On Soruda Kubbealtı'ndaki Divan-ı Hümayun

566 views
Skip to first unread message

Tarihci

unread,
Mar 15, 2010, 5:28:49 PM3/15/10
to merake...@googlegroups.com

ON SORUDA

 

Kubbealtı’ndaki Divan-ı Hümayun

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük karar organı Divan-ı Hümayun idi. Üç kıtaya yayılan imparatorluk, Topkapı Sarayı'nda bulunan Kubbealtı'ndaki Divan-ı Hümayun toplantılarıyla yönetilirdi.

 

Erhan AFYONCU – Popüler Tarih / 72.Sayı / Ağustos 2006

 

 

 

1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?

2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?

3.Divan'a kimler katılırdı?

4.Divan ne zaman toplanırdı?

5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?

6.Divan'da nasıl oturulurdu?

7.Protokol kuralları nelerdi?

8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?

9.Divan'ın konuları nelerdi?

10.Divan'ın yetkileri nelerdi?

 

1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?

 

Bazı Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin zaman zaman “Divan” topladı­ğını söyler. Ancak bunlar muhtemelen aşiret yönetimin­deki toplantılardan birisiydi. Üyeleri ve toplanma şekli belirlenmiş Divan-ı Hümayun değildi.

 

 

Orhan Gazi devrinde, dev­let idaresinde “vezir” adı veri­len bir görevlinin ortaya çık­masından sonra, Divan-ı Hü­mayun örgütlenmesi de ger­çekleşti.

 

 

Aşıkpaşazade Tarihi, dev­let adamlarının Divan toplan­tılarına burmalı dülbend, yani bir çeşit sarıkla katıldıklarını yazar. Bu da Divan'ın belli Orhan Gazi döneminde kurul­duktan sonra, dev­letin büyümesine paralel olarak geli­şimini sürdürüp, Fatih Sultan Meh­med zamanında klasik halini aldı.

 

2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?

 

Fatih devrine kadar, Di­van-ı Hümayun bizzat padişahların başkanlı­ğında, bu tarihten sonra da veziriazamın riyasetinde top­landı. Padişah, Divan başkan­lığını bıraktı.

 

Bu değişim, Fetih'ten son­ra, Roma'nın İmparatorluk, İs­lâm devletlerinin Sultanlık ve Türklerin Hakanlık gelenekle­rini Fatih'in kendi kişiliğinde birleştirme fikrinin sonucuydu.

 

3.Divan’a kimler katılırdı?

 

Fatih'in devletin idari teşkilat ve teşrifatında, yani protokolünde mey­dana getirdiği büyük yapısal değişim neticesinde, yeni bir çehreye kavuşan Divan-ı Hü­mayun'a katılanlar, iki ana gruba ayrılmaktaydı:

 

Erkân-ı erbaa ismiyle anılan ve başta sadra­zam olmak üzere, vezirler, kazaskerler, defterdarlar ile nişancıdan oluşan ilk zümre Divan'ın aslı olup, orada fikir beyan etme ve karar ver­me yetkisine sahip­tiler.

 

 

Bu asli üyelerin arasına bazı görevliler de şartlı olarak dâhil olabilmekteydi. Bunlar­dan yeniçeri ağaları, vezir rüt­besinde iseler, Di­van'a katılabilir­lerdi.

 

Üzerinde vezir­lik payesi de bulu­nan kaptanıderya­lar da İstanbul'da bulundukları za­man Divan toplan­tısına iştirak eder­lerdi.

 

Beylerbeyilerden herhangi birisi İstanbul'da iken, aynı şekilde Divan'a katılma hak­kına sahipti. Ancak 18. Yüzyıl'dan itibaren, beylerbeyi makamında bulunanlar Divan toplantılarına katılmadılar.

 

Divan-ı Hümayun'un asli üyesi olmadığı halde toplantı­lara katılanlar ise, maiyetinde Divan bürokrasini yürüten bir kâtipler zümresi bulunduğu halde reisülküttap, büyük ve küçük tezkireciler, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, teşrifatçı, asesbaşı, subaşı gi­bi görevlilerdi.

 

 

Divan-ı Hüma­yun hizmetkârları diye anılan bu gruptakiler, sadece hizmetlerini yapar­lar ve asli üyelerin aksine, toplantı müddetince ayakta beklerlerdi,

 

4.Divan ne zaman toplanırdı?

 

Orhan Bey zamanın­dan Fatih zamanına kadar Divan-ı Hümayun, genellikle haftanın hemen her günü sabah namazından sonra toplanıp, öğlene kadar çalış­maktaydı.

 

Fatih'in Divan başkanlı­ğından çekilip, arza girme uy­gulamasını başlatmasından sonra, Divan'ın asli üyeleri­nin, haftanın dört günü huzura çıkarak kendi memuriyet sahaları hakkında padişaha bilgi vermeleri âdeti benim­sendi.

 

16. Yüzyıl sonlarına doğru Divan toplantıları haftanın yalnızca dört günü; cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri yapılmaya başlandı.

 

III. Murad devrinde salı ve pazar günleri arz yapılması usulü kabul edilerek, her Di­van günü arza girilmesi âde­tinden vazgeçildi.

 

 

III. Mehmed devrinde ise, toplantı günleri salı ve pazar olmak üzere haftada iki güne indirildi ve salı da, arza girme günü oldu.

 

Bu süreçte, dev­let işlerinin ve çeşit­li meselelerin görü­şülüp bir karara bağlanmasında, ön­ce sadrazamların “İkindi Divanları” ön plana çıktı. 17. Yüzyıl'ın ortaların­dan itibaren oluş­maya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî / Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun'un yerine, devlet işlerinin görül­mesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu.

 

Divan-ı Hümayun, II. Mahmud'un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve şata­fat vasıtası olarak kaldı; an­cak ulufe dağıtımı ve elçi ka­bulleri sırasında toplanmayı sürdürdü.

 

 

5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?

 

Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıl­dığı yerler olan divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır.

 

Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda büyük hasar gören Edirne Sarayı'nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir Kubbealtı oldugu bilinir.

 

Topkapı Sarayı'nda ise Divan-ı Hümayun toplantıla­rı, Kanuni zamanına kadar ikinci avluda, bugünkü Di­vanhane'nin hemen arkasında yer alan Eski Divanhane'de yapılırdı,

 

 

Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane'nin yetersiz kal­ması üzerine, Kanuni'nin sal­tanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa tarafından yap­tırıldı.

 

Kubbealtı'nın üç kubbe­sinden 'Divanhane' ismiyle anılan birisi, Divan toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre belirlenmiş oturma yerle­ri vardı.

 

6.Divan'da nasıl oturulurdu?

 

Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden ya­rım metre kadar yüksek­likteki sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği “Kasr-ı Adl” isimli odanın kafesli penceresi bulunurdu.

 

 

Divanhane'nin bitişiğinde, kapı­dan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin hali­fe, kâtip ve şakirt­leri bulunurdu.

 

 

Bu ikinci kub­be ile üçüncü kubbe arasında yer alan ve reisülküttap tahta­sı ismi verilen bölüm, reisül­küttaba bağlı olarak Divan bürokrasisini yürüten Divan-ı Hümayun kâtiplerinin yeriydi.

 

 

Üçüncü kubbenin altında­ki bölüm Divan-ı Hüma­yun'da tutulan defterdarlıkla ilgili her türlü kaydın sandık­lar içinde muhafaza edildiği Defterha­ne-i Amire idi.

 

Sadrazam, Di­vanhane'deki sedir­de, Kasr-ı Adl'e açı­lan kafesli pencere­nin hemen önüne, vezirler ise onun sağ tarafına mevki­lerine göre oturur­lardı. Sadrazamın solunda kadıaskerler yer alır, kapının girişine yakın bir yer­de defterdarlar, onların karşı­sında da nişancı otururdu.

 

 

7.Protokol kuralları nelerdi?

 

Divan-ı Hümayun top­lantıları, simgelerle yüklenmiş, katı ve ay­rıntılı teşrifat geleneklerine bağlı olarak icra edilirdi.

 

Bu konuda İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın “Osmanlı Dev­letinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı” isimli eserinde önemli bilgiler verilir.

 

Divan halkı sabah namazını genellikle Ayasofya Camii’nde kılarlardı. Bu arada yeniçeri ocağı ve süvari bölükle­ri ağalarıyla bir miktar yeniçe­ri caminin Bab-ı Hümayun isimli giriş kapısına bakan mi­naresi önünde, önceden belir­lenmiş yerlerinde, iki sıra ha­linde dizilirler; namazdan Çı­kan Divan üyeleriyle vezirler de buraya gelerek mevkileri­ne uygun biçimde saftaki yer­lerini alırlardı.

 

 

Nihayet toplanma tamam­lanınca meydan duacısının yüksek sesle dua edip, “Fatiha” demesiyle, hep birlikte Fatiha Suresi okunur, sarayın ilk ka­pısı olan Bab-ı Hümayun açı­lırdı.

 

Vezirler, reis tahtası önün­de kendilerini bekleyenlerin selamını aldıktan sonra, bü­tün erkân Divanhane'ye girer; herkes yerli yerinde ayakta beklerdi.

 

Sadrazam da gelip, herkes yerli yerine oturduktan sonra, iki görevli hazine önünde Fe­tih Suresi'ni okumaya başlar, bu sırada Divan erkânına aki­de şekeri dağıtılırdı. Fetih Suresi'nin bitmesiyle birlikte ye­niçerilere de çorba dağıtılırdı. Yine bu sırada çavuşbaşı ve tezkereciler tarafından hazine ve defterhanenin mühürleri açılıp, o gün kullanılacak def­terler Divanhane'ye getirilirdi.

 

Nihayet bütün hazırlıkla­rın tamamlanması üzerine, ça­vuşbaşı ağa, elindeki asayı ye­re vurur, bu işaret üzerine Di­van-ı Hümayun toplantısı başlardı.

 

8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?

 

Divan'da önce devletin iç ve dış meseleleri görüşülür ve bu ko­nularda alınan kararlara dair evrak hazırlanırdı. Bundan sonra Divan-ı Hümayun'u en fazla sonra herhangi bir işin veya davanın halli için Divan'a ge­len halkın dinlenmesine baş­lanırdı.

 

Dışarıda bekleyenler, ça­vuşlar ve kapıcılar marifetiyle, kafile halinde ve bir sıra terti­binde getirilirler, çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası bu kimse­leri bulundukları yerden ala­rak Divanhane'ye sokardı.

 

Divan-ı Hümayun'a sunu­lan arzuhaller, sadrazamın huzurunda, önceleri reisülküt­tap tarafından okunurken, 18. Yüzyıl'ın başlarından iti­baren, bu görevi büyük ve kü­çük tezkireciler yerine getir­meye başladılar.

 

 

9.Divan’ın konuları nelerdi?

 

Divan'ın konul meşgul eden me­seleler, imparatorlu­ğun dört bir yanından gelen istek sahiplerinin talepleri ile yerel kadının verdiği kararı beğenmeyen, kendi bölgesin­deki memurlardan baskı gör­düğünü iddia eden, birisiyle anlaşmazlığa düşen ya da daha başka sebeplerle şikâyetle­rini Divan'a intikal ettiren kimselerin davaları idi.

 

Divan'da davalı ve varsa davacı, bizzat kendi kendini müdafaa eder, lüzum görülür­se yerel kadıdan bu konuda bilgi istenir ya da çavuşlar ve­ya mübaşir adı verilen görevli­ler o bölgeye gönderilerek araştırma yapılırdı.

 

İsteyen herkes din, dil, ırk ve içtimaî mevkii farkı gözetil­meksizin Divan'a müracaat edebilirdi.

Divan erkânı, muayyen bir iş bölümü ile çalışırdı.

        

Sadrazam, huzurunda okunan arzuhallerdeki mese­leler hakkında kesin bir kara­ra varamadığında, meseleyi, şer'i bir dava ise kazaskere, mali bir dava ise defterdara, toprakla ilgili bir konu ise ni­şancıya havale ederdi.

 

Şikâyetçilerin fazla olması durumunda, sadrazamın mü­saadesiyle ikinci vezir de dava dinler, tayin, azil ve maaş zammı haricindeki işleri halle­derdi.

 

Ayrıca vezirler nişancının işinin çok olduğu zaman, yine sadrazamın emriyle, ferman ve beratlara tuğra çekmede ni­şancıya yardım ederlerdi.

 

10.Divan'ın yetkileri nelerdi?

 

Padişahın vekillerinin iş­tirakiyle ve padişah adı­na tertip edilen Divan-ı Hümayun, 17. Yüzyıl'ın son­larına kadar, 0smanlı'nın en güçlü kurumlarındandı.

 

Okul kitapların­da, bu kurumun gü­nümüzün bakanlar kuruluna benzetil­mesi hatalıdır ve bu kurumun idari fel­sefenin anlaşılmasını­ imkânsız kılmak­tadır.

 

Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun'un yetkilerinin si­yasi, hukuki ve iktisadi-mali olmak üzere üç başlık halinde değerlendirilebileceğini söyler.

 

Buna göre Divan'ın siyasi yetkileri; hiçbir fark gözet­meksizin bütün Osmanlı teba­asının emniyetinin sağlanma­sı, devlet kademelerinde ge­rekli tayin terfi veya azillerin yapılması, yabancı devletlerle ilişkilerin esasının belirlenme­si, savaş ve barış şartlarının saptanması, elçi kabulü, elçi­lerden gelen taleplerin değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeye yayılmaktaydı.

 

Hukuki yetkileri padişah adına örfi kanunların hazır­lanması, bir suç işleyen ya da hakkında şikâyet bulunan rea­ya ve askeri sınıf mensupları­nın muhakeme edilmesi, daha evvel eyalet divanlarında ya da yerel mahkemelerde sonuca bağlanmış bir dava­nın tekrar görüşül­mesi,bir davanın ye­niden görüşülmek üzere başka bir mah­kemeye havale edil­mesi, suçu sabit bu­lunanların cezaları­nın infazı gibi, ol­dukça geniş bir alanı kapsamaktaydı.

 

İktisadi-mali yet­kileri ise, verginin etkili ve adil bir şekilde toplanmasını sağlamak, vergi politikalarını belirlemek, arazilerin statüle­rinin tespit ve muhafaza edil­mesi, para politikalarının tayini, yerli ve yabancı ticaretin yönlendirilmesi, iltizam ve mukataa işlerinin düzenlen­mesi gibi hayli genişti.

 

Divan-ı Hümayun, günü­müzdeki Meclis, Bakanlar Ku­rulu ve Yargı tarafından yürü­tülen yasama, yürütme ve yar­gı işlemlerini tek başına üst­lenmişti.  

 

BİBLİYOGRAFYA

 

• İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988

 

• Ahmet Mumcu, Hukuksal ve Siyasal Karar Organı Olarak Divan-ı Hümayun, Ankara 1986

 

• M. Baha Tanman, “Osmanlılarda Divanhane”, TDV İslam Ansiklopedisi, IX, 442- 444

 

• Recep Ahıshalı, “Divan-ı Hümayun Teşkilatı” , Osmanlı, VI, ed. Güler Eren, Ankara 1999, s.24- 33

 

• Murat Uluskan, Divan-ı Hümayun Çavuşları, M.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2004

 

• Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ(1300- 1600), çev. Ruşen Sezer, İstanbul 2003

 

• Mehmet İpşirli, "Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilatı" , Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi I, ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1994, s.139- 281

 

• Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I-ID, İstanbul 2004.

 

Kaynak: Erhan AFYONCU – Popüler Tarih / 72.Sayı / Ağustos 2006

 

Hazırlayan: Tarihci http://www.tarihcininyeri.net

Paragraf başlıkları yazıya eklenmiştir.

Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.

Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delete" tuşuyla yok etmeyin.

 

 

image001.jpg
image010.jpg
image011.jpg
image012.jpg
image013.jpg
image014.jpg
image002.jpg
image003.jpg
image004.jpg
image005.jpg
image006.jpg
image007.jpg
image008.jpg
image009.jpg
Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages