On Soruda Osmanlı'nın Gayrımüslimleri

59 views
Skip to first unread message

Tarihci

unread,
Oct 26, 2009, 5:52:25 PM10/26/09
to merake...@googlegroups.com

ON SORUDA

OSMANLI’ NIN GAYRIMÜSLİMLERİ

 

Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan gayrimüslimler, her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. Biz de bu sayımızda, Tanzimat öncesinde, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin konumunu ele aldık.

 

Erhan AFYONCU / Popüler Tarih Dergisi – Mayıs 2005 

 

 

1.Gayrimüslim sözcüğünün anlamı nedir?

İslâmiyet’te, Kuranı Ke rim'in getirdiği mesajı ka bul edenler ‘’müslim’’, İs lâm dinini kabul etmeyenler de ‘’gayrimüslim’’ olarak 'ad landırılır. Bunun ötesinde, İslamiyet'te insanlar arasında ırk, renk, dil ve ülke esasına dayanan bir ayrım yoktur.

Klasik İslam Hukuk doktrininde, gayrimüslimler ‘’ehl-i kitap sahibi’’ olanlar, yani semavi kitap sahibi olanlar; semavi kitap sahibi olup, olmadıklarında şüphe bulunanlar ve diğer inanç sahipleri olmak üzere üçe ayrılmıştır.

Müslüman hukukçular, Hıristiyan ve Yahudileri ehl-i kitap saymışlardır. Ateşe ta pan Mecusilerin durumu ise, tartışmalıdır.     

İslamiyet'in doğuşundan itibaren, Müslümanlarla gay rimüslimlerin milletlerarası ilişkileriyle, Müslümanlarla birlikte yaşayanların hukuki statüleri belirlenmiştir.

Hazreti Ömer devrinde, gayrimüslimlerin Müslüman larla aynı elbiseleri giymeme leri evlerinin Müslüman evle rinden yüksek olmaması gibi sınırlamalar getirilmiştir.

 

 

 

2.Gayrimüslim topluluklar hangileriydi?

Osmanlı Beyliği Hıris tiyanların yoğun ola rak bulunduğu böl gelerde kurulup büyümüş bir devletti. Bu yüzden, beyliğin ilk dönemlerinden itibaren, gayrimüslimlerle ilişki içinde olundu.    

Osmanlı İmparatorluğu'nda en büyük gayrimüslim topluluk, Ortodoks Rumlar ve diğer Ortodoks gruplardı. Gregoryen Ermeniler, Muse viler ve Katolikler diğer gayri müslim toplulukları meydana getiriyorlardı.

 

 

3.Osmanlı gayrimüslimlere nasıl davrandı?

Osmanlılar, kendi ida releri altına giren Hı ristiyan ve Yahudilerin, özel vergileri ödemeleri şartıyla, inançlarına karışma dılar. Kendi dini liderlerini seçmelerine kutsal ziyaretgâhlarını ziyaret etmelerine, ibadetlerini sürdürmelerine müsaade ettiler.        

Genellikle, bir bölge fethe dildiğinde o şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilirken, diğer ibadet yerlerine dokunulmuyor; fakat yeni kilise inşasına da izin verilmiyordu.

Ancak bu durum mutlak bir yasak değildi; Balkanlarda birçok yeni kilise inşa edilmişti. Fetihten sonra inşa edilen kiliseler yıktırılırdı. Kiliselerin, camilerden daha yüksek yerlerde bulunmasına ve kiliselerin daha yüksek olmasına da izin verilmezdi. Kiliselerin tamirlerine de çok zor izin verilirdi.

II, Mahmud döneminde impara torluğun gücünü iyice yitirmesinden sonra, gayrimüslimlerin devletle bütünleşmesini sağlamak için, kiliselerini tamir, etmelerine izin verildi. Tanzimat ve Islahat fermanlarından sonra, gayrimüslimler kilise inşası ve tamirinde tam bir hürriyete kavuştular.          

Osmanlı yönetimi altındaki gayrimüslimler, Müslümanlardan farklı olarak, “cizye’’ adı altında bir vergi verirlerdi.

Osmanlı İmparatorluğunda başka dinlerden olan kişilere baskı yapan ve ibadet yerlerine zarar veren Müslümanlar cezalandırılırdı. 18, Yüzyıl'ın ikinci yarısın da, Kırım'da Hazreti İsa'nın tasvirini yırtan birkaç Nogay, Kırım Hanı Kırım Gi ray tarafından kilisenin önünde yüzer so pa vurdurularak cezalandırılmıştı. 

4.Yavuz 'un Rumlara karşı girişimi neydi?

Fatih Sultan Mehmed, İs tanbul'un fethinden son ra, şehirde bulunan gay rimüslimlere istedikleri gibi ibadetlerini yapma hakkını ver mişti. Yavuz Sultan Selim, bü tün Hıristiyanların ya Müslü man olmasını ya da İstanbul'u terk etmelerini emretti.

Gayrimüslimlerin ileri gelenleri Fatih’in kendilerine inançlarını rahatça yaşamaları konusunda bir ferman verdiğini söylediler. Fakat ferman kaybolmuştu. Bunun üzerine, İstanbul’un fethini gören yaşlı birkaç yeniçeri bulundu ve onların Fatih'in gayrimüslimlerin kendi dinlerinde yaşama larına müsaade ettiğini belirt meleri üzerine, Yavuz Sultan Selim de emrini geri aldı.

 

 

 

5.Gayrimüslimler nasıl görevlere getiriliyordu?

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde, orduda görev yapan birçok Hıristiyan asker vardı. Ancak gayrimüslimle rin devletin üst makamlarına gelmek için, Müslüman olma ları gerekiyordu.

16. Yüzyıl da, ordudaki gayrimüslim askerler ”voy nuk” ,”martolos” gibi geri hiz met kıtaları dışında, ortadan kalktı. Fakat gayrimüslimler devlet kademelerinde hekim mimar gibi görevlerde bulun maya devam ettiler. 

6.Gayrimüslimlere kıyafet yasakları nasıl başladı?

Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, gayrimüslimlerin kılık kıyafetlerine karışılmazdı.

Nitekim 15.Yüzyıl’ın ortalarında, Türkiye’ye yerleşmiş olan Yahudi İshak Zarfati, ”Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz. Hıristiyan egemenliğinde, çocuklarımızı mosmor veya kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan, asla ”mavi ve “kırmızı” renkli elbiseler giydiremezsiniz…”diyerek Avrupa’daki Yahudileri Osmanlı topraklarına çağırıyordu.

Ancak 15.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı yönetimi tarafından da, Müslüman olmayanların giyim kuşam tarzlarına belirli yasaklar getirilmeye başlandı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda,15.Yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar istedikleri gibi giyinebilen gayrimüslimler, devletin baskısıyla, Fatih döneminden itibaren, yavaş yavaş da olsa, giyim kuşam konusundaki özgürlüklerini kaybettiler.

II. Selim döneminde, ekonomik sıkıntılardan dolayı giyim konusunda gayrimüslimler üzerindeki baskılar arttı. 1 Ağustos 1568’de yayınlanan bir fermanda, hiçbir Hıristiyan ve Yahudi’nin, ”çok kaliteli elbiseler” giymemesi emredildi.

15 Ağustos 1568’de yayınlanan fermanda da gayrimüs­limlerin de Müslümanlar gibi giyinmeleri yüzünden, kumaş ve ayakkabı fiyatlarının arttı ğı, bu yüzden de Hıristiyan ve Yahudilerin daha kalitesiz ürünler kullanmaları gerektiği yolunda bir emir vardı.

16. Yüzyıl'ın sonlarında Kanuni’nin torunu III. Murad döneminde giyim konusunda gayrimüslimler üzerindeki devlet baskısı iyice arttı.

Gayrimüslimler, devletin emriyle, kendi kimliklerini or taya koyacak biçimde giyin meye başladılar. 4 Eylül 1577 tarihli ferman ile de, Müslü man olmayanların ipek elbise giymesi, hatta elbiselerine ipek işlemeler yaptırmaları ya saklandı.

Gayrimüslimler Müslü manlar gibi sarıkla dolaşırlar dı. Yahudiler sarı renkli sarık, Ermeniler alaca renkli tül bent, diğer Hıristiyanlar mavi renkli sarık takarlardı. Os manlı İmparatorluğu’na gelen Frenkler (Latin, Katolikler), yani Avrupalı Hıristiyanlar da siyah renkli şapka kulla nırlardı.

Ancak 1592'de, III. Mu rad'ın hocası Vakûrzade, gayrimüslimlerin kıyafetlerinin "Allah’ın emrettiği ölçülere uymadığını ileri sürerek, yeni bir düzenleme yaptı.

Vakûrzade Sul tan III. Murad'a "Kâ firlerin renk renk sarık giymelerinin tülbendin de ğerini arttırdığını ve Müslümanları zarara soktuğunu" söyleyerek, durumun düzeltil mesi için, padişahtan izin aldı: Kıyafetlerin bu yeniden düzenlenmesindeki ilk işi de, Ya hudi ve Hıristiyanların sarık giymelerini yasaklamak oldu. Gayrimüslimler devletin emir leri doğrultusunda sarıklarını çıkartarak; Avrupalı Hıristi yanlar gibi renk renk şapka giymeye başladılar.

III. Murad döneminde gayrimüslimlere uygulanan kıyafet yasaklarının denetimi de sıkılaştırıldı. Daha önceki padişahlar döneminde gayrimüslimlerin giyim kuşamları nı muhtesip kontrol ederken, III. Murad döneminden itiba ren, kıyafet kontrolünü yeni çeri ağası yaptı.  

 

7.Gayrimüslimler hangi kısıtlamalara tâbi idiler?

III. Murad döneminden itibaren, Müslümanların ayrı, Hıristiyanların ayrı, Yahudilerin ayrı kıyafetleri olmuştu… Bunun haricinde, Müslümanlar ve gayrimüslimler, otur dukları evin tarzından bindikleri, hayvanın cinsine kadar, kesin ayrımlara tâbi idiler.

Gayrimüslimlerin, cami ve türbelerin etrafında oturmala rı yasaktı. Yine kiliselerde çan çalınması, paskalya gibi dini günlerde silah ve havai fişek atılması yasaktı. 1856'dan sonra bu kısıtlamaların çoğu ortadan kalktı.

 

 

8.Gayrimüslimlerde Müslüman olma oranı neydi?

Osmanlılar, yönetimleri altında bulunan gay rimüslimleri Müslümanlaştırma siyaseti takip etmemişlerdir. Bu durum, kimse nin zorla din değiştirmeye zorlanamayacağı yolundaki klasik İslâm anlayışına dayanır.

Bu yüzden İmparatorluk döneminde, Boşnak ve Ar navutlar dışında büyük oranda Müslümanlaşan top luluk yoktur.  

9.Osmanlı'nın “Millet” sistemi nedir?

Osmanlı'da “millet sis temi” sık sık kullanı lan bir kavramdır. Ancak bu sistem izah edilir ken, İmparatorluk tarihinin gelişimi içinde ele alınmalıdır.

Dini cemaatlerle ilgili olarak, 18.Yüzyıldan itibaren “millet” tabiri kullanılmaya başlandı. Bu dönemde, Avrupalıların, Osmanlı gayrimüslim toplulukları üzerindeki misyonerlik faaliyetleri artmıştı. Osmanlı yönetimi “millet” olarak adlandırdığı dini cemaatlerin liderlerinin yetkilerini artırarak misyonerlik faaliyetlerini azaltmaya çalıştı.

“Millet sistemi” bugün bili nen anlamını, 18.Yüzyıl'dan itibaren ve özellikle de 1856 Islahat Fermanı'ndan sonra kazandı.

Bu kavram, her milletin kendi örgütlenmesi içinde kendi inanç ve gelenekleri et rafında bir topluluk olarak örgütlenmesini ifade eder. An cak millet sistemi, etnik ve dil aidiyetine değil, din ve mez hep aidiyetine dayanır. Örneğin Ermeniler, tek bir “millet” olarak varlıklarını sürdüremezlerdi; Gregorien, Katolik veya Protestan olmalarına göre, üç farklı gruba ayrılırlardı. 

 

10.Osmanlı'da hoşgörü var mıydı?

İmparatorlukta, Müslüman olmayanlar din değiştirmeye zorlanmadan, devletin belirlediği yasalar çerçevesinde, ibadetlerini yerine getirip, yaşama hakkına sahip iken, aynı durum Avrupa’da yoktu.

İspanya’da 1492’de Gırnata’nın düşüşünden sonra bir müddet Müslümanlara karışılmamış; ancak daha sonraları, zorla Hıristiyanlaştırma faaliyeti başlamıştı.

Hıristiyan olmayı kabul etmeyenler ya öldürülmüş ya da Osmanlı gemileri tarafından İspanya’dan alınarak Afrika’ya götürülmüşlerdi. Avrupa’da başka dinlere karşı hoşgörüsüzlük yalnız Müslümanlar için değil, Yahudiler ve diğer Hıristiyan mezhepleri için de mevcuttu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun gayrimüslimlere davranışı çağına göre çok ileri ve kendi döneminde mevcut olmayan bir adımdır. Ancak Osmanlı yönetiminin, gayrimüslimlere karşı devamlı olarak söylenildiği gibi,”hoşgörülü” değildir.

O dönemde mevcut anlayışına göre, bir Müslüman, Kuran-ı Kerim’in emirlerine inanmayan birini hoş göremezdi! Hoşgörü, son din olarak iman ettiği inancına aykırıydı.

Osmanlıların gayrimüslimlere karşı davranışı, ananeyi İslâm anlayışı çerçevesinde bir hoşgörü, bir ”müsamaha” idi. Ayrıca gayrimüslimlerin istedikleri gibi yaşadıkları ve ibadetlerini sürdürdükleri iddiaları da yanlıştır. Gayrimüslimler devletin koyduğu kanunlar çerçevesinde yaşantılarını sürdürmüşler ve Müslümanlara göre “ikinci sınıf” tebaa olarak görülmüşlerdir. Gayrimüslimler, Tanzimat ve Islahat fermanlarından sonra Müslümanlarla eşit seviyeye gelmişlerdir.

 


Hazırlayanlar :  Tarihci http://www.tarihcininyeri.net

 merakediyorum grubu üyeleri merake...@googlegroups.com

Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.

Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin.

 

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages