ON SORUDA
Kubbealtı’ndaki Divan-ı Hümayun
Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük karar organı Divan-ı Hümayun idi. Üç kıtaya yayılan imparatorluk, Topkapı Sarayı'nda bulunan Kubbealtı'ndaki Divan-ı Hümayun toplantılarıyla yönetilirdi.
Erhan AFYONCU – Popüler Tarih / 72.Sayı / Ağustos 2006
1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?
2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?
3.Divan'a kimler katılırdı?
4.Divan ne zaman toplanırdı?
5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?
6.Divan'da nasıl oturulurdu?
7.Protokol kuralları nelerdi?
8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?
9.Divan'ın konuları nelerdi?
10.Divan'ın yetkileri nelerdi?
1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?
Bazı Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin zaman zaman “Divan” topladığını söyler. Ancak bunlar muhtemelen aşiret yönetimindeki toplantılardan birisiydi. Üyeleri ve toplanma şekli belirlenmiş Divan-ı Hümayun değildi.
Orhan Gazi devrinde, devlet idaresinde “vezir” adı verilen bir görevlinin ortaya çıkmasından sonra, Divan-ı Hümayun örgütlenmesi de gerçekleşti.
Aşıkpaşazade Tarihi, devlet adamlarının Divan toplantılarına burmalı dülbend, yani bir çeşit sarıkla katıldıklarını yazar. Bu da Divan'ın belli Orhan Gazi döneminde kurulduktan sonra, devletin büyümesine paralel olarak gelişimini sürdürüp, Fatih Sultan Mehmed zamanında klasik halini aldı.
2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?
Fatih devrine kadar, Divan-ı Hümayun bizzat padişahların başkanlığında, bu tarihten sonra da veziriazamın riyasetinde toplandı. Padişah, Divan başkanlığını bıraktı.
Bu değişim, Fetih'ten sonra, Roma'nın İmparatorluk, İslâm devletlerinin Sultanlık ve Türklerin Hakanlık geleneklerini Fatih'in kendi kişiliğinde birleştirme fikrinin sonucuydu.
3.Divan’a kimler katılırdı?
Fatih'in devletin idari teşkilat ve teşrifatında, yani protokolünde meydana getirdiği büyük yapısal değişim neticesinde, yeni bir çehreye kavuşan Divan-ı Hümayun'a katılanlar, iki ana gruba ayrılmaktaydı:
Erkân-ı erbaa ismiyle anılan ve başta sadrazam olmak üzere, vezirler, kazaskerler, defterdarlar ile nişancıdan oluşan ilk zümre Divan'ın aslı olup, orada fikir beyan etme ve karar verme yetkisine sahiptiler.
Bu asli üyelerin arasına bazı görevliler de şartlı olarak dâhil olabilmekteydi. Bunlardan yeniçeri ağaları, vezir rütbesinde iseler, Divan'a katılabilirlerdi.
Üzerinde vezirlik payesi de bulunan kaptanıderyalar da İstanbul'da bulundukları zaman Divan toplantısına iştirak ederlerdi.
Beylerbeyilerden herhangi birisi İstanbul'da iken, aynı şekilde Divan'a katılma hakkına sahipti. Ancak 18. Yüzyıl'dan itibaren, beylerbeyi makamında bulunanlar Divan toplantılarına katılmadılar.
Divan-ı Hümayun'un asli üyesi olmadığı halde toplantılara katılanlar ise, maiyetinde Divan bürokrasini yürüten bir kâtipler zümresi bulunduğu halde reisülküttap, büyük ve küçük tezkireciler, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, teşrifatçı, asesbaşı, subaşı gibi görevlilerdi.
Divan-ı Hümayun hizmetkârları diye anılan bu gruptakiler, sadece hizmetlerini yaparlar ve asli üyelerin aksine, toplantı müddetince ayakta beklerlerdi,
4.Divan ne zaman toplanırdı?
Orhan Bey zamanından Fatih zamanına kadar Divan-ı Hümayun, genellikle haftanın hemen her günü sabah namazından sonra toplanıp, öğlene kadar çalışmaktaydı.
Fatih'in Divan başkanlığından çekilip, arza girme uygulamasını başlatmasından sonra, Divan'ın asli üyelerinin, haftanın dört günü huzura çıkarak kendi memuriyet sahaları hakkında padişaha bilgi vermeleri âdeti benimsendi.
16. Yüzyıl sonlarına doğru Divan toplantıları haftanın yalnızca dört günü; cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri yapılmaya başlandı.
III. Murad devrinde salı ve pazar günleri arz yapılması usulü kabul edilerek, her Divan günü arza girilmesi âdetinden vazgeçildi.
III. Mehmed devrinde ise, toplantı günleri salı ve pazar olmak üzere haftada iki güne indirildi ve salı da, arza girme günü oldu.
Bu süreçte, devlet işlerinin ve çeşitli meselelerin görüşülüp bir karara bağlanmasında, önce sadrazamların “İkindi Divanları” ön plana çıktı. 17. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren oluşmaya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî / Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun'un yerine, devlet işlerinin görülmesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu.
Divan-ı Hümayun, II. Mahmud'un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve şatafat vasıtası olarak kaldı; ancak ulufe dağıtımı ve elçi kabulleri sırasında toplanmayı sürdürdü.
5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?
Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı yerler olan divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır.
Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda büyük hasar gören Edirne Sarayı'nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir Kubbealtı oldugu bilinir.
Topkapı Sarayı'nda ise Divan-ı Hümayun toplantıları, Kanuni zamanına kadar ikinci avluda, bugünkü Divanhane'nin hemen arkasında yer alan Eski Divanhane'de yapılırdı,
Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane'nin yetersiz kalması üzerine, Kanuni'nin saltanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı.
Kubbealtı'nın üç kubbesinden 'Divanhane' ismiyle anılan birisi, Divan toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre belirlenmiş oturma yerleri vardı.
6.Divan'da nasıl oturulurdu?
Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden yarım metre kadar yükseklikteki sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği “Kasr-ı Adl” isimli odanın kafesli penceresi bulunurdu.
Divanhane'nin bitişiğinde, kapıdan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin halife, kâtip ve şakirtleri bulunurdu.
Bu ikinci kubbe ile üçüncü kubbe arasında yer alan ve reisülküttap tahtası ismi verilen bölüm, reisülküttaba bağlı olarak Divan bürokrasisini yürüten Divan-ı Hümayun kâtiplerinin yeriydi.
Üçüncü kubbenin altındaki bölüm Divan-ı Hümayun'da tutulan defterdarlıkla ilgili her türlü kaydın sandıklar içinde muhafaza edildiği Defterhane-i Amire idi.
Sadrazam, Divanhane'deki sedirde, Kasr-ı Adl'e açılan kafesli pencerenin hemen önüne, vezirler ise onun sağ tarafına mevkilerine göre otururlardı. Sadrazamın solunda kadıaskerler yer alır, kapının girişine yakın bir yerde defterdarlar, onların karşısında da nişancı otururdu.
7.Protokol kuralları nelerdi?
Divan-ı Hümayun toplantıları, simgelerle yüklenmiş, katı ve ayrıntılı teşrifat geleneklerine bağlı olarak icra edilirdi.
Bu konuda İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın “Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı” isimli eserinde önemli bilgiler verilir.
Divan halkı sabah namazını genellikle Ayasofya Camii’nde kılarlardı. Bu arada yeniçeri ocağı ve süvari bölükleri ağalarıyla bir miktar yeniçeri caminin Bab-ı Hümayun isimli giriş kapısına bakan minaresi önünde, önceden belirlenmiş yerlerinde, iki sıra halinde dizilirler; namazdan Çıkan Divan üyeleriyle vezirler de buraya gelerek mevkilerine uygun biçimde saftaki yerlerini alırlardı.
Nihayet toplanma tamamlanınca meydan duacısının yüksek sesle dua edip, “Fatiha” demesiyle, hep birlikte Fatiha Suresi okunur, sarayın ilk kapısı olan Bab-ı Hümayun açılırdı.
Vezirler, reis tahtası önünde kendilerini bekleyenlerin selamını aldıktan sonra, bütün erkân Divanhane'ye girer; herkes yerli yerinde ayakta beklerdi.
Sadrazam da gelip, herkes yerli yerine oturduktan sonra, iki görevli hazine önünde Fetih Suresi'ni okumaya başlar, bu sırada Divan erkânına akide şekeri dağıtılırdı. Fetih Suresi'nin bitmesiyle birlikte yeniçerilere de çorba dağıtılırdı. Yine bu sırada çavuşbaşı ve tezkereciler tarafından hazine ve defterhanenin mühürleri açılıp, o gün kullanılacak defterler Divanhane'ye getirilirdi.
Nihayet bütün hazırlıkların tamamlanması üzerine, çavuşbaşı ağa, elindeki asayı yere vurur, bu işaret üzerine Divan-ı Hümayun toplantısı başlardı.
8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?
Divan'da önce devletin iç ve dış meseleleri görüşülür ve bu konularda alınan kararlara dair evrak hazırlanırdı. Bundan sonra Divan-ı Hümayun'u en fazla sonra herhangi bir işin veya davanın halli için Divan'a gelen halkın dinlenmesine başlanırdı.
Dışarıda bekleyenler, çavuşlar ve kapıcılar marifetiyle, kafile halinde ve bir sıra tertibinde getirilirler, çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası bu kimseleri bulundukları yerden alarak Divanhane'ye sokardı.
Divan-ı Hümayun'a sunulan arzuhaller, sadrazamın huzurunda, önceleri reisülküttap tarafından okunurken, 18. Yüzyıl'ın başlarından itibaren, bu görevi büyük ve küçük tezkireciler yerine getirmeye başladılar.
9.Divan’ın konuları nelerdi?
Divan'ın konul meşgul eden meseleler, imparatorluğun dört bir yanından gelen istek sahiplerinin talepleri ile yerel kadının verdiği kararı beğenmeyen, kendi bölgesindeki memurlardan baskı gördüğünü iddia eden, birisiyle anlaşmazlığa düşen ya da daha başka sebeplerle şikâyetlerini Divan'a intikal ettiren kimselerin davaları idi.
Divan'da davalı ve varsa davacı, bizzat kendi kendini müdafaa eder, lüzum görülürse yerel kadıdan bu konuda bilgi istenir ya da çavuşlar veya mübaşir adı verilen görevliler o bölgeye gönderilerek araştırma yapılırdı.
İsteyen herkes din, dil, ırk ve içtimaî mevkii farkı gözetilmeksizin Divan'a müracaat edebilirdi.
Divan erkânı, muayyen bir iş bölümü ile çalışırdı.
Sadrazam, huzurunda okunan arzuhallerdeki meseleler hakkında kesin bir karara varamadığında, meseleyi, şer'i bir dava ise kazaskere, mali bir dava ise defterdara, toprakla ilgili bir konu ise nişancıya havale ederdi.
Şikâyetçilerin fazla olması durumunda, sadrazamın müsaadesiyle ikinci vezir de dava dinler, tayin, azil ve maaş zammı haricindeki işleri hallederdi.
Ayrıca vezirler nişancının işinin çok olduğu zaman, yine sadrazamın emriyle, ferman ve beratlara tuğra çekmede nişancıya yardım ederlerdi.
10.Divan'ın yetkileri nelerdi?
Padişahın vekillerinin iştirakiyle ve padişah adına tertip edilen Divan-ı Hümayun, 17. Yüzyıl'ın sonlarına kadar, 0smanlı'nın en güçlü kurumlarındandı.
Okul kitaplarında, bu kurumun günümüzün bakanlar kuruluna benzetilmesi hatalıdır ve bu kurumun idari felsefenin anlaşılmasını imkânsız kılmaktadır.
Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun'un yetkilerinin siyasi, hukuki ve iktisadi-mali olmak üzere üç başlık halinde değerlendirilebileceğini söyler.
Buna göre Divan'ın siyasi yetkileri; hiçbir fark gözetmeksizin bütün Osmanlı tebaasının emniyetinin sağlanması, devlet kademelerinde gerekli tayin terfi veya azillerin yapılması, yabancı devletlerle ilişkilerin esasının belirlenmesi, savaş ve barış şartlarının saptanması, elçi kabulü, elçilerden gelen taleplerin değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeye yayılmaktaydı.
Hukuki yetkileri padişah adına örfi kanunların hazırlanması, bir suç işleyen ya da hakkında şikâyet bulunan reaya ve askeri sınıf mensuplarının muhakeme edilmesi, daha evvel eyalet divanlarında ya da yerel mahkemelerde sonuca bağlanmış bir davanın tekrar görüşülmesi,bir davanın yeniden görüşülmek üzere başka bir mahkemeye havale edilmesi, suçu sabit bulunanların cezalarının infazı gibi, oldukça geniş bir alanı kapsamaktaydı.
İktisadi-mali yetkileri ise, verginin etkili ve adil bir şekilde toplanmasını sağlamak, vergi politikalarını belirlemek, arazilerin statülerinin tespit ve muhafaza edilmesi, para politikalarının tayini, yerli ve yabancı ticaretin yönlendirilmesi, iltizam ve mukataa işlerinin düzenlenmesi gibi hayli genişti.
Divan-ı Hümayun, günümüzdeki Meclis, Bakanlar Kurulu ve Yargı tarafından yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlenmişti.
BİBLİYOGRAFYA
• İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988
• Ahmet Mumcu, Hukuksal ve Siyasal Karar Organı Olarak Divan-ı Hümayun, Ankara 1986
• M. Baha Tanman, “Osmanlılarda Divanhane”, TDV İslam Ansiklopedisi, IX, 442- 444
• Recep Ahıshalı, “Divan-ı Hümayun Teşkilatı” , Osmanlı, VI, ed. Güler Eren, Ankara 1999, s.24- 33
• Murat Uluskan, Divan-ı Hümayun Çavuşları, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2004
• Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ(1300- 1600), çev. Ruşen Sezer, İstanbul 2003
• Mehmet İpşirli, "Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilatı" , Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi I, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1994, s.139- 281
• Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I-ID, İstanbul 2004.
Kaynak: Erhan AFYONCU – Popüler Tarih / 72.Sayı / Ağustos 2006
Hazırlayan: Tarihci http://www.tarihcininyeri.net
Paragraf başlıkları yazıya eklenmiştir.
Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delete" tuşuyla yok etmeyin.