu itibariyle 328 trilyon lira kár ettiğini anımsatan Ensari, Eylül ayı itibariyle 170 trilyon lira kárda olduklarını belirterek, yıl sonu hedeflerinin ise 250 trilyona ulaşılması olduğunu kaydetti. Daha önce de ‘‘Tekel Genel Müdürü olarak şunu ifade etmek isterim ki; bir erteleme, bir aksilik olursa Tekel'in şaha kalkması için gereken tüm yatırımlara, tüm girişimlere, çalışmalara başlarım ve bunları hayata geçirim’’ dediğini hatırlatan Ensari, sözlerine şöyle devam etti:
‘‘Sözümün arkasındayım. Kamuoyu rahat olsun. Tekel'in değerini düşürtmeyiz. Bundan öyle bir değer çıkar ki, daha sonra gelecek rakamlar en az bunun 3-4 katı olur. Ben bunu umut ediyorum. Ben kurumuma sahip çıkacağım. Bunu halk adına, kamuoyu adına rahatlıkla ifade ediyorum.’’
Tekel'e ‘ahlaksız bürokrat’ darbesi
Tekel'e teklif sayısı iyi
DEVLET Bakanı Ali Babacan, Tekel özelleştirmesinde önemli olanın, verilen teklifin miktarı değil, hükümetin özelleştirmeye bakışı olduğunu söyleyerek, ‘‘Hükümet özelleştirme istiyor mu? Büyükçe bir (evet). Özelleştirme illa ki olacak’’ dedi.
Tekel'e teklif veren firmanın sayısının da ‘son derece iyi olduğunu’ savunan, ‘‘rakamı da piyasanın belirleyeceğini' söyleyen Babacan, ‘‘Özelleştirmenin arkasındaki siyasi iradenin, son 10 yıldır hiçbir hükümet tarafından konulmadı’’ diye konuştu. .
Babacan, Financial Times gazetesinde dün yer alan ‘‘Tekel'e gelen fiyatların anlaksız bürokrasi yüzünden yetersiz kaldığı’’ yolundaki haberinin hatırlatılması ve nasıl değerlendirildiğinin sorulması üzerine, ‘‘Haberi okumadım ama bu ifadelere katılmak mümkün değil’’ yanıtın verdi.
CHP: Tekel'i sattırmayız
CHP Tekel'in özelleştirilmesine karşı çıktı. TEKEL için verilen tekliflerin açıklanmasından sonra dün bir basın toplantısı düzenleyen CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, hükümeti ‘‘Tekel'i satmayın yoksa sizden bunun hesabını sorarız’’ diye uyardı.
Yabancı tekellerin ülkenin en önemli kuruluşu olan Tekel'i yok pahasına kapatmak istediğini savunan Anadol, ‘‘AKP'nin maskesi düştü, gerçek yüzü ortaya çıktı. AKP'ye biçilen rol IMF ve Dünya Bankası politikaları doğrultusunda Tekel'i haraç mezat satmaktır’’ dedi. Anadol, Tekel için verilen tekliflerin açıklanmasıyla Tekel'de oynanan oyunun son perdesinin açıldığını savundu. Anadol, ‘‘Açılan tekliflerde sigara sanayi işletmesi için 1 milyar 150 milyon dolar, alkollü içki sanayi işletmesi için de 292 milyon dolar verildiği anlaşıldı. Sonuç, 'Tekel'i baba baba satarım' diyenler için tam bir hayal kırıklığı olmuştur’’ dedi. Tarihin tekerrür etmesinden üzüntü duyduklarını söyleyen Anadol, şunları söyledi:
‘‘Osmanlı binbir güçlük ve yüksek faizle aldığı ve hovardaca harcadığı dış borçları ödemeyince 1881'de ünlü Muharrem Kararnamesi'yle dünyaya iflasını ilan etmişti. Sonunda yabancı alacaklılar İstanbul'a gelip Düyun-u Umumiye İdaresi'ni kurdular. İkinci bir Maliye Bakanlığı gibi görev yapan bu şirket, tuz ve tütüne el koydu. Bunları kurduğu Reji İdaresi eliyle işletti. Reji İdaresi bu kadar vahşi ve yoğun sömürüyü sürdürebilmek ve köylünün tütününü zorla alabilmek için silahlı kolcu örgütü bile kurdu. Tarih tekerrür ediyor. Bugün bütçe açıklarının kapatılması amacı ile Tekel'in yabancı tekellere satılmasına gelindi. Oyunun son perdesi ihale tekliflerinin açılmasıyla başladı. Bugünün geleceği dünden belliydi.’’
https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/unakitan-tekeli-yine-babalar-gibi-satarim-181890...
Süleyman Soylu AKP hakkında neler söylemişti?
Yeni kabinede görev alan en ilginç isim AKP Trabzon milletvekili Süleyman Soylu oldu.
AKP’ye katıldığı günden bu yana Erdoğan ve hükümeti yere göğe sığdıramayan Süleyman Soylu, ‘yakın tarihlerde’ ise ağzına geleni söylüyordu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına getirilen Soylu, geçmişte Erdoğan ve AKP hakkında ağır ithamlarda bulunmuş, yolsuzluk suçlamaları yapmıştı.
Demokrat Parti Genel Başkanıyken AKP'ye demediğini bırakmayan Soylu daha sonra AKP'ye geçti, milletvekili ve şimdi de Bakan oldu. Soylu'nun DP'deyken yaptığı açıklamalar şöyleydi:
İşte Soylu’nun bazı konuşmalarından kesitler;
“AT ÜSTÜNDE DURMAYI BECEREMEYEN BAŞBAKAN”
20 Nisan 2008: Bu ülkenin herkese çatan ve kaos yaratan bir Başbakanı var ki, akşam evine gittiğinde karısına ve çocuklarına boynu bükük kalan esnafın, çiftçinin yerine kendini koymuyor. Kendisi evindekilerin yüzüne nasıl bakıyor. AKP iktidarından önce işsizlik yüzde 6’ydı bugün 11.3’e çıktı. Başbakan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi.
“PAÇALARINDAN YOLSUZLUK AKIYOR”
10 Aralık 2008: 29 Mart yerel seçimlerinde halk AKP hükümetine sarı, DP ise kırmızı kart gösterecek. AKP hükümeti, yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehir etti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Beceriksizlik ve yetersizlikle, Türkiye’yi krizle karşı karşıya bıraktılar. Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye'de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılmaktadır.
“BOYAN DÖKÜLDÜ RECEP TAYYİP ERDOĞAN”
31 Aralık 2008: Çeviriyorsun, boş geliyor. Bir daha çeviriyorsun, pas geliyor. Günlerdir, Filistin'de Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı acılar ciğerimize saplandı. Sen Olmert'le görüşüyorsun, ertesi gün bu katliamlar oluyor. Eğer Kırat iktidarda olsaydı, gök kubbe bu katliamı yapanların başına yıkılırdı. Önce çıktın, ‘Arabulucuyum' dedin, şimdi bölgedeki Müslüman ülkelerin kalbini almakla görevlendirildin. Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eydin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayip Erdoğan.
“BAŞBAKAN RANTIN BABASINI GETİRDİ”
25 Şubat 2009: Yolsuzluklarla mücadele edeceğim diyen hükümet, Türkiye'yi yolsuzluk çukuru içine batırdı. Tüyü bitmemişin hakkını yedirmeyeceğim dediler. Her gün tüyü bitmemiş yetimin üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım dedi sayın Başbakan, rantın babasını getirdi. Bunlar yarım doktor, yarım hoca.
“KENDİSİNİ PADİŞAH OLARAK GÖRÜYOR”
14 Mart 2009: Seçim sürecinde Türkiye’de çok manidar işler oluyor. AKP mensupları uzun zamandır genel başkanları ve başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak görmek istiyor. Ülkemizde sadaka kültürü var. Türkiye'de 3 kişiden biri fukaralık sınırının altındadır. Eleştirilmesi gerekenler insanları bu duruma düşüren hükümettir.
VE SONUNDA…
7 Haziran öncesi “‘Allah şahittir ki bütün bedenim kan gölüne dönse de Erdoğan'dan ayrılmayacağım” diyen Süleyman Soylu kırmızı plakayı kaptı.
https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/suleyman-soylu-akp-hakkinda-neler-soylemisti-993913/...
Bahçeli'nin bu sözleri paylaşım rekorları kırıyor
Bahçeli'nin Erdoğan hakkında söylediği sözler sosyal medyanın gündemine oturdu.
MHP grup toplantısında "Erdoğan ile Perinçek arasında bir seçim yapmak gerekirse Erdoğan'ı tercih ederiz" diyen Devlet Bahçeli'nin, seçim mitinglerinde Erdoğan hakkında söylediği sözler sosyal medyaya bomba gibi düştü.
Bahçeli'nin,"Her gün bize sövüyor, her gün yalan söylüyor. Peki kimdir bu gafil? Kendisine Cumhurbaşkanı diyen Erdoğan; be hey densiz, be hey kanun tanımaz, ahlak bilmez! Sen Cumhurbaşkanısın, sen devletin başısın! Ne geziyorsun meydanlarda? Bizimle ne uğraşıyorsun? Biz zalim Esad'a çok şükür 'kardeşim' demedik, ailecek tatile çıkmadık. Hele hele Kandil'in yolunu hiç bilmedik. Kandil'in tavizsiz havarisi, Ermeni hısmı, Türklüğün yaşayan düşmanısın!" ifadeleri sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bahcelinin-bu-sozleri-paylasim-rekorlari-kiriyor-156501h.htmhttps://odatv.com/vid_video.php?id=8F6DF...
BİMden Zapsu açıklaması
BİM, Erdoğan'ın danışmanı Zapsu'yla ilgili günlerdir sürdürülen tartışmalara açıklık getirdi.
Eryaman'daki operasyonun ardından ortaya çıkartılan Atabeyler çetesiyle yakalanan belgelere ilişkin haberlerde, Başbakan Erdoğan'ın danışmanlarından Cüneyd Zapsu'nun BİM'in sahibi olarak yansıtılması ve mağazının krokilerine de yer verilmesi üzerine, BİM, gazetelere ilan vererek bunun doğru olmadığını kaydetti.
İlanda, Zapsu'nun kuruluş safhasında şirketin hissedarı olduğu ancak 5.5 yıl evvel hisselerini sattığı belirtilerek, "Aslında bu herkesçe bilindiği gibi, Ticaret Sicili ve SPK başta olmak üzere kamuya açık resmi kayıtlarda da alenidir" denildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlarından Cüneyd Zapsu'nun isminin Atabeyler çetesiyle yakalanan belgelere ilişkin haberlerde BİM'in sahibi olarak geçmesi ve mağazının krokilerinin de yer alması nedeniyle BİM gazetelere ilan verildi. İlanda, Zapsu'nun şu anda BİM'in hissedarı bile olmadığı kaydedildi.
BİM'in, "Teşekkür ve Açıklama" başlığıyla gazetelere verdiği ilanda, öncelikli olarak Şirket'in satış anlayışı ve çalışmalarına değinilerek, gösterilen ilgi nedeniyle teşekkür edildi.
ZAPSU SAHİBİMİZ DEĞİL HİSSELERİNİ 5.5 YIL EVVEL DEVRETTİ
İlanda, Eryaman'daki operasyonun ardından ortaya çıkartılan Atabeyler çetesine ilişkin haberler ve bu haberlerdeki Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu'nun isminin BİM ile ilişkilendirilmesine yanıt verildi.
Şirketin kuruluş safhasında hissedar olan Cüneyd Zapsu'nun, haberlerde şirketin sahibi gibi gösterilmeye çalışılarak, BİM'e "haksız ithamlarda" bulunulduğu kaydedilen ilanda, "Oysa Sn. Zapsu, 5.5 yıl evvel hisselerini satmıştır.
Şirketimizin yönetiminde ve hissedarları arasında bulunmamaktadır. Aslında bu herkesçe bilindiği gibi, Ticaret Sicil ve SPK başta olmak üzere kamuya açık resmi kayıtlarda da alenidir" denildi.
http://www.internethaber.com/bimden-zapsu-aciklamasi-24960h.htm...
Şehitlere ’kelle’ dil sürçmesi sayılamaz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı 2000 yılında Avustralya SBS Radyosuna verdiği demeçte terörist başı Abdullah Öcalan’a ’sayın’, şehit askerlere hitaben ise ’kelle’ dediği iddiasıyla 3 Ykr tazminat ödemeye mahkûm eden hakim, gerekçeli kararında bu sözcüklerin dil sürçmesi sayılamacağını belirtti.
Hakim kararda şunları yazdı:
"Bu konuşmada "kelleler" olarak tabir idilen insanlar bu vatan için ölen şehitlerimizdir. Şehitlik manevi açıdan kutsaldır. Korunması gereken değerlerin başında gelir. Şehitlik bu toplum için bu kadar önem arz ederken toplumu yönetme iddiasıyla ortaya çıkan insanların bu vatanın şehitlerinden "kelle" olarak bahsetmesi toplumda büyük infiale yol açtığı anlaşılmaktadır. Bir siyasetçinin ülkemizin şehitlerinden bahsederken daha itinalı konuşması gerekirken ve aynı konuşma bütünü içinde terörist başı Abdullah Öcalan’dan bahsederken sürekli "Sayın Abdullah Öcalan" derken Türkiye Cumhuriyeti’nin devamı için can veren ve artık Türk halkından sadece saygı bekleyen vatan şehitleri için toplum içinde hakaret içeren bir söz olarak nitelenen "kelle" tabirinin kullanıması dil sürçmesi olarak kabul edilemez. Şehit yakınlarının devlet ve devlet adamlarından tek beklentisi şehitlerine saygı gösterilmesidir. Şehit yakınları ölen evlatlarına "kelle" denmesinden ötürü manevi olarak çöker, ağır bir bunalıma girer. Bu hayatın olağan akışına uygundur."
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan cuma namazını, AKP Genel Merkezi’nin karşısında bulunan Başyazıcıoğlu Camisi’nde kıldı.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın da bulunduğu grupta Albaraka Türk’ün sahibi Mustafa Latif Topbaş da vardı. Erdoğan cami çıkışında Topbaş’ı makam aracına davet etti. Başbakan ve Topbaş birlikte camiden ayrıldılar.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/sehitlere-kelle-dil-surcmesi-sayilamaz-7970320...
Trump'tan Erdoğan'a mektup: Aptallık etme, gel anlaşalım, seni sonra arayacağım, General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor!
ABD Başkanı Donald Trump'ın Barış Pınarı Harekatı'nın başladığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Suriye'nin kuzeydoğusundaki durumla ilgili anlaşma çağrısı yaptığı mektup ortaya çıktı.
İlk olarak Fox News muhabirinin Twitter'dan paylaştığı mektup, daha sonra Beyaz Saray tarafından da teyit edildi. New York Times gazetesi, Trump'ın dün Suriye hakkında Kongre liderleriyle yaptığı toplantıda Türkiye'nin askeri operasyonuna yeşil ışık yakmadığını ispatlamak için Erdoğan'a "ağır" bir mektup yazdığını söylediğini bildirdi. Trump daha sonra, Temsilciler Meclisi'nde azınlık lideri Cumhuriyetçi Kevin McCarthy'den mektubun kopyasını masadakilere dağıtmasını istedi.
Mektupta Trump, Erdoğan'a, "Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım" dedi.
Trump, ayrıca yolladığı mektubun ekinde Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani'nin Türkiye ile müzakere etmek istediğini ve bazı tavizler verme niyetinde olduğunu belirttiği mektubu da eklediğini ifade etti.
Türkiye'nin bazı sorunlarını çözmek için çok çabaladığını vurgulayan Trump, mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.
"Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani'nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum."
Mektubun üzerinde 9 Ekim 2019 tarihi olduğu görülüyor. Bu tarih, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusunda SDG'nin kontrolü altındaki alanda bir güvenli bölge oluşturmak için başlattığı Barış Pınarı Harekatı'na başladığı güne denk geliyor.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50077573...
Erdoğan'dan muhalefete "nota" eleştirisi
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak'ta 11 Türk askerinin ABD askerleri tarafından gözaltına alınması olayını değerlendirirken, ''ABD'ye nota verilmesini isteyen muhalefete de "ne notası veriyorsun, müzik notası mı" diye cevap verdi.
Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 11 Türk askerinin Irak'ta gözaltına alınması ve sonrasında ABD ile yaşanan kriz üzerinde durdu.
Ataların, yaşadığı tecrübeleri atasözleri ile çok güzel ortaya koyduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bir olay olduğunda 'pat' diye onun üzerine atlanmaz. Atalarımız tecrübenin neticesinde bunu dile getirmişler. Bize, öfkeyle kalkarak değil, olgunlukla kalkarak ve olgunlukla kararlarımızı almak yakışır. Bu göçebe devlet olmamamızın bize verdiği olgunluktur. Biz asırları aşmış, kökü binlerce yılı aşmış bir tarihten geliyoruz. Bunun bir deneyimi var.
"MÜZİK NOTASI MI?"
Öyle kalkıp nota verecek misiniz? Ne notası veriyorsun? Onu söyledim... Müzik notası mı? Olayı teşhis edeceksin, derinliğine teşhis edeceksin, anlayacak, bileceksiniz, ha verilmesi neyse ondan sonra verirsin. İki tane ortak arasında dargınlık olduğu zaman, bu dargınlığı nasıl gideririz, ona çalışılır. Ortak, 'yanlış yapıldı' diye ortaklığı bozmaz...
Ama bizde maalesef bakıyorsunuz muhalefet hemen kendine göre; 'şöyle böyle'. Yok, bu iktidar bu oyunlara gelmez. Bakın Irak olayını yaşadınız. Olayda bize neler söylendi, nasıl saldırıldı gördünüz. Ne oldu neticede? Attığımız adımlar vakur, tavrımızın hamdolsun ne neticeler getirdiğini gördünüz. Bunda sonra da aynı anlayışla tavrımızı sürdüreceğiz.''
Erdoğan, Kuzey Irak'ta cereyan eden ''talihsiz'' olayın kamuoyundaki tepkilerini bildiklerini ifade ederek, olayın ''diplomatik bir nezaket ile aşıldığını'' belirtti.
CHENEY İLE TELEFON DİPLOMASİSİ
Sorunun aşılaması konusunda ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile yaptığı telefon görüşmeleri hakkında bilgi veren Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün de ABD'li meslektaşı Colin Powell ile görüştüğünü anlattı. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Ayın 6'sında Cheney ile etraflı bir telefon görüşmesi yaptık. Ne söylediysek, o uygulamaya girdi. ABD ile ilişkilerimizin selameti açısından askerlerimizin serbest bırakılmasını istedik. Müşterek bir komisyon kurulmasını, aksi yöntemlerin iki müttefike yakışmayacağını ve ilişkilerimizi olumsuz etkileyeceğini de kendilerine bizzat ifade ettim.
Cheney bu tür olayların ilişkilerimizi zedelemeyeceğini, Türk-Amerikan ilişkilerine büyük önem atfettiklerini, askeri personelimizin süratle Süleymaniye'de, Türk askeri yetkililere teslim edileceğini söyledi.
"YANLIŞ BİLGİLERLE HAREKET ETMESİNLER"
Dışişleri Bakanı Powell da Gül'ü aradılar ve 'saat 06.00'da gece olması sebebiyle bırakamıyoruz, bir misafirhaneye bırakacağız' dendi.
Yani meşhur Türk atasözünde olduğu gibi 'Yanlış bir hesap Bağdat'tan döndü. Dileriz bundan böyle dostlar ve müttefikler yanlış kaynaklardan aldıkları istihbarı bilgilerle hareket etmesinler.
Bunu da kendilerine söylüyorum. İki dost, farklı kaynaklardan aldıkları bilgilerle hareket etmemeli. Doğrudan muhatabından, müttefikinden bilgi almalı. İnşallah yanlış hesaplar yapılmamalı. Milli hissiyatı anlayışla karşılıyoruz. Diplomatik nezaket gerektiren bu konuların siyasi istismar konusu yapılmasına hiçbir vatandaşımızın gönlünün razı olmayacağına inanıyoruz.''
BÜROKRATLARA ÇAĞRI
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, bürokratlardan, ''halkına karşı sorumluluğu üstlenmiş olan milletvekilleriyle diyaloğu daha iyi zeminlere taşımalarını'' isteyerek, bunun ülke yararına olduğunu dile getirdi. Dört bir koldan ülke kaynaklarını birleştirmeye çalıştıklarını vurgulayan Erdoğan, ''Kimse bizi töhmet altına bırakmasın. Bu beyhude çabaya girenler daha fazla hüsrana uğrar'' dedi.
Yılların deliklerini kapatmaya, yolsuzluk ve hukuksuzluklarla mücadele ettiklerini ve bunu her alana yaygınlaştırmaya çalıştıklarınıanlatan Erdoğan, halkın menfaatlerini korumak için ellerinden gelen tüm gayreti gösterdiklerini bildirdi. Sanayicilerin ortak şikayeti olan ''elektrik fiyatlarının dünya standartlarının üstünde olmasına'' da değinen Erdoğan, bu konuda geçmişte yapılan doğalgaz anlaşmalarının bedelinin ödendiğini söyledi.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogandan-muhalefete-nota-elestirisi-157980...
13 sayfalık çuval sırrı
ABD hükümeti, 2010’da yaptığımız bilgi edinme başvurusu, temyiz itirazları ve 200’e yakın yazışmanın ardından, 2003’teki çuval olayına ilişkin sır gibi saklanan 13 sayfalık istihbarat yazışmalarının 3 sayfasını Hürriyet’e gönderdi. Belgelerde yazışma bölümleri yasal gerekçelerle büyük oranda kapalı tutuldu.
Bugün Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihteki en büyük kırılmalarından çuval olayının 10’uncu yıldönümü. Kuzey Irak Süleymaniye’de 4 Temmuz 2003 günü 11 Türk askerinin başına Amerikan askerlerince çuval geçirildiğini dönemin Ankara Temsilcisi Sedat Ergin’in haberiyle veren Hürriyet, ABD’nin Irak’tan sorumlu ordusu CENTCOM’a 3 yıl önce yaptığı başvuruyla, olaya ışık tutacak 13 sayfalık Amerikan istihbarat yazışmalarının varlığını doğruladı. Bilgi Edinme Yasası kapsamında hazırladığımız dilekçe, 200’e yakın yazışma ve telefon görüşmesinin ardından, paketin 3 sayfasını yazışmaların sadece gönderen ve alıcı bilgileri ile birkaç cümlesi açık biçimde elde ettik. Yaptığımız itiraz sonucu konu halen temyizde. Ancak Amerikan hükümeti Süleymaniye’de 10 yıl önce neler olduğunu, Türk askerlerinin sorgularında neler yaşandığını halen sır olarak tutmakta kararlı.
4 AYRI YAZIŞMA VAR
Centrom’un Hürriyet’e yolladığı 3 sayfalık belge, Türk askerlerinin Süleymaniye’de Amerikan kuvvetleri tarafından esir alınmalarından sonra Amerikan istihbarat birimleri arasındaki 4 e-posta yazışmasını içeriyor.
1) Buna göre ilk mesaj 4 Temmuz 2003 Cuma akşamı saat 20.20’de gerçekleşiyor. Mesajın konu bölümüne Turkish SF (Türk Özel Kuvvetleri) yazılmış. Gönderen bölümünde C5CM ile başlayan uzun bir kod var. Gönderilen adreste de D101 ile başlayan yine uzun bir kod bulunuyor. İlk satır ‘Sir’ (Efendim) diye başlıyor, sonrası kapalı. Bu mesajda olduğu gibi tüm yazışmalarda kapatılan yerlerde o bölümün hangi yasa maddesi uyarınca kapatıldığı açıkça belirtiliyor. Buna göre askeri operasyonlar, yabancı hükümet bilgileri, istihbarat faaliyetleri, dış ilişkiler, kişisel verilerin korunması konularında getirilen kuralların kapatılma gerekçesi olduğu belirtiliyor. İlk mesajın imza kısmında ise gönderen kişinin Bağdat Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki Zafer Kampı’nda (Victory Camp) o zaman Tümgeneral David Petraeus komutasındaki 101’inci Hava İndirme Tümeni’nin Ortak Görev Gücü Koalisyonu (CJTF) bünyesindeki irtibat subayı olduğu anlaşılıyor. Böylece mesaj, ‘Çuval olayı’nın ardından, Türk askerlerine operasyon emrini veren kişi olduğu iddiasıyla Türkiye’de uzun süre ‘Çuvalcı general’ adıyla anılan ve karıştığı bir seks skandalı sonrası geçen kasımda CIA Direktörlüğü’nden istifa etmek zorunda kalan Petraeus’un emrindeki kişilerin olayın tam göbeğinde olduğunu doğruluyor.
2) Türk askerler Süleymaniye’den alınıp büyük bir konvoyla Kerkük’e götürülürken, D101 kodlu kişi yaklaşık 9 saat sonra 5 Temmuz 2003 Cumartesi sabaha karşı 05.12’de C5CM’ye cevap veriyor. Hitap kapalı. Sonraki cümle “Birimlerimizden hiçbirinin bu konuda bir bilgisi yok.” Sonra yazılanlar ve imza ise yine kapalı.
3) 10 dakika sonra C5CM kodlu 101’inci Hava İndirme’nin irtibat subayı hem kendisine cevap veren hem yine kodu D101 ile başlayan başka bir istihbarat yetkilisine uzun bir cevap yazıyor.
5 Temmuz 2003’te saat 05.22’de gönderilen ve yine ‘Sir’ diye başlayan mesaj ise birkaç farklı kural uyarınca olduğu gibi kapalı.
4) 14 dakika sonra, saat 05.34’te C5CM kodlu irtibat subayı kodları D101 ile başlayan iki yetkiliye bir mesaj daha yazıyor. Ve yine kural gereği kapalı tutulan mesajın ardından da yazışmalar sona eriyor.
5 Temmuz 2003 tarihli Hürriyet gazetesi
Çuval olayı neydi
4 TEMMUZ 2003 cuma günü ABD Kara Kuvvetleri’ne bağlı 173’üncü Hava İndirme Tugayı askerleri, Kuzey Irak Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’na yaptıkları baskın sonucu 3’ü subay 8’i astsubay 11 Türk askerlerini esir aldı. Amerikalılar daha sonra başlarına çuval geçirip Türk yetkilileri 8 araçlık bir konvoyla yanlarında peşmergeler, Irak’ın işgalinden sonra ABD güçlerinin bölgede karargâh olarak kullandığı Kerkük Havalimanı’na götürdüler. Buradaki sorgulamanın ardından Türk askerler Bağdat’a nakledildi. ABD ve Türkiye arasında süren yoğun kriz diplomasisinin ardından 60 saat sonra hepsi serbest bırakıldı. 28 Şubat Soruşturması nedeniyle 5 aydır tutuklu bulunan, dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı emekli Korgeneral Köksal Karabay olayı şöyle anlattı:
ATEŞ ETMEYE HAZIRDIK
“Kerkük Valisi’ne suikast yapılacağı ihbarı üzerine Kerkük’ten gelen ABD askerleri, Talabani’nin sarayının çevresinde ilerlerken Türk timinin bulunduğu sokağa da girdiler. ABD askerlerinin arasında Türkiye’nin ekmeğini yiyen Talabani’nin oğlu (Bafel Talabani) da bulunuyordu. Tim komutanı (Aydın Eser) kapıya çıkıyor, ‘Hoşgeldiniz’ diyor. Üzerine çullanıyorlar. Bu esnada herkes ateş etmeye hazır. Tim komutanı Binbaşı Aydın Eser elini kaldırıp ‘Ateş etmeyin’ diyor. Hiç böyle bir şey olacağını tahmin etmemişler. Çünkü daha önce birlikte çay içmişler ve oturmuşlar.”
Keşke hiç gitmeseydim
Çuval olayının daha sonra gündeme gelen boyutlarından biri de, Amerikan askerleri 11 Türk askerini sorgularken yanlarında olan Türk tercümanlardı. Olayın ardından Türkiye’de vatan haini sayılacakları iddiasıyla ABD’ye iltica eden tercümanlar Savaş Dalkılıç (54) ve Tuncay Çelik (51) en tartışılan figürler oldu. Dalkılıç’la 2011 Ocak ayında California’nın San Diego kentinde sahibi olduğu sosisli dükkânında görüşmüştük. O dönem halen Tuncay Çelik’le ortaklardı. Ancak aynı yıl ortaklığı bitirdiler. Bir süre sonra Tuncay Çelik de dükkânını devredip işten çekildi. Dalkılıç şimdi sahibi olduğu Tayga şirketiyle yine San Diego’da askeri, kamp tipi ışık gereçleri satıyor. 10 yıl sonra Hürriyet’e konuşan Savaş Dalkılıç, şunları söyledi: “Ben herhangi bir suç işlemiş değilim. Yanlış bir şey yapmış değilim. Olay yanlış aktarıldı. Ben Türk’üm. Türk doğdum ve Türkiye’ye karşı hiçbir zaman yanlış bir şey ne düşündük ne yaptık. Vatanımı seviyorum. Bunun dışında insanların farklı bir şey düşünmesi beni rahatsız eder, etti. Vatan için, Türkiye için canımı her zaman veririm. Keşke gitmez olaydım. Bu işler de hiç olmasaydı. Türkiye’de olsaydım şu anda.”
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/13-sayfalik-cuval-sirri-23649390...
Müyesser Yıldız: Amerikalı senatörden "at pisliği" iması
Irak'ın işgâlini öngören meşhur 1 Mart tezkeresiyle ilgili olarak Türkiye ve ABD arasında yapılan pazarlıklar sırasında tarihe geçen, hatta Ergenekon kumpası iddianamesine giren bir söz kullanılmıştı.
Bu söz, “at pazarlığı” idi.
Olay şuydu:
ABD ile “arka kapı” görüşmelerini yürüten Cüneyt Zapsu, “ABD eğer kuzey cephesini açamazsa, güneyden girmek zorunda kalacak. Ben hesapladım, bunun maliyeti 600 milyar dolan bulur. Ama kuzey cephesi açılırsa, maliyet çok düşecektir. ABD'ye diyelim ki, 'Arkadaş, bize 100 milyar dolar ver. Her türlü yardımı yapalım'. Benim temaslarım var, bu ABD'de de böyle yapılıyor” dedi.
Bu değerlendirmenin ardından dönemin Ekonomiden sorumlu Bakanı Ali Babacan ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ABD'ye gitti. İlk görüşme, Dışişleri Bakanı Colin Powell'la yapıldı. Yakış, Türkiye'nin zararlarının nasıl karşılanacağını sordu. Şaşıran Powel, getirilen önerilerin kendisini aştığını belirterek, Başkan Bush'la görüşmelerini sağlayabileceğini söyledi.
O görüşme gerçekleşti. Yakış, aynı soruyu sordu. İşte bunun üzerine Bush, şu meşhur cevabı verdi:
“Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz? Teksas'ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır. At pazarına gelirsiniz. Bir atı gözünüze kestirip pazarlık edersiniz. Etraftan gelenler olur. Sonra bir bakmışsınız, cebinizdeki para da gitmiş at da... Cepler dışarıda kalmışsınız...”
Yakış, “Biz bunu at pazarlığı olarak görmüyoruz” derken, Bush, şöyle devam etti:
“Beyler, ABD topraklarında yapacağınız bir şey yok. Ülkenize gidin ve bu tezkereyi Meclis'ten geçirin.”
Bu gelişmeler haliyle tepki ve tartışmalara yol açtı. Bunun üzerine o vakitler sadece AKP Genel Başkanı olan (Başbakan Abdullah Gül'dü) Recep Tayyip Erdoğan, “Kamuoyuna yansıdığı gibi bu müzakerelerin odak noktası para ya da ekonomik konular değil daha çok Irak'ın bütünlüğü, Kuzey Irak'ta olası gelişmeler ve bunların Türkiye'nin geleceğine etkisini azaltmak için alınması gereken tedbirlerdir. Para ya da ekonomik destek kısa vadede rahatlatır. Ama siyasi alanda Türkiye istediklerini yaptıramazsa bunun bedelini nesiller boyu öderiz” açıklamasını yaptı.
16 YIL SONRA OVAL OFİS'TE YAPILAN “ESPRİ”
2003'teki bu olayı hatırlatmamızın sebebi mi?
Malûm 3 gün önce Erdoğan ve heyeti ABD'deydi.
Beyaz Saray, Oval Ofis'teki görüşmenin zabıtlarının bir bölümünü yayınladı.
Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök de bugünkü yazısında o zabıtların küçük bir kısmından söz etti.
Cumhuriyetçi Senatör Graham'ın, “Bizi buraya davet etmeniz iyi oldu. Türk dostlarımız için iyi bir Amerikan vatandaşlık hakları dersi olacak” diye “Laf sokuşturduğunu” belirten Özkök, Graham'ın, “And there is a pony in there somewhere if I can find it... (Eğer bulabilirsem orada bir yerde bir midilli (at) var...” şeklindeki cümlesini ise anlamadığını, bu sözün kendisine manasız bir laf gibi göründüğünü kaydettikten sonra şunları yazdı:
“İyi İngilizce bilen birkaç kişiye sordum. Böyle bir deyimi hiç duymamışlar. Biri 'Bir Güney Carolina yerel deyişi olabilir' dedi... Şüpheye düştüm... Acaba bu cümle o an nasıl Türkçeye çevrildi? Dışişleri Bakanlığı Türkçe zapta nasıl geçti?.. Bu herif terbiyesiz ve çok kaba... Bence Washington Büyükelçimizin bunun ne anlama geldiğini öğrenmesinde yarar var. İyi bir anlamı varsa mesele değil... Ama bir pislik yaptıysa... Cevabı aynı düzeyde verilmeli...”
Özkök, birilerine sormuş, ama nedense Google bakmak aklına gelmemiş. Oysa burada o deyimin yaklaşık 100 yıldır çeşitli versiyonlarıyla kullanıldığı, üstelik ABD eski Başkanlarından Reagan'ın “favori şakalarından” biri olduğu anlatılıyor.
Senatör Graham'ın söz konusu “esprisinin” anlamından önce toplantının başlangıcında Trump ve Erdoğan arasında geçen diyaloğu aktaralım.
Her ikisi de görüşme konularına değinirken, ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini vurguladı.
İşte bundan sonra Senatör Graham, Ertuğrul Özkök'ün dikkat çektiği o sözleri söyledi.
Trump da, “Sanırım yapacağız, değil mi Jim” karşılığını verdi.
Graham'ın, “And there is a pony in there somewhere if I can find it... (Eğer bulabilirsem orada bir yerde bir midilli (at) var” sözünün anlamına gelince;
“İyimser ve kötümser” bakış açısını göstermek amacıyla kullanılan bir deyim.
İyimserliği anlatmada en yaygın olarak kullanılan iki örnek de özetle şunlar:
- Çocuk Noel'de ailesinden midilli at ister. Sabah heyecanla kalkıp, ağacın altına baktığında at pisliği görür. Pisliği karıştırmaya başlar. Ailesi ne aradığını sorduğunda, “Midilli bunun içinde bir yerlerde olmalı” der.
- Bir aile kişilik gelişiminden endişe duydukları ikiz çocuklarını psikiyatriste götürür. Psikiyatrist, kötümser çocuğu oyuncak, iyimser çocuğu at pisliğiyle dolu bir odaya koyar. Kötümser çocuk oyuncakların hiçbirisiyle oynamak istemez. İyimser çocuk ise gübre yığınının üstüne çöküp, kepçe ve elleriyle kazımaya başlar. Psikiyatrist, ne yaptığını sorunca da, “Burada bir yerde midilli olmalı” cevabını verir.
Türkiye karşıtlığı, terör örgütü taraftarlığıyla bilinen Graham, herşeye rağmen Türk-Amerikan ilişkileri konusunda “İyimserliğini” mi, yoksa dağ gibi sorunların içinden çıkılmasının mümkün olmadığını ifade etmek için mi o sözü söyledi bilmiyoruz, ama 16 yıl sonra bir kez daha “at”ın, üstelik de bu defa “pisliğinin” örnek verilmesi ne acı!..
https://odatv.com/amerikali-senatorden-at-pisligi-imasi-16111908.html...
44 milletvekiline ait 75 dokunulmazlık dosyası Meclis’te
HDP Eş Genel Başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan'ın da aralarında olduğu 44 milletvekiline ait 75 dokunulmazlık dosyası TBMM Başkanlığı'na sunuldu.
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu’na sevk edildi. Dokunulmazlık dosyalarından 40’ı HDP, 2’si AKP, 1’i CHP, 1’i de MHP milletvekillerine ait.
10 milletvekilinin dokunulmazlık dosyası meclise sunuldu
HDP’li Buldan ve Temelli’nin yanında dokunulmazlık dosyası bulunan milletvekilleri şöyle:
“HDP’den Hakkari Milletvekili Leyla Güven, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz, Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy, Mardin Milletvekili Tuma Çelik, Siirt Milletvekili Sıdık Taş, Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları, Şırnak Milletvekili Nuran İmir, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki, Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, Muş Milletvekili Şevin Coşkun, Batman Milletvekili Feleknas Uca, Mardin Milletvekili Pero Dundar, Batman Milletvekili Nejdet İpekyüz, Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş, Mardin Milletvekili Mithat Sancar, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, Mardin Milletvekili Ebrü Günay, Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir, Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Mersin Milletvekili Rıdvan Turan, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ, Adana Milletvekili Kemal Peköz, Muş Milletvekili Mensur Işık, Van Milletvekili Muazzez Orhan, Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, AKP’den İzmir Milletvekili Fehmi Alpay Özalan, Düzce Milletvekili Fahri Çakır, CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı.” DHA
https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/44-milletvekiline-ait-75-dokunulmazlik-dosyasi-mecliste-5366946/...
İşte Recep Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan dosyası
https://www.ulusal.com.tr/gundem/iste-recep-tayyip-erdogan-in-yuce-divan-dosyasi-h62752.htmlDoğu Perinçek'in son kitabı: TAYYİP ERDOĞAN'IN YÜCE DİVAN DOSYASI
Genel Başkan Dr. Doğu Perinçek'in son kitabı "TAYYİP ERDOĞAN'IN YÜCE DİVAN DOSYASI" isimli son kitabı Kaynak Yayınları tarafından yayınlandı.
Kitapta, BOP Eşbaşkanı ve Diyarbakır'ı BOP'un merkezi yapma görevlisi Tayyip Erdoğan'ın, Yüce Divanlık suç dosyası belgelerle ortaya konuyor.
Haçlı İrticanın temsilcileri Tayyip Erdoğan ve benzerlerinin Çankayımızı ele geçirme saldırılarını püskürtmekte önemli bir malzeme olan kitap, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde daha da önem kazanmaktadır.
http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/dogu-perincek-in-son-kitabi-tayyip-erdogan-in-yuce-divan-dosyasihacli-irtica-10144...
Cüneyd Zapsu: "Delikten aşağı süpürmeyin. Kullanın!"
ZAPSU'NUN TEYP DEŞİFRESİ:
'KULLANIN'
AKP yetkililerinin yalanlama çabalarına karşılık, Washington'daki toplantının teyp kayıtları, Cüneyd Zapsu'nun Başbakan Erdoğan için Amerikalılara iki defa "use..." (kullanın) dediğini ortaya koyuyor
Milliyet Washington muhabiri Yasemin Çongar'ın geçen cuma günü gazetemizin manşetinde yer alan "ABD'de Hamas Kavgası" başlıklı haberi, Türkiye'nin siyasi gündeminin en önemli tartışma konularından biri haline geldi.
Çongar, bu haberinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel danışmanı Cüneyd Zapsu'nun Washington'daki American Enterprise Institute adlı araştırma kuruluşunda (think tank) Amerikalılarla yaptıkları tartışmaları aktarıyordu.
Haberin en çok hassasiyet yaratan noktalarından biri, Zapsu'nun Başbakan Erdoğan'ı kastederek, Amerikan tarafına "Bu adamı kullanın" dediğini aktaran bölümdü.
Zapsu'nun bu sözleri önceki akşam AKP'nin Merkez Yürütme Kurulu toplantısında da ele alındı.
Milliyet AKP muhabiri Abdullah Karakuş'un aktardığına göre, toplantıya katılan Şaban Dişli, konuyu haberleştiren gazetecilerin çeviri hatası yaptıklarını söyledi.
Dişli, "Erdoğan'ın tüm dünyada kredibilitesi var, kredibilitesini kullanın dedik; Erdoğan'ı kullanın demedik" şeklinde konuştu.
Milliyet, bu konuda herhangi bir yanlış anlamaya yer vermemek üzere Washington muhabiri Yasemin Çongar'ın elindeki teyp kaydından Zapsu'nun bu konudaki sözlerinin İngilizce orijinali ile Türkçe çevirisini okurlarınının dikkatine getiriyor:
'Onu sömürün' de dedi mi?
Zapsu, konuşmasında Amerikalıların Erdoğan'ı "kullanmaları" anlamına gelen sözler sarf ederken, önce İngilizce "kullanma" fiiline kıyasla daha ağır bir anlam içeren "exploit" sözcüğünü kullanıyor, ancak bunun yanlış olacağını hemen fark ederek düzeltiyor.
Redhouse Sözlüğü, exploit sözcüğüne Türkçe şu karşılıkları veriyor: "Sömürmek, istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak, istifade etmek."
İNGİLİZCE TEYP KAYDI:
This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to... I'd say "exploit" is a bad word, but kullanmak or use...
(Zapsu burada Türkçe kullanmak sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use... Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer...
TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
Bu adam dürüst bir adam. Kendi inançlarına sahip ve bu inançlarında samimi. Lütfen şunu yapmaya çalışın... "Sömürmek" kötü bir kelime, ama kullanmak... Bu adamdan yararlanın. Çünkü bu kişinin çok itibarı var, hem kendi inançları nedeniyle Müslüman dünyasında, hem de Batı tipi demokrasiye inanıyor. Bence onu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine onu kullanın... Burada ve Avrupa'da bundan yararlanmalısınız. Teklifim budur.
http://www.guncelmeydan.com/pano/cuneyd-zapsu-delikten-asagi-supurmeyin-kullanin-t28621.html...
Erdoğan 'Kürdistan' açılımı yaptı, 'Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak' dedi
Başbakan Erdoğan Diyarbakır'da on binlere hitap etti; 'Kürt kardeşim Türk kardeşim, Zaza kardeşim, bu cumhuriyet senin cumhuriyetindir, artık bu ülkede asimilasyon olmayacak' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 21 yıl sonra Diyarbakır'a gelen Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'yi ağırladığı kentte onbinlere hitap etti. Açılım yaparak "Kürdistan" kelimesini kullanan Erdoğan, "Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki değerli kardeşlerimi selamlıyorum" dedi ve "Diyarbakırlı büyük şair Sezai Karakoç diyor ki; 'Diyarbakır sadece Türklerin değildir. Diyarbakır sadece Kürtlerin değildir. Diyarbakır sadece Arapların değildir. Tıpkı Erbil gibi, Diyarbakır hepimizindir.' Biz Erbil’de kendimizi, kendi şehrimizde hissettik. Siz de kendinizi şehrinizde hissedin diyorum" ifadesini kullandı. "Kürt kardeşim, Zaza kardeşim, bu cumhuriyet senin cumhuriyetin" diyen Erdoğan, "Yeni Türkiye'de inkâr, ret, asimilasyon olmayacak" görüşünü dile getirdi. "Aaah, burada bir kişi daha olacaktı" diyen Erdoğan, konuşmasında, Türkiye'den kaçmak zorunda kaldığı Fransa'da hayata veda eden Ahmet Kaya'yı da andı. Erdoğan, "Hiç endişeniz olmasın" vurgusu yaparak "dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun bir, beraber olduğu, yeni Türkiye olduklarını göreceğiz" ifadesini kullandı.
Tatlıses ve Perwer'den sonra kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
- Diyarbakır, ey Diyarbakır. Kardeşlik şehri Diyarbakır. Sizi yürekten selamlıyorum. Sizleri hasretle selamlıyorum. Bağlar, Bismil, Çermik sizi kalpten selamlıyorum. Çüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hazro sizi gönülden selamlıyorum.
- Kayapınar, Lice, Silvan, Sur sizi kalpten selamlıyorum. Bugün buradan, Şanlıurfa’yı Mardin’i Hakkari’yi Muş’u Bingöl’ü, Bitlis’i 81 vilayetimizin tamamını selamlıyorum. Diyarbakır’dan, Diyarbakır’ın kardeşleri olan Mekke’yi Medine’yi Kudüs’ü Şam’ı İstanbul’u selamlıyorum. Diyarbakır’ın kardeşi Erbil’i buradan selamlıyorum.
- Bundan 81 yıl önceydi. 21 Haziran 1932. Hakkari Şemdinli’den sınırdan çok önemli bir misafirlerimiz gelmişti. Toprakları uçaklarla bombalanmıştı. Köyleri yakılmış yıkılmıştı. Eşleri dostları akrabaları katledilmişti. Yerlerinden yurtlarından yuvalarından kopmuş, sürgüne hüküm giymişlerdi. Şemdinli’den kardeşlerinin yurduna, yuvasına, hanesine Türkiye’ye geldiler.
- Buradaki kardeşleri onları muhabbetle kucakladılar. Hoş geldiniz dediler. Burası sizin evinizdir dediler. Tarih boyunca yaptıkları gibi sofradaki ekmeklerini onlarla paylaştılar. Gelenlerden bir tanesi şunu söylüyordu: “Biz Türkiye’de asılmayı bekliyorduk. İdam edilmeyi bekliyorduk. Zira Türkiye üzerinde bizi tutuklamak ve asmak için ağır baskı vardı. Ama biz Türkiye’ye seve seve geldik. Çünkü ölsek de Türkiye’de ölmek istiyorduk.”
- Evet bunu söyleyen, Molla Mustafa Barzani’ydi. Merhum “Allah’a dine İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletin de nasıl ki doğruluk dürüstlük varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardır. İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye’ye misafir oldu. Bugün de oğlunu, değerli dostum Mesud Barzani’yi misafir ediyoruz.
Tıpkı babanız gibi, amcalarınız gibi, kardeşlerinin toprağına Türkiye Cumhuriyeti’ne Diyarbakır şehrimize hoş geldiniz. Sizi sizin şahsınızda, Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum.
Sezai Karakoç diyor ki
Diyarbakırlı büyük şair Sezai Karakoç diyor ki “Diyarbakır sadece Türklerin değildir. Diyarbakır sadece Kürtlerin değildir. Diyarbakır sadece Arapların değildir. Tıpkı Erbil gibi, Diyarbakır hepimizindir”
Biz Erbil’de kendimizi, kendi şehrimizde hissettik. Siz de kendinizi şehrinizde hissedin diyorum.
Bugün büyük bir hasretle, vatan hasretine, anne baba kardeş hasretine de burada Diyarbakır’da son veriyoruz. Bugün büyük bir kavuşmaya, kucaklaşmaya hep birlikte şahit oluyoruz.
Diyordu ki “Ben seni özledim inan ki seni özledim. Baharın rengine sor. O ağacın çiçeklerine sor. Barış güvercinlerine sor. Arkadaşlık ve dostluğa sor. Hapishane duvarlarına sor. Onlar sana doğruyu söylerler. Ben seni çok özledim. İnan ki seni özledim”
Tam 37 yıl süren bu anlamsız, bu acı, bu kederli hüzünlü özleme bugün artık son veriyoruz. Türkiye’nin sesini, bu topraklarının sesini, bugün artık vatanıyla aşkıyla buluşturuyoruz. Nihayet hoş geldin Şivan Perwer diyorum. Evine vatanına anne baba ocağına hoş geldin diyorum. Diyorum ki, ah bugün biri daha aramızda olsaydı. Bu toprakların bir başka nefesi daha aramızda olsaydı.
Diyordu ki “Üzülme sen üzülme. Başını öne eğme. Gün olur kavuşuruz. Dert etme Diyarbakır. Ağlama sen ağlama. Kanlı bezler bağlama. Bu yangın söner bir gün. Ağlama Diyarbakır. Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır. Dağlarında kızıl ateş. Alnımda kızıl bakır. Çiğdemler solar gibi, anneler yanar gibi. Dizlerine döküldüm. Ağlama Diyarbakır”
Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına diyordu. Şimdilik Hoşçakalın çözüm diyordu. Hoşça kal ey sevgilim Türkiye diyordu. Ne var ki vatana hasret, dosta hasret şekilde tam 13 yıl önce bugün bir 16 Kasım’da gurbette hayata veda etti. Ahmet Kaya’yı Diyarbakır’ın Malatya’nın evladını, Türkiye’nin sesini, sevgili dostum Ahmet Kaya’yı rahmetle yad ediyorum.
Pazara kadar değil, mezara kadar
- Biz kardeşiz, biz pazara kadar değil mezara kadar, mahşere kadar biriz, beraberiz. Biz aynı coğrafyanın aynı toprakların medeniyetin mensuplarıyız.
- İşte bugün Şivan Perver 37 yıl sonra burada ve sağ olsun bütün sıkıntılara rağmen, hakikaten çok büyük bir sıkıntıyı yaşayan İbrahim Tatlıses kardeşimiz o da burada. Birlikte beraber düeti yaptılar. Ben İbrahim Tatlıses kardeşimizi de bugün çok daha iyi gördüm. Güzel bir final yaptı onu da gördüm. İnşallah kendisinin cd’leriyle yine bir araya olacağız, beraber olacağız. Rabbim ona da sağlığını sıhhatini lütfetsin.
- 100 yıl önce bu topraklarda cetvellerle sınır çizildi. Bizim muhabbetimize sınır çizemezler. Ortak medeniyetimize geleceğimize sınır çizemezler. Bizim gönüllerimizi hiçbir zaman birbirinden ayıramazlar. Onun için rahat olacağız. Geleceğe aynı aşkla aynı inançla yürüyeceğiz. Türkü Kürt’ten, Kürt’ü Türk’ten ayıramazlar. Şam’ın ağıtı bizim ağıtımızdır. Kamışlı’nın derdi bizim derdimizdir. Suriye’nin tamamında zalim Esad’ın akıttığı kan kardeşimizin kanıdır.
- Zalimlerin yanında yer almayacağız, sofrasında oturanlardan olmayacağız. Mazlumların mağdurların gariplerin yol arkadaşı olacağız. İşte bugün olduğu gibi. Kuzeyi güneyi doğuyu batıyı hep birlikte kucaklayacağız.
- Halepçe cayır cayır yanarken Diyarbakır’ın Konya’nın Çanakkale’nin ciğeri yandı. Bağdat, Basra bombalanırken Diyarbakır Uşak Adana kardeşleriyle birlikte gözyaşı döktü.
- Bir annenin çocuğuyla kendi ana diliyle konuşamıyor olmasından daha büyük azap ne olabilir? Şivan Perver kasetlerinin plaklarının nasıl saklandığını nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim. Faili meçhullerin sürgünlerin ne büyük bir acı olduğunu yaşayanlardan çok dinledim, bilirim. Ne yaşadıysak birlikte yaşadık. Rengi, tonu, şekli farklı olabilir. Ama aynı zulmü, aynı ötelenmeyi hep bu toplumda birlikte yaşadık.
- 2005’te burada Diyarbakır’da sizlere bir şey söyledim. Sizin meseleniz bizim meselemizdir dedim. O günden beri sözümüzün arkasındayız. Takipçisiyiz. Bizi tehdit ettiler vazgeçmedik. Bize engeller çıkardılar, aştık. Bize zorluklar çıkardılar, yılmadık. Partimizi kapatmak istediler, tuzaklar kurdular, sabotajlar yaptılar. Biz bir tek geri adım bile atmadık.
- Bizi yalnız bıraktılar, çözüme yanaşmadılar. Ama tek başımıza bu yolda ilerledik. Biz kardeşliğimizi perçinleyeceğiz dedik. Ezelden beri nasıl kardeşsek ebediyen kardeş kalacağız dedik. Baldıran zehri içmek gerekiyorsa içeceğiz dedik. Kürt de Türk de Laz’ı da Arnavut’u da Romanı da Boşnak’ı da benim kardeşim. Yaratılanı yaratandan ötürü seveceğiz dedik.
- Candan serden geçmek gerekiyorsa, geçeceğiz dedik. Bu kadim kardeşliği, bu kadar ortaklığını muhafaza edeceğiz dedik.
- Biz annelerin babaların gözyaşlarını dindirmeye, gençlerin ölümüne son vermeye ahdettik. İnkar, ret, asimilasyon politikalarına biz son verdik.
- Biz 23 Nisan 1920 ruhuyla yeni bir Türkiye inşa ediyoruz. Her etnik unsurla, her mezheple birlikte inşa ediyoruz.
- 1920’de TBMM’de Kürt Türk Arap Laz Çerkez velhasıl, nasıl bir ve beraber olduysalar, cumhuriyet nasıl birlikte kurdularsa, yeni Türkiye’yi de o ruh, o öz ruhuyla yeniden imar ediyoruz.
Bu cumhuriyet senin de cumhuriyetin
- Son haftalarda altını çizerek söylediğim sözü tekrar etmek istiyorum. Diyarbakırlı kardeşim, Kürt Kardeşim, Türk kardeşim, Zaza kardeşim. Bu cumhuriyet senin cumhuriyetindir. Bu cumhuriyet ne kadar İzmirlinin, İstanbullu’nun, Ankaralı’nın cumhuriyetiyse işte o kadar senin cumhuriyetindir. Bu bayrak senin bayrağındır. Sen herkes gibi 76 milyon gibi bu ülkenin öz be öz vatandaşı, bu vatanın bu bayrağın bu devletin sahibisin.
- Artık hiç kimse hiç kimseyi hor göremez. İkinci sınıf vatandaş muamelesi yapamaz. İhmal edilemez. Hiçbir kültür, hiçbir kimlik artık inkar edilemez. Yeni Türkiye’de ayrımcılık olamaz. Öteleme horlama olamaz. İnkar, ret, asimilasyon olamaz, olmayacak.
Halise teyze
- Başı açık da başı örtülü de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Okulsa okul. İşse iş. Her yerde eşit haklara sahip olacaklar. Alevi de Sünni de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Diyarbakırlı da Edirneli de birinci sınıf vatandaşıdır.
- Bu yeni süreçte bir şeye özellikle dikkat edeceğiz. Tıpkı cumhuriyetin ardından olduğu gibi bir tek parti zihniyetinin dayatmaların baskıların zulümlerin inkar ve reddin oluşmasına asla izin vermeyeceğiz.
- Farklılıklara tahammül edemeyenler bu bölgeye refah getiremezler. Yazarlara, şairlere, gazetecilere sanatçılara tahammül edemeyenler bölgeye barış getiremezler. Kendileri gibi düşünmeyenlere kast edenlere bölgeye demokrasi getiremezler.
- Bizim aracılara ihtiyacımız yok. Bizim tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz her zaman gönül diliyle konuştuk, konuşacağız. Bundan daha güçlü dil olabilir mi?
- Bakın, burada Diyarbakır’da şimdi aramızda mıdır bilmiyorum. Bir haber aldım. Bana 78 yaşındaki Halise Teyze’yi anlattılar. Kendisini hâlâ görmüş değilim. Ama bugün burada mı bilemiyorum. Şöyle diyor duydum ki Tayyip Erdoğan Diyarbakır’a geliyor diye heyecanlanmış. Duydum ki Allah ömrümün tamamını ona versin diye dua ediyormuş. Halise Teyze bir yıl oldu hiç çocuğumuz ölmedi diye Allah’a hamdediyormuş. Rabbim Halise Teyze’ye uzun ömürler nasip etsin.
- Halise Teyze’nin ettiği duayı, Mardin’de Hakkari’de annelerimiz de ediyor. Emin olun 780 bin kilometrekarelik vatan toprağında tamamı ediyor.
Bir ricam var
- Diyarbakır’dan bir isteğim bir ricam var. Eğer siz bu sürece sahip çıkarsanız inanın bu süreç büyüyecektir. Eğer siz bu bahara sahip çıkarsanız bu bahar daha da kalıcı olacak.
- Eğer Diyarbakır bu umuda sahip çıkarsa, bu fidanlar çınar olacak. Geleceğe umutla ilerleyecek. Unutmayın, söz silahtan etkilidir. Siyaset şiddetten çok daha etkilidir. Zalimin değil kendi halkının kendi kardeşlerinin mazlumların yanında durmak esastır. Ayrılıktan çatışmadan savaştan yana değil, her zaman barıştan dostluktan kardeşlikten yana olmak önemlidir.
- Onun için Mesud kardeşim başarılı oldu. şiddet hiçbir yolun çözümü değil. Kandan gözyaşından başka hiçbir şey getirmedi. Diyarbakır’ın bu sürece sahip çıkmasını istiyorum.
Cezaevleri boşalacak
- Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun bir olduğunu, beraber olduğu birlikte büyük Türkiye yeni Türkiye olduklarını göreceğiz. Hiç endişeniz olmasın.
- Diyarbakır bölgenin kutup yıldızı bir şehridir. Yol gösterici bir şehirdir. Zülküf ve Elyasa peygamberlerin evliyanın şehridir. Mekke Medine Kudüs ve Şam’ın ardından beşinci haremi şerifi sayılan bir şehirdir. Şunu bilin ki Diyarbakır huzurlu olursa Erbil, Kamışlı daha huzurlu olur. Unutmayın sizin sorumluluğunuz büyük. Bu yeni süreçte Diyarbakır’ın hakem olmasını, sürece yol göstermesini istiyorum.
- Bugün sizlere sadece değerli Mesud Barzani kardeşimle gelmedim. Sadece 37 yılın hasretini sona erdiren Şivan Perver ile gelmedim. Değerli sanatçı dostum kardeşim İbrahim Tatlıses ile gelmedik. Bugün buraya büyük bir açılış törenini gerçekleştirmek için geldik.
- Bugün bu törenle Diyarbakır’a toplamda 740 milyon liralık yatırım kazandırıyoruz, eski rakamla 740 trilyonluk. Yarın önce Bismil’e ardından Ergani’ye geçiyoruz. Açacağımız eserlerle birlikte bir seferde Diyarbakır’a 880 trilyon kazandırıyoruz.
- Bu tarihi günün ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Mesud Barzani’ye, Erbil’den geldikleri heyecanımızı paylaştıkları için şahsım adına teşekkür ediyorum. Şivan Perver’e 37 yıl sonra tekrar hoş geldin diyorum. Diyarbakır’a kazandırdığımız eserlerin hayırlı olmasını diliyorum. Rabbim kardeşliğimizi muhabbetimizi daim etsin diyorum. Hepinizi rabbime emanet ediyor, selam ve sevgiler sunuyorum. Birliğimiz beraberliğimiz daim olsun diyorum.
https://t24.com.tr/haber/erdogan-diyarbakir-sadece-turklerin-kurtlerin-araplarin-degil-hepimizin,244136...
13 sayfalık çuval sırrı
ABD hükümeti, 2010’da yaptığımız bilgi edinme başvurusu, temyiz itirazları ve 200’e yakın yazışmanın ardından, 2003’teki çuval olayına ilişkin sır gibi saklanan 13 sayfalık istihbarat yazışmalarının 3 sayfasını Hürriyet’e gönderdi. Belgelerde yazışma bölümleri yasal gerekçelerle büyük oranda kapalı tutuldu.
Bugün Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihteki en büyük kırılmalarından çuval olayının 10’uncu yıldönümü. Kuzey Irak Süleymaniye’de 4 Temmuz 2003 günü 11 Türk askerinin başına Amerikan askerlerince çuval geçirildiğini dönemin Ankara Temsilcisi Sedat Ergin’in haberiyle veren Hürriyet, ABD’nin Irak’tan sorumlu ordusu CENTCOM’a 3 yıl önce yaptığı başvuruyla, olaya ışık tutacak 13 sayfalık Amerikan istihbarat yazışmalarının varlığını doğruladı. Bilgi Edinme Yasası kapsamında hazırladığımız dilekçe, 200’e yakın yazışma ve telefon görüşmesinin ardından, paketin 3 sayfasını yazışmaların sadece gönderen ve alıcı bilgileri ile birkaç cümlesi açık biçimde elde ettik. Yaptığımız itiraz sonucu konu halen temyizde. Ancak Amerikan hükümeti Süleymaniye’de 10 yıl önce neler olduğunu, Türk askerlerinin sorgularında neler yaşandığını halen sır olarak tutmakta kararlı.
4 AYRI YAZIŞMA VAR
Centrom’un Hürriyet’e yolladığı 3 sayfalık belge, Türk askerlerinin Süleymaniye’de Amerikan kuvvetleri tarafından esir alınmalarından sonra Amerikan istihbarat birimleri arasındaki 4 e-posta yazışmasını içeriyor.
1) Buna göre ilk mesaj 4 Temmuz 2003 Cuma akşamı saat 20.20’de gerçekleşiyor. Mesajın konu bölümüne Turkish SF (Türk Özel Kuvvetleri) yazılmış. Gönderen bölümünde C5CM ile başlayan uzun bir kod var. Gönderilen adreste de D101 ile başlayan yine uzun bir kod bulunuyor. İlk satır ‘Sir’ (Efendim) diye başlıyor, sonrası kapalı. Bu mesajda olduğu gibi tüm yazışmalarda kapatılan yerlerde o bölümün hangi yasa maddesi uyarınca kapatıldığı açıkça belirtiliyor. Buna göre askeri operasyonlar, yabancı hükümet bilgileri, istihbarat faaliyetleri, dış ilişkiler, kişisel verilerin korunması konularında getirilen kuralların kapatılma gerekçesi olduğu belirtiliyor. İlk mesajın imza kısmında ise gönderen kişinin Bağdat Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki Zafer Kampı’nda (Victory Camp) o zaman Tümgeneral David Petraeus komutasındaki 101’inci Hava İndirme Tümeni’nin Ortak Görev Gücü Koalisyonu (CJTF) bünyesindeki irtibat subayı olduğu anlaşılıyor. Böylece mesaj, ‘Çuval olayı’nın ardından, Türk askerlerine operasyon emrini veren kişi olduğu iddiasıyla Türkiye’de uzun süre ‘Çuvalcı general’ adıyla anılan ve karıştığı bir seks skandalı sonrası geçen kasımda CIA Direktörlüğü’nden istifa etmek zorunda kalan Petraeus’un emrindeki kişilerin olayın tam göbeğinde olduğunu doğruluyor.
2) Türk askerler Süleymaniye’den alınıp büyük bir konvoyla Kerkük’e götürülürken, D101 kodlu kişi yaklaşık 9 saat sonra 5 Temmuz 2003 Cumartesi sabaha karşı 05.12’de C5CM’ye cevap veriyor. Hitap kapalı. Sonraki cümle “Birimlerimizden hiçbirinin bu konuda bir bilgisi yok.” Sonra yazılanlar ve imza ise yine kapalı.
3) 10 dakika sonra C5CM kodlu 101’inci Hava İndirme’nin irtibat subayı hem kendisine cevap veren hem yine kodu D101 ile başlayan başka bir istihbarat yetkilisine uzun bir cevap yazıyor.
5 Temmuz 2003’te saat 05.22’de gönderilen ve yine ‘Sir’ diye başlayan mesaj ise birkaç farklı kural uyarınca olduğu gibi kapalı.
4) 14 dakika sonra, saat 05.34’te C5CM kodlu irtibat subayı kodları D101 ile başlayan iki yetkiliye bir mesaj daha yazıyor. Ve yine kural gereği kapalı tutulan mesajın ardından da yazışmalar sona eriyor.
5 Temmuz 2003 tarihli Hürriyet gazetesi
Çuval olayı neydi
4 TEMMUZ 2003 cuma günü ABD Kara Kuvvetleri’ne bağlı 173’üncü Hava İndirme Tugayı askerleri, Kuzey Irak Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’na yaptıkları baskın sonucu 3’ü subay 8’i astsubay 11 Türk askerlerini esir aldı. Amerikalılar daha sonra başlarına çuval geçirip Türk yetkilileri 8 araçlık bir konvoyla yanlarında peşmergeler, Irak’ın işgalinden sonra ABD güçlerinin bölgede karargâh olarak kullandığı Kerkük Havalimanı’na götürdüler. Buradaki sorgulamanın ardından Türk askerler Bağdat’a nakledildi. ABD ve Türkiye arasında süren yoğun kriz diplomasisinin ardından 60 saat sonra hepsi serbest bırakıldı. 28 Şubat Soruşturması nedeniyle 5 aydır tutuklu bulunan, dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı emekli Korgeneral Köksal Karabay olayı şöyle anlattı:
ATEŞ ETMEYE HAZIRDIK
“Kerkük Valisi’ne suikast yapılacağı ihbarı üzerine Kerkük’ten gelen ABD askerleri, Talabani’nin sarayının çevresinde ilerlerken Türk timinin bulunduğu sokağa da girdiler. ABD askerlerinin arasında Türkiye’nin ekmeğini yiyen Talabani’nin oğlu (Bafel Talabani) da bulunuyordu. Tim komutanı (Aydın Eser) kapıya çıkıyor, ‘Hoşgeldiniz’ diyor. Üzerine çullanıyorlar. Bu esnada herkes ateş etmeye hazır. Tim komutanı Binbaşı Aydın Eser elini kaldırıp ‘Ateş etmeyin’ diyor. Hiç böyle bir şey olacağını tahmin etmemişler. Çünkü daha önce birlikte çay içmişler ve oturmuşlar.”
Keşke hiç gitmeseydim
Çuval olayının daha sonra gündeme gelen boyutlarından biri de, Amerikan askerleri 11 Türk askerini sorgularken yanlarında olan Türk tercümanlardı. Olayın ardından Türkiye’de vatan haini sayılacakları iddiasıyla ABD’ye iltica eden tercümanlar Savaş Dalkılıç (54) ve Tuncay Çelik (51) en tartışılan figürler oldu. Dalkılıç’la 2011 Ocak ayında California’nın San Diego kentinde sahibi olduğu sosisli dükkânında görüşmüştük. O dönem halen Tuncay Çelik’le ortaklardı. Ancak aynı yıl ortaklığı bitirdiler. Bir süre sonra Tuncay Çelik de dükkânını devredip işten çekildi. Dalkılıç şimdi sahibi olduğu Tayga şirketiyle yine San Diego’da askeri, kamp tipi ışık gereçleri satıyor. 10 yıl sonra Hürriyet’e konuşan Savaş Dalkılıç, şunları söyledi: “Ben herhangi bir suç işlemiş değilim. Yanlış bir şey yapmış değilim. Olay yanlış aktarıldı. Ben Türk’üm. Türk doğdum ve Türkiye’ye karşı hiçbir zaman yanlış bir şey ne düşündük ne yaptık. Vatanımı seviyorum. Bunun dışında insanların farklı bir şey düşünmesi beni rahatsız eder, etti. Vatan için, Türkiye için canımı her zaman veririm. Keşke gitmez olaydım. Bu işler de hiç olmasaydı. Türkiye’de olsaydım şu anda.”
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/13-sayfalik-cuval-sirri-23649390...
Bülent Arınç'ın Ergenekon davası yorumu: 'Türkiye bağırsaklarını temizliyor'
Meclis eski Başkanı ve AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, önceki akşam Ülke TV’ye çıkarak operasyon konusunda çarpıcı ifadeler kullandı. Arınç’ın açıklamaları şöyle:
Halının altındaki pislikler: Türkiye iyi bir noktaya gidiyor. Çünkü bu sıkıntılar, bu sancılar bir taraftan doğum sancısıdır, bir taraftan bağırsaklarını temizlemesidir. Bir taraftan Türkiye’nin gerçek bir hukuk devleti olmaya doğru gidişidir. Türkiye bu sancılarla ilk defa karşılaşmadı ama halının altına süpürülen pislikler gibi yıllarca görmezden gelinerek, korkularak, zaman içerisine atılarak, ertelenerek, bugünlere biraz daha devasa sorunlarla ulaştık. Zamanında çözülebilecek çok küçük, lokal bir hadiseyi biraz da kendi ellerimizle büyüttük. Bunda siyasetçilerin de kabahati var. Yeri geldiğinde belki yargının da kabahati var. Başka organların da kabahati var. Yani topyekun üniversitelerden tutun medyaya, siyasete kadar Türkiye’de olan her konuda olumlu veya olumsuz katkının
Orduevinden alınabiliyor: Ama TSK kendi içinde disiplinli bir kurumdur. Bakınız bir ordu kumandanını (İlhami Erdil) basit adi bir suçtan dolayı yargılayıp cezaevine göndermiştir. Kendi içindeki albayları, yarbayları ister zimmet olsun, ister ihaleye fesat karıştırmak olsun, isterse haksız zenginleşme olsun yargının önüne çıkarmaktadır. Dolayısıyla Orduevi’nden de bir ordu komutanının alınabileceği artık Türkiye’de 2008 yılında, halkın gözünün önüne gelmiştir.
http://www.gazetevatan.com/-turkiye-bagirsaklarini-temizliyor--187485-gundem/...
Erdoğan: ‘İki ayyaşın yaptığı yasa…’
https://www.sozcu.com.tr/2013/gundem/erdogan-konusuyor-10-301877/...
OSLO’DAKİ MİT-PKK GÖRÜŞMESİ TUTANAĞI VE AKP-PKK PROTOKOLÜ!!!
Çok önemli ve her eve lazım. Kaydedin, saklayın (Bir gün lazım olacak). İşte MİT ile PKK arasında Oslo’da gerçekleştirilen gizli görüşmenin metni:
Görüşmeler MİT müsteşarı Hakan Fidan, MİT müsteşar yardımcısı A.G., KCK yürütme konseyi üyesi Mustafa Karasu ve PKK’li Sabri Ok, Kongra-Gel başkan yardımcısı Zübeyir Aydar ve koordinatör ülke temsilcileri arasında geçiyor.
A. G. Öncelikle tekrar bizi biraraya getirmede katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bu çalışmaya başlarken çok uzun soluklu bir çalışma olacağının bilincinde başladık her iki taraf olarak. Yine her zaman aynı şeyi söyledik zaman zaman kesintiler olabilir kimi zaman inişler ve çıkışlar yaşanacaktır dedik. Önemli olan amaçta değişiklik olmamasıydı. Çünkü bizi bir araya getiren her iki taraftada çözüm iradesi bulunmasıydı. Böyle giriştik bu işe tüm gücümüzle karşılıklı asgari müşterekleri yakalamaya çalıştık bugüne kadar. Her seferinde biz kendi konumumuzuda izah etmiştik ve biz bir kanat devletle olan tüm iletişimin sağlanmasında hakeza diğer kanatta imralı ile daha sonra üstlendiğimiz misyon çerçevesinde bir kanal olduğumuzu söylemiştik. Muhataplarımızın tabi zaman zaman beklentilerinide alıyoruz. Bizi daha farklı bir profilde görmek istediklerini söylüyorlar. Birçok konuda zaten açık konuştuk yine açık söyleyecem kimi zaman bu bizi rencide etti yani neden bu güvensizlik diye. Ancak zamanı geldiğinde siyasi iradeye daha yakın kişilerin bu platformda yer alabileceğini zaten belirtmiştik. Her vesileyle bugüne kadarki temaslarımızda ne vaadettikse kendi ölçülerimiz dahilinde gerçekleştirdik. Bu gelişmede nihayetinde benzer bir şekilde oldu. Sayın Fidan bizimle birlikte bu toplantıya katıldı. Kendileri başbakanlık müsteşar yardımcısı onunda ötesinde başbakana en yakın kişilerden biri.
HAKAN FİDAN: Ben öncelikle merhaba diyorum tanıştığımıza memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. A. Hanım’ın da dediği gibi yaklaşık bir ay önce İmralıda sayın öcalanla bir araya geldik. Zaten ismimi söylemiştim. İsmim Hakan Fidan. Müsteşar yardımcısıyım ama sayın başbakanımızın özel temsilcisiyim. Şuan özellikle türkiyenin ortadoğuda taraf olduğu krizlerde arabuluculuk görevlerinde ekip varsa ekibin içerisindeydim şahıs varsada şahıs olarak görev aldım. Hala belli çalışmalar devam ediyor. Bu konuda arkadaşlarımızın uzun zamandır sizinle beraber devam ettirdikleri çalışmalar gerçekten her türlü takdirin ötesindedir. Ama bir noktadan sonra verilen raporlar çerçevesinde olayın teknik görünen bir çalışmadan öte daha siyasi içerikli daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca sayın başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. Takdir edersiniz ki oldukça hassas bir durum siyasi riski kabul edilemeyecek derecede yüksek bir durum. Kendisi bu konuda bir kaç cümle bile etmedi sadece bir iki defa bir şey söyledi. Ama etrafta bazı bakanlar defalarca gidip benim ismim ve benim pozisyonumda burada bulunmamın hükümet için çok ciddi bir risk alanı sıkıntı alanı olduğunu söyledi. Özellikle muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Zaten onların resmetmeye çalıştığı bir gerçeklik var buna hizmet edeceklerini kamuoyuna açıklamalarına rağmen. Sayın başbakan bu noktada ciddi olduğunu samimi olduğunu siyasi riskide yüklenmeye hazır olduğunu birkaç defa söyledi. Bu çerçevede biz arkadaşlarımızla beraber çalışmaya başladık. Orada sayın Öcalanla iki saatten fazla bir görüşmemiz oldu odasında. Üç kişiyiz baya uzun ve verimli bir görüşme oldu. Kendisinin sağlık durumu oldukça iyi. Zihni fevkaladeden iyi çalışıyor. Artikülasyonları oldukça sağlıklı. Konuları karşılıklı tartıştık. Tabi verdiği cevapları sürekli siyasi tahlilden geçirerek olaylara yaklaştığı için bizde siyasetin ve şu anda hizmet etmekte olduğumuz siyasetçinin ne düşünmekte olduğunu elimizden geldiğince aktarmaya çalıştık. Ben burada en büyük görevin de açıkçası bu olduğuna inanıyorum. Yani şu anda iktidarda bulunan seçilmiş siyasetçinin psikolojisi nedir perspektifi nedir olaylara nasıl yaklaşıyor ben bunu aktarmaya çalışacağım. Sizden aldığım perspektifide tabi oraya yansıtacağım ama bu arada belli konulardada belli mutabakatlara varma belli konularda tartışma görevini de cevap verme görevini de elimizden geldiği kadar üstlenecez. Ama tekrar ediyorumki ben burada ne dersem diyeyim belki çok fazla reklamlara gidebilir diye düşünüyorum ama hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti türkiyedeki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye realize etmeye çalışıyor. Bu noktada sayın başbakan beni görevlendirdi. Ben tekrar burada olmaktan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum. Ve teşekkür ediyorum.
SABRİ OK: Sağolun teşekkürler. Daha iyi öğrenmek daha iyi anlamak için bir kaç soru sormak istiyoruz. Siz gittiniz önderlikle görüştünüz. Kendisi de buna değer veriyor heyecanlı umutlu olduğunu olmak istediğini söylüyor. Ve tartışmanızın tabi ki siz biliyorsunuz bize iletilen mektup çok kısadır çok temel bazı ilkeler ve çerçeveden ibaret. Tartışmanızın ve görüşmenizin özetini bizimle paylaşmaya değer gördüğünüz hususları varsa dinlemek isteriz.
HAKAN FİDAN: Tabi. Şöyle ifade edeyim benim o zaman notlarım vardı şimdi yanımda değil. Ama ana başlıkları aklımda. Benim açıkçası yıllardır okuduğum kürt sorununun nereden kaynaklandığı ne boyutlara geldiği siyasallaşma süreci örgütleşme süreci sürekli takip ettiğim konular. Yani sayın öcalanla ilgili açık kaynaklara çıkan ve bizdeki olan bütün bilgiler malumunuz. Ama tabi orada bire bir belli konuları tartışmak farklı oluyor. Hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var. Zihinsel manada çözümleme manasında onu görüyorsunuz. Ve tabi yıllar boyu belli olayları yaşamış belli noktalara gelmiş belli dersleri çıkarmış. Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı çok daha objektif çok daha nesnel var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni memnun etti. En azından orada geçen süre gerçekten verimli bir süre olmuş. Bu noktada şunuda yakından takip etmeye çalıştık belli düşünce dönüşümleri zihinsel atlamaların hangi noktadan nereye geldiğini görmek de şahsen benim düşünce olarak bulunduğum yer açısından önemliydi. Çünkü görüyorsunuzki yüzde doksan doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir genel çizgiye gelindi. Ama orada olumlu bir hava var. Kendi dünyasında böyle bir psikoloji içerisinde. Fakat ona şunu söyledik biz türkiye deki siyasi rejimi ve şartları dikkate aldığımız zaman şu an hiç kimsenin özellikle sayın başbakanın çıkıp böyle bir şeyi ifade etme şansı yok. Ama şunu herkes bilir burada olumlu bir şey varsa sizin katkınız olmadan olumlu hale gelmeyeceğini biz hepimiz biliyoruz. Bu bilinen bir gerçek bunun üzerinde konuştuk. Sonuç olarak bütün türkiyenin yönetiminden sorumlu bir devlet adamı siyasetçi kimliğiyle beraber oda geliyor bu psikolojinin algılanmasında ve bu değeri kullanmakta fayda var diye düşünüyorum. Ben kendisine tüm çıplaklığıyla anlattım. İmralıdaki çözüm iradesini olaya iyi niyetle yaklaşımı sayın öcalanın yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi ulaştığı sonuçları ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de anlattım. Bu benim kendi gözlemim entellektüel analitik yaptığım şey. Çünkü ben herkesin söylediğini doğru varsaymak zorundayım. Niyet okumasına gidemem. Bu şartlardan dolayı bunu söyledi bu şartlardan dolayı bunu söyledi diyemem. Ama bütün çıplaklığıyla anlattım. Tabi yazık olan ne oluyor şimdi bu irade ve düşünsel hava varken modalitede ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bunun bir özel benzerini biz amerikayla iran arasındaki nükleer kriz var biliyorsunuz. İşte burada iran tabi bize güveniyor. Amerikada bir ölçüde güveniyor. Her iki tarafda biz nükleer değişime hazırız diyor. Fakat modalitede hiç kimse harekete geçemiyor. İranla en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor. Amerikalılarla en yüksek düzeyde konuşuyoruz biz hazırız diyor. Hadi gelin değişin dediğimiz zaman o diyor ki işte o toprakda olsun bu toprakda olsun modaliteyi bir şeye getiremiyoruz.
MUSTAFA KARASU
Sabri arkadaş izah etti bende o çerçevede bazı şeyler söylemek istiyorum. Biz belki birinci oslo görüşmesinde olmadı ama ikinci oslo görüşmesinden sonra hep şunu söyledik. Artık esas konulara girmemiz gerekiyor. Güven artırıcı önlemler yapılıyor işte biz ateşkes ve tek taraflı eylemsizlik kararı alıyoruz. Türkiyede bazı şeyler yapılacak kürt sorununda adım atılacak deniyor bunlar hep söyleniyor. Sonunda dördüncü osloda daha somut bir karara gidilerek önderlik yol haritası verecekti ve bunun üzerinde neler yapılacagı konusunda müzakere edilecekti. Bu konu dördüncü osloda var. Şimdi biz buraya gerçekten beşinci osloya müzakere için geldik.
A. G.: Tamam bende diyorumki önderliğin yol haritası elimde. Maddeleride belli. Haydi buyrun müzakere edelim.
MUSTAFA KARASU: Ben şuna inanıyorum devlet istesin şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.
A.G.: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim
Mustafa Karasu: İsterseniz götürürsünüz.
A.G.: Götürürüm tabi.
A. G.: Şuan götürürüm yani bir sakınca yok.
Mustafa Karasu: Demekki o zaman önderlikle görüşme sorunuda yok.
Sabri Ok: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.
A. G.: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.
Mustafa Karasu: Sabri arkadaş hakkında dava açılmış. Niye açılıyor biri kapatılırken. Şimdi sabri arkadaşı gönderebilirmiyiz.
Sabri Ok: Karasuyu göndereceğiz.
A. G.: Karasu yeter bize.
Mustafa Karasu: Bence dtpninde bizimde önder apoyu muhatap göstermemizden rahatsız olmayın. Önder aponun muhataplığının meşrulaşması türkiyenin çıkarınadır. Türkiye toplumunun önder apoyu muhatap olarak benimsemesi türkiyenin çıkarınadır. Şu söyleniyor otuz yıldır savaştık apoyu nasıl muhatap olarak kabul edelim. Bence aşiret devleti değildir türk devleti. Çıkarı söz konusu olduğunda türkiyenin bunları unutması demiyorum karşılıklı birbirimizi affetmesini bilmeliyiz. Bu savaşın başlatıcısı önderi odur. Bunu sizde kabul ediyorsunuz diyorsunuzki en makul önderliktir onunla anlaşabiliyoruz o doğru yaklaşıyor.
A. G.: Çünkü değiştim diyor.
Görüşmelerde taleplerimizin meşruluğunu kabul etmediniz mi?
A. G.: Devletde şuan karşı taraftaki talepleri bu halkın talepleri nedir onları masanın bir kenarına koyuyor. Ben bunların içerisinden hangilerini yapabilirim nekadar zamanda yapabilirim hangi koşullarda yapabilirim oda bunu tartışıyor kendi kendine zaten.
Sabri Ok: Tamam aşalım bunları beraber götürelim.
A. G.: Zaten diyorumki sizden gelen yani bu tabandan gelen partiden gelen örgütten gelen talepleri önüne koydu onun üstünden bakıyor.
Mustafa Karasu: Bize şunu söylediniz dedinizki devlet de genelkurmayda aynı görüşte hükümet de biz buraya üçüncü osloda bütün devlet makamlarının düşüncesi olarak geldik. Yani devlet bu konuda bir konsensüse girdi dediniz önceden yoktu ama şimdi bu oldu dediniz.
A. G.: Ordunun şuan yaptığı planlı bir operasyonu yoktur
Sabri Ok: Asker pozitif etki ve tepki göstermiş biliyoruz ve şunuda genelde biliyoruz siz de bilirsiniz bölgedeki askeri komutanlar genelde yani içinde farklı düşünenler olabilir ama genelde aslında hepsi daha çok çözüm ve barış isteyenlerdir.
A. G.: Diyorumki yürümekte olan bir süreç var. Bu süreç önemli bir süreç. Bizim bugüne kadar yürüttüğümüz karşılıklı çalışmalarla gelinmiş olan bir süreçtir. Kendi kendine falan olmadı bu birlikte yürüttüğümüz çalışmaların sonucudur. Gerek devletin hazırlanmasında gerek toplumun hazırlanmasında gerek örgütün hazırlanmasında şu masada yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı olmuştur. Beğenseniz de beğenmeseniz de yeterli bulsanızda bulmasanızda bir yıl içerisinde yürüttüğümüz çalışmalar bugün bu meseleyi türk kamuoyunda ve türk parlamentosunda tartışılabilir bir hale getirmiştir. Bunu bu kadar küçümsemek gibi kimsenin bir lüksü yoktur kimse küçümseyemez bu bir. İkincisi bugün itibariyle geldiğimiz noktada önümüzde işte hazırlığını yapmakta olan bir hükümet ortaya neyi koyacağını neyi yapıp neyi yapamayacağını işte hukukçulara vermiş adalet bakanlığı ayrı bir çalışma yürütüyor daha sonuç raporu çıkmamış bilmem ne bakanına bir görev vermiş çalış bakalım raporunu çıkart demiş daha sonucu çıkmamış.
Sabri Ok: Şimdi bunlar oluyor. Devlet de arayıp hangi ilde hangi dağda birileri var ben de imha ederim demesin çünkü biz çözüm sürecindeyiz
A. G.: Peki ne kadar süre bekletmeyi düşünüyorsunuz dağlarda
Sabri Ok: Biz istiyoruz ki en kısa sürede bu sorun çözülsün böyle altı yılda yedi yılda değil
A. G. Yani bu neresinden bakarsak bakalım çünkü çözümün parametreleri içinde işte basit bir takım taleplerden anayasa değişikliğinden öcalanın serbest bırakılmasına kadar çok geniiş bir skala var. Talepleri şöyle bir göz önüne getirdiğimiz zaman çok geniş bir skala var. Bunların üç ayda beş ayda sekiz ayda bir senede tamamlanabilmesi söz konusu değil.
Sabri Ok: Bugün için size kısa bir şey hazırlasak nasıl olabilir.
A. G.: Yani götürmeye çalışırız ama dediğim gibi altı buçuğa kadar yetiştirebilirseniz. Ama ne olur on beş sayfa yazmayın gözünüzü seveyim niçin söylüyorum.
Sabri Ok: Yok biz kısa yazacağız.
A. G.: Hakikaten kısa yazmayı hiç bilmiyorsunuz
SABRİ OK: Doğru
A. G.: Nasıl bir şey oluyor biliyor musunuz. Bakın çok samimi söylüyorum sıkıntıyı içeri giriyoruz konuşmuyoruz biz sana bilmem ne getirdik falan demiyoruz al şunu içinden oku diyoruz. Çünkü bu kadarda deklare etmek istemiyoruz. Açıkçası adam bir başlıyor zaten o da böyle sindire sindire okuma derdine oturuyor bir suçuk saat okuyor. Biz de mutfak kadar bir yerin içerisinde boş boş oturuyoruz. O okuyor biz oturuyoruz. Artık bir buçuk saatin sonunda zaten üstünde çokda tartışma yapmak istemiyoruz. Şimdi sen çevir arkasını diyoruz ne diyeceksen de diyoruz. Onunda yazması maşallah bir yarım saat kırk beş dakika sürüyor. Onada yalvarıyoruz ne olur kısa yaz diye. Devlet size çok büyük bir fırsat yaratmış durumda. Sizin karşılıklı olarak birbirinizle iletişim sağlamanızı dolaylı dahi olsa fikirlerinizi birbirinize yansıtmanızı yazışmanızı çizişmenizi onlar üzerinden karşılıklı görüş teatilerinde bulunmanızı sağlıyor
SABRİ OK: Önemli buluyor şüphesiz ama herşey değil
A. G.: Habur bizim iki buçuk senedir neredeyse yürüyen tüm ilişkilerimizin ankaradan başlayarak söylüyorum özelde kırılma noktasını oluşturdu. Gelenler yeteri kadar eğitim almamışlardı ve ne amaçla geldiklerinin bile farkında değillerdi. Adeta bir siyasi gösteriye dönüştürüldü. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk ihlal edildi. Her şey yok edildi. Amaç size verilen bir takım sözlerin tutulmasıydı. Tabi burada belki başta konuştuğumuzdan farklı olan gelişme şuydu. Şimdi gruplar geldiğinde kıyafet filanda birşey katmak istemiyorum yalnız kitlenin içerisinde çok provokasyona açık kişiler vardı. Yani şu beklenti vardı bunlar gelecekler tutuklanacaklar kapıdan tutuklandıktan sonrada bir takım hareketler geliştirilecek. Bunun alt yapısı hazırlandı orada. Biz bunları gözlemledik şimdi üç kişi tutuklanacak ve sürekli bu şayiha yayılıyordu aralarında. İşte içlerinden galiba üçü tutuklanıyormuş şimdi dördü. Ondan sonra böyle bir kitleselleşme bir tepki geliştirmek için tepki koymak için öylesine bir organizasyon vardıki.
SABRİ OK: Ama şunu bilinizki bizimde hani yüzde yüzlük yok ama ilişkilerimizden biliyoruz ki bunlar tutuklanmayacak.
A. G.: Biz biliyoruz ama.
SABRİ OK : Biz de biliyoruz ama müsaade edin biz bunu bilmeyene nasıl bildirelim. Söylesek olmayacak. Bizimde bu sıkıntımız var.
HAKAN FİDAN: Şimdi başbakan bu meselede hiçbir meselede yapmadığı kadar şey yapıyor. Çıktı grup toplantılarında mecliste diğer bütün halk konuşmalarında ben neye mal olursa olsun açılım sürecinin arkasındayım ben siyasi riski bu noktada göze alıyorum siyasi kariyerim pahasınada olsa. Burada partiye sürekli mesaj var kardeşim bu noktada benim üzerime gelmeyin tabanla etkileşiminiz sizde nasıl bir netice üretiyorsa üretsin. Çünkü sürekli negatif şeyler gelmeye başladı. Yani buradan dolayı efendim oy kaybediyoruz batıda görüştüğümüz geniş kitleler bizden şey yapıyor. Tabi muhalefetin özellikle haburdan sonra ortaya koyduğu ajitasyonun etkisi şu anda giderek büyüyor. İçişleri bakanı hakkında gensoru verildi biliyorsunuz. O bu işe aylarını yıllarını verdi. Afet hanımla beraber ciddi bir moral bozukluğu yarattı. Çünkü oraya herkes bir milat olarak bakıyordu. Ondan sonra bu sorunda hükümetin daha cesur adımlar atmasına ilişkin meşru bir hak zeminide hazırlanacaktı psikoloji de hazırlanacaktı. Neden yani burada örgüt de iyi niyet gösterisinde bulunuyor. Artık insanların kafasında bir tabu oluşmuş örgüt silahtan vazgeçmez yani karikatürize edilmiş bir şey var. Sürekli kanla beslenen kanla hareket eden bir terörist vardır gibi bir imaj oluşturulmuş. Örgütün burada silah bırakması sembolik manada da olsa bütün tabuları yıkan halk psikolojisini karar alıcı lehine harekete geçirmede biraz zemin hazırlayıcı bir faktördü. Şimdi başbakan burada sürekli buna rağmen mesaj veriyor. Ben bunu anlattım sayın öcalana dedim ki başbakan bunu sürekli anlatıyor. Ama dedim biz birşey gördük oda şu bu hükümetin yaptığı çok reformlar var yani kürt kimliğini tanımadan verdiği sosyal haklara kadar bundan beş altı sene önce masaya oturulduğunda bunların hiçbiri verilmeden belli şartlar izin verseydi belki şu anda örgüt çoktan normal siyasi hayata dönmüş türkiyede normal bir hayat yaşıyor ve siyasi zeminde meşru mücadelesini veriyor olacaktı. Fakat türkiye deki şartlar buna izin vermedi.
HAKAN FİDAN: Hem sizden hem sayın öcalandan yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi. İşte bir defa görüştük beş ay sonra yok bunu sistematik bir şekilde. Çünkü yoğun iletişimle biz bir takım krizlerin önüne geçebileceğimize açıkçası inanıyoruz. Çünkü öbür türlü genel prensiplerden şey yapıyoruz çünkü önümüze bundan sonra çok daha şeyler çıkacak modaliteleri aşmak için teknik sorunlar çıkacak onlar üzerinde enerji harcamamız gerekecek. Belki olasılıkları ortaya masaya yatırıp avantajı nedir dezavantajı nedir uygulanabilirlik konularını uzun uzun tartışmamız gerekecek. Ama bütün bu süreç içerisinde dediğim gibi siyasi iktidarı bu noktada attığı adımlardan dolayı sıkıntıya düşürücü bir unsurun olmaması lazım. Yani sizde zaten bu konuda oldukça hassassınız özellikle eylemsizlik konusunda. Diğer konularda bu gözaltına almalar şunlar bunlar ben bunları gittiğim zaman içişleri bakanı ile uzun uzun konuşacağım. Onun bana gelmeden anlattığı konularda var zaten. Yani ben onu burada bir savunma mekanizması psikolojisiyle hareket etmek için falan söylemiyorum. Zaten yeterince tatsız oluyor bazen konular. İçişleri bakanıda sosyal psikologdur. Bu noktada iyi çözümlemeleri var. Anlıyor. Ama aynı zamanda siyasetin gereklerinide iyi bilen ona göre bazen farklı demeçler verebilen bir insan. Ama biz şundan emin olmak istiyoruz yani geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar hani tolare edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir. Geçenlerde bir olay oldu başbakanlıkta. Bir komisyon var bu televizyonlara ruhsat veren. Şey hani sizden de görüş falan filan soruyor ya. Sonra bize geliyor benim başkanlığımda bir komisyon toplanıyor herkese ulusal güvenlik belgesi veriliyor. Türkiyedeki yerel televizyon ve radyo kurmak isterse müracaatını yapıyor başbakanlığa. Başbakanlık rtüke rtükde başbakanlığa gönderiyor yönetmelikte böyle bir şey var. Başbakanlıkta ilgili kurumlardan verileri topluyor görüş oluşturuyor. İşte benim başkanlığımda bir komisyon toplanıyor atıyor imzayı gönderiyor. Şimdi bir il güneydoğuda oradan bir şey geldi dört tane isim var. Dört ismin dördünede örgüt mensubudur sempatizanıdır diye görüş var. Haklarında valiyi aradık dedikki eskiden benle beraber çalışıyordu. Dedim hayırdır ya dedim ben sana bir şey soracam şimdi nedir böyle böyle bir talep var. Dedi efendim zaten olmayan yok ki dedi verin gitsin dedi. Şimdi tamam dedik öyle verdik gitti. Bunu şeyi anlatmak için bir enstantane söylüyorum. Yani insanların oradaki meseleye bakışını ama burada demokratik iktidarların yönetemediği tek bir alan var. Yani bunların hepsi yönetilir. Adamın adı işte bilinen örgüt sempatizanıdır destekçisidir şudur budur bir noktaya kadar bunların hepsi yönetilir tolere edilebiliyor.
HAKAN FİDAN: Şimdi bizim yaşadığımız bir sıkıntıyı anlatayım size. Her sene on bin tane öğretmen alınır adamı alıyorsun güneydoğuda öğretmen açığı var. Adam ertesi sene gitmek istiyor dört sene beş sene duruyor batıya gitmek istiyor. Niye benim orada yaşam şartlarım iyi değil. İktidar beş sene önce dedi ki biz dedi yerel yönetimler yasasını geçiriyoruz belli şeylerin mahalli teşkilatlarını kaldırıyoruz. Milli eğitim şunlar bunlar bakanlıklarını kaldırıyoruz valiliklere ve belediyelere veriyoruz. İlk önce valiliklere uzun vadede belediyelere gidecek. Aslolan şudur yani şimdi hakkaride yol yapılacak ankaradan devlet planlama teşkilatından görüşülüp şeye çıkıyor işte çemişkezekte ne olacak şurada ne olacak. Bu adamı şimdi öğretmen alacaksınız oradaki valiliğe kontenjan verilecekti. Valilik bu öğretmeni alacak adam oraya gidecek kardeşim bilinçli olarak geliyor ben burada öğretmenlik yapacağım. Daha sonra adamın tayin derdiyle başka yerde başka pozisyon açılır oraya gitmek ister o ayrı. Biz bunu yapamadık yani cumhurbaşkanı iki defa geri çevirdi. Aldı anayasa mahkemesine götürdü o zaman kaldı gitti. Şimdi bu son derece verimliliğe dayalı bir şeydi. Hani bunun siyasi ideolojiyle falan filanda alakası yok bunun aklın yoludur bu.
SABRİ OK: Evet.
HAKAN FİDAN: Yani daha fazla işi aşağıdakilere devredersen merkez de daha anlamlı işlerle uğraşır.
SABRİ OK: Daha stratejik düşünsün.
HAKAN FİDAN: Daha anlamlı işlerle daha büyük bir şeylerle ve türkiyenin gideceği yerde odur.
HAKAN FİDAN: Yani ben size burada siyasi iktidarın psikolojisini fikrini ve parametrelerini elimden geldiğince şeffaf bir şekilde bir taraftan yansıtmaya çalışıyorum.
SABRİ OK: Sağolun.
HAKAN FİDAN: Ben modalite önerisi olarak şunu dedim şimdi bir defa eylemsizliği çok samimi olarak bunu çok samimi olarak söylüyorum başbakanında fikri budur bir zaman kazanma parametresi olarak ortaya koymuyoruz. Biz eylemsizliği varolan konuşmaların bir sağlayıcısı olarak görüyoruz yani varolandan daha sistematik daha yoğun bir müzakere ve görüşme sürecinin devam ettirilmesinden tarafız. Açıkçası burada zaman kazanalım şöyle olsun böyle olsun işte seçimlere giderken de şu olsun. Seçimler bir faktör olarak var şimdi eğer iktidarlar tüccarlar gibi kar zarar hesabı yaparlarsa burada dolar yerine oy sayısını koyarlar ortaya hangi hareketten ne kadar fazla oy gelir ona bakarlar bunun hesabını yaparlar.
A. G.: Ama o işte silahla çözülmeyecek. Silahın evet kabul ediyorum belli bir işlevi vardı ve bugüne kadar birşey getirmiştir.
HAKAN FİDAN: Yani siyasetin kuralı bu. Dışarıdada konuştuk üst menfaat buradadır. Hep beraber insanlar buraya gitsin diye bir algılama yok. Siyasetinde böyle erdemleri olduğu gibi bu kadarda bir aşağılık tarafı var maalesef. Yani belki iktidar partisi yarın muhalefete düşse aynı türden pozisyon içerisine girebilir. Ama hazır biz bu fırsat yakalanmışken burada şeyi gözetmek durumundayız diye düşünüyorum bu perspektifle. Çünkü hangi hareketi yaparsınız yapın hangi amaçla yaptığınız önemli. Ucuz bir amaç içinde yapabilirsiniz yüce bir amaç içinde yapabilirsiniz. Bunun için perspektif tartışmalarını perspektif geliştirme müzakerelerini ben çok önemli buluyorum şahsen. Çünkü bir şeyi beraber olgunlaştırıyorsunuz o perspektifin sınırları çiziliyor. Bu noktada sınırını çizdiğimiz amacına yönelik bir eylemsizliğin ve devamlılığının ben her türlü meşruiyeti ve ilerlemeyi sağlayacağı noktasında muazzam önemli olduğuna inanıyorum. Bu noktada zaten örgütün imkan ve kabiliyetleri yerinde duruyor. Buna paralel bizim de konuşma ve görüşme zemini içerisine girmemiz gerekiyor. Modalite olarak benim söyleyeceklerim bunlar.
A. G.: Yani orada en ulvi olan şeylerden birini kaçırıyoruz yemek saati geçti.
HAKAN FİDAN: Öyle mi.
SABRİ OK: Ben böyle çok kısa bir şey söyleyeyim.
ADEM UZUN: Yemektede konuşuruz sonra tekrar geliriz.
SABRİ OK: Veya isterseniz bir ara verelim.
HAKAN FİDAN: Yemekten sonra.
HAKAN FİDAN: Burda sorun doğal şartları oluşmamış konuları anti demokratik yöntemlerle hayata geçirmek. Ben demokratik mücadele içerisine giripde dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket görmedim. Bakın dünya siyasi tarihine devrimler tarihine gandiden tutunda polonyadaki işçi hareketine efendime söyleyim güney amerikadaki hareketlere varana kadar bakın demokratik siyasi mücadele veripde meşru kabul edilebilir evrensel hedeflerine ulaşamamış hiç bir hareket görmedim. Buna amerikada fransada heryer dahil ama burda meşru yol kullananlar. Şuan ortadoğu da böyle yani. Bakın israilin imajı yerle bir olmaya başlıyor meşru çizgide duran filistin hareketi dahada güç kazanıyor. Ama gayrımeşru araç kullanan ingilizcede ırrelevant diyorlar artık var olan sosyal doku ve siyasal şartlara uygun hareket etmeden eylem gösterdiğiniz zaman birşey olmuyor.
SABRİ OK: Bizde kendi anadilimizde eğitim istiyoruz yani talepler anlamında. O açıdan diyoruzki biz bazı adımları atarken akpnin de ne yapacağını bilmek isteriz. Tamam biz bu adımları atacağız ama mesela yüzde yedi baraj düşürülürmü. Diyebilirsinizki yüzde on barajı sizi niye ilgilendirir biz türkiyenin demokratikleşmesi konusunda kendimizi sorumlu görüyoruz ve bu kürtleri de ilgilendiriyor. Örneğin biz diyebilirizki bu kadar tutuklu var biz adım atalım doğru ama adım atarken insanlar belediye başkanı il başkanıda dahil herkes içerde
HAKAN FİDAN: Habur sonrası iklim değişti bunu yönetemedik yani açıkça söyleyelim.
SABRİ OK: Düzeltelim biz size yardımcı olalım.
HAKAN FİDAN: Düzeltelim bunu düzeltelim işte zaten sabri bey bu söylediklerinizde çok haklısınız. Benim bizzat burda oluşum size sistematik bir müzakereyi ve biraraya gelişi teklif edişim sonra sayın öcalanın sizle iletişim kurmasına bizim kısıtlı şartlardada olsa izin vermemiz sizden mesaj götürmemiz sonra çeşitli iletişim kanalları bulmaya çalışmamız bu hafta içişleri bakanıda parti yetkilileri ile görüşecek bütün bunların hepsi kamuoyunda bizleri zor duruma düşürmeyecek bir modelite icat edip problemi karşılıklı çözme yönünde atılan adımlardır. Türkiyede yaşamanın tadı olmaz sıkıntı olmadan ama artık şu getirilmiş aşamadan itibaren ben meşru bir hareketin bir engelle karşılaşacağını düşünmüyorum. Onun için bence önderliği bu konuda ben bu çizgide görüyorum sayın öcalanı. Ama buradaki arkadaşlarında o konuda bir çözümlemeye gitmeleri lazım diye düşünüyorum. Yoksa bunu ben ak partinin veya devletin eli rahatlasın şu olsun bu olsun diye söylemiyorum.
SABRİ OK: Yok ben çok yere katılıyorum doğru ama sizinde şu ayrımı görmeniz lazım. Zamanında bu ülkede komünizm dendi öne çıkarıldı zamanla irtica dendi öne çıkarıldı ama her zaman söz konusu olan kürt olunca önü tıkandı. Mesela çok açık söylüyorum yüzde on barajı kürt meselesi içindir hepsi de uzlaştı
HAKAN FİDAN: Kesinlikle kesinlikle.
SABRİ OK: Seçim döneminde tüm partiler anlaştılar dtpnin aleyhinde karar çıkarttılar.
HAKAN FİDAN: Kesinlikle uzlaşırlar.
SABRİ OK: İşte bu.
HAKAN FİDAN: İşte ben de onu anlatmaya çalışıyorum sabri bey.
Hakan Fidan:
Burda şey sıkıntısı var. Hani maziden alıp getirdiğiniz sürekli mücadele ederek değiştirdiğiniz bedelini ödediğiniz bir çizgi var. Ama mazi orda duruyor ordan etkilenenler orda duruyor. Bunu bir anlatma problemi var.
SABRİ OK: Doğru.
HAKAN FİDAN: Bunu insanlar bilmiyor ben şimdi gideceğim diyeceğim allahtan başbakan yakın çevre falan öyle değil yani. Benim anlattığıma inanan insanlar yoksa göndermezler. Ama benimle sadece nötr ilişkisi olan bir adama ben bunları söyleyeyim hatta iyi ilişkisi olanlara söyleyeyim diyecekler ki yani sen her zamanki gibi şey oluyorsun yani bu insanların ben böyle düşündüğüne yani ben sizi teyibe alayım götüreyim dinleteyim adama isminizin kim olduğunu söylemeyeyim diyecekler biz bu arkadaşla aynı fikirdeyiz.
SABRİ OK: Maalesef doğru.
HAKAN FİDAN: Ama ben diyeceğimki bu konuşan Sabri Oktur diyecekki yalan söylüyor.
A. G.: Takıyye yapıyor.
ZÜBEYİR AYDAR: Seni kandırmaya çalışıyor.
HAKAN FİDAN: Hah
Önderliğin kıymetini deklare etmediniz mi?
A. G.: Öcalan zaten beni tabulaştırmayın dedikçe kitle bunu tabu haline getirmeye çalışıyor.
HAKAN FİDAN: Yok olmazsa olmaz şimdi dedim ya bizim toplum bir tane yetenekli adam buldumu kendisi çünkü tembel çalışmak istemiyorki o yetenekli adamın sırtına yüklen git.
SABRİ OK: Hepsi onun sırtına. Devletde yüklüyor bizde yüklüyoruz.
HAKAN FİDAN: Tabi yok yani bizim kendi siyasi liderlerimize devlet adamlarımıza bakışımızda böyle kendi ellerimizle yaparız kutsal ederiz ondan sonra kendi elimizlede yeriz hapsede atarız idamda ederiz tarih kitaplarında kötülerizde yani hiç sorun değil bizim şimdi kendi şeyimizde var.
A. G.: Orada yerleşik bir kadro değil geçmişi olan bir yer değil reşadiye o kadar gelme geçme noktası bir yerki ne zaman organize oldularda hemen böyle birdenbire aşka gelip eylem yapacak gücü buldular .
SABRİ OK: Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiyenin her tarafında var karadenizdede var toroslardada var.
A.G.: Biliyoruz metropolleride doldurdunuz bu arada patlayıcılarla doldurdunuz.
SABRİ OK: Yok canım.
A.G.: Hepsini biliyoruz.
SABRİ OK: Onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o.
A. G.: İşte onları göre göre zor gidiyor bunlarıda görmesek iyi olur.
HAKAN FİDAN: Taktik konularda anlaşılabilir yani aramızda bir kriz yönetimi yapılır. Kriz hattı kurulur denirki bizde bilemeyebiliriz aşağıdaki bürokrat emniyet müdürü falanı zanneder işte örgütsel faaliyette bulunuyor dersinizki hakan bey yani şurada şöyle bir şey yapılıyor yazıktır günahtır bunun bir şeyi yok veya tam tersine atılan bu adım halk nazarında şey yapacaktır infial doğuracak dikkat edersiniz. Bizim yaklaşımımızda şu ana kadar kendi bürokrasimiz şu bu vesaire ne derden ziyade çözüme yönelik iradenin hedefleri önemli. Şimdi burada biz aynı yaklaşımı sizdende görürsek yani taktik hataları zaman zaman görmemezlikten gelir stratejik olarak bu yoğunlaşmaya gidersek.
Koordinatör ülke temsilcisi
Belki daha az zaman içerisinde olabilir ama bizim ankaraya gitmemiz lazım. Dağa gitmemiz lazım. Oslo altıyı hazırlamamız lazım. Bunların hepsi ayrı birer iş ve aynı zamanda sizinde kendinizi hazırlayıp koordine edebilmeniz içinde gerekli olan zamandır. Güzel evet her iki tarafıda tebrik etmek istiyorum sürecin bu yönünde trafik ışıkları yeşile dönmüş gibi görünüyor ve her iki tarafında bu eylemsizlik sürecine devam edilmesi gerektiğini düşünmesi bizleri mutlu etti çünkü olumlu bir siyasi müzakere yapmak için bir alan bir zemin teşkil edecek.
A. G.: Artık kendilerini ankarada görmek isteriz çünkü en azından mektubu getirecek.
Koordinatör ülke temsilcisi
Teşekkür ederim bizi mutlu ettiniz dağada gitmemiz gerekecek teşekkürler
Görüşmenin ses kaydı için de:
Bitmedi… CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç da, Oslo Göüşmelerinin ardından AKP ile PKK arasında imzalandığını belirttiği bir protokolü basın toplantısında açıkladı (Yazıya bu ek 2012 Eylül ayında girilmiştir).
Koç, protokolün, üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluştuğunu, taraflar arasında arabuluculuk yapan ’Hakem Devlet Temsilcileri’ tarafından taraflar adına imza altına alındığını ve aslının Hakem Devlet arşivinde saklandığını kaydetti.
Söz konusu protokol metni şöyle:
– Yaşanan çatışmalı sürecin Türkiye’de şiddet, can ve mal kaybına neden olduğu gerçeğinden ve kalıcı barış, güvenlik, uzlaşı ihtiyacından hareketle taraflar Oslo toplantıları sürecinin devamı konusunda hem fikirdirler.
– Taraflar, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkeleri temelinde Kürt sorununun çözümünde diyalog ve müzakere yolunun esas alınması konusunda görüş birliğine ulaşmış ve bir an evvel müzakerelere başlamanın gerekliliğine inanmaktadırlar.
– Oslo sürecinin başlangıcından bugüne dek yürütülen çalışmalar ve atılan olumlu adımlar, Kürt sorununun siyaset zemininde ve kamuoyu nezdinde tartışılabilir hale gelmesine ciddi katkı sağlamıştır.
1?—?Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında, Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir.
2?—?Taraflar, bu güne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların Anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.
3?—?Taraflar, 10 Mayıs 2011 de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, ’Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı’, ’Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı’ ve ’Kürt Sorununun Demokratik Çözüm ve Adil Barışı İçin Eylem Planı Öneri Taslağı’ adı altındaki taslaklar konusunda, en geç Haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.
4?—?Taraflar, aynı süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.
5?—?Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.
6?—?Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması, sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.
7?—?Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için, en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.
8?—?Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Hazirana 2011’e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.
9?—?Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011 Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardır.
https://jonturk.tv/oslodaki-mit-pkk-gorusmesi-tutanagi-ve-akp-pkk-protokolu...
ULUSLARARASI ŞEFFAFLIK ÖRGÜTÜ 2019 YOLSUZLUK ALGI ENDEKSİ’Nİ AÇIKLADI
Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından olan ve 100’ün üzerinde ülkede faaliyet gösteren Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), 1995’ten bu yana her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nin 2019 sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.
Türkiye bu yıl 39 puan ile 180 ülke arasında 91. sıraya geriledi. Geçtiğimiz yıla göre 2 puan daha kaybeden Türkiye, sıralamada bir yıl içinde 13 basamak geriye düştü. 2013 -2019 yılları arasında en çok düşüş yaşayan 3 ülkeden biri olan Türkiye, bu sürede 11 puan kaybederek 38 sıra geriledi.
2013 – 2019 arasında en çok puan kaybeden ülkeler Macaristan (-10), Türkiye (-11) ve Saint Lucia (-16) oldu. Yeni Zelanda (87), Danimarka (87) ve Finlandiya (86) üst sıralarda yer aldı. Son sıralarda ise; yolsuzluk algısının yüksek olduğu, Venezuela (16), Yemen (15), Suriye (13), Güney Sudan (12) ve Somali (9) bulunuyor. Siyasetin finansmanına dair şeffaflık ölçümleri ve karar alma süreçlerinin kapsayıcılık ve katılımcılık düzeyine yönelik araştırmalar, 2019 Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçları ile örtüşmektedir. Siyasetin finansmanı ile ilişkili bir biçimde artan yasa dışı para hareketleri de öne çıkan bulgular arasında.
Türkiye, AB üyesi 28 ülke ile karşılaştırıldığında en son sırada yer almakta ve üye ülkelerle puan farkı açılmaktadır.
Endeks’te 36 OECD üyesi ülke arasında sondan ikinci sırada bulunan Türkiye, G20 ülkeleri arasında ise sondan dördüncü sırada yer aldı.
Türkiye, 2013 yılında en üst sırada bulunduğu Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeler grubunda 5. sıraya geriledi.
Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki bu hızlı düşüşünün temel nedenleri arasında gücün, otoriter rejimlere benzer bir yoğunluk ile yürütme erkinde ve tek elde toplanması, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerine yönelik ihlaller, kamu kurumlarının, özellikle de denetleyici ve düzenleyici kurumların etkisini ve işlevini yitirmesi, Meclis’in denetleme ve hesap sorma gücünü kaybetmiş olması bulunmaktadır. Politika geliştirme ve karar alma süreçleri gitgide daralan çevreler içinde yürütülmekte, katılımcılık ve halkın kararları etkileme gücü gittikçe azalmaktadır.
21. yüzyılda, büyük ölçekli/politik yolsuzluk yaygınlaşmış ve yolsuzlukla mücadele mekanizmaları, başta denetim ve yargı olmak üzere etkisini yitirmiştir. Cezasızlık ve yargının yolsuzlukla mücadele gücünün zayıf olması endeksteki düşüşün nedenleri arasındadır. Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar başlığındaki maddeler uyarınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararların oranı 2009 – 2018 yılları arasında %44’ten %54’e yükselmiştir. Benzer bir biçimde, Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar başlığındaki suçlar için verilen kovuşturmaya yer yoktur kararlarının oranı %29’dan %47’ye çıkmıştır. Kamu Güvenine Karşı Suçlar başlığında ise oran %23’ten %45’e yükselmiştir[1]. Kişiye/duruma özel yasama faaliyetlerinin yaygınlığı ve yasal değişikliklerin denge, denetim ve katılım mekanizmalarını etkisizleştirmesi Endeks sonuçlarını açıklar niteliktedir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Adli İstatistikler çalışmamızı inceleyebilirsiniz.
Kamu İhale Kanunu’nda yapılan 200’e yakın değişiklikle Kanun, amaçlanan şeffaflık, hesap verebilirlik, dürüstlük ilkelerinden uzaklaşmış, genişletilen istisna kapsamı ile denetim ve adil rekabetin sağlanabildiği kamu alımlarının oranı hızla azalmıştır. 2004 yılında %75 olan açık ihale oranı 2019 yılının ilk 6 ayında %63’e kadar düşmüştür. Pazarlık Usulü ve İstisna kapsamında yapılan ihalelerin toplam oranı ise 2004 – 2019 arasında %10’dan %32’ye kadar yükselmiştir. Kamu alımları konusunda ayrıntılı bilgi edinmek için Türkiye’de Kamu Alımları çalışmamızı inceleyebilirsiniz.
Kamu ihalelerinin gerekli şeffaflık, denetim ve hesap verebilirlik mekanizmalarından yoksun bir biçimde yürütülmesi, ahbap çavuş kapitalizmi eleştirilerini artırmaktadır. Kamu kaynaklarının kullanımı denetlenememektedir. Ekonomik kararlar alınırken, kaynak dağılımı belirlenirken şeffaflık ve katılımcılık ilkelerinin göz ardı edilmesi ve siyasetin finansmanı ile siyasal etik konularını düzenleyen yasal çerçevenin zayıflığı yolsuzluk riskini artırmaktadır. Seçim dürüstlüğüne aykırı uygulamaların ve basın organlarına, sivil toplum örgütlerine yönelik baskının artması ile birlikte yolsuzluğa ilişkin sorunlar da yaygınlaşmaya devam etmektedir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü Yönetim Kurulu üyesi ve Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı E. Oya Özarslan 2019 yılı sonuçlarını şöyle değerlendirmiştir:
“Türkiye yolsuzluklarla ilgili kritik bir süreç yaşıyor. Dünya Yolsuzluk Algı Endeksi’nde bir yıl içinde 13 sıra düşerek 180 ülke arasında 91. sırada yer alan ülkemiz, böylece ülke tarihindeki en düşük sırayı almış durumda. Bu durum bir yandan kamu kaynaklarının dağılımı konusunda gittikçe artan kaygıları derinleştirerek, sosyal eşitsizlikler yaratmaktadır. Öte yandan ülkemizin diğer ülkelere göre rekabetçiliği ve yatırım çekebilme kapasitesini düşürmektedir. Acilen kurum ve kuralların işlediği ve denge denetleme mekanizmalarının bulunduğu tam demokratik bir sisteme dönülmelidir.”
Basın duyurumuzu pdf formatında görüntülemek için tıklayınız.
[1] Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar başlığı; rüşvet, nüfuz ticareti ve görevi kötüye kullanma gibi 14 farklı suçu, Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar başlığı; ihaleye ve edimin ifasına fesat karıştırma gibi 7 farklı suçu, Kamu Güvenine Karşı Suçlar başlığı; parada sahtecilik, evrakta sahtecilik ve mühür bozma gibi 12 farklı suçu içinde barındırmaktadır. Suçlar, Türk Ceza Kanunu madde 197-212, 235-242 ve 247-266’den görülebilir.
Yolsuzluk Algı Endeksi’nin Metodolojisi
Her ülke için en az 3 uluslararası kurumun yürüttüğü araştırmanın bulgularına dayanarak hazırlanan Yolsuzluk Algı Endeksi; uzmanların, sivil toplum örgütlerinin ve iş dünyası temsilcilerinin kamu kesimindeki yolsuzluğa dair algılarını yansıtmaktadır. Araştırma metodolojisine göre 0 puan en yüksek yolsuzluk algısına, 100 puan ise en düşük yolsuzluk algısına işaret etmektedir. 1995 yılından beri yayınlanan Endeks, bu alanda dünyanın en güvenilir çalışmaları arasındadır.
Bu yıl, Türkiye’nin puanı belirlenirken bulguları kullanılan 9 araştırma sırasıyla; Bertelsmann Stiftung Sustainable Governance Indicators, Bertelsmann Stiftung Transformation Index, Economist Intelligence Unit Country Risk Service, Global Insight Country Risk Ratings, IMD World Competitiveness Center World Competitiveness Yearbook Executive Opinion Survey, The PRS Group International Country Risk Guide, Varieties of Democracy (V-Dem), World Economic Forum Executive Opinion Survey, World Justice Project Rule of Law Index Expert Survey’dir.
https://www.seffaflik.org/2018-yolsuzluk-algi-endeksi-aciklandi/...
Arınç: 'Allaha şükür bu orgeneraller zamanında savaşa girmedik!'
Eski TBMM Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç, "Emekli orgenerallere ait ses kayıtları ortaya çıktı. Neler konuşmuşlar, neler söylemişler. Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş" dedi
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile birlikte AK Parti Van seçim bürosunu ziyaret eden Arınç, burada yaptığı konuşmada, AK Parti ile birlikte Türkiye’de birçok şeyin değiştiğini ve bundan sonra da değişimin devam edeceğini söyledi.
AK Parti’nin kuruluşundan bugüne kadar geçen süreci anlatan Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’nin, bu süreçte muhalefetin yanı sıra çetelere, mafyalara, ülkeyi sömüren güçlere karşı da mücadele etiğini belirtti.
Bülent Arınç, şöyle devam etti:
"Bakın bugün bir davanın yeni bir iddianamesi hazırlandı ve açıklandı. Neler var neler... Konuşuldukça bu ülkede neler varmış, kimler ne yapmış, kimler kimlerle işbirliği yapmış, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü kimler dinamitlemiş, siyasi suikastlerin arkasında ne varmış, Türkiye’yi karıştıran güçler neyi hesaplamış ve AK Parti iktidarı bütün bunlara karşı nasıl dimdik ayakta kalmış bunu görüyoruz.
Emekli orgenerallere ait ses kayıtları ortaya çıktı. Aman Allah’ım neler konuşmuşlar, neler söylemişler. Allah’a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar. Memlekette kendi kafalarına göre uygun buldukları işleri yapmak için maalesef yasa dışı güçlerle bile iş birliği yapmaktan çekinmemişler. Bu çok yanlış bir şey, ama eğer Türkiye’de AK Parti iktidarı olmasaydı, bunlara karşı hiçbir hükümet ayakta kalamazdı. Bizi biz yapan bunlarla mücadele etme noktasıdır."
Türkiye’nin bu dönemde hangi badirelerden geçtiğini herkesin gördüğünü, olayın yargıya intikal ettiğini ve yargının en adaletli kararı vereceğini ifade eden Arınç, tüm bu olanlara karşı AK Parti iktidarının güçlenerek yoluna devam etmesi gerektiğini söyledi.
http://www.radikal.com.tr/politika/allaha-sukur-bu-orgeneraller-zamaninda-savasa-girmedik-925673/...
Habur'dan Diyarbakır'a gövde gösterisi
İMRALI'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine Kuzey Irak'taki Kandil Dağı ile Mahmur Kampı'ndan Türkiye'ye gelen PKK'lı 34 kişilik grubun, Habur Sınır Kapısı'nda serbest bırakılmasından sonra Diyarbakır'a gidişleri ‘gövde gösterisine' dönüştü. PKK'lı grubun içinde bulunduğu DTP otobüsünün önünü her yerleşim birimlerinde kesildi, Cizre-Nusaybin arasındaki karayoluna, ‘Yaşasın PKK, Apo ve HPG' yazıldı. İlçelerde havai fişeklerle karşılanan PKK'lılar için dağdan kalaşnikoflarla ‘kutlama amaçlı' ateş açıldı.
Pazartesi günü Şırnak'ın Silopi İlçesi'ndeki Habur Gümrük Kapısı'ndan giriş yaptıktan sonra serbest bırakılan Kandil Dağı'ndan gelen 8 PKK'lının yanı sıra aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu toplam 34 kişilik grup, Diyarbakır'a gitmek üzere DTP otobüsüne bindi. PKK'lı grubun içinde bulunduğu otobüsle bu yolculuğu bölücü örgütün ‘gövde gösterisine' dönüştü. Binlerce kişinin ilçe girişlerinde karşıladığı konvoy aşırı izdiham nedeniyle güçlükle ilerleyebildi.
Şırnak'ın Silopi İlçesi'nden dün saat 17.00'de hareket eden konvoy, 30 kilometrelik yolu ancak 4 saatte aşabilerek Cizre İlçesi'ne ulaştı. Cizre İlçesi'nde de binlerce kişinin karşıladığı PKK'lı grup için havai fişekler atıldı. Karşılamaya gelenler arasındaki bazı kişiler ‘kutlama amacıyla' sık sık tabancalarla havaya ateş etti. Bunun üzerine DTP otobüsünden uyarı yapıldı.
Oluşturulan yaklaşık 1000 araçlık konvoy E-24 karayolunun trafiğe kapanmasına neden oldu. Karayolu boyunca köy ve mezralardan yollara çıkan binlerce kişi kamyon lastiklerini sıralı halde üst üste yığarak büyük ateşler yaktı, PKK ve elebaşı Abdullah Öcalan lehine sloganlar attı.
BAGOK DAĞINDAN ATEŞ AÇILDI Şırnak'ın Cizre ile Mardin'in Nusaybin İlçesi karayolunu trafiğe kapatan bazı gruplar karayolunun ortasına ‘Yaşasın, Apo, PKK, HPG' (PKK'nın silahlı kanadı) yazdı. Yolun kenarına ateşten oluşturulan harflerle ‘Apo' yazılırken, DTP otobüsün geçişi sırasında da havai fişek gösterisi yapıldı. DTP otobüsü E-24 karayolundan geçerken dağlık kesimden Kalaşnikof tüfeklerle havaya ateş açıldığı duyuldu. Kalaşnikof tüfeklerle seri ateş açanların Bagok Dağı'ndaki PKK'lılar mı yoksa köylüler mi olduğu anlaşılamadı.
HAVAİ FİŞEK GÖSTERİLER Bugün saat 04.00 sıralarında Mardin'in Nusaybin İlçesi'ne gelen grup, burada havai fişek gösterileriyle karşılandı. Türkiye'ye gelen PKK'lılar örgütteki kod adları ve açık kimlikleri okunarak tanıtıldı. Havai fişek gösterilerisinin yapıldığı karşılama töreninden sonra grupta bulunanlar, saat 05.00'te Nezirhan Oteli'ne geçerek geceyi burada geçirdi.
Kandil Dağı ile Musul yakınlarındaki PKK kontrolündeki Mahmur Kampı'ndan gelen 34 kişilik grupta bulunanlar ile DTP'li grup, bugün saat 08.00 otelde kahvaltı yaptıktan sonra Diyarbakır'a hareket etti. Gruba, DTP Genel Başkan Yardımcısı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna ile DTP Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır da eşlik etti.
5 BİN KİŞİ KARŞILADI Oluşturulan konvoyun Nusaybin İlçesi'nden ayrılmasının ardından yol boyuncu bazı gruplar, PKK'lı grubu, bölücübaşı Abdullah Öcalan posterleri ve terör örgütünün sözde PKK flamalarıyla karşıladı. PKK'lıları taşıyan otobüs Mardin'in Kızıltepe İlçesi girişinde, konvoydan ayrılıp, bir akaryakıt istasyonunda bir süre bekletildi. Kızıltepe'de toplanan gruplar otobüsün istasyonda olduğu öğrenince görevlilileri dinlemeyip, buraya doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 5 bin kişi, otobüsün önüne geçip ilçe merkezine kadar 1 kilometre yürüdü. DTP otobüsün içinde bulunan PKK'lıları ilçe merkezine girerken, karşılayan grup, sık sık ‘Kürdistan sizinle gurur duyuyor' sloganları attı.
DTP otobüsüyle Diyarbakır'a gelecek gruba burada Batıkent Meydanı'nda karşılama töreni düzenlenecek. Meydanda miting yapılacak.
https://www.milliyet.com.tr/gundem/haburdan-diyarbakira-govde-gosterisi-1152997...
34 PKK'lı da serbest
Dün Türkiye'ye giriş yapan terör örgütü PKK'lı gruptan 5'i tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevkedilmişti. Mahkeme 5 PKK'lıdan 5'i de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı.
Hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecine destek vermek amacıyla Mahmur Kampı ve Kandil'den Türkiye'ye gelerek Habur Sınır Kapısı'nda güvenlik güçlerine teslim olan 34 PKK'lıdan 5'i de serbest bırakıldı .Savcılık tarafından sorgulanan 34 kişiden 29'u serbest bırakılmış, 5'i ise tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevkedilmişti. Terör örgütü PKK üyesi 34 kişiden 29'u serbest bırakılmış, 5 örgüt üyesiyle ilgili de yazışmaların cevabının beklenmesi kararlaştırılmıştı.
Cevabi yazının gelmesinin ardından H.İ, B.Y, E.U, M.T ve N.T. TCK'nın 314. maddesi uyarınca terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. İfadeleri alınan 5 PKK'lı da serbest bırakıldı.
Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan 29 kişi ise halen Habur Sınır Kapısı'nda bulunuyor. 34 PKK'lıyı sorgulayan savcılar, her kişiye ortalama 10 dakika ayırdı.
Savcılar PKK'lılara, "Ne zaman örgüte katıldınız, kaç yıl kaldınız?" gibi sorular yöneltti. Pişmanlık yasasının ise sorgulama sırasında gündeme gelmediği bildirildi. İfade alımı sırasında Diyarbakır, Mardin, Van ve Şırnak barolarına kayıtlı 45 avukat da PKK'lılara refakat etti. 34 PKK'lının sorgusu yaklaşık 4 saatte tamamlandı. Sorgulama sırasında Mahmur Kampı'ndan gelen bir PKK'lı hakkında Diyarbakır'da katıldığı bir izinsiz gösteri nedeniyle 'terör örgütü propagandası yapmak' suçlamasıyla soruşturma açıldığı ortaya çıktı. Bu PKK'lının ifadesinin alınması için Silopi Adliyesi'nden bir hakem talebinde bulunuldu. Teslim olan PKK'lılara ilişkin kararın ilerleyen saatlerde açıklanması bekleniyor.
Serbest bırakılan 34 PKK'lı DTP otobüsüne binerek Silopi'ye doğru yola çıktı. Habur Sınır Kapısı'nda bir grup sloganlar attı.
https://www.sabah.com.tr/gundem/2009/10/20/100150_pkkli_daha_teslim_olacakhttps://www.hurriyet.com.tr/gundem/kandil-ve-mahmurdan-gelen-pkklilara-hapis-18955584...
Hakim ve savcılar suç işledi
HABUR’DA KURULAN SEYYAR MAHKEME HUKUKÇULARI VE SİYASİLERİ AYAĞA KALDIRDI
Hakim ve savcılar suç işledi
Bölücü faaliyetlerinden dolayı pişmanlık duymadıklarını ifade eden teröristlerin, mahkeme tutanaklarında oynanarak serbest bırakılması skandal olarak yorumlandı
Haber: Fatih ERBOZ
Mahmur ve Kandil dağından Habur Sınır kapısına gelen teröristlerin ’Sayın Öcalan’ifadelerinin tutanaklara geçmemesi ve devletin sınıra helikopterle savcı ve hakim göndererek seyyar mahkeme kurması tepki çekti.
Bölücüler korunuyor
Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş: Bu hukuk rezaletinden hakim ve savcıları güdümüne alan AKP iktidarı sorumlu.Bölücübaşı Öcalan’a ’sayın’diye hitap eden teröristlerin sözlerinin tutanaklara alınmaması başlı başına bir suç. Bu sözleri tutanaklara almayan hakim ve savcılar da terör örgütü yandaşı gibi tutum takınmışlardır. Suç işlemişlerdir. Artık söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. Bu olay göstermektedir ki Türkiye’de hukuk diye bir şey kalmamıştır. Yaşananlar inanılmazdır. Türkiye’de şu anda PKK’lılar korunmaktadır.
Vah Türkiyem vah
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok: Yaşanan hukuksal sürec akıllara durgunluk verdi. Türkiye devlet ağırlığına yakışan bir tavır ortaya koymadı. Çadır ve aşiret devleti değiliz. Eğer Türkiye’yle geleceklerse bu şekilde olmaz. Önce bir yerde bekletilirler, ardından hukuk ne gerektiriyorsa o yapılır. Öte yandan ulusal bütünlüğümüz ve birliğimizi savunan bir çok bilim adamı ve yazara yapılanlarda ortada. Bunlar her açıdan akıllara durgunluk veriyor. Vah Türkiyem Vah demeden edemiyor insan.
Yargı baskı altında
CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı: Gezici mahkemeler en son İstiklal Mahkemeleri döneminde kurulmuş mahkemelerdir. Bunun dışında bir örneği yoktu. Bugün ortaya çıkan durumda hem hakim ve savcıların onurları kırılmış, hem de verdikleri kararlar hukuk adına tartışmalı haline gelmiştir. Adalet Bakanlığı’nın verdiği talimatla yerine getirilen bu hukuki işlem yürütmenin bağımsız yargıyı baskı altına almasından başka bir şey değildir.
Böyle şey olmaz
İstanbul Baro Başkanı Muammer Aydın: Anayasasında ’hukuk devleti’olduğu yazılan bir ülkede, hiç kimse terör örgütüne ve yandaşlarına kahraman muamelesi yapamaz, yapmamalıdır. Burada eleştirilmesi gereken en önemli nokta, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin ihlal edilmiş olmasıdır. Bu teslim olma- teslim alma şovunda yaşananlar en başta o hukuk devleti kurum ve kurallarını içine sindirmiş ve ona göre yaşam biçimini sürdüren vatandaşlarımıza saygısızlık, kanunlara aykırılık oluşturmuştur. Unutulmamalıdır ki sınırdan giriş yapan kişiler, yine bu ülkeye, bu hukuk devletine ve bu ülkenin ceza yasasında yer alan ’etkin pişmanlık’ düzenlemelerine güvenerek, sınırı geçmişlerdir. Gelen 34 kişinin sorgulanması sürecinde de açıkça hukuka aykırılıklar gözlemlenmektedir. Şüphelilerin sınırdan alınıp görevli Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmeleri gerekirken, Vali Yardımcısı tarafından karşılanıp ’Hoş geldiniz’ denmesi, kendileri için ayrı bir mahkeme kurulması, talimatla savcı ve hakim görevlendirilmesi, hakim ve savcıların helikopterlerle ’çadır mahkemelere’taşınması normal bir hukuk devletinde yaşanabilecek olay değildir.
‘Pişman mısın, hayır, o zaman beraat’
Kandil ve Mahmur’dan gelen 34 PKK’lı için Habur sınır kapısında çadır mahkemesi kurulması Türk medyasını çileden çıkardı. Konuyu köşelerinde sert sözlerle dile getiren yazarlar Bekir Çoşkun, Yalçın Doğan ve Emin Çölaşan öfke saçtı. Bekir Çoşkun,
Habertürk’teki Onuncu Köy adlı köşesinde şöyle yazdı:
Emin Çölaşan / Sözcü
Seyyar yargı
“Siz bu güne kadar hiç bu ‘seyyar yargı’ olayı ile karşılaştınız mı? Yargının, savcının ve hakimlerin, mahkemenin, sanıkların (ya da zanlıların) ayağına gittiğini, yargılamayı onların huzurunda yaptığını duydunuz mu? Sakın ’görmedik, duymadık. Mahkeme zanlının ayağına gitmez, zanlı mahkemeye götürülür’demeyin. Bu olaya iki gün önce hep birlikte tanık olduk. Türkiye’ye girince bu 34 kişilik kafilenin yargı önüne çıkarılması gerekiyordu. (...) Fakat o da ne? Mahkeme de yerini terkedip sınıra gelmişti! Evet, mahkeme seyyar olmuştu. Gezici mahkeme! Mahkemeyi bu seçkin zanlıların ayağına göndermekten hiç kimse utanmamıştı. Böyle bir olay bugüne kadar görülmemiş, duyulmamıştı. Yargıya bu saygısızlığı kim tezgahladı? Başbakanlık mı, Adalet Bakanlığı mı, yoksa yerel yetkililer mi? Bilmiyoruz.”
Yalçın Doğan / Hürriyet
Hukuk skandalı
“Türkiye’nin büyük çoğunluğu sinirinden tırnaklarını etine batırdı. Kuzey Irak’tan gelenlerin sorgusu tam hukuk skandalı. Kürt açılımıyla ilgili hiç bir altyapı hazırlığının bulunmadığının kanıtı. Sorgu sonrasında beş PKK’lının tutuklanmak istenmesi üzerine, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay devreye giriyor. İki bakan Ahmet Türk ile ve acaba kimlerle görüşüyor? Beş PKK’lı nasıl serbest bırakılıyor? Hayır, hukukla değil, tam, ” ben yaptım oldu “ mantığıyla. Öyle garip ki, ceza yasasının bazı maddeleri, o sırada ve o bölgede askıya alınmış gibi. Buna rağmen; Serbest bırakılanlar yine de yargılanacak, ama tutuksuz olarak. Her şey birbirine karışıyor. Siyaset, hukuk, iktidar, dağdan inen, arabaya binen, davul çalan, tırnaklarını kendine batıran, her şey bir karmaşa içinde.”
Bekir Coşkun / Habertürk
Açılımın açılmışı
“Demek ki şöyle oluyormuş açılım: PKK militanları daha sınırdan içeri girer girmez mahkeme sınır kapısına kadar ayaklarına gidiyor... Onlara ” Pişman mısınız? “ diye soruyorlar... Onlar ” Hayır, pişman değiliz “ diyorlar.. Ve karar veriliyor: ” O zaman beraat... “ Şimdi anladınız mı açılım ne?... Şöyle oluyor: Vali elinde çiçekle koşuyor... Kaymakam da arkasından, elinde çikolata... Vali arada bir ” Koş İhsan, geç mi kaldık ne?... “ diyor... PKK’lıları karşılıyorlar... Tarihimizde ilk kez, yola düşüp sanığın ayağına giden mahkemede soruyorlar: ” Pişman mısın?... “ ” Hayır... “ ” O zaman beraat... “ İşte açılım... Siz bunu desteklediniz... Ne olduğu bilinmeyen bir açılım soytarılığını, sırf iktidara hoş gözükmek için destekleyen aydın-sanatçı-yazar-çizer olmanın ahmaklığı içinde öyle bakarsınız artık, açılımın açılmışına...”
İşte adım adım skandal
Habur sınır kapısında davulla-zurnayla karşılanan PKK’lıların yargılanma sürecinde yaşanan skandallar, bir bir gün yüzüne çıkıyor. Helikopterle Silopi’ye götürülen savcı ve hakimlerin kurduğu seyyar mahkemede, örgüt üyesi olduklarını açık açık itiraf ettikleri halde, kimi savcılar tarafından kimisi de hakim tarafından serbest bırakılan PKK’lılara “Gönüllü olarak örgütten ayrıldın mı?” sorusu sorulmadı. Böylece PKK’lıların vereceği olası olumsuz yanıtların da önüne geçildi. Çünkü yasa gereği PKK’lıların etkin pişmanlıktan yararlana bilmesi için gönüllü olarak örgütten ayrıldığını bildirmesi gerekiyordu. PKK’lıların serbest bırakılma kararlarında da “etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma ihtimali olduğu, mağduriyete neden olmamak için serbest bırakıldıkları” yazıldı.
Krizi 3 yıllık hakim çözdü
Savcıların tutuklama istediği 5 PKK’lının serbest bırakılması kararını veren hakimin 3 yıllık bir hakim olduğu ortaya çıktı. Yedek Hakim olarak kürsüye çıkan Silopi Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Asabil Yırtıcı’nın PKK’lıların sorgularında “Sayın Öcalan”, “Kürt Halk Önderi” gibi ifadeler kullanmalarına rağmen bunları tutanağa geçirmediği ve böylece PKK’lıların tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalmasına karar verdiği iddia edildi. Sorguya katılan bazı avukatların da doğruladığı bu iddia, gözlerin krizi çözen hakime çevrilmesine neden oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2002’de mezun olan Yırtıcı, hakimlik sınavını kazandıktan sonra Adli Yargı Hakim Adayı olarak stajını Ankara’da yaptı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından 2006 yılında mesleğe kabul edilen Yırtıcı’nın ilk görev yeri Yozgat’ın Çekerek ilçesi oldu. Burada 2 yıl görev yapan Yırtıcı, geçen yıl Silopi’ye atandı.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hakim-ve-savcilar-suc-isledi-25124h.htm...
Asfalttan Önce Teröristler Mayın Döşüyor
Terör Örgütü PKK Tarafından Van'ın Başkale İlçesinde Yola Döşenen ve Güvenlik Güçleri Tarafından Etkisiz Hale Getirilen Patlayıcı Tuzağıyla İlgili İlginç Bir Ayrıntı Ortaya Çıktı.
Terör örgütü PKK tarafından Van'ın Başkale ilçesinde yola döşenen ve güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirilen patlayıcı tuzağıyla ilgili ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. Patlayıcı tuzağının teröristler tarafından yolun asfaltlama çalışması yapılmadan önce döşendiği belirlendi.
Geçtiğimiz yıllarda Doğu ve Güneydoğu illerinde toprak yollara döşenen mayınlar nedeniyle yaşanan can kayıpları üzerine, güvenlik kuvvetlerinin talep etmesine rağmen bu yolların asfaltlanmadığı iddiaları tartışma konusu olmuştu.
İddiaları yalanlayan Karayolları Genel Müdürlüğü ise güvenlik nedeniyle asfaltlanması talep edilen yolların asfaltlandığını açıklamıştı.
Van'da teröristler tarafından yola döşenen son patlayıcı tuzağıyla ilgili dikkat çekici bir bilgiye ulaşıldı. Teröristlerin, mayın tuzağını yolun asfaltlama yapılmadan önce koyduğu tespit edildi.
Genelkurmay Başkanlığı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, 'Van'ın Başkale ilçesi Esenyamaç köyü bölgesinde güvenlik güçlerince yapılan arama ve tarama faaliyeti esnasında, 2007 yılı Ekim ayında yapılan asfalt çalışmalarından önce terör örgütü mensupları tarafından yola döşenmiş, 12 kilogramlık tüp içerisinde 10 kilogram patlayıcı madde kullanılarak hazırlanan patlayıcı madde düzeneği bulunmuştur.' denildi.
Bomba arama köpeğinin bulduğu patlayıcı madde düzeneğinin imha edilmesi sonucu ise, asfalt yol üzerinde 310 cm genişliğinde, 290 cm eninde ve 160 cm derinliğinde çukur meydana geldi.
Teröristlerin asfalt çalışması yapılmadan önce yollara patlayıcı tuzağı kurduğu bilgisine ulaşan güvenlik güçleri, bölgede mayın arama taramalarını yoğunlaştırdı.
Güvenlik güçleri, özellikle yeni asfaltlama çalışması yapılan yollarda yeniden mayın arama taraması yapıyor. Kış şartlarında güvenlik güçlerine karşı fazla patlayıcı tuzağı kuramayan teröristler, havaların ısınmasıyla birlikte yeniden mayın döşemeye başladı. Özellikle sınır bölgesine giden askeri konvoyların geçiş düzergahlarında, sürekli tarama yapılıyor.
Diyarbakır'ın Kulp ilçesi dağlık arazi kesiminde güvenlik güçlerince yapılan arama ve tarama faaliyeti esnasında ise, terör örgütü mensuplarına ait muhtelif yaşam malzemesi ele geçirildi.
https://www.haberler.com/asfalttan-once-teroristler-mayin-dosuyor-haberi/...
Şırnak'ta uzaktan mayın patlatıldı: 1 astsubay öldü 9 asker yaralandı
Şırnak"ın Cizre İlçesi"ne bağlı Kızılsu Köyü yakınlarında askeri aracın geçişi sırasında PKK"nin yola kenarına döşediği iddia edilen mayını uzaktan kumandayla patlatması sonucu 1 astsubay yaşamını yitirirken 8 asker yaralandı. Yaralı askerler Şırnak Askeri Hastanesi"ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Bölgede kapsamlı operasyon başlatıldı.
Şırnak-Cizre karayolunda devriye görevi yapan bir askeri araç, Kızılsu Köyü yol ayrımından geçerken, asfalt olan yolun kenarındaki toprak bölüme daha önceden döşenen bir mayın uzaktan kumandayla patlatıldı. Patlamanın etkisiyle askeri araç tahrip olurken, kimliği açıklanmayan ı astsubay yaşamını yitirdi, 8 asker yaralandı. Yaralı askerler ambulans ve özel araçlarla Şırnak Asker Hastanesi"ne sevk edilirken, ölen astsubay için Şırnak Askeri Hastanesi"nde uğurlama töreni düzenleneceği belirtildi. Mayının patlamasıyla yoldan çıkan askeri aracın tahrip olduğu belirtilirken, karayolları ekipleri açılan çukuru kapatmak için çalışmalara başladı.
SİİRT"TE DE MAYIN: 1 ASKER YARALI
Siirt"in Eruh İlçesi Görentaş Köyü yakınlarında arazi arama tarama çalışmaları sürdürülürken mayına basan ı asker yaralandı. Yaralı asker Siirt Askeri Hastanesi"nde tedavi altına alındı.
https://www.birgun.net/haber/sirnak-ta-uzaktan-mayin-patlatildi-1-astsubay-oldu-9-asker-yaralandi-42291...
Çukurca'da mayın tuzağı: 6 şehit
Hakkari'nin Çukurca ilçesinde terör örgütü PKK tarafından döşenen mayının patlaması sonucu 6 asker şehit oldu, 1'i ağır 8 asker yaralandı.
Hakkari'nin Çukurca ilçesi kırsalında dün gece 23.30 sıralarında operasyona giden askerler hedef alındı.
PKK'lı teröristlerce Hantepe mevkiinde yola döşenen mayın, askeri aracın geçişi sırasında patladı.
Araçtaki Ziya Bener, Özkan Dumlu, Cafer Çelik, Adil Yıldız, Kemal Özevin ve Deniz Demirci şehit düştü.
Şehitlerden 3'ünün aileleri İstanbul Gaziosmanpaşa'da yaşıyor. Yaralanan 8 askerden birinin durumu ağır.
Şehitler, Şırnak 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'ndaki törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketlerine gönderildi.
https://www.cnnturk.com/2009/turkiye/05/28/cukurcada.mayin.tuzagi.6.sehit/528419.0/index.html...
Eski MİT’çi Altaylı’nın 15 Temmuz akşamı aradığı AKP kurucusunun (Mücahit Arslan) bilinmeyenleri
Eski MİT’çi Enver Altaylı ifadesinde AKP Kurucusu ve halen Milletvekili olan ismi 15 Temmuz akşamı aradığını söylemişti.
FETÖ soruşturması kapsamında tutuklu bulunan eski MİT mensubu Enver Altaylı Türkiye’nin gündeminde…
Enver Altaylı'ya FETÖ yöneticiliği ve casusluk davası açıldı.
Altaylı'nın çok sayıda CIA çalışanı ile irtibatının bulunduğu, bunlarla Türkiye'deki sosyal ve siyasal gelişme hakkında yazışmalar yaptığı, kritik gelişmelere ilişkin raporlar hazırladığı aktarıldı.
Eski MİT’çi Enver Altaylı ifadesinde AKP Kurucusu ve halen Milletvekili olan ismi 15 Temmuz akşamı aradığını söylemişti:
“15 Temmuz günü, 26 yıllık arkadaşım olan ve ailemden gördüğüm Nizamettin Afşar’ın Çankaya’daki evindeydim. Ben Ankara’ya sık sık gelir, dostlarımla buluşurum. Ben o gece Polis Akademesi’nde akademisyen Furkan Torlak, eşim ve Mücahit Aslan’la görüştüm. Önce Erol Olçok’u aradım. Ulaşamayınca Mücahit Aslan’ı aradım.”
Ali İhsan Arslan…
“Mücahit Arslan” olarak biliniyor.
AKP Diyarbakır eski Milletvekili Mehmet İhsan Arslan'ın oğlu. Yıllardır Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yapan Mücahit Arslan, tam bir gölge adam.
“Erdoğan’ın sır küpü” olarak ifade edilen Ali İhsan Arslan’ın bilinmeyenlerini Odatv Editörü Caner Taşpınar, “Damat-Fethullahçıların AKP'li Kayınpederleri” adlı kitabında anlattı.
KRİTİK TOPLANTI
Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı koltuğuna oturan Ramazan Akyürek, 27 Şubat 2015’te Dink suikastı soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınıp çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan kitapta, Ramazan Akyürek’in tıpkı Dink davası sanığı Erhan Tuncel gibi Yardımcı İstihbarat Elemanı yaptığı Orhan Aykut’un özel açıklamaları dikkat çekti.
Orhan Aykut’un kitapta yer alan açıklamalarından bir bölüm şöyle:
“27.12.2007 tarihinde İstanbul Kaşı Beyaz restoranında Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ile birlikte akşam yemeği yediğimi TİB kayıtları ile tespit edebilirler. Ankara İlci Rönesans Oteli’nde İhsan Arslan, Mücahit Arslan, Ramazan Akyürek ve ben birlikte idim. O gün Ankara, Anafartalar’da patlama olmuş idi. (Görüşme tarihi 22 Mayıs 2007 C.T.) O gün saat 21:00 sıralarında silah-mühimmat gömme işleminin tamamlandığını bildirmek üzere sivil iki şahıs geldi. Ondan sonra dağıldık. Benim ve diğerlerinin orada bulunduğu TİB kayıtları ile kanıtlanabilir.”
FETÖ mensubu eski istihbaratçı polis müdürü Ali Fuat Yılmazer, Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı dava kapsamında tutuklanmıştı.
Odatv.com
https://odatv.com/eski-mitci-altaylinin-15-temmuz-aksami-aradigi-akp-kurucusunun-bilinmeyenleri-27012025.html...
İş Bankası
– Atatürk’ün ismini camilerde okutulan hutbelerden çıkardılar.
– 19 Mayıs törenlerini yasakladılar.
– 23 Nisan, 29 Ekim, 30 Ağustos törenlerine “hastalandım” bahanesiyle katılmadılar, 10 Kasım törenlerine “seyahatteyim” bahanesiyle katılmadılar.
– Takvimde başka gün kalmamış gibi, bizi sırtımızdan hançerleyen vahabi kralına tam 10 Kasım’da şeref madalyası taktılar.
– Atatürk’ün kurduğu TBMM’de Vahdettin’i anma töreni düzenlediler.
– Çankaya Köşkü’nü akıllarınca tarihten sildiler.
– Atatürk Orman Çiftliği’ni katlettiler, saray yaptılar, ABD elçiliğine verdiler.
– Atatürk anıtlarına çelenk koymayı yasakladılar.
– Atatürk sevgisini kabahat ilan ettiler, Atatürk anıtına çiçek koyanlara kabahatler kanunundan para cezası kestiler.
– Otomobiline Atatürk posteri yapıştıranlara trafik cezası kestiler.
– Atatürkçülere “terörist holigan” dediler.
– Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını yasadışı ilan ettiler.
– Atatürk ilkelerini ders kitaplarından çıkardılar.
– Milli eğitim yönetmeliğini değiştirdiler, “Atatürk devrimlerine bağlı öğrenci yetiştirme” prensibine son verdiler.
– Okullarda Atatürk rozeti takmayı disiplin suçu haline getirdiler.
– Antalya, Afyon, Konya, Bursa, Sakarya, Kayseri, Rize, Giresun, Eskişehir, Antakya’daki Atatürk statlarını yıktılar, Atatürk ismini sildiler, başka isimler verdiler.
– Sırf devrim alfabesine karşı çıkmak için Türkçe’ye bile savaş açtılar, Osmanlıca’yı zorunlu ders yapmaya kalktılar.
– Nutuk’u suç delili yaptılar.
– Valiliklerden, Ziraat Bankası’ndan TC’yi sildiler.
– Ayyaş dediler.
– Atatürk döneminde Atatürk Orman Çiftliği’nde çocuklara bira içiriyorlardı dediler.
– Atatürk döneminde camiler ahır yapıldı dediler.
– 600 yıllık imparatorluğun reklam arası sona erdi dediler.
– 90 yıllık enkazı kaldırdık dediler.
– Sabiha Gökçen’i ırkçı, soykırımcı ilan ettiler.
– “Yüce Atatürk” pankartı açan futbol takımına tahammül edemediler.
– Onuncu Yıl Marşı çalanları fırçaladılar, asabımı bozuyor, kapatın dediler.
– Atatürk’ü çağrıştırıyor diye Vardar Ovası türküsüne bile kafayı taktılar.
– Andımızı yasakladılar.
– Türk bayrağı demeyelim, Türkiyeli bayrağı diyelim dediler, bunu diyeni “akil adam” yaptılar.
– Türk yok dediler, Türk yok diyeni milletvekili yaptılar.
– Türkçülük bölücülüktür dediler.
– Türk Kızılayı’nın Türk’ünü sildiler.
– Kemalizm’i yerden yere vuran CIA casusu Graham Fuller’ın Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabını yandaş medyada ballandıra ballandıra reklam yaptılar.
– Atatürk’e dair her şeyi sansürlerken, Atatürk’ü sarhoş, kalpsiz, dinsiz, megaloman gibi gösteren kitapları alkışladılar.
– Atatürk heykellerine saldırılmasına, yakılmasına gözyumdular.
– Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi dediler, bunu diyeni başbakan yaptılar.
– Ulus devlet Allah’ın belasıdır diyeni akil adam yaptılar.
– Anıtkabir’i de yıkarız elhamdülillah dediler.
– Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısının açıklanmasını yasakladılar.
– Antropoloji kitabını kameralara uzatıp, bakın raflarda kafatasları var, işte vesika burada, Mustafa Kemal’in imzası var, insani midir dediler.
– Atatürk’ün canlı ağaç müzesini sattılar.
– Devlet Nişanı’ndaki Atatürk siluetini sildiler.
– Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı dediler.
– İstanbul’un fethini kutlayıp, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamadılar.
– Çanakkale Zaferi’ni Atatürksüz kutladılar.
– İzmir Marşı’na siyasi dediler, bu marş çalınmasın dediler.
– Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nu destekleme yönetmeliğini ortadan kaldırdılar, Atatürk’le ilgili proje veya yüksek lisans yapanlara fonu kestiler.
– Laik eğitime saldırıp, “çok şükür satanist olanlar, yolsuzluk yapanlar, memleketi soyanlar imam hatipten yetişmedi” bile dediler.
– 23 Nisan’ın yerine fetocuların Türkçe olimpiyatı’nı monte etmeye çalıştılar, feto olimpiyatını bizzat Tbmm başkanının himayesine alarak başlattılar.
– 23 Nisan’ı yoketmeyi amaçlayan fetocuların Türkçe olimpiyatı vesilesiyle devletin darphanesinde feto lirası bastırdılar.
– Selanik’teki Atatürk evinde güya tadilat yaptılar, eşyaları attılar, sanırsın kiralık evdir, bomboş bıraktılar, ziyaretçilerin duygularını yazdığı anı defterini bile yok ettiler.
– Böceğe Atatürk ismi verdiler.
– “İçimize kanı bozuklar, sütü bozuklar sızdı, 1923'te koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar, Cumhuriyet kurdular” dediler.
– Devlet televizyonu TRT’de Atatürk’e “rüşvetçi” dediler.
– “Atatürk döneminde TBMM’de Allah’a küfrediliyordu” dediler.
– Padişaha doktora verdiler.
– “10 Kasım’da saat 9'u 5 geçe kenefe gidin, Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan yapmazdı, keşke Yunan galip gelseydi” diyen, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herifi, cumhurbaşkanlığı sarayında tarih otoritesi, bilim adamı olarak ağırladılar.
– İngiliz maşası, vatan haini, ruh hastası Rıza Nur’un “Atatürk eşcinseldi, Çankaya’yı kerhaneye çevirdi, 30 kadınla aynı anda mum söndü yaptı, ilk meclisin milletvekilleri pezevenkti” gibi, meczup iftiralarıyla dolu kitabının editörünü “akil adam” yaptılar.
– Atatürk’ün kurduğu Anadolu Ajansı’nın yıllığından Atatürk’ü çıkardılar.
– “Onuncu Yıl Marşı’nda geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün, hiçbir şey örmüş değilsin, biz örüyoruz” dediler.
– “Bunlar Cumhuriyet bayramında vals yaptılar, insanımızı istiskal ettiler, cumhuriyet adına milleti taciz ettiler” dediler.
– Kendi devletine kendi milletine silah çeken, emperyalist maşası köktendinci Suriyelileri “kuvayi milliye” ilan ettiler.
– Fıkra anlatıyorum ayağıyla Atatürk’e ibne dediler.
– Afet İnan’a dil uzattılar, Atatürk’ün manevi kızıyla nikahsız birliktelikle yatıp kalktığını söylediler.
– Mübarek anamız Zübeyde Hanım’ın aslında fahişe olduğunu, Selanik’te genelevde çalıştığını, Atatürk’ün piç olduğunu söylediler.
– Kimse Atatürk demesin, Türk demesin, orijinali Yunan, Türk’e benzemiyor, keşke Atatürk olmasaydı dediler, bunu diyeni düşünce özgürlüğü kapsamında beraat ettirdiler.
– Üniversitelerin logolarından, resmi internet sitelerinden Atatürk’ü sildiler.
– “1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var” dediler, bunu diyen akademisyeni hala üniversitedeki görevinde tutuyorlar, Rtük’e şikayet yağdı, Rtük “düşünce özgürlüğü” dedi.
– Türk Lirası’ndan Atatürk’ü sildiler, üzerinde Atatürk resmi bulunmayan madeni bir lira bastılar.
– Atatürk’ün kurduğu diyanet işleri başkanlığı, 19 Mayıs’ta 23 Nisan’da 30 Ağustos’ta 29 Ekim’de Atatürk’ü yok saydı, tek kelime bile bahsetmedi, 10 Kasım için cuma hutbesinde bir fatiha bile okumadı.
– Atatürk Havalimanı’nı kapattılar, imha ettiler, üçüncü havalimanına “Atatürk” ismini vermediler.
Ve şimdi, İş Bankası…
Atatürk’ün vasiyetine el uzatıp, mirasını gaspetmeye çalışıyorlar.
Çin virüsü bulaşır mı diye merak ediliyor…
“Kin” virüsü bulaştı bu mübarek ülkenin bünyesine!
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/is-bankasi-5631094/...
Melih Gökçek onlara da parsel parsel vermiş
Gökçek’in belediye başkanlığı döneminde, FETÖ’cülerin her engeli aşarak rayiç bedelinin çok altında TOKİ’den aldıkları Keçiören Saray’daki arsada kurulan ikinci kooperatifte de çarpıcı isimler çıktı.
AKP’li Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde başkan olduğu dönemde alınan imar kararlarından şu anda kaçak olan tanınmış FETÖ’cülerin de yararlandığı ortaya çıktı.
Ankara Keçiören Belediyesi bölgesinde bulunan Saray’da kurulan ikinci konut kooperatifinden yine tanıdık FETÖ’cüler çıktı.
Şu anda kaçak olan FETÖ’cü Önder Aytaç ve eşinin yöneticisi olduğu kooperatifte bir diğer FETÖ’cü Emrullah (Emre) Uslu da hisse sahibi olarak görülüyor.
Cumhuriyet’ten Sertaç Eş’in haberine göre; kooperatifin adı “İrem Asma Bahçeleri Konut Yapı Kooperatifi” olarak kayıtlara geçmiş durumda.
Kooperatifin başkanı, 2014 yılında hakkında çıkarılacak yakalama kararını önceden öğrenerek yurtdışına çıkan ve halen kaçak pozisyonunda olan eski Polis Akademisi Öğretim Üyesi Önder Aytaç olarak görülüyor.
Aynı zamanda kooperatifin muhasip üyeliğini ise yönetime giren Yasemin Tecimer üstlenmiş. Aytaç ile birçok ortak program yaptığı bilinen Tecimer, eşinden ayrılmasının ardından Önder Aytaç’la evlendi.
Aytaç’ın İngiltere’de yaşadığı, zaman zaman Afrika ülkelerine serbestçe seyahat ettiği sık sık basına yansıyor.
KOLAYLIK SAĞLANDI
Her türlü kolaylığın ve rantın sağlandığı kooperatifin tanınmış FETÖ’cülerinden birisinin de Emre Uslu olduğu evraklara yansımış.
Gerçek adı “Emrullah” olan, örgüt lideri Fethullah Gülen’in bir dönem ABD’de korumalığını yapan, daha sonra “akademisyen-yazar” olarak da çalışan Emre Uslu da kaçak durumda.
Halen ABD’de lüks içinde yaşayan Uslu’nun kooperatif kayıtlarında adresi “Şemsipaşa Mahallesi, 17. Sokak, No: 8/5 Küçükköy/İstanbul” olarak görülüyor.
HER SORUNU ‘ÇÖZDÜLER!’
Darbe girişimi öncesinde “FETÖ yapılanmasının hiçbir engel tanımadığı, her türlü konuyu kolayca çözmesi”, bölgede yaşayan yurttaşların davalarına da konu oldu.
Yurttaşlardan Kemalettin Demir, TOKİ’nin arsayı FETÖ’cülere satmasını yargıya taşıdı.
Demir, dilekçesinde, kapatılmadan önce 2008 yılında Saray Belediye Başkanlığı’nın tutumunu ve FETÖ’ye sağlanan kolaylıkları şöyle anlattı:
“Saray Belediye Başkanı Hasan Coşkun’un koordinesinde mera vasfındaki bu arazilerin Saray Belediyesi’nin kasasından 200 bin TL’ye yakın bir bedel ödenerek önce mera vasfı kaldırılmıştır. Sonra TOKİ’ye devri sağlanmış ve daha sonra da apar topar Eskişehir yolundaki Tema Park arazisi satışı ilanında sadece ufak bir satırda yer verilmek suretiyle ilan edilerek, rekabet şartlarının oluşması amaçlanmadan daha doğrusu oluşmasına fırsat verilmeksizin blok şekilde satışı yapılmıştır.”
https://haber.sol.org.tr/turkiye/melih-gokcek-onlara-da-parsel-parsel-dagitmis-280737...
Dikkat çeken iddia... "MHP Vatan Partisi ile aynı gemide olmak istemiyor"
Hükümete yakın Akit gazetesinin eski gazetesi Vakit yazarı Lütfü Oflaz, Independent Türkçe’de, "Çin mikrobu, Çin virüsü ve Çinci hoca Doğu PEKİNçek!" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
"Tayyip Erdoğan’ın sağ kolunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sol kolunda Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bulunuyor" diyen Oflaz, dikkat çeken bir iddia ortaya atarak, "Ne var ki MHP, Tayyip Erdoğan liderliğindeki iktidar ittifakında Vatan Partisi’nin olmasından rahatsızlık duyuyor" dedi.
Oflaz, "MHP, Vatan Partisi ile aynı gemide olmak istemiyor" derken, "Çünkü bu partinin genel başkanı Doğu Perinçek’i Türkiyeci değil Çinci buluyor" dedi.
"Kısacası, MHP ile Vatan Partisi birçok konuda aralarında derin anlaşmazlıklar olan iki parti" diye belirten Oflaz, "İşte Tayyip Erdoğan, bu iki partiyi kendisini destekleme konusunda birleştirmek gibi bir siyaset ustalığı sergiledi" dedi.
Odatv.com, 26.02.2020, Çarşamba
...
Vergi cennetlerinin listelendiği Finansal Gizlilik Endeksi'nde, 133 ülkenin bulunduğu listede Türkiye 55'inci sırada!
İsviçre, Finansal Gizlilik Endeksi'nde, yıllardır koruduğu birinci sıradaki yerini Cayman Adaları'na devretti.
Vergi ve finansal konularda daha fazla şeffaf olunması için çalışmalar yürüten, Uluslararası Vergi Adalet Ağı, bu yılki sıralamayı açıkladı.
Varlıklı kişilere vergi konusunda nasıl kolaylıklar sağlandığı ve kara para aklamada ne kadar şeffaf olunduğunun incelendiği rapora göre Cayman Adaları, yabancıların servetlerini kendi ülkelerinden en rahat gizleyebildiği ülkelerin başında geldi.
İsviçre, 2011 yılından bu yana koruduğu birinciliği Birleşik Krallık'a bağlı Karayip adasına bırakarak, ilk kez 3'üncü sıraya geriledi.
Amerika Birleşik Devletleri ise 2'nci sıradaki yerini korudu.
İki yılda bir hazırlanan Finansal Gizlilik Endeksi'ne göre, yabancıların kendi ülkelerindeki vergi sistemine takılmadan en rahat para aklayabildiği ilk 10 ülkenin sıralaması şöyle:
Cayman Adaları, ABD, İsviçre, Hong Kong, Singapur, Lüksemburg, Japonya, Hollanda, Britanya Virjin Adaları, Birleşik Arap Emirlikleri
55'inci sıradaki Türkiye'nin notu 100 üzerinden 60
Türkiye, 133 ülkenin bulunduğu listede 55'inci sırada yer alıyor.
Raporun Türkiye kısmında, ABD'de devam eden Halkbank davasına işaret edilerek, kara para aklamada, Türkiye'deki bankacılık sisteminin soru işaretleri doğurduğu belirtildi.
Raporda ayrıca, CHP Genel Başkanı ve ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Man Adaları ile ilgili iddialarına da yer verildi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakınlarının 2011-2012 yıllarında, vergi cennetindeki off-shore şirketlerine milyonlarca dolar yatırdığını iddia etmiş, daha sonra ana muhalefet lideri hakkında dava açılmıştı.
Raporda bahsedilen diğer bir konu ise Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın adının karıştığı Malta Dosyaları oldu.
"Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın Dubai, Malta ve İsveç üzerinden vergi kaçakçılığı girişiminde bulunduğu" iddialarına değinen raporda, "Daha sonra bu girişim, aynı şahsın çıkaracağı vergi affına kadar rafa kaldırılmıştır." denildi.
Küresel offshore finansal hizmetteki rol oranı yüzde 0,12 olan Türkiye'nin bu pazarda diğer ülkelere göre çok az payı bulunuyor.
ABD'nin offshore hizmetlerde yüzde 21,37 payı bulunurken, bu oran sıralamanın başındaki Cayman Adaları için yüzde 4.58.
https://tr.euronews.com/2020/02/23/vergi-cennetlerinin-listelendigi-finansal-gizlilik-endeksi-nde-turkiye-kacinci-sirada...
"Avrupa'daki eroin ticareti Türkiye'deki suç örgütlerinin kontrolünde"
AB'de eroinin toplam piyasa değeri 7,4 milyar Euro oldu
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi ile EUROPOL tarafından ortak hazırlanan uyuşturucu raporu yayımlandı.
Euronews'in haberine göre, raporda eroin başlığı altında Türkiye'ye de yer verildi ve genel olarak Avrupa'ya getirilen eroinin Türkiye'deki organize suç gruplarının (OSG) kontrolünde olduğu kaydedildi.
Türkiye'deki OSG'lerin Avrupa'ya eroini toptan getirdiği ancak Balkan, İngiliz, Hollandalı ve Pakistanlı OSG'lerin de kıtanın çeşitli bölgelerinde etkili olduğu belirtiliyor.
Eroinin yanında farklı türde uyuşturucu getiren grupların genellikle silah ve diğer yasadışı materyalleri de taşıdıklarına dikkat çekilerek en kilit rota olarak Balkanlar işaret ediliyor.
Özellikle eroin yapımındaki öncü madde 'asetik anhydride'in Avrupa'da ucuza maledilebildiği ve Balkan rotası üzerinde imal edildiği yerler olduğu aktarılıyor.
Kaçakçılıkta Balkan güzergahı en kilit rota olduğu için AB'ye uyuşturucu girmesini engellemek noktasında Türkiye'nin merkezi önemde olduğunun altı çiziliyor.
Diğer güzergahlara kıyasla Balkan rotasının ana giriş noktası olarak kullanıldığı bu nedenle kuzey güzergahlarında uyuşturucu trafiğinin azaldığı belirtiliyor.
Bununla birlikte güney güzergahı olan Afrika üzerinden de yapılan kaçakçılığın artış gösterdiği ifade ediliyor.
7,4 milyar Euro pazar değeri
Uyuşturucuların neden olduğu zararlar göz önüne alındığında eroin ve diğer afyon türlerinin diğer maddelere kıyasla hala en büyük paya sahip olduğunu yazan rapora göre 2017'de AB'de eroinin toplam piyasa değeri 7,4 milyar Euro oldu.
https://t24.com.tr/haber/avrupa-daki-eroin-ticareti-turkiye-deki-suc-orgutlerinin-kontrolunde,849750...
AKP, İhale Kanununu 16 yılda tam 186 defa değiştirmiş!
Erdoğan’ın yaptırdığı Osman Gazi Köprüsü emsallerinden 4-5 kat pahalı demiştim!
Doğrusu; Osman Gazi Köprüsü 3 gidiş-3 geliş, toplam 6 şerit. Uzunluğu 2.628 Km. Sudan Yüksekliği= 64 metre.
1 kilometresinin maliyeti= 376 Milyon Dolar.
Hangzhou-Çin Köprüsü;
4 gidiş-4 geliş, toplam 8 şerit. Uzunluğu 35.673 Km. Sudan Yüksekliği= 47 metre.
1 kilometresinin maliyeti= 36 (Otuz altı) Milyon Dolar.
Sonuç: Bizim köprümüz, Çinlilerin köprüsünden yaklaşık 10,4 kat daha PAHALI…
DEVLET İHALELERİ;
(AKP, İhale Kanununu 16 yılda tam 186 defa değiştirmiş!)
Rifat Serdaroğlu, 06 HAZİRAN 2018
https://rifatserdaroglu.com/2018/06/06/okurlarimdan-gelenler/...
ENR açıkladı: İşte Türkiye'de en çok ihale alan şirketler
Son beş yılda kamu, 100 milyon lira üzeri toplam 327.8 milyar liralık ihale verdi. Bunun yüzde 50’sini 20 şirket aldı.
Krizin derinleştiği 2019 yılında dağıtılan ihalelerin çoğunluğunu ise Türkiye Varlık Fonu’nun ortak olduğu İstanbul Finans Merkezi’nin yeni müteahhitleri aldı.
100 MİLYON TL ÜZERİ İHALE ALAN 300 ŞİRKET
http://www.patronlardunyasi.com/haber/ENR-acikladi-Iste-Turkiye-de-en-cok-ihale-alan-sirketler/229690...
Bir yılda 798 yeni imam hatip okulu açıldı, din eğitim alan öğrenci sayısı 1.3 milyona ulaştı
2017-2018 eğitim öğretim yılından 2018-2019 eğitim öğretim yılına kadar toplam 798 yeni imam hatip okulu eklendi.
Dini eğitim veren okul sayısı 5 bin 138’e, eğitim alan öğrenci sayısı ise 1.3 milyona ulaştı.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinden büyük pay alan ve 2020-2022 yılları arasında toplam 30 milyar TL aktarılması planlanan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı okul sayısı rekor kırdı. TBMM’ye sunulan 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne göre, Türkiye’de din öğretimi yapan okul sayısı 5 bin 138’e çıktı.
Birgün'den Mustafa mert Bildircin'in haberine göre MEB’in 2020 yılına ilişkin bütçe teklifinde, imam hatip ortaokulları ve imam hatip liselerinin 2018-2019 eğitim öğretim dönemindeki sayıları da paylaşıldı.
Bütçe teklifine göre, 2017-2018 yıllarında 4 bin 340 olan imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi sayısı, 2018-2019 yıllarında 5 bin 138’e yükseldi.
Resmi verilere göre, bir yılda yapılan 798 yeni imam hatip okulunun 473’ünü, Anadolu imam hatip liseleri oluşturdu.
Yeni 636 imam hatip ortaokulu
2017-2018 yıllarında dokuz olan uluslararası Anadolu imam hatip lisesi sayısına 2018-2019 yıllarında dört yeni okul daha eklendi.
Aynı dönemde, sınavla öğrenci alan proje Anadolu imam hatip lisesi sayısı ise 131’den 311’e fırladı.
Dini eğitim veren ortaokul sayında da çarpıcı bir artış yaşandı. Buna göre, 2017-2018 döneminde sayısı 2 bin 899 olan imam hatip ortaokuluna 636 yeni okul daha eklendi.
Türkiye, 2019-2020 eğitim öğretim yılına 3 bin 535 imam hatip ortaokulu ile girdi.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı 5 bin 138 okula karşın sosyal bilimler, Anadolu ve fen liselerinin bağlı olduğu Ortaöğretim Genel Müdürlüğü bünyesindeki okul sayısı 3 bin 71’de kaldı.
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı 1.6 milyon, öğretmen sayısı ise 109 bin 470 olarak gerçekleşti.
Bütçe teklifinin, Hizmet Gerekçesi ve Hedefler bölümünde, imam hatiplerdeki öğrenci sayısı da açıklandı. Buna göre öğrenci sayısı şöyle açıklandı:
Anadolu imam hatip liseleri 525 bin 52
İmam hatip ortaokulları 713 bin 561
Açıköğretim imam hatip liseleri 120 bin 248
Yatılı imam hatip okulları 90 bin
Üç yılda 30 milyar TL ödenek
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, 2018 yılında 6.6 milyar TL olan başlangıç ödeneğinden 1.1 milyar TL fazla harcadı.
2019 yılında ödeneği 8.6 milyar TL’ye çıkarılan müdürlük için 2020, 2021 ve 2022 yılları için sırası ile 9.9 milyar TL, 10.6 milyar TL ve 11.4 milyar TL bütçe öngörüldü.
https://t24.com.tr/haber/bir-yilda-798-yeni-imam-hatip-okulu-acildi-din-egitim-alan-ogrenci-sayisi-1-3-milyona-ulasti,845477...
Bakalım Ankara’da savcılar var mıymış... Suç örgütüne yardım ve terörizmin finansmanı dosyası savcının masasına konuldu
Ankara Büyükşehir Belediyesi, aralarında eski Başkan Melih Gökçek’in de bulunduğu yedi kişi hakkında görevi kötüye kullanma, suç örgütüne yardım etme ve terörizmin finansmanı suçları işlendiğine dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’na suç duyurusunda bulundu. Yapılan başvuruda, kamuya ait bir taşınmazın bilinçli ve planlı bir şekilde alınan meclis kararları ve imar değişiklikleri ile FETÖ mensuplarına hukuka aykırı şekilde tahsis edildiği ve aynı yöntemlerle 15 Temmuz’a giden yolda FETÖ’ye maddi menfaat sağlandığı belirtildi.
Savcılığa intikal eden suç duyurusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü, 2008 yılında eğitim tesisi kurmak amacıyla Keçiören ilçesinde bulunan Saray beldesinde kamuya ait bir alanı talep ettiği belirtildi.
Alan hakkında Saray Belediyesi TOKİ’ye yazdığı yazıda bir kısmının kendilerine devredilmesini, diğer bir kısmının Emniyet Genel Müdürlüğü’ne verilmesini kabul etti.
Ancak bu işlem, yazıya rağmen gerçekleşmedi ve bahsi geçen alan TOKİ tarafından ihale edilerek “İrem Asma Bahçeleri Konut Yapı Kooperatifi” ve “Aygen Konut Yapı Kooperatifi”ne satıldı.
FETÖ ORGANİZASYONU İŞ BAŞINDA
Taşınmaz kamu alanını alan Aygen Konut Yapı Kooperatifi’nin yöneticilerinin, Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek’in birçok dosyasını "aklayan", FETÖ’cülükten yargılanan eski savcı Şadan Sakınan, FETÖ’cü eski Yargıtay Genel Sekreteri Aydın Boşgelmez ve FETÖ’ye üye olmak suçundan yargılanıp ceza alan eski savcı Mustafa Bilgili olduğu ortaya çıktı.
İrem Asma Bahçeleri Konut Yapı Kooperatifi’nin yönetiminde ise en dikkat çekici isim meşhur FETÖ firarisi Önder Aytaç oldu.
Alanın imar işleri ise, FETÖ’nün İç Anadolu Bölgesi Mali İşlerden Sorumlu “imamı” olarak bilinen Rahmi Bıyık’ın kurduğu Doğukan İmar İnşaat Şirketi’ne verildi.
7 İMAR DEĞİŞİKLİĞİ İLE HAKSIZ MENFAAT
Suç duyurusu dilekçesinde, bahsi geçen kamu alanında tarihleri tek tek belirtilerek toplam 7 kez imar değişikliği yapıldığı ve bulunduğu bölgedeki emsal alanlardaki yapılardan daha fazla inşaat yapma hakkı tanındığı belirtildi. Bu sayede, FETÖ’cü yöneticilerden oluşan kooperatiflerin, Belediye kanalıyla yapılan imar değişiklikleri neticesinde haksız menfaat ve kazanç sağlandığı ve bu kazançların FETÖ’ye finansman sağladığı ifade edildi.
İlgili dilekçede, 23 sene boyunca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Gökçek’in, söz konusu durumun farkına varamayacak durumda olması ile haksız kazanç ve menfaati bilerek ve isteyerek yapmamış olması durumunun mümkün olmadığı belirtildi. Gökçek’in şikayet konusu imar planları arasındaki farkı anlayabilecek mesleki deneyimi bulunduğuna ve gündeme almasının dışında, Meclis kararlarına karşı dava açmadığına da dikkat çekilirken, hukukun dışına çıkarak FETÖ üyesi üçüncü kişilerin haksız menfaat elde etmesine aracılık ettiği ifade edildi.
15 TEMMUZ’A GİDEN YOLDA RANT DESTEĞİ
Edinilen bilgiye göre, dilekçede bahsedilen rantın 2008-2016 yılları arasında devam ettiği, haksız imar düzenlemeleri ile sağlanan rant sonucunda 17/25 Aralık’tan sonra da satış yapılarak FETÖ’ye finans sağlandığı ortaya çıktı. Yapılan uygulamaların, eski Başkan Gökçek’in kamuoyuna yansıyan “Benim bunlarla üst düzey ilişkim oldu” sözleri ile bağlantılı olduğu belirtildi.
Dilekçede haksız kazanç sağlanan kişilerin FETÖ terör örgütünün en üst düzey yöneticilerinden olduğu ve ülkenin 15 Temmuz sürecine gelmesinde büyük katkıları olan bu kişilere Gökçek ve diğer şüphelilerin bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin altı çizildi.
TERÖR SUÇLARI SORUŞTURMA BÜROSU’NA SUÇ DUYURUSU
Ankara Büyükşehir Belediyesi; eski Başkan Melih Gökçek, Önder Aytaç, Şadan Sakınan, Aydın Boşgelmez, Mustafa Bilgili, Rahmi Bıyık ve Ahmet Ertürk hakkında görevi kötüye kullanma, suç örgütüne yardım etme ve terörizmin finansmanı suçları işlendiğine istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’na suç duyurusunda bulundu.
Büyükşehir kaynaklarından, geçmiş dönemde yapılan imar değişiklikleri ile FETÖ’ye sağlanan büyük rant dosyalarının tek tek incelendiği ve incelemelerin ardından FETÖ’ye kaynak sağlayan tüm konuların savcılığa intikalinin devam edeceği öğrenildi.
https://odatv.com/suc-orgutune-yardim-ve-terorizmin-finansmani-dosyasi-savcinin-masasina-konuldu-26022053.html...
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rabbim de milletim de bizi affetsin
Olağanüstü Din Şurası'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim" dedi ve ekledi: Rabbim de milletim de bizi affetsin.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Olağanüstü Din Şurası'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Ülkemiz son 3 yıldır önemli gelişmelere sahne oluyor. Silahlı darbe girişimi sürecin en kanlı, en cüretli boyutunu teşkil etmiştir. Bu gelişmelerin odağında yer alan Fethullahçı terör örgütü kendisini eğitim öğretim hizmetinde yer alan bir kuruluş gibi göstermiştir. Bu örgüt 40 yıldır kanserli bir hücre gibi, büyümesi dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde mümkün olmuştur.
Milletimiz meşrebi ne olursa olsun Allah diyen peygamber diyen en azından böyle gözüken herkesi desteklemiştir. Rahmetli Özel, Demirel, Ecevit, hatta biz bu yapıya destek olduk. Ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen bunlara yardımcı oldum.
https://www.ntv.com.tr/turkiye/rabbim-de-milletim-de-bizi-affetsin,a-10dDB6SEucoS9ZT8sSmQ...
Erdoğan'dan Fetullah'çılara: Ne istediniz de alamadınız?
Ne istediniz de alamadınız? Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Samsun’dan böyle soruyor. Başından beri kol kola yol aldığı Fethullah Gülen’e soruyor bu soruyu. Gülen’e hainlik yaptığı savı üzerine şunları söylüyor Erdoğan: “Nasıl hainlik yaptıysam? 17 üniversite kurmak için geldiler, hepsini onadım. Bu muydu hainlik be? Bu ne vicdandır be? Okullar için yer istedi, verdik. Uluslararası camiada davet ettiler, devlet başkanlarını, hükümet başkanlarını biz refere ettik. Olimpiyat dediler, her türlü desteği verdik. Ne nankörlük bu ya! Ne istediniz de alamadınız?”
Erdoğan haklı, yaptıkları nankörlük. Diğer vakıf üniversitelerinin kuruluşunda hangi cemaatler, hangi sermaye grupları kayırıldı bilmiyoruz, ama Fethullah Gülen pastanın kalınca bir dilimini kapmış görünüyor. AKP döneminde kurulan 46 üniversiteden 17’si Gülen’e ayrılmış durumda. Üstelik Cemaat’e üniversiteleri için yer de sağlamışlar.
Gerçekte vakıf üniversitelerinin, Yükseköğretim Kurulu’nun önerisi üzerine yasayla kurulması gerekiyor. Ancak Samsun itirafları, vakıf üniversitelerinin Fethullah Gülen’in önerisi üzerine Recep Tayyip Erdoğan’ın onayıyla kurulduğunu gösteriyor.
Ama sadece yandaş devlet ya da vakıf üniversiteleri kurmak yetmiyor. Onlara yandaş rektörler gerekiyor. Erdoğan’ın yukarıdaki konuşmasından hemen hemen beş gün önce internete bir ses kaydı düşüyor. Recep Tayyip Erdoğan’la YÖK Başkanvekili Yekta Saraç arasında geçtiği iddia edilen görüşmede Erdoğan, Bezmialem Üniversitesi Rektörlüğü’ne Saffet Tüzgen’in seçilmesini istiyor. Ardından, Köşk’ü kastederek “Yukarıya gidiyor mu?” diye soruyor. Yekta Saraç ise “Hayır bizde bitiyor” yanıtını veriyor. Aynı görüşmede Erdoğan, İstanbul Üniversitesi için “tüm arkadaşların tavırlarına baktığını” Yunus Söylet’in tavrını beğendiğini söyleyerek İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde onun kalmasının uygun olacağını söylüyor.
Tarih boyunca üniversiteler, iktidarlarla ilişkilerini üniversite özerkliği üzerinden kurmaya çalışsalar da bazı dönemlerde devlet denetimi etkisini gösterirken kimi dönemlerde üniversite üzerinde sermaye kuşatması hissedilir derecede artmıştır. Türkiye’de de son elli yıla baktığımızda, 12 Mart 1971’de akademisyenlerin siyasete girmesi yasaklanarak devletin denetimci mekanizmalarının güçlü bir biçimde hissedildiğini, 12 Eylül 1980’den sonra da Yüksek Öğretim Kurulu’nun kurulmasıyla, üniversitelerin özerkliğine son verildiğini görüyoruz. Kısacası, siyasi iktidarlar kendi amaçları ya da sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda üniversitelerde bilgi üretimini denetim altına almışlardır. Ancak belki de ilk kez, bizzat bir başbakanın bu amaçla üniversiteler kurduğu, rektör atama talimatları verdiği bir dönemi yaşıyoruz.
https://haber.sol.org.tr/yazarlar/ozgur-aydin/ne-istediniz-de-alamadiniz-90440...
‘Jet Fadıl’ saldırıya uğradı!
'Jet Fadıl' lakaplı Fadıl Akgündüz’ün dolandırıcılık iddiasıyla yargılanmasına devam edildi. Tutuksuz sanık Fadıl Akgündüz’ün avukatı, Akgündüz’ün duruşma öncesinde saldırıya maruz kaldığını ve hastaneye sevk edildiğini belirtti.
İstanbul Bayrampaşa'da Caprice Gold ve Caprice Maldivler gayrimenkul projelerinde devremülk satışı yaptığı kişilerden para toplamasına karşın projeleri tamamlamadığı iddiasıyla ‘nitelikli dolandırıcılık' suçundan yargılanan ‘Jet Fadıl' lakaplı Fadıl Akgündüz'ün davası görülmeye devam edildi.
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada 15 müşteki ile tutuksuz sanık Mehmet Salih Obut ve tarafların avukatları hazır bulundu.
“ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZİYOR”
Duruşmada söz alan müşteki İsmail Ergün, “2015'de Maldivler'den 204 bin TL karşılığında bir devremülk aldım. Kira bedeli almadım. Tapum verilmedi. Zararım giderilmedi. Zat, business uçuyor, hala 5 yıldızlı otellerde kalıyor. Elini kolunu sallayarak geziyor. Tutuklanmasını talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
AKGÜNDÜZ’ÜN TUTUKLANMASI TALEP EDİLDİ
Duruşmada söz alan diğer müştekilerin şikayetçi olduklarını ve Fadıl Akgündüz'ün tutuklanmasına ilişkin talebini dile getirmesinin ardından söz alan avukatları, Akgündüz'ün de aralarında bulunduğu sanıkların mal varlıklarına tedbir konulmasını ve tutuklanmalarını talep etti.
“HASTANEYE SEVK EDİLİĞİ İÇİN GELEMEDİ”
Müştekiler ile avukatlarının beyanlarının ardından söz alan tutuksuz sanık Fadıl Akgündüz'ün avukatı ise, “Müşteki ve vekillerinin taleplerini reddediyoruz. Duruşma öncesi müvekkil Mehmet Fadıl Akgündüz saldırıya maruz kaldığı ve hastaneye sevk edildiği için bu celse hazır olamamıştır” şeklinde konuştu.
Mahkeme heyeti, Fadıl Akgündüz'ün de aralarında bulunduğu sanıkların tutuklanması ve mal varlıklarına tedbir konulmasına ilişkin talebi reddederek, müşteki ifadelerin tamamlanmasının ardından bilirkişi raporu alınmasına karar vererek duruşmayı erteledi. (İHA)
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/jet-fadil-saldiriya-ugradi-5651713/...
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, gündeme bomba gibi düşecek açıklamalarda bulundu.
Arınç, AKP kanadından Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'a yönelik eleştirilere ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Birlikte olduğumuz dönemlere ait suçlamalar yapılırsa, onlar da meşru müdafaa haklarını kullanır. Belki de mahrem kalması gereken konuları kendilerini savunmak adına konuşabilirler. Bu da testiyi çatlatır. İki tarafa da zararı olur."
Daha önce maaşının bir bölümünü KHK’lılara verdiğini söyleyen Bülent Arınç, KHK ile atılan ancak takipsizlik ve beraat kararı alan insanların görevlerine dönmesi gerektiğini söyledi.
Arınç, “Yurt dışına çıkamıyor, pasaportuna el konulmuş. Kimse de iş vermiyor, ben isyan ediyorum, bu adam dağa mı çıksın yani” dedi.
Saadet Partisi’nin yayın organı TV 5’e konuşan Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'a, ‘hain’ diye yaklaşılmasının da istenmeyen tartışmaları gündeme getireceği uyarısında bulundu.
Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç’ın açıklamalarından öne çıkan noktalar şöyle:
İSYAN EDİYORUM: 150 bin kamu görevlisi ihraç edildi. Haksızlığa uğradığını iddia edenler oldu. OHAL kalktı ve bu kişilerden aç kalanlar var. Yüzde 10 nispetinde işe iade edildi. Bu da yeterli değil. Hakkında takipsizlik kararı verilmiş, beraat etmiş insanlar sadece ihraç edilmekle kalmadı. Yurt dışı çıkış yasağı var, pasaportlarına el konuldu. Kimse iş vermiyor. Ben de isyan ediyorum, bu adam dağa mı çıksın yani. Bunlar da inançlı insanlar. Bir yargı kararına itibar etmeyecekse neye itibar edeceğiz. Bu insanlar eziliyor, yarına dönük güvenleri kalmıyor.
BİRİLERİ RÖVANŞ HAZIRLIĞINDA: Allah adaleti emreder. Adaletin zıddı zulümdür. Bir ayet var; Sizin bir topluluğa, kavme olan nefretiniz sizi adaletten ayırmasın. Biz bu adamları sevmiyoruz. Topluca bakamazsınız. Babanın suçundan evladı suçlayamazsınız. Yargıtay bazı kararları bozmaya başladı, onları selamlıyorum. Filanın damadı çıktı. Bir kesim rövanş hazırlığı içinde. Bize zamanında şöyle yapmışlardı. Biz de onlara bunu yapacağız.
‘ÖLDÜR, ÖLDÜR’ DİYE BAĞIRIYORLAR: Kavurmacı'yı (ESKİ İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı), şahsen de tanırım. Dört sene içeride yattı. Bir internet sitesi ‘Onun damadı da tahliye edildi' yazdı. Ne vicdansız insansın, ahlaktan nasipsiz insansın. Adam dört sene içeride yattı. Bu vicdansızlığı yapanlar, beraat edince çıldırıyor. Arenada gladyatör gibi. Yukarıdan gelecek harekete bakıyor. Bağırıyorlar, ‘öldür, öldür' diye.
TESTİ ÇATLAR: Şahıslarla ilgili eleştiriye girmemek lazım. Trollerin, troliçelerin ağzı ile hain denecek kadar bu insanlara hakaret edilmesi çok yanlış olur. Birlikte olduğumuz dönemlere ait suçlamalar yapılırsa onlar da meşru müdafaa haklarını kullanırlar. Mahrem kalması gereken konuları kendilerini savunmak adına konuşabilirler. Bu da testiyi çatlatır. İki tarafa da zararı olur. Davutoğlu ve Babacan'ın şahsına bir şey söylemek bize yakışmaz. Cama taş atınca karşılığı olur.
GÜLERCE YALAN: Hüseyin Gülerce ile bir program yapıyorlardı, oraya mecburen bağlandım. Hüseyin Gülerce'nin her şeyi yalan. Herkes kendi kaderini yaşar. Müslüman’ın tek farkı, hesap gününe inanmasıdır. Hesap gününe inanan insan yalan söylemez, kul hakkı yemez.
Gezi davasından beraat eden Osman Kavala'nın 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında tutuklandığı soruşturmada Henri Barkey ile görüştüğü suçlamasına dair ise "Refah Partisi zamanında Henri Barkey bizim için muteber bir adamdı. Refah Partisi zamanından Türkiye’de demokrasiyi, siyasi partilerin özgürlüklerini önemseyen bir akademisyendi. İyi de Türkçe konuşurdu" diye konuştu.
Arınç ayrıca "AK Parti’nin kuruluşunu önemsiyordu. Hakkımızdaki ön yargıların silinmesi gerektiğini söylüyordu. O tarihte sayın Cumhurbaşkanımız milletvekili bile değilken, hükümet bile kurulmamışken önce Batı’da üst düzey ziyaretler yaptı. Bu bizim iftiharımızdır. Bizim toplantımıza gelmesi nasıl suç değilse, Osman Kavala ile görüşmesi de suç olarak gösterilmemesi lazım" dedi.
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-bulent-arinctan-gundeme-bomba-gibi-dusen-aciklamalar-5649191/Arınç: Gökçek Ankara'yı parsel parsel sattı
https://www.youtube.com/watch?v=GXx5iCz9yeM...
TELEKOM'daki Vurgunun hesabı sorulacak mı?
Fiyaskoyu, beceriksizliği, gafleti ya da basit ticari hataları, iflasları- çöküşleri anlatan sıradan bir haber değil bu...
Devletin tam da bağrından, -haberleşme olduğu için- de mahreminden, en doğrusu ise sırtından vurulduğunun resmidir bu haber!..
Bu düpedüz, göz göre göre, bile bile, devletin mallarının "haraç mezat" satılmasının ve milletin emeğinin yok yere sömürülmesinin utanç verici bir duyurusudur...
Her "özelleştirme" rezaletini anlatan haberler gibi bunu da okuyalım, bir kez daha "eyvah" diye dizimize vuralım ya da en iyisi hep birlikte sömüren, yiyen-bitiren zavallılığa lanet yağdıralım;
"Maliye Bakanlığı, bankalara olan kredi borcunu ödemeyen Suudi Ojer Telekomünikasyon AŞ'nin (OTAŞ) Türk Telekom'da sahip olduğu yüzde 55 hissenin devredilmesine izin verdi. Suudiler, Türk Telekom'u, 6,5 milyar dolara 21 yıl için kiralayıp, Türk bankalarından da 4.7 milyar dolar borç alarak, ödeme yapmadan bankaların ortak olduğu özel amaçlı şirkete devretti.
Üstelik Suudiler, kurumun altyapısını da satarak, milyarlarca dolarlık kazanç elde etti... Öyle ki Suudiler, Türk Telekom'u Türk bankalarından aldıkları krediyle, kasasındaki 2 milyar dolarlık bütçe ile beraber satın aldı... 10 senede net 15 milyar dolar kâr elde ettikleri bilinen Suudiler, piyasaya sadece 2 milyar dolar ödeme yaptı.
İddialara göre Suudi telekomünikasyon şirketi (OTAŞ), son yıl, 3 buçuk milyar dolar 'zarar' göstererek ödeme yapamayacaklarını gerekçe gösterdi ve kalan milyarlarca liralık borcunu da ödemedi!.. Devrin ardından Türkiye'nin söz konusu özelleştirmeden 20 milyar dolar zarar ettiği ortaya çıktı."
Odatv'te yeralan bu vahim satırlar Türkiye'nin nasıl soyulduğunun, devletin stratejik kurumlarının nasıl yağmalandığının ve milletin mallarının nasıl tarumar edildiğinin de kahredici tablosu...
Çünkü basit değil; dile kolay, Türk Telekom üzerinden tam 20 milyar dolar zarar etmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti... Vah ki vah!..
Türk Telekom'u sözde satın alarak büyük "rant" elde eden şirketler bir yana da; aslında kim nemalandı bu özelleştirmeden, satış sırasında kimler aracı oldu, nasıl paralar döndü, kimler olası zarara göz yumdu, kurumun "bakır kabloların"a kadar nasıl yağmalandı ve kısacası "devlet" bu korkunç oyuna nasıl getirildi?..
En önemlisi de, milletin kanıyla-canıyla ortaya çıkartılan kendi "milli kaynak"larını uluslararası rant yağmacılarına peşkeş çeken kaç ülke vardır acaba?..
Söyler misiniz; kendi haberleşme kurumunu bile tüm altyapısıyla birlikte, üstelik kendi bankalarının paralarını kullandırarak başka devlete satan kaç gafil iktidar vardır bu dünyada?..
***
Rezaletin üzerine kim gidecek?..
Peki; AKP Türk Telekom rezaletiyle ilgili vurdumduymaz davranıyor ve daha dün şeker fabrikalarında olduğu özelleştirme pervasızlığına devam ediyor da, seçim meydanlarında "hesap soracağız" diye ahkam kesen muhalefete ne demeli?..
CHP, MHP, İYİ Parti, HDP ve "emek" diye takiye yaparken emek hırsızlığı yapan Beyoğlu siyasetçileri nerede acaba?..
Söyler misiniz; varlıkları yağmalanan bir ülkede, sağcısından solcusuna kadar şu "özelleştirme" vurgununa karşı ayağa kalkacak, halkı uyaracak, "hesap sor"acak, güçlü-kararlı-atak bir muhalefet ne zaman meydana çıkacak ki?..
Türk Telekom'a yönelik iddiaların soruşturulmasını isteyen Meral Akşener, "Özelleştirme sürecinden başlayarak, gayrimenkullerin satılması, elde edilen kârının yurtdışına transferi ve bankalardan kullanılan kredileri dahil olmak üzere TBMM'de soruşturma açılmasını talep ediyorum" dese de, muhalefet nasıl bir "eylem" planı uygulayacak acaba?..
Kapıyı açık bırakınca hırsızın cirit atacağı, meydanı boş bırakınca da ihanetin kol gezeceği bir ortamda özelleştir-yağmalat siteminin rant tezgahını tarumar edecek etkili bir siyaset planını kim, ne zaman uygulamaya sokacak?..
1986 yılından itibaren AKP'nin 8 milyar dolarda kalan özelleştirme tuzağı, AKP iktidarında 62 milyar doları aşarken Telekom'dan, Et Balık'a, şeker fabrikalarından Sümerbank'a kadar miletin mallarının tüketilmesinin hesabını kim soracak?..
Salı günkü grup toplantılarında, sabun köpüğü gibi ahkam keserek sorulmaz hesap!.. Başta Türk Telekom olmak üzere son yıllarda fiyaskoyla sonuçlanan, devlete-millete yıkım getiren ve birilerini zengin eden utanç verici satış tezgahını kim dağıtacak?..
Bekliyoruz; CHP mi, MHP mi, İyi Parti mi yoksa PKK muhabbeti dışında tek duyarlılığı olmayan HDP mi?.. Bekliyoruz...
***
Reklamcılar ve zavallılar!..
Telekom'un yağmalandığı ve bakır kablolarına kadar satıldığı medyaya yansırken, şirketin 30 Ağustos Zafer Bayramı ile kutlama "ilan"ları dünkü bazı gazetelerin logolarının bile üzerindeydi;
"Zaferin sesi, cesaretin coşkusu... 96 yıldır paylaştıkça çoğaldı, milyonların gururu oldu... Büyük milli birlik ve beraberliğimiz, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun" demişti Türk Telekom...
"Paylaştıkça" sözcüğünden biz anlayacağımızı çok iyi anladık da (!), Atatürk'ün yer almadığı bu reklamın Telekom'un özelleştirilmesindeki rezaleti görmezden gelen gazetelerin manşetlerinin bile üzerinde olması neyi örtbas edebilecek ki acaba?..
İşte Telekom reklamını alan ya da almayan kimi gazetelerin dünkü birinci sayfasında, 30 Ağustos kutlamalarından ve Atatürk'ten ne yazık ki eser yoktu... Bir kez daha ulusun en önemli "zafer"inin yıldönümünü gözardı ederek, bu milletin gazeteleri olmadıklarını kanıtladı o kağıt tomarları!..
Peki; Atatürk'ün, "Türk Ulusu'nun burada kazandığı zafer kadar dünya tarihine yeni bir akım vermekte etkili olan bir meydan savaşı hatırlamıyorum... Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri burada sağlamlaştırıldı" dediği 30 Ağustos zaferi 96 yıl sonra, bir kez daha kimlere batmıştı?..
Şöyle de soralım; dünkü Akit, Milat, Yeni Asya, hele de adı "Türkiye" olan o zavallı gazete ile (ne yazık ki Evrensel) ve bazı besleme paçavraların birinci ya da iç sayfalarında neden yer almadı 30 Ağustos haberi?..
96 yıl sonra bile acaba Zafer'in neyinden gocunuyor bu gafil mevkuteler?.. Haberciliği bile unutacak kadar neye öfkeliler?.. Emperyalist düşmanın alt edilmesine mi yoksa Gazi'ye mi?..
Kaynak Yeniçağ: Vurgunun hesabı sorulacak mı?..
Mehmet FARAÇ, Yeni Çağ, 31 Ağustos 2018
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vurgunun-hesabi-sorulacak-mi-48672yy.htm...
TBMM TUTANAKLARINDA TÜRK TELEKOM
TÜRK TELEKOMUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ- BİR TALANIN HİKAYESİ isimli rapor
Tarih: 2011-12-26
Kasım ve Aralık 2011 Aylarına ait TBMM tutanaklarını tarayarak, TBMM’de Türk Telekom’la ilgili olarak yapılan konuşmaları çıkardık. Aşağıda bilginize sunuyoruz.
24. Dönem 2. Yasama Yılı 15. Birleşim 02/Kasım /2011 Çarşamba
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hükûmet, Tekelin alkollü içecekler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara sattı, aynı şirket bu yıl 2,1 milyar dolara satıldı. Yani ülkemiz, halkımız tam 10 kat zarar etti, 2 milyar dolar zarar etti. Kim kâr etti değerli arkadaşlar? Kimin kâr ettiğini de hepiniz çok yakından biliyorsunuz.
Tekelin sadece alkollü bölümü değil, sigara bölümü de aynı şekilde çok komik rakamlara satıldı, birilerine peşkeş çekildi. Tekeli "Babalar gibi satarım." diyen o dönemin Maliye Bakanı hem babalar gibi Tekeli sattı hem de oğluna babalık yapıp bir firmaya daha çok mısır satılmasını sağladı.
Çağdaş ülkelerde özelleştirmenin amacı, istihdamı, ekonomik verimliliği artırmak ve fiyatları düşürmektir. Oysa AKP dönemindeki hiçbir özelleştirme bu şartları yerine getirmemiştir. Binlerce kişi özelleştirme nedeniyle ekmeğinden olmuş, işsiz kalmıştır. Bunun en güzel örneği, yine AKP'nin ballandıra ballandıra anlattığı, cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olarak reklam ettiği Telekom özelleştirmesidir. AKP iktidara geldiğinde Türk Telekomda 61 bin kişi çalışırken, Telekomda çalışan sayısı 2010 itibarıyla 25 bine düşmüştür. Hükûmet yeni yatırım için değil, dış ülkelere borç ödemek için insanları işsiz, aç ve sefil bırakmıştır. Özelleştirme sonucunda yüzlerce yuva yıkılmıştır.
Peki, bu özelleştirmelerin sonucunda ne oldu? Piyasada rekabet mi oluştu? Fiyatlar mı düştü? İstihdam mı arttı? Hayır, sadece halka ait olan kârlar Hariri'ye gitti, Teksas'a gitti, İngiltere'ye gitti. Daha önce özelleştirme yapılırken değerlendirme raporları açıklanıyordu,
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli-MHP) Bir de daha önce Türkiye'nin can damarı sayılan önemli kuruluşlardan özellikle Telekom'un sayın İktidarla yakın ilişkide olan bir şirkete satılmasından sonra bu şirketin aldığı Telekom şirketi de bu kapsamda Garanti Fonu tarafından riskleri üstlenilmiş midir? Zira, bu fonun içerisinde Türkiye'nin de binde 48 oranında, 8,1 milyon dolar civarında bir ortaklığı var. Türkiye hem satıp hem de politik risklere karşı bunları garanti altına almış mıdır?
24. Dönem 2. Yasama Yılı 23. Birleşim 24/Kasım /2011 Perşembe
CHP GRUBU ADINA AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) -
Geçmişe baktığımızda, ülkemize gelen yabancı sermaye yatırımları yeni baştan bir sanayi sektörüne yatırım yapmak için değil, var olan bir kuruluşu almak için olmuştur. Ya bir bankamız satılmıştır ya bir önemli kamu kuruluşumuz satılmıştır ya da Türk Telekom gibi önemli bir kamu kuruluşumuz altı yıllık toplam ciro değerine satılmıştır. Önemli olan, yabancı yatırımın ülkemize yeni bir teknoloji getirmesi, yeni bir fabrika kurması, sıfırdan ülkemizde katma değer yaratmasıdır. Şimdi ülkemizde yabancı sermaye yatırımlarına garanti sağlamak için Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi'nin maddelerinde değişiklik yapılması için kanun tasarısı gündemimizde.
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Politik risklerin bu kadar çok olduğu bir bölgede kalkıp Türkiye'de yatırım yapacak yabancı bulamazsınız. Kimi bulursunuz bilir misiniz? Ancak Telekom'u verdiğiniz Hariri ailesi gibi bir dost aileyi bulursunuz, bir devletin değerini peşkeş çekersiniz. Onun ismi yatırım olmaz, o başka bir şey. Yatırım, doğrudan yatırımla ifade edilebilir. Türkiye'de hiç duydunuz mu siz; gelmiş arazi almış, efendime söyleyelim, makinelerini getirmiş, istihdam yaratacak? Hayır. Ancak Şeker Kanunu'nda olduğu gibi, Cargill'i Türkiye'deki bir yabancı şirketle ortak yapıp nişasta bazlı şeker konusunda Türk insanını zehirleyen, Türk insanının ömrünü kısaltan, dünyada kullanılmayan bu maddenin Türkiye'de daha çok kullanılmasını temin eden yatırımların önünü açarsınız. Başka türlü Türkiye yatırımın olduğu bir ülke olmaktan çıkar.
AKP Adına NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hepsini veriyorum.
6,93 iken devraldığımızda yani 100 liralık harcamanın sadece 6,93 lirası millî eğitim camiasına, öğretmenlerimize giderken, 2010'da bu rakam -gerçekleşme oranı olarak söylüyorum- yüzde 9,8'e çıkmış, yaklaşık yüzde 50'ye yakın. Bakın, oran olarak yüzde 50'ye yakın bir artış söz konusudur değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul-CHP) - Onun ne kadarı Ülker'e ne kadarı Telekom'a gitti? Öğretmene gitmedi, ihale yaptığınız şirketlere gitti. Kimi kandırıyorsunuz? Bu para Ülker'le Telekom'a gitti, Datateknik şirketine gitti. Kimi aldatıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İcraat önemli. Nutuk atmakla bu sorunlar çözülmüyor. Nutuk atılabilir ama önemli olan sonuç, intihac, netice. Netice bu. Konuşmaların hiçbir anlamı yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Netice, bu paranın Telekom'a gittiği, bu özelleştirme yatırımlarını oradan finanse ettiğiniz. Biz aptal mıyız? Yer miyiz biz onu?
24. Dönem 2. Yasama Yılı 32. Birleşim 09/Aralık /2011 Cuma
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Telekom özelleştirmesi yoluyla Türkiye'nin iletişim ve güvenlik bakımından kuşatıldığını görüyorsunuz. Telekom'un taşınmazlarının satılmasına ve içinin boşaltılmasına seyirci kalan Başbakanlık Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Sivil Havacılık Genel Müdürü, Mohammed Haririler, Abdullah Tivnikliler… Kimden söz ediyorum? Yönetim ve Denetim Kurulundan söz ediyorum değerli milletvekilleri. Peki, yaygın hâle gelen bütün bu uygulamalar tesadüf kavramıyla ya da münferit uygulamalar kavramıyla izah edilebilir mi, geçiştirilebilir mi? Elbette bu kadar tesadüf bir arada olamayacağına göre bu şekilde bir açıklamayı yapmak mümkün değil.
24. Dönem 2. Yasama Yılı 38. Birleşim 15/Aralık /2011 Perşembe
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT
Şimdi, Telekom'u özelleştirir özelleştirmez bir kanun çıkardınız. Bu Telekom'un hasılatının yüzde 15'i hazineye gidiyordu, bunu çıkardınız, bu hazine hissesini kaldırdınız. 2005'le 2010 arasında Telekom'un hasılatı aşağı yukarı 48 katrilyon 500 trilyon liradır. Bunun yüzde 15'ini şey ettiğiniz zaman 7,2 katrilyon liralık devletin, hazinenin alması gereken şeye set çektiniz. Hemen arkasından kurumlar vergisini yüzde 30'dan yüzde 20'yi indirdiniz. Burada Telekom'un hissesine düşünen, aşağı yukarı, ödenmeyen kurumlar vergisi 2 katrilyon lira civarında bir para...Bankaların büyük bir kısmını özel, yabancı şirketlere devrettiniz, devredildi sizin zamanınızda. Kurumlar vergisini yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirmek suretiyle burada devletin kaybı 5-6 katrilyon lira….
Telekom'u, TÜPRAŞ'ı ve ERDEMİR gibi ülke güvenliği için son derece önemli kuruluşları satan AKP düşünüş tarzı acaba neden sermayesinin tamamı devlete ait olan Devlet Malzeme Ofisini daha canlı tutmayı, kullanmayı, onu sömürmeyi ve AKP'li belediyelerin oyunlarına alet etmeyi istemektedir?
24. Dönem 2. Yasama Yılı 40. Birleşim 17/Aralık /2011 Cumartesi
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Sayın Bakan, geçen dönem kabul edilen torba yasa içerisinde vergi cezalarının faizlerinin affına ilişkin yasada, Telekom, Ülker, Çalık, Kiler, Albayrak, Çeliker, Cengiz gibi şirketlerin ne kadar vergi borcu, faiz ve cezaları silinmiştir?
24. Dönem 2. Yasama Yılı 41. Birleşim 18/Aralık /2011 Pazar
AKP GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ döneminde yapılan özelleştirmelerin yüzde 95'i daha önce alınmış olan özelleştirme kararları doğrultusunda yapılmıştır; buna bir iki örnek verebiliriz: TÜRKŞEKER'i verebilirim, Tekeli verebilirim, TürkTelekom'u verebilirim. Az önce bir arkadaşımız, burada, Türk Telekom'un satışıyla ilgili birtakım bilgiler aktardı. Ben, size, çok kısa, bununla ilgili bir aydınlatıcı bilgi vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk Telekom'un satışı Türkiye'nin gündemine 1994 senesinde oturdu ve 57'nci Hükûmet döneminde de Türk Telekom'un özelleştirme sürecinin hızlandırıldığına şahit oluyoruz. Bir kere burada, özelleştirme kavramında bir yanlış ifade kullanılıyor, Türk Telekom'un satılmış olduğundan bahsediliyor. Aslında Türk Telekomsatılmadı, yirmi beş yıllığına özel sektöre devredildi ve devredilen rakam ise sadece yüzde 55'idir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Gayrimenkulleri nasıl satılıyor?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Daha sonra, bir bölümü de -yüzde 10 küsur civarında bir bölüm- halka arz edilmiştir ve hâlâ da Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk Telekom'un yüzde 31'ine sahiptir, yani Türk Telekom'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüzde 31 payı vardır.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki şu bilgileri de aktarmak istiyorum: Ojer'in bu dönemde almış olduğu temettü tutarı yaklaşık 3,5 milyar dolardır ama Türkiye Cumhuriyeti devletine, hazineye aktarılan total rakama baktığınızda bu rakamın 13 milyar 419 milyon 31 bin 878 dolar olduğunu görüyoruz. Yani yüzde 55'ini devretmişsiniz. Bunun karşılığında elde edilen temettü tutarı 3,5 milyar dolardır Ojer tarafından; Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2005 sonrasında, yani özelleştirme sonrasında elde etmiş olduğu gelir tutarı da 13 milyar 420 milyondur.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Eminim, aklıselim AKP'liler de gelinen bu noktadan dolayı üzgündür. Artık yeni bir Türk Telekom, yeni bir PETKİM kurmak, ekonominin aktörlerini millileştirmek hiç de kolay değildir. Atı alan Üsküdar'ı geçmiştir, ne Üsküdar'ı, sınırlarımızın dışında almıştır soluğu.……Bu devlet, zengini fakiriyle hepimizin. Ancak, öldüm fiyatına elden çıkarılan işletmeler de hepimizin idi. Örneğin Türk Telekom, Türkiye'nin en stratejik kuruluşlarından biri olmasından da vazgeçtik, hiç olmazsa hak ettiği değer karşılığında satılsaydı. Kime verilmiştir? Hariri sülalesine. Kaça verilmiştir? 6,5 milyar dolar. Bir de 2010 yılındaki Telekom'un kârına bakalım kıymetli arkadaşlar: Kârını bir önceki yıla göre yüzde 32 artırmış. Ne mi olmuştur? 2,5 katrilyon lira. Yani kıymetli arkadaşlar, Türk ekonomisinin amiral gemilerinden biri olan TürkTelekom sadece dört yıllık kârı karşılığında elden çıkarılmıştır.
Telekom'un yıllık kârı, dikkatinizi çekmek istiyorum, KİT'lerin görev zararı, kamu bankalarının gelir kaybı toplamı kadardır neredeyse. Bu paralar şimdi, tüketimi teşvik eden, kârı maksimize edecek yatırımlar dışında tamamıyla yabancıların kasasına gitmektedir. Geride kalan bütçe deliklerini de dış borçlarla kapatmaya çalışan bir Türkiye.
24. Dönem 2. Yasama Yılı 42. Birleşim 19/Aralık /2011 Pazartesi
CHP GRUBU ADINA YILDIRAY SAPAN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek belirtmeliyim ki AKP İktidarı döneminde ülkemizin en önemli kurumları yabancıların eline geçmiştir. AKP, ulusal değerleri yabancılara peşkeş çekmekte o kadar ileri gitmektedir ki 2005 yılında yüzde 55'i Lübnan-İtalya ortaklığına verilen Telekom'un yıllık brüt gelirlerinden alınan yüzde 15 pay satış öncesi yapılan bir düzenlemeyle kaldırılmıştır. Bu düzenlemeyle şu ana kadar devlet 7,3 milyar lira zarar ettirilmiştir. Ülkemizdeki diğer telefon operatörleri bu payı öderken Telekom'un ödememesi için özel bir kanun çıkarılması manidardır ve izaha muhtaçtır. Bu gök kubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz, bugün olmazsa yarın mutlaka ortaya çıkacaktır. Bu işin takipçisi olacağımızı bu kürsüden duyuruyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya-MHP)Son sorum: Türk Telekom'a ait sabit telefon hatlarından alınan sabit telefon ücretlerini ne zaman kaldırmayı düşünüyorsunuz?
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Özelleştirme sonucu çiftçi üretim yapamayacak, işsizlik gelecektir, buradan göçler başlayacaktır. Pancar ekenin, tütün ekenin sonu ne olacaktır? AKP İktidarında nişasta bazlı şeker kotası sürekli olarak artıyor. Son beş yıllık çalışmalarda dünya artık suni şekerin kullanımını kaldırıyor, azaltıyor. Amerika Birleşik Devletlerindeki oran şu anda yüzde 1'ler civarına çekiliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde şeker üretimi devletçe desteklenmektedir. Üreticinin masraflarının yüzde 60'ı devlet tarafından karşılanmaktadır. Acaba ülkemizde bu durum nedir? Karşılama durumu, yüzde 15'ler, 20'ler civarındadır. Nişasta bazlı şeker, kalitesiz olup insan vücudunda obezite, alerji, kansere varana kadar organik değişiklikler yapmaktadır. Dünya tıp kongrelerinde bu konu tartışılırken biz ülkemizin elindeki fabrikaları satıyoruz, şeker pancarının üretimine neredeyse son vermeye doğru süratli bir şekilde gidiyoruz. Sadece şeker fabrikaları mı? TÜPRAŞ, Et Balık Kurumu, Telekom, SEKA da yok pahasına satılmadı mı? Alan şirketler milyarlarca dolar kazandılar. Hâlbuki bu stratejik kurumlar devlet elinde kalsa idi ne olurdu?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Değerli arkadaşlar, daha önceki yıllarda anlatamadık. Kurumlar vergisi bir maliyet unsuru değildir. …… Bu, yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirme sadece Türkiye'de bazı bankalara ve sattığınız Telekom gibi kuruluşlara yarar. Yoksa, KOBİ'nin, esnafın işine yarayacak ya da onlara rekabet gücü kazandıracak bir uygulama değil. Bu durumda hangi bütçeyi onaylayacağız?
24. Dönem 2. Yasama Yılı 43. Birleşim 20/Aralık /2011 Salı
CHP GRUBU ADINA KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - En stratejik kurumlarımızdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız. "Babalar gibi satarım." dediniz. Belki burnunuzun direği sızlar diye bazı kurumların adını saymaya çalışacağım. Hani 220 milyon dolara satılan ama bugünkü değeri 2,5 milyar dolar olan Tekeli hatırlar mısınız? Türkiye'de hayvancılığın ve süt üreticilerinin güvencesi olan SEK ve Et Balık Kurumunu hatırlar mısınız? Petrol Ofisini, Sümerbank'ı ve onun Manisa'daki arsasının nasıl yağmalandığını, İstanbul Gübre Sanayisini, ERDEMİR'i, İSDEMİR'i, Gemi Sanayisini, Zirai Donatımı, SEKA'yı, hani bugünlerde de üç, beş fabrikayı da yandaşlara satmak üzere olduğunuz şeker fabrikalarını hatırlar mısınız? Yılda 2,5 milyar dolar kâr eden ama 6,5 milyar dolara satılan Telekom'u hatırlar mısınız? Daha geçenlerde, İstanbul halkının parasıyla kurulmuş olan İDO'nun en kârlı bölümünün özelleştirildiğini biliyor musunuz? Bugün İDO İstanbullulara yeni zam müjdesini vermiştir. Sizlere bu konuda da bir bilgi vermek istiyorum. En stratejik kurumumuzdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız. "Rekabet" dediniz, "kalite" dediniz ama sattığınız bütün kuruluşlar tekel olmaya devam ediyor.
24. Dönem 2. Yasama Yılı 44. Birleşim 21/Aralık /2011 Çarşamba
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Varlıklarımız yabancıların eline geçti; TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i, Petrol Ofisini, Telekom'u, bankaları, sigortaları… Birçok şirket yabancının mülkiyetine geçti. Yeni bir PETKİM kurabildiniz mi? Yeni bir TÜPRAŞ kurabildiniz mi? Nerede bu büyüme? Kim büyüdü Türkiye'de? Bugün ülkemizde yaklaşık çalışabilir durumda olup da çalışamayan, iş bulmaktan ümidini kesmiş insanlarımız dâhil 4,5 milyon insan işsiz…
24. Dönem 2. Yasama Yılı 45. Birleşim 22/Aralık /2011 Perşembe
ORHAN DÜZGÜN (Tokat-CHP) Değerli arkadaşlarım, bu olayda da çok net bir şekilde gördüğümüz gibi, emperyalizm, kendi çıkarları söz konusu olduğunda hangi düzeylerde alçalabildiğini bir kere daha göstermiştir. Ancak onları bu şekilde eleştirirken bizim de ne yaptığımıza dönüp bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Evet, biz ne yapıyoruz değerli arkadaşlarım? Biz TÜPRAŞ'ı sattık -emperyalistlere sattık, global sermayeye sattık- PETKİM'i sattık, Telekom'u sattık.
Türk Telekom özelleştirilmesi ile ilgili olarak TBMM’de söylenenlerin tamamı TÜRK TELEKOMUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ- BİR TALANIN HİKAYESİ isimli raporumuzda dile getirdiğimiz hususlar olması bu konuda bir kamuoyu oluşturabildiğimizi gösteriyor. Sayın Milletvekillerimizin Türk Telekom’un özelleştirilmesi konusunda gösterdikleri duyarlılığı Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrası mağdur olan eski Türk Telekom çalışanlarının sorunlarına da göstermelerini umuyoruz.
http://www.telekomculardernegi.org.tr/haber-3035-tbmm-tutanaklarinda-turk-telekom.html...
DEVLET TEKEL'İ KAÇA SATTI, ŞİMDİ KAÇA SATILDI
Ali Rıza Aydın yazdı, 16.03.2011
Barış, özgürlük ve adalet üzerine yaşanan olumsuzluklara karşı savaşım sürerken, bunun içinden pompalanan ve manşetlere oturtulan kimi magazin haberleri bir süredir gündemi zorunlu olarak kaydırsa da toplum gelgitlerle, çelişkilerle yaşamaya devam ediyor. Türkiye tarihinin aynası olacak derecede önemli yere sahip TEKEL’in, tütün ve tütün ürünleri ile alkollü içkilerin tarihi de, bu çelişkilerle, elimizin içindeki köpüklü sabun gibi kayıp gidiyor. Kim kime, dum duma örneği, atı alan da Üsküdar’ı geçiyor.
292 MİLYON DOLARDAN 2 MİLYAR 100 MİLYON DOLARA
TEKEL sahnesinin bir tarafında, “satışlar, kâr ve sermayenin önlenemeyen yükselişi”, diğer tarafında da “işsizlik, yoksullaşma ve yasaklar” var.
TEKEL’in alkollü içki bölümü 17 fabrika, hammadde, stok ve varlıklarıyla, 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki Sanayi ve Ticaret AŞ’ye, MEY İçki’de iki yıl sonra 2006 yılında bu kez 810 milyon dolara ABD’de kurulu bir ortak gruba (Texas Pacific Group) satıldı. Yıl 2011, bu kez Amerikalılar satışa çıktı ve MEY İçki, 2 milyar 100 milyon dolara, Dünyaca ünlü, içkide dünya devi olarak tanınan İngiliz DİAGEO Şirketine satıldı.
Yargının, ilk satışla ilgili durdurma kararları tozlu raflarda dururken, Türkiye-ABD-İngiltere kaynaklı sermaye kârına kâr katarken, sahnenin diğer tarafı mı? Bir yanda, kamunun yani toplumun malı olduğu halde, peşkeş çekilerek kaybedilen değerler ve 4/C ile yoksulluğa ve işsizliğe itilen çalışanlar, diğer yanda da “içki yasağı” girişimleri ve baskıları. Sermaye büyürken, çalışanların yoksulluğa ve işsizliğe terk edilmesi, bu sömürü dünyasında yadırgatıcı değil. İçki yasağı girişimleri ile içki kârının bir arada olması da kimseyi şaşırtmasın. Küçük bir anımsatmayı da yapmadan geçmeyelim; kendilerince ne kadar yadsınsa da MEY içkinin, kendi ürünleri yanında diğer içki üreticilerinin ürünlerini sattırmama politikası da bilinen bir tablo.
Neoliberalizmin, vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin özü bu, Türkiye’de demokrasi sözcüğünü dilinden düşürmeyen siyasal iktidarın politikası bu. Oyun kuralına göre oynanıyor, şaşırtıcı değil; şaşırtıcı olan, vahşi kapitalizmle ve emperyalizmle sorunu olmayan bu siyasal iktidara, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin oy vermesi.
“Alkollü içki yasağı” adı altında oynanan oyun, bir yanda içki üretiminde çalışanları yoksulluğa ve işsizliğe iterken diğer yanda, hem de uluslararası şirketlerin gücüne güç katıyorsa, sermayenin sınırsız tahakkümünün bir kez daha düşünülmesi ve savaşımın yönünün buna göre çizilmesi gerekir. Bir yanda, barış, özgürlük, eşitlik, adalet, işsizlik, yoksulluk ve yaşam kavgası verilirken, diğer yanda kârına kâr katan sermaye almış başını gidiyor. Arkasında ne bıraktığına bakmadan ilerliyor. Hukuku ve yargıyı da bu vahşi yolculuğuna göre şekillendiriyor. Sermaye için “dur durak” yok, toplumsal yaşama sınıfsal bakması gerekenler sustukça da “dur durak” olmayacak.
Bitirmeden şu soruları da soralım: Türkiye’de de önemli pazarı olan ve MEY İçkiyi satın alarak pazarını büyüten Dünyaca ünlü, İngiliz DİAGEO Şirketinin, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler nedeniyle, Türkiye Maliyesine, anapara, ceza, faiz ve gecikme zammı olarak ne kadar borcu var? Bu borçlar nedeniyle hangi yargı kararları verildi? Bu kararlar uygulandı mı? Torba Yasa adıyla anılan, 3.2.2011 günlü ve 6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un çıkarılmasında, yani bazı alacakların ceza, faiz ve gecikme zamlarının affedilerek yeniden ödeme planına bağlanmasında, İngiliz DİAGEO Şirketinin çıkarı ve daha da önemlisi etkisi var mı? DİAGEO’nun, MEY İçkiyi satın almasında, ödemediği vergi, resim harç ve benzeri mali yükümlülüklerle ilgili pazarlık yapıldı mı?
Toplumun gerçeklerinin ve uçurumunun, soruyla ve yanıtla yetinilmeyecek kadar ciddi boyutlarda olduğu açık. İnsan, başına gelen en ağır sorunlarla bile, aklını kullanarak, baş edecek yeteneklere sahip. Hele o aklı “toplumsal gerçekçiliğin tarihinden” süzülüp gelen birikimle beslemiş ise aşamayacağı engel yok. Yeter ki el ele, beyin beyine verip istesin.
Odatv.com
https://odatv.com/tekel-yine-satildi-1603111200.html...
Bir gün siz ağlayacaksınız
03.09.2003, Muharrem Bayraktar
Rauf Denktaş Amerika'da kalp ameliyatı sonrası hasta yatağında yatıyor. İki kişi kendisini ziyaret ediyor. Avrupa'nın, Annan Planı'nın mutlaka kabul edilmesi için baskı yaptığı günler.
Kendisini ziyarete gelen iki kişi dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Cüneyt Zapsu'dur. Ziyaret sebebi de "geçmiş olsun" dileklerini iletmek değildir.
Denktaş bu anı söyle anlatıyor: "Ben hastanedeyken Sayın Yaşar Yakış Sayın Cüneyt Zapsu ile beraber ziyarete geldi. Annan Planı henüz önümüze konmuş. Benim konuşacak halim yok. Bir hafta içinde de cevap bekliyorlar.
Bir de "ya şimdi verirsin, bir daha cevap hakkı yok" dediler. 10 gün gecikmeyle verebildim. Bana "meselenin halledilmesi gerekir.
Çok uzamıştır. Türkiye'nin AB'ye girmesi önemlidir. Engel oluyorsunuz. Engel olmayın" dediler.
Yakış söylüyor bunları o zaman.
Zapsu da yanında!
(...) Bir Lord geldi. Beni gördü. Lord Maccini onun Girne'de yeri olduğu için Türk'lere yakın birisi... Aynı gün, plan önüme konulduğu gün geldi. Benim ne halde olduğumu gördü. Adam İngiliz Parlamentosunda "Denktaş şoktan ölseydi bu adamlar öldürmüş olacaktı. Bir hastaya bu yapılmaz" diye konuşma yaptı".
(Rauf Denktaş'ın açıklamaları; Tercüman 1 Eylül 2003)
Bu sözleri tüylerim diken diken olarak okudum.
İki AKP'li milletvekili 50 yıldır Kıbrıs davası için mücadele veren bir dava adamının yanına gidiyor. Üstelik ameliyattan henüz çıkmış! Ona "Annan Planını kabul et" diye baskı yapıyor!
Bu utanç verici hareket, İngiliz Lord'unu bile isyan ettirip "bu adamlar Denktaş'ı şoktan öldürecekti" dedirtebiliyor.
Biz de ne kadar safmışız. Sayın Denktaş ABD'de ameliyat olduğunda "Amerikalı"lar Denktaş'ı ortadan kaldırmak için ameliyat masasında özel operasyon yaptılar" diye bir söylenti yayıldıydı da biz de inanmıştık.
Meğer Denktaş'ı ortadan kaldıracak özel operasyon Amerikalılar'dan değil, bizimkilerden gelmiş!
Sayın Yakış ve Zapsu, bir ülkenin devlet başkanı olan bir zata böylesine "akıl ve usul dışı" bir davranışta bulunma hakkını nasıl kendilerinde bulabildiler?
Kimlere ne sözler verdiler ki, Denktaş'ın hasta döşeğinde boğazına yapıştılar.
Yahudi Lord Hanney ve Rum Savcı Markides ile Rum işadamı Vasiliu'nun hazırladığı Annan Planı'nın avukatlığını yaparak, sayın Denktaş'a baskı yapmak bir Türk milletvekiline yakışıyor mu?
Bu olay bana 57'inci hükümet döneminde yaşanan bir özelleştirme trajedisini hatırlattı.
Enis Öksüz'ün Ulaştırma Bakanlığı döneminde, Telekom'un özelleştirilmesi gündemdedir. Ancak özelleştirme habire gecikmektedir.
Bakanlık odalarının birinde bir müsteşarın hüngür hüngür ağladığı haberi gelir. Bakan yanına gider, niye ağladığını sorar.
Müsteşarın cevabı, ilginçtir: "Ben bu durum karşısında IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin karşısına nasıl çıkacağım. Ona bu konuda söz vermiştim!!!"
Türkiye'nin bazı bürokratları Cottarelli'ye, Verheugen'e söz verdikleri "satışlar!" gerçekleşemedi diye ağlıyor.
Türkiye'de bazı milletvekilleri ise Yunanistan'a göbek atıran Annan Planını kabul ettireceklerine dair "Batılı dostlarına verdikleri sözü" yerine getirmek için, "Koca bir çınar"ı hasta yatağında ağlatıyor.
Burası Türkiye...
http://www.yenimesaj.com.tr/bir-gun-siz-aglayacaksiniz-H1086996.htm...
Bahçeli’den Öcalan mektubu açıklaması
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: İmralı'daki teröristbaşı HDP'nin istismarına müdahale için tarafsızlık çağrısı yapmıştır. 23 Haziran'da sonuç ne olursa olsun Cumhur İttifakı devam edecektir.
https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/son-dakika-bahceliden-ocalan-mektubu-aciklamasi-5191081/...
Savcılık Suç Unsuru Bulamadı: Osman Öcalan'ın TRT'ye Çıkarılması 'Basın Özgürlüğü' Sayıldı
Yenilenen İstanbul seçimleri öncesinde PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın mektubunun Anadolu Ajansı tarafından paylaşılması ve Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan'ın TRT Kurdi'ye çıkartılmasıyla ilgili yapılan suç duyurusu, savcılık tarafından "basın özgürlüğü" kapsamında değerlendirildi ve soruşturmaya gerek olmadığı kararı verildi.
İstanbul’da yaşayan Nuri Başkapan adında adlı şikayetçi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, TRT Kurdi Genel Koordinatörü Mustafa Ekici ve Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı hakkında ‘terör örgütüne yardım ve yataklık, vatana ihanet, suçu ve suçluyu övme’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Gazete Duvar'dan Hacı Bişkin'in haberine göre, şikayeti Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı inceledi. Savcılık, “Terör olayları toplumu en çok etkileyen hadiseler olmasından dolayı bu eylemlerin medya için haber değeri büyüktür” dedi. Savcılık şöyle devam etti:
“Toplum tarafından en çok ilgi gören haberlerin terör haberleri olması nedeniyle bu haberlere yazılı, görsel, işitsel, dijital mecralarda hatta sosyal medyada sıkça yer verilmektedir. Terör haberlerinin önemi ve medyanın halkı bilgilendirme yükümlülüğü bu haberlerin medyada yer almasını zorunlu kılmaktadır. Haberlerin ilkeli, bilinçli ve propagandaya mahal vermeyecek şekilde ölçülü biçimde yayınlanması medyanın görevini yapmasını sağlar.”
"Şiddete teşvik edip terörü övmedikçe basın özgürlüğü kapsamında olması gerektiğinden..."
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü kapsamındaki ilkelerini hatırlatan savcılık, ‘Soruşturma yapılmasına yer olmadığı’ gerekçesini de şöyle açıkladı:
“Basın organlarınca yayınlanan haberin toplumun ilgisini çeken, güncel bir niteliğe sahip olup halkı kin ve düşmanlığa sevk etmemesi, şiddete teşvik etmemesi ve nefret ayrımcılığı içermemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, yapılan faaliyetin basının haber verme özgürlüğü kapsamında kabul edilmesi gerektiğinden suç unsuru taşımadığı değerlendirilmekte.”
Ne olmuştu?
Munzur Üniversitesi’nden Doç. Ali Kemal Özcan’ın, 20 Haziran’da İmralı’dan getirdiği Abdullah Öcalan’ın mesajı ilk olarak Anadolu Ajansı tarafından servis edildi. Öcalan’ın mesajının ardından kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan TRT Kurdi’ye çıkarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP’yi eleştiren ifadeler kullanmıştı. Bu gelişmelerin ardından İYİ Parti TRT hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
https://onedio.com/haber/savcilik-suc-unsuru-bulamadi-osman-ocalan-in-trt-ye-cikarilmasi-basin-ozgurlugu-sayildi-884922...
Erdoğan'dan Jandarma komutanına ''kes ulan'' fırçası!
Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın eşinin GATA'ya alınmamasının hemen ardından gerçekleşen MGK toplantısında dönemin Jandarma Genel Komuta'nı Şener Eruygur'un hükûmete ilişkin sözlerinin ardından masaya vurup "Kes ulan!" diye bağırdığını yazdı.
Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhuraşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında başlatan 'FETÖ'nün siyasi ayağı' tartışmalarına ilişkin yazdığı yazıda, Erdoğan'ın hükümeti eleştiren dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'a "Kes ulan" diye bağırdığını iddia etti.
Selvi, "O dönem başbakan olan Erdoğan’ın bunun üzerine Genelkurmay Başkanı’nı aradığı ve sert bir dille uyardığı biliniyor. Ancak Erdoğan’ın Genelkurmay başkanlarına yönelik sert çıkışları sadece bu değil. Birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum. 27 Nisan e-muhtırası verildiğinde telefonuna çıkmayan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, AK Parti’nin açıklama yapacağı duyurulunca 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü 'Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?' oluyor" ifadelerini kullandı.
https://www.haber3.com/guncel/politika/erdogandan-jandarma-komutanina-kes-ulan-fircasi-haberi-5081330...
Türkiye ve Suriye istihbaratlarının üst düzey görüşmesi ne anlama geliyor?
MİT Başkanı Hakan Fidan, Suriye istihbaratının başındaki isimle Moskova'da bir araya geldi. Bu, iki ülke arasında kamuoyuna duyurulan ilk üst düzey doğrudan görüşme oldu.
Ankara, görüşmeyi, bir yıl önce Rus lider Vladimir Putin'in dile getirdiği "Adana Mutabakatı'nın uygulanmaya başlaması" olarak değerlendiriyor.
12 Ocak'ta Türkiye saatiyle 15:38'de Şam'dan kalkan Rus Hava Kuvvetleri'ne ait Tu-154M tipi RFF7004 uçağı, 18:58'de Moskova'ya indi.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51127829...
İdlib'de Türk askerine saldırı dünya basınında: Türkiye Suriye'de en büyük kaybını yaşadı
Suriye'de İdlib'e sıkışan iç savaş ve beraberinde yaşanan insani kriz dünya gündeminde yer edinmeye devam ederken, uluslararası gazeteler ve haber ajansları, hava saldırısı sonucu 33 Türk askerinin hayatını kaybetmesini son dakika olarak duyurdu.
Reuters haber ajansı, Türkiye'den resmi açıklama henüz gelmemişken en az 34 Türk askerinin hayatını kaybettiğini dünyaya duyurdu.
Orta Doğu'nun etkili yayın organlarından El Cezire televizyonu, Suriye hükümetinin hava saldırısında onlarca Türk askerinin hayatını kaybetmesinin bölgedeki gerilimi daha da artıracağı ve yeni bir insani kriz dalgasını tetikleyebileceğini aktardı.
İdlib'deki saldırıya ilişkin ABD ve AB'den ilk tepki: Türkiye kimin dost olduğunu görmeli
Alman devlet kanalı Deutsche Welle (DW) İdlib'deki saldırıya ilişkin gelişmeleri okuyucularına canlı olarak aktardı. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın daha önce bölgede yaşananlar nedeniyle Suriye ve Rusya'yı suçladığını yazan DW, 33 Türk askerinin hayatını kaybetmesine ilişkin, "Türkiye, NATO'nun 5. maddesini işletme hakkına sahip. Ancak böyle bir kontekste bu maddenin işletilmesine onay verilir mi bilinmiyor. Daha önce sadece bir kez bu madde işletildi o da ABD'nin talebiyle Afganistan'da." yorumunu yaptı.
Rusya Savunma Bakanlığı'ndan İdlib açıklaması: Rusya Türk askerinin vurulduğu operasyonda yer almadı
Hava saldırısıyla ilgili Hatay Valisi'nin açıklamalarını duyuran Fransa'nın kamu yayın kuruluşu France 24 ise Türkiye'nin İdlib'e asker gönderme kararı almasından bu yana bir gün içerisinde en büyük kaybını yaşadığına dikkat çekti.
Ankara'nın Suriye iç savaşından en kötü gününü yaşadığını yazan İngiliz The Guardian gazetesi ise bölgedeki askeri kaynaklara dayandırdığı haberinde hayatını kaybeden Türk asker sayısının 70 civarında olduğu iddiasını başa çekti.
Türk askerine yönelik saldırı birçok ülke basınında yer edinirken ABD, NATO ve AB'den saldırıya resmi düzeyde tepkiler geldi.
New York Times: Türk ordusu, Suriye'nin kuzeybatısındaki hava saldırısında büyük kayıp yaşadı. Bu saldırı Suriye'deki savaşın seyrini değiştirebilir.
Le Monde: Bombardımanlar Ankara ile Moskova'nın arasını açma riski doğuruyor. Rus ve Türk yetkililer arasındaki yeni tur görüşmeler perşembe günü Ankara'da gerçekleşti, sonucuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.
AFP: Suriye'nin İdlib şehrinde Şam yönetiminin hava saldırısı sonucu 33 Türk askeri öldürüldü. İdlib'de haftalardır süren gerilimin ardından Rusya destekli Şam yönetimi Türkiye'ye bugüne kadarki en ağır kayıbını yaşattı. Washington "NATO üyesi Türkiye'nin yanındayız" mesajını verdi. Birleşmiş Milletler, hızla yükselen tansiyon konusunda uyarıda bulundu.
Washington Post: Türkiye 2016'da Suriye'ye girdiğinden beri bugüne kadarki en büyük kaybını yaşadı. Şubat ayı başında Şam ile Ankara arasındaki gerilim had safhaya çıktı. Cymhurbaşkanı Erdoğan Ankara'da acil durum toplantısı yaparken, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile telefonda görüştü.
Türkiye'ye daha önce de asker kaybı yaşamıştı. Türk ordusunun Suriye'deki asker kaybı 50'yi geçti. Türkiye 3.6 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.
Alman Bild Zeitung: Rusya ve Türkiye arasında tansiyon had safhada. Görünen o ki, Türk askerleri Rusya'nın yaptığı hava saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Türk makamları 33 askerin öldüğünü söylüyor ancak duyumlara göre ölen asker sayısı 50 civarında. 36 da yaralı var. Perşembe akşamından beri Türkiye'de Twitter'a erişim yok. Ankara, NATO ve uluslararası kuruluşlardan yardım talep ediyor.
ABD CNN: Suriye'nin İdlib şehrinde 33 Türk askeri öldürüldü. Türkiye, "Kahraman şehitlerimizin intikamını alacağız" dedi. Şam yönetiminden olayla ilgili bir açıklama gelmedi. Anlara ile Moskova arasındaki tansiyon 2018'de Türk askerlerinin Suriye'ye girmesinden beri artıyordu. Rusya destekli Şam yönetimi İdlib'de muhaliflere karşı haftalardır çok ağır hava saldırıları düzenliyor.
BBC: İdlib'de Şam yönetiminin Rusya'nın desteğiyle yaptığı hava saldırısında 33 Türk askeri öldürüldü. Türkiye buna karşılık verdi. Şam yönetiminden bugüne kadar herhangi bir açıklama gelmedi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres bölgede artan tansiyon sebebiyle acil ateşkes çağrısı yaptı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg telefonda Türkiye dışişleri Bakanı ile görüştü. Stoltenberg, Rusya'nın desteğiyle Suriye'nin İdlib'de yaptığı bu hava saldırısını kınadı.
https://tr.euronews.com/2020/02/28/idlib-de-turk-askerine-saldiri-dunya-basininda-turkiye-suriye-de-en-buyuk-kaybini-yasadi...
Cüneyd Zapsu’nun danışmanlığından ücretiyle herkes faydalanabilecek
İç politikadan dış politikaya kadar her alanda Başbakan’a özel danışmanlık yapan, Erdoğan’ı iş dünyasıyla buluşturan Cüneyd Zapsu, kendi adını taşıyan bir danışmanlık şirketi kurdu
AKP’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu’ndan (MKYK) istifa eden Cüneyd Zapsu, kendi adını taşıyan bir danışmanlık şirketi kurdu. Cüneyd Zapsu Danışmanlık Anonim Şirketi adıyla Kanlıca’da geçen hafta faaliyete geçen şirketin sermayesi 50 bin YTL olarak belirlendi. Şirketin yönetim kurulunda Zapsu’ya ilave olarak Mehmet Geylan ve Ahmet Bilge Anbarlılar görev alıyor. Şirketin faaliyet konusu ise şu şekilde belirlendi: Ulusal ve uluslararası alanlarda yönetim, yatırım ve proje konularında danışmanlık faaliyetlerinde bulunmak. Zapsu’nun MKYK’dan istifasından sonra çeşitli yorumlar yapılırken Zapsu “Bu istifa çok önceden ajandamda belirlenmiş bir istifaydı. Kendi işlerime daha çok yoğunlaşacağım” açıklaması yapmıştı. Zapsu son dönemin en sıcak tartışma konusu türban ile ilgili olarak söylediği “Türbanını çıkar demek, sokaktaki bir kadına donunu çıkar demekten farksızdır” sözleriyle de ortalığı hayli karıştırmıştı.
Zapsu’nun şirket kurmasını değerlendiren iş dünyasının önde gelen bir temsilcisi “Yatırım ve projelerle ilgili olarak devletle işi olan birinin bu adres üzerinden gitmesinde sanırım gitmeyene göre bir hayli avantaj olacaktır” yorumunu yaptı.
http://www.gazetevatan.com/cuneyd-zapsu-nun-danismanligindan-ucretiyle-herkes-faydalanabilecek-167721-ekonomi/...
Komisyoncu!
Piyango bileti gibi. Herkese vurmaz. Komisyoncu gerekli.
Yıllar içinde şehirler büyümüş, 17 fabrikanın hepsi kentlerin içinde 40 dönüm-50 dönüm-60 dönüm-100 dönüm pırlanta değerde şehir arsalarına sahip hale gelmişti.
13 yıl önce 2004 yılında arsaları, binaları, sosyal tesisleri, içlerindeki makine ve ekipmanları ile depolarında tüm stokları; alkol, üzüm, arpa, şişe mantarı, etiket, kapak, kutu, koli dahil 292 milyon dolara müteahhit şirketler; “Limak-Özaltın-Çarmıklı” nın kurduğu ortaklığa satıldı.
17 TEKEL içki fabrikasının sadece depolarındaki stoklar, 140 milyon TL tutuyordu.
Bu da, o günün kuruyla, yaklaşık 100 milyon dolar ediyordu.
TEKEL Başmüdürlükleri depolarında satışa hazır paketlenmiş içki kolileri de 30 milyon dolar değerindeydi.
Ayrıca işçilerin tümünün kıdem tazminatı, sıfırlandı. Tazminat devlete yüklendi.
Çırpınan.
Uyaran.
Yapmayın.
TEKEL'in içki fabrikalarını satıyorsunuz bari hepsini tek kişiye vererek “devlet tekelini özel tekele dönüştürmeyin, bundan ülkeye fayda gelmez, alıcılar yarın 17 fabrikanın 17'sini de yabancıya satarlar” diyenler oldu.
Onları dinlemediler.
Ulusalcı bunlar dediler.
TEKEL'in 17 fabrikasını 292 milyon dolara alan ÜÇLÜ, bir yıl sonra, tek bir çivi bile çakmadan, 820 milyon dolara Amerikan şirketi Texas Pasific Group'a sattı.
O da 2.5 milyar dolara İngiliz Diego şirketine devretti.
TEKEL'in içki fabrikaları “özelleştirme adı altında yabancılaştırılmış” oldu.
(Ara notu yazayım: TEKEL fabrika müdürlerinden Kerim Yanık, 17 fabrikanın bin bir emek, öz veri, çalışkanlık, ülke kalkınmasına adanmışlık değerleri üzerinde nasıl kurulduklarını anlatan kitap yazdı, yakında yayınlanacak.)
Ey okur!
Piyango bileti gibi.
Herkese vurmaz.
Komisyoncu gerekli.
Sözümü aklında tut.
Diego Firması'nın, TEKEL'in 17 fabrikasını ele geçirmesinden önce yerli pazara sattığı viski, cin, votka gibi ithal içkilerden doğan 300 milyon dolarlık bir vergi borcu vardı.
O dönemin İngiliz Başbakanı Tony Blair, bir gün sessizce Ankara'ya geldi.
Dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile görüştü. Dönemin Başbakanı da Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Ve bu sessiz ziyaret sonrası “Diego'nun Türkiye Cumhuriyeti Devlet Hazinesi'ne olan 300 milyon dolarlık borcunun yeniden yapılandırılarak birkaç milyon dolara indirildiği” Ankara'da konuşulur oldu.
Başbakanlık, bakanlık açıklama yapamadı.
Rastlantıya bak!
Cumhurbaşkanı'nın Isparta'da Amerikan merkezli Coca Cola fabrikasını açtığı gün 86 yıl önce kurulmuş TEKEL TEKİRDAĞ Rakı Fabrikası, sahibi İngiliz Diego (Mey içki) tarafından kapatıldı.
Fabrikanın 102,5 dönümlük arazisi üzerinde konut-rezidans-alışveriş merkezi yapılması için imar izin faaliyetleri başladı.
Aynı gün yine TEKEL'in 17 fabrikasından biri olan ve Atatürk döneminde Atatürk Orman Çiftliği'nde kurulu Bira Fabrikası'nın arazisine bitişik arazinin de TOKİ tarafından Amerikan Büyükelçiliği'ne satıldığı haberi yayınlandı.
Piyango yabancıya vuruyor!
Günün sorusu?
Onbeşlim!
15 yaşında Eren Bülbül, çatışmanın çıkma ihtimali yüzde yüz olan bölgeye neden götürüldü?
Götürülürken gerçekten çelik yelek giydirildi mi?
Giydirildiyse sonuç niçin böyle oldu? İhmal mi var? Annesi, “Eren'in oraya neden götürüldüğünün cevabını istiyorum” diyor.
https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/komisyoncu-1975097/...
80 yılın birikimi 15 yılda satıldı
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/80-yilin-birikimi-15-yilda-satildi-156925h.htm...
Zapsu: Alkollü içki şirketi yönetimi bana yakışmazdı TPG Mey’den çıksın diye 3 yıl uğraştım
Alkollü içki şirketi yönetimi bana yakışmazdı TPG Mey’den çıksın diye 3 yıl uğraştım
TEKSAS Pasific Group (TPG) Capital Türkiye Kıdemli Danışmanı Cuneyd Zapsu’nun ofisine 12 Ekim’de İstanbul’da düzenleyecekleri “Türkiye’ye Yatırımda TPG Perspektifi” başlıklı konferansı konuşmak üzere uğradım.
Zapsu, söze Türkiye’nin Mey İçki’den tanıdığı TPG’yi anlatmakla başladı:
- TPG, dünyanın en büyük girişim sermayesi. 1992’den buyana kurup değerlendirdiği ilk 5 fonu bitirdi. Şu anda 40 milyar dolarlık 6’ncı fon bitmek üzere. Sanıyorum ellerinde 4-4.5 milyar dolarlık fon kaldı. Şimdilerde 7 numaralı fonu oluşturmak üzere hazırlıklar yapıyorlar.
Ardından TPG Capital’in kurucu ortakları arasında önde gelen isme, David Bonderman’a dikkat çekti:
- David Bonderman aslında avukat. Fıkıh (İslam hukuku) da okumuş. 1992’de ilk fonu kurup, Continental Airlines’ı almışlar. TPG Capital’i diğer girişim sermayesi fonlarından ayıran en büyük özellik, ortak olduğu veya satın aldığı şirketleri doğrudan yönetmesi. Nitekim ilk yönetim başarısını Continental’de göstermiş, zordaki şirketi başarıya taşımışlardı.
Bonderman ve ekibinin yönetim başarısına son örneklerden biri olarak otomotiv devi General Motors’u gösterdi:
- 2008-2009 krizi sırasında ABD Başkanı Barack Obama rica etti, David Bonderman GM’in yönetimine de girdi. GM’in krizi atlatma stratejisini hepimiz izledik.
TPG Capital’in yönetim becerisine yeniden vurgu yaptı:
- TPG, oluşturduğu fonlar için kaynak toplarken genelde 11-12 yıllık süreler koyar. Sonra dönüp dünyanın çeşitli noktalarındaki şirketleri tarar. Sıkıntıda olan veya sektöründe o ülkede büyüme potansiyeli gördüğü şirketleri satın alır. Yönetimine de bizzat girer. Zamanı geldiğinde de satıp, kârlı bir şekilde o şirketlerden çıkar.
Türkiye’deki Mey İçki örneğine değindi:
- Türkiye’de Mey İçki’yi satın almaları da büyüme potansiyeli görmelerinden kaynaklanıyor. 4 numaralı fon üzerinden Mey İçki’yi satın almışlardı. Şirketi CEO olarak her ne kadar Galip Yorgancıoğlu yönetse de, TPG Capital’in ortaklarından Vincenzo Morelli hep Mey İçki’nin içindeydi.
- Şirketi 2.1 milyar dolara Diageo’ya satmaları başarılı bir operasyondu değil mi?
- Oldukça başarılı bir operasyondu. Fona para koyan yatırımcılar da çok memnun kaldı.
- Siz ne zamandan beri TPG Capital’le birliktesiniz?
- 2008 yılından beri. Bana Mey İçki’de danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği önerdiler.
- Mey İçki’nin yönetiminde var mıydınız?
- Alkollü içki şirketinin yönetimine girmek veya danışmanlığını yapmak bana yakışmazdı. O yüzden doğrudan TPG Capital’in danışmanı oldum.
- Ne farkı var? TPG Capital’in Türkiye’deki tek işi Mey İçki değil miydi? TPG Capital’in danışmanı olarak Mey İçki’nin işleriyle uğraşmadınız mı?
- Elbette uğraştım. Ancak, 3 yıl boyunca TPG’ye Mey İçki’yi satmaları konusunda tavsiyede bulundum, o yönde çaba harcadım.
- Mey İçki adına bir ara danışmanlığını yaptığınız Başbakan Tayyip Erdoğan’la da görüşmeleriniz oldu sanırım.
- Alkollü içkilerle ilgili tartışmalı dönemlerde Sayın Başbakanımıza hep, “TPG Capital dünyanın en büyük girişim sermayesi fonu. Onları Mey İçki’yi satın aldıklarına pişman edecek adımlar atılmamalı. Eğer oradan zararla çıkarlarsa bir daha dönüp Türkiye’ye bakmazlar” diye tavsiyelerde bulundum.
Cuneyd Zapsu’yu kamuoyu önceleri fındık piyasasında oynadığı rolle tanıdı. Sonra BİM’deki başarılı operasyonları dikkat çekti. AK Parti kurucuları arasından yer alan Zapsu, bir süre Başbakan Erdoğan’ın danışmanı olarak en yakınında bulundu.
AK Parti’deki Kurucular Kurulu Üyeliği dışındaki aktif görevlerini bir süre önce bıraktı... Başta TPG Capital olmak üzere, bazı yabancı kuruluşların danışmanlığını yürütüyor, yönetimlerinde bulunuyor... Türkiye’ye daha çok kalıcı yabancı sermayenin gelmesi yönünde çaba harcadığını belirtiyor...
Zapsu, Mey İçki’ye 900 milyon dolarla girip, 2.1 milyar dolar alıp çıkan TPG’yi yeni yatırımlara ikna edebilecek mi?
Allah’a bin şükür şu anda çok şapkam var
CUNEYD Zapsu, kendi adını taşıyan danışmanlık ofisinde sohbete başladığımızda ekibinden Gülşen Karanis Ekşioğlu’nu da yanında istedi. Zapsu, önündeki kartvizit kutusunu açtı:
- Allah’a bin şükür şu anda çok şapkam var.
İlk kartı uzattı:
- Cuneyd Zapsu, Senior Advisor (Barclays Capital-London).
Hemen ekledi:
- İnşallah Barclays Capital’e de Türkiye’de önemli işler yaptıracağız.
Ardından ikinci kartı çıkardı:
- Cuneyd Zapsu, RWE Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı.
Alman enerji devi RWE’yle ilgili de bilgi verdi:
- Çok uğraştık. 500 milyon Euro’luk ilk doğalgaz çevrim santrallarını Denizli’de yapıyorlar...
Ardından sohbete dalınca, Zapsu’nun diğer şapkalarıyla ilgili kartvizitlerini görme fırsatım olmadı...
Ailesiyle birlikte yürüttüğü başta fındık olmak üzere diğer işleri bir kenara bırakırsak Zapsu’nun TPG Capital, Barclays Capital ve RWE Holding’teki rolü oldukça dikkat çekiyor.
Hedefim TPG Growth’u Anadolu’daki KOBİ’lere yatırım için getirmek
CUNEYD Zapsu, önündeki programdan 12 Ekim’de düzenlenecek “Türkiye’ye Yatırımda TPG Perspektifi” konferansına TPG Capital’den katılacakları sıraladı:
- David Bonderman (kurucu ortak), Ramzi Gedeon (ortak), Vincenzo Morelli (ortak), Bill McGlashan (TPG Growth Kurucu&Yönetici Ortak).
TPG Growth’a vurgu yaptı:
- TPG Capital 400 milyon dolar ve daha üzeri işlere giriyor. TPG Growth, 20 milyon dolara kadar inebiliyor. Biz bu rakamı Türkiye’de 10-15 milyon dolara kadar da çekebiliriz. İstiyorum ki TPG Growth, Anadolu’daki KOBİ’lere yatırıma gelsin.
Bir ayrıntının daha üzerinde durdu:
- TPG Capital, girdiği şirketlerde çoğunluk hisseyi alır, yönetiminde etkin olur. TPG Growth, sadece girişim sermayesi koyup, azınlık hisseyi de kabul eder.
Sonra programdaki bir ismi daha gösterdi:
- Başbakan Yardımcımız Ali Babacan’ın açılış konuşmasını yapacağı konferans, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kapanış konuşmasıyla bitecek. Öğlen yemeğindeki onur konuğumuz ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger olacak.
- TPG hangi sektörlerle ilgileniyor Türkiye’de?
- Hemen her sektörle ilgiliyiz. TPG, sıfırdan yatırımlara, yani proje aşamasındaki işlere girmez. Kurulu şirketlerle ilgilenir. Para koyup büyütebileceği şirketlere bakar.
KOBİ’ler için BİM örneğini verdi
CUNEYD Zapsu, bazı şirketlerin kısa sürede halka açılma yolunu denediklerine dikkat çekti:
- Şirketi kuruyor, belirli bir aşamaya getiriyor, sonra da kaynak için halka açılma yoluna gidiyorlar.
- Halka açılmak doğru değil mi?
- Bence öncelikle bir “girişim sermayesi” ortaklığı düşünseler daha iyi. Bunu KOBİ’ler için söylüyorum.
- Neden?
- Çünkü, işin içine girişim sermayesinin girmesi, şirketi büyütüyor, değerini yükseltiyor.
Hemen BİM örneğini ortaya koydu:
- BİM, öncelikle kendine girişim sermayesi ortağı aldı. O dönemde değeri 130 milyon dolardı. 5 yıl sonra halka açılma kararı aldı. Değeri 560 milyon dolara çıkmıştı...
Zapsu’nun verdiği örnek, KOBİ’lerin “girişim sermayesi” dersini iyi çalışmaları gerektiğini gösteriyor...
9 Ekim 2011, Hürriyet, Vahap Munyar
http://www.hurriyet.com.tr/alkollu-icki-sirketi-yonetimi-bana-yakismazdi-tpg-mey-den-ciksin-diye-3-yil-ugrastim-18936744...
Özelleştirme ile Al-Sat Vurgunu
2003’te özelleştirilen ve kısa sürede iki kez el değiştirerek, özelleştirme fiyatının 10 katına varan değere ulaşan kamunun, Tekel’in içki fabrikasının serüveni, özelleştirme soygununu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kamudan 292 milyon dolara satın alınan Tekel İçki, Mey İçki adını aldı, bir miktar yatırımla allayıp pullandı ve 2006’da ABD’li Teksas Pacific Group’a (TPG) 810 milyon dolara satıldı ve 5 yıl geçkmeden bu kez İngiliz içki şirketi Diageo’ya 3.3 milyar liraya yeniden satıldı.
Kamunun rakı kuruluşu, kamuya verilen paranın nereyse 10 katına ABD’lilerden İngilizlerin mülkiyetine geçmiş oldu.
Sadece Mey İçki’den mi ibaret, “özelleştir, zenginleştir” furyası?
İş Bankası ile birlikte Doğan Grubu’nun özelleştirmeden satın aldığı Petrol Ofisi de şimdi Avusturya kökenli OVM’nin portföyünde.
Bundan 10 yıl önce 2001 krizinde devletin kucağına bırakılan Sümerbank, 2001’de Oyak’a satılmış ve 2002 de Oyak Bank A.Ş. ile birleştirilmişti.
Peki sonra ne oldu?
“Yeni” Oyak Bank A.Ş. yurt sathına yayılmış 359 şubesiyle 2008’de Hollanda’nın ING bankasına 2 milyar 600 bin dolara yaklaşan bir fiyatla satıldı.
Karayolları’nın Zincirlikuyu’daki arsası Vestel’in sahibi Zorlu’ya 800 milyon dolara satıldı.
Şimdi yolunuz düştüğünde birinci köprü yakınından, kafanızı çevirip bakın orada kaç 800 milyon dolarlık gökdelen yükseliyor…
2001 krizinde IMF-Dünya Bankası telkiniyle Kemal Derviş’e hazırlatılan, icraatı ise AKP iktidarınca gerçekleştirilen özelleştirme yağması ile kamu malları bir avuç yerli-yabancı firmaya peşkeş çekildi.
Tabi ki bunlarla kalmayacak bu serüven, bekleyin bakın kamu malları elden ele kimlere neler kazandıracak.
Bazı yorumcu dostlar ise köşelerinden bütün bunlara “başarı öyküsü” deyip, şapka çıkarıyorlar. Canları sağolsun!…
http://mustafasonmez.net/ozellestirme-ile-al-sat-vurgunu/...
Bekir Bozdağ: “Ne ceza verirlerse versinler, seçimlerde besmeleyi kullanacağız. Gelecekte Müslüman âleminin Kabe’si Aksaray, kıblesi Beştepe olacaktır.” dedi.
İhsan Şenocak (İlahiyatçı ve diyanetçi): “Genç kayınvalide şehvet uyandırır, damat kayınvalidenin elini öpmemeli” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı: Din İşleri Yüksek Kurulu, boşanmayla ilgili bir fetva yayınladı; “Bir kimse, yüzüne karşı ‘Seni boşadım, benden boş ol’ gibi boşanmayı ifade eden sözleri şifahi (sözlü) olarak söylemek suretiyle eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir.”
Bu fetva kadını yok saymakla kalmıyor, ailenin temeline dinamit koyuyor. Aile kavramını değersizleştiriyor. Bir mesajla ailelerin parçalanmasının önünü açıyor.
Diyanet, “Alevilerle evlenilmez” fetvası verdi. Küresel güçlerin Alevi-Sünni kavgası çıkarma planına odun attı.
Oktay Saral (AKP İstanbul MİL. V.): “Erdoğan için her gün 2 rekat şükür namazı kılınmalı” dedi.
Fatma Durmuş: “Tayyip’i üzmek Allah’ı üzmektir” dedi.
İsmail Sezer (AKP Aydın İl Baş.): ”Recep Tayyip Erdoğan, bizim için 2. Peygamber gibidir” dedi.
Hüseyin Şahin (AKP Bursa M. Vekili): “Sayın başbakanımıza(Erdoğan) dokunmak bile inanın bence ibadettir” dedi.
Egemen Bağış: “Başbakanımızın doğduğu şehirler de mübarektir” dedi.
Rıza Çakır (AKP’nin Çayeli BLD. Baş.): “Başbakanımızın çıkacağı televizyon yere konmaz” dedi.
Agah Kafkas (Sağlık Bakan Yrd.): “Başbakan’ın yaptığını yapmak sünnettir” dedi.
Fevai ASLAN (AKP Düzce M. Vkl.): “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var” dedi.
Yasin Aktay (AKP M. VKL.): Biz Tayyip Erdoğan dediğimiz zaman ‘Salli Ala Muhammed deriz’ dedi.
Hüsmen Ağa Terkin (AKP Kırıklareli İl Başkanı): “Hz. Muhammed’in ampul amblemli kimlik kartını bastırıp” vatandaşlara dağıttığı ortaya çıktı.
https://millidusunce.com/turkiyede-din-afyon-oldu/...
Cüneyt Zapsu'nun Cem Uzan'la Libananco pazarlığı iddiası
AKP eski MKYK üyesi Cüneyd Zapsu ile Cem Uzan’ın Güney Kıbrıs menşeli Libananco firmasının Çukurova elektrik konusunda uluslararası tahkim mahkemesine açtığı dava konusunda pazarlık yaptığı iddia edildi.
Söz konusu iddiayı "medyafaresi" adlı haber internet sitesi ortaya attı. Medyafaresi’nin iddiasına göre, geçtiğimiz günlerde Kanlıca’da çok özel bir yalıda iş dünyasının seçkin isimleri ile TÜSİAD üyelerinin de bulunduğu işadamları özel bir yemekte buluştu.
Yemeğe ilerleyen saatlerde MEY İçki’yi satın alan Texas Pacific Şirketi’nin Türkiye kıdemli danışmanı, eski AKP’li Cüneyd Zapsu da katıldı. Zapsu yemeğin ilerleyen saatlerinde Cem Uzan ile yalının bahçesinde uzun bir süre baş başa görüştü.
Medyafaresi’nin iddiasına göre, Zapsu-Uzan görüşmesinin konusu ise Libananco davası idi. Haber sitesi bu buluşmayı okurlarına aynen şu cümlelerle duyurdu: "Türkiye’nin 20 milyar dolar kaybetme riski karşısında Cüneyd Zapsu, Cem Uzan’a Libananco davası için 5 milyar dolar ödemeyi teklif etmiş. Cem Uzan ise, yapılan teklifi kabul etmemiş. Uzan eski dostu olan Zapsu’nun tüm ısrarlarına rağmen bir rakam telafuz etmemiş. "Teklif ettiğiniz rakamı yükseltin, tekrar görüşelim" demiş. Uzan ve Zapsu’nun önümüzdeki günlerde yeniden bir araya geleceği ve Libananco davasının Kasım ayı duruşması öncesinde bir anlaşma ihtimalinin Türkiye tarafından özellikle istendiği kulislerde konuşuluyor." Bu arada Cem Uzan, Cüneyd Zapsu ile yaptığı söz konusu görüşmeyi doğruladı. Ancak içeriği hakkında bilgi vermedi.
-LİBANANCO DAVASI SÜRECİ-
Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’nun İmar Bankası’na ve Uzan Grubu’na el koymasının, Uzanlar’ın Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya yönelik attığı ilk adımlardan biri Dünya Bankası bünyesindeki "Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıkları Çözüm Merkezi"nde (ICSID)tahkim davası açmak oldu. Uzanlar, Libananco tahkim davasıyla Çukurova Elektrik ile Kepez Elektrik’e "haksız el konulduğu" gerekçesiyle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aleyhindeki 10.1 milyar dolarlık dava başvurusunda bulunmuştu. Libananco Tahkim davası son dönemde kamuoyunun gündemine, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve avukatının hatalarıyla gündeme geldi. İddialar arasında yapılan hatalar nedeniyle davanın ciddi şekilde zarar gördüğü ve Türkiye’nin faiziyle birlikte 15 milyar dolara yakın bir tazminatı ödemek zorunda kalabileceği ifadeleri yer aldı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, Libananco davasıyla ilgili yaptığı son açıklamada hukuki sürecin devam ettiğini belirterek, "Hakem heyeti ve hukuki sürece inancımız tamdır" açıklaması yapmıştı.
https://www.milliyet.com.tr/siyaset/cuneyt-zapsunun-cem-uzanla-libananco-pazarligi-iddiasi-1144834...
Cem Uzan ve Cüneyt Zapsu nerede buluştu? Ne konuştu?
Geçtiğimiz günlerde Kanlıca'da bir yalıda çok özel bir yemek vardı. Bu yemeğin seçkin davetlileri arasında iş dünyasının ve TÜSİAD'ın önde gelen mensupları da vardı.
Yemeğe ilerleyen saatlerde Cüneyt Zapsu da katıldı. Zapsu'nun yemeğe katılma nedeni, davetliler arasında bulunan Cem Uzan ile görüşmekti. Nitekim ikili, diğer misafirlerden ayrılıp bahçede bir köşeye çekilerek uzun süre baş başa görüştüler.
Edinilen bilgiye göre konu Libananco davası idi. Türkiye'nin 20 milyar dolar kaybetme riski karşısında Cüneyt Zapsu, Cem Uzan'a, Libananco davası için 5 milyar dolar ödemeyi teklif etmiş. Cem Uzan ise, yapılan teklifi kabul etmemiş. Uzan, eski dostu olan Zapsu'nun tüm ısrarlarına rağmen bir rakam telaffuz etmemiş. "Teklif ettiğniz rakamı yükseltin, tekrar görüşelim" demiş.
Uzan ve Zapsu'nun önümüzdeki günlerde yeniden bir araya geleceği ve Libananco davasının Kasım ayı duruşması öncesinde bir anlaşma olma ihtimalinin Türkiye tarafından özellikle istendiği kulislerde konuşuluyor.
Uzan ? Zapsu zirvesi ile ilgili haberleri teyit etmek için Medyafaresi yine bir ilke İmza atarak, Cem Uzan'a ulaşmayı başardı.
Uzan, toplantıyı teyit etti ve içerik hakkında bilgi vermekten sakındı. Uzan'a kendisi ile ilgili haberleri sorduğumuzda, bu haberlerin asılsız ve maksatlı olduğunu söyledi ve bu konuda çıkan haberlerle ilgili olarak yasal işlem başlatacağını söyledi.
https://www.medyafaresi.com/haber/cem-uzan-ve-cuneyt-zapsu-nerede-bulustu-ne-konustu/31077...
CHP: 34 şehidimiz varken neden Putin'in ayağına gidiliyor?
CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın perşembe günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile İdlib gündemine ilişkin gerçekleştireceği görüşmeyi Moskova'da yapmasına tepki gösterdi. Saldırı sonucu 34 askerin İdlib'de şehit olduğunu hatırlatan Öztrak, "Neden bu toplantı Moskova'ya alındı? Neden Putin'in ayağına gidiliyor?" diye sordu. Öztrak, "Umarız bu defa Erdoğan sadece Putin ile fotoğraf vermek için bu ziyareti gerçekleştirmez" ifadesini kullandı.
https://t24.com.tr/haber/chp-34-sehidimiz-varken-neden-putin-in-ayagina-gidiliyor,864193...
Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Topuğunuz kıçınızda Putin’e koşuyorsunuz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İdlib’de, Türk askerine yönelik saldırı sonrasında, “Şehitler tepesi boş kalmayacak” söylemini yineleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Seni kefenle karşılayanlar vardı, neden göndermiyorsun oraya” diye çıkıştı. CHP lideri, Erdoğan’ın perşembe günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yapacağı görüşmeyi de sert sözlerle eleştirdi: “Benim askerime mermi sıkan herkes benim düşmanımdır. Ben niye ayağına gideyim? Topuğunuz kıçınızda Putin’e koşuyorsunuz.”
http://www.diken.com.tr/kilicdaroglundan-erdogana-topugunuz-kicinizda-putine-kosuyorsunuz/...
Putin AKP heyetini nasıl ayakta bekletti
Tartışılan video; Putin Erdoğan'ı neden bekletti, görüntüler nasıl verildi, ne anlama geliyor?
'Özellikle bekletmiş olabilir, ama Putin'in görüşmelere geç kalma alışkanlığı da var, rekor Merkel'e ait...'
https://t24.com.tr/video/tartisilan-video-putin-erdogan-i-neden-bekletti-goruntuler-nasil-verildi-ne-anlama-geliyor,26676...
İş adamı Cüneyd Zapsu'dan koronavirüsle ilgili açık mektup
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski danışmanlarından ve AK Parti'nin kurucu isimlerinden olan ünlü iş adamı Cüneyd Zapsu, Türkiye ve dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 salgını ile görüşlerini ve pandeminin dünya ekonomisinde oluşturacağı durumu yazdığı bir mektupla ele aldı.
Dünyanın şu anda korku ile idare edildiğini belirten Zapsu, neden Türkiye’nin tam anlamıyla bir sokağa çıkma yasağı ilan edemediğini de tüm yönleriyle açıkladı.
ABD ve Almanya dahil hiçbir ekonominin bu dönemden büyük kayıplar vermeden çıkamayacağını kaydeden ünlü iş adamı, dünyanın tamamında bir fakirleşme olacağını, kimin az kimin çok fakirleşeceğini ise alınan tedbirlerin göstereceğini dile getirdi.
İşte Zapsu’nun dikkat çeken tespitlerinin yer aldığı o mektup:
Sevgili Dostlarım, Sevgili Herkes:
Hastalıklardan biri de önyargıdır. Hepimiz -çok veya az- bu önyargılarca idare edilmekteyiz. O yüzden bu yazımın siyasetle alakası olmadığını en baştan ifade ediyorum.
Çoğumuz hiç farkında olmadan, kimimiz daha az, kimimiz daha çok hastalanarak bu malum virüsle de tanışacağız. Bilhassa benim jenerasyonumdaki bazılarımız dünyamızı da değiştirebileceğiz.
Bilinen tedbirleri alıp, neticeyi de kabullenip, kendimizi asıl büyük tehdide odaklamamız gerekir:
KORKU
Şu anda dünyamız korku ile idare edilmektedir. “En laftan anlamayan dahi” artık korkmuş, evinde oturup idare edenlerden medet ummaktadır. Zamanında İbn-i Sina’nın salgınlarda tavsiyelerinin (camii dahil kalabalık yerlere gitme, evde otur…) en önemlisi de “korkmayın” olmuştur.
Çoğumuz sadece bu korkudan dolayı “Sokağa çıkma yasağı neden uygulanmıyor” demekte ve bunun ilan edilmeyişinden dolayı da idarecileri suçlamakta..
Beni bilen bilir ki hayatımın çoğunu işim gereği yurtdışında geçirmekteyim ve bundan dolayi İspanya, İtalya, Almanya, ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya gibi memleketlerde çok tanıdığım oldu. Sizlerin de mutlaka pek çok tanıdığınız vardır. Şükür internet çalışıyor, açın, bir oraların durumunu sorun, ondan sonra Türkiye’ye bir bakın: Acaba nerede tam bir sokağa çıkma yasağı olmuştur?
Wuhan… başka? Rusya 1 haftalik “tatil”, Hindistan bazı kısımlar. Bir de bazı bölgelerde gece saatleri çıkma yasağı vardır, o kadar.
Buna sebep nedir?
(En kötü şartlarda bile 80 milyonluk toplam nüfusumuzun % 0,3 gibi bir kısmını kaybedebiliriz. Ki inşallah bu cok daha azlarda seyredeceğe benziyor).
Peki tam bir sokağa çıkma yasağı yapılsa, yani tüm uretim ve işyerleri kapanıp bütün hayat dursa ne olacaktır?
Herkesin, evet herkesin ihtiyacı, 80 milyonun devlet tarafından karşılanacak.
Ayrıca tüm iş hayatı durduğundan 2-3 ay sonra herşey sıfırdan başlayamayacaktır. Çünkü keşke Bill Gates’in dediği gibi herkes aynı anda yapsa, o zaman tamam, ama sadece biz yaptığımızda çalışan ekonomiler bizim pazarlarımızı ele geçirecektir. Sadece ihracatın tekrardan toparlanması en iyi ihtimalde çok çok uzun yıllar alabilir.
Ekonominin çökme neticesi ise göreceğimiz kısa süreli sağlık sistemi rahatlamasindan çok daha fazla ve uzun süreli hayatların kararması ve ciddi kaybedilmesini getirecektir.
Ayrıca hükümetlerin bu zaman zarfında 80 milyona bakabilmesi için ihtiyacı olan maddi imkanı da yoktur. Bugün bizden 5 kat zengin olan Almanya dahi para basmaya başlamıştır. ABD çok daha büyük sıkıntıdadır çünkü onlar da karşılıksız olarak 2.2 trilyon doları bu kere piyasaya, yani direk insanların parayı alıp Walmart’a gidip harcaması için vermeye başlamışlardır. 2008 krizinde ABD 880 milyar doları yine karşılıksız basıp, ancak uzun vadeli tahvil satarak piyasadan anında emmeyi başardı ve enflasyonu arttırmadı. Ancak bu kere bu şansı yok. ABD ciddi enflasyonla karşı karşıya gelecektir.
YARDIM KAMPANYASI
Sevgili Herkes,
Farkında olmayabilirsiniz, devlet Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ve her ilçede bulunan Sosyal Yardımlaşma Vakfı aracılığı ile dogrudan en fakir 2 milyon aileye yardım yapmakta (hani senelerdir kimimiz dalga geçerek kömür, makarna diyor ya, işte o...).
Bilhassa şu anda bu ailelerin azıcık olan gündelik gelirleri de yok oldu. Bu aileleler açlık çekmekte, bizler sıcak evimizde şu anda laptop başında oraya buraya videolar yollayıp laf yetiştirirken, bisküvi kırıntısi ile doymaya çalışan ailelerden bahsediyorum. Bu başlatılan kampanya direkt buraya gidecek (evet devletin bence hatası bunu herkese bu şekilde anlatmamasıdır).
Ayrıca bu kampanyada “imkanı olan” dan istendi, halbuki istemeyip kendisi yapmaya kalksa parayı kim ödeyecek biliyor musunuz? Herkes... Çünkü para basılacak. Her para basımı neticesi enflasyon olarak herkesin cebinden ödenmiş olacak.
Tek alternatifi tabii ki uzun vadeli borçlanmadır. Bunun için de ayrıca uğraşıldığını tahmin ediyorum. Yurtdışından Korona için özel borçlanma imkanı bulup da almama zaten olamaz.
Bir de kimimizin bilmeyip veya bilip de uygulamadığı bir “zekat” olayı vardır. Uygulayanlara da seslenildi, “Ramazanı beklemeden bir ay öne ödeyin, zekatınızı buraya verin”, çünkü Sosyal Yardımlaşma Vakıfları kanalı ile anında bu insanlara zekatınız ulaştırılacaktır.
Ben şahsen şu vakıf, bu vakıf, şu hastane, bu hastane yerine tek elden en fazla ihtiyacı olanlara anında ulaştırılabileceğine inandığım için buraya elimden geldiği kadar yardım ettim. Ayrıca Rusya, İsviçre, ABD gibi kendi ülkelerinde de çok büyük sıkıntı çeken yerlerden bile yardım buldum.
Sevgili Herkes,
Bizim kültürümüz başkalarından farklı olarak elimizden geldiği kadar din, dil, ırk farkı gözetmeden herkesi de düşünme kültürüdür.
Kendimiz iyi kötü idare ediyorsak, en büyük sıkıntıdakilere de yardım etmemizi yadırgayanlar için yazıyorum:
Yardım, paylaşma kültürünü benimsemeseniz dahi, sizler hiç olmazsa “fayda” mantığını anlarsınız.
Şimdi düşünün, Almanya, ki sözüm ona en iyi durumda, Lüksemburg, İtalya ve İspanya şu anda perişan durumda, hastaya bakacak değil doktor, hemşire bulunamıyor. Herkes evinde hastalığı geçirmeye çalışmakta.
Bilhassa İtalya ile İspanya vatandaşları kızgın ve kırgın. Hem kendi devletlerine hem de Avrupa Birliği’ne. Daha bugün bana hem İtalya hem İspanya’dan arkadaşlarım (normal vatandaşlar) dünkü Dışişleri Bakanımız ve akabinde Cumhurbaşkanımızın söylediklerinden ne kadar mutlu olduklarını, Avrupa Birliği diye bir şey kalmadığını ifade ettiler. Normal bir zamanda binlerce uçak dolusu yardımla yapılamayacak hem insani hem de diplomatik faydayı şu anda bir uçakla görüyoruz, hem de direk halktan.
Lütfen tüm bu saydıklarımı toparlayıp ondan sonra oluşacak fikrinizi sağda solda belirtin.
KORKU
Korku tarafından yönetilmememiz lazım. Bugünler geçecek, tüm dünya ciddi derecede fakirleşecek, iyi idare edenler daha az, daha kötü idare edenler daha çok, ancak herkes fakirleşecek.
Ancak benim “korktuğum” bugünlerin neticesinde çok seneler önce söylediğim gibi sağlık karşılığında, gıda karşılığında ve bazı ülkelerde emniyet (bizim bugün için ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmam gerekiyor, ne demek istediğimi Paris ve Los Angeles’daki arkadaşlarınıza sorun) karşılığında tüm insanların hürriyetini teslim etmesi olasılığıdır.
Bu hastalık sonrasındaki dünyanın Totaliter Rejimlere daha açık olabilme durumudur.
Halbuki bu tam bir birliktelik fırsatıdır, insanlar birbirlerine yardım elini verse, bunu da açık açık yapsa… ama bizler… bireylerimiz bile bir uçak malzemeyi olay yaptığımıza göre… Hazin. Ama gerçek bu. Hayırlısı.
Sevgilerimle
H. Cuneyd Zapsu
http://www.haber7.com/guncel/haber/2958994-is-adami-cuneyd-zapsudan-koronavirusle-ilgili-acik-mektup/?detay=21 Temmuz 2020
Hayrullah Mahmud