Elmalılı Tefsirini kim yaptırdı.

8 views
Skip to first unread message

KATMER

unread,
Jul 28, 2020, 7:27:53 AM7/28/20
to MEHMET KATMER
.."..Elmalılı tefsirini kim yaptırdı
“Atatürk kendi cebinden parasını vererek Kur’an-ı Kerim’i Elmalılı M. Hamdi Efendiye tercüme ettirmiş, böyle bir kişi Kur’an’ı yasaklar mı?” diyorlar.
Demir perde gerisinde bir zamanlar Kur’an’ın bulundurulması da yasaklanmıştı. Perde yıkılınca ilk ziyaretimizde bolca Mushaf götürmüştük. Bunları Mushafsız kalan Müslümanlara dağıtırken gözyaşlarımızı tutamadığımız hatıralar yaşadık.

Türkiye’de ise Mushaf (Kur’an-ı Kerim) bulundurmak yasaklanmadı, ancak Kur’an’ı okutmak ve öğretmek yasaklandı. 1940’lı yıllarda mahallelerde bazı kadın hocalar ablalarımıza Kur’an okumayı öğretirlerdi, ama bu yasaktı, ikide birde o evler basılır, suç aleti Mushaflar ve cüzlere el koyulur, hoca kadınlara da eziyet edilirdi. O yıllarda çocuk yaşta iken ben bunları gördüm ve yaşadım.

1950’den önce Arapça öğrenmek üzere Kur’an kursu hocama müracaat ettim, “Arapça dersi vermek yasaktır, ben memurum, ekmeğimden olurum, filan hoca bakkallık yapıyor ve gizli olarak da Arapça okutuyor, ona git” dedi. O hocaya gittim, “Bir sarf cümlesi (Arapça gramer kitabı) bul da gel” dedi, üç gün Çorum’u altüst ettim, yaşlı veya vefat etmiş hocaların çocuklarına başvurdum, böyle bir kitap bulamadım. “Sizin babanız, dedeniz medrese hocası idi, onun kitapları nerede?” diye sorduğumda, “Korkudan gömdük, yok ettik” diye cevap verdiler.

Yasağa rağmen ezanı aslına uygun olarak okumaya devam eden köylere bir memur geldiğinde korkudan ezan Türkçe okunur, Mushaf ve din kitapları da saklanırdı.

Peki genel durum böyle iken Elmalılı M. Hamdi Yazır’a Kur’an tefsiri, Mehmed Akif’e de Kur’an tercümesi vazifesini kim, niçin verdi?

Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Buhari-i Şerif’in ve dini kitapların Türkçeye çevrilerek yayınlanması; 1. Meclis’in “sarıklıları” arasında sayılan Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin meclise verdiği 21.02.1341 tarihli takrir ile mümkün olabilmiştir.

10 Ekim 1925 tarihini taşıyan orijinal belgeye göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır’a, hizmetlerine karşılık biner lirası peşin olmak üzere 6 bin lira ödeme yapılacağına dair Beyoğlu 4. Noteri’nde yapılan, altında Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır’ın yanı sıra Diyanet İşleri Riyaseti adına Aksekili Ahmed Hamdi Efendi’nin imzaları bulunan sözleşme vardır. Yani parayı Diyanet ödemiştir. (Kadir Çandarlıoğlu, Belgelerle Gerçek Tarih).

M. Kemal’in Kur’an’ı başkalarına tercüme ettirmek istemesinin asıl sebebini ise iki tanıktan dinleyelim:

1932-1933 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill’in hazırladığı ve Atatürk’ün kendi ağzından dinle ilgili görüşlerini içeren rapor ilk kez Toplumsal Tarih dergisinde araştırmacı yazar Rıfat N. Bali’nin hazırladığı yazıda yayımlandı. Konumuzla ilgili kısım şöyle:

“Bu sözlerim Kur’an’ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi için nasıl ve neden telkinde bulunduğu konusunda konuşmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı. Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur’an’dan alınan bir Arapça bölüm okudu (Tebbet suresini okumuş). Bu duada (surede) Hz. Muhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk’ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kur’an’ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur’an’ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyorum” (Radikal, 06/09/2006).

Kâzım Karabekir Paşa’dan:

“…Ziyafete M. Kemal Paşa da, ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen M. Kemal Paşa Heyet-i Ilmiye’nin şimdiye kadarki mesaisi ile ilgili görünmeyeni ‘Kur’ân’ı Türkçeye aynen tercümeettirmek’ arzusunu ortaya attı. Bu arzusunu ve hatta mücbir (zorlayıcı) olan sebebini başka muhitlerde (çevrelerde) de söylemiş olacaklar ki, o günlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malûmatı vermişlerdi:

“Gazi M. Kemal, Kur’an-ı Kerim’i bazı İslâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur’an’ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur’ân’ı da İslâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.”

(Yani M. Kemal’in bir meal -tefsir değil- yaptırmak istemesiyle, Meclisin de ondan bağımsız olarak bir tefsir/meal yapımı için takrir vermesi ayrı şeylerdir.)

“Bazı yeni simalardan da bahsettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa’ya şöyle cevap verdim:

“Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, Ona göre bunları harekete geçirmelidir.

M. Kemal, “Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. Doğrudan doğruya tercüme edivermeli…” fikrini ortaya atınca buna karşı şöyle konuştum:

“Müstemlekeleri (sömürgeleri) İslâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur’ân’ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (öğretim ve eğitim) programımızı tespit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden değil, ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kur’an’ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur.”

M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı: “Evet Karabekir! Arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını/ yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…”

Kaynaklar:

Kâzım Karabekir, Kâzım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 93, 94. M. Armağan, Karabekir’in Gözüyle Kurtuluş Yılları (1922-1933) Kızıl Pençe, İst. 2013, s. 101-103).".. https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/elmalili-tefsirini-kim-yaptirdi-2040238

KATMER

unread,
Jul 28, 2020, 7:33:30 AM7/28/20
to MEHMET KATMER
ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR’DAN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DERSİ!

"Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, (1878-1942) büyük bir tefsir âlimidir. Atatürk, 1926’da kendisine Kur’an’ı Türkçe tefsir etmesi görevini verdi. Bu görevi verirken Kur’an’ı bozacaksın, tahrif edeceksin, eğip bükeceksin, bazı ayetleri çıkarıp ekleyeceksin falan demedi, bunu aklının ucundan bile geçirmedi. Velev ki böyle bir dayatmada bulunsaydı bile Elmalılı Hamdi Yazır, bu türden siyasi dayatmalara boyun eğecek bir âlim değildi..!
Yani Atatürk’ün niyeti dinde reform yapmak değil, dini halkın asıl kaynağından doğru biçimde öğrenmesini sağlamaktır..!
Atatürk istedi ki Türkler, sahanın en iyi âlimi ve otoritesi olan Elmalılı’nın kaleminden kitapları olan Kur’an’ı anlasınlar ve öğrensinler....
Böylece Hâk Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri) kitabı çıktı ve Atatürk’ün emriyle 1935 yılında matbaa'ya verildi... Atatürk'ün Elmalılı'ya yazdırdığı bu tefsir, günümüzde bile önde gelen İslam âlimleri tarafından da hâlâ en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir...
Bu tefsirin önsözünde şu ifadeler yer alır:
"Ben halis Anadolulu Öz Oğuz, Yazır Türkü'yüm. On beş yaşında İstanbul'a geldim. Ne Arabistan'a gittim ne Türkistan'a. Ne İran'ı gördüm ne Frengistan'ı. Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim...!
Yazır'ın Kayı, Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da Divan-ı Lügati't-Türk’ten öğrendim...!
İran'da çıkan yünden, Avrupa'da bükülen ipten, Türk tezgâhında dokunan halıyı Türk malı tanıdım. Bir binanın mimarisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması lâzım değildir diye işittim. Afrika madenlerinden çıkmış altının üzerinde bir Türk sikkesi gördüğüm zaman ona Afrika'nın değil, bizim altınımız dedim...
Ruhî-i Bağdadî'nin: "Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler..."
(Ey hoca sanma ki senden altın ve gümüş isterler... Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.)
sözünü duyduğum vakit bunu Türkçe'den başka bir lisanın edebiyatına kaydedemediğim gibi Türkçe'nin en güzel sözlerinden tanımakta tereddüt etmedim.." (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hâk Dini Kur'an Dili Mukaddimesi)
Bu ifadeler Elmalılı’nın son derece milliyetçi ve istiklalci bir Türk âlimi olduğunu gösteriyor...
Bugün İslamcılık adına Türk’üm demenin neredeyse günah kabul edildiği bu ortamda en büyük tefsir âliminin göğsünü gere gere “ben Türk’üm” demesi ne kadar önemli ve anlamlı hale geldi...!
“Her şeyi bu vatanda öğrendim”, diyerek aslında yüzde yüz yerli ve millî bir İslam âlimi oluşuna vurgu yapıyor...
Yani Arapçı ya da İrancı Müslüman değil, Anadolu Türk müslümanıyım diyor...
Bu da önemli, zira bugün İslamcı, cemaatçi, tarikatçi çevreler, öz be öz Türk halkını Arapçı ya da İrancı bir İslam anlayışıyla avlayarak milliyet ruhlarını, Türklüklerini iğdiş ediyorlar..
Tarihini, soyunu sopunu, kimliğini, neliğini, Divanü Lügati’t-Türk gibi öz Türk kaynaklarından öğrendiğini söylemesi de son derece önemli ve dikkate değer....
Zira Türk kaynaklarını okumanın ya da ciddi kaynak olarak kullanmanın şovenlikle, ırkçılıkla, kavmiyetçilikle suçlandığı bu zamanda böylesine milliyetçi bir Türk tavrı, Türk çocuklarına cesaret ve güven veriyor...
Malzemenin, kaynakların, yabancı ülkelerden gelmesi önemli değil, o ham malzemenin Türk ruhuna, milliyet şuuruna ve Türk zekâsına göre terkip edilip millî bir sentezle ürüne dönüştürülmesini önemsemesi de bugün için anlamlı....!
Doğudan, batıdan, oradan buradan bilgi, eşya ve değişik türde malzeme alabiliriz, bunda bir sakınca yok. Ama onları Türk milliyeti ruhuna göre özgün bir senteze dönüştürüp ondan Türk’e özgü bir ürün elde etmek önemlidir.
Elmalılı’nın bu milliyet ruh ve şuuru bugünkü Türk gençliğine ve özellikle İslamcı geçinen milliyetsiz mankurt Türklere çok lazım...!!!
Nur içinde yatsın...!!!

Nurullah Çetin

NOT: ÜZERİMİZE BORÇ OLAN BİR BİLGİYİDE PAYLAŞMAKTA YARAR GÖRÜYORUM NAAŞI KADIKÖY ERENKÖY SAHRAYI CEDİT MEZARLIĞINDA MEDFUNDUR BİLGİLERİNİZE SUNARIM....
(Alıntı)
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages