Melodi Üzerine - JEAN-JACQUES ROUSSEAU

2 views
Skip to first unread message

KeKiBeC

unread,
Feb 17, 2009, 5:03:02 PM2/17/09
to msgsu
JEAN-JACQUES ROUSSEAU
MELODİ VE MÜZİKSEL TAKLİT İLE İLİŞKİ İÇİNDE DİLLERİN KÖKENİ
ÜZERİNE DENEME



MELODİ ÜSTÜNE



Duyular insanda değişimler yaratır,bundan kimsenin kuşkusu
yoktur;ama bu değişimleri birbirinden ayıramadığımızdan onların
nedenleri hakkında kafamız karışır; duyumlara hem çok fazla hem de çok
az etki atfederiz, sıklıkla bizi sadece duyumlar olarak değil,
işaretler ve imgeler olarak da etkilediklerini, tinsel etkilerinin
tinsel nedenlerinde olduğunu görmeyiz.Nasıl ki resim sanatının biz de
uyandırdığı duygular hiç de renklerden gelmıyorsa , müziğin ruhlarımız
üzerindeki etkisi de kesinlikle seslerin ürünü değildir.İncelikle
ayırt edilmiş güzel renkler görme duyumuza haz verir, ama bu haz
tamamen duyuma bağlı bir hazdır.Bu renklere yaşam ve ruh veren
desendir,taklittir; bizim güçlü duygulanımlarımızı harekete geçiren,
dile getirdikleri güçlü duygulanımlardır: bizi etkileyen, temsil
ettikleri nesnelerdir.İlgi ve duygu kesinlikle renklere bağlı
değildir; etkileyici bir tablonun hatları, bir oymabaskıda da bizi
etkilemeyi sürdürür; bu hatları tablodan çıkarın, renkler hiçbir şey
ifade etmeyecektir.

Desenin resimde yaptığının aynısını melodi de müzikte
yapar; hatları ve figürleri melodi belirtir, akorlar ve seslerse
sadece bu hatların ve figürlerin renkleridir; ama denecektir ki melodi
seslerin birbirini izlemesinden başka bir şey değildir; elbette, ama
desen de renklerin bir düzenlenişinden başka bir şey değildir.Bir
hatip yazılarını kağıda dökmek için mürekkep kullanır, mürekkebin son
derece belagatlı bir sıvı olduğu anlamına mı gelir bu?

Bir ülke düşünün ki orada yaşayanların desen hakkında
hiçbir fikri olmasın, ama renkleri bir araya getirerek,
karıştırarak,derecelendirerek ömrünü geçiren birçok insan resim
sanatında ustalaştığını sansın.Bu insanlar bizim resim sanatımız
hakkında tıpkı bizim Yunanlıların müziği hakkında düşündüğümüz gibi
düşüneceklerdir.Güzel tabloların biz de yarattığı duygudan ve
dokunaklı bir konu karşısında duygulanmanın cazibesinden onlara söz
ettiğimizde onların bilginleri hemen konuyu derinleştirecek, kendi
renklerini bizimkilerle karşılaştıracaklar,bizim yeşilimizin daha
yumuşak, bizim kırmızımızın daha parlak olup olmadığını
inceleyeceklerdir; hangi renk gruplarının ağlatabildiğini,
hangilerinin öfkelendirebildiğini araştıracaklardır.O ülkenin
Brutte'leri bizim tablolarımızdan bölük pörçük kimi parçaları
paçavralar üzerinde derleyeceklerdir; sonra da bu renklerde
olağanüstüne olduğunu insanlar şaşkınlık içinde kendilerine
soracaklardır.

Eğer komşu bir ulusta herhangi bir biçim,desen taslağı,
henüz yetkinliğe erişmemiş bir figür geliştirmeye başlansa, bütün
bunlar kötü bir karalama, maymun iştahlı ve düzensiz bir resim olarak
görülecek, ve beğeniyi korumak adına, aslında hiçbir şey anlatmayan
ama güzel nüansları, güzel renklerle bezeli levhaları, hiçbir niteliği
olmayan renk tonlamalarını göz önüne seren bu basit güzele bağlı
kalınacaktır.

Belki de ilerlemenin sayesinde prizma deneyine
geleceklerdir.Ünlü bir sanatçı hemen bunun üstüne parlak bir sistem
kuracaktır.Baylar, diyecektir, işin felsefesini yapmak için, fiziksel
nedenlere inmek gerekir.İşte ışığın dağılışı, işte bütün temel
renkler, işte onların ilişkileri, oranları; işte resim sanatının sizde
uyandırdığı hazzın asıl ilkeleri.Tüm bu gizemli desen, temsil, figür
sözcükleri, Fransız ressamlarının şarlatanlığından başka bir şey
değildir; bu ressamlar taklide dayanan tablolarıyla ruha kim bilir
hangi hareketleri verdiklerini sanırlar, aslında biliriz ki sadece
duyumlar vardır.Onların tablolarının ne kadar olağanüstü söz
ederler,bir de benim renklerime bir bakın.

Fransız ressamları, diye devam edecektir o ünlü sanatçı,
gökkuşağını gözlemlemiş olabilirler, doğadan bir şekilde nüans
beğenisi ve renk uyumuna ilişkin bir tür içgüdü almış
olabilirler.Bense sizlere sanatın büyük, asıl ilkelerini
gösterdim.Dikkat edin, sanatın diyorum! Bütün sanatların, baylar,
bütün bilimlerin.Renklerin çözümlemesi, prizmadaki kırılmaların
hesabı, doğada varolan biricik kesin ilişkileri verir size, bütün
ilişkilerin kuralını.Zaten evrenin bütünü ilişkiden ibarettir.O halde
kişi resim yapmayi bildiğinde her şeyi bilir, renkleri bir araya
getirmeyi bildiğinde, her şeyi bilir.

Böyle düşünecek kadar duygudan ve beğeniden yoksun olan ve
resmin bize verdiği hazzı aptalca bir biçimde sanatının fiziksel
özelliklerine indirgeyen ressama ne diyeceğiz?Benzer ön yargılarla
dolu, müziğin büyük etkilerinin kaynağını sadece armonide gören
müzisyene ne diyeceğiz? Ressamı doğramaları boyamaya
göndereceğiz,müzisyeni de Fransız operaları yazmaya mahkum edeceğiz.

O halde nasıl ki resim renkleri göze hoş gelecek biçimde
bir araya getirmek değilse, müzik de sesleri kulağa hoş gelecek
biçimde bir araya getirme sanatı değildir.Bundan ibaret olsalardı,
resim de müzik de doğa bilimlerinden sayılırdı, güzel sanatlardan
değil.Onları bu düzeye çıkaran sadece taklit etmedir.Peki, resmi
taklit sanatı yapan nedir? Desen. Müziği de böyle yapan nedir? Melodi.



Hasan Ali YÜCEL Klasikler Dizisi
Fransızca aslından çeviren: Ömer ALBAYRAK


Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2007 s:61-63
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages