Şam'ın "Şeker"i ve/veya Bugün aslında dün'dü (2007 öncesi)?!

322 views
Skip to first unread message

Hayrullah Mahmud ÖzgürTÜRK

unread,
Oct 23, 2020, 5:30:12 AM10/23/20
to oybi...@googlegroups.com
Şam'ın "Şeker"i ve/veya Bugün aslında dün'dü (2007 öncesi)?!

NEDİR NE DEĞİLDİR
ENSTANTANE X:
Esad: ABD ve Türkiye, IŞİD yok edildikten sonra Suriye'den gitmezse halk direnişi başlayacaktır

"Bu tek yol. Görüşmeler veya uluslararası hukuk onları gitmeye zorlamayacak, zaten uluslararası hukuk diye bir şey yok. Direnişten başka araç yok. Irak’ta olan da budur. Amerikalıların 2007’de Irak’tan gitmesine ne neden oldu? Irak halkının direnişi."
https://gazetemanifesto.com/2020/cumhurbaskani-imzaladi-petrol-isin-grevi-ertelendi-391141/
(...)
ENSTANTANE X:
ABD’den Esad’a yönelik yeni yaptırım kararı!

ABD, Suriye Devlet Başkanı Esad ve yönetimine mali olarak destek sağladığı belirtilen bazı Suriyeli yetkilileri ve 13 kurumu yaptırım listesine aldı.
ABD, Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası kapsamında Esad rejimine yönelik uyguladığı yaptırım listesini genişletiyor. Yasa kapsamında ABD, Suriye Merkez Bankası Başkanı dahil olmak üzere 13 kurum ve 6 kişiye yaptırım uyguladı. Beşar Esad’a mali destek veren kişilerin ve birlikte iş yapan kurumların yaptırım listesine eklendiği ifade edildi.
https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/abdden-esada-yonelik-yeni-yaptirim-karari-6061926/
(...)
ENSTANTANE X:
Trump’ın gizli müzakereler için Esad'a mektup yazdığı iddia edildi

ABD Başkanı Donald Trump'ın, iddialara göre Suriye'de rehin tutulan Amerikan vatandaşlarının serbest bırakılması için Şam yönetimiyle temas kurduğu öne sürüldü. İddiaya göre, Trump bizzat Esad'a mektup yazdı.
https://www.birgun.net/haber/trump-in-gizli-muzakereler-icin-esad-a-mektup-yazdigi-iddia-edildi-319697
(...)
ENSTANTANE X:
“Diyarbakır Tarihi Yeniden Yazılıyor”

Diyarbakır’ın ilk kurulduğu yer olduğuna inanılan İçkale’de 56 yıl sonra yapılan kazılarda, kentin tarihinin yeniden yazıldığı belirtiliyor. Kazılar sırasında bölgedeki ilk kalorifer sistemini bulduklarını belirten uzmanlar kent tarihine ışık tutan önemli bulgulara ulaştıklarını açıkladı.
https://www.amerikaninsesi.com/a/diyarbakir-tarihi-yeniden-yaziliyor/5625257.html
(...)
ENSTANTANE X:
Rusya gardını düşürüyor

İzvestiya gazetesi, Rusya Maliye Bakanlığı'nın bütçede tasarruf amacıyla ordudaki asker sayısının onda bir oranında azaltılmasını öngören bir teklif hazırladığını yazdı.
Teklifin hükümet tarafından kabul edilmesi durumunda, muharebe görevi yapmayan 100 bin personele yol verilebilir.
https://odatv4.com/rusya-gardini-dusuruyor-20102015.html
(...)
ENSTANTANE X:
ERTUĞRUL ÖZKÖK: Şam'daki Amerikalılar İdlib'de çekilen kuleler
imzalanmayan bildiriler
Son 7 gün içinde okuduğum şu haberleri alt alta yazdım, bakın nasıl bir tablo çıktı:
Geçen hafta: Rusya ve Mısır Karadeniz’de ortak tatbikat yaptı.
Nedir bu? Kime karşı?
Herhalde Gürcistan’a değil...
Biz S-400’leri Sinop’ta kime karşı denediysek, bu tatbikat da onun karşılığı olmalı...
Önceki gün: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’a çok yakın bir güvenlik ekibinin ağustos ayında gizlice Şam’a giderek Esad yönetimi ile görüştüğü ortaya çıktı.
Alın size bir gerçekçilik örneği...
İddiam şu.
Önümüzdeki 3 yıl içinde ABD’nin Ortadoğu’daki en güvenmediği müttefiki Esad olacak...
Dün: İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri karşılıklı olarak vizeleri kaldırdı.
Üç hafta önce karşılıklı büyükelçilik...
Önceki hafta karşılıklı sivil uçuşlar...
Dün kaldırılan vizeler...
Özet: Bizim dışımızdaki dünyada diplomaside realizm tam gaz...
Ya bizde?
Dün Hürriyet’te Sedat Ergin’in yazısından çok ilginç bir şeyi öğreniyoruz.
6 Ekim günü Birleşmiş Milletler Üçüncü Komitesi’nde çok ilginç bir oturum yapılıyor.
Konu Çin’de Uygur Türklerine uygulanan baskılar.
39 Batılı ülke adına yapılan bir açıklamada bu uygulama kınanıyor.
Ama çok ilginç bir şey var.
Son yıllarda Uygur Türkleri konusunda sesini en çok yükselten ülkelerden biri olan Türkiye bu kınama grubu içinde yok...
Daha da ilginci var...
Bu bildiriye karşı 44 ülke de Çin’i destekleyen bir metne imza atıyor.
Aralarında Rusya ve Küba gibi ülkeler de var.
İşin tuhafı bu grupta 20 İslam ülkesi Çin’in yanında yer alıyor...
Yani Müslüman bir topluluğa uygulanan haksızlıkları savunan bir bildiriye imza atıyor...
Türkiye o grupta da yok...
Onun yerine bir kadın büyükelçimiz çıkıyor ve harika bir konuşma yapıyor...
İslamofobiyi de eleştiriyor, Yahudilere karşı uygulanan antisemitizmi de...
Uygur Türklerine yapılan haksızlıkları endişe ile izlediğimizi de ekliyor.
İşte tam da dış politikada realizm diyebileceğimiz bir tutum.
Dün: Ve dün bir de şunu öğreniyoruz...
Türkiye İdlib’de, Şam yönetiminin denetimindeki bölgede kalan kontrol kulelerinden çekiliyor.
Realist bir adım daha...
Bütün bunlara bakınca soruyorum:
Acaba dış politikada Ahmet Davutoğlu hayalciliğinin ürünü olan “derinlik stratejisi”nden vazgeçiliyor mu...
Gerçek ve realist bir “stratejik derinliğe” mi geçiliyor?
İnşallah...
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/samdaki-amerikalilar-idlibde-cekilen-kuleler-imzalanmayan-bildiriler-41641587
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
Stratfor: "Suriye'yi işgal planları hazır!"

Stratfor'a göre Türkiye'nin Suriye'ye müdahale planı hazır. Bunun için Kıbrıs'a 2000 kişilik özel birlik gönderildi, 500 tank hazırlandı.
Stratfor’un Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Reva Bhalla, 22 Kasım 2011’de, “Lübnan’daki İran Askerî Ataşesi” olarak tanıttığı bir kaynakla arasındaki konuşmayı kuruluşun diğer analistlerine şöyle iletmiş:
“İran füze üssündeki patlamadan bahsederken, kaynak, Türklerin kuzey Suriye’yi kısmen işgal etmek üzere 500 tankını hazırladığını söyledi. Kaynak aynı zamanda, Türklerin Suriye sahilinde 20 km.lik bir şeridi işgal edebilmek için Kuzey Kıbrıs’a iki bin kişilik özel kuvvet gönderdiklerini de anlattı.”
Reva Bhalla’ya ilk cevap Stratfor’un askerî uzmanı Colby Martin’den geliyor: “İki nokta var. 500 tank (hepsi gerçekten tank olmasa bile) çok yüksek bir rakam. İki bin kişilik özel kuvvet ise fazla değil ve küçük bir kuvvetin Suriye sınırını elinde tutabileceğini savunmak gülünç. Kanaatimizce, bunlar en fazla Türkiye’den hakiki işgal başlarken sahilde taciz görevi yapabilirler ama unutmayın ki Kıbrıs’ta hâlihazırda 36 bin Türk askeri zaten var.”
Aynı gün Stratfor’un Başkanı George Friedman da şöyle yazıyor:
“500 tank hemen hemen iki tümendir. Normalde 20 bin askerle desteklenmesi gerekir. İki binin 20 bin olduğunu ve kaynağın söylediği şeyin Suriye’ye yönelik çok tümenli bir işgal olduğunu farzedelim. Bu kadar büyük bir kuvvetin harekâta hazırlanması gizli tutulamaz. Suriye’nin kuzeyini ele geçirmeye ise tabii ki yeter. Ama dediğim gibi, Türk tarihinde yeni bir sayfa açılmış olur ve bunu yaparlarsa, bunun nedeni Türkiye’de demokrasi istemeleri olmayacak.”
Reva Bhalla’nın buna cevabı, “İranlı askerî kaynak dedikodu yayıp, Türkiye’nin tepki vermesini sağlamaya çalışıyor olabilir” diye uyarıda bulunmak oluyor. 23 Kasım 2011’de ise George Friedman, “dedikodu” ihtimalini doğrularken, “Ama eğer Türk ordusu harekete geçiyorsa bu bilinecektir ve biz de bunu ortaya çıkarabiliriz.
http://www.rasthaber.com/60762_stratfor---suriye-yi-isgal-planlari-hazir-.html
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
"Suriye’nin Tehdidini Türkler Anlamıyor”

Arap sokağındaki isyan sınırımıza dayandı. Dünyanın ve Ankara'nın gözü Şam'da. Suriye'nin geleceği, sadece bölgenin dengelerini değil, Türkiye'nin güvenliğini, ekonomisini ve Kürt meselesine demokratik çözüm arayışını da doğrudan ilgilendiriyor.
Biz de bugün "WikiLeaks Suriye dosyası'nı açalım dedik. "WikiLeaks Türkiye Belgeleri' arasındaki Suriye kriptoları sadece Ankara, İstanbul çıkışlı telgrafları değil, Amerikalı diplomatların Şam, Beyrut, Kuveyt, Riyad gibi merkezlerden ve bazı Avrupa başkentlerinden yaptığı "Türkiye-Suriye ilişkisi' konulu yazışmaları da kapsıyor.
Bu yazışmaları kendi içinde "PKK meselesi, su meselesi, ticaret, İran-Suriye ekseni ve Birleşmiş Milletler yaptırımlarının Türkiye üzerinden delinmesi girişimleri, Hizbullah ve Hamas'ın Şam'la ilişkisi, Lübnan ve Filistin meseleleri, Suriye-Irak ilişkisi, Şam-Ankara baharının kapsamı ve sonuçları, ABD-Suriye diyaloguna Türkiye'nin katkısı ve Beşşar el Esad'ın reform gündemi ile Suriye halkının bu gündemle yetinmeyen talepleri' olmak üzere, yirmiye yakın alt başlığa ayırmak ve her alt başlığı ilgilendiren çok sayıda kripto bulmak mümkün.
Elimizdeki Suriye kriptolarının en eskisinin, WikiLeaks belgelerinin çoğundan daha önceye, 28 Mart 1991'e ait olması da, sadece Türkiye'nin ve ABD'nin değil, Suriye'nin ve bölgemizin de önemli bir değişimden geçtiği son yirmi yıllık zaman diliminde, Washington'ın penceresinden Şam-Ankara ilişkisine bakma fırsatı veriyor. Velhasıl, "WikiLeaks Suriye dosyası' kabarık bir dosya. Biz bugünlük, Beşşar el Esad dönemindeki Şam-Ankara yakınlaşmasını Suriye'deki reform ihtiyacıyla ilişkilendiren telgrafları aktararak, bu dosyanın kapağını aralamakla yetineceğiz. Devamını önümüzdeki günlerde getirmek üzere...
Esad'ın rejimdeki kontrolu zayıf
Beşşar el Esad, babası Hafız'ın Suriye'yi yirmi dokuz yıl diktatörlükle yönettikten sonra ölümü üzerine, 2000 yılında ülkenin başına geçtiğinde henüz otuz beş yaşındaydı. Mesleği göz
doktorluğu olan, Şam Üniversitesi'ni bitirdikten sonra Londra'da da eğitim gören, ardından Suriye ordusunda hızlandırılmış bir terfiyle albaylığa yükselen Beşşar'ın, babasının yerine geçeceği, bu rol için hazırlanan üç yaş büyük ağabeyi Basil'in 1994'te bir trafik kazasında ölmesiyle kesinleşmişti. Beşşar el Essad, devlet başkanlığını üstlendiğinde, sadece babasının damgasını taşıyan katı bir baskı rejimini ve zayıf bir ekonomiyi devralmadı; aynı zamanda, amcası Rifat'ın bizzat yönettiği ve on bin Suriyeli’nin öldüğü 1982 Hama Katliamı'ndan beri Sünni çoğunluğun Esad soyadına karşı büsbütün bilenmiş nefreti ile beşte biri vatandaşlık haklarından yoksun olan yaklaşık iki milyon Kürdün artan huzursuzluğu da Beşşar'ı bekliyordu.
2003'te Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olmasından itibaren önemli bir ivme kazanan Ankara-Şam yakınlaşmasını da, sadece bölgesel meseleler kapsamında değil, Suriye'nin rejim sıkıntısı, Beşşar'ın bu sıkıntıyı zamana yayılmış reformlarla aşma planı, bu planın bir parçası olarak Türkiye ve Türkiye üzerinden Batı'yla diyaloga önem vermesiyle de bağlantılı düşünmeliyiz. Bu diyalogun ilk önemli zirvesi, Beşşar el Esad'ın Ocak 2004'te yaptığı Türkiye ziyaretiydi. Ardından aynı yıl Suriye Başbakanı Muhammed Naci el Utri ve Dışişleri Bakanı Faruk el Şara da Türkiye'ye geldi. Başbakan Erdoğan'ın 22-23 Aralık 2004 tarihlerindeki Şam ve Halep ziyaretleri ise, "Ankara-Şam Baharı'nı resmen başlattı. 18 Ocak 2005'te ABD'nin Ankara'daki Başmüsteşarı Robert Deutsch, Washington'a yazdığı "KİŞİYE ÖZEL' telgrafı Erdoğan'ın Suriye ziyaretine ayırdı. Telgrafın ilk paragrafı, yakınlaşmanın içeriği kadar, bu içeriğe Amerikan bakışının da iyi bir özetini veriyor:
Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül ve Dış Politika Başdanışmanı Davutoğlu Suriye'yle iyileştirilmiş ilişkileri önemli bir dış politika başarısı olarak pazarlıyorlar. Türk hükümetinin liderleri, ABD ve İsrail ile Suriye arasında bir iletişim kanalı ve (Suriye'de) iktisadi reformu destekleyebilecek bir dost olarak Türkiye'ye rol biçiyorlar. Aynı zamanda Türk hükümetindeki muhataplarımız Esad'ın rejim üzerindeki denetiminin, iktisadî reform dışında herhangi bir şeyi sürdüremeyecek kadar zayıf olduğunu da söylüyorlar. Bu bağlamda, Erdoğan 22-23 Aralık’ta Şam ve Halep'e yaptığı ziyareti, ileriye doğru büyük bir adım olarak nitelendirdi. Erdoğan'ın Irak ve Ortadoğu barışı konularını da gündeme getirdiği bildirildi, ama göründüğü kadarıyla Esad'dan yeni hiçbir şey işitmemiş. Türk Dışişleri'nde irtibatta olduğumuz kişi, serbest ticaret anlaşması imzalanmasının ziyaretin "parlak noktası' olduğunu öne sürdü. Biz ise bunun, Suriye'ye karşı yanlış bir yaklaşım olduğunu ve Türk hükümetine bu anlaşmayı onaylamaması telkininde bulunmayı sürdüreceğimizi söyleyerek karşılık verdik.
Aynı telgrafın devamında, Ankara ile ilişkilerin Suriye'deki reform arayışıyla bağlantılı olarak ele alındığı şu bölüm de var:
Bozay, (O sırada Türk Dışişleri'nin Ortadoğu Dairesi Başkanı olan Mehmet Kemal Bozay kastediliyor), Şam'daki Türk Büyükelçiliği'nin Esad'ı, eski kuşak Baasçılara karşı çıkarak Suriye'de reform yapma, özellikle de iktisadî reform yapma çabası içinde gördüğünü söyledi. Büyükelçilik, Esad'ın kontrolunu zayıf buluyordu; Bozay, durumun Esad'ın siyasi reforma girişmesine izin vermeyecek kadar nazik olduğunu ekledi. Referans B'deki belgeye göre (bu belge telgrafın metninde yer almıyor), Türk ordusunun en azından bir bölümü de bu görüşü paylaşıyor. Bozay, Suriyelilerin iktisadî reforma giriştiklerini ve Türkiye'yi bu çabada potansiyel bir ortak olarak gördüklerini savundu. Erdoğan, Suriyelilerden Türk yatırımcıların önündeki engelleri kaldırmalarını, Suriyeliler de Türklerden menkul kıymetler borsası açabilmek için tavsiye istemişti.
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
Apo için bastırdınız, yine öyle bastırın

Deutsch'un telgrafına göre, Bozay ve diğer Türk diplomatları Türkiye ile Suriye arasındaki serbest ticaret düzenlemesini, Suriye'de iktisadî reformu, devamında da siyasi reformları kolaylaştıracak bir adım olarak savunmuşlar. ABD tarafının buna tepkisi ise şu cümlelerle özetleniyor:
Biz Bozay'a, bunun Suriye'ye yönelik yanlış bir yaklaşım olduğunu anlattık. Bu faaliyetleri (terörizme destek kastediliyor) durdurmayı talep eden somut mesajlar, Suriye'nin tavrını değiştirmesinde daha etkili olur. Bozay'a Suriye'nin PKK lideri Öcalan'ı himaye ettiği zamanlarda, Türkiye'nin 1998 sonunda Suriye'ye Öcalan'ı sınırdışı etmesi için net bir mesaj verdiğini ve bunu, askerî harekât vaadiyle desteklediğini söyledik. Bu yaklaşım işe yaramıştı: Suriye Öcalan'ı göndermişti.
Deutsch'un telgrafının en sonundaki "YORUM' bölümü ise şöyle:
Türk hükümeti, Suriye'de ve Suriye'ye gösterdiği kabulde hüsnükuruntuyla neo-Osmanlı nostaljisinin bir şeklini birleştiriyor
(Bu bağlamda, Sabah'ın Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş dahil irtibatta olduğumuz birçok kişi, Erdoğan'ın Şam ve Halep'te kendi evinde gibi rahat davranmasıyla Batı Avrupa başkentlerindeki rekabetçi vücut dili arasındaki farka dikkat çekti.) Türklerin Beşşar Esad ve Suriye'yle arasındaki (polisiye ve terörle mücadele alanlarında da yansımaları olan) bu aşk şenliği (çok iyi bir ilişkiyi ima eden "lovefest' terimi kullanılıyor) yakın bir zamanda, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin kamuoyunu ilgilendiren kısmını tamir etme çabalarıyla çatışacaktır. Belagati somut olarak neyin izleyeceğini bekleyip göreceğiz.
Bu kadar modern olmanıza şaşırdım
Yukarıdaki satırlardan üç ay sonra, 15 Nisan 2005'te, yine Robert Deutsch'un kaleme aldığı bir başka "KİŞİYE ÖZEL' telgrafta, bu kez Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 13-14 Nisan’daki Suriye ziyareti ele alınmış. Ancak bu telgrafa geçmeden önce, ara dönemde, ABD'nin ve uluslararası topluluğun önemli bir bölümünün Suriye'ye olumsuz bakışını pekiştiren bir gelişme olduğunu hatırlamalıyız. Lübnan Başbakanı Refik el Hariri, 14 Şubat 2005'te Beyrut'taki St. George Oteli'nin yakınlarında, bir ton TNT kullanılan bir bombalı saldırıda öldürüldü. Hariri kriptolarını başka bir sefere bırakırken, bu suikastın arkasında Hizbullah'ın ve ona destek veren Suriyeli ajanların olduğu şüphesinin, bu noktadan itibaren bu yazıda aktaracağımız kriptoları kaleme alan ABD'li diplomatların kafasına yer etmiş olduğunu vurgulamakta yarar var. Deutsch'un, Hariri suikastından iki ay sonra kaleme aldığı "Sezer ziyareti' konulu telgrafın girişindeki "Türkler bunu, Esad'ın reform hamlesine itici güç sağlayan bir ziyaret olarak nitelendiriyor' cümlesi ise, Ankara'nın ikili ilişkileri sürekli olarak Şam'daki reform potansiyeli ile bağlantılandırma çabasının bir başka göstergesi.
Telgrafın devamındaki "Suriye'nin İç Reformları' başlıklı bölüm şöyle:
Anlatıldığına göre Sezer, Esad'ı içerideki reformları "sürdürmesi' için cesaretlendirmiş. Çelikkol (O sırada Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Genel Müdürü olan Oğuz Çelikkol kastediliyor), Esad'ın Sezer'e, Baas Parti Kongresi'nden başlayarak daha fazla reform yapacağını söylediğini anlattı. Çelikkol, ziyadesiyle tatmin olmuş bir halde, Sezer'in ziyaretinin, statükoyu korumak isteyen muhafazakârlara karşı Esad'ın ve diğer reformcuların elini güçlendirdiğini öne sürdü. Çelikkol, 2004'teki Türkiye ziyareti sırasında Esad'ın havaalanında kendisine, bazı danışmanlarının ona anlattığından farklı olarak modern ve ilerlemiş bir Türkiye gördüğünü söylediğini anlattı. Bu da, dedi Çelikkol, Türkiye- Suriye temaslarının reformcular açısından taşıdığı önemi gösteriyor.
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
AKP, Suriye'nin tehdidini anlamıyor

Türk tarafının Şam'la yakınlaşmayı "reforma katkı' olarak görmesinin Amerikalıları ikna etmeye yetmediği, tam tersine bu yakınlaşmanın statükoya meşruiyet kazandırdığı inancının Washington'a hâkim olduğu da, Suriye kriptolarında açıkça görülüyor. 14 Temmuz 2005'te ABD'nin Ankara'daki Maslahatgüzârı Nancy McEldowney, merkeze gönderdiği "KİŞİYE ÖZEL' telgrafta, Türk Dışişleri nezdinde diplomatik bir girişimde bulunarak, Esad'ın Türkiye'ye yapması planlanan "özel' ziyaret konusunda bir dizi uyarı ilettiklerini yazmış:
Maslahatgüzâr bu tip bir üst düzey temasın Esad'a, Suriye'nin davranışı konusunda uluslararası bir konsensüs olmadığı mesajını vermesinden duyduğumuz endişeyi vurguladı. Dahası, Suriyeliler bu tür temasları rejime meşruiyet kazandıracak şekilde sunabilirlerdi. Maslahatgüzâr, Suriye'nin sakıncalı davranışları sürer ve artarken, kamuoyu önünde gerçekleşen üst düzey temasların özellikle zarar verici olduğunu savundu.
ABD'nin bu diplomatik uyarısına Türk Dışişleri yetkililerinin cevabı ise aynı telgrafa, "Türkiye, Suriye konusunda ABD'nin 'stratejik' hedeflerini paylaşıyor ama 'taktikler'de ayrılıyor' cümlesiyle yansımış.
Telgrafın sonundaki "YORUM' bölümü şöyle:
İtirazlarımıza rağmen, Türkiye Esad'la ilişki kurmayı sürdürecektir. Türk Dışişleri Bakanlığı'nda ve AKP hükümetinde, Esad'ın Türkiye'nin destek vermesi gereken müstakbel bir reformcu olduğu yönünde yaygın bir görüşbirliği var. Suriye'nin Irak, Lübnan ve Filistin retçileri (1974'te Filistin Kurtuluş Örgütü'nün kabul ettiği on maddeli programa muhalif fraksiyonların oluşturduğu Retçi Cephe'ye atıf yapan bu terim, burada daha ziyade, bu cephenin fiilen parçası olmayan Hamas'ı ve Hizbullah'ı anlatmak için kullanılıyor) nezdindeki sakıncalı davranışlarının Türkiye'yi de doğrudan tehdit ettiğini, AKP hiçbir şekilde algılamıyor.
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
Gül: Suriyeliler bizi açıkça kullanıyor

Türk yetkililerinin yakınlaşma yanlısı duruşları, "Ankara-Şam Baharı'nın pürüzsüz bir süreç olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye'nin, bu dönemde Suriye'ye yaptığı askerî nitelikli uyarıları ve bazı müdahaleleri ayrı bir yazıda aktaracağız, ancak siyasi cephedeki sıkıntıları örneklemek açısından ABD'nin Ankara'daki Maslahatgüzârı McEldowney'nin 22 Temmuz 2005 tarihli "KİŞİYE ÖZEL' telgrafına göz gezdirmekte yarar var.
Telgrafın başlığı: "Suriye Dışişleri Bakan Vekili Ankara'yı Ziyaret Ediyor ve Dışişleri Bakanı Gül'ün Kendini 'Kullanılmış' Hissettiği Anlatılıyor.' Telgrafta, o sırada Suriye Dışişleri Bakan Vekili olan Velid el Muallim'in 22 temmuzda dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le yaptığı görüşme sıcağı sıcağına aktarılmış.
McEldowney, Ankara'da topladığı kulis bilgilerini telgrafın girişinde şöyle özetliyor:
Bir Dışişleri yetkilisi bize özel olarak, görüşmelerin zor ve sonuçsuz geçtiğini söyledi; bir diğeri Gül'ün ve Dışişleri Müsteşarı (Ali) Tuygan'ın, Irak konusunda verdiği kuvvetli mesajı aktardı. Görüşmeden sonra Gül, Suriyelilerin Türkleri "kullanma' biçimi konusunda öfke bildirmiş ve Esad'ın ziyaretini geri çevirmek için dolaylı bir yol arıyormuş. Başbakan Erdoğan'ın nasıl tepki vereceği ise henüz net değil.
Dışişleri Bakanlığı'nın o dönemki sözcüsü Namık Tan'ın ABD'li diplomatlara aktardığı izlenimlere geniş yer veren telgraf, Irak'a Suriye sınırından sızdığı anlaşılan eylemciler konusunun ve Şam'ın sınırı kontrol etmesi yönündeki talebin Muallim'le görüşmelerde önemli yer tuttuğunu düşündürüyor:
Tan, Gül'ün el-Muallim'e "Amerikalıların size söylediklerini dinleyin' dediğini ve Suriye'nin böyle yapmaması halinde, bunun ciddi sonuçları olacağını da sözlerine eklediğini iddia etti. El- Muallim, Suriye'nin sınırı denetlemek için elinden geleni yaptığını söyleyerek protestoda bulundu.
Telgrafın bir sonraki paragrafından, Başbakan Erdoğan'ın kişisel davetine icabeten gerçekleşmesi planlanan Esad ziyareti konusunda, Muallim'in Gül'e "Önümüzdeki birkaç hafta içinde gerçekleşecek' demekle yetindiğini de anlıyoruz. Devamını birlikte okuyalım:
Tan, Gül'ün toplantıdan sonra "üzgün' göründüğünü anlattı. Tan'a, kızgın olduğunu söylemiş, Suriyelilerin Türkiye'yi "kullandığını' birkaç kez ifade etmiş. Tan, Maslahatgüzâr'a Gül'ün ziyaretin iptal edilmesini istediğini ama kendisini köşeye sıkışmış hissettiğini ve bunu doğrudan söyleyemediğini bildirdi. Tan, Türklerin Suriyelilerin kabul etmeyeceklerine inandıkları düzenlemeler önermeyi (gezinin iptaline yol açması ümidiyle) deneyeceklerini öne sürüyor.
Telgraf, Ankara-Şam baharının ortasına Erdoğan-Gül rekabetini yerleştiren şu "YORUM' bölümüyle sona ermiş:
İki Türk Dışişleri kaynağından dinlediğimiz bu görüşme notlarına rağmen, Başbakan Erdoğan'ın el-Muallim'in ziyaretine nasıl bir tepki vereceğini öngöremiyoruz. Gül ile Başbakan Erdoğan'ın kısmen gizlense de, ciddi bir rekabet içinde olduğunu not edelim. Gül yabancılarla arasındaki kanalları istikrarlı biçimde Erdoğan'a (gıyabında) itirazda bulunmak ve kendisini daha makul göstermek için kullanırken bir yandan da Türkiye'nin Suriye'yle yakınlaşmasının katalizörü olan dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu'na güçlü biçimde itimat etmeyi sürdürüyor.
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
Türkiye ve Suriye ile 'üçlü' yapmayacağız

Yukarıdaki telgrafta sözü edilen "özel ziyaret,' Erdoğan'ın 2004'teki davetine icabeten Esad ve eşinin 2005 yazında yapmayı düşündüğü "tatil' planıydı; ancak bu plan, belki de, yine aynı telgrafta Namık Tan'a atfedilen sözlerdeki gibi, incelikle hazırlanmış, dolaylı bir diplomatik manevra sonucunda gerçekleşmedi. Ancak bu ilişkilerin inkıtaya uğraması sonucunu vermedi. Suriye'nin Irak'ı istikrarsızlaştırıcı rol oynadığını ve muhtemelen Hariri suikastında parmağı olduğunu düşünen Washington'ın Şam'a karşı büsbütün bilendiği bir dönemde, Sezer'in ziyaretinden yedi ay sonra, bu kez Dışişleri Bakanı Gül Suriye'ye gidecekti. "Suriye kriptoları,' Gül'ün bu ziyaretinden ABD için de özel bir teklifle döndüğünü oryaya koyuyor. Washington'ın o teklife cevabı ise, 18 Kasım 2005 tarihinde, Maslahatgüzâr Nancy McEdowney'nin tek paragraflık bir telgrafıyla teyit edilmiş:
Maslahatgüzâr, Türk Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Genel Müdürü Oğuz Çelikkol'la 18 Kasım’da yeniden ilişki kurdu ve ABD hükümetinin, Dışişleri Bakanı Gül'ün Şam dönüşünde ilettiği şekilde, kesinlikle Türkiye ve Suriye ile üçlü bir diyaloga girmekle ilgilenmediğini / mediğini (olumsuz fiil çekimi yanlış anlamaya imkân vermemek üzere telgrafta iki kez vurgulanmış) ona bildirdi. Maslahatgüzâr, konuşma zamanı geçti, dedi; artık Suriye'nin somut adımlar atması lazım.
MCELDOWNEY.
http://www.nasname.com/a/suriyenin-tehdidini-turkler-anlamiyor
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
Gerçek dostlarımızı gördük”

Şam yönetiminin dış basınla iletişim danışmanı olarak sık sık öne çıkan, Suriye lideri Beşşar Esed’in sözcüsü Buteyna Şaban, görevi dolayısıyla çok sayıda medya mensubu ve yurtdışı temsilci ile de yakın ilişkiler kurmuş. Şaban’ın en yakın Amerikalı dostlarından biri, adına vakıf kuran Amerikalı milyoner ve fotoğrafçı Robert Sagger. Sagger, Amerikan basınında uzun süredir Suriye rejimini savunan ve Esed’in “sorunun değil, aksine çözümün bir parçası” olduğunu dile getiren ender kişilerden biri.
WikiLeaks’in elde ettiği yazışmalar, Sagger’ın, isyan ateşinin yeni fitillendiği Mart 2011’de, Şaban ve Esed ile dostluğunu yeniden perçinlediğini ortaya koyuyor. Sagger, Şam’dan ayrıldıktan sonra Şaban’a “Bir haftadır bulunduğum Suriye uluslararası basında tekrar tekrar yayınlanan görüntülerdeki Suriye’ye kesinlikle benzemiyor” diye yazmış. Sagger ayrıca Şaban ve Esed ile dost olmanın bir ayrıcalık olduğunu vurgulamış.
Buteyna Şaban ise Sagger’in mektubuna 29 Mart 2011 tarihli yazışmada şöyle karşılık veriyor: “Suriye tünelden çıkıyor. Yarın Devlet Başkanımız halka seslenecek. Bugün de milyonlarca Suriyeli mezhepçiliğe hayır demek için sokaklardaydı. Fakat bu zor günlerde gerçek ve kalıcı dostlarımızın kimler olduğunu keşfedebildik ve izninle listenin en başında olduğunu söyleyebilirim.”
Bu arada Şaban, Britanya ile Esed ailesinin yakın ilişkilerini de perçinlemiş.
http://www.haberturk.com/dunya/haber/756653-wikileaksten-suriye-dosyalari
http://www.internethaber.com/wikileaks-suriye-belge-asres-e-posta-dosya--440644h.htm
http://www.pressmedya.com/dosya/2619/wikileaksin-sizdirdigi-afganistan-belgeleri-ozel-dosya.html
http://www.hurriyet.com.tr/planet/23310838.asp
http://t24.com.tr/haber/assange-2013te-wikileaks-bir-milyon-dosya-daha-yayinlayacak/220084
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
İsrail gizli servisi MOSSAD’ın sanal alemdeki yansıması www.debkafile.org’ta çok ilginç bir iddia yer aldı.

10 Ocak 2004 tarihli “Özel Rapor”da, Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Esad’a şunları söylüyor:
“Biz KKTC’yi verdik kurtulduk, sen de Golan Tepeleri’ni ver kurtul!”
http://www.delikanforum.net/konu/15781-pes-dogrusu-rica-mektubu.html
Haberin devamında ise şu satırlar yer alıyor:
İSRAİL Gizli Servisi MOSSAD'ın internetteki sözcüsü konumunda olan 'www.debkafile.org' adlı sitenin 10 Ocak 2004'te servise koyduğu 'Özel Rapor'da inanılmaz iddialar var.
Şok ifadelerin yer aldığı sitede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir süre önce Türkiye'ye gelen Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'a bazı telkinlerde bulunduğu belirtiliyor.
SİTEDEKİ yazılar, 'Türkiye Kuzey Kıbrıs'ı terk etmeye hazırlanıyor: Suriye'ye bir örnek' ve 'Mayıs'tan itibaren Kıbrıs'ta Türk bayrağı olmayacak' başlıkları altında toplandı.
Yazıda, Erdoğan'ın Esad'a kapalı kapılar ardında, AB'ye katılmak için Kıbrıs'ı bırakma kararı aldıklarını, karşılığında uluslararası entegrasyonu sağlayacaklarını söyledi. Erdoğan, Suriye'nin de entegrasyon için Golan Tepeleri'ni İsrail'e vermesi gerektiğini anlattı.
HABERDE aynen şöyle deniliyor: 'Türkler, BM Planı'na olumlu yaklaşan Mehmet Ali Talat liderliğinde hükümet kurdular. Rumlar bu konuda halen kuşkulu olabilirler ancak DEBKA kaynakları, Türkiye'nin, Kıbrıs sorununu hızla çözmek konusunda istekli olduğuna inanıyor. Hız çok önemli çünkü Rum kesimi Mayıs'ta AB'ye üye oluyor...'
'DEBKA'NIN Türkiye'nin konuyu çözme konusunda istekli olduğuna inancı, geçen hafta Ankara'da, Türk Başbakan ile Suriye Devlet Başkanı arasında geçen kapalı kapılar ardındaki görüşmelerden kaynaklanıyor. Erdoğan, Esad'a, Türk yönetiminin Rauf Denktaş'tan, Annan tarafından sunulan plana olumlu yaklaşmasını istediğini söyledi. Denktaş'ın, geçen Mart ayında Annan Planı'na karşı çıkması üzerine görüşmeler çökmüştü.'
'Erdoğan Esad'a, Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne alınmasından hemen sonra Türkiye'nin Ada'daki askerlerini çekmeye karar verdiğini de söyledi. Erdoğan, Esad ve Abdullah Gül'ün katıldığı 7 Ocak'taki görüşmede, Türkiye'nin KKTC'yi desteklemekten vazgeçme konusundaki kararın Aralık 2003'te alındığı da Esad'a söylendi...'
'DEBKA'NIN edindiği bilgilere göre Denktaş'ın başmüzakereci olmasına da izin verilmeyecek. Yerine BHP lideri Mustafa Akıncı düşünülüyor. Erdoğan ayrıca Esad'a, neden kendisine Kıbrıs konusuyla ilgili kararları açıklamayı seçtiğini de anlattı. Kıbrıs'tan vazgeçmenin çok acı olduğunu ve bunu kamuoyuna anlatmanın ne kadar zor olacağını Esad'tan başka kimsenin anlamayacağını söyledi.'
ESAD CEVAP VERMEDİ'
DEBKA'NIN, Türkiye'nin ABD ve İsrail'e gönderdiği raporlardan öğrendiğine göre, Esad, Erdoğan ve Gül'ün 'toprak vermek ve bu konuda içeride çıkacak olan muhalefeti önceden önlemek' konusundaki konuşmalarını dikkatle dinledi. Ancak herhangi bir cevap vermedi. Türk liderler, Kudüs'e iletilen bilgilendirmede, Kıbrıs'tan vazgeçme konusunu, Suriye'ye Golan'ı İsrail'e vermek için örnek yaptıkları konuşmada izledikleri taktikten memnun oldukları anlaşıldı.'
'BU mesaj İsrail tarafından hemen alındı. Bu arada önümüzdeki günlerde Washington ve Kudüs, Suriye konusunu netleştirmeye çalışacak. Bir grup Amerikalı kongre üyesi sadece bu konu için Şam'ı ziyaret edecek. Esad'la bir konuşma yapılacak.'
İddia 2: Erdoğan arabulucu olacak 'www.debkafile.org' adlı site, dün bir iddia daha yayınladı. Anadolu Ajansı'nın da haber yaptığı iddiaya göre Esad, Erdoğan'dan, 28 Ocak'ta Bush ile yapacağı görüşme sırasında yazacağı mektubu ona vermesini istedi.
Site, Esad'ın bugünlerde Ankara'ya gelecek özel bir ulak aracılığıyla Erdoğan'a bir mektup ileteceğini ve Erdoğan'dan mektubu Başkan Bush'a vermesini istediğini iddia etti. ABD, Suriye'yi 'teröre destek verenler' arasında sayıyor ve Irak'taki ABD aleyhtarlığı ile İsrail'deki intihar saldırılarını desteklemekle suçluyor.
(STAR)
http://www.habervitrini.com/haber/mossadin-sitesinde-inanilmaz-iddialar-114862/
http://yenisafak.com.tr/Politika/?i=374983
http://www.odatv.com/n.php?n=celiskiler-yumagi-turk-dis-politikasi--0404121200
http://www.hurriyet.com.tr/planet/20277854.asp
http://www.hurriyet.com.tr/planet/20279198.asp
(...)
ARŞİV'DEN ENSTANTANE X:
“Suriye’de ne olacağını İran belirleyecek!”

http://www.haberedikkat.com/Haberler/26557/stratforun-ceosu-suriyenin-gelecegini-iran-belirleyecek
(...)
YORUM ŞU:
No comment?!
Ya da İsrail / İran makas'ı ve/veya Brexit / AB makas'ı.
Saddam'dı, Kaddafi idi Erdoğan oldu ve/veya Erbakan'dı, Erdoğan oldu.
1 Mart Tezkeresi "bumerang"!
Nüans?!
Bugün aslında dün'dü (2007 öncesi).
Vs vs.
Nokta.

23 Ekim 2020
Hayrullah Mahmud
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages