Ay'ın çekim gücü: Dünya'nın kendi etrafında dönmesinin durması kaçınılmaz

663 views
Skip to first unread message

merakediyorumgrubu

unread,
Jun 22, 2009, 6:29:44 AM6/22/09
to merakediyorum

 

Ay Dünya’yı frenliyor

Çoğumuz yaşamıştır; ani fren yapan belediye otobüsünde insanların başına neler gelir neler... İnsanlar yuvarlanır, çanta ve torbalar kafalara düşer, herşey yer değiştirir, düzen altüst olur...

…………..

Oysa, otobüse çok yavaş ve sürekli fren yaptırılırsa, hiç kimse bu kısa zaman aralığında aracın yavaşladığını hissetmez, hiçbir eşya da yerinden oynamaz... İşte, Dünya'nın uydusu Ay da, gezegenimizin yaklaşık sekizde biri kadar olan çekim kuvveti ile ona fren yaptırmaktadır. Fakat, aralarındaki mesafe 380 bin kilometre olduğundan ve çekim kuvveti de uzaklığın karesi ile azaldığından, Dünya'ya etki eden çekim kuvveti çok azalır. Bu çekim, ayrıca, fark etmesek de ağırlığımızın bir miktar azalmasına neden olur.

 

Ay’ın çekimi gücü suları yükseltiyor

Ay'ın çekim gücü, Dünya'nın Ay'a bakan tarafında suların Ay'a doğru yükselmesine, 12 bin kilometre uzaklıkta bulunan tam ters tarafta ise, çekim gücünün aradaki mesafenin karesi oranında azalmasından dolayı, suların yine ters tarafa, yani Ay'ın bulunduğu tarafın aksi yönüne yükselmesine neden olur. Böylece biz, günde iki kez suların kabardığını görürüz; birinciyi çekimin artmasından, ikincisi çekimin azalmasından dolayı...

 

Dünya'nın kendi etrafında dönmesinin durması kaçınılmaz

Konuya ilgi duymayan çoğu kişi, bu gel-git dalgalarının her 24 saatte bir Dünya'nın çevresinde döndüğünü zanneder. Çünkü doğası itibariyle Dünya'nın hareketsiz olduğuna koşullanmıştır. Gerçekte, denizlerdeki su kütleleri, Ay'ın çekiminden dolayı Ay'a bakan tarafta, çekimin azalmasından dolayı da ters tarafta bir miktar yükselir ve yükselen kısımdaki suyun hareketleri diğer su kütlelerine göre bir miktar azalır. İşte bu etkileşim, Dünya'yı sürekli yavaşlatmaktadır. Bu nedenle de, uzun bir gelecekte, Dünya'nın kendi etrafında dönmesinin durması kaçınılmaz olacaktır.

Kristof Kolomb, 29 Şubat 1504 tarihinde Ay tutulması olacağını bilmiş ve bunu yerlilere göstermişti. 
 

"Güneş doğdu, güneş battı" deriz. Güneş, Dünya’nın etrafında mı dönüyor?

Hep kendisinin varlığını merkez ve esas alarak Dünya ve evren olaylarını çözümleme alışkanlığı kazanmış olan insanoğlu, gel-git olayının açıklama ve yorumlanmasında da aynı hataya düşer. Copernicus'un tartışılmaz gözlemine karşın, biz hâlâ "Güneş doğdu, güneş battı" deriz. Ptolemeaus'un zamanındaki gibi, yıldızlar doğudan batıya hareket ediyormuş gibi konuşuruz. Her iki durumda da bu gökyüzünün altında kayan ve dönenin gerçekte Dünya'nın kendisi olduğunu bilme­mize karşın... Çünkü beynimiz, ev­renin gerçek doğal yapısını öğren­mek için değil, evrenin sunduğu koşullarda ayakta kalabilmemizi sağlayabilmek için, doğal gelişim süreci içinde evrimsel olarak geliş­miştir. Bu nedenle, gerçeği tam ob­jektif olarak algılayamaması, ya da yanlış yorumlaması doğasından ge­lir. Çünkü, doğal güçlerin tümünü, gerçek yapısıyla değil, ancak kendi­si ayakta kalacak şekilde yorumla­mak zorundadır.

…………….

 

Ay’ın frenlemesi günümüzde, 24 saatlik bir günün 0.00164 saniye uzaması­na neden olmaktadır

Dünyanın, uzayda sürtünme ol­maksızın kendi etrafında dönerken, bu yolla bir hız yitirmesi sözkonusu değildir. Fakat Ay tarafından sabit tutularak 24 saat yeryüzünün okya­nus yataklarında sürüklenen su küt­lesi, doğal olarak belirli bir sürtünmeyi de ortaya çıkarır. Bu da, Dün­ya'nın dönüşünde hız kaybetmesine neden olur.

……………..

Dünya, bu evreden sonra, Ay'ın frenlemesi ile, sürekli bir "hız azal­ması" sürecine girmiştir. Çünkü, ar­tık Dünya'nın kendi etrafında dön­mesini arttıracak herhangi bir etki­leşim, ya da güç kalmamıştır. Büyük bir şans eseri olarak da, Dünya'daki su miktarının toplam kütle­ye oranı çok küçük (1/4.000.000) ve Ay'ın çekimi de çok zayıftır; bu nedenle frenleme çok yavaş gerçek­leşir. Örnek vermek gerekirse; ok­yanusların kalınlığı, Dünya'nın ça­pına oranlandığında, bir bilardo to­puna hohladığımız zaman oluşan buharlanmanın kalınlığından fazla değildir (1/6000 milimetre).

Gel-git'ten etkilenen kısım ise, okyanusların üstteki ince bir katma­nıdır. Dolayısıyla frenleme çok za­yıftır, ama sürekli izlenebilir. Bu frenleme, günümüzde, 24 saatlik bir günün 0.00164 saniye uzaması­na neden olmaktadır. Ama, bir yüz­yıllık süre içinde, bu küçük miktar­lar üst üste eklenerek hissedilir bir orana, jeolojik devirler içersinde de önemli miktarlara ulaşmıştır.

 

600 milyon yıl önce bir yıl 425 gün, bir gün ise 20 saatti

Sürüngenlerin Dünya'ya hakim olduğu dönemde, yani yaklaşık 200 milyon yıl önce, bir yıl 385 gün­dü... Çünkü, bu etkileşimle Dünya'nın Güneş etrafındaki dönme hı­zı değişmiyor; sadece kendi ekseni etrafındaki dönme hızı etkileniyor­du ve bir gün bugünkü ölçeklere göre 23 saatti... Daha eskilere gidil­diğinde, Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönme hızının arttığı, do­layısıyla günlerin kısaldığı görülü­yor. Örneğin, bitkilerin suyu terke-derek kıyılara çıkmaya başladığı 400 milyon yıl öncelere gittiğimiz­de, yılın 405 gün, günün de 21.5 sa­at olduğu anlaşılıyor. İlk omurgalı hayvanların ortaya çıkmasından he­men önce, yani denizlerin henüz yeni evrimleşmiş zırhlı omurgasız hayvanlarla tamamen dolduğu 600 milyon yıl önceleri de, bir yıl 425 gün, bir gün ise 20 saatti.

 

Tüm bun­lar, kurgubilimin, ya da bir hayalin veya varsayımın ürünü değil

Ame­rikalı bilim adamı J. Wells'in kısa bir süre önce, belirli mercanların vücutlarındaki katmanların sayıl­masına dayalı olarak geliştirdiği yönteme ve gözleme dayalı bilgiler. Wells'in yöntemi, denizlerin gel­git bölgesinin etkin olduğu, yani suyun tamamen çekildiği ve daha sonra yükseldiği bölgelerde yaşa­yan bazı mercan türlerinin, suyun gelişine göre yaşamsal işlevlerini arttırmaları gerçeğine dayanıyor. Çünkü, mercanın vücudunda, gel-git'e bağlı olarak ince bir kalker ta­bakası birikiyor. Gelişmiş bir mik­roskopla yapılan gözlemlerde, bu mercanlarda bir yılda 365 tabakanın biriktiği görülüyor. Yaz ve kış etkinliği ısı değişikliklerinden dolayı birbirinden farklı olduğundan, yıllar sonra bu katmanları birbirinden ayır­mak da kolaylaşıyor. Çok eski dö­nemlerden kalan fosil kalıntıların­dan, katman sayıları da jeolojik de­virlere göre karşılaştırılıyor ve bu karşılaştırmada eskiye gidildikçe kat­man sayılarında artma, yani Dün-ya'nın kendi çevresinde dönme hı­zındaki artma belirleniyor. Aynı je­olojik katmanlarda bulunmuş olan­larda eşit sayıda tabakanın bulunma­sı, Wells'in yönteminin kesin bir doğrulukla işlediğini kanıtlıyor.

Ay'ın suyla dansı

Fransa'nın Mont Saint Michel bölgesinde bazı günler, sahilde sular dakikada 120 metre ilerliyor.

Gel-git olayının milyonlarca yılda fosil mercanlar üzerinde bıraktığı izler kolaylıkla okunuyor.

 

Birçok canlı yaşam ritmini Ay”a göre düzenliyor

Birçok canlının yıllık ve günlük ritmik hareketinde, Ay'ın etkisinin büyük bir önemi olduğu su götürmez bir gerçek... Özellikle, akşam karan­lığında aktif hale geçen birçok canlı türü, çiftleşme, yumurta bırakma ve hatta göç etme gibi eylemlerini Ay'ın dönemlerine göre ayarlıyor. Bazı yengeç türleri, kıyılara ancak dolu­nayda çıkıyor ve bazdan da dolunay­da yumurta bırakıyor. Belki bu ne­denle, insanlık tarihi boyunca, mito­lojik olarak bazı doğaüstü yaratıkla­rın ve anormal canlıların ortaya çıktı­ğının ve korkutucu eylemler yaptığı söylenceleri Ay'ın dönemleri ile ilişkilendirildi... Birçok memeli hayva­nın, örneğin kurtların, çakalların ve diğer yırtıcı hayvanların uluma ve saldırma eylemlerinin Ay'ın dönem­lerine göre değiştiğine ilişkin gözlemler, henüz günümüz bilimince ye­teri kadar açıklanamadı... Böylesine benzer bir etkinin, bilimsel olmamak­la birlikte insan psikolojisi üzerine de etkisi olduğu hâlâ söyleniyor. Ancak, çoğunlukla Batı toplumlarında sözü edilen efsanevi "Kurt Adam"ın, Ay'ın etkisiyle doğrudan ilişkisi oldu­ğu söylenemez; bunun bilimsel bir dayanağı yoktur... Sinema ve edebiyatta masalsı bir biçimde işlenen bu olayın, ancak pek ender olarak do­ğumla ortaya çıkan "genetik bir hata" olarak açıklamak mümkündür...

Prof.. Dr. Ali.DEMİRSOY 

 

 

Ay yüzeyinde 100'ü aşkın bilim­sel deneme ve gözlem yapıldı. Bunlardan ABD'nin "Apollo" ve SSCB'nin "Luna" serisi en önemli­leri... Günümüzde, bu istasyonların en az 5 tanesi Dünya'ya sürekli bil­gi ulaştırıyor. Ay'dan getirilen yüz­lerce kilo taş, 20 kadar ülkeden 1000 bilim adamı tarafından değişik yönleriyle inceleniyor...

 

Ay’ın Dünya'dan hep aynı yüzü görünüyor

Ay, katı parçacıkların biraraya gelmesiyle Dünya territoryumu dı­şında oluşmuş ve büyük bir olası­lıkla birkaç milyar yıl önce Dünya tarafından tutularak uydu haline ge­tirilmiş bir gök cismi...

Dünya çev­resindeki dolanımını, elips şeklinde bir yörüngede, saatte ortalama 3681 km. hızla, 27 gün, 7 saat, 43 dakika ve 11.5 saniyede tamamlı­yor.

Bu süre içinde kendi etrafında da döndüğü için, Dünya'dan yüzde 59'u ve hep aynı yüzü görünüyor. Ay'ın yörünge düzlemi ile Dün-ya'nın yörünge düzlemi arasında 5 derece 9 dakikalık bir açı varkı var.

Ay'ın dönme ekseni, kendi yörünge düzlemine hemen hemen dik... Dünya'ya uzaklığı ise, yörünge du­rumuna göre 356 bin km ile 407 bin km arası değişiyor... Yarıçapı da 1738 kilometre...

 

Atmosferi hemen hemen hiç yok

Ay'ın çekim gücü az olduğu için gazları tutamıyor ve bu nedenle de atmosferi hemen hemen hiç yok. Yüzeyinde su birikmesi de aynı ne­denle olanaksız. Güneş'ten aldığı ışınların yüzde 7'sini yansıtıyor. Sı­caklığı, öğle vakti ekvatorunda 130 derece C, gece ise -200 C... Hiç erozyon olmadığı için, yüzeyindeki şekiller oluştuğu gibi kalmış; üçte ikisi dağlık ve engebeli, üçte biri ise düz. Engebeli bölümler Güneş ışığı­nın yüzde 18'ini, düz bölümler ise yüzde 6-7'sini yansıtıyor. Dünya'dan görünmeyen arka yüzü çok daha engebeli... Çoğu göktaşı çarpma­sından, bir kısmı da yanardağ işlev­lerinden oluşmuş çok sayıda krate­ri var ve bunların en büyüklerinin çapı 300-400 km... Az miktarda yeni mineraller bulunmakla birlikte, ge­nel yapısı Dünya'daki kayaçlara benziyor. Krom, titan ve zirkon Dünya'dakinden fazla, nikel, sod­yum, potasyum ve europyum Dün­ya'dakinden daha az. Özellikle de­mir/nikel oranı, tanıdığımız diğer gök cisimlerinden daha yüksek. Üç­te biri demir olan kütlesinde karbon ve azot hemen hemen hiç yok...

 

Sıcak bir çekirdeği var

Yaklaşık 56 km. kalınlığında bir kabuğu, 900 km kalınlığında manto­su ve 768 km, yarıçapında da ol­dukça sıcak bir çekirdeği vardır.

3 milyar yıldan beri yanardağ faali­yetleri olmadığı varsayılmaktadır.

Manyetik alan hiç yoktur.

Bilinen en eski kayacı 4,3 milyar yıldır.

Dünya'da bilinen en eski kayaç ise, 3,75 milyar yıllık, Grönland'da bulunmuş bir kayaçtır... 


Hazırlayanlar : merake...@googlegroups.com üyeleri, kerem, bahadircan, merakediy...@gmail.com

Kaynak : Focus - Aralık 1995 sayısında "Kim korkar dolunay'dan" başlığı ile yayınlanan
Prf.Dr. Ali DEMİRSOY imzalı yazıdan kısaltılarak derlenmiştir.
Paragraf başlıkları ilave edilmiştir. Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin
Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.

Reply all
Reply to author
Forward
0 new messages